26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DÖKT 17 Temmuz 1970 CUMHURtYET ve Tfirkiyede afyonun tek alıcısı T.M.O. olması gerektiğine göre demek ki, 1954 yılında 131 t ondan 71 ton, 1955 yılında 300 tondan 221 ton, 1956 yılında 350 tondan 278 ton, 1957 yılında 124 tondan 49 ton ancak T.M.O. tarafından ahnmıştır. Gerl kalam açıkta kaimıştır. Şimdl yine ekonomlk değer üzerinde dnracağımı anetmiytim. Muhterem arkadaşlanm, g6rüldnğü üzere 1964 yılında 280 bin dönüm başhaş ekilmiştir. Bnndan 85 ton haşhaş alınmıytrr. Bunun rsyiç bedel üzerinden yanl kilosunu, afyonun kilomnu 90 liradsn kabul ettiğimiz re tohumda değvrlendirdiğinüz takdirde 280 bin dönüm arariden elde edilen nakit bedel, 7 milyon 650 bin liradır. Buna kar?ıhk bu arazilere buğday eldlse idi dönnmfine 100 kilo almak şartı ile 25 mflyon lira gelir elde edilirdi. Şimdi bundan vanlan netice nedir? Acaba 280 bin dönümden haşhaş ekilmesine karşüık niçin 7 milyon lira alınır da buna rağmen rağbet olur? Bunnn sebebi açıktır. Çflnkü Kerçek olan rakam 85 ton değildir. Bunun üstündedir. Bu da kaçağa gider. Onun için rağbet vardır. Eğer, bu böyle olmasa idi demin arzettiğim pibi yalnızca buğday ekip o da dönümden Meksika tipi, Bezozkaya tipi çe«idi bufday ektiğimiz ycrlerde •asatî 80200 dönüme, kiloya varmıjtır. Bunlar değil sadece 100 kilo elde edilmek şartı ile o sene bu 280 bin hektar araziden 25 milyon lira elde edilmesi gerekirdi. Binaenaleyh, sahaların daraltılması ile bölsede meşru olarak calışan elde ettiği istihsalin meşru yollardan kullanan vatan daşlar için hiç bir $ekli ile bir mağdnriyet bahis konusu defildir. Ikincisl yine bu bölgelerde çeçitli mahsuller üzerinde mukayese yaptığımız zamanda eğer afyon ekerse bir hektardan 167 lira almaktadır. Ortalama söylüyorum. Ve burada kacakçılık yok. Demin arzettiğimde kaçakçılık beUi idi. Yani 280 bin dönümden 85 kilo afyon alındı den diği zaman da, burada kacakçılık olduğu belli idi. 7 milyonla, 25 milyon gibi. Böyle olmayıp da normal olarak ekim yapıldığı takdirde haşhaştan hektarda 167 lira, buğdaydan 122 lira, patates ekilirse bazı yerlerde patatea mübadelesi mevru bahistir 161 lira, ayçiçeği ekildiği zaman da 201 lira hasılat elde edilmektedir. gu halde ekonomik değerler karşılaştırıldığı zaman da afyonun me$ru olarak satılması karşısında meşrâ olarak satılma sı şartı ile hiç bir vakit diğer kendisinin yerine ikime edeceğüniz ürüne nazaran fazla bir fiyat petirmesi, millî ekonomiye fazla bir katkıda bulunması bahis konusu değildir..» Sayın Tarım Bakanı îlhami Ertem'in gözünden kaçtığını sandığımız bazı dikkatsizce söylenmiş sozler ile verdiği bilgller arasındakl çelişmeleri okurlarımız farketmişlerdir. Bununla blrlikte bir de biz ele alaiım. Şöyle ki: Tarım Bakanımn Senatodaki konuşması üzerinde,.. m AKANLAR politfkaadırtar. Bulunduğu Bakanhgm görev ve aorumlulukları ile ügili ihtlsaa olmayabilir bu politikacüann. Gönül her Bakanlığa, kendi Oml konusunda nzman kisüerin gelmesini ister. Ancak, bazan da politika, bam Bakanlıklara îlhami Ertem gibi, konuyla yakından uzaktan ilişiği olmayan bazı kişileri getirtip oturtur. t'nutulmamalıdır ki, tanm blr uzmanlık lşidlr. Heto Türkiye'ds olması gerekır. BtC İ L L E I AFYON BURDUR ÇORUM DENİZLÎ İSPARTA KONYA KÜTAHYA D A T Masraf 100, 108, 93, 98, 108,85, 110,Oelir 104, 101^0 59, 58, 101^0 58, 78, •9.7J Sakıı 108,30 225, 80, 90, 225. 90, 90^ H A 9 H A Ş Tohmn 375, 250, 160, 120, 250, 130, 150, Maarat 210, 150, 116, 135, 150, 141, 143^. Gelir 271,30 325, 124, 75, 325, 79, 99. 14SM Batday 144, 160, 120, 136, 160, 1». 144, RflPORU konusundaki bilgilerinl kryaslamayı okurlanmıza bırakryoruz. Ertem'ln Amerikan müdahalesi İle llgili sozlerlne yann yer vereceğiz. Bir Bakanın, o makama istar pokük nedenlerle, ister uzmanlıgma dayaü olarak gelmiş olsun, her sorunu, her konuyu bilmesi olanak diçı olduğu gibl, kendisinden de bu istenemez. Ancak, bümedigi konulan danıs y^Mi^ftmvin". uzmantanndan öğ renir, ondan sonra parlâmentoya getlrir. Bir politikacının Bakan oldum diye yüce Senato'yu yanıltmaya hiçbir şekilde hakkı yoktur. Hele ldtüalı bir edâ İle konuşmaya cesaret etmemesl gerekir. Bakın Tarım Bakanı tihkmi Er tem, Cumhurlyet Senatosunun kürsüsünden neler diyor? Bu sözler Cumhuriyet Senatosu tutanaklanndan aynen ahnmıştır. Yalnız, bu sabrlan buraya aynen alırken, okurlanmızın değerli mmaniTii böyla bir konuşmaya ayırdığınnı lçin aynca Ortalama (8 tl) Saman 80, 49,50 32, 20, 49^0 18, 42, Ozgen ACAR özür dileriz. Konusmaya aynen yer vennemizi, Türkiye Cumhuriyetlnde bir bakanın işleri ne denll yürüttUğüne örnek olması açısından değerlendireceğinizi umanz. Evet, Enem'in Senato tutanaklanna geçen konuşması şöyle: tllere göre buğday ve haşhaş gelirlerinl gösteren bu tablo Resmi Gacetedeki rakamlarla haorlanmıştır. diğini, ancak tek alıcı T.M.O. run eline 71 ton geçtiğlnl söylüyor ve 40 tonunun da kaçağa gittiğini imâ ediyor. Bu söılerden bu türlü anlamadıgımız iki nokta var. Birincisi, 1951 yıhndan sonra daha taze, daha yenl rakamlar varken, bunlan vermeyip de, neden 1316 yıl öncetd rakamlan ele alıyor? İkincisi de hiç bir tarım uzmanmın matematiksel bir kesinlikle tahmin edemediği afyon üretimini nasıl tespit edip, aradaki farkın kaçak olduğuna karar verebiliyor? Eğer, Ertem, afyon üretimini kesinlikle matematiksel olarak hesaplamasını biliyorsa, bunu neden illerdeki uzmanlanna öğretmiyor? Bir yandan bu kaçağı kesinlikle bileceksin re 40 ton gibi astronomik bir rakamı ortaya atacaksm, ondan sonra bu kaçakçılan yakalamayacaksm. Böyle bir çehşme hiç bir yerde görüimemistir. Kaçak bu denli astronomik iae, bunun suçlusu ve sorumlusu herhalde Türk köylüsü değil, kaçağı büdiği halde önlemeyen hükâmetler olmas mı7 (?) Eğer, Ertem'in verdiği rakamlar dofruysa, bir başka çelişme içinde demektir. Şöyle ki: 280 bin dönüm arazideki afyon mu haşhaş mı olduğunu bil medıği anlaşılan gelirin 7.650.000 lira olduğunu söylüyor. Bir yan dan da bir dönümde ortalama (her ne kadar sis hektar diyorsanız da bunun dekar olduğu anlaşılıyor) 167 llra afyon gellrtnden söz ediyor 280.000 dönümü 167 llra ile çsrparsak çıkan rakam 46.760.000 liradır. Buradan da şu iki sonuç çıkar: O 7.650.000 liralık rakam «adece salazın gelirldir. Toksa kaçakçılıktan kalan pay değildir. O 46.760.000 Urahk rakam, Ertera'in verilerine göre hesapladığımızdan dolayı, iddia ettiği gibi, 25.000.000 lirahk buğday geh'rinden hiç de düsük değil aksine, çok daha ustündur. Sayın Tanm Bakanı Îlhami Er tem'in 1.5 sayfalık konuşmasmdaki hangi hatâsını düzeltelim? Sayın Ertem! Afyon Uretimlnin ötekl ürünlerden daha verimli olup olmadığını öğrenmek isterseniz ve hashas ekidsi köylüyle gidip konuşma cesaretini de kendinizde bulamayacağınız düşüncesi İle su belgelere basvurmanızı rica ederinr A. Türkiye Ziraat Odalan BirUği 1969 yıh rirai ve ekonomik durum raporu, sayfa 37, (gereklrse bunu 9 Temmuz 1970 tanhli 5. yazımızda da bulabllirsiniz). B. Mart 1970 tarihinde hemen hemen bütün Resmi Gazetelerde yayınlanan ve Bakanlığuus yetkillleri ile öteki Bakanlık yetkililerince hazırlanan <lllerüı Tanmsal verteı ve Götürü Gider emsal tablolamna bir goz atmak zahmetine katlamrsmız tahmin ederim. Buguns kadar bu sutunlarda yazılan yaıılan okumak olanağuu eğer buhnadıysanus, köylülerin, bu ko nudaki düşUncelerinl kaçırmıs olacaksınız. KöyMllere dayanarak verdiğimlz rakamlara belkl itibar etmezsiniz, düşüncesiyle, kendi bakanlığınınn Resmi Gazetede yayınlanan rakamlarına dığer satırlarda yer veriyorum. Bu tabloyu incelerken şu nok tayı gözönünde bulunduracağınızı da tahmin ederim: Tablodaki bütün buğday ara* zilerinin rakamlan sulak arazilerin rakamlan olmasına karsılık. haşhaş ile İlgili rakamlar, sadece Afyon, Burdur. Çorum ve Konya İçin sulak arazllerden alınmış, ötekilen, Denizll, Isparta ve Uşak gibi İKerln rakamlan taban arazilerinden, KUtahyada ise kıraç arazinin rakamlanndan örnek verilmlatir. B • BAKANIN KONUŞMASI «... Ve çok tlpöc olarak 1953 yılında Törldyede en çok afyon ekilmiştir. Ekffls sahası 50Jİ00 hektardır. fetüısal edllen mlktar 469 tondur. 1954 yılında 37.780 hektar ekllmiştlr. 131 ton istihsal edilmiştir. Şimdi bir de i » tihsal miktan ile ahm miktanna da dikkati çekeceğim. 1954 yılında 32 bin hektar eküdi dedlm. 131 «on istihsal vSH olmuştur. Burnın ancak, 11 tonu Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından alınmıştır. Gerl kalanı? Geri kalanmın kaçağa gittifinl söylemeye lüzum yok gayet sarih. Alıa ve satı? belli oldnfnna Cumhuriyet Senatosunda, gttn dem dışı bir konuşma yapan eski Başbakan Suat Hayri Ürgüplüya cevap Termek ttsera kürsuye çıktıktan sonra batft üstüne hatâ yapmasından, »M1«IHI«T Îlhami Ert«m'm Bakanlığının gücunü! Ertem'ta hatâlanm, bir başka deyimle Cumhuriyet S« satosunu nasıl yanıltbğını fti noktada özetleyebiliriz: £ Afyon üretimi konusunda A.B.D.'nln Türkiye'ye herhangi blr müdahalesi olmadığını, £ Haşhaş ekiminin. öteki (Jrunlere kıyasla daha f»zl» rerim geUrmediğini söyledi. Suat Hayrl Ürgüplü gibi, yıllarca politikanın içınde bulunmuş, A.B.D.'de büyükelçiük yapmıa, Başbakan olmuş bir Mşi ile îlhami Ertem'in «Ameri YARIN : Amerikan müdahalesini yalanlayan Bakan, doğrulayan Amerikahlar... konu veresim: AYHAN BAŞOGLU CEN SUITAN 38 olayın başlanpcı MUZAFFER BUYRUKÇÜ •Masada otunıyorura ama aklım hep kanda. Şu nn nasıl etsem de araklasam diye düşunüyorum. Tam o sırada kan ağır ağır iıunez mi merdivenlerden? Kalbim heyecandan duracak gibi. Daha goriir gormez gözlerimi dikmi?im, yiyecek gibi bakıyorum. O da bana yiyecek gibi bakıyor. Bana bakmaktan az kalsın merdivenlerden yuvarlanıyordu. Yanıma geldi. Benimle eve kadar geleceksiniz, pazardan öteberi alacağız da, Hikmet beye söyledim, o da İdare Müdürüne soyleyecek dedi. Peki dedim, benim canıma minnet, körün aradığı bir gbz Allah verdl iki göz. Paıara uğradık, şeftali, domates, patlıcan, biber aldık, eve geldik. Ev de ev. Öyle genij bir salonu var ki at koştur. Koltuklar, halüar, masa lar, hepsi yerli yerinde. Otunın da biraz dinlenin, yoruldunuz dedi.Oturdum. Bu ara ortalıktan kayboldu. Donduğünde eltnde nane liköru dolu iki ka deh vardı. Birini bana uzattı, birini kendi içti. Içki cigara içip içmediğimi sordu. Çok seyrek olarak blra ye sarap içtiğimi, cigara içmediğimi föyledim.» '«"TÜye öyle soyiedin?» dedi Yasar. : «Bilmem, dilime öyle geldi. Bir likör daha getirdi, onu da içthn, boğazım yandı. Nerede oturduğu. muzu, kaç kardeşim olduğunu, kızlarla gezip gezmediğimi sordu. Utanmış gibi yaptmt, başnnı önün e eğdim. Nlye sıkılıyorsunuz? Delikanhsmız, jim di gezmiyeceksiniz de ne zmmaa geseceksiniz? dedi. •Sen tabi. el değmemis kız gibisln.» dedi Hulkl •Ayıp ettin, rol yapıyorum ki kan daha çok üstüme düssün. Çakryorsun y«.» •Kısa kes de Ayduı havası olsun» dedi Sabahattm. «Anlatıyoruz ya, Allah Allah! Aeele treoe ml yeüseceksin?» dedi Doğan. «Sabahattin, lâfa tabanca sıkma, tvttuğum gibi •tanm denize» dedi HulJd, sert sert baktı. •O oyun bozanhk yapmadan duramaz, boj verin sir.» dedi Yaşnr'. •tkinci likorü de içtikten sonra geçip karsuna oturdu, bacak bacak üstüne attı. Aklım duıdu tabi Taaa, şeyine kadar görüyorum. Huylandun, yerimde oturamaz oidum, kafamı sağa • sola çevir meye başladnn ve sonunda anasını satayım ne olursa olsun dedim gözleriml gözlerine diktim. Ben bakıyonım, o bakıyor, ben bakıyorum o bakıyor. Ama nasıl bakıyor? Yiyecek gibi, bakmıyor da be ni sigara dumanı gibl içine çekiyor sankl. Baktım bu böyle olmayacak bir bacaklanna bir gözlerine, bir bacaklanna, bir gözlerine bakmaya başladnn. Ko • ÇELtŞKİLER DÎŞİ 1OND ^ TtFFANY JONES mİ GARTH w AYLÂK MUSA (T) Bakan, afyon ekiminde hek tarından 167 lira, buğdaydan 122 lira olduğunu soylüyor. Bakan, herhaJde hekUrla dekarı karıştırmış olacak. Verdiği rakamlar 167 ve 122 lira olduğuna göre, burada ölçünün hektar değil, dekar olması gerekir. Bir yerda 280 bin dönüm, bir yerde 280 bin hektar. deniliyor. Yine bır rakam 85 ton, bir başka cümlede 85 kilo olarak ifade ediliyor. Bakanm bu kadar dikkatsiz ve tutarsız konuşmasım A.P.ll senatörlerin nasü alkışladıklarım anlayamadım. Acaba ben ml yanılıyorum? A Ertem, 380 bin dönümde 85 ton haşhaş tohumu alındığını soylüyor. 85 tonluk rakam hashas tohumunun değil afyon sakızının üretim rakamıdır. Yoksa Ertem, haşhaş tohumu ile afyon sakızını aym şey mi sanıyor? (3) Bu hatâyı düzelttikten son ra afyonun kilosunu 90 bradan kabul ederek 85 ton afyon sakıa için yaptıgı hesapta bulduğu 7.650.000 liralık rakam gerçekten doğrudur. Ancak, bu sadece afyon sakızımn değendır. Oysa, Bakan; «Afyonla birlikte tohumu da değerlendirdiğimis takdirde 280 bin dönüm araziden elde edilen nakit bedel 7.650.000 liradır» dıyor. Nasreddın Hocanın kedi ve et hikâyesınde olduğu gibi, eğer bu 7.650.000 hralık rakama haşhaş tohumu dahılse, afyon sakızının bedeli nerede? Yok bu para sadece afyon sakızuun bedeliyse, haşhaş tohumundan elde edilen gelır nerede? O Bakan konuşmasının iki yerinde afyonu buğday ile kı•ashyor. Üçüncü maddede beîirttiğimiz hesapla ilgili cümlede, buğdayın daha verimli olduğu sonucuna varıyor. 7.650.000 lira ile 25 milyon liranın kıyaslandığı cümledeki sonuç. Buna karşıhk ilk maddede belirttiğimiz hektardekar anlaşmazlığına sebep olan cümlesinde 167 lira afyondan, 122 lira buğdaydan gelir alındığmı belirtiyor. Bu ne perhiz, bu ne lâhana turşusu? Bir yerinde buğdayın üstünlüğünü israrla savunuyor ve seçim bölgesi olmadığı için köylüleri suçluyor, bir başka konuya geçerken verdiği örnekte afyon rakamı (167 lira), buğdaydan (122 lira) daha kârlı oluyor! © Ertem, bu arada afyonun öteki gelırlerinin hıçbirine de de ğinmiyor. Hatırlayacağınız gıbi köylünün haşhaş ekiminden geUri sadece tohum ve sakız degüdir. Bakan, tonu 75 dolârs Avrupa'ya ihraç edilen, Kellenin dış "kabuğuna her nedense hiç değinmiyor. Köylünün ortalama bir dekarda 80 kilo dışkabuk elde ettiğini ve tunun kilosunun 2530 kuruştan satarak, dekar başına elde ettiğı gelire 2025 lira ekledigmı daha bnce beürtmiştik. Yoksa bu dış kabuk gelırı gelir değil midır? Yağdan çıkan kusbe gelir değil raidır? Yağının kilosunu 6 liraya alırken, öteki yağlara kıyasİa sağladığı tasarruf gelır değü tnidir? O Ertem konuşmasında 19541957 yılları afyon üretimi hakkında rakamlar venyor. örneğuı 1954 yılında 131 ton üretil nuşmak yok. Hiç. Hep sessiıiı. Tam böyle ben o Zürefayla maymun hikâyesinde olduğu gibi bakıa lartmı bir asağı bir yukarı götürürken seninki goa lerini yumup alnını oğuşturmaya, ahmah etmeye falan fıstık demeye ba;lamasın mı? Ulan ne oluyor? Likör dokunup da ölmeain kan? Olur olur! Blzl de karıyı sen öldürdün diye enselerier... Ondaa sonra sen, ben yapmadım de istediğin kadar, bakalım paçayı kurtarabiliyor rausun? Ne yalan söylevim korktum. Başıma bir belâ gelmeden ben burdan ufak ufak voltamı alayım dedim, ayağa kalktun. Kan, baygm bir sesle masanm üstünde kolonya var, size zahmet verir misiniz, fena oldum demes mi? Kostum tabi. Kolonyayı aldım, getirdim, avucu mı dökün dedi, avucuna döktüm, elinize kolonya surüp sakaklanmı ovar mısınız dedi, hay hay, ri ca ederim dedi. Ovmaya başladım ama bir yandan da zangnr zangır titriyorum. Boynumu da ovun dedi. Hay hay dedim. Ulan diyonım bu kanda bir i j v a r an^a ne? Bajja. a^ıiıyor mu, asılmıyor n m<r.*»tl >DΫrsa o h^^bVf^te, o bacak göstermek ne? Btn böyle düşöırirrken kan bizim dudak lara yapışmasm mı? Afalladım!» •Rica ederim, ben baktreyim, dokunmaym bana deseydin» dedi Yaşar faıce bir sesle. «Yaa, öyle mi? dedim, ben de yumuldum. Bla artık Ailaaaah, öpüşüyoruz da öpüsüyoruz. Öpüf miiyoruz da birbirhnizi yiyonız. tkimiz de kıtlık tan çıkmış gibiyiz. Kadını gorsenlz canavar tniibarek!. Ensemi, kollanmı, omuzlarum, nerem rM gelirse orayı ısınyor^ «Sen de ısırsaydm onu, kan çıkartsaydın dedi Sabahattin, dizlerinl sıktı. «Patlama oğlum, dur bakalnn, anlatıyor tsto» dedi Hulki. •Siz lâfı keserken biz bir sey demiyoruz ama» dedi Sabahattin, basuıı yana çevirdi. •Ben söylerim ama sen söyleyemezsin» dedi Hulki. dişlerini gıcırdattı, sert sert baktı. •Niyeymiş o?» dedi Sabahattin. Hulki birden ayağa kalktı, Sabahattini omna larmdan tutup ittl, «Kak git burdan !> diye bağırdı. «Hiç yoktan çmgar çıkarmayın» dedi Yajar, araya girdi ve Hulki'yl güçlükle yerine oturttn. •Biz zaten sizin aranızda fazlayu» dedi Sabahattin kırık bir sesle. «Bak adamı deli edecek. Ulan keriz sana faslasuı dlyen var mı? Eh kıyak yerinde filme alye makas ahyorsun?» dedi Hulki, çenesiyle Doğanı göstererek. (Arkan var) J 69 Psikiyatri uzmanı beni enine boyuna ve derinlemesine anlamak için fazla emek sarfetmeğe lüzum gormemışti. Ona: «Git, falan hücredeki filin tutukluyu muayene et> demişlerdi. O da gelmi" gorevini yapmıştı. Konuşmalarımız süresince hep endişeli ve dalgın görünmuştu. Aynı saatlerde çok daha önemli bir randevusu vardı herhalde. Çabuk çabuk konuşuyor, sualleri peşpeşe sıralıyordu. Baştan savma davranışından ötüru kırgm değilim ona. Hücreye ilk girdiğinde bir an için, ama sadece bir an için benimle gerçekten ilgilenmek üzere geldiği kanısına kapümıştım. Netice itibariyle para alıyordu bu is için. Fakat çok kısa bir sürenin sonunda durumu farkettim. Yanıldığımı anlıyord\ım. Psikiyatri açısından dikkate değer bir vaka saymamış olacaktı beni. Ben bile kendime karjı aynı fikirde olduğuma göre, onu haydi haydi mazur görmek gerekiyor. Sırtiistü uzandığım yerde sayın uzmanı bir yana bırakıyor, durusmaları düşünmeğe başlıyorum. Şu ana kadar her şey tahmin ettiğim yönds gelişti. Sadece tahmin değil, biraz da temenni. Fakat yarm. Durusmaların üçüncü günii. En önemli gün. Tanık olarak Mary Weaver dinlenecek yann. Başsavcının bitmez tükenmez sorularma vereceği cevaplan biliyor. Ona etrafhca anlatmiftım. Teker teker ve ısrarla. Sözkonusu sualcevap faslrnın provasını saatlerce tekrarlamıştık. Tıpkı bir oyunu sahneye koymazdan önce sanatçılann yaptığı gibi. Çok kuvveUi bir hafızası var. En olağanüstü durumlarda bile sükunetini bozmayacak kadar da soğukkanlı ve iradesine hâldm. Benim anladığun kadarı bu. Yanümı$ olabilirim belki de. Mary Weavert ju danıgıklı dövüşe hazırladığım sırada bir tek noktada tereddüte kapumıs, ve korkmu5tum. Teklifimi kabul etmeyebilir, kendi yerine cinayet suçunu benim yüklenmeme ran olmayabilirdi. Fakat müspet cevap vennişti. Uzun boylu düşunmeksizin. Birdenbire. Başdöndürücü bir süratle. Şaşırtıcı bir seydi bu doğrusu ya. Yalnız bir bakımdan izahat istemişti. Böyle bir şeye niçin lüzum görüyor, böyle bir fedakârhğa neden katlanıyordum? Kafamın içinde giTİi bir plân mı vardı acaba?. « Hayır» demiştim. «Ben sadece suçu üstüme alıyorum. Mahkeme huzuruna da sizin yerinize ben çıkacağım. Hepsi bu kadar.» Neler ifade ettiğini bir türlü kestiremediğim derin bakıçlarla beni uzun uzun süzmüştü: YARINSIZ H. L DUGAL Türkçesi: Adnan TAHÎR « Diğer bir deyimle, benim hakknnda verilecek hüküm ne olursa olsun siz bunu pesinen kabul ediyorsunuz öyle mi?» Bana her ne pahasına olursa olsun güvenmeti gerektiği şeklinde cevap vermistim. Körü körune. Maksadım, kendisine sadece yardım elmekten ib*vretti. Bunun üzerine hep aynı sükunetle bir sual daha sormuştu: « Mahkum otoıayı da göze alıyor musunuz?» Ne kadar tabiî bir davranışla sormuştu bu suali. însan, sokakta rastladığı bir ahpabına «Nasüsınız?» derken de ancak bu kadar tabiî olabilirdi. 't Evet. Göze alıyorum. Olüm cezası da plânıma dahil zaten. Olayı butün ayrınülan ile düşün> dum, kararımı da buna göre verdim.» Bu kesin açıklamanın bir de ihtimal yönü yok değıldi. Son dakikada yakamı kurtarabilırdim belki. Hayret belirtisine benzer hiç bir şeye kanılmaksızm bana tekrardan bakmıştı. Açık vermeyen, tarafsız, nüfuz edilmez gözlerle. Ve bir tek kelhne soylememişti. Ağzını bile açmamıştı. Tarafsızbğın, içine dönüklüğün bu derecesine, bu çeşidine rastlamamıştım ömrüm boyunca. rj.ır.jjırjr.nr^i «Arkaa «ar)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear