26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 24 Aralılc 1972 AÛZt pj t ^ Z İ H İ A N , FtPAİ TEFO, APABAtl 8EKİrl f KOCAM UmlALDATlftiAM... TüüAF SüzİJVOmjyî, B t ü i ETMEPEM SıftBf îzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI 140 «Aman! Şu nikâh olamadı bir türlü.j» Elbette kapımızı kapayamazdık ya.. Biz. böyle söyleşirken, kapının züi çaldı; alçak sesle Gülseren'e: «Kayınvaldem bu mutluluğumuzu paylaşmak için gelmiştir..» dedim. Gülseren, öfkeyle kapıyı açmaya gitti. Ne var ki. gelen gerçekten Ahter Hanımdı ama bizi çok korkuttu: Yüzü, bembeyazdı. Elleri titriyordu Ajakta duracak hall yoktu. Hemen kapının arkasına bir iskemle çektim oturttum. Gülseren, bir bardak su koşturdu. Kendisini biraz toparîayınca, «Neredeydmız bu saate dek çocuklar?» diyebildi. Çarşıda olduğumuzu söyledik. Kendisini biras daha toparlayan annemız, damdon düsercesine bir haber verdi: «Ögle üstü, şirketten Hidayet'ı askerler tutuklayıp götürmüşler, yukarıda baban ülân hepimiz perişanız..» Donduk kaldık. Gülseren bana, ben Gülseren'e bakıyordum. Valde, biraz daha soluk aldıktan sonra, «Babanız, sizi merakla bekiiyor. Emre'yle konuşmak istiyor..> dıye söylendi. Onun koüarına gırıp, kapıyı çekip çıktik. Asansöre yürüdük. Merdiveni çıkacak takati yoktu. Anladım ki, Hidayet Beyin rutuklanmasından çok, Abter H3iumı, kendi kocasının tutuklanıp tutuklanmıyacağı kuşkusu perişan ediyordu. Salona girdiğimizde, Hamdi Beyl, denize bakan pencerenin yanındaki koltuga oturmuş bulduk. Gözlerini dikmis, denize bakıyordu. Sanki taş kesilmişti. Gozlüğuniin arkasmdakl gözleri iyice küçülmüştü. Salonun öte beşmda bir koltuğa ilişen Uğur, korkulu gözlerle bir bize, bir de babasına baktı. Hamdı Bey, bizi görünce biraz toparlandı. Eliyle şöyle bir isaret yaparak, «Yakınıma oturun çocuklar.. Sen de Ahter» dedi. Karşısındaki büyiik kanapeye sıralandık. Ahter Hanım, kocasının yanındaki koltuğa oturdu. Hamdi Koryürek, gözlüğünü çıkanp, camlarını sildi, bu arada da söjieyeceklerini toparladı anlasılan. GozlUğUnU taktıktan sonra. bflpa,,bir,^iirç baktı: «Önce Sana' "Sorşçaklanm var Emre: Birkaç yıldır şirketin doviz işlerini yönetiyorsun Hasip Beyle birlikte. Bankalarla, kambiyoyia ilişkiyi sen kııruyorsun. Yaptıfmuz işlerde bir yanlışhk oldu mu? Açık konuşayım; bizim Hidayet, yasalann izin vermedigl yoldan yabancı ülkelere dövia aktardı mı? Başka bır deyişle, yabancı ülkelerle yaptıgımız işlerden, oralardan gelecek dSvizlerden, yabancı bankalarda bıraktığı döviz oldu mu? Hani kulpunu bularak; fatura oyunu ile Clfin? Bilıyorsun, ben, şirketin iç ticaretini yürütüyorum. Dövias işlerine hiç kanşmam. öjle Hidayet gibi, gezmeyi tozmayı da sevmem. Yıllar var Avrupa'ya gitmedim. Ne var td Hidayefin tutuklanmasını böyle bir dövi2 işiyle ilgili göruyorum, sanıyorum. Hükümetlmiz, yabancı Ülkelere aktanlan dövizlerin üzerinde önetnle duruyor; durmakta da hakü. Hazineyi soyup soğana çevirmişler. Senin şu bizim işlerimizda, yapüan işlemlerde bir bildiğin var mı? Ya da kuskulandıgın bir nokta?» Düşündüm, düşündiim: «Son aylart dek, her sattıgıraız malın, her aldığımız malıa, faturalan ve döviz islemlerini çok dikkatli yıptıgımızı sanıyorum. Kuşkulanacak bir işlem Ifetıriamıyorum. Ola )d Hasip Beyin bir bildiği vardır. Yann Kendisiyle konusayun. tsterseniz hemen telefon edelim.» «Hasip Beyle yann birlikte görüşürüz. Telefon olmaz bu gibi işlerde. Hasip Bey, çok eski adamımızdır. Biz, ik* kardeşin huyunu suyunu çok iyi bilir. Bizi birbirimiee düşürmemek için baa sırlannı Hidayefin sakladığını kaç yıldır sezerim. Ama bu kez, gizlenecek sır kalmadı; Hldayefi yakaladılar. Sıra bana da gelebllir... Döviz işiyse, babanus olarak, bana lnanmanızi .isteıim. böyle bir isle benim hiçbir ilişkitn yok. Düşünüyorum, düsünüyorum da işin içinden çıkamıyorum: öğle vakti şirkete gelen askerler, benim odama bile uğTamadılar. Beni sormamıslar. Doğru Hidayefin odası'na gidip onu bulmuşlar. Ortağız, şlrket bizim, bana da bir çift söz ederlerdi ne olursa olsun... Şirket bir döriz yolsuzluğn yapaa, ben de sorumlu sayilmaz mıyım?» «Bu düşüncenizde haklısınız, bu iş bir baska iş olacak...» dedim. Ugur, söze karıştı: «Baba, şirket ce, şirketin çeşitli işletmelerinde bir sürü nıemur var. Bunlardan birt, hiyanetlik olsun diye amcamı askerlere şlk&yet edebilir. Bir kuynık acısı olabilir. Dün gazetede okudum; bu gibi şikâyetlerden de Milli Birlik HukUmeti, bıkmış. Çoğu ihbarlar doğru çıkmıyormus. thbarlEr dogru çıkmaz, delil gösterilemezse, ihbar, şikâyet edenler de cezalandmlacaklar diye, emir çıkarmışlar » «tyi ama oğlum. her şlkftyetln, sudan da olsa bîr riedeni varflır. yerden dumaa çıkmaz*. * Gülseren, sordu: «Ticaretteki rakipleriniz yapamazlar mı bu «Olabilir... Vardır böyle namussuzlar kmın.'» Birarada olmamız. Ahter Hanımı biraz sakinleştirmişti. Hamdi Bey, zaten sakin görünüyordu ama çok üzgündü. Bu sırada hizmetçl, salona girdi: Çay, yiyecek filan getirdi. Gülseren, herkese çay. kurabiye, pasta dağıttı Hizmetçi çıktıktan sonra, çayını yavaş yavaj kanştıran Hamdi Bey, tok bir sesle konuştu: (Arkası var) Sız, diye soze başladı, özelllkle 13'üncü Kolordu 2. TUmen Birincı Alaya gitmek için başvurdunuz. Kolordu Kumandanı, bu dileğinizJ kabul ettiler. Yalnız birliklerde bu kadar subay eksikliği varken başka bir kolorduya göndermeyi uygun bulmadılar. Ben de sizin 43'üncü Alaya verilmenizi teklif ettlm. Uygun gördüler. Sizi urun süredir tanıdıgım için bazı Bfutler vermek isterim. Çalışkan ve bil gili bir subaysmız, fakat kendinizi olduğunuzdan çok goruvor ve çok mağrur oluyorsunuz. Gurur iyi birşev değildir. Siz cesursunuz, cesaretinizi harp mey danlarında ispatlamış bir subay sınız, ama herkesl korkak sanıyor, ve kendinizi de korkaklar arasmda bir kahraman »ayıyorsunuz. Çok lyl Ustler yanında çahşmış, yetişmeniz için size ya pılan Jyi muameleden çok yüz almıs ve bftvlece şımank bir' kimlik sahibi ohnussunuz. Bu kusurlan tedavi etmezieniz havatta çok ıstırap çekersiniz. Eğer bu kusurlarınızı atabilirseniz ilerde iyi bir kumandan olacağınıza inanınm. Bu noktayı Alay Kumandanına da özel olarak yazacafım ve sizi bu şımank efitimden uzaklaştırmasmı rica edeceğim. size başan dilorim.» [ Yüzbaşı Selâhattinin Romanı ] Baş eğmeyen bir varlık Bir uyan vesilesiyle Selâhattin kendini tutamıyor ve şöyle diyor: «Ben ne şımank ne de magrurum... Herkesin kendine göre birtakım huylan vardır. Beni kimse terbiye edemez. Beni an. cak ben terbiye edebilirim.» let ediyordu. Abbas Bey beni çok iyi tanıyan iyi bir adamdı. Beni görünce önce sasırdı, «onra sevlndi. Kurmay Başkanı Dadayh Halit'i çağırdı. Adeta müjde vererek dedi ki: Selahattini 3'üncü Alaya ver mişler Bize karargahta özellikle Selâhattin gibi bir subaya ihtiyaç var. Selahattini karargahta bırakalım. kemezdi utanmaz herif... ve btr sürü küfür savuruyordu. Ben çadınm'ı karargâhta kurdum. Onlar da beni karargâhta bırakmak için Kolorduyla temas edeoşklerdi. Halit 'ten ızin alıp 51'inci Tümen Karargâhmda Cemal'in yanına gittim. Cemal, TUmen Kurmayı Semsi (4) Teğmen Rıfkı (5), Bedri (S) ve öteki arkadaşlar beni sevinçle agırladılar. O gün ertesi günü akşama kadar çok iyi valrit geçirdik. öğleden sonra 52'noi Tümenden telefon etmişler, Tümen Kurmayı beni lstiyormuş. Karargâha gittim. Halit'in çadınna girdım. Halit dUn aksam bıraktığım Halit degildi. Gayet ctödî ve sanki beni tanımıyormuş gibi bır tavırla: Kolordu Kurmay Başkanı sızın Alaya gitmenizi emrediyor. Şimdi Alaymıza katılm Alaya da emır verilmiştir. Sizin 52'incı Alaya gitmeniz yüzünden yok yere lâf işittik. Yirmı dört saatte defisen bu adamın hali beni büsbütün üzdü. Insanlar ne blçim yaratıklardi! Derleyen : tlhan SELÇVK Benden kovvetli olan Saffetle neden geçınmemiştım? Aranıısda geçınmemek için bır sebep yoktü. Ben hislerime teslım olmuştum, o da benim hareketlerımi hazmedememışti. Saİfet'ın çok kibar davranıslannı ve zeki hareketlerıni haemedememiştim, şimdi Saffet'ls kıyaslanamiyacak adamlann ara sına kansacaktım. Onlann davranışlannı nasıl hazmedecektim? Hele Alay Kumandanının muhtemel ağır muamelesine nasıl tahamnrUl edecektim? Güneş ufka vaklasır ve Mezopotamyanın engin çölünü çeşitli renklerle süslerken ben üzüntüden kıvrana kıvrana ve yalnız başıma alay karargâhına gidiyordum. Bütün umudum Ordu Kurmay Başkanı Basri'ye yazâığım mek tuptaydı. SEBEP YOK 16 Haıiran 1917 gUnU akşama dogru Tümen Karargâhindan aynlıp ileri karakol alayı olan 43'üncü Alaya giderken o denli ıstırap tçındeydim ki birkaç kere nehre doğru ınen yar kenarlanna kadar gelerek atımı sürmeyi ve Picle'de olmeyi düşündüm. Fakat yapamadım. Eğer kendimi öldürseydim, bana âciz diyeceklerdi. Üstelik bana yapılan hakaretin intikamını alamamıs olacaktım. Ama kendi kendime de durumu tartıyordum: tMKÂNI YOK Çadırdan Halitle birlikte çüctık. Halit bana diyordu M: Imkânı yok biz seni alaya veremeyız. Ben Saflet'in ne olduğunu bilirim. Elbet seni çe SAYGI VE SEVGt KÜFÜRÜ BOL Çok azametle söylenen bu laflar arasında. aynı zamanda 43'tincü Alaya gönderilmem bana ağır geldi Çünkü bu Alay Kumandanı Kasalot namıyla maruf Yarbay Rıfat bey külürü bol bir adamdı. Subaylanna hakaret ediyordu. Çeşitli zamanlarda ben bu dunımu Salfet'e bildirmiş ve kendisinin adamı diye tanınan bu kumandana nasihat etmesini rica etmiştim. Şimdi beni bu adarnm J^nına vermekle bana akla gelebilecek her türlü hakareti yaptırmak istiyordu. Saffetin yukarıdan söylediği nutka şu cevabı vardım: « Ben ne şımank ve ne de magrurum. Yalnız kimsenin önünde eğilmeyen bir ruhum ve hiç kimseyi büyük görmeyen b!r varlığım vardır. Beni Tclmse tet. biye edemez. Beni, ben terbiye ederim. Siz ve ben orduda kaldıkça, ve bu ordii baki kaldıkça gene görüşürüz.» Çadırdan çıktım. Durumu Ceiâl"e anlatmca genç teğmen çok üzüldü. Aglayarak boynuma sanldı: Ben de artık bü karargâhta dunnam». Diybrdu. Arkadaşlâra vedaa • başladım. 1 4 0 Yıl önce Cumhuriyet ATPZİG, 23 (aj.) Rayştag'ı yakan Van der Lubbe , ismindeki Hollandalı genç ile suç örtaklarınm myhakemeleri dün sona ermiştir. Havanın yağmurlu ye sisii olmasına rağmen sabahın erken saatlerinde mah"keme binası etrafınds» buyük bır kalabalık birıkmışti. Salonda' halk ile mahkeme heyetlne mahsus yer arasında 12 kişılik bir polls kordonu yapılmış ve böylece mahkemede muhteırel bir gosteriye mani olunmak istenmişti. önce reis Van der Lubbe ile suç ortaklannın ve kışkırtıcılannın hepsinin komünist züroreye mensup bulpnduğunu ve yangınm dahılî bir ihtilâl çıkarmak öıaksadıyle komunistJer taraftndan tertiplendiğinin 23.12.1933 I RAYŞTAG'I YAKANLAR HAKKINDA ispat edilmiş oldugunu »öyleıniş kararı okumuştur. Rayştag'a kundak koyarak yaktığı sabit olan Van der Lubbe'nin idamına suç ortaklan olduklan sanılan öteki sanıkların suçjarımn sabıt olmamaşı yüzünden beraatlerlne ve sınırdışı edilmelerine karar verilmiştir. Vân «ler Lubbe hakkmd^ki karann istinaf ve temyizi clmadığı gibi, karar da kesindir. Ancak Cumhurbaskammn af hakkını kullanması mumkün ise de, kendisinin bu hakkı kullanmak isteyip istemiyeceği henüz belli olmadığından, idam hükmü çimdilik ertelenebilecektir. Güneşin batımına yakın Alay Kumandanlığı çadırlanna geldim. Alay yaven bizim sınıftan Beşiktaşlı Hulusi'ydı. Hulusi'yle okuldan beri hem sevişir, hem de karşılıklı saygı beslerdık. Beni gbriince çok saygı gösterdı. Alay Kumandanının beni beklediğini söyledı. Alay Kurnandamnı görmeme gerek olmadığım, çünkü kumandanîn bana ağır muamele yapacağım söyledim. Hulusi: (1) Ifl38'de Çanakkale" Mfi» tahkem MevU Kumsndanı Tunv general Kemal... 42) 1938'de Çanakkale Mü» tahkem Alevki Topçu Tugay K». mandam Kurmay Albay Muzaffer. (3) 1938'de Denizbank Müdür Muavini. (4) 1938'de Dersim'de Kurmay Albay... (5) 1938'de Istanbul'da Nak. liye Okulu Müdürü... (6) 1938'de IsUnbul'da Telefon Şirketinde Müfettiş.» Anika yaşarken YAZAN: İVO ANDRİÇ ÇEVİRENLER: Adnan ÖZYALÇINER îlhami EMÎN ATİNADAN gelen haberlere g6re, Yunanistan'da dahrlî karışıklıklar olmaktadır. Bu durum karjısında General Kondllis ile Rallis işbirliği yaparak Yunanistan'da bir diktatSrlük ilânı gerektiğini teklif etmektedirler. ISTANBUL'DA sJnema ve tiyatrolann gece saat 11' de kapatılması haickındaki Belediye karan, Ankara' da, Meclıs'te tartışma konusu olmuş ve neticede 11' de kapatılması karar altına alıpmıştır. YARIN : İMPARATORLUK BATIYOR ! :•• ÜZÜNTÜ 21 Bunun yanında Tiyana bir azizeydi. Saveta mı? Ona kalsaydı bu kasaba rahat uyuyabilırdi. Eskiden beri hep bir iki çingene kansryle tek tük yoldan çıkmışlar olurdu, ama yerleri belliydi bunların: askerlerle hendeklerde buluşurlardı. Bunlara ne bakan olurdu, ne de aldınş eden. Ya bu! Neler oldugunun farkında mısın? Bununki kilıseye hakarettır. idareyi ele almaktır, hepimizi darmadağın edecek bu. Hem de kimse dokunamıyacaktır ona. Hiç kimse mı? Hiç kimse. Tanrıya inan ki öyle. O, bugün, bu kasabanm hem paşası, hem de metropolıtidır. Orospuyu ö'Mürecek kimse olmayınca bizi dört yanımızdan ateşe vermek gerek. Çünkü yollarda pusu kuranlar ondan daha az kötülük yapmıslardır. Kendi öz mutsuzluğuna gelmceye kadar Anikanın yaptığı bütün kbtülüklerle rezüliklerini bir bir sıralardı. tş kendi mutsuzluğuna dayanınca eüni sallayıp acıyla jutkunurdu, Mihaylo, adamı avutmaya çalışırdı: Onun da sonu bır gün gelecekti elbet. Gelmez, sonu gelmez onun. Canı istedigı kadar kalacak başımızda. Sen bizleri de, bu kasabayı da iyi tenmıazsın. Her türlü kötülüğü önlıyebiliriz de bunu yapamayız. Sırtımıza binmis bir kere. hiç kimse bir şey yapamaz artık. Mihaylo'nun başı önünde, düşünceli düşünceli dinlediği Ağa Petar'm konuşmalan her seferınde böylece son buljrdu. Acı çeken bu ihtiyar. konuşmalanrun Mihaylo'ya nasıl an verdiğini birseydi yüzdejüz konuşacak baska birini arar ya da tek başma, kendi içinde fnutsuzluğunu dağıtmaya çahşırdı. Ashna bakılırsa Mihaylo da ara sıra, insanla ' nn arasına nasü kanştığına, şalışıp konuşmak için bunca gücü nereden bulabildiğine ve bir yıldır içmde olup bitenleri nasıl olup da gizliyebildiğine şaşıyordu. Anıka'nm durumuna bakarak Mihaylo, aldatılmış olan kısa süreli umudunun kendisine karşı koyduğunu görüyordu Kendi kendisine öfkelenerek handaki olaym bir an için bıle olsa örtülüp unutulabileceğini nasıl düşündüğune çajıyordu. Nasıl umutlanabilmişti? Bir defasında Sarayevo'da. pazarda, bir Sırbm Arnavutun birini bıçakladığmı gormüştü. Bıçak yaranın içinde saph kalmıştı. Yaralı. başkalarınm kovaladığı kendini bıçaklıyan adama aldırmadan, yavaşça, soğukkanlılıkla ilk sçık bulduğu kapıya doğru yürüdü. Adımlarmı sayarcasına, hiç kimseye bakmaksızın, iki eliyle yarasını tuta tuta. bıçağı yarasından çıkaracakları ana kadar va}ayacağının bilincinde olarak yürüyordu. Çok yakınlajmış olan kaçımlmaz ölümünü sezercesine Mihaylo, şu «Kristo'nun işinin^ hjmda o gece sona ermediğini, aradan geçen sekiz yılın da çekilen ıstırabı dınlendirmediğini anlıyordu. Mihaylo o gece ölümcül bir yara alnuftı. Aradan geçen sekiz yü, Mihaylo için, yaralı Arnavutun gözleri kararmış iki eli yarasında ilk kapıya kadar olan birkaç adımlık yürüvüşü gibi gecmi§ti. Bu kasabacığa sığınarak sürekli sandığı bu aldaücı umutla avunmuştu. Oysa şımdi avcılar izini bulmuşttı. Ne gariptir, bu sonuncu korkunç düşüncenin ardından içındeki korkuyla acı azalır gibi olmuştu. SanH içinden üzüntülü, a«lı birl konuşuj'ordu: Yaradan bjçağuı çıkanlma vakti geldi. Kendi kendini aldatmaktan vazgeç. Ne zamandan beri Kristiniça ile Anika'yı birbirine karıştırıp ikisini özdeşleşürmeye başladığını iyice hatırlaînıyordu artık; sanki ikisi de, içinde çoktandır, tâ baştan beri tek bir yüzdü. Hem de yalnı? Anika değil, sekiz yıl boyunca karşılaştığı bütün o azınlıkta olan yoksul kadmlar da aynıydı onun için: hanlardaki sürtük kadınlar ya da isteklerinin basltusı altında kendilerinden kaçamadığı yollardaki çingene kadınlaruvn hepsi şimdi tek bir kadına ' dönüşmüştü: Uzun boyu, dolgun vücudu, kızıl saçları, güçlü elleri, ateşli bakışlariyle Kristinîça'ydı bu. Kadınlann hepsinde, ardlannda bıraktıklan kokularda; kaçmak isteğindea, gizlenmek isteğinden, arınmak isteğinden, unutmak isteğinden doğan her şeyde yalnız onu görüyordu. Oysa şimdi bu durum, kısa süreli bir görüntü ile bir anlık bir korkuyla tiksinti olmaktan çüanıştı artık. Burada, kendisinden uzakta, ancak sesiyle ulaşabileceği bir kıyıda yaşıyan bir kadın, öldürülmesi gereken Kristiniça'yı çağırıştırıyordu. Bir zamanlar Anika'nın içinde uyandırdığı bütün umutlar şimdi yeni bir acıya, kendi kendine yapılan acılı bir siteme dönuşüyor, kadınsa iste bu kısa süren üzücü oyunda ortaya çıkarak Mihaylo'nun en ince. en korkunç kuşkularını gerçekleştirmi; oluyordu. Kimi zaman bir çocuk gibi yerli yersiz ayrmtılar üzerinde duruyordu. Sözgelisi o gece bıçağı Kristiniça'nın eline vermeseydim daha iyi olurdu diye düşünüyordu. Böylece o gece kaçtığı kor kunç dünyanın etkisi onu kujatıyordu. Bütün bun larla hiç bir iliîiği olmasa da ne zaman bıçak dendiğini duysa hemen kendi kendine: Bıçağım onda kalmışü, diye tutturuyordu. Bilincin bu aküalmaz oyunu, Mihaylo'nun bfl tün yıyıntısını yavaj jravag ssnyordu. <Arkası var) Kolordu Topçn Kumandani Kemal, (1) Kemal'in yaverr Tefmen Muzaffer, (2) Yedek subay Hamdi Emin (3) ve ötekl arkadaşlar çok üzgündüler. Yat ruz, epey uğraşarak Kolordu karargâhına aldığun ve o güne kadar çok samimî görüştü|Um Ikinci Şube Müdürü Yüzbaşj Şevket bır yandan üzgün •görünürken, bır yandan da benimle görüşmekten çekinir bir'hal almıstı. Şevket'ın tutumu bana çok dokundu. Kendisine birşey söylemedim ama Kurmay Baskanı kızar dıye benimle tfemastan çekınen bu subay birden gözümden» düştü. Herkese AHahalsmarladık deyıp esyamı 52'ıncı Tümen karargâhına yolladıktan sonra Kolor^u Kumandani Galatalı Şevket Beye veda içüı gıttim. Çok asabî ve mağrur bir kumandan olan Şevket Bey beni görünce ayaga kalktı. Yanıma geldi. Saffet de yanındaydı. Çok okşayıcı bir sesle dedi ki Selâhattin, seni çok severim, istıdanı üç kere geri çevırdim. Kurmay Başkanı sana benim bu rıcamı söylemesine rağmen sen karargâhtan aynlmakta direnmişsin... DİŞİ BOND OUBUA» SOVUE P B E S TOM. 3EŞ ^OAMlMI M P VE S N E <ÛLDIH i i N TİFFANY JONES MAMODA «SAU&A ÇOIC" <4SALIt SAPSARI Tabıi benim bundan habenm yoktu. Saffet bana söylemeden Kumandana benim ağzımdan cevap vermişti. Kumandanîn açıklaması üzerine Kurmay Baş kanı sapsan oldu. Herhalde benim konuşmamdan korktu... Ame ben sustum. Kolordu Kumandani devam etti: Sen değerli bir subaysın. Nerede olsa, nasıl olsa başan kazarursın. Ben de sana başarılar dilerim. Herhangi bir zamanda yanıma gelebilir, istedigini bana söyliyebilirsin, bsn de seni her zaman her yerde bir agabey gibi korumayı görev bilirim. Şevket Bey alnundan öptü. Ben de elinden öptüm. Ayrüdım. îki saat sonra 52'inci TUmen Karargahındaydım. Yıllardanberi evim gibi yaşadığım Kolordu Karargâhmdan ayrılmanın derin üzüntüsünU yaşıyordum. 52'inci Tümen Kumandani Bekir Sami Bey Istanbul'a izinli gitmişti. Yerine Yarbay Abbas Bey vekâPRES. TOM HARAS)NO4N İM E0VMOJDS.BÛ GARTH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear