26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 25 Aralık 1972 uuPÜNEHfrOZLİJ^LÜ^AMİ TAVFASI,0iP.BiMERÎrtiH tfıpHf U IÜN» I>EVAMU iZU'yojUAW)ı: FAKM) Bt'jlıti AY <ÎEÇM£l>tM <$TtW>i5i İL NEVAPAPSlM «EMDÎMİZ &d <rft£ ) VÎM.ERE P O N P K \ MAYM öutAİ İ TAPAFT* / BE» K K frEYIK ) g£</fENDıMİZE İSTiPAHM" £î>ECEK>/iuyA iNMEYt difc / ^ iî JîM W£ OUHi TUfsHatf SetcuK îzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI 141 «Batan, değil ml M blraradayız, sizlere babanız olarak soyleyecek birkaç sözüm var: Ben, Hidayet'ın dediği gıbl, alaturka bir adaraım. Babadan, deden nasıl gördümse, öylece ticaret yaptım. Hidayet gibl yüksek tahsilim, Avrupalardan diplomam yok. Okumuşluğum idadiden öteye değüdir. Ticarette. görgü, deney benl yetlşttrdl. Hangi hükümet başta olursa olsun, hep yasalara uygun çaUstım. Bir kuruş vergl kaçırdığımı isbatlayana, bütün servetiml armağan ederim. Yasalara karşı hep saygıhyımdır. Şunu da söyleyeyim: tçinde bulunduğumuz düzenin verdiği olaaaklara göre, koşulîara göre ticaret yapmışımdır. Ticaret benlm içln belll ölçüde bir para kazsndıktan sonra, yıllardan beri, sizin oynadığınız tenise benzemıştir. Paraya hiç önem vermeden, sadece kazanmak lçin, iş yapmış olmafc için ticaretçilik oynamaya başladım. Biraz da iş, benim içtn bir alışkanlık, bir vaklt öldürme oldu. ttiraf etmeme gerek yok, ; bllirsiniz, öyle Hidayet gibl, okumaya da pek merakım yoktur. Bir romanı ellme aldım mı, ortasına doğru, kişilerin kimliklerinl bile kanştırmaya başlanm, dikkatimi toplayamam vesselâm... Hıdayet'e gellnce, açık söyleyeyim: Bu değin okunmus bir adama yakışmayacak biçimde kıskançtır. Yeni dille nasıl dersiniz bllmem, muhteristir... Onu, çocuklugumuzdan berl bu gıbl huylanndan blr ağabey olarak vaz geçirmeye çalışmışımdır. Kımi zaman benl çok kızdınr bu huylan, ama kardeş, atsam desen atamazsm, satsam desen satatnazsm... Çok bilir, bilgisini basn kötüye kullandığını sezerim. Politikaya domuzuna aklı erer; isteseydi, şimdiye dek, on kez Ticaret Bakanı olurdu istedıği partiden... Ne var ki kafasını kessen, politikaya karışmaz, sadece politikacüarla aiay eder. Ne kafadır anlamam... Şu fcaf«ım da ar.layamamışımdır, siz, hepiniz artık çocuk değilsiniz, söyleyebihrim, amcanız, gençliğinden berl her düşüp kalküğı genç kıza, sonralan kadınlara, durmadan hakaret etmiştir. Hepsiyle ipi koparnnşür. Yengesi Ahter de bilir, uğraştık didindik, üç kez nlşanladık, nişanlannı biraz düsUp kalktıktan sonra, cahil! görgüsüz! filân diye bıraktı. Sonradan öğrendik: Fransa'da bir madaması varmış (!) Sdylasene be adam açık açık... Yine siz bilmezsiniz, bizimki Avrupa'da olmadığı zaman, bu madam İzmir'da olurmuş! Fazla kurcalamayalım isin bu yanını. Biz, alaturkayız dedik ya, alsa bu Fransız kadınını evlense ne dfyebillrte? Burasını da anlayamam işinin . Dlyecegîm şu cocuklar: Amcanızın bu yanlan, kendısini ilgilendirir. Sivrılıklerini bugüne degln biz, örtbas ettik. Ama bu son olay, bizi, bütün tzmir'e rezil etti demektir. Yann siz, gizeteleri bir pörün... Hele bilmediğim bir dolaptan benl de yaktıysa, ldam etseler benl, gık demem ama, kardeşim de olsa bu Hidayet'in, ruzu mahserde de iki elün yakasındadır... Ne halt etti bu adam?» Aklıma bir çare geldi ama, olur rau? Olmaz mı? diye, dUsündum. Belki bir teselli olur diye ortaya attım: . «Yarbay Sabri Tezen enlştemlz, burada olsaydı; bu işin aslını hemen anlaJrabiHrdik. Hidayet Bey hakkında olrmyacak bir ihbarsa bu iş, hemen hallederdl. Yıldız Ablam da bir hafta bnce Ankara'ya döndü. Neden geldiklerinl, niçin döndüklerini biliyorsunuz. Şimdi aklıma bir çjare geliyor; Ankara'ya, enlşteme bir telefon acalım. O, yoksa bile evde, ablam vardıı;. Bizi, giderek Hıdayet Beyi bu dertten kurtarabllir...» Hepsi, sevlnçle bana döndüjer. Uğur'un s«^i çınladı: . ' • «Çok doğru, çok lyi akıl ettin Emre.. Sabri Ağabeyimiz, bu isin aslını şipşak anlar; gerekırse halleder .. Kaçtı Ankpra'daki Itelefonun numarası?» Kalktı, telefona doğru yürudü. Ne var ki, Hamdi Bey, engel o)du: «Olmaz!» «Neden baba?» «Olmaz oğlum: Ola W blzim hatınmız lçln lşe, hemen el koyar. Ama bızîm Hidayet, gerçekten bir halt ettıyse, gerçekten suçluysa, Sayın Yarbayımızı, mesleglnden edecek değin zor duruma sokarut. Buna hakkımız yok. Sabri Beyin askerlik şerefi üe oynamaya hakkımız yok. Bir de tersi var işin, Yarbay» şu sıra buvük sorumluluklar yuklenmiş bir durumda. Askerce, bizi redâedebiîır ki bunda da haklıdır, yine bize karşı böyle davranmak zorunda kaldığı için ü • zülür. Memleket derdj başından aşkm blr yakınımızı böyle zor duruma duşürmek, bizim için. hem ayıp, hem de, saygısızlık olur...» Bırden .«rahat bir nefes aldım. öte yandan da Hamdl Beyin bu kendİ ölçülcri içindekl fağduyusjyja, dürüstlüğüae şaşmadım değll. Biraz önce konuştuklaunı ne de olsa, az" ç o F kuVkuyla karşılayan bir his var* içimde. Uğur'un telefon etmesine engel' olar» gefekçesmi «ğrenince, basbayagı sevindim. Günah benden gitti! diye içlmden geçti. Ahter Hsnım da benlm bu önerimden ötürij çok duygulanmıştı: • •Babanız haklı. çocuklar,» dîye yutkundu, «blr askerden, hele memleket içih, ıhtılâle bas koymuş bir askerden boyle bir yarSım istemek, dupedüz terbiyesizlik olur. Bizi terslemeye bile hakkı vardlr.» (Arkası var) Sanmıyorum, KumandaA seni çok sever... dedi. Gıttı, haber verdı. Geldi: Kumandan seni istiyor. * Alay Kumandanırun yanına vardıtun zaman güneş kaybolmuş hava karanrustı. Kumandan çadırının bnüne serdiği b:r beyligin üstünde oturuyordu. Beni görünce: Gel bakalım Hazreti Selâhattin, diye soze başladı, karargâhlar«ve büyük denen küçük makamlar namuslu ve çalışkan adamlan hazmedemez; uşak ve namussuz arar. Senin gibilerin yen, o kirli yuvalar değil, mertliğin, kahratnanlıgın yatagı olan Mehmetlerin yanıdır. tşte şimdi yerine geldin.. Seni Alaym Birinci Bölüğüne tâyin ediyorum. Bu bölüğün başındaki herıfi attun. Gittigin bölük, bölüls değil sürüdür. En kısa zarnanda Alayıma ömek bir bölük ye» tıştireceğıne emınim. Haydi muvaffak ol! Kendi ytizünü, bizim yüzümüzü ak et! Sana kara süı meye uğraşanların suratı kara olsun! Yüzbası SelâhattiıYin Romanı Imparatorluk batıyor I Anadolu çocukları güneşin altında kavrulmuş, tanınmaz hale gelmiş, toprak üstünde yatiyor, yîfrı aç, yan tok savaşıyordu. Arap ^ollerinde sürünmek, vurubnak ve ölmek zorundaydılar. Sonun, fecî bir başlangıcı iâi dım. Eliyle işaret etti, yanına fittim. Dedi ki: Alayın dokus bölügü var. Bak hepli bir çengene alayına benziyor. Teaeke,'Sopa, çamaşır tenekesi, özetle bir muhacir kafilesi... Alayın içinde yalnır' senin bölüğün askere • benziyor. Henuz bölüğün başına geçeli altf saat oldu. Benim kUftirbaz.'ol dufum ve subaylara hakaret et tigira söylentisi yaygmdır. Sen benim yerimde olsan bu heriflere ne söylersin? Sana' tejekkur ederim, Allah başarını artırsın... 17 Haziran 191Tden 11 Ağustos 1917 gunüne kadar «3üncü Alay Birinci Tabur BölUgünde kaldım. Durum acıklıydı. 15 Haziran 1917 günü bölük iaşe cetveli söyleydi: Sabah yemeği: Üzüm hoşafı Akşam yemeSi: Yağlı buğday çorbası Ekmek: Tam 26 Haziran 1917 günü iaşe cetveli: Sabah yemeği: yok Akşam yemeği: Üzüm hoşafı Ekmek: Tam 18 Temmuz 1917 günü iaş» cetveli: Sabah yemeğf: Üzünı höşaö Akşam yemeğj: yok • Ekmek: yanm 8 Ağustos 1917 günü taşe cetveli: Sabah:'yanm ekmek Akşam: Şekersiz üzüm hoşafı 21 Temmuz 1917'den başlayarak ordu emriyle ekmek ıstihkakı beş yüz grama indirilmişti. Çünkü un ve ekmek kalmamıştı. Ordu yan açtı. Bugünlerde Basri'den Musuldan bir mektup almıştım. Diyordu ki, özeüe: «Pa?a aeni yaver «Joıak istiyor, oysa ben iıinJi gitmek istiyornm. Ben izinliyken senin borav» relmen dopru değildir. Çünkü bilmedliHn bir ortatna geçeceksin, belH ban yanlı» hareketler ya> pacaksın, bnnter senin için lyi olmayacak. Ben lzinden gelinceye kadar ssbırlı ol!» O günlerin sıkıntısını bu mek tup gideriyordu. Birgün tabur kumandanı Nuri Veysi çagırdı: Saffet beyden mektup aldım, senin şımank blr subay olduğunu ve bir iyi terbiyeye tâbi tutulmanı istiyor. Saffet benim arkadaşımdır. Ben onun her istediğini yaparım. Sen artık ka rargâhlara gitmekten umudunu kes. tstikbalini buraya bağla. Şimdiye kadar kötü bir hareketinl görmedim. ama en ufak bir Derleyen : tlhan SELÇUK şımankhğmj görürsem seni berbat ederim. VEKÂLET HEYECAN Anika yaşarken YAZAN: İVO ANDRİÇ ÇEVİRENLER: Adnan ÖZYALÇINER îlhami EMİN Alay Kumandanının bu sozleri bır anda butün UzUntullrimi sıldı, benl yeni. bir heyecanla canlandırdı. Ama şaşkınlıga duş müştum, ne bekliyprdum ne ÎAŞE CETVELt görmüştüm? Yanıma verilen bir kılavuz Alay Kumandanının yanından neferle 43'üncü AlSyın Birinci sevinçle aynldım. Ancak bu koTaburuna geldim. nuşmadan anladım ki, benim Tabur, ileri kirakol alayının vaktijrle Seffet'e • söylediklerimi ileri karakol taburuydu. . Saffet benim aleyhimde bir siTabur Kumandanı Kütülamlâh olarak Alay Kumandanına mare>dolayaxlaıkırk kişiyle düşaktarmış. mana karşı dovuşen ve İmamı Muhammet'ın adını Kırkgaziler'e çevıren Kurmay Başkanı Saffet'ın sınıf arkadaşı Kerküklu Yüzbası Nuri Veysi'ydı. , Yuzbaşı, ıkı portatif çadırdan yapılmış dar bı r çadırm önüne beylik serdirmiş yemek yiyordu. NKARA, U (*a) «* ÖnüDde ısık versin dîyo" bir Vekâleü Meteoroloji Enstimum yanıyordu. tüsünden aldığımız malumaBeni görünce: ta göre Balkanlardan kopup ge Gel bakalım arkadaş! Seni len soğuk dalgaeı birkaç günde hangi talıhsiz rüzgâr buraya den beri devam etmektedir. • attı? Şimdiye kadar herhalde ra Trakya. Marmara havzası, Ehat ve iyi bir yerdeydın .ve dege bölgeSİ ve Orta Anadolu üzeroek sen de sonünda bjı kapana rind^ 24 «aatten ben şiddetini düştün! . daha, da ârttırmıştır. Gbrüştük. O sırada cephedo ' Gece bu bölgelerde ısı sıfinn subay kalmadığından, geri hiaaltında 20 dereceyi geçmijtir. metlerde bülunan buçok subayj, Yurclun her tarafmda kar fırcepheye gönderiyorlardı..*Tabur tması hüküm sünnektedır. En "Kuma/ıdanı beni de menzilden ' fazla kar 5»ğan ve kann kalm<lığı bir metreyi geçen yer Sansürülmuş bir iubay sanmıştı. kamıştır. Menzıl subayı ileri hatlarda bu, Çankırı ve dolaylarmda da kar lunanlarca hor gdrülürdü. (1) . Bir er beni bolüğüme, götür . • bir metreyi bulmu? ve 2 gündür " Hgaz Daday şosesinden kar Tabur Kumandanının bu lftfla n bana çok agır geldi. Fakat anladım ki, Saffet benl burada tahrik. ederek aşın hareketlere itmeyn ve başıma çorap örmeye uğraşıyor. O sıra Tümen Kurmayı Daday lı Halit izne çıkmış, yerine Şuoa Müdürüm Halis vekâlet etmek üzere gelmişti Bir gün çadırım da dinlenirken önde Halis, arkada Tabur Kumandanı içert gir diler. Halis gayet mültefit bir çehreyle: Selahatttn sana dargmım. Ben yokken karargâhtan avnldın. Ama Saifet beyin yaptığı münasebetslzlikten dolayj onun la fena halde atıştım. îstivorsan simdi Tümen karargahma gel! Tabur Kumandanına söyledim: Sen hepimızin gözbebeğl bir subaysın! Bir saat kadar benim çadınm d» oturan Halis. ertesi günü beni TUmene vemeğe davet ettL Bu davranış Taburda ve Alayda bir hadise oldu Tabur Kumandanı bundan sonra benl saygıy la karşüadı YAVAŞ TAVAŞ Diger bölüklerin birinde bölüls kumandanı olarak bulunan ama tabur kumandanıyla geçinemediği için ceza olarak benim böt lügume . • darma bu sıralarda tanıdıîn on beş yas büyüktü. (2) (1) Hattâ: Alman harp su baylan menzil ve askeriik şubelerindeki snbaylar ieiı Birinci Dünya Savasınds biı de mars bestelemişlerdi. Bt marsta: «Domnz gibi yiven domuz gibi sisen ordunnr büyük haşü domuzlar» di yorlardı (2) 1934te Tarbay ve Der sim, Jandafma Kumandanıy dı. 4 0 Yıl önce Cumhuriyet 25.12.1932 A ŞİMDİYE KADAR GÖRÜtMEItttŞ yüzünden taşıtlar geçemez olmuştur. Meteoroloji uzmanlan yurdun üzerıne inen bu soğuk dalgasının uzun yıllardan beri görülmeraiş olduğunu söylemektedirler. Diyarbakır'da da ^evamlı ymğan yağmurlarm tesiri ile Dicle taçmaktadır. Belgrat ormanlarmda da ban avcıların kurtlar tarafından par çalandığı bildirilmekiedir. ' • SİNEMA ve tıyatroların saat ll'de kapanması karan flgılilere teblig eailmiştir. Yalnız bar gibi eğlence yerleri iki buçukta kapanacak, çalgılı olmayan yerler, kahvehar.e veya lokajıtalar bu nizama tâbi olmayacaklardır • YAPJLAN bir istatistiğe göre Ege. bölgesindeki ev tez. gâhlarında bır baftada 250.000 liralık pamuklu giyecek japılmaktadır. | PAKİS'LE Nancin arasındaki tren hattında iki ekspres çarpıjmıl, 200 kişi derhal ölmüştür. 300!den fazla yarah . bulunduğu bildirilen bu kaza, tarihin en büyük facian . oJarak nitelerunektedir. 22 Hepsi bir yana, uzun yülar boyunca duydugu birçok acılarla dertlenn yanısıra kendi kendUiyle yâptığı hesaplaşmalarda bdylesine gorülmemiş bır acıya uğnyacağını düşünemezdi bile: Birkaç ker hep aym düsü düşlemek, sürekli olarak da önceki düştekileri yeniden görmek. Böylece Mihaylo, Anika'yla hesapla§masını düşlemek oluyordu. tlk olarak bu düşü ne zaman gördüğünü hatırlamıyordu bile, yalnız, her yeai düşün kimi laman gerçeğm çok iyi bıldiği bir parçasını, kimi zaman da bir kırıntısını getirdiğini görüyordu. Oysa > '. gerçeği yansıtan bu göruntülerle duş, 'düşlükten çıkıyor, gerçeğe yaklaşıp onunla kansmaya başhyordu. Aklında kaldığına göre, gordügü iUt dü} jöyleydi. Işıkh bir sabah, yüzü, ağzı, insamn bütün göv desini kaplıyan tazs bir esinti. Mihaylo, tam olarak ne olduğunu' kavrıyamadığı ama agırhğını iyice duyuran bir kararm etkisi altında çalımlı çalnnh dosdoğru gidiyordu. Önünde sanki yorulmak bilmez biri, yol ağızlanyla sokakları boşalbypr, kendisi de verdiği kararın ağırlığının etkisinde ileri doğru itiliyordu. Böylece Lâle'nin şakrak «esiyle şarkı söylediği Kırnoyelçev'in Ekmek Satışeri'nin yanından geçiyor. Buradan Meydan'a yöneliyor. Anika'nın avlusu aydınlık içinde, çiçeklerle bezenmiş. Evin kapısı ardına kadar açık, içeri gırmeye çağırıyor ınsanı Mihaylo, düşte olsun, gerçekte olsun bu eşiğl geçmemek, o kapıya varmamak için nice umulsuz çabalar harcamıştı. Bu düşünceyi kendinden uzaklaştırabilmek, onu büsbütun unutmak için orada bulunmasınm hiç mi hiç gereği ohnayan yerlerde çahştı, gereksiz yokuluklara çıktı. Kimi zaman unuttuğu da olmuştu, ama son zamanlarda işler tersine dönmüştü: Ticarî anlaşmalann tarihlerini unutuyor. buluşmalarını şaşır.yordu, Dalgın, düzensiz biri olmaya başladığını görünce herhangi bir hastalığa yakalanmışçasına telâşlandt. Kala kala tek brr yol kalmıştı: Her şeyi yüzüstü bırakıp herhangi bir kötülüğe bulasmadan 8uçlu, onursuz biri gibi başını alıp buralardan büsbütun çekıp gitmek. Gerçek güçlüklerle karsılasıp göze batar düşmanlan olsaydı çevresinde bunü yapardı da. Bu durumda, nereye kaçabilirdı' Kaçmak istediğj şeyler hangi yola gitse, hangi kasabava varsa karşısına çıkardı. Sonunda kaçış dıhüncssi.va da herhangi bır kurtuluş yolu. duslerinin yükü altında, düşüncelerinin gittikçe hızlanan bir delilik, bir cıleınlm kasırgası içinde vokolup gjdiyordu Yasama isteğiyle dolu gençlığiyle aklı onu durduruyordu. Böyle anlarda Anika'ya ortalıktan çekllmenln bir yolunu aramasım, bunu hem kendisi için, hem çevresi için, hem de onun için yapmasıru öğlıtleyen bir mektup yazmayı ya da haber salmayı düşundüğü olurdu. Hemen de bu türlü düsıincelerm boşunalıgını görüverirdi. Lale'yi de süc sıi düsünürdü. ötedenberi bu güzel, bu saf genç kendisme çekmişti onu. Kendisiyle yazgısına karışan kadının kardeşi arasında o gündenberi çeklcüik, sevgi, inançsızlık ve kıskançlık kanşımı birşey doğmaştu. Elinden geldıği kadar ona yaklaşıyordUf Ağa Petar'la olan konuşmalarından sonra sık sık Lale'yi düsünürdü. Aslında kendisinin tıpkı Anika'nın kardeşi gıbi herşeyi görüp sezmesi, ona yumusatıp yola getirmesi, olnıuyorsa oxalardan uzaklaştırması gerektrdl. O günlerde sabahlan erkenden, önünden geçerken,. Mihaylo iki üç kere fınna uğrardı. Lale'yi kara, kocaman bir bıçakla dolgun, beyaz, okkalık ekmekleri çizip bağıra bağıra şarkı söylerken bulurdu. Lale'yle konuşulacağı kadar komışurlardı. Mihaylo, sözü döndürUp dolaştmp Anika'ya getirirdi ama boşuna. Lale.aptal tasasızbğı içindekı gülümsenoesinı surdürür; una, stıya, ekraeğe dair olan konuşmalanm tekrarlayıp dururdu. •Böylece bu zayıl umut da kaçıp gıtmişti. Herşey şu kadının çevresinde toplanıp Mihaylo'yu onunla yuzyüze getiriyordu, her şey onu karşı konulmaz bir hızla beljrsiz bir alana doğru sürüklüyordu, o da gUçsUzlüğünden ara sıra bakışlariyle yokuş aşağı yavaş yavaş kayıp gıttiği yolda ne kadar yol aldığım ölçebiliyordu ancak. Vişegrad'ın güzel güz günleriydi. Mihaylo, Allahaısmarladığı çekip aynlacafını sezinliyordu. Bu dujgu da belirsizoe başlamıştı onda. Günün birinde «Allahaısmarladık» sözünü sesll, acılı bir biçimde söylerken uyanmıstı. Kime Allahaısmarladık demişti? ünutmuş olduğu bir dtişe miydl bu Allahaısmftrladık yoksa genel olarak uykuya mı? Kenrf] de bilmiyordü. Bır daha da düşünmedl bunu. Ovsaki az sonra, çesmede yüziınü yıkarken, avluda, avuçlannın içi dipdiri soguk su^'la doluyken birdenbire yine «Allahaısmarladık» deyiverdi. hemen de suyla blrlikte döktü avuçlarmdan. Bunu da unuttu. Çevresindeki herşeyle vedalaştığını^ ayı^de^ tl birden. Günün birinde de tem bir ağırbaşlılıkla ve doğal bir biçimde. çarsıda sık sık karsılaştagı AnikaMın hizmetçisi Çingene kansma yaklaşıp çok sesslz ama açık açık: (Arkası var) .Yürürken çadıtlannda toprak üstünde uyuyan neferleri şöyle « blr gözden geçirdim. Zavalü w Anadolu çoçuklan, Arap çöllerinde sürünüyor ve ölüvorlardı. tmparatorluk batıyordu. Açıkça kurdugum karyolama elbisemle uzandun. O günün çeşitli saatleıinde çeşitli duygularla ezilen ruhucıu dinlendırmek istiyordum. * Alay o gece sabaha karşı gelecek olan 37"inci Alaj'a mevziini teslim ederek geriye istiraha te çekilecekti. Demek dmleomek için birkaç saatimie vardj. Yıldızlann altında göğün her' sırrı saklayan ve herşevi bilen' sonsuzluğuna bakarak ve ruhumun acüartnı içersk uyumuşum. YARIN : BİR DOSYA VE BİR GERÇEK PtŞİ BOND PRESTON ela T Ü DÛŞÜNÛR TOKO5U • • « ' • ACIKLI Üyandırdıklan zaman, herkes 8yaklanmış, öteki ala" gelmişti. Gdrevimizi teslim edecektik. Bu işi yaptık. Bölük toplandığı va hava ısunaya basladığı zaman askerünin başındaydım. Durum çok aaklıydı. Sakalü sakalsız, sıhhatsiz; b:tkin, jnrtık elbiseli, yamah elbiseli, yahnayak, sırtlannda tenekeler. battaniyeler. sopalar taşıyan bir sürü... Buhlara asker denemezdi. Hemen bunlann hepsıni mümkün mertebe^ düzelttim Su tenekelerını, çamasır vıkama tenekelerini, çadır sopalarmı, çdlde teneke ve çadır direğı altından değerliydi, çünkü bulmava imkân yoktu • toplattım. Bunlan hayvanlara ytiklettim. Yürüyemiyecek kadar hasta Te bitkin ve yahnayak neferleri de bu kafileye katı'p önden yolladım, Geri kalanlara bir düzen verdim. Bölüğü canlandıracak ve heveslendirecek bir kaç söa söyledim. Bir anda bölük bölüge benzer bir hal aldı. Biraz sonra taburdan aldıgımız emirlc geridş belirli bir yer de tonianmak üzere bfilükler birer birer harekete geçtiler. Öır zaman sonra tabur birleşti ve tekrar hatekete başladı Ben' bö lüğümün vanınriavdım sürek,li olarak erlerle konuşuvor, onlari tanımaya çal^ıyordum Biı'denbire Alay Kumandanmı gördüm Bir teo*>nin serisinde durmus birllkleri ırözden 'eeçiriyor du. Derhal Sdevımi yapt'.m, ve bölüğümle kendisini sel&mla TIFFANY JONES GARTH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear