26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 17 Aralık 1972 PEVA OLMAİIMI i ' . 1 , 1 I ' T ' I, l ' . . .1 TAHiYA&İ Î Hİt ÜZME H M M l | M v . A£Ar4Z>Afci PACAK PÎf/U YAplP, 50NÜA 0 5ALÎHA Ü I I < I 1 1 1 1 1,1,1, I, ( ı ı ı •• ' I I I ı îzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMAN! 133 Bu kuruluş döneminde yazüacak çok şey vardı. Ne degin çalıştım bilman; yeni memunımuz, top top kâğıt, kırtasiye ile ilgiü bir sürü gereçle çıkageldi. Hepsini tasımasının olanagı yokttı elbette; bir taksiye doldurmuş. Şakacı bir cocuk, «Taksi şoîörii, fatura vermiyor!» diye söylendi. Ben de, «Bu glbi giderleri, örtülü ödenekten alacağız..» karsüığım verdim. Gtilüstük. Kâğıt deleceklere, dosyalara dek hepsini düşünmüştu Nabı Bey.. Faturalan. artan parayı, masanın Ustüne koydu: «Param yetişseydi, bir de kasa alacaktırri Emre Bey; koskoca fabrika, kasasız olmaz'» diye söylendi: «Ger^skten hiç düsünmedık! Akbma gelmedi.. Bir gün gidip, orta boy bir kasa bakaİ2ZH.» hanutı,»' der. Bir kez onun, büyük havnızun yanındaki bir sıraya oturrmış, renkli, süs balıklarına, simit kınntısı atıp yedirerek eğlendiğini görraüştüm. Böyle gezintilerden eve donunce de, «Oh ya hu, birkaç saat dertlerimden halâs oldum Kafam dinlendi...» der. Düşüncelere dalm^ gitmişim. Karşı sıradaki yaşlı çıft, toparlaoıp kalktı. Gözlerim bu sefer havuzun fukiyesine takıldı. Gülseren. biraz yabşmış olacak ki, birdenbire konuşuverdi: «îyi ki davetiyeleri postaya vermişiz. Yıldu •Ablam da sizin eksik kalan akraba, dostlannıza yazacaktı. Ona haber verelim. Renl olacakmışız..» Gülseren, annemden, babamdan sonra, ablamı, Yıldız'ı da ijice benimsemifli. Ona abla dlyordu. Yatıştıdiye söze giri?tim: «Canım Gülseren, bugün Mayısm yirmi altıncı günü. Haziranın yirmisine yirmi dört, yirmi be? gün var. Ne yapalım, yirml gün daha sabırlı olacağız...» Gülümsedi; çaka ederroiş gibi konuştu: •Sensiz edemiyorum Emre. Senden uzak ka lınca, içim içime sığmıyor...» •Her gün birlikte değil miyiz? Her zaman benimlesin.» «Ben, kuşkucu bir kızım. Ben, her zaman seninim ama, bakalım sen her zamarr benim misinî Hîç olmazsa, imzanı atoıalısm, nikâh, kontrat filân....> Kahkahayı bastım. titemeye istemeye o da güldü. Büsbütün şakaya döktü: •Fabrikaya bayan sekreter, daktilo fılin istemiyorum !• •Bajüstüne patronl» «Uğur, tek durmaz, seni de kandmr.» «Çocuk muyum yahu?» Bakıştık. gülüştük. Ofurduğumuz yerd e n kalk tık, parkta dolajmaya başladık. Akşam, artık iniyordu: «Kulübe gitmek ister mUin? Bir çay içelim?» diye sordum. «Hayır Emre, beni eve bırak. Odama kapanıp oturacağım.» Onu evine götürdüm. Aynlırken sıkı sıkı boy numa sanldı; beni öptü. Ağlıyordu. Şu kadın kız mflletinT anlâmak "zor~Veîâeiam! . *" •~~~ t En soa 1.12i916'da baslayan ve 10.2.1917 akşamına kadar yetaıiş gün de\*arn eden son muharebelerde Kolordu 51ü ve yaralı sekiz bin kiîi kaybetmis ve geriye ka lan altı bin mevcuduyla çekilmeye başlamıjtı. Gece hazin ve ıstıraphydı. Sabaha kadar yürüyen birlikler savaşa hazır bir durumda istirahâte'geçmişlerdl. Bu olayîar Ahmet bey hakkındaki kovuşturmayı unuttunnuştu. l l i »17 günü dinlenme ve muharebe ha zırlığıyla geçti. Yaralılar ve ağrr lıkiar Bağdat yönünde çekilıneye devam ediyorlardı. 12 Subat 1917 günü sabahı ddşmarun hareketi gözüktü. tngüiıler yavaş yavaş birind hatlanmıza yanaşıyorlardı. Öğleye doğru sava? başladı. Her yandan yaralılar gelmeye başladı. Bazı birliklerimiz birinci hatla rı bırakarak kaçmaya yöneldiler. Yüzbası Selâhattin'in Romanı Bütün Kolordu tehlikede Öğleye doğru iki düşman kuvveti Türk birliklerini arkadan dövmeğe başhyor. Düşmana ait büyük bir suvari kuvveti de çöl istikametinden kuşatma hareketine geçiyor. nı ve yaverinin yanından aynlmanıasını zorlukla söyleyebildi. Yaralıyı Bagdat'a götürmesi için yavere emir verdik. Askerin köprüden geçmesi geceyarısmdan sonra da bir saat sürdü. Biz de Kolordu karargâhı olarak geriye hareket ettik. Sabaha karşı birliklerin duracaSı vere vardık Herkes toplanmış, yorgun, aç, uykusuz olduğu yerp vıkılmıştı. Biz de aç ve uvkusuzduk. Gün ışımaya baslarken emırler basladı. Birlfkien doyurmaya ve düsman saldınsına karsı hazırlanmaya çalıştık botu arkamıza geçti ve bizi geriden dövmeye başladı. Bir büyük düşman stlvari kuvveti de çölden bizi sarmaya çalışıyordu. Öğleden sonra durum çok ciddileşmişti. Artık bütün Kolordu için esaret saatleri yaklaşıyordu. Elimızde en son fhtlyat olan Bağdat depo alayını bizi çölden sarmaya çalışan düşman suvarisine karsı kullanmak Uzere sevkettik. Beni Alay Kumandanının yanına verdiler ki, durumu kendisine açıklayayım. Düşmjm süvarisine arazide giz îenerek bir kilometre kadar yaklastık. Ben tepenin ustüne çıkarak durumu Alay Kumandanına anlatmaya başradam. Alay Kumsndanı Almandl've Fon'du. Kendisfne düşmana bu kadar yakın yerde ayakta durmanın hedef teşldl edeceğini sövledlm. Alman bu uyarmava aldırmadı. Ama tam bu sırada çok yakınımıza dtisen bir top mermisi hepimizi toza toprağa boğdu. Kendimize geldiğimiz zaman Almanm parçalanmış dört beş erin yaralanmış oidugunu gördük. Lüzumsuz cesaretin bedelini canıvla ödemıs bulunan Alay Kumandanı yerine bir Türk Binbaşı^ını bırakarak karargftha döndüğüm zaman ortalığı çok telâşlı gördum. Derleyen : İlhan SELÇVK sine bir kilometreydi. Düfmao cepheden de yaklajıyordu. Artık esaret emri kesindi. Karabekir giderken bize demijti ki: Düşman süvarisi hücüma hazırlanıyor Ben Kolordu Kumandanıyım Böyle hücum anında bir nefer gibi esir olmak istemem. İleri hatta gideceğim, orada tümen karargâhında bulunacağun. Kumandan gibi esir düşmek isterim Siz de lüzumu kadar müdafaa e ttikten sonra teslim olursunuz. Yeni memurumuzla çabuk kaynaşacağa benzıyorduk. Getirdiği gereçleri raflara yerlestırmeye, çekmelere koymağa başladık. Bu sırada avluya bakan pencerelerden bırinin oamı vuruldu. Baküm Uğur. Tâ ilerde arabasmın içinde Gülseren, oturuyor, uzanmış yan pcncereden, bızden yana bakıyordu. Pöncererin camını açtım; Uğur, «Oğlum, kaynanandan çekeceğin var. Hep biz mi uğraşacagız. Evcte ışler kanşmış... acele edecekmişsin... bak Gülseren Hanımın canı burnundan geliyor.» Ceketımi gıyıp kapıya yürürken, Nabı Beye, «Acele blr işim çıktı. Sız, buralan, defterleri duzenleyin artık.. Yana görüşürüz» dedira. «Buyurun, gidin. Ben, her işe bakannv... merak etmeyin.j» karsılığını verdı. Ben, arabaya, Gülseren'in yanına geçerken, Uğur, engel oldu. Beni direksiyona oturttu: «Gülseren, çok sinirli, iyi kazasız belâsız buraya dek gelmiş. Arabayı sen kullan Emre...» dedi. Sonra, Gülseren'e teselli yoUu çıkıştı: «Bilmiyor musun annemin huyunu? Suyuna gideceksin.. ne var bu denli kendini üzecek..» Gaza bastım. Yürüdük ağır ağır. Gülseren'in yüzü, bembeyazdı. Basbayağı korkturru Çekine çekine sordum: *Weylıi var OOteeıeu? Ne olduî»* • «Göriirsün şimdi olanlarL..» karşıhğmı verdi. Işte olanlar olmuştu. Görmüştüm olanı biteni. Birçok konuşmadan sonra, çekişmeden sonra, ben karışmadım ya.. Nikâh Dairesine gitmek zorunda kalmıştık. Beşten önce, soluk soluğa yetiştik. Şimdî de büyük serüvenirnizden sonra, bu akşam vak ti, gelip parkın gül bahçesine oturmuştuk. Gülseren'i zor yatıştırmıştık. Karşımızda oturan yaş ' lı karı kocayı filân söz konusu ederek oyalamaya çahşıyordurn. Psrklardaki yaşlılar, emekliler, her zaman dikkatimi çekmiştir: Nedense halleri bana dokunur. Babam bile, geçen yülardan beri, havalar güzel oldu mu, anneme, «yürü parka gidelim BOĞÜŞMA Akşama kavga büsbütün kanh bir boğuşrna biçimine girdi Yetmiş gündür, süregelen muharebede ikmal ve iajenin düzenl' olmayLşı yüzünden zaten bit kin düşmüş olan birliklerimizin en seçkin subay ve erlerini kay betmiç olması da moral bozuyor du. Geri çekilişin verdiği mane vi eziklikle kahramanlık ve cesa ret kimlikleri de yaralanmıştı. Çok zor durumdaydık. O gün savaşa katılart TürHer altı bin, îngiliz kuvveti otuz bin di. Güneşin batışına doğru telefon baçında topçu Cemal'le gorüşürken en güvendiğimiz 51 inci Tümenin artık dövüşemez olduklannı, sağ ve sollannda bulunan Arap taburlarınm paniğe kapıldıklarım ve bir bataryamızm ol duğu gibi düşroana geçtiğini öğ Çok heyecanlı bir arkadaş olan Yüzbaşı Halis (1): Kaçan Türk değildir.. diye bağırarak öteye beriye kosuyor, taırsmdarf ağlıyordu. Bekir Sami Tümenin arkasında olafıca şiddetiyle direniyor ve kaçanlan makineli tüfek atefiyle durdurmava çalışıyordu. thtiyatta duran son kuvvet, AS met beyin muharebelerden artakalmış. çok az meycuthı 142'nci Arao alayı süngü takarak ileri sürülmüş. Ahmet b«y de hu kıyamete boğuşarak kanşmıştı SALDIRI Hepimiz son kurşunlanmızla görevimizi yapmaya çahşıyorduk Bu sırada Halis'in acı acı «Selahattin. Selahattin. diye bağırdığını duydum. Koştum Halis yol üzerinde geriye doğru giden bir topçu takımım gösterdi: Bak, mermisi varsa, çabuk mevzie sok, düşman süvarisine ateş açtır! Topçu subayı cebel topu (3) olduğu ıçın Tümen kumandanının kendisini geriye yolladığını ve yüzellı kadar mermisi bulunduğunu söyredı. Derhal mevzie soktuk. Bin tnetreye kadar yaklaşmış ve ade ta duvar bıçimrnde duran düsman süvarisi bir topçu için bulunmaz fırsattı Topçu birkaç mermi savurunca, sıpetlere gırmis pepo alayı bunun verdığı heyecan ve umutla ateşe ve ileri doğru saldırmaya basiadı. Düşman süvarisi de bıze doğru iıücum edecegine derhal atlara bındi ve geriye doğru kaçmaya yöneldi. İLERİ HAT Yarumızdan geçen vol tam bir mahşeri andınyordu Geriyı tutan düsman gambotlan bu daracık voHa çekilmeye çabalayan ağırlıklan ve yaraIılan sürekli ateş altında eziyordu. Akşama yaklaşıyorduk. Karabekir, Halisi bırakarak Saffetle beraber ileri hatta girti. Olduğumuz yer düşman süvari DURUM CİDDÎ öğleye doğru iki dujman gam 4P; Vıl önce Cumnüriyet •m RALIGIN'* ilk . haftasında JBıııillı ttyrara»! bu'|d«y pıyıı" s a s m d a mühim bir değljıklikjOİmamış ve borsalar her ne ka^ar fazla satıj bgskısı altında kaltnamışlarsa •da buğday ihraç eden memleketlerin çoğunda ellerinde fazla miktartia stok bu!unduğunö*an bu durumun buğday fiyatlarının düş mesinde amil olmaktadır. Yalnız Amerika'da buğday fiyatiarı yukselmiştir. Kış mahsulü 2 numaralı buğday bir kuşelı (28Jcilo), geçen hafta 83 7/8 sent (1 sent 1 kuruş on para ıken) 6 Aralık 1933 tarihinde Şikago'da 84 1/8 sent üzerinden muamele görmüş, dörtte bir sent yükselmiştir. Amerika'da mısır, yulaf, çav 17.12.1933 DÜN.YADÂ BUĞD4Y niTHTTMTT kine nazaran daha da yükselmiştir. n Eve geldiğimde ablam, sofrayı kuruyprdu. Annem, mutfaktaydı. Babam, her zamanki yerine oturmuş, radyo dinliyordu. Sabri eniştem, babamın karşısındaki koltuğa oturmuş, dizlerinin üstüne îzmir'in turistik bir planını açmışü. Dikkatli dikkatli inceliyordu. Bazı yerlerine kırmızı kaleml* bir çarpı işareti koyuyordu Hoşbeşten sonra, «Kurmaycılık mı oynuyorsun enij te?> diye takıldım. (ArkMi var dar ve arpa fiyatları da 6 Aralık (arihinde bir hafta evvel YÖNLER Anika yaşarken YAZAN: İVO ANDRİÇ ÇEVİBENLER: Adnan ÖZYALÇINER Ühami EMİN 14 Başpapaz dısarl çıkınca, kaymakam, Vişegrad'ın zaptiyebaşısı Salko Hedo'yu çağırıp o gâvur karısına giderek uslu dunnazsa değnekle yola getirileceğlni bildinnedni, Yak ja'nın da hemen Dobrun'a yollanmasını buyurdu. Hedo da buyrulanları hemen yerine geÜrdi. Resmi elbıseleriyle atına kurulup Anika'nın avlusuna yaklaştı, avluda bir şeyler yapan Yelenka'ya evlerinin çevresini saran her türlü düzenslzliğe bundan böyle gözyumulmayacağını sertçe bildirdi. Lobfun papazının bayırsız oglunun da hemen Dobfun'a gitmesinin gerektiğini, gitmezsc kendisiyle başka türlü konuşacağını söyledi. Yelenka bir koşu gidip her şeyi Anika'ya anlattı. Anika, hemen evinın kapısında belirdi, ama Hedo, bunu bfldiğinden iri atinın üstünde b n s l a yola koyulmuştu bile Insanlann yargısıyla. yeryüîü gerçeklerinde olduğu gıbi yanılgılı, ağır hareket eden Hedo, böylece görevde otuz yılını doldurmustu. Karmakarışık, derin, acaip kırışıklıklarla doluydu yuzü, kimsede pek rastlanmayacak biçimdeki bu kınşıklıklar alnını, burnunu, sakalmı örttükleri gibi seyrek bıyıklarını yutup örümcek ağı gibi kırmızı boynunu sarmıştı Bu buruşukluk çıkmazından yaslanmış bir atın bakışlarını andıran kırpiksız, iri yuvarlak gözleri bakıyordu. Kasabadaki otuz yıl Iık zaptiveliei onu bu duruma getirmişti. Kaymakam. komşu kadılıktaki tatsızhklar dan bile hoşlanmazdı, Hedo bu yüzden ona olumlu yonrfen çözümlenmemıs hiçbir şeyi bildirmezdi Sık sık değıstırilen zaptiveler ya rüfvet duskunıi kısllerdi ya da asın duygulu. Bu vuzden vırmi be? vıl boyunca çevrenin bütün zararlı ışleri, sarhoş dalasmalarıyle komfu kavgalarından baska en büyük sovgun]ar!a en korkunç cinavetlere kadar hepsi Hçdo'nun basma patlardı Öncelerı genç bir zaptıye gıbi kimılejine kendini gdsterdiğt de oljrdu. Böylece zaptfyebaşı olmustu zaten. Ama yavas yavas çatışmalann, cinayetlerin ve öteki kotuiüklerin doga«al, kaçınılmaz birer olay olduğunu ânlayan Hedo'nun gözleri bunları izlemek. elleri tutmak sonra da blr çö?ume vanp cezalandırmak için gevşemijlerdi Zamaila sörevinde vönetimie eüçlOlük duvRusuna sahlp olacak verde tam tersine, kotülükler kam«ında bir eeşit batıl korkuya kipılarsk kfitülük vapanlara savgı bile duynava ba^lamıçtı Gcrevınin emre4ti§i her yer 1e hemen hfHrirdi. ama bunu suçluyl* karyıacTiaK ic'n rtfSil de 11111 eö«terişine güvenerek kendi bölgesınden başka bir yere gitmeye zorlamak için yapardı. Yıllar boyunca insanların işledikleri kotulüklerle çektikleri karsısında özel bir görüşe sahıp olup bilinçslzce de olsa bütün davranışlarını ona göre ayarlamaktaydı. Karsıt iki kanıya dayanıyormuş gibi gelen bu görüs gerçekte tıpatıp birbirinin aynıydı. llkine göre, insanlar arasında varolan kötülükler, mutsuzluklar, tedirginlikler süreklidlr, keçınılmazdır; bu yolda herhangi bir değişme olanaksızdır. îkinclsine göre, her şeye eninde sonunda çözüm yolu bulunur, çünkü dünyada hiçbirşey sürekli değildir: Komşular bançır, cinayet işleyen ya kenüi teslim olur, ya da zaptiyelerle zaptiyebaşınm bulunduğu ayrı blr bölgeye kaçar; çalınan eşyalar ergeç bulunur, çünkü insanlar yalnız hırsız değil aynı zamanda gevere ve gammazdırlar; sarhoşlar ayılır, bu yüzden onlarla sarhoşken, ne yaptıkjarın; bilmezlerken uğraşmak gerekmez. Bu iki kanı, Hed'o'nun bütün resml çalışmalarını yönetmekteydi. Herhangi bir davayla cinayetin içine kadın kansınea. onun her zamanki sınikliğı gerçek bir hareketsizliğe dönüsürdü. Böyle dururnlarda o, ensesine eşek ansı konmus blrinl andınr, lylce pısıp arıyı kendi bildiğine birakarak akılhca bır davranı?la arının kendîliğinden uçmasını beklerdi. Herhangi bir suçu kovustururken kadmla karşılaşırsa oraıîa durup büyük bir umursamazhkla daha i'.ersini araştırmazdı. Bunu, belliki. bilinçli yapmıyordu GörıişCı ona bunu öğretmis, içgüdüsü de bu yola götürmöştü onu: kadınlann da içinde oldukları davaya kanşmayı güreştrken köprüye gelmekle bir sayardı. O gün aksama dogru Yaksa gelince, Anika onu görmek istemedi. Yaksa'nın bütün yalvarmalan, Anika'yı kandirmava çalısması hiçbir ise yaramamıştı. Onu görmemekte ayak rfiriyerek bununla ilgfii bir şey de konusmak istememisti. Yaksa'nın bütün ateşli fözlefini kadın; iğneli bir dille karsılıyordu: Niye Dobrun'a gitmiyorsun? Baban çağırıyor. Babam yok benim. îyi bilirsin bunu sen. Nerden bileyim? diye sakince sordu kadın. Geceleri sana söylediklerimi çok iyi biüyorsun sen, ben de senin bana söyledfklerini hahrlıyorum. (Arbası var) Akşamın kararmış bülutlan kanh meydanı örtüyordu Id. Kolordu çekilmeye karar verdi. Emri Saffet yazdl, kumandan imzaladı. Atlı subaylar birçok noktaya bu emri yetiştifmeye ko$tular. Ben de Sl'incl Tümen de Cemal'e 52'inci Tümende Teğ men Selâhattin'e ve ötekl telefon merkezlerine yaadırdım. GUn kararmış, gece olmuş, çesitli yerlerde blrliklere emredil diği biçimde ateşler yakılmış, birliklere gerl çekiliş ' vönleri gösterilmeye uğrasıkyordu. Asker çok dağıtuk ve perisan durumda geliyordu. Karargâhın bulunduğu düzlüğün arkasında bir ırenne (2) ve üstünde bir köprtl vardı. Germey' ancak bu köprüden geçerek aşmak milmkündü. Dağınık ve perakend» askeri bu dar geçit başınds toplarr.ak ve dUzene koymak kabildi. Karabekir bu göreve beni memur etti. Ancak bursda unutmadıftım bir anı var Kumandan Saffet'e: Köprübaşına bir subay çöndereîim. küfürbaz ve eli sooalı olsun.. Dedi. Ve sonra bana döaüp: Sen git!. Diye emrettl. Bu davranış Karabekir'in tu"jmunu gösteriyordu. Oittim. SOGLKLAftlN siddetinden Kızıhrmak dondu. Bu donma yüzünden değirmenler durmuş, un ve ekmek tedariki zorlaşmıştır. Fınncılar ve bir kısım halk Çubuk, Çankırı gibi civar kasabalartfan un tedarikine mecbur kalmışlardır. TÜRK TALEBE Birliğinln teşebbüsü ile sehrimizde isimleri Türkçe olmayan müesseseler isimlerini değıştirmeğ* devam etmektedirler Beyoğlunda mevcut yabancı müesseselerden bazılan da isimlerini Türkçeye çevırmişlerdir. Hâttâ bazıları daha da ileri giderek değiştirecekleri isimler hakkında Birliğin fikrini sormaktadırlar. FENEKDE oturan ve kaçakçılıktan «anık Ahmetin evinde şüphe üzerine arama yapılmış ve 18 çuval esrar bulunmustur. Ahmet yakalanmıştır, arkadaşlan da aranmaktadır. YARIN : KUMANDANIN YENİ YAVERİ (1) Sonradan Istanbul Kumaadanı General Halis. (2) Germ e Irak'ta Dicle'den ve Pırat'tan alman suyu çöle dağ> tan arklann adıdır. (3) Cebel topu hayvana yükler.irdi, sonradan dağ topu adını aldı. t r TİFFANY JONES MAHŞER Nefer, hayvan, araba, subay, Karmakan^ıktı köprü başında... Sankl naahşer gttnü... Ve ben bu kargaşahğı düzenlemeğe uğraşıyordum. Bu sıralarda bir hasta arabası geldı. Arabayı durdurdum. Birisi: Efendım yaralı Alay kurr.an danımızın Kolordu Karsrgâhm da bir kardeşi varmıs, kendısı nı oraya götürüyoruz.. Dedi. Saat 'A sularıydı Şaşaladun ve sordum: Kimsiniz?,?. u ^ Cevap: ' "^ A'ay 142 yaveri... Yaralı olan Ahmet bey midir? Evet. Neresinden? Basından. Agır mıdır? Çok ağır, kendlıif blimij'or. Arabaya çıktım. Ahmet beyin bası sarılmıştı. Konusmak iste diın, beni tanımadı. Hemen Ka rabekir'in yanına koştum. Kara bekir çok üzüldü Arabaya gel di. Ahmet beyle gOrUşmek Istiyordu. Ne var ki, Ahmet bey dalgmdı. Yalnız bıntkılmaması GA.1TH VE YETeMEICl.1. LE OLMASI DA SECEK Lf PBOFESÖE. e<â«U2 ES U ONUJJ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear