28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAHİFE DÖRT jÇörünrOye, !?çî eylemlerinîn geçmişinı de eklersek, günümüzcfeki gelışmeler tüm açıkIığıyla ortaya çıkar. Çünkü, Türk iççi eyleminin geçmişini tacelemek, dünden bugüne, bugünden yanna köprü kurmak demektir. Ulusumuzun, tüm uluslarda olduğu gibi, mutlak çoğunluğunu teşkil eden emekçilerin, gerek teokratik düzende, gerek demokraside bir türlü egemen olamamasmın nedeni, bu görüntüde olduğu kadar, geçmişin birikimi içiıvîe de yatmaktadır. Bu araştırma, daha çok olaylara ve sonuçlanna yer vererek, temeldeki bozukluğu, sürdürülmek istenen düzenin yarattığı birikimi ortaya koymaya çalışacaktır. Çünkü, yukarıda sunulan çelişki de göstermektedir ki, kavga ne bir işçi işveren uyuşmazlığıdır, ne haklı haksız ayınmmm doğurduğu bir sonuç. Asıl kavga, bir türlü kalkınamayan toplumumuzda, giderek açılan uçurumlann yarattığı bozuk düzenin değlstirilmesi çâbalarmdan çıkmakta*r. Ve yüzüncü yılını çoktan dolduran Türk işçi eylemini, olaylar açısından aldığımızda bu gerçek tümüyle gözlerimizin önüne serilmektedir. 21 Temmuz 1970 CUMHURİYET 6 EÇTİGÎMİZ günlerde îstanbul'da, işçi eylemleri tarihimizin en büyük olaylarından biri yaşandı. Bir büyük direniş biçiminde gelişen olaylar, günlük yorumlarla salt bir sendikal hakkın korunması biçiminde dteğerlendirildi. Oysa Istanbul direnişi, yıllardır varlığım, sürdüren bir birikimin ve sürüp gltmesine uğraşılan bir çelişkinin sonucu doğmustur. Olaylan, salt günlerindeki nitelikleriyle, bir kesit olarak değerlendirirsek, o anm etkisirvde kalmamak mümkün değildir. Istanbul olaylannda da durum böyle değerlendîrilmij, direniş ealt sendikal bir protesto olarak yorumlanmıstır. Oysa, olayın temelinde yülardır süren büyük celiskinin bi işçi eytemlerinin temelinde ekonomik nedenler yatar riHmi yatmaktadır. Bu büyük çeliski, tüm çabalara rağmen, bir türlü kurulamayan sanayi ve gittikçe farklılaşan sınıflar arasındaki uçurumdur. Devlet Plânlama Teşkilâtının açıkladığı bir rapora göre, ulusal gelir, beş bölüme aynlan aile beştebirleri arasında şöyle paylaşılmaktadır : Aile Ulnsal «felir beştebirleri payları •« / 4.5 8,5 114 Üst Alt (En az gelirli) Alt Orta Orta Üst Orta 18,5 57, Yine aynı rapora göre, nülusun Vo96'sı ulusal gelirin 5472" sini alırken, %4'ü ise B/o28'ine elkoymaktadır. Aynı açıklamaya göre, nüfusun %59,4'ü ulusal gelirin •/•15,7'sini, geri kalan O ,'o45 ise %80,3'ünü paylaşmaktadır. Resmt rakamlann göstergesi budur. Olaylann nedenini araştınrken, asıl gözönünde tutulması gereken bu çelişkidlr. Nitekim, olaylardan sonra yapılan bir sohbet konuşmasında, direnise katüan lşçilerden biri, durumu açıkça belirlemiştir : «Türkiye çapında aldıgımu yevmiye bakınundan bis bir namarak sayılınz. Fakat baska işyerlerinde olan arkadaslar böyle degil. Biı hep kendimiıi düşünsek olmnyor. Meselâ bir toplantıya gidiyonu, arkadas geliyor «açım» diyor. Valla çıkıyor mikrofona ağlıyor. «Açım» diyor. Bizim kamımız bir parça doynyor, ama, o arkadaşları düsünerek, işçi kardeşleri düsünerek, yaşamak için, yaşama şartlarına biraz nygun olsan diye bn direnişmeyi yapıyornz.» (1) Işte alt alta konulduğunda, olaylann temelindeki gerçekleri açıklamaya yetecek iki olay, iki tablo... Bu açık ama, acıklı • TÜRK TARtHtNtN İLK İŞÇİ EYLEMLERt SMANLI Imparatorluğu, elinde olmayan nedenlerle sanayileşemediği için, işçi sorunlanna, öteki imparatorluklara göre, uzak kalmıştır. Elinde olmayan nedenler, smai devrime kasden geçirilmeyişi ve duraklama döneminden sonra egemen olan dış etkilerin devleti giderek çürütmesidir. lmparatorluğu yıkmak, parçalamak yolundaki bu davranışlar, ekonomîyi talan dışında bir hesap sorunu olarak kabul etmeyen devlet ve insanlan için kaçınılmaz etkiler doğunnuştur. Gerçekten de bir emperyalist, ama, kendi döneminin uygulamasına göre bir emperyalist olan Osmanlılar, ekonomik gereklere hiçbir zaman uymamışlardır. Bu ortaçağ emperyalizmlnin emek gücü, Anaö*olu insanından sağlanırken, talanın birikimlerlni Îstanbul paylaşmıştır. Nitekim, salt tüketime dayanan Osmanlı ekonomisi, zaferlerin sona ennesi ve orduların yeni ülkeler, yeni topraklar elde edemeden geri dönmesi sonucunda sarsılmaya başlamı?tır. Çünkü, birikimler gösteris için harcamnca, durmaksızın harcamaya karsılık bulmak gereklidir. Karşılık kesildiği anda, sular kurumakta, rüzgârlar esmemektedir. Bir smai dönüşüme gidilmedlğinden, kısa zamanda ekonomik acze düşülmüş ve dış yardımlara muhtaç olunmuştur. Smai devrimin henüz rakfplere dayanma gücü olmadıgı bir zamanda, sermaye birikimi ve sınai gelişme için çırpman uluslar, yeni sömürgelerin peşinde koşarken, Osmanh lmparatorluğu tam tersine, sömürgelerin i birer birer terketmek zorunda kalmıştır. Bu ters gelişim, devletin, «kendi iradesine bajlı olmayan olaylann seyrine tâbi olmasını gerektirmistir» (2). Bu gerekliliğin sonucu olarak, Osmanh lmparatorluğuntfa işçi eyleminin geç başlaması kaçımlmazdır. Ama, bugünkü anlamıyla sanayi işçisi eyleminin. Yoksa, Batı'da da olduğu gibi, ilk eylemleri yapanlar arasında, maden işçilerini sayacak olursak, durum değişmektedir. Ingiliz sanayi işcilerinin ilk Srgütlenmeleri ve bu örgütlere dayanarak yarattıklan direnmeler, 1707'lere, smai devrimin başlangıç yıllarına dayanır. Üçuncü Selim tarnfınrinn Keban Ergani, kadı ve larda madencilerin grev gelmek istemekte, yapılan baskılar karşısmda kimbilir nasıl bunalmaktadırlar ki, toptan başka sehirlere kaçmaktadırlar. Bütün bunlar suçtur. Böylesi suçlar işleyenlerin tezelden gereği düşünülmelidir. Çünkü ferman sadece mütesellimlere değil, aynı zamanda kadı'.ara gönderilmiştir. Ve Padişah'ın tanımına göre isçinin görevi, «HER GCN CEVHER ÇIKAKTIP VE HER AN VE ZAMAN FÜRUN TAKMAK» tır. Bunun dışında bir davranışa kalkıştı mı suç işler. Ya da en azmdan bu tür çahşmanm insanlık onuruyla bağdaşmadığını söylemeye kalkarsa, «haltı kelâm» eder. Bizde ilk gelişen işçi kitlesi de madeneiler olmuştur. Denilebilir ki, Ergenekon'dan bu yana ger.iş kitleleri toprağın altmdan maden çıkarmakla Cörevlendirmiş bulunuyoruz. Bakır ve demir, tabii bunlar kadar da altın, insanm kaderinde tarihsel rolünü oynamaya başladığmdan bu yana, «madencl reayası» varolmuştur. Ergani ve dolaylan, bakır bakımından çok verimli ocaklara sahıptir. Bizde İlk madenci reayasınm doğuşu da hattâ Bizans'a kadar dayanan bu ocaklann işletilmesiyle birlikte başlar. Ve genel hukuk kurallan içinde, Padişah'ın kullarının, yaşamalannı o yüce gücün toprakla mfitesellimlerine gönderilen ferman, daha o çağyaptığını göstermektedir... tıklanna göre, böyle bir durumun gerçek olmaması için hiçbir neden yoktur. «İşçi makulelerinin» bu davranışı, yönetimi uyarmıştir. Uyanan yönetim, işçi eylemini mümkün oldugu kadar geciktirmek için, pölise geniş yetkiler vermiştir. Burada bir nokta, Sezar'ın hakkını Sezar'a verebilmek amacıyla açıklanmahdır. III. Selim'ln bir sorusu üzerine verilen cevapta belirtildigl gibi, •Mülkiin sahibl olan Padisah. ve vezirleri ve askerleri ve memnrlarından ibaret» olan Osmanh Devleti çok akıllıca bir bilinçlenmeye ulaşmış ve işçi örgütlenmeFİyle «ihtilâl vnkonnn» aynı sepete daha 1845 vılıntfa koymuştur. Işte 1798 grevinin sonuçlan budur... O rından sağlayabilmek lçm yıllarımn yansmı, o'nun adına c e v her çıkartmak, fırın yakmakla geçirmeleri zorunluluğu o zamandan doğar. • DOĞUMUN ŞANSSIZLIĞI ÜTÜN şanssızlıklan maden bölgesinde doğmuş olmaktan ibaret bu insanlar, yıllannm yansmı, hem de hiçbır ücret almaksızm madenlerde çalışmaya verirlerdı. 1845 yılında hazırlanan ve maden işçisinin kaderine, bu zorunlu çalışmanın yanında ücret umudunu getiren Dilâver Paşa Nizamnamesinin yıllarca raflarda uyumasının bir nedeni de çalışmayı ücrete bağlamış olmasıyrfı. 1798 fermanında belirtildiğine göre, işçilerin davranışı bir bunahmm patlaması değildir. Bilinçli bir örgütlenmenin içindedirler. Çünkü, asıl suçlananlar işçiler değil, onların arasırıa karıştıgı ileri sürülen «bilinçsiz ve yabanî hayvan makulesi fesatçılar» dır. İşçilerin Îstanbul veya diğer sehirlere gitme isteği de, maden bölgesinden uzaklaşarak, bu angaryadan kurtulma çabasına yorumlanabilir. Çünkü, başlarında bilinçli yöneticiler buluntfuğu ve işçiler bunlann fesatlarına kanarak işlerini bırak Mnllcoçoğlu konu veresim: AYHAN BAŞOĞLU CEM SULTAN B YARIN • ILK SINAt İŞÇİLERİ GREVLERÎ (1) Milliyet, 24 Hariran 1970, sayfa 9 (2) Prof. Tank Zafer Tunaya, T.M.G.T. Gençlik ve Kalkınmaya Çağn Semineri (3) Kemal Sülker, Türkiye'de Sendikacıhk, İst. 1955, s. 9 '4) III. Selim'in Fermanları, T.T.K. Yayınları. 4 2 Bir olayın başlangıcı ııııııııı MUZAFFER BUYRUKÇU Yağmurlu Bir Gece Yazan: Dofen Özden İlk görmn} gibi bu adlan ilk görmenfaı o dağımk, sarsıcı heyecaniyle okudn ve siyah harfler den taşan bir büyünün içine girdi. Birbirindcn ay rı, hattâ birbirine karsi ve anlamlan belirsu söx lere kulak veriyor, kafasmın içindeki bir gri seritte, binlerce görüntii gözlerin önünde uçuşan kj vılcımlar gibi kıpırdayıp durnyordu. Büyük bir kalabalığtn arasından onlara tepeden bakarak geçiyordu. Bu kalabalık Mannara sinemasının önündeydl ve kendlslni hayran bakışlarla izliyordu. Sırtuıda yeni dikilraiş bir lâcivert elbise, be yaz bir gömlek, kırmızı bir kravat vardı. Sonra Marmara slnemasını bütünüyle gördii. Askeri Tıb biyeli bir öğrenci kolona girdiğl esmer, gfilec yiizlü bir kızla dondnrmasını yalaya yalaya merdivenden çıkıyordu. Hikmet beyin karısı, Ecıanenin önünden. bü>ük camına bakarak geçti, matbaanın merdivcnlerinden çıktı ve fisıltıyla «Gel.» dedi, Hik met beyin yazı yazdığı odanın büyük penceresinden atladdar, boşlokta kol kola yürüdüler, altlarmdaki evlere gulerek baktılar, Beyazıt ktılesinin üstünde öpnjtüler, eve girdiler. Kadm, sırtı kaşınıyormuş, her yanı kabarcık kabarnk olmuş ve kabarcıklarla kaşınmanm nedenini öğrenmek istiyormuşçasrna ça buk çabnk soyundn, sağ meracsini iki eliyle tntarak ağzma dayadı, «Em.» dedi. Gazete parmaklan arasında hışırdayınca görüntü silindl gltti ve farkma varmadan bu görüntüyü kaçırdığı için kendi kendine kızdı. Islık çalıyordu jhndi. Ama bilinen brr şarkmm melodisi değildl, o anda doğmuştu ve kulaklanna hoş geliyor, tekrar tekrar çalabilmek için belll kö••^••••••••••••••••••••lllll DtŞt BOND DIK K<A M I SAKÖTÜLÜK E0£2 BAHA B İ Ş U M u u M el DIKLB2İ.M» S6YLE VECESİM. NIN OLDt GOÇULTÜUUN İVf OUJE, A M ^ • POLİS NtZAMNAMEStNDEKİ KAYIT B TİFFANY JONES GARTH tZDE ise, aynı nitelikteki eylemlere, bu tarihten 165 yıl sonrasında rastlamaktachr. Ancak, bazı işçi tarihçilerimiz, 1845 Polls Nizamnamesinde, polislerin, «Amele ve işçi makulelerinin, eemiyetlerinin def ve izalesi ile ihtilâl vnknnnun önünün kestirilmesi,» (3) göreviyle yükümlü dlmalarından yola çıkarak, 1845 yılmdan önceleri de, nlzamnameye böylesine açık hükümler koydurtabilecek nitelikte işçi eyleminin bulunabilecegine dikkati çekmektedirler. Ama, genellikle, sanayileşmenin başlangıcı üe, ilk patlak veren grevin Istanbul'da olması gereği, daha derin incelemelere konu olmamakta, bu tarih. ilk eylemin tarihi olarak kabul edilmektedir. Ne var ki, 1798 yılmda, III. Selim tarafınd'an gönderilmiş bir ferman, işçi sınıfının, en fazla ezflen kesimi olan madencilerin daha o zamanlar grev vaptıklarını ortaya çıkarmaktadır. Keban, Ergani ve Gümüşhane kadılanyla, mütesellimlerine gönderilen bu ferman göstermektedir ki, raadenciler, ilk tngiliz işçi grevlerinden 90 yıl «onra bizde de grev uygulamıştır. sclerlnl belleğine yerleştirmeye çalışjyordu. Tüy gibi haflfti; düşlerinde havada uçarken içine dolan rahatlık, sevinç, eoşkunluk kanşınu bir duygu kuşatmıştrr varlığuıı. Sürekli olarak gülümsemek istiyordu ve gülümsüyordu da. «Şinasi abi, şurdan bir yndum alayım.» dedi ve Şinasi'nin karşılığuu beklemeden yere koyduğu bardağa eğildi, bir yndum aldıktan sonra bıraktı ve agzındaki kuruluk böylece biraz giderilmiş oldu. «Şuna bak suna! Altın bulmuş glbl seviniyor^ dedi Şinasi gulerek Doğan'm yüzünü dolduran ve daha beyazmıs gibi gösteren ayduılığa baktı ve bn aydınlığm tertemlz gülüşünden geldiğini anladı. Gözleri yuvarlarmda döniip duruyor, içinbı oyak lanndnn fışkıran bütün sarsıntılar göz bebcklerinl tutuşturan bakışlara yansıyord<ı. Şinasi. çok urun bir sureden beri bu kadar derlnden sevinen birini görmedigi için gözlerinl bir saniye kırpmadan ba kıyor.. delikanlılık yıllarındaki güncşli bir günde şarkı söyleye söyleye aşağılardaki dalgalı mavi denize bakan kendini görüyor, çoktan duymadığı bir dinçlik, bir zindelik damarlannı geriyordu Bu gerilme yüreğine atladı ve coşkun bir sesle, Koj lan Sivaslı dört çay al bize» dedi ve yanıncian geçen Şaban'in kıçına bir tokat vurdu, ortalıgı çın çuı öttiiren bir kahkaha attı, «Ayınm yürüyüsünü görüyor musun? Böyle böyle gidiyor. hâlâ dü zeltemedi.» Kalkti, yürüyiişünü taklit ettl Şaban'in, sonra Doğan'ın yanına sokuldu. Ne taman yazduı?» •Dünj. dedi Dofan. «Ben Oğuz özdeş'în romanlannı okuyorum, rok kıyak. Bu da öyle mi?> dedi Şinasi, yandan yuzüne bakarak ve Içinden ne kadar genç, daha çocuk diye söylendi, bn yüz, bu saç bende olsa ya. (Arkası vaQ 73 «Bu sualinizin cevabını vermiştim zaten...» Fletcher dalgın ve düşünceli... Sol ellnin parmaklannı içeri gelecek şekilde hafîfçe bükerek çenesıne doğru kaldınyor, tırnaklarını dikkat ve ıtina ile incelemeğe koyuluyor. Sonra ând bir davranışla toparlanıyor : «Amcanızla aranız nasıldlT... llişkilerinizT...» «Genellikle iyl ldi...» «Kavga ettiğiniz oluyor muydu?.;.» «Evet...» «Sık sık mı?...» «Belirli bir programa göre uygulanan bir şey değiltfi çekişmelerimiz...» «Şöyle bir parmak hesabına vurmak gerekirse?...» «Her iki üç karşılaşmada bir aramızda tartışma çıkıyordu diyebilirlm... Fakat...» Genç kadın birdenbire sunıyor. Fletcher memnun : «Devam edin lutfen...» «Fakat aslında bizimkilere kavga demek mübalâğalı olur sanıyorum... Ufak tefek tartısmalar çıkoyordu aramızda... Çoğunlukla kızan, kızdığı için de bağınp çağırmağa başlayan amcam oluyordu... Buna mukabil aşağı yukan her cfeıasmda havadaki gerginlik çabucak kayboluyor, durum normale dönüyor, derhal banşıyorduk...» Fletcherin aesl gittikçe daha manidar olmağa baslıyor : «Daima böyle ml bitlyordu tartısraalarıaızT...» «Yalnız bir defa bSyle bitmedl...» «Başka blr deyimle bir defasmda amc»nızla çok giddetli bir münakaşaya tutustunuı sonra da barışamarfınız öyle mi?...» «Evet...» «Söz konusu münakaşanız çok mu şiddetII olmuştu?...» «Evet...» «Eskilerine kıyasla çok daha siddetli demek lstiyorsunuz oyle raiî...» Marv Weaver biraz çekimser gBrünOyor î • İŞÇİLERİN YAŞAMA KOŞULU Ferman, kadı ve mütesellim!ere şöyle demektedir: «Içlerinden bazı bilinesiz ve yabanî hayvan maknlesi olan fesatçılar, ikide bir kendileri gîbi bafif akıllı olanlan tahrik ve güçsüz ve yararsız tnaddeler için trâh Asitane tarafına gelmek ve Râh başka yerlere gitmek sevdasiyle madeneiler reayası araiinda dedikoduya kalkıgmak ve bn bos lâflan 8teki madencilpr tayfasını dahl Işfil ldüp Is dözenlerinin borolmasına sebep olnp ve aslında maden reayası ber gfin eevher çıkartıp ve her an ve zaman fömn yakmakla ntraşmak ynsamalan için gerekli iken bn çeşit (haltı kflSm) »5z kanştırmak tebebiyle...» (4) haklanndan gelinmesini istemektedir. Fermandan anlaşıldığına göre, maden işçileri sorunlannın H. L. DUGAL AYLAK MUSA YARINSIZ ADAM Türkçesi: Adnan TAHİR «Evet...» Son suali sorarken Fletcher öne doğru egilmiştL Mary*nin «Evet»! üe birlikt© doğruluyor: « Mis Weaver, Sncekller gibi banşraa tle tathya bağlanmayan bu çok şiddetli münakasanm ne vakit patladığını söyleyebilir misiniz bize?^ « Ocağın yirml ikisinde.» «^ Geçen Ocak ayınm yirml ikisinde demek istiyorsunuz™ Yâni, ameanızın ölümünden bef gün önce..^ « Evet...» < Bu son tarüşmayı da öncekileı gibi tatlıya baflayamadmız öyle mi?» « Hayır.»
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear