01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 28 Aralıfc 1972 ZEiZtLt Mİ KALBİM VAMlVOP, içİ 01 KAp^ı KlfcAtAKCÜZCUM... VANfrıN VAP >ıM ÖüfrüM... Zttf FÎIÂH OlOüuil DA İzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI 144 Rasim Bey, yakın bir süre Snce olünce, dükkânın sahibi Zehra Hanım oldu araa henüz vera•et islemleri bitirUmediğinden Zehra Hanımın imza yetkisi yoktu; Sulhi By, elindeki vekalet» dayanarak Rasim Beyden aldığl yetkiyi kullanıyordu. Ne var ki, çok açıkgöz biri olduğundan, Rasim Beyin ölümünden sonra, hiç bir işlem yap madı... Tamam mı?> •Elifi elifine doğru Yüzbap Bey.» Yüzbafi, Gulseren'e döndü: «Siz, Gülseren Hanım, en son îstanbul'a ne zaman gittiniz?» Gülseren, şaşkın fafkm bakındı iki yakasına, sonra toparlandı: «Geçen yılbaşmda, alU ay 3nc«.» «Yalnız mı gittiniz?» < Hayır. Annem, ağabeyim, bir de rüjanhm fenre'yle.» «Niçin gittiniz?» •Gezdik, arkamızdan babam da geldi; yübatını feçirdik.. öteberi aldtk.> " . •Başka?> «Başka başka.. Evet Yüzbaşım, bir de HeybeHada'da Zehra Ablaram hasta kocasım ziyaret ettik. Ayıptır söylemesi, kendisine bir yardım yapmak istedim, istedik daha doğrusu şu dükkân lfinden ayn, kabul etmedi; çocuklartna, kansına gönderdi yardımı bizimle. Bir de Emre, şu «özü edilen yedek parça dükkânının kuruluş. formalite leri için kâğıtlar, vekâletler imzalattı. Öyle sanıyo rum, bu işi ona, memur olduğu için şirkette, Hidıyet Amcam havale etti. Emre, biraz da bu \ş İçin benim hatınma koşuştu diyebUirim: Zehra Ablamt çok sevdiğimi biliyordu > «Dükkâna sermayeyi kimin koyduğunu billyor musunuz?» «Zehra Ablam için, annem, babam... Amcam da koydu mu bilmem.» Ahter Hanım öfkeyle: «Beş para koymak istemedi!» dlye töylendl. Yüzbaşı, gülümseyerek, anlatılanlan bir bir yaz dı. Hamdi Beye sordu: «Konan sermayenin tutannı bflebüecek mlsiniz?» «Yanılmıyorsam Yüzbaşı, dükkântn devnlm ması, içmdekiler, dönecek sermayesiyle filftn, bir elli bin lira rutru. Otuzunu ben verdhn; yirtni" aini Hanıının hesabmdan yatırdık.» «Alacak olarak mı verdiniz bu parayı?» «Hayır, Zehra'ya ve çocuklarına hibe ettik.» Yüzbaşı, yine hepsini yardı, alaylı bir sesle fordu: •Hamdi Bey, siz tüccarsmız; daha iyi bilirsinic Koyduğunuz, hani hibe etüğiniz elli bin lira, altı aylık bir süre içinde, on dört milyon liralık bir kâr getirebilir mi? Bu altı ayı, devirle ge çen bir buçuk yüa ekleseniz bile?» •Saka mı ediyorsunuz Yflzbaşım?» diye, Hamdi Bey, şöyle bir dognıldu, «b3yle küçük bir paranın on dört milyon getirebilmesi İçin bu değin bsa bir zaraanda, hırsızhk da yetmez; çünkü ondört milyomm bir arada bulunacagı kasa da yoktur.» «Ne var kl Heybeliada Hastanesinde yatan, daha yenl ölen Rasim Bey, altı ay içinde sizin yar d:munızla kurulan dükkânda yaptığı lâstik ticaretinden on dört milyon Kra kazanmıj. Sulhi'ye kfl çük bir komisyon vermis,. Böylesine büyük bir is,i Rasim, Sulhi döndüremiyeceklerine göre. Hidayet Bey kardeşinizin maddi manevl yardımlan olmuş. O da küçük bir komisyon almı}. Bu komisyonlar ortada, belli de, asü bir yığm, on dört •milyonluk faturanın tutan, milyoalar ortalık yerde yok: Rasim Bey, sahip olduğu için bu milyonları. olünce, mezara birlikte götürmüj...» Hepimiz, donduk kaldık. Hamdi Beyi bayılacak sandım: «Demek şu naylon fatura dedikleri bir I|!» «Tamam. Naylondan bir is yapümış... Sizlerin açık sözlülüğünüze karşılık ben de açık sözlü, askerce 'davranıyorum. Bu konuştuklanmızın, buradan, ju kapıdan çıkmıyacağını umarım. Kovufturmanın sonuna geldik; ama son ne olur bilmem. Birkaç pürüz daha kaldı...» «Lânet oltun!> diye, mınldandı Hamdi Bey. Uğur, babasına su koşturdu. Adama inme inecek diye korktum Suyu içen Hamdi Bey, kendisini to parlamaya çalıştı. Yüzbaşı, durmadan yazıyordu. Başını kaldırdı sonunda: «Ifadelerinizi yazdım. tsterseniz bir kez okuyun; imzalamanız gereldyor.» Hamdi Bey, föyl* bir elini salladı: «Yalan yazacak değilsiniz ya Yüzbajı, imzalayayım...» diye, doğrulmaya çalıstı. Uğur, koftu, babasına yardım etti Masaya yaklaftılar. Hamdi Bey, Yüzbaşınm gösterdiği yeri imzaladı. Arkasından, Uğur'a. Gulseren'e, Ahter Hanıma da ifflza ettirdi tutanağı YOzbaşı. Bana döndü: «Gülseren Hanımın Hastane konusunda söylediklerini. dükkânın kurulus evrakını imzalattığınızı Rasim Beye, kabul ediyor musunuz?» «Doğru. Ediyorum.» «Bu işi sire Hidayet Bey havale etti değü rai?» «Evet.» «Suçlu olacağınızı sanmlyonım Emre, ne Var ki. sorgu yargıcı komutanmuz, sizi suçjularl» yür > leştirmek, onlann bazı sözlerinin yanlış ya < a İ doğru olup olmadlğım anlamak için Poligona gel raenizi istedi.. Birlikte gideceğız » Içimden, «gayet nazikçe tutuklamyorum..» düjüncesi geçti. Yülba lı, dosyasını çantasına, kalemini cebine yerlejtirdı: «Teşekkür ederim, hoşça kalın.. Buyurun Sm« Bey, gidelfanj dedi. Sordum: •Birkaç gün kalacak raıyım?» •Belli olma.z, bu gece de bırakılabilirsini*. uzun bir süre de kalabilirsiniz...» • Öyleyse eve, babama bir telefon edebilir miyim?» «Elbett*.» (Arkası var) Ben nefere: Ulan ben kâhya değilim, git dediğimi yap! Asker korktu, gittl. Biraz sonra bir kadın hizmetçl geldi, kahvaltıda neler yediğjmi sordu. a Beo M«"" olanı aldınnm, dedim. Kadıncağıa benim sert tavnmdan çekindl, çıktı. Ama beşon dakıka geçmişti kl, mUkelIef bir sabah kahvaltısıyle beraber Halil Paşanın eşi Safiye hanım şeldi. Satiye^hanım: Selâhattin bey, biz alıştığımus jekilde kahv&ltı yapıyoruz, Sizin başka arzulannız var sa, onlan da emredersiniz.. diyerek devam etti: Müsaade ederseniz bu sabah kahvaltısını beraber yapaIım. Yüzbaşı Selâhattinin Romanı Yeni bir hayata doğru ra geliyordu. Bunu da ben teslim alarak hesaba katıyordum. GUnlük hayatımı şöylece düzenlemiştim: Sabah dörtbuçukta'•kaltayordum. Gilzelce yıkandıktan soqra saat beşte Paşanın atlafından birine binerek llü saat kadar çölde geziyordum. Eaat yedide eve geldiğim zaman bugün de şahane sayılacak ve o gün lerde bulunmasına imkân olma yan bir aabah kahvaltisı yapıyordum. Saat seklz olunca Paşaya imzalanmak için sunulacak evrak geliyordu. Bunların hepsini okuyor, Paşanın okumadan imzalaması gerekenleri ayınyordum. Okuması lâzım gelenlerden benim fikriroe aykırı olanlara küçük bir özet yapıyordum. Bunları hazırladıktan sonra o gün pişecek yemeklerı inceliyor, gerekll parayı gerekll kişılere veriyor ve onlan çarşıya gönderiyordum. Bu ialerin bitlminde teletonlar başlıyor, birçok kişisel başvurmalar oluyördu. Bunlan da not ediyordum. Öğleye kadar bu lsler sürUyordu. Paşa, şalak sokerken yatar, Derleyen ': tlhan SELÇUK cephede çok sıkılmıstı. Bu de* ğerli arkâdaşımı Karargâha almak için yaptığım bütün gırlşımler başarısız kaldı. Geçmis tekı olay yuzünden Halil Pasa, Cemal'i lstemıyordu 21 Ekim 1917'de Kofordunun blı muharebeel sırasında Cemal esır düs ttl. Basri, ne pahasına olursa olsun, Cemal'i karargâha alma dığına çok pışman oldu. O gUnlerde 18'ınci Kolordu Personal $ubesı MudUrti Sevket'ten Sevket o sırada Istanbul'da izinH bulunuyordu bir mektup aldım. Dıyordu kl: •Senın Ordu Yaverlığıne tayln oiunduğunu haber aldıra, tebrik ederim. Şlmdi senden mühım bir ricam var. Benim için hayatidlr. Ne olur Uunal etme.. Cafer Tayyar bey. benim yerime bizım sınıftan Binba&ı Baha'yı (2) getirmis. Ben kendl sınıfımdan olan birinln emrine glremem. Gıremeyinoe benim cepheye btı bölüge gitmem gerekir. O lsl da yapamam. 'Sıhhatim de elvensll değıl. Sen benl Ordu Kararg»hında bırakmalt ıçln bütün Ituv vetini kuCan. Eğer bunu yaparsan, bütün ömrumce senin kulun olur, bunu unutmam.» Selâhattin, Ordu yaveri olduktan sonra hiç hesapta bulunmayan bir takım zorunluklar sebebiyle kendini yadırgama duygulanna kaptırıyor. Fakat kısa bir süre geçince de alışmağa başhyor. tam öğle topu atılırken kalkardı. öğle yemegini yedilrten sonra hazırladığım evrakı yukan gön dertr, yatardım. İle fortrak (1) yapıyorlardı. Bu iş seldzbuçuga kadar devam ediyordu. Ve bu saatten' sonra da Paşa, ya evde, veya Vallnln evlnde bazı arkadaslanyle toplanıyordu. Sabaha kadar lçiliyor, poker oynanıyordu. Pokar oynanırken ben yaüp uyuyordum. Eğer evdeysek Kendi yateğım da, Valinln evinde bulunuyorsak orada bir yatakta yatıyordum. Giderken benl uyandınyorlardı. DÜĞÜM DÜĞÜM Havsnlamın alamadığı bu olaylar karsısında sersemlemıştim. Ne yapmam gerektiğını bi lemiyordum. Duygularım dügüm dügümdü. Safiye hanımın bu davranışlan benim milll ve dini ricdammı sarsıyordu. Son ra ben bir subaydım, Paşanın usağı değildim. Bu biçimde vekilharç durumuna girmem, askerlik onurumu Kirıyordu. Ancak bu kadar güriiltUden ve buraya geldıkten sonra, görevimi birdenbire bırakmak da lsime gelmlyordu. tçin için bir hesaplaşmaya düşmüştüm. İşe başladıgundan birkaç eün sonra Pasa*yla kapıdan çıkarken bir adama rastgeldik. Adam, kumandana bir şeyler söy ledi. Bunun Uzerıae Paşa bana: ! Bu adama para verıniz, dedi. Ben şaşaladım, he'^arBsı' verecektim. Yanımda birkaç lira vardi. Paşa benim sersemledığiml görünce: Pekl. akşama verin, deyip yUrüdü. Daıreye gelınce Basri'ye sordum: Örtülü ödenekten para al! YEDtYE KADAR Halil Paşa saat üçe doğru im zaladığı evrakı bana gönderirdı. Ben de bu resnıi belgelerl karargâha yolluyordum. Saat dörtte otomobil geliyordu. Paşayla daireye gldiyorduk. Halil Paşa yediye kadar dalrede çalışıyordu. Yedide eve geliyorduk. Az sonra Birincı Şube MüdÜrü Kurmay Yarbay Aşir, Kurmay tkinci Baskanı Basrı ve Kurmay Başkaru Alman Paraküvln eve gellyorlar, ve Paşa GARtP OLAYLAR Yaverlik günlenm bir sürU garip olay arasında gsçlp gidlyordu. Arapklrll Cemal, o sıralar 40 Yıl önce Cumhuriyet HELE GELSİN 28.12,1933, Şevket'in mekıubuna aldırmamam gerektı, ama aklımdaa çok duygularımla hareket ediyordum. Basri'ye durumu anlattım. Gelsin de dUsunürüz dedi. Ben de Şevket'e gelmesini telgrafla bildirdlm. (1) Fortrak (durum muhakemesi yapmal. için toplantı>. (2) Bana, 1938'de Albay \ Mllli Savunma Bakanlığı Zat tı leri Müdürüydü. ALTINLAR Levazım Reısme soyledım, bana ıkıyüz lira kağıt lira verdi. Bu olaydan birkaç gün sonra da Reıs beni çağırdı: Paşanın Levanmda bulunan örtülü ödeneğinı size veteceğız. Bunu teslım alın. Ke kadar? Ve hesap çıku: Onyedi küsur bin altın.. Kırk küsur bin kâğıt lıra... Beşbin küsur hralık mecidiye.. Anika yaşarken YAZAN: İVO ANDRJÇ ÇEVÎRENLER: Adnan ÖZYALÇINER İlhami EMtN ASARRUF fikrinde ; meroleketimizin az zamanda büyük terakki merhaleleri kat etmek istid'adında bulunduğu me^nnunlukla görüldü. Böyle de olsa henüz başlangıcındayız. Bizde tasarruf fikri hâlâ genis halk tabakalanna yayılmak ve maledilecek derecede teşvik olunraak ihtiyacından kurtulmus değildir. Onun için her yoldan çalısarak bu fikrin ileri götürülmesi hususunda en ufak ihmale meydan verilmemek gerekir. Işte Cumhuriyet Hükümeti bunu böyle yapıyor. Tasarruf nasıl teşvik olunurî Malumdur ki memlekette servet savılan madd"elerin hemen T İKTİSADÎ PROGRART' *"»•»«.*^ hepsi az çok vergl 'kaydı ile mumuzdur. Taıarrufu teşvik mukayyet iken biz tasarruf ha için bir başka yol da halkın reketlerini takipleri İle fik'ma kendiliğlnden blrtakım sağlam maktayız. Tasarrufun hasılını teşebbüslere ve özellikle devherkes bankalara tevdi eder. let tesebbüsüne iştirakidir. AvBiz bankadaki mevduattan ver rupada bu yol çok llerlemiştir. gl almıyoruz ve bunun daha Herhangi bir Avrupa memleksiyi yol olduğunu böyle iptidal ti dahıli bir devlet istikrazını terbiye devresinde bulunduğu muayyen gflnünden evvel istemuz için tasarrufu herkesin nilen mü?tenden fazlasını buderin bir kanaatle benimseye larak yapar. Biz de kendl mem cek kadar kerdine maletmesi leketlmizde bu yüksek devlet ni, takdir etmesini anlamasını ve millet terbtyesinin teessüistiyoruz. Bunun bir zaman me «ünü istlyoruz.» selesi olduguda elbette maluTÜNU8 NADİ Gazi hazretlerinin bundan 14 tene evvel Ankara'yı tesrifleri gününün yıldönümü olmak münasebetiyle dün Ankarahlar bayram yapmıslardır. YARIN : MÜKELLEF BİR SOFRA DİŞİ BOND 25 Buna şaşmamıştı, çünkü bu gencin de11 olduğunu biliyordu. Biraz sonra Mihaylo gelmişti; o içerde Lale'den de az kalmış, sonra da sessızce uzaklaşmıştı. Kavgalı olduğu kardeşiyle gibi hiç bir zaman ona uğramayan Mihaylo ile bu sabah Anika'nın ne işi olduğunu merak etmesıne rağmen Yelenka çağrılmadan bahçeden eve inmeyi goze aiamamıştı. Yol ustü girdiği evtfe Anika'nın ölüsüyle karşılaşan yaşh bohçacınm çığlığı üzerine seğirtmişti Yelenka. Bazı köylülerin söylediklerıne göre, o sabah Lale, Dobrun'un ötesınde Ujıçe yolunda görülmüştü, aynı anda da, Mihaylo'nun kar» şı yönde, Sarayevo yolunu tuttuğu anlaşıldı. Kadınm öldürülduğü bıçak hiçbır yerde bulunamadı. Her şey bulanık, karmakarışıktı, herhangj bir çözüfil yolu görünmüyordu. Bu iş. Hedo'nun hoşuna gitmişti, hıçbir şeyi açıklayıp sağlamlaştırmayan, hiç kimseyi ilgılendirmeyen, üstelik de kimsenın arkasını aramadığı bir somşturmayı ne diye tamamlayıp sonuçlandırsmdı. Kaymakam, Uü üç haftayı Plevlyeli akrabalannın yanında geçirdi, Viçegrad'a döner dönmez de kendini olduğu gibi başkalannı da sevindiren her laonanki eskl yaşamasına döndü. Aslında bahçesinde oturup nargileslni fokurdatırken hızla akan suya bakarak arasıra Meydan'daki gâvur kansını da düşuncfıiğü olurdu. «Onca güzellikten hiçbir cey kalmasın. Hayret!» Düşüncelerinin konusu buydu aşağı yukan. Ama kasabada bu konuda konuşabıleceğl hiç kirase yoktu.Kasaba çarçabuk kendine geliyor, her zamanki eski yüzünü takımyordu. Kadmlar daha şen, erkeklerse daha usluydu. Ağa Petar Filipovıç'in oğlu babasıyle barışmıştı. Önüne eğik başı, bird"enbire şişmanlayan gövdesi, koyverdiği ince, uzun bıyıklarıyla tabanları yağbyarak dolaşıyordu kasabada. Kendini artık içme adamıştı Noel'den sonra evlendireccklerdi. (Tam bir vurdumduymazhk içinde sormırtarak arkadaşlanna «yüreğimin ateşıni ontfa söndüreceğim» diyormuş.) Kasabalılardan yalnız biri, Ağa Petar Filipovıç, dukkânında eskisı gibi tam bir kararasarlık tçinde, kötü kötü düsünerek oturuyordu. Gizlemek zorunda olduŞu büyük bir derdi olan o tuhaf gence, Mihaylo'ya için için acıyordu. Yanında kasabanın Anika'nın çerrinden nasıl mutlu bir biçimde kurtulcîuğu konuçulurken elini saüayıp: Ölüyken bile bizleri zehi.leyecek o, derdi, bu günden başlayarak tam yüz yıl boyunca. Onun zehirinin geçerliğinin kalmaması İçin tam yüz yıl gerek. Ama böyle düşünüp konuşan bir tek o vardı. Dobrun Başpapazının lşleri de iyi gidıyordu. Anika'nın ölümünden sonra Yakşa Sirbıstan'a geçmek ıstemiş, ama yolda babasının ölümle savaştıfını duymuş. Birden karar vermiş. Geceleyın Dobrun'a varıp doğrudan doğruya hastanın odasma gırmış, babasının elini opmüş. bafışlandığı gibi hayır dua da almıştı. Onun meselesı yatışıp unutuluncaya kadar babası Yakşa'yı Tırnavçe'ye gonderdi. Bundan bir sure sonra Başpapaz, Vişegrad'a gıdebilmevı goze alacak kadar iyıleşmışti. Bucada kaymakamın Yakşa'yı ızlemeyı tfüşunmediğıni, Hedo'nun da kaymakama kinrun ateş ettiğinı bilmezlikten geldiğinı anlamıştı. Her şey tessiz bir konuşma gibi unutulmu», bir mucize olmusçasına düzene glrmisti. Ertesi yaz, Yakşa evlendi, başpapaz daha da yaşayıp oğlunun papazlığı kazanarak kendi yerine, Dobrun kilisesinln başına geçmesini sağladı. Lale'nin fırınıyla Kırnoyelçev'in evlni belediye alıp kıraladı. Burada artık baskalan oturup çalışıyordu. Pek azı Vidinlı Anca'nın çocuklarını hatırlıyordu. Mihaylo'yu bile unutmaya başlamışlardı. Yalnız eski ağası ve ortağı Nikola Subotlç, sık sık hatırlıyordu onu. Mihaylo'yu yitirince yeniden Vişegrad'a geçmek zorunda kaldı, çünkü verine geçireceği kimsesi yoktu: Daha az yolculuğa çıkıyor, daha az kumar oynuyordu Adını bilmedığı bir hastalığın içini kemirip güçten düşürdügünü ayırdetti. Artık her zaman Ağa Petar Filipoviçie sohbet etmeye gldiyordu. Çoğun; luk akşam üstleri, sıcaklık azalınca Ağa Petar da ona geliyordu. Büyük, guzel avluda seccadej'i çeşmenin yanındakl şimsirlerin arasına senyorlardı. Burada, rakı 'içerken, her seferinde Mihaylo'yu anıyorlardı. Bulanık suya dalar gibi gitti adam, dlye derin, pürüzlü sesiyle konuşuyordu Ağa Nikola, oğlum da olsaydı sanırım bu kadar acırdım. Yuzlerce kez birlikte vedikleri tuzla ekmeğı helâl ediyordu. O zaman göz pınarlarında kımıldamıyan bir kıvılcım panldıyordu. Bu hiç dökülmiyecek olan gözyaşıydı, Mıhaylo'yla ilglli her konu?mada, hep o aynı gözyasıvmış gibı yeniden aynı biçimde parıldayıp duruyordu orda. S ON Yuvarlak hesap altmısb'in lira... Bir altın üra b7 kâğıt lıra ettıgine gore teslım aiacağım para 150 bin lira kadar oluyordu. Ben bu kadar parayı ne yapardım? Basrıye'ye soyledim: Alıruz başka çare yoktur. Bir süril tartışmadan sonra parayı aldım ve karargâhta bir kasaya koydum. ' Parajı teslim aldığımı Halil Paşaya söyledığim zaman dedı kı: Bağdat'ta iken para ver'dığımız adamların verdiklen senetlen Dir torbaya koymuşlar, Bağdat'ın düsüşünde bu iorba Bağdat'takl karargâhta kaimış. Ingılizler şehre gınnce bu senet torbasını bulmuşlar boylece bize gızlı olarak hizmet e, den Kimselerı vakalamışlar Bır kısnıını astılar, bir tnsmını hap settller, bir kısmım memleüetten sürduler Hem bıa bır takım istıhbarat kaynaklarını kaybettik, hem de b;r süriı adam bize hizmeünln sarşUığını çok aa olarak çektı. Bundan sonr» para verdiğinız kişüerden senet almayın ve bır yere kaydetmeyin. Ben sırt kayıt ve hesap olmasın diye parayı levazımdari alıp size verdım. \t ce.o. KlEftE TİFFANY JONES HESAPLAR Böyle kaydı yolı senedı, yok, mıfctan çok bir para harcamasmın nasıl olacağını.ve benıra herhangı bir zandan nasıl kurtulacagırru (Jüşündüm. Paşam, dedinı, yann bu paranın hesabmı ben nasıl veririm, vermezsem veremezsem nanauslu bir adam nıtelığimı dı çarıya karsı nasıl koruyabılirim* Halil Paşa: Namusunuza inanıldığı için bu para size verıiiyor. Hesap sorana oen hesap Venrim. • Yavaş yavaş yenl hayatıma ahşıyordum. Gerçı para verdık lenmden senet aıınıyordum, ama, emre ragmen bir defter tutuyordum. Defterde altın. me cıdiye, kâğıt haneıen açmıştım. Her ay başında onbın altın U GARTH 1 ; METB.EVE ıMDR VE 2£Vl'Ne<S6nO.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear