26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHüRİYET 10 Aralık 1972 KAftM SAl&A TAHRIV ETTI. AMA *iütL£ öPTu... PEDÎM ÎCAB ETFt OHüM iÇtH $ANA TtKÜF 'ÖO^Öt,, KtLiMES* KA^Tİ fcAPAR.20g. İzmir'in için SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI 126 « P e k ü Dalgamiza t a ^ a t a m n yedi c e d d t n e , sülâlesine.. geleceğine.. geçmişine!» K a h k a h a l a r la gülerek, « E m r e ' m b e n i m ! » diye boynuma sarıldı. K a ç yıldan b e r i b u g ü n ü k k e z , G ü l s e r e n ' i iyice y ü r e ğ i m d e h i s s e d i y o r d u m , O n u n s a deliğini, jçtenligini, açık sözlülüğiinü d e ç o k s e v i y o r d u m . Hele biigiçliği... b a n a ç o k şeyler d ü ş ü n d ü r ü y o r d u . Bilgiçlik t a s l a m ı y o r d u , yeri geldiğinde bîldiğini söy lüy ord u. Uzun b i r s ü r e d a h a , elele, y a n a k yanağî» kaldık. Güne$, yitm i ş gitmişti. Yeşıl çamiar 1 ş i m d i kıpkızıl r u tü$ffîu$ g ö r ü n ü y o r d u . Yavaş yavaş t o p a r l a n d ı k Seccadeyi d ü r d ü m ; sepeti a l d ı m . G ü l s e r e p d e l e r m o s u kucakladı, «Eh Gülseren,» d e d i m , «bizi ş i m d i , ş u h a limizle T e n i s K u l ü p t e n birisi görmeli.,» «Ne o î u r m u ş görürse?» «Kulübe b ü t ü n yaz yetecek dedikodu sermayesi çıkar!» •Çanlarma çabuk ot t ı k a n z . Hazİranın îkisinde evleniyoruz, Hem hepsinin canı Cehe.mie.me! * Tepeden indik. Kahvenin y a n m d a k i çeşmeden, climizı y ü z ü m ü z ü yıkadık. Kahve, bir b a h çenîn sol yakasmdaydı. Asıl kahve, b i r anıt gibi yapılmış, genişçe b i r salondu. B u n u n içinde o t u r ı ü m u y o r d u . A t a t ü r k ' ü n gençliğe seslenişi ve b u Dokuz Eylül, bin dokıız yüz yirmi ikide, T ü r k O r d u l a r ı n m îzmir'e girişini izlediğini b e ü r t e n m e r moı' üzerino yazılmış y a z ü a r vardı içerde, İçersini gezmeyc, y a z ü a n okumaya başladık. Yan k a pidan, bugiinkü kahvenin bahçesine çıkılnrt yfirde, çok yaşlanmış b i r ç m a r ağacı vardı. Ç m a r ı , devrilmesın diye desteklerîe t u i t u r m u ş l a r d l . N e v a r ki, bu a n ı t y e r i n e yapılan k a h v e n i n içi, çok bakımgızdi. Gülseren'le yazıyı o k u r k e n , gözüm Sâğ yakadaki açık kapıya ilişti. Beyaz sakallı b i r yaşlı, bizo bakıyordu, Yavaş yavaş yanımıza y a k laştı: .«Gördünüz m ü evlâtlarım şurarun halini?» dcdi. •Hiç d e içaçıcı değil. Niye şu kahveci olsun b u r a s m ı bir s ü p ü r ü p temizlcmez?» Yaşlı adam. dikkatli dikkatli b i r bana, b i r d e Gülscrcn'e b a k ü ; sesini alçaltarak, baginı ikimizin tiraâma uzattı: «fiuraya girmoye k u r k a r ! » •. « ' Niçin? Neden korkar?» Demirkıratlardan!» B u s ö z k r i söylerken, telâş la iki yakasma b a k m d ı : Yoksa siz d e D e m i r k ı r a t Bçndcn öncc Gülscrcn p a ü a d ı : Olamayız da» Yaşb adam, bu karşılığa çocııklar gibi sevindi. Başma b i r pnşu fiarrnıştı; keçi k ı b n d â n b i r poiur vardı ayağmda. Eski c e keti. dizlerine d'ek u z a m y o r d u . P a m u k prensesin yedi cüceşindon birinc bcnziyordu: «Gelîn bakın hele size ng göstereceğim,,» d i ye, clirrtizden kolum uzda n çekti basbayağı. YLne m c r m e r üzerindeki yaziya yaklaştık. Parmağını uzafnmk göstcrdi: «Suraya bukm.. .şuraya bakın.. Mustafa K c m a l Pasa'nın a d ı n m üslüne, adını'n yazıldığı yere bakın bir...» • ' B a k ü k . Nasıl da dikkat efmenTİşiz^ Mustafa Kemal, sözcüklerinin üstü delik delikti. Yaşh adam, "buruk, a ğ l a m a k h bir sesle, «Hem d e k u r şunla vurriular Paşa'mı!» dedi. Gülseren bana, ben, Gülseren'e baktım kaldım. Bcyaz sakalb ya§lı s u s m u y o r d u : «Niye yüzünüz bembeyaz oldu çocuklarım? Olur ya.. Bakınız anlatayım bu îş nasıl oldu: M a r e şal Fevzi Çakmak, b i r süre önce buraya galdi. Şu yan bahçede kahve içti. Burayi gezdi. Mustafa K e mal Paşa'mı öğen sözler etti. B u r a d a n Parsa'ya, Kemaîpaşa'ya. hani Nif'e geçip teftişler yaptı. D e m i r k ı r a t i a r b u 15e çok kızdılar; Ne oluyor bu cmekli Paşa eskisine? Bize karşı nasıl parti kvtrarmış Mustafa Kemal'i a r k a s m a alıp? diyerekten ayaklandıkır. B u r a l a r d a kavgalar oldu. Biz, K e mal Paşa'yt ad tanımıyoruz diye, böylece adıni b i le kurşunladslar!» «Vay namussuzlar vay!» diye, söylenmişim. Gülseren, ağlamakb oldu: «Bu hallere de mi düştük baba?» diye, sordu. YaşU adam, «Düştük k a d m kızım, düştük,.. İler t u t a r b i r yakamız kalmadı gayri...» karşılığını verdi. A y a k l a n m ı n ucunda yükselip, k u r ş u n y e r lerini incelemeye giriştim. Gülseren de omuzuma asılmış, k u r ş u n yerlerine bakıyordu. Birden bire koca çınara açılan, b u g ü n k ü kahvenin bahçesine açılan k a p ı n m ypnmdan gürleyen b i r sesle sıçradık. Biri, yaşlı adama bağırıyordu: »Madalyam da gösterdin mî konuklara, m a dalyanı da !» • . < • Yaşîı adamın kansız, beyaz sakallı yüzü, pesbembe oldu' «Gerekirse gösteririm... İstiklâl Madalyamdan mı utanâcağım?» karşılığmı öfkeyle verdi. Bağır a n tıknaz. orta yaşlı, lâcivert ceketli, k ü o t panto l o n u n ü s t ü n e r u g a n çîzmeler çekmiş, esmer bir adamdı, T e p e m attı a m a kendimi t u t t u m . Baktım, kahveci, ko rkuyla bu adamın a r k a s m a sinmişti. Adama m e y d a n okurcasına, Gülseren'e d ö n d ü m : «Hanım, buyur, şu kahvcde birer çay içelim. Dede d e bizim misafirimiz olsun.. B u y u r dede..» diye, y ü r ü d ü m . Gülseren, yaşh adamın basbayağı elinden t u t u p y ü r ü d ü . Kahveci, benim sakin halimden şaşırmış, biraz da k o r k m u ş t u . Ö n ü m ü z şıra koştu bize bir masa b u l m a k için. Bize bağıîran adam, şöyle bir riurakladı. O n u n yanından geçerken, çok soğukkanlı, d u r u bir sesle sordlim: «Ne istersiniz b u koca gaziden?» Adam. şöyle bir toparlandı. Benim kim olduğumu kestirmeye çalıştı. Çıkaramayınca, «Efendim,» karşılığmı verdi, «bu B a y r a m Dayı, b u r a y a h e r gelen k o n u ğa bizi şikâyet eder. Burada kavga çıkmışsa, b i r kaç kendini bilınez, sevgili .Ata'mızın adına k u r şun sıkmışsa, bizim n e şuçumuz ( olabilir?» , . ' • . ' (Arkasi v a n ' Bu olaydan birbuçuk yıl sonra Ordu Kumandam Halil Paşaya yaver olmuştum. Halii Paşa'nm evrakını tasnif ederken Muzafferin kansmdan geîmış bir mektubu buldum. Zavallı kadm diyordu ki: ' « Bir haftahk beraber ömür sürdüğüm , ve şimdi çocuğunu kucatjımda taşıdığım Muzafferin intikammı almak için müsaade edin cepheye geleyim. Onun bölüğüne nefer olayım, ben de o. böHikte ş^hJt çlayim.» Çok hazin yazılmış bu mektubu birkaç kere okudum, her okuyuşumda ağladım. Sonradan duyduk ki bu kadıncağız hastalanmış ve bir akıl hastanesine kaldırılmış. [ Yüzbaşı SelâhattitVin Romanı Derîeyen : tlhan SELCUK Alman pilot, yüksek süratli uçağı ile yıldırım gibi havalanıp İngiliz filosunu ateş yağmuruna tutunca, berikiler selâmeti kaçmakt» buluyorlar. Buna rağmen düşman uçaklarmdan ikisi alevler içinde düşüyor. • • ' . ' * dersiniz Jri, biz buna müsaade edenıeyiz. Birinci hatlarımıza ilfica edccek halka kar şi silâh kullanacağız. Bu tarzı harcketinizdeıV dolayı tarih sizi sözünü tutmamış bir kumandari olarak tamyacaktır.» Thowsend İse iki gün sonra Halil Paşa'ya verdiği cevapta özetle şunları söylüyo/du: «Kutülammare muhasarası başîadığı zaman, müra^caalınız üzerine ben de halka Kutülammarc'yi terketmclerini tebliğ etmiştim. O ' vakit onlar bunu kabul etmediler. Takdir edersiniz ki, İngiliz ordusuyla mukadderatını hirleştirmek isteyen bu halkı zorla yurtlanndan cıkarmak eümden gelemezdi. Muhasaramn biifün meşakka tine bizimle hirlikt* katlanmış olan bu halk. nihayct askerin tahammiile mecbur olduğu zorluklara tahamnıü] edemedi. çıkmak istedî. Ken flilplirif. yaptığım her tiirlii tebligat ve yardıma rağmen çıkmaya dev«m ettiler. Şimdi de sizio süâhla karşı» layacağımt yolund^i tebli* gatınızı tekrar halka üân ettim. Faka< müesslr olmadi. Tokrar ckı.vorlar. Çıkaran vo tutau hea deçilim. ken. dileridir. Tarih blzl sözünde durmayan bir kumandan sıfatıyla tanıvamaz. Fakat sir, perisan ve aç bir halka silâh kullanırsamz. tarih sizi kendi teb'astna süâJı kyllanmış bîr kumandan tanıyacakt'ır.» İste bu söz düellosu arasmda bütün cephelerde kanli muharebeler de oluyord*, VEKÂLET Mareşal Golç'un ölmesi Üzerine Altmcı Ordu Kumandanbk Veküetini Hali! Beye verdiler. 22 Nısan 1916 günü Halil Beyin generalliğe tçrfi emri geldi. 1881 doğumlu olan Albay Halil 35 yaşmda general, Ordu Kumandam ve Irak Genel Valisi 19 Nisan 1916 günü Tngiliz uçaklan Kutülammare'ye erzak ;;1m:tya bnşladıî&r. Aniaşilıyordu ki, Kutülammarc'deki ingilizler artık arljğa düşmüşlerdir. İngilizlerin o şüne kadar uçu?a çıkardıkları yirmi uçaklan vardı. Bizim elimizde gayet battal v e her yanı cürük bir tek uçak vardı. Bu ucagın subayı bizim sınıfm birincisi Bakırköylü Cemal büyük fedakârhk ve kahr'amanhğına rağmen birşey yapaniiyor, arasıra düşman hatları üzerine giderek sipe? ve ordugâhların • resimlerini akyordu, Tam bu sırada bir emir aldık. Emrin özetir . , ;, . • . • «Yeni sistem bir Alman uçağı 21.4.1916 günü Bağdatta bulunacaktır, cephede istihdam edilmesi..» Gerçekten uçak geldi. Pilotu bir Alman yüzbaşıydı. Ve adı Şultz'du. Kendisini kumandana takdim ettik. Emir verdiler. ken disine düşman ve dost durumunu ve hava savaşlarını anlattım. Alman dedi ki: Düşman uçaklan görününce telefonla bana haber verin.. 22 Nisan 191fisabahı on iki îngiliz uçagından meydana se!en bir filonun ilk hatlanmızı «eçtiğini ve Kutülammare'ye yaklastıpını haber verdiler. Ben de bu haberi on kilometre perimiz; de bulunan uçak ambarma ilettim. duk. îşte teknik ve bilim zaferiır kazanmıştı. Kutülammare'den hergün Araplar çıkıyorlar ve bizim hatlanmıza teslim oluyorlardı. Bu durum şehirde açlık ve açlıktan meydana gelen hastalık ve ölünv lerin başladığını gösteriyordu. 22 Nisan 1916 günü 491 kadm, ihtiyar, çocuk birinci hatlanmı za sığındı. Bizim asker önce bunlaraateş etmişti. Ama Arap lar bu ateşe önem vermemişlerdi., mizeydi. ÇünMJ her çıkan Arap, şehrin açhk yolunda bir an önce düşmesinin önüne geçiyordu. Bunun üzerine Halil Paşa Towsend'e özetle şu mektubu yazdı: «Biz Kutülammare'yi muhasaraya başladığjmız /.aman. size halkm şehirden çikarılmasını teklif etmiştik. Siz halkm âkıbetini 'tngiliz hükiimctiylc bîrlik gördüğü nüzü söyleıniştiniz Ve lı;*.lkı çıkarmadınız. Şimdi açlık başsösterince bunları çıkar mak sıtretîvlc kalenin mukavemetini arttırıyorsunıız. Siz de pek güzel takdir c TELEFON 24 Nisan 19X6 günö hava kararnıış her yerde derin bir sessizlik hüküm sürüyordu. Teîefon neferi koşarak geldi. beni tümen Kumandan] Bekir Sami'nin istediğini söyledi. Telefona kostum. Bekir Sami konuşuyordu: « Şimdi ne olduğunu tamamiyle anlayamadığımız büyükça bir gemi Birinci Hatların kenarından s^çti. Gemi Kutülammare'ye doğru CTitmektedir Biz gemiyi geçtikten sonra farkettik. Tümence vapılacak birşey kalmadı Siz Kutülammare've gitmesine meydan vecrneden ya kalayınız.» Geminin geçtigi verler KutUlammare'nin arasında yirmi seki kilometrelik bir su uzunluğu vardı. Ben hiç akla gelmeyen bu haberi alır almaz derhal Kumandan Halil Pasanın çadınna koştum. Çadırda Kumandan, Basri. Fuat ve başkalan oturmuslar içiyorlardı Durumu hevecanla anlattım. Halil Paşa; Bekir Sami rüys görüyor, hayırdır inşallah!.. Deyip cevap bile vermedi. BİR MEKTUP Ne \rar ki, Arapların Kufülam mare'den çıkışları bizim aleyhi 4 0 yıl önce Cumhuriyet ONDKA, J) <â.a.) Hukumet çevrelerinde Mussolini' nin, Milletler Cemiyetinde ıslahat yâpılması planlarma kârşı görüşmeler yapılmakta ve bu planların tatbik kabiliyetiza,yıf görülmektedir. 10.12.1933 Anika yaşarken ; I t Dığer taraftan Fransa Hari şüncelerı gözden geçirmeğe haciye Nazırı Paul Bocour, gaze zırdır. Fakat Milletler Cemiyetelerin siyasî yazarlarını dün ti'nin bütün milletler hakkında kabul ederek kencfileriyle gö sulhun yeni esaslar üzerine kurüşmüştür. Nazır bu görüşme TlilmaFi gerektiği ön planda tuBu islahat fikrine gore kü ?inde Milletler Cemiyeti'nin baş Ilılarak bazi esasların kökünçuk milletlerin ' bu cemiyette ka bir şekle sokulması hak d'en sarsılmaması ve sulh prensiplerinin asıl ifadesi olan madtemsil edilmemelcrı cihctine gi kında şunları söylemiştir: «Fransa, Millctİer .Cemiyeti' delere dokunulmaması lâzımd'ilmesine herkesin kuvvetle muhalif ofduğü anlaşılmaktadır. nin alacağı şekil üzerindeki dü rîır.» Milletler Cemiyeti'nin esas teşFUHTJŞLA ve Zührevî Hastahklarla Mücadele Nikilâtmc^a yapılması düşünüleri zamnamesi dün Vilâyete tebliğ edilmiştir. Bu nideğişikliklerin îngüizler n'azazamname gereğince Vilâyette, Sıhhat ve Muaveneti rında Cemiyet i^yelerinden herîçtimaiye, Polis ve Belediye memurlarından mürekhangi birinin haiz olduğu hakkep bir komisyon kurulması kararlaştırılmıştır. Koların düşür,ü'lmesi neticesini domisyon, birleşme evlerinin ve tek başına fuhuş yağuracağı şeklinde telâkki edilpan kadınların kontrolü ve takip ekipleri ile derhal mektedir. çalışmaya başlayacaktır. I MİLLETLER CEMİYETİNİN AKIBETİ YARIN: HEDEF: DÜŞMAN . • ' GEMİSİ MACERA Hepimiz başlayacak olan macerayr büyük bir heyecanla izlemeye hazırlandık. Çünkü gerek İngilizlerde gerek bizde o zaman «Albatros» denen çift kanatlı gayet battal uçaklar bulunuyordu. Bu uçaklarda biri pi lot ötçki de savaş subay! denen iki kişi bulunurdu. Muharebe subayı uçaga verleştirilmiş makineli tüfekle hava muharehesi yapardı. Ve o güne kadar tngilizlerle bizim aramızda hava muharebesi ölmamıştı. Oysa Almanın getirdiği «Foker» a'dmda ki ucak tek kanathydı. Makineli tüfegi de nilotun ayakla kullanacağı bir dü^enle çahşıyordu. Alman divordiT ki: Ben yirmi otuz îngiliz uçağına hücumu işfen saymam, çünkü onların sürati yüz kilometreyi geçmez. ben iki yüz kilometreyle uçarım: onlar yerden havalanmak için devamlı bir helezon çizmek zorundadırlar. ben yetmis beş dereceyle havalanınm. . • O &üne kadar havalarda îngilizlere diyecek sözümüz yoktu, ama artık bizim de sözümüz ola caktı. Böylesine bir heyecan İçin de beklerken düşman uçakları Kutülammare'ye erzak atmaya başladılar. Alman ortalarda görünmüyordu. Hepimize bir ürküntü geldi: Alman bize yalan ^öyledi, on iki uçağı görünce korktu, yarın bir anza vüzünden havalanamadım diyerek işi uyutacak. Diye düşünürken, bizim uçağın yıldınm gibi havalandığını ve düşman filosuna saldırdığmı gördük İngilizler tekbaşına bir uçağın bir filoya hücumu karşısında afallamışlardı. hele uçağın hı zı ve yükseliş durumu onlan büsbütün şaşırtmıştı. Alman bir anda oniki uçaklık filonun üstüne çıkarak hepsine birden ateşe başladı. Bu korkunç saldırı karşısında Ingilizler selâmeti kaçmakta 'ouldular. Ancak biraz sonra ilk kurbanlanni verdiler: Bir tngiliz uçagı alevler arasında vuvarlandı. tkincisi de vanarak kendi hatları içine düş tü Bu zafer hepimizi sevinçten çıldırtmıştı. Neşeyle bağınyor DİŞİ BOND MODEGTV AÎ2AŞTIGMA YAZAN: İVO ANDRİÇ 1 ÇEVİRENLER: Adnan ÖZYALÇINER İlhami EMİN . .• ••••: 7 . . ' , • " ' . • Çarşı âcılmadan önce kasabadan çıkamadığına güre, Yevra'nın da anlattıklarını dikkate alarak Mihaylo, bir süre daha evde kalmayı aklına koydu, bir mucize gibi anlatılanlann doğrulanmasını beklemeliydi, kapıda zaptiyelerle hükümet adamlanndaıi herhangi birini gördüğünde de bab çcden söğütlüklere doğru kaçmayı kararlaştırdı. Daha sonra herhangi bir zaptiye kendisinden kuşkulanıp yanına yaklaşırsa onu öldürmeğe ya da öklürülmeğe kararlı olarak dikkatlice sokağa çıktı. Eli cebinde gizlediği bıçağmda, dişlerini sıkarak titrediğini göstermemeye çalışan Mihaylo, sokaklardan geçerken yüreğinin hızlı hızlı çarptığını kimsenin duymamış olmasina şaşıyordu. îlk bakışta sakin görünen Mihaylo, Kristiniça hanına yapılan saldm üstüne anlatılanlann hepsini dinliyor, halkm bu olayla ilgili bütün düşüncelerini izliyordu. Hatt^ olayla ilgili bir iki söz söyle meye de güç buluyordu kendinde. Günlerce uykusuz kabyor, yemek yemiyor, hayatını dakika dakikîi yaşıyordu. Birkaç gü.nün sonunda Kristiniça'nm adsız haydutlar masalı açıkça tutmuştu, artık kimse ondan kuşkulanmazdı; kadm ayağa kalkmıştı; Krista'nın ardmdan karalar giyiyor, hanın işlerini surdürüyordu; yalnız kalmamak için eve erkek cocuğuyla birlikte dul kızkardeşini getirmişt.i. Ancak 0 zaman. tehlike ortadan kalkınca Mihaylo, güçsüzleştiğini hissedip yatağa düştü. En çok ateşlendiği sırada ile kendini ele vermedi. Üç hafla sonra ayağa kalktığında Kristiniça'nın hâlâ .«Trı gizlediğini gördü. Sonradan kendisinin de şaştığı bir serinkanlılıkla ne akrabalarının, ne de hoşkalarının gözüne çarpmadan yavaş yavaş gidiş hazırlıklarına giristi. Kardeşi yaradıbştan paragözün biriydi. Bu da Mihaylo'nun işine yaradı. Hazır pnradan kendi payını alıp dükkânı kardeşine bırakarak gitmek için ondan izin kopardı. Her şeyi öyiesino hazırlamıştı ki günün birinde ka. sabadan ayrılnkon kîmsenin kuşkulanmasma yol açrruıdı. Oy^a daha I'k dönemeci kıvrıhp kendi tarlasıyla Lubijde'dçki kulübesini gözden yitirince, cesare tinin kırılarak rahatının kaçtığını hissetti. Kendini u.şursuz. kovalanan yırtıcı bir hayvan gibi gördü. Kim olrluklarını bilmedij^i izleyicilerin izini şaşırtmak için kesiirmedcn vurup değişik konaklardan geçirerek dnluşık yollara sapiyordu. Gerçek tehlikenin ortadan kalkmasıyla içine korkvı girmiş. has talıkb düşlntlc bilincin oyunu başlamıstı. Onur için de orada nkrnbn'arı var diye Yeni Varoş ka?sbaaına ıjaramadı. Priboy kasabası yakmlannda bir yorde ük olnrak rlurııo hanın birinden ekmek!e tütün aldı. Yaradüıştan yumuşak biri olan, babasiyle ağabcyinden daha çok sıkılarak yetiştirilmiş bulunan Mihayîo, önceleri pek seyrek tütün içerdi; başına gelenlerden bu yana ise aralıksız, tutkulu bir biçimde içmeye başladı. O anda sönmeyen bu ateşçiğin tatlı çekiciliğini görüp gözleriyle boğazını yakan morumsu dumanın ağlamaksızın yaş döktürmc olanağma sahip olduğunu anlaymca iç çekmeye yorulmayacak bir çekişle sigaradan derince bir soluk alıp aynı biçimde havayı içinden bosaltm'ışU. Işte, o gün bu gün, yıllardjr bu ateş gözleri önünde kıvılcımlanır ya da parmakları arasınâa yanardı. Dumanı da, bir bakıma her. zaman bir örnek, bir bakıma da her zaman bambaşkaydı. korkusuridan uzaklaştırırdı düşüncesini, sevinçli saatlerinde de engin bir yitmişlikle unutuluşa sürüklerdi; ekmek gibi besleyip bir dost gibi avuturdu. Başkalarının geceleri sevdikleriyle buluştuklarını düşleyişleri gibi o, tütün içtiğini düşlerdi. Düşler, yorgunluğa yol açıp da Krista'nın ölüsünü ya da Krista'nın karısmın gözlerini ortaya serdiklerinde bağırarak uyanıp silâha sarılır ya da yalnız uyuyamıyanların tutana• cak herhangi bir el arayışları gibi tütüne sarılırdı. Çakmak taşı karanlıkta çakıp tütün de ateşlenince kendini daha iyi hisseder, biraz olsun rahatlardı, çünkü karanlıkta yitip giden dumanla birlikte tedırgin yüreğindeki ağırlıgı da üfürerek dağıtabiliyordu. Durmadan uzaklara gitmek istediğinden kendisine çok yakmmış gibi gelen Vişegrad'a da uğramıştı. Romanya Ormanmdan geçerken büyük Oboçaş hanında, Vişegrad'la Sarayevo arasında mekik dokuyan ağa Nikola Subotiç'le tanışmış, yanına seyis olarak girmişti. Yola çıkışmdan beri ilk soluk alışıydı bu. Gerçekte, ağır yaşama koşullarıyle kabahğa alışık bir insan değildi, ama büyük ve umütlu bir gelecek için her şeye katlanmağa hazırdı; öteki delikanlılarla birlikte hayvanlar arasında da olsa, daima insanlarla çeşitli işlerin kaynaştiğı pazar yerlerinde d e ol sa kendini yok edercesine çahşmak istiyordu. Böylece Sarayevo ile yolculuklarda iki yılını geçirdi. Bundan sonra ağa Nikola, onu öteki delikanhlardan ayırıp kendine ortak yaparak Vişegrad'daki evine yerleştirdi. tki ırmağın üstüne kurulu, dağların sıkıştırdığı, kötümser, inançsız insanlarıyle bu kasabaya katlanmak önceleri güç gelmisti ona. zamanla alışıp yatkmlaşmaya başlamıstı, sonuoda, en yakınlarıymış gibi hem kasabayı. hem insanlarını sevmişti. Dolayısıyle gizli derdi d e hafifleyip daha katlanılır duruma geldi. (Arkası var) TOE 'VU DE VE KiEPEDE DkSlkll Bi UULSAM MENRV'İ S.AC" DISI ET TİFFANY JONES OLDUKIAPI f{ III A11 Arî> Jlf> ıf \ GARTH OÎ2TAUSA LONPKALKAN l' U MA ^ E.29fa ^=?^
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear