24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAHİFE DÖRT ugraşîn dlnlenme noktaeı BU erv oldu. Çocuklanınız yetişti. Yıldız'ı evlendlrdik, iki torunumuz oldu. Nazım petrol mühendisi olar&k Batmanda ç&lışıyor. Kemftli kimya fakültesinde öğrenci. Işüc orta okula gidiyor.» «Yüdız'ı okutamadık. Orta bire kadar okula devam edebildi. Ondan sonra ailenin yükünü paylaştı yavrucak. Ama mutlu şimdi. Bir maliyeci ile evli. Biz bu ert taksitle alınca, babası ona «yafammıza gel, birbirimize destek oluruz» diye ısrar etti. Şurada, yolun öbür taraftndaki Cennet mahallesine peldiler. Raşit yok artık, bana destek olacakiar.» «Çocuklanyla arkadaş gibi konuşur, anlaşırdı. Çok hikayesinın malzemesini onlardan almıştır. Arkadaşlanyla neler konuştuklannı, nasıl oyunlar oynadıklarmı, birbirlerine kınnca neler yaptıklantu uzun uzun sorar, öğrenirdi. «Inefin Biri» hikâyesini hatırlar mısınız bilmem. Bir arsada çocuklar top oyununa haarlanırken aralarında konuşurlar: ti Haziran 1970 CUMHTJRIYET BŞSŞJİ EŞİ NURİYE ÖuÜTÇÜ ANLATIYOR: "Orhan Kemal'le mutlu yıllar,, Sadun TANJU "Orhan Kemal kökiinü kıırt kemiren bir ağaç gibi ayakta öldii,..,, tTÜN bu sıkıntüan, yoksulluk günlennl anlatıyorum size ya, bir şeyl unutmayalım; hayatıınızdan şikâyetçi olmazdık. Gürültü patırtı eksık olmazdı bızim evimizde. Çocuklar biraz serpü«Jıkten sonra baba da onlara katıldı ve evm içi stadyoma don • İNEĞtN BİRİ'NPEN BtR PARÇA.. ECBET, «çocukl»r» dedı, «bunun babası var ya, yolda nasıl yurür? Kambur kambar. Sanki sırtınds tüfc vannış gibi. Ulan senin baban hamala benıiyor. öyle babara olsa lâfını etmeğe utanırım!» Altanın tepesl attı: «Senin baban da cennet öknzü!« Necdet'in tombul yanaklan al al oldu: «Benim babam mı cennet öküzü?» «Cennet öküzü Ubiî!» «Ulan senin baban öküz asıl. Bunun babası var ya. Bizim şirkette kâtip, babam dedi ki, dalgacı teresin biri dedi, kuyruğnndan tutnp ataca&ım, acıyorum, dedi.» Kaptan Cabit topun memeslni bırakmış, çekişmeyi dinliyor, terli terlı gülüyordu. Altan: «Benim babam için mi diyor?» «TabU ya.» «Senin baban diyor ha?» «Tabiî benim babam diyor!» «Demck baban diyor?» Necdet nerdeyse ağlıyacaktı, «şişe kafalı!» dedi. Çocuklar çılgınca gülduler. Altan: «Ne var boynuılunun oğlu?» Necdet tokat yemişçesıne sar sıldı. Mıstık, «Ynnn» dedi. «Ben olsam yemfidim o lâfı!» B dü. Ne pencereler tarmışlardır, yataklan, iiç beş parça eşyamızı nasıl altüst etmîşlerdır.. Aldırmazdım hiç. Gözüm aynaya takihrdı ara sıra. Yıllar öncesiıun o küçük işçi kızı kaybolaü ne kmiar zaman geçmış.. Kendimi çok yaşlanmış buluyordum. Orhan da ben de oldugumuzdan çok yaşuydık. A m» işte genç bir nesıl yetiştir mlştik ve bizde kaybolan her şey onlarda yaşıyordu, canlıydı.» • BAŞ SOKACAK BÎR DAM lMDt oturduğumuz bu evi alabılmek için 17 bin lira gerekiyordu. Eş dost, başınızı sokacak bıx yuvanız olsun, bu daireyl kaçınnayın di S yordu. Peşin olarak 17 bin l i » verebilirsek, gerisini taksitlerle 20 yılda ödeyecektüc Piyeslerinden, kitaplarından, senaryolardan elurüze geçen para, arkada bıraktığımız yıllarla ölçülemiyecek kadar artmıştı, ama yine de buyük oglum Nazımın, eşm dostun yardımları olmadan dercedemedik bu 17 bın ürayı. Çok da olmadı buraya yerleşeli. İşte 32 yıl süren M CEM SUITAH Utcdkn«tfüvenindk'.Crm Sul • Merhum Orhan Ketnal'in (Raşit Öğütçu> eşi Nuriye Öğütçü, ofullan Kemali Te en kıiçük tornn «Ondan kalan hâtıralarla mutlandırmağa çahşacağız hayatımızı» diyorlat. Bir olayın başlangıcı •••••ıııı 15 uıııııııııı MUZAFFER BUYRUKÇU Do|an. Krıstof'un arkasmdan geçnıek istedi, Kristof anladı, kolundan vakaladı, «Dur bakalım, ncre>e gidiyorsun? Ne yapmaya geldin bu. raya? Söyle ne yapıyordunuı? Yattınız değil mi? Seni koynuna aldı değil mi? Bu orospu seninle yatıyor değil mi? Söyle. Korkma, bir şey yapacak değilim. Ama söylemczsen karakola çektireceğim seni. dövdüreceğim.» öldürseler bile kimseye bir sev söylemiyeceksin sözleriyle Kristof'un dediklerini dii. şun'yor, ne yapacağını bilmiyordu Doğan... Korkuyordu, utançtan eriyordu. Söylemiyecekti. Nasıl olsa kovacaktı Kristof kendini. vüreklendi, «Su getirdim» dedi. «Yalan, bu hardak sıcak» dedi Kristof, bar. dağı tuttu, sıktı avuçlannın arasında, gözlerine baktı, «Sıcak bu bardak.» «Su getirdim.» «Çocuğu bırak pitsin... Ne »öyliyeceksen bana sövle?» diye bağırdl Vaso. «Bir yere sndemeı o. Doğruyu »öylemeden bir yere gidemez.» «Doğruyu söyledi İşte» dedi Vaso, bir yandan da giyinmeye başladı. «Bırak çocngu... Su getirdivse kabahat mı oldu?» «Kaç gıindfir kollnyorum sizi, kaç gündur... Fısıl fısıl konuşmalar.» «Senin sinirlerin boznk, ne dedigint bilmiyorsun. Bırak çocnğu.» Vaso, giyindikten sonra Kristof'un kolundan knrtardı Doğanın bileğini, «Sen asağıya git, badi bakabm.» «Git ve bir dana gelme... Senin gibi.» Kapı kapandı arkasmdan. Merdivenlerden inerken Vaso"nun Kristora, Kristof'un da Vaso*ya bağrrdıklannı işitti... Bağırmatar sürdfl gitti, bardak vere atıldı, bir seyler devrildi. Sonra Vasonun yöksek sesle ağladığmı, kocasma Bulgarca sövdüeünü ve kocası. mn hiç karsüık vermediğbri anladı. Dükkândan çiktığında sesler kesilmişti. Ama onun içinde hiç bitmiyecek gürültüler başlamıştı. Bir anda, dört ell sarıldığî ve hep böyle kalmasını istediği dün\a basına vıtalmıştı... Vaso'dan koptuğuna, bir daha onu göremiyecefine inanamıyordu, yalanmış gibi gettyordu. Ama şu sırada dükkânda olması geretdrken dükkânda değil de sokaktaysa bir hikâyenbı bitişi de o kadar acıktı. Hem ••••••••••••••••••«••••••••• DİŞİ BOND YKUDA olsam. uyandırır, bitirAği hıkâyeyl bana okurdu. Önce evin. içmde bir kamuoyu yoklaması yapardı. Çocuklara da okurdu yazdıklarını. Beğenıp beğenmediğımızı sormazdı. Büyük bir guvenı var dı kendıne. «Devamlı çahşamıyordu son zamanlarda. Yoruluyordu. Çok sımrlı oluyordu. Hepımız çekınırdik öfkesını arttıracak bır şey yapmıyahm diye. Gece ha yatımız yoktu. En büyuk zevkı, cumartesi akşamlan çocuk larını, torunlarını biraraya toplamak, masa başında onlarla şakalaşmaktı. Içkiyi yasak etmişti doktor. Yine de küçuk kaçamaklar yapardı. Çiğ köfteye, tatar böreğine, dolmaya, hamur işlerine bayılırdı. Yemekten sonra kiml geçirirse elıne tavlaya oturturdu. Muthiş kızardı yenilmeye. Harp meydanına dönerdi ortahk. Onun için kaçınırdı herkes oynamaktan. Beni kandırmak ısterdı. vana'mazdım » • KENDİNE GÜVENÎRDİ U • SON ROMAN D LLGARtSTAN'a gıttığımiz ** âe Burhanıye'ye uğradık. Babaannesı orada doğmuştu. Kasabayı dolaştıktan, muze muduruyle konuştuktan sonra «tam düsfindttğfim gibi» dedi. Büyük bir rornan yazmak istiyordu. Onu bitirdikten sonra, artık venı bır şey yazmağa vaktı olmayacak sanıyordu. Sağlığı müsaade ederse, eski kitaplan gözden geçirecek, de ğışmeler, ılâveler yapacak, senaryo oyun haline getirecekti. «Gerıcfe bıraktığımız en son «acı» hâtıra, dört yıl önce, 9 Mart sabahı polislerin gelip Orhan Kemal'i gotürmelendır. Kofteci dükkânında komünızm propagandası yapmış iddiası ile 34 gun içerde tuttular. On lira paramız vardı. Senin yanına vereyim, biz bir seyler yapanz dedim, almak istemedi, siz ne %apacaksınız dıve diretti durcfu. Sonunda razı edebildım Gezmeee gıder gibivdi, akşama donecekmi'î gıbı, hiç bır olaganustüluk görmüyordu polislerin gelip almalarında. Biz zaten hi^ bir zaman olağanüstülük görmedik başımıza ne gelmisse, hayat budur dedik, belki bunun için yenılmedik. Yıpranmadık demiyorum. Orhan Kemal, kökünu kurt yiven bır ağaç sibi avakta ö'dü. Ben <;e bakın, 47 vasında mıyım"'» kendini, hem de Vaso'yu suçlavıp duruyordu Beş dakika önce aşağıya inmis olsaydı Kristol bir şey sezinlevemiyecek, ilişkileri böjle biı CÜne kadar aksamadan sürüp çidecekti. Böy le bir gun isc cok otclcrdeydi \e helki de hiı gelmiyecekti. Vaso, «Kaçalım» diyordu, «Kaça rız» karşılığını vermişti ama kaçma kavra mını, babasını. annesini \e babasının karanlıV yüzüniı duşunmekten. onlardan gelip ruhuna 8İ nen korkulardan anlıvamamıştı. Şimdi anlıya madığı her şevi anhyordu. Vaso kocasını. o d; babasını •sevmivordu. Fransara gideceklerdi, Va so onu okutacaktı. ber an birlikte olacaklardı ber an a\ni vatakta yatacaklardı ve onun me mesini tutacaktı. Kristof arkasmdan gelir yakalar korkusuyl; koşmaşa başladı ve ana caddeden aynlıp an sokağa girdi. Babasına ne ılhecekti? Babası «Niçin çıktın işten?» der demez ya pıştırmıştı tokatı. Burnundan kan boşalmıştı .. Ve kam görü pfirmez ağlatnava başlamıştı. Kanı gördüğü içiı değildi, yuzündev patlayan tokadın acısma daya namadığı için de değildi. Yülardır karşüaştığ çıkmazlann, biriken küçük acıların bir aray; trelip sert bir seye dönüşmesi, bn dönüşraeniı tedinpnliğini surekli olarak duyması, bir çol terslikten sonra bağiramaması, içini boşaltama ması yaratmıştı bu ağlamayı .. Durmadan ağlı yordu. Yüzüyle birlikte yüreği acıyor, Vaso'nuı kulağma fısüdadığı sözler, kocasma çıkışmas beyninde çınlıyordu. «Söyle ne yaptın da kovdu aeni? Para m çaldın?» Bu sözleri bir nğulru biçiminde işitmişti «öldürseler bile kimseye söylemiyeceksin!» söj lerinin arkasmdan Vaso'ya koştu, kucakladı, öp tü, memelerivle oynarken güldü. «Söyle diyorum, sana, yoksa gebertecefin »eni.» Dört beş tokat daba patladı yüzünde. «Tabakları kırdım» dedi. «Yalan! Yalan!» «Tabak kırdım, ondan» dedi. Vaso ne yapı yordu acrba? Kristof döğraüş müydii? Ama, «( bana bir şev yapamaz» demişti Vaso. «Tabak kırma işi değil bu. Söyle!» (Arkan var) 46 Yargıcın evet anlamına gelen baş işareti U. zerıne kalkıyor, şahltlere mahsus koltuğa oturuyorum «Bilinen ltirafı yapraak Uzere büroma geldığinlz gün bana, maktulü, yakm akrabası Mary Weaver aracüığı ile tanımak tmkânını bulduğunuzu söylemıştinız ..» «Evet, aynen böyle söylemlştim.» «Şimdi sizden bir ricaınız var... Bize, Mis Mary Weaver1e nasıl tanıstıtınrzı bır kere daha anlatır mısınız?... Hangı sartlar altında ve nasıl olmuştu bu tanışma?...» «Aylardan Aralıktı.. Noel'den biraz önce . Dördüncıi caddede yürüyor, Market Street kavsağma doğru ılerlıyordum. Tam o aralık bir araba gonindü . Bu, Mary Weaver*in koyu yeşil renkteki Mercury'sı ıdı. Direksjyonda da ken. dısi otanıyordu. Yaptığı çok anl ve şıddetli frene rağmen bana çarpmaktan yine de alamadı kendini Hafif bir çarpma olmustu bu... Hemen arabadan indl... Canım çok mu yanmı?O acaba?Bır yenme bır şey olmuş muydu?... Kanamaya, kınğa döküğe benzer bir şey var mıydı'... Bu vesıleyle avaküstii biraz konuştuk. Sonra bır teklıfte bulundu bana Eve kadar götürmek ıst:yordu beni.. Yağmur yağdığı için kabullendım bu teklifi. Tanışmamız böyle oldu kendisıyle..» «Devam edin...» «O devirde ben San Prancisco'da hiç kimseyi tanımıyordum Şehre Ilk defa gelmiştiın... Tamamiyle yabancıydırn. Böylece günler gelip geçti.. Sonunda da evlenmeye karar verdik.» «Ne vakit aldınız bu karan?...» «Ocak ayımn ya on sekiziydi ya da ytrmisı... Yanılnuyorsam.. » «Diğer bir deyimle Stephen Weaver'in katledilmesinden bir hafta kadar önce...» «Evet. öyle. .» Pletcher ellerinin ikisinl de ceket ceplerine sokuyor, kafasını öne eğiyor ve büyük bir dikitatle Iskarpinlerini incelemeye dalıyor... Sorgusuna ^'evam için ara yere uîak bir boşluk sıkıştırması, oyunun burallanna göre kaçınılınaz bir s art.. «Cinayet artfeslnde de Mis Weaverte bumştunuz mu? . Yani amcasmın öldürülmesinden bir gun önce?...» <tEvet.» Etraflıca anlatır mısmız bu buluşmayı?..» «Saat akşamın yedislnden biraz evvel aoartım?nma Eitmiştim...>ı «Slzl gören oldu mu oraya girerken?...» «Hayır...» «Kapıcı dairesi ve kapıcuı bulunan bfl\iilc bır yapıya kimseye görünmeksizin girme tmkânını nasıl sağladığınızı anlatır mısııuz bi«Kapıcının devamlı olarak nöbet tuthıgu (Arkan var) TIFFANY JONES 625 YARINSIZ Türkçesi: Adnan TAHİR büyük kapıdan degıl de garajlar bölümü fle b tıbatlı durumdaki öbür kapıdan girdina ve diğe merdivenden çıktım » «Kendüüzi göstermek lstemediğintz tçü ml böyle bır tedbire basvurmuştunuz?...)» Bir kaç sanlye tereddüt eder görünmem ge rekiyordu: «Evet.» Pletcher kaçınlmaz bir fırsat yakalamışça sına konduruyor: «Sebep neydi buna?...» «ASşamüstünün böyle ilerlemiş bir saatin de benim oraya girdiğimi görsünler istemlyoı dum...» ' «Akşamüstünün üerlemi* saat! mî dedi niz?... Pakat henüz yedi bile olmamıştı diyordu nuz biraz önce...» «Haklısrnız efendim. Henüz yedl bile ol mamıstı... Fakat ben bir kere Eirdikten sonrı bir daha çıtanak niyetinde değildim ..» «Geceyi Mis Weaver'in apartımanında ge çlrmek tstiyorsnnuz bu durumda demek?...» Kısa bir sessizlik. «Evet.» Savcı. birdenbire vumusak tavırlar takna yor... Sesınde de ayni hava: «Söz konusu apartımanda geçireceğiab ilk pecc mivdi bu'» Yine kısa bir sessizlik. GARTH 82 S O N Doktor Süreyya Atamal Uuayeoehaaednı aakletti Yeni adres : StnseİTÜeı 69 y u a a D z a ad g a z g uzayırı can •ttziıiıtazıı va "Vıızlı musa b k l a n ^ d a ^ bfn 0piyiT35tadr (Taloün Site) K 1 Tel: H I 1 H AYLÂK MUSA ••••••••••» •••••••••• Doktor $ MUSTAFA ÖZDÎLER $ Oahilly* MOtehaann Randevu Uınmuı lica olunuı UUeU Mesihpaga Cad. No. 13 J TCI: t> W •• AKSABAY 1 DlŞIABlBt < Or^ıan Tüsü/ı Hastalannı, en modern clhazlan Ue (saat: 13.3019.30) 5 "I arası kabule başlarnıştır : Samatya Caddesi No: 400 â (Tel : 21 15 82)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear