28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA: ÎKİ ANt bazı filmlerde görüraünüz, kar yağmıı ve dinml}. Sert rüzg&r ıslık çalarak, kar tozlannı lavurur geçer. Soğuk «rtmaktadır, kar üzerinde yürüyünce hırç hırç »es çıkanr ayaklannız. öyl» bir gecede ara »okaktan Taksim'e çıkmak istiyordum. Istiklâl Caddesini Sıraselvilere bağlıyan sokak, fazla rüzgâr tutmaz. Böyla yagan kann üzerinden, ustura gibi rüzgâra karşı Istiklâl CariMesinden yürümeğe kalkarsaruz, Taksim meydanına yaklaştığınız zaman, yüzünüze ylyeceğlnlz kırbaç gibi rüzgara hazır olmalısınız. Aksi halde, ıırtmız kalın değilse, bu loğuk hava akımı geriye iter, rahat yürümenizl önler. r Sıraselv iler'e çıkan tokağın köşesinde durakladım biraz. Bir piyano sesi geliyordu sağdakl apartmamn ikinei katından. Bol ışıklı İkinci kat pencerelerinden insan gölgeleri ge çip gidiyordu. Yukarda herhal de bir dâvet varch. Gece saat onikiye yakın olmah dedim kendi kendime. Kaldmmlardaki karlar iyice donmağa yüz tutmujtu. Yürürken etkisinl pek anlamadığım ioğuk, keskinliğini acı acı duyurmağa başlamıştı ben durunca. Sokağa taşan Chopin'in Polon«zini dinlemeğe koyuldum. Yukardaki sıcak ıalond"a olsam diye düşündüm. Ayaklarım dizlerlme doğnı üşümeği deniyordu lanki. Sık sık sol ayağımdan sağ ayağıma geçiriyordum vücudumun yükünü. Dondurucu ayaz beni yürümeğe Itiyor, piyanonun tuşlanndan gelen sesler, biraz daha bekle, dinle beni diyorcTu. Bir «üre sonra apartmarr.n açık kapısından be? altı kişi çıktı. Bir adam onlan uğurladı. Aradan ne kadar geçti bümiyorum. Üç klji daha uğurlandı. Ev «ahibi idi herhalde bu adam. O sırada kapının önünden geçen, bekçiyi çağırdı, beni göstererek bir jeyler söyledi. Bekçinln kendîsine söylenenleri kabul etmez bir tavırla: «öyle bir adama benzemİTor rnüsü» dediğini duyar gibi oldum. Ev sahibi ku?kulanmıştı demek benden. Hırsız ya da soyguncu mu sanmıştı beni? O sırada yukarda çalınan parça tona erdi, bir alkı? koptu. Bekçl bana yakla;arak: «Birinl ml anyormnnıT» diy* »ordu. Cumhurîyet 7 Harfran 1970 Tarihten YARENLIK EUf NACİ o H Mısır çorşısı yongını LATI Silâhtar Fmdıklıh Mehmet ağamn «Silâhtar tarihi» nin ikinci cildi 549. sahiiesinden alıp nakil ediyorum: «Sene 1103 Mahı Rebiulahınn lklnci salı gecesi (3/Ocak/1691) Eminönünde vaki Valde Çarşısı derunnnda bir dükkândan ateş isabet edip bekçiler söndürmeğe çalıstılarsa da mümkün olmaz. Mahmut Paşa taraındaki kapı açılıp helvacı dükkânından yardım için birkaç adam alırlar. Atese gül snyu dökrlerse de fayda ver Bir kadının yuzu Yazan: Ömer Faruk TOPRAK ha fazla kalamazdım. Soğuk, yuzume bir buz parçası gibi çarpıp gidiyor. Tekrar Istıklâl Caddesine inen sokakta yürüyorum. Yatacak yerım yok. Tarlabaşı'nda bır sabahcı kahve bulabilirsem, ısınırım umudu, bir şömine gibi ıçıdı içimde. Bir golukta caddeye inmişım gibi geldi bana. Cadde iyice tenhalaşmış, tek tük geç kal mı; kışiler, başlan omuzlarına «Hayır, yakarda çalınau mülifi çok sereriın de, onn dinlemeğe koyuldum.» >Bekçi ev gahibine döndü. Yarım aydınhkta, tahminim dojru değil mi? der gibi baktı. Konuşmasından bir Rum olduğu anlaşılan adam: «Bnynrnn Mösyö, dâvetlmixe siz de katılın. Toplantı daha nona ennedl. Gelebilirsiniı» decfı. te iimit nercteî Altı gündür böyle geçiyor gecelerim. Gündüz lakultede dersleri izliyonım. Gece oldu mu başlıyor, uykusuzluğumun «erüveni. Ah canım yaz, »en olsan şimdi denız kıyısmda, bahçelerde, parklarda, nasıl olsa geceleyecek bir yer bulurdum. Yazın »abaha kadar işliyen vapurlann alt salonundaki sıcak kanepelerde, gün ısıyıncaya kadar ılık uykumun koynunda kalırJım. Oysa şimdi kaldınmların çıtırdavan kan üzerinde, sıcak duşünceleri ne kadar kendine çeksen ısınatnazsm. Taksim'den Tarlabaşı Caddesine sarkan soğuk rüzgâr düşuncelerden silkeledi beni. Yok sul görünüşlü birkaç kişl geçti yanımdan. Geçenleri beş on sanıye seyrediyor, sonra gidiyorum bilinçsız clarak. Sokak lâmbasmın ışığı altında açık renk mantolu bir kadının dıkıldiğini gorüyorum köşedeki dükkânm önünde. Bırini mi bek liyor? Yoksa gelıp geçenlerle âşınahk mı etme niyetinde? Yorgunum, uykusuzum, üste • Bir mektup Rns Çan Üçün cü Ivan (Vasilyeviç) dan Osmanlı Padişahı îkinci Beyazıt'a felen bir mek\tuptan parçalar. > «Henüz sefirleşmemisiz, ama Hus tüccarları sizin memleOcetinize gıdip gelmişler. Falat hâkımlerinız tarafmdan i ö t ü muamele görmüşler. Birçok defalar bana şikâyette "bulundularsa da ben susmayı tercıh ettim. Geçen yaz Azak Paşası tüccarlarımı hendek kazjnaya, taş taşımaya mecbur etmış. Tabamı sizin memleketimiz]e ticaretten menettim. öncelerl Tüccarlar Kanunu gereğince verilen vergıden başka bir şey vermedikleri ve ttcaretlerine serbestçe müsaade olun duğu halde şimdi neden bu gibi muameleler kendilerine rerva gorulmüştur? Bu hususta sizin malumatınız var rrndır? (Babanız Sultan. Mehemmed (Han Sani Hazrctleri (Fatih) Jbüyük ve meşhur bir padişahdı. Işittim ki elçi göndermek larzusunda iken ömurleri vefa etmemiş. Ama biz şımdi neden bu isteği yerine getirmeyelim?» Imza: îvan. v (Moskova, 31 Ağnstos 1492) •, meı. Bir başka •rügüm bulnp fcdökerler. Meğer gügümun içinf d e neft yajı varmış. Alevler T azlalavır ates siddetlenlr. Tah , ta kapılar haltâ demir mahzenlerdeki esya tntuşur. B»fıraşarak sehre dagılırlar. Artık içeri girmek imk&nsıı olnr. Ertesi giin akşamına kadar çarşı taraamiyle yanar ve hiç bir müdahale olmaksızın kendi kendine »öner. Diikkân sahipleri bin kese akçe para, Hint, Acem, Temen, Frenk, Rum ve Mısır mallan, altı bin keselik esyayı nefise yandığinı söylediler...» Didero'nıın gözyaşları Ünlu Franaıı yazarlanndan Füozof Diderot, (Körler üzerine mektup) adlı eserini kaleme aldığı günlerde bir dostu yazıhanesine girer ve onu yazı masasına kapanmıs, hungür hüngur ağlarken bulur. Is'için ağladığını, derdinin ne olduğunu sorduğu zaman Dicîerot şu cevabı verir: Hiç bir derdim yok, «adeec yazmakta oldujSum acıklı hikâye beni ağlatıyor. (Resim: A. ARAD) «Tesekkflr ederim, bnradan dinlemeyi yeğ tntarımj» «Çekinmeyin bnynrnn yuk*nya» «Benim kıyafetim mflsalt de|Ü, teşekkür ederim» dedim, yurümeğe başladım. Zaten dajekilmis hızlı hızlı yürüyorlar. Cebimde ikiyuzaltmıs kurus rar. Bununla bir sabahcı kahvenin sıcak iki çayını yudumluyabilirim. Bir de sıcak simit olsa diye düşünüyorum Mis So kağını geçerken. Ama bu saatlik de açım. Gözümde tüten yegâne şey, sıcak bir çay ya da dumanı tüten bır çorba. Bu nedenle yürüyüşüm yavaşlamıs. Kadına yaklaşınca farkediyorum bunu. Başındaki sapkanın gölgesinde zor gorüyorum Jöz lerinl. Açık renk lnce mantonun solukluğunda kederli bir siluet çarpıyor gözlerime. İşte tam hizasma geldım, bakmıyorum artık. Bir adım geçince «Pat!» diye omuzuma dokunuyor bir el. Yukardan buz ya da bir kar parçası düşmüş olmasın diye düşünüyorum. Yanılgıya düşebilirim. Ama merık:m git gıt büyüyor içimde. Yirmi adım sonra dönüyorum geriye. Merakımın kanatlan titreşimlerle çırpınıyor. Acaba hangısi, öğreneceğim. Yanına yaklaşınca, kadın yüzunün solgun donukluğunda suzüyor beni tekrar. Çok uzaklardan getirilmiş bir gülümseme takıyor yüzüne. Duruyorum yanında. Ağzından bir söz cük çıkmasını bekliyorum. O sırada Taksim'den aşağıya akan rüzgâr hızla geçiyor yanımızdan. Karlar dondu, savuramıyor artık onlan. îkimiz de titriyoruz bir Sibirya gecesi yasar gibi. «Bizim eve fidelim lstenenlz..» Cinsel bir oyunun o kadar uzağındayım ki, sobalı bir oda düşlüyorum. öyle bir yere gitsem, hemen uyurum belki. «Eviniı nerde?» «Şu «oka|ın l ç i n d o Yürüyoruz kann üzerinden. Otuz kırk adım sonra, eski bir evin önündeyiz. Perdesi aralık pencereden odanın içi görünüyor. Bir somyanın üzerinde yamalı yorganı farkediyorum 11kin. Bir çocuk, blr İnsan var yorganın altında. «Kızım basta, ateji yar, on» ilâç alamadım. .» Zayıflıktan kadınm elmacık kemikleri çıkmıs. Kâğıt gibi be yaz bir yüz. Gözleri, bir cinsel oyundan çok, hasta kızını düsünüyor. Sokağın en uç noktasma dalıyorum bir an. «O balde çocagnnnza İ'&Ç »lalım . » Sokaktan caddeye çıkıyoruz. tyice yaklaşınca farkedllen «Nöbetçl Eczane» yazısını okuyorum. Kapısı kapalı. tçerde, geri taraftan az ışık geliyor. Gecenin bu geç saatinde, herhalde kalfa geride bir yercTe oturuyor ya da yatıyor ol Biyografi 192O'de lstanbul'da doğdu. Lise'den sonra îstanbul Hukuk Fakültesine devam etti Anadolu'nun çeşitli yerlcrinl dolaştı. Çocukluğunda Gonen kasabasında edindiçi izlenimlerden sonra gördüğü kentler, kasabalar or^jı edebiyat tutkusu içinde çeniş >er tuitar. Tayınlanmış dört şiir kitabı vardır. Bunlar, (Insanlar), (Hürriyet). (Dağda Ateş Yakan. lar), (Susan Anadolu) arilarını taşır. Bu kitaplann dördünde de devrimci, toplumsal gerçckv"i şiir doğrultusundadır. 1968'de GünlükAnı kitabı (Duman ve Alev> yayınlandı. Aynca hikiyeler, günlükler yazmaktadır. malı. Camı tıklatıyorum. Bir kımıltı yok. Daha hızlı vuruyorum. Kel kafalı, yaşlı bir adam görünüyor geri tarafta. Sinırli bir yüzle kapıyı açıyor. Bozuk bir Türkçe ile; «Ne istiyorsnnnz?» diye soruyor. Yar.ımda kadm görünce, tanımad:ğı bana güvensizlikle baktığını anlıyorum. «Aspirin lstiyornı.» «Ben de Snemli blr ilâc istlyorsannz sanmıştım. Tüzelli kn nış vereceksiniz^» Demek üzerinde yazılı bedelden bir misli fazla istiyor dedim içımden. Paraji adama, aspirini kadına veriyorum. Sokağın köşesine gelince: «Gelln odama, bnnn odemeHyim size. Çocnjum uyanırs», doktor amca çeldi derim lizin için. Haydl gelin...» Bakamıyorum artık yüzüne. «Allahaısmarladık» diyorum va uzaklaşıyorum. BULMAC3, Hece bulmacası A AAA A A AL AT AY CİN DAK DE DER EH EL EM GAN HA 1 JÜ KAR KE KİM LAH LAS LEK MA Ml MIP NA Nt OD ÖN PEK PAK RI Rt SAP SAT Sİ SON TA YA YET ZA. Yukanda gördüğünüz dagınık heceleri aşağıdakı sorulann kar şılığı olarai bir kerede kullanıp numaralı çizgilere yazıruz. Meydana gelecek kelimelerin sıra ile yukardan a^ağıya ÎKİNCt ve DÖRDÜNCÜ harilerlnl okudugunuzda modern resmln en önemll devrimcilerinden Henrl Emile Benoit Matisse'in her iki dünya savaşında bir kenara çekllip kalmasıru da açıklayan ve: «Ya resim yapmalı ya da.j diye başlayan sözünıin gerl tarafını bulacaksınız. 1 îstenenin olrnası için kut sal şeylere edilen vaad. 2 Bir işte karar vermek için toplanan heyet. 3 Rakıcılıkta köklü bir bitkinin kokulu tohumlan. 4 Paraca değıl de maddece yardım. 5 Bır olayın ard arda kısrmlan. 6 Korkak. 7 Muhtelit. 8 Iider. 9 Denizcilikte halatı hamle hamle çekip bırakırken bir süre elde tutma. 10 Bir ilim dalı. 11 Bir ku maş. 12 Sularda yaşıyan tek hücreli bir hayvan. 13 Çok uzak mânâsına. 14 Bayağı, olağan. 15 Her çeşit korunma, saldırma aracı. 16 Onem. 17 İşlerde durgynluk. 18 Bozukluk. 19 Bir ıçKi (Uç harf). 1 2 3 ^ •4 5 " 5 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 J23 4 5 6 7 8 9 10 1112 13 14 15 16 17 18 19 20 SOLDAN SAĞA: 1 Çejitll devlet hlzmetlert, valilikleri yamnda Bursa'da kurduğu ve Fransızca'dan «dapte ederek oynattıgı eserlerle, »air tercümeleri, Çağatayca'dan Sccerei Türki çevirisiyle bir edibimiz (Ahmet); Seurat gibi lekelerle manzara resimleri yapmış «yeni impresyonist» bir ressam (Paull; Bir jeyin en derin yeri. 2 Bir çiçek; Türk müziğınin hemen her dalında ömekler vermij bir bestecımiz, Japonya'da şehir. 3 Kimyada neon; lstanbul'da tarihl bir pasanın lâkabiyle anılan semt; Ta vukları yumurtlatmak için alçıdan yumurta; Edebt bir tarz. 4 Kimyada kripton; Doğrulama; Organ; Çoğu parmaklarda görülen ağrılı şiş. 5 Avrupa' da bir başkent; TERSt kimyada seryum; Macar halk melodileri etkisiyle besteler vermij araştıncı bir Macar besteci. 5 TER St evin kısımlarından; (Alessandra Stradella, Marthai operalariyle bir Alman besteci (Frl edrich von); Bir hayvan ya\Tusu; TERSt isim. 7 Birleşmia. Milletler Teşkilâtı'run rümuzu; 15 ciltlik «Geçmiş zaman peşinde» roman serisinin yazan Fran sız romana (Marcel); Bir ırk. 8 Eyerin arka kısmı; Bir balık; Bır ilimiz. 9 Besteli sahne eseri; Avrupa'da bir başkent; TERSt eski yazıda bir çekil; TERSt bir mevsim. 10 TERSİ kimyada osmiyum; Bir kumaş; TERSt tiyatroda oyun yeri; Hay van ve bitkilerde organlan üıceleyen ilim dalı. 11 Kimyada krom; Gümüş; Bir hajarat ilâcı; Bir renk; Organlk maddeleri eritici bir sıvı. 12 Maddeji meydana getiren en küçıik parça; İsim; İngıltere'de bej senelik ıkameti ile ilk süreli Osmanlı elçi, Efendi; Su. 13 Bir nokta; Teknelerde yanlardan «arkıtılan koruvuctı yastıklar; Ceylâna benzer Afrika hayvanı. 14 18. asırda elçilikle gittiği Viyana'dan sonra Belrin'den birer w faretname, Rus savaşında imzaya görevlendıği Kaynarca mu ahedesinden sonra Rus harbine dair Hülasatül itibar eserini vermij diplomat tarihçimiz; Göbek, kuşak mânâsına; TERSİ kabiliyeti bilgiyi ölçmek için smav; Kimyada molibden. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 tbrahim Müteferrika'nın ilk bastığı kitap olan Cevheri'nin Sıhah adlı lugatııu Arapça'dan çevirmiş Mehmet Efendi'nin lâkabı; Bir sinema ödülü. 2 Amerikalı bir filozof; Müzikli sahne eserleriyle (Kıss ne Kate...) ün yapmış Amerikalı besteci (Cole). 3 Bir nok ta; Bır Fransız teorist ressamı. 4 TERSt kutuplarda yaşıyan foka benzer bir hayvan; Rönesans ve dinde reform önderlerinden Luther'in arkadaşı Holandalı din âlimi. 5 Tahıl ölçeği; îiim tarüünin ikinci hoca*ı (1. Aristo) büyük Türk âlimi; Kimyada samarvum. 6 Ün lü bir piyano yapuncısı ve beste ci Avusturyalı (Ignaz Joseph); ttalya'da 200 yıl keman imaliyle ünlü bir ailenin soyadı. 7 TERSÎ Kelimelerin yazılışında kabul edilmi? harf sayısı; TERSt tütün içme araçlanndan; TERSt bir çalgı. 8 Bir faaliyetin veya gücün derecesi; Geri çevirme; TERSt kimyada brom. 9 Kabasaba baston; Caz stilinl klisik müziğe tatbik etmij folklor müziği etklli besteleriyle Bulmacalann çözümü bugünkü CUMHURİYET ' te çağdaş Amerikalı besteci (Aaron); Şu 10 Kimyada bar>um; Orville, Wilbur adlı uçak imali aianında ünlü iki kardeşin aile adı; Bir hayvan. 11 TERSt sahip; Kimyada çjıko; TERSt îtalya'da nehir; Zaviye. 12 Söndürme (Eski dil); Tanrıya yalvanş; Çağdaş bir Fransız kadın romancı (Françoise), 13 TERSİ bir çalgı; Irak'ta şe hir; Bir nota. 14 Ajfrika'da nehir; Eski zamana ait değerli eşya; Yazı (Eski dil). 15 TERSt geri kısım; TERSt birdenbire TERSİ kimyada kalay. 16 Sisley, Renoir, Pissarro gibi ustaların hocası Barbizoncu bir ressam. (Camille); Paganini'den sonra gelen ünlü tspanyol keman virtüozu ve besteci fPablo). 17 Tek kişinin okuduğu veya çaldığı müzik eseri; İsim; TERSÎ Asya'da devlet 18 Ağzımızın tavanı; Bir akaryakıt. 19 TERSt Akdeniz iklimine has bitkiler den; Hareketi elektriğe çeviren cihaz; Elektrik güç birimi. 20 Orta Amerika'da devlet; Dinl toren; îtalya'da ova. CİHAYET BULMACASI KAATİL KİM? dam çok zengindl. Boğaza bakan şahane köskünde, hizmetçisl, emektar uşağı, ve îstanbul dışındaki kızkardeşinin tahsil için yantnda bulunan oğlu ile yaşıyordu. İkinci katta yatak odası yanındaki salonu, ajırı tutkusu üe değerli ustalarm tabloiarını toplayarak ufak bir galeriye benzetoıişti. Bu arada kendi portresini yaptırmayı arzulamıj ve tavsıya edilen genç bir ressazna bu salonda poz vermeye başlamıştı. O sabah, arandığı telefonla konıışurken onun telâşına »ahit olan uşak, anlatmasına devam etti: «Telefonn kapatıp bana Yalnız sana soylüyorum. Yeni bir tab'.o için hemen çıkıyorum dedL Sonra levgill kurdunun başını okşayarak bahçeye çıktı, aıabasına atlayıp uzaklaştı. Gece saat onda, sabahın erkentnde evden çıkarken bir arkada* tiyaretinde bulunacağını bildiren yeğen döndü. Motor seslna bey geldi sanmıştun. Sallanısından içklyl fazla aldığı belli olan yeğenin odasuıa çekllmeslnden yarım saat sonra dayısı geldi. Randevu yerinda boşuna bekledim bu saate kadar • dedl. Hazırlanan yemekten sonra yatak odasına çıktı. Ortalığı topIayıp mutfağa geçtim. Yaşlı hizmetçl ayakta uyoyordu. Benimle lçert dışarı dolaşan kurtun hali bir acayiplesmişti. Belki bahçeye çıkmak istlyor dedim. Tam o sırada yukardan bir sOâh sesi geldi. Hizmetçl sasaladı. Merdivenlere yöneldim. Kurt, benden öne fırladı. Ynkarı vardun. Kurt, tablolu salonun kapalı kapısını tırmalayıp havlamaya başlamıştı. Kapı kolunu indirip araladım. Köpek karanlık salona daldı. Yüzüme rüzgâr çarpmıjtı. Balkon kapısı kapalıydı halbuki. O sırada aşağıdan bir otomobilin motor sesini duydum. Akluna kotü seyler geliyordu. Yatak odasına baktım boştu. Bir el fenerl alıp salona girdim. Bey, yerd» kanlar içindeydl. Sonra karakola telefon ettlıtu> ZEL sekreter yülık tatile çıkmıstı. Yerine bakan genç kız, hanımefendinin odasına girdi: Bir bey geldi efendim. Slzl görmek arzusunda.> Osean Karaib, büyük dergilerd^n birind» yayınlanan haftalık tefrikasını yazmalda meşguldü. Başını kaldırmaksLZin mırüdandu •Han! masanınn flsermd* raavi pDsalalar var ya...» Osean Karaib... Bu isml bilmeyen, duymayan yoktu. Kuvvetll bir kaleme sahip olduktan başka Parlâmento'da mebustu, Eğitim Bakanlığınm edebiyat bölümünde müdire... Çok gençti (20 ile 40 arası), bir kadının olabileceği kadar da zeki. Orta katlarda durmayan asansörler gibi birdenbire yükselmişti. Yılm en iyi roman ödülünü kazanalı bir iki «y oluyordu. Üç dört defa evlenmiş, iki üç defa da bojanmıştı galiba.. îrili ufaklı bir sürü macera yasadığı da muhakkaktı. Genç kız, tekrar odaya girmişti. Çekingen bir tavırla mavl pusulayı masanın üstüne bıraktı. Kâğıtta: «Aduıız soyadınız», «kimi göreceksiniz», «ziyaretinlzin scbebl» şeklinde üç sual bir bir de tarih hanesi vardı. Ziyaretçi ise sadece: «Beni nasıl olsa tanımıyorsunuz» diye yazmakla yetinmişti. Hanımefendi çatık kaşlarla kâJıdı iade etti: «Böyle posnla doldurmak olmaz.» Genç kız, biraz sonra tekrar girdi. Osean Karaib pusulaya bir göz attı: •Admız soyadınız: Piyer Piyer», «Klmi göreceksinlz: Osean Karaib'i». «Yine noksan.» Genç kız ezilip büzülüyordu: «Efendim... Sizi görmek isteyen bu bey, zlyaret sebebinl pusnla üzerine yazamıyacağını söyledi.» «Pusula üzerine yazılamıyorsa bn ziyaret beni ilgilendir mlyor demekrlr. Böyle esrarengiz şeylerden hoşlanmam.» «Yazarsa pusula yetmezmlş^ ~ «tkl pusula verin.» «Yüz tane bile yetijmesmis.» «Bütün toman alıp hâtır»lannı yazadursun... Ben de tefrikamı tamamlanm...» «Yazacagi seyleri nmuml efkârın görmesi de doğru olmaz O EVET,.. NE DİYORDUK? Sayfa 301 Genç kız, her an infilâk etznesinden korkuyormuı gibi ucundan tuttuğu zarfı biraz sonrm masanın üzerine koyuyordu. Zarf patlamadı ama, hanımefendi evet Ani bir hırsla ayağa fırlamıştı: «Alçak..» diy» bağırdı. «Atm kapı dışanj «Kolay degil efendim. Boyn benden en az yanm metre uıun^ «Haydut herif..» Olabilir ama lüks blr haydut. Gayet zarif giyinmlş..» Hanımefendi kararuıdan birdenbire caymıştı: «Gelsln... dedi. Genç adam eldivenlerini şapkasıcın içine, fapkasım da koltuklardan birüıin üzerine bırakarak sordu: «Oturabilir miyim?.^ Kadm ateş püskürüyordu: «Hayır.. Derhal gidecekslniz. Bu derece aşşağüık bir adamın suratını merak etmiştim. Hepsl bu kadarj «İşte karşınızdayım.. Bir de profilden bakın.. Belki cnseden de görmek istershıiz. Tamam.» Kadının içinde kıyametler kopuyordu: «Tanımadığınız kadmlara küstahiık yapacağınız yerde penclİRİnud, sıhhatinizi ve cnerjinizi...» Beriki cümleyi yanda kesmiş.i: «Küstahiık mı dedlnU?.^ Hanımefendi mavi pusulayı isaret ediyordu: «Ya bn ne?..» «Ona sıra gelmedl henüz...» Genç adam, masaya en yakm sandalyelerden bırine oturmustu. Osean da aynı şeyi yaptı. «Sizi tanımıyorum desem yalan olur... Kitaplannızm hepsini okudum. Scyahat hâtıralarınızı ezbere biliyorum. Yazılarınızda gittiğiniz her yerin havası, gördüğünüz her şeyin rengi, duydnğunuz her şeyin yankısı, yaşadığınız her maceranın lezzeti var. Güneşin hararetini, toprağın kokusunu anlatırkeo, tabiat gibl san'atkâr, aşkı anlatırken de çılgınca sevişen bir çlft kadar atejli olduğunuzun farkuıda mısmız? Bir bünyede bin hayat yaşamanm telâşı bütün duygu ve görüşlerinize hâkim... Bunun humması içinde yanıp tuhışuyorsunuz.» «Edebiyatı meslek edinmlj blr insanın karşısında edebiyat yapmak biraz tuhaf...» «Ne munasebet?.. Sizinki edebiyat değil.. Doğrudan doğru>a san'at... Siz Nil'den bahsederken Nil'de gerçekten yaşadığınızn, arslandan bahsederken de arslania burun buruna geldiğinize, okuyan derhal inanıyor. Diğer yazıcılarda ise Nil. Aida operasındaki üçüncü sahneden, arslan da hayvanat bahçesinden ibaret.» Osean Karaib'in dudaklannda gizlemek istediği tebessüm gizlılik nıteliğini kaybetmişti artık. Beriki devam etti: «Sizi tanıyorum ama gıyaben.. Ozel yaşantınız, dişi cğılimleriniz konusunda bilgim >ok. Bence bir kadının kendini >alnız kocasına saklaması, diğer bir kadının ise kendini yalmz kocasından saklaması 3)111 şey. Siz oturup koskoca bir kitap yazıyorsunuz... Aşk, sevgi, mahrumiyet, ıztırap f?lan filân.. Kitabın 300 sayfası bunlarla dolup taşı\or. Bütün bu emekler kitabın 301'inci sa>fasındaki sonuç uğruna değil mi? Sajfa 301 eşit mukadder âkıbet. Ya kadın erkeğin, ya da erkek kadının kollarına düîecektir. Ben size şu mavi pusulayı yazarken 300 sayfalık külfcti bir yana atıp doğrudan doğruya souuca gelmeyi daha samimî hııhlum.» «Diğer bir dcMmle beni seviyorsunuz ö>le mı?..» «Sizi sc\ip sevmediğimi snrmayın bana.. Bunu bilmiyorum. Ama kesin olarak bildiğim bir şey var... Sizi istborum. Buıııumu saçlarmıza gommek, gözlerinizin jcşil bebeklerindeki altın zerrelerine çok jakm bakmak, gizli arzuların kanlı bir ihtilâl gibi kızıllaştırdığı dudaklarınıza eğilmek istiyorutn...» Osean Karaib, zaptemedıği tebessümünü artık başıboş bırakmak zorunda kalmıştı. «N'e iş yapıyorsunuz?..» dije sordu. «Mühendisim.» Kadın, mavi pusulayı işaret ediyordu: Bunun doğru dürüst yazılması ve aşağıya bırakılması gerek. Mühendis olduğunuza göre farzedin ki buraya bir inşaat teklifi için geldiniz..J. «Evet ama teklif yaptığmı yerlere plân, proje vesaire götürürüm daima...» «Zarar yok... Plân, proje vesaireyl bu gece saat ll'de evime getirirsiniz.» ^f Genç adam pusulaya doğru uzanmıçtı. Osean Karaib mânı oi du: «Bunu bırakın... Bunu bırakm.. Bu bende kalacak... Bir yenisini doldurursunuz... Simdiye kadar boylesine akıllı bir teklifle karşılaştığımı hatırlamıye A Kartvizit Bulmacası NATIK AYÇİL Yukanda kartvizitini gördüğümiz Bay, yaşamamızla ilglsi olan şeylerin yerine varmasını temin eden bir mesleğin mensubudur. Mesleğinin ne oldugu kartviziti teşkıl eden harflerın arasındadır. Şef. kapısında sabaha kadar bir polisin bekleyip, içeriye kimseyi bırakmadığı tablolu salonda, uşağı dinledikten sonra sırtında pijaması ile adamm boğuşma sonunda öldürüldüğünü anlamıştı. Tahminen balkondan gelen kaatil önce elektrik düğmesine gıren telleri ayırmış ve yatak odasına bağlı alârm sistemini işlemez haîe getirmişti. Dışardan gelen sesler üzerine Şef, kapıyı açtı. Odaya giren res sarr., çalıştığı portrenin devrilip kanlara bulanısuu dehjetle seyretti. Arkasından şi«man yeğen girdi içeriye. Ressam, duvarda boj iki çerçeveyı gorerek daha da şaşırdı. Yeğen: «Tablo beklerken tabloları ğitmiş daynnın» diye konuştu. Ressam: «Resimler için bir clnayet ne korkunç!» Dısarda kara kara bulutlarla etraf iyice kararmiî ve yağmur atıştırmaya başlamıştı. Şef, ressama: «En son yanınızdan ayrdırken nereye gldeceginden bahsettl ml?» Ressam: «Hayu! Daha sonra uşak gelerek toplantıya gitüğtni, yarm beklendiğimi soylemiştl.» Şef, ressamı boşluğa uzanan, altında istinat sütunları bulunmayan balkona çıkardı. Kaatil buradan gelml«. Şaşırmayır! Zannunca, balkon a lp merdivenle çıkmıj. Bakm bakalım demlr korkuluğnn boyalan çizilmiş mi?» Ressam, yağmurdan ıslanan demiri inceledi. «Evet! Haklısmız. Boyanın astan çıkmıs. Pekl aşağıdan nasıl tutturdu merdiveni?» Şef: «Tukardan yardım gorebillrdi. Islanmışlardı, içeriya dondüler. Salon, loşlaşmıştı. Şef, ressama: «Düğmeyi çevlrin!» dedi. Ressam, düğmeyi arıyordu. Uşak: •Kltaplığin arkasında» dedi. Yeğen, içeri gırmek isteyen kurdu dışarı çıkardı. Ressamın, kitaplığm arka boşluğa kolunu sokmasiyle Şef aüldı. «Dur!» dedi. Ressam yağmurdan ıslanmıs. ellerini geri çekerek şaşkm «aşkm bakındı. Şef; •Teller açıkta ve elektrjt yüklü» diyerek gözleriyle odayı araştırdı. «Bu lşi sizden iyi bilen var burada» dedi. Neden? Ve bu kimdi?. «Nerede umumî efkâr?^ «Ben olacağim her halde...» «Bir zarf verin.. Yazıp içine koysun.. Boşuna vakit kaybediyoruz^ HAZIRLAYAN : Gtaç kadın, erkeğin a«,ıklama.Maı tükkatle dinleme>e başlamıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear