28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAHİFE DÖRT 23 Haziran 1970 CDMHURİTET EŞİ NURİYE ÖĞÜTCÜ ANLATIYOR: itl mKemal'le mutlu yıllar,, Sadun TANJU M Ş VERMİYOBLARDI Orhan Kemal'». O kadar seveni vardı, yardnn etraek istiyorlardı, fakat goninmez bir duvar çıkıyordu karsunıza her defasında. Son olarak denediği pazarcılık işi de yürümeyince, ailece Malatya'ya gitmeğe karar verdık, Oğlumuz Niura henüz üç haftalık filândı. Malatya'daki arkadagı buraya gel, sana i? buluruz demistl. Neyimiz varsa satıp sav dık, yol parası yaptık, Malatya'ya gittik. Arkadajı bizi raisafîr etti. G«rçekten is de vardı. Fakat iki hafta sonra fabrika idaresi •Askerlik teakeresi» yüzünden ifine son verdi babamızın. Yine stçıkta kalmııtık v e «dönüa» p*nşanhkü.» "Garda, beton üzerinde serilmiştikçoluk çocuk.. «DÖNÜŞ* J J İ I AYATIMIZIN en acı sahne••IV lermden bırıdır bu «dönuş». " • • Kocamın ilk hıkâye kitabı •Ekmek Kavgası*nın hik&yelerinden birinde, Malatya'dan Adana'ya dönüjumüıün, gece yarısı Adana gannda nereye gideceğimizi bilemeden kahşunızın, iki küçük çocukla ve yorgunluktan perışan olmus halda tstasyonun betonları üzerine uzamp sabahı edtsimuin unutulraaz «eın yauUdır.» «78 kunif vardı koeamın e«binde. İki küçük çoeukla üçüncü ra«vki vagonda yapılan uzun v« yorucu. bir yolculuktan sonra gann ortanndaydık. StpeÜtr, bavullar, ötcmiz berimiz v« dördüraüz yıgüıp kalrnıjtık oraya. Gideetk yerimu yoktu. Kayınped«rlerira sehirdt degülerdi. Kapısım çalabflecağimiz yakınlarımız vardı, fakat o smatt» v o yenilmishk içinde öldürseUr bunu yapmağa yanafmazdı kocam. Yıldız etoklerime yapısnut «eve flfanlyecek miyia?» diye nıı» züdanıyordu. Nâzun lüt saatinin geldigini hatırlatıyordu yay» garayı banp. Kaşit yorgunlukt»n ve sinir bozuklugundan ayakta sallanıyordu. Müthi} zayıflami|tı, yuzü solfun va çöküktü. Soldan sağs doğru birinci fotoğrafta göriilen Tüdu şöyle diyor: .Babam arksdafimudı, onunla her*ey konuşulurdu.» Ortanca Oğıı» K.emali: «Bir romancının ronutnuu hanrlıyordu ..» derken. En küçük O|TII Işık da: «Bu ytı, «Bab» Evi» ni okuyacafım b»b«mın> diyor. Birfeyler yapmak lstediğinl, çaresizliğini, kendini yiyip bitirişmi gorüyordum. Önc« bekleme salonundaki nralaruı üzerine oturduk. Çok geçmeden kaldırdılar. Yasakmif. Salonu kapatacaklarmış. Çaresız, dışarda, betonun üzeri kalıyordu bizim için. Ay i|iğı vardı. G«c« ncaktı. Beton jert fak»t ıhk bir yatak gibiydi. Hepsi uyudular. Ben aabahı bek ledim. Bir ara o da uyanmıı: Bfltfin bunlara tebep beaim. dedi. Hayır, dedım, şikâyetçi değilim, Mviyorum hayatınıızı. <Dânüf> hikây»«inde föyla yazıyor: •Adara cevap vennedi, {akat bofucu blt hls Içinde bunaidı.» DİM •ıııııııı 14 •••••••«•••ı olayın başlangıcı MU1AFFER BUYRUKÇU Karsılık verecek durumda dejildi. Çok lstediği, ama gerçekleşmcsinin imkânsız olduğunu düfünerek umutıuzluğs kapıldıgı bir olaym ansuın ferçeklefiaesinden doğan şaalonUğıtu. • a r lıtınt dolduran gütelliğini yaşıyordu. «Böyle mi yavrum?» dedi Vaao, kollannın aruın» aldı, |öğsüne bastırdı. tekrar tekrtr öptü. Bir gün. vanaklanndan öptü, a\uçlanna tırnaJclartnı batırdı v« »yni gün ağzından dört kere öptü. Bir gün, elini tutup §ol göğsüne götürdü ve, «Sık» dedi. Bir gün, «Çok tatüstn» dedi. Bir gün, «Bana bir »arla söyier misin?» dedi. Bir gün. «Ömründe hiç kadınla yattın mı?» dedi. Bir gün, «Senl rüyaında gördttm. tkiraiı de cmlciplakmif.li ve banyoda yikanıyorrauju»» dedi. Bir gün. . O gün Bav Kristot dükkânı Vaso ile ktııdisine bırakarak b»basiyle birlikte Siliv riye Ritmişti. O günün ötleden lonranydı.. Kri» tof gider gitmez mutfata çekilip Irucaklaçmıjlar, 6pü«jnü«lerdi sık sık. «Yakan çık, eeliyonun» dedi. Anlamadı önce, aptal aptal baktı, conra hııla ve ikiser ikişer atlıyarak çıktı baj*maklardan. Halılar, koltuklar, putlar, mnralar, agir bir günlük ve gülyaği kokusu .. Btysate bakan büyuk pencerrden odar» dolan fünes ve «Ne olacak? Ya Kristof eeline ansızın?» soruUn araaında bekliyordu. «Gellvor». Vaso, ayafını yere banr basmaı öpmeye basladı, Gfll eauısı kokan Renl? yataktan üç t u t Çlkmadı Dofan ve ystakta yatarken Vaso, aaatir» Indl, mü«terilere baktı ynkan çıktı, «ndl cıktı, indi çıktı ve en sonunda bosaldıkça hırslanan, öpüldükçe öpüimek istiyen, bu tanımadıjı, acemisi oldujhı evrenin anlatılmaı Küıelligini, eri•ilmeı büyüsünü sarbos bir bilinçle yaşıyan Dojhuı*m yamna uzandı Vaso vnkanda kaldı, Doİma, «Buna hiç kimse bümiyecek. öldüraeler bile töyleiBîveceksin» sözleriyle indi dftkkina. Gune» dükkinm önünden çekilml». ktr«ı •> raya atlamıs ve orasını sarmrtmıstı. Bir gün, odalardaki esyalan deiiftlnUkteB •onra... Bir gün... Bir gün Bay Kriıtornn bdbrek m|nktn flddetlenmiş, yirmi sekis gün hutahaaede y*tmıstı. Yirmi sekiz gün mutfakt», kilerde, odad». o an için neresini kendilerine elverisli gönnüslerse yatmıslardı. Dofan, bu hızlı yasantıyı sürdürürken ffa* çarpar bir biçimde zayıflamamıştı ama üstüne bir durgunluk gelmls, unutkan olmustu. Söylenen en basit bir seyi bilc anlamakta güçlük ç» Idyordu. Bu d», ber seyini değiştiren evrene ahsamadıfı, varlıği yeni bfr durumu kolay koUy benimseyenıedi|i lçindi. Sonunda alıımış ve e» ki canlılığına kavusmustu. •HHI VIJO, ona gömlek. ayakkabı, pantalon aldınnıstı. Hastahaneden sinirll bir havayla evine d8 nen Bay Kristof, kuşkulanmay» baslamıstı. Bü tün davranışlarını izllyor ama izlemerals gibt gö rünüyordu. «Benim islm var. iki saat aonra ge lirim» dijor, bir saat sonra ansizın içerİTe fl riyor, hızlı hıılı ve hiç konusmadan mutfaga g* çiyor, yukan çıkıyor, lkisinin de yüslerlne tu baf tunaf bakıvordu. Azarlıyordu artık. «I>i »üpürmemişsin. Aldığın vumurtalanT hepsi botuk. Git değiştir. Recep efendinin sü tünü niye götünnedln? Nlye sık sık mutfafa gi riyoraun? Sabahlan erkendcn geleceksin. Vasc ablanla ne konusuyorsun çizll çizli? Vaso ablar •ana ne «ttyledi? Niye gülUsflvonnınut?» Bir buçuk yı) olmustu işe baslıyalı Boy at mı», kemikleri sertlesmis. sakalı bıyıti çıkmı» sesi kalınlaşrnıstl. Vaso, «Sana doyamıyorum» dijor, gözlerin rl'züne dlkip dakikalarca öyle durnyordu. Sesin duym&k için konuşturuyordu, sarkı soyletiyordn Bay Kristof olmadıfı nrada karfihklı birer ti gara tellendirlvorlar. hep bir noktaya, yani bir birlerine bakıvorlardı. Bir gün Bay Kristof Ababaslyle mandırayı pitmlsti. Vaso'yU odaya çekilmUler, saatlerce hoğus muslardı . Ter içindeydiler ama mutluvdular Mutluluklarını arada sırada Kristof'un gelebile ceği korkusu bozuyor, sonra unutuyorlar, yeni den bojrusuyorlardı. Vaso, DoŞanı göisüne yatır mı, hafif hafif saçlannı okşuyor. «Senden biı dakka blle ayrilmak istemiyamm çocuğum. Had kaçalım seninle! Fransava gideriz. Orada tanı dıklanm var benim. Hern seni de okotnrum» diyor, eğilip egUip Spttyordu. Duydukten biı tıkırtıyla doğrulmuslardı. «Kalk. çiyin, sıkılıyo rum, bir seyler olacakmıs gibl Kellyor bana.» de mis, sanki bu sevismenin son sevisme oldujhnu anlaraışçaama vfizünü. röılerlni. dudaklannı a «un o n a öpmüstü. Dofan givtnmiftl, odadan çıknuştj ve flk bs> samaia adımmı atmıştı ki aşağıdan Bav KristoT un sapsan bir yüıle geldiğini rBrmüıtü. «Sen ne anyorsun burda? Dükkam niye bo| bırakttn?» Konusamıyordn. Dill tutulmnstu ve fahafi gfbi rerllmi? çözlerle Krlstof'a bakıyordu. •Sana •öylüvoram. ne anvoroun burda?* dt ye bajhnnaya basladı. «Ben çağirdım, tu lstedun dolaptan» dedi Vato, bir randan da örtünmeye çahşıyordu. «Çınlçıplak •oyunduktaji sonra mı istedin •uyu?» «Ben çıplak yatmıyor muytun?» «Dükk&nı niye bıraktın?» «Hastalandım.» «Utanmıyor muıun bir çırafe parcasiyle oynaşmaya?» (Arkası var) konu veresİm: AYHAN BAŞOĞLU • TUTMAYAN DİKİŞ IIK lolujunu dm, i^l +wı ÖB»W* * • " onun çok gormüşümdür böyle aıüarmı. Adana'ya döndükten sonra askere aldılar. Askerlığini tamamlaması gerekiyordu. Kılis'» gitti. Biz yine kaympederin basına kaldık. 1946 ortalarrna doğru döndü. Bir arkadaşının yar dırnı ile Verem Savaş Derneğine m«nur oldu. 120 lira maas alıyor duk. Bir kıs tutunabUdık. Yine issizlik, yoksulluk dönemi bajladı. Bu »rada kayınpederiro öldü ve Kemali dojdu. 1949 yılıydı. Daha da kötüye gitti işler. Nasıl gesindik o 19481949 yıUan, haürlamak bQe Utemem. Bes kijüik bir aileydik. Bütün derdimir ııgınacak bir yer bulmak ve biraz olsun karnunıa doyurabilmekti. Üst baş isln muciıeler yarataak gerekiyordu. Orhan, buyük sıkıntılar içinde oturup bir şeyler yazmağa çalısıyor, bltirebildiklerini bir takım yerler» gönderiyor ve b&zan hiç haber alamayınca kahroluyordu. Boğucu bir his içinde bunaldığmı bllirdim.> Bütün yaşantımız boyunca gile»\m<dı.l4jt • 1950, İSTANBUL Y1LININ 17 Nisan'ı. tstanbul'dayız. Sonunda karar verdik. Baktık ki olacak gıbi değil, kuçuk şehirde yajamak olanağımız gunden güne kayboluyor, ver elini Istanbul dedik. Kolay d«ğildi böyle bir macerâya atalısunu. Günlerce konuştuk Raşiüe. Ben çahşacaktım, o yazdıklannı BabıAlide satabilecekti, Yüdır büyümüştü kardeşlerine bakardı, ailece kollaxj sıvayıp şöyle sıkı tarafından işe gırışecekUk.» «Sirkeci'de ucuz bir otels indilc. Yanınuzda 34 yüz liralık bir sJTV«t vardı. Kajit hemen ertesi gün îzzet'i aramaja çıktı. Bursa hapishanesinden arkadajı idi, mektuplaşıyorlardı, lstanbul'a gebnemizi en çok isteyenlerdendi. O gün Izzetlerin Kasımpasadaki evlerine taşmdık. Onlar «•ten sekiz kişilik bir aile idüer. Biz de bes kiji, evin bir odasına yerlegtik. Üç aydan fazla misaür ettiler biâ.> «tlk önce bana bir İJ bulundu. Sultanahmet'te bir çorap fabrikasında çalı$acaktun. Dediklerine gore de haftada 75 lira alacaktım. Küçükleri, ablaları Yıldız'a bırakır kan koca sababın erken saatinde yola çıkardık. Beni fabrikaya bırakırdı Eajit, sonra bütün gün hikâyelerini satabilmek için Babıâli'de dolaşır, skşama yine beni almağa gelirdi. Çok geç olurdu eve dönüjümüz. Ayaküstü birjeyler yapar karnmıızı doyururduk, sonra geç saaüere kadar oturur sdküktü. yamaydı, o iılerle ugra?ırdım. Müthi? yoruluyordum, fakat hafta sonunu da iple çekiyordum. 75 llra alacaktık. Değerdi bu yorgunluğa. Muhas.beden verdikleri zarfın için den 12 lira çıkınca, nasıl boş hayâller peşinde koştuğumuzu bir defa daha anladıl'. Bıçak açmıyordu ağzunızL Hafta başında Raşıt «fritmeyeceksin» dedi.. i>u gcce oe DİŞİ BOND ımıııııııııııııııııııı 45 Yerleştigim koltuğun derinügine biraz daha jömülüyorum. Bu duruşma İçin iöz konusu koltuğun elden geçirildiği, tamir edildiğı, tahta kısımlann da parlaüldığı taze vernik kokusur.dan belli. Gözlerimı Savcıya doğru kaltftnyorum: « Evet.» « Kısacası şunu demek İstiyorsunuı. Mary Weaver, boş yere hapiste yatmağa, suçsuz olduğu halde de ağır bır tnahkumiyete uğramak fıkrine daha fazla tahammul edemeyeceğıni anlamıştı... Siz de bunu sezinledinia ve gelıp teslim oldunuz...» « Evet...» « Diğer bir deyımle adalet sevgısı, dürüstlük ve benzeri şeyler söz konusu değil bt davranısınız bakımınd'an...» « Değil...» Fletcher bu defa biraz yorgun, eski çevikliğinden de bir kısmını kaybetmls bezgıa adım larla masasma dönuyor. Haklı çüphesiz. Bır suçlunun ağzından suçluluk durumunu yüzde yuz kesınlıkle koparmak, onu açık bır itirafa zorlamak, sonunda da basarmak kolay olmasa gerek. Araya gıren boşluk yargıcın sesiyle dolu» yor bırdenbıre: « Vaktın hayli llerlediğını dikkate alan mahkeme heyetı, tfuruşmanın kesılmesını uygun görmektedır. öğleden sönra saat üçte devam etmek üzere çekılebillriz.» Ufak tefek yapılı ve dazlak kafalı kâtıp, yargıcın sozlennı daha tız perdeden tekrarlamak ve herkese duyurroak için hemen yerınden fırlıyor. Saat tam onbır ve kırk bes. Jüri üyelerı birerle kol halinde salonu terkediyorlar. Başsavcı Fletcher elinde bır dosya ile yargıca yaklasıyor. bır şeyler söylüyor ona Suratında hep şu yapmacık tebessüm, davranışlarında da sınırsız bır güven duygusu .. Sonra o da çıkıp gidiyor... Genç yardımcısı Hoovver de pesinde Benımle gözgöze gelmemek İçin gözlerini nasıl da kaçınyor sayın yardınıcı... Başımı hafıfçe kaldınyorum. Karsımda Şerif... Belli belirsiz bır isaret yapıyor bana: « Haydi... Gıdelim Liedenski...» Yine hücredeyim işte. Eni ve boyu bir met reye bir buçuk... Duvarlar kursunî. Temiz ve sıcak bir oda. Gardivan yemeğimi getiriyor. tştahla yivorum... Bunca zamandan sonra mide bulantılarına kapılmaksızın ljtahla yediğlra ilk yemek. Korkuya benzer hiçbır şey yok içimde Aksine kesin bir yargı var. Varmak Istediği hedefe nihayet yaklasmak lmkanını bulmuş kimselerin rahatını, huzurunu duyuyorum Tarifsiz derecede sakinim. Ve yatışmıs. Mahkeme salonunda oynanan koraediyle uzaktan yakından hiçbir ilişiğim yok «anki.. Oyunun baçaktörü savcı hazretleıl tabıî . önümüzdeki seçimi tekrardan kazanmak lçin genis çapta yatınm yapıyor. Bu da normal Durumunu takviye etmek zorunda adamcagı? Su hairîe ons ki7mak tııtıılmak abe« .. TİFFANY JONES • BİTMEYEN KAVGA GARTH LtMtZCEKİ parayla idar« k bir sure. Kışa doğru Fenerde bir ev bulduk, kirası 40 liraydı. Raşit, çoğu zaman Çarşaraba, Aksaray üzerinden vürüyerek giderdi Babıâli'ye. Yakacağunız yoktu. Adana'dan ge tirdiğimiz pompalı gaz ocağı üe tsınmaya çalışarak, geç saaüere kadar i>turur çalışırdı. Hikâyelerini satabiliyordu artık. Fakat o kadar az para veriyorlardı ki ço|u zaman ev kiralan bir iki ay birikirdi. Sonra onu ödeyeceğiz diye çırpınıp dururduk. Çok zoı pünlerdi. Anu yaşıyorduk işte Ümit edebiliyorduk iyi günlerin gelebileceğini. 1952'de oturduğumuz ev satıldı. Unkapanında, Üsküplü mahallesinde bulabildisi miz evin kirası ise 90 liraydı Cibali Tütün Fabrikasımn arkasındaki o evde unın yıllar otur. duk. Ayda 23 yüz lira kazanabiliyordil artık. Hayat pahalüaşıyordu, çocuklar büyüyordu ve biz yine sadece boğazımızı ve ev kiramızı düşünebiliyorduk. Raşii delik ayakkabılarla, eoraplan sırsıklam dönerdi akşamlan. Çocuk lara ayakkabı, üst ba; saflamak en büyuk derdimizdi.» ettl ADAM Türkçesi: Adnan TAHİR Sonra komedinın gelışımlne bılerek, isteyerek verilen ağır tempo da aynı ölçüde normal Başlangıçta bütün bu aynntılann beni ç«ğınmdan çıkaracağım, sinirlerimı bozacağım sanmıştım ama yatulmıçım Sonra ya aşın bir heyecana kapılır, pjânımı altüst edersem dıy« korkuyordum. Böyle bir sey eelmedi basıma, Tarafsızhğın uçsuz ve bucaksızlıjı içindevım. Şımdi saat tam ikı otuz Senf tekrardan çıkageldi Uzun bacaklı kocaman, irıyan bir adam. Gözleri bırbırine lüzumundan fazla vakın... Suratı da beygirleri hatırlatıvor insana. Dişlerinin arasmdan eksık etmedıği Meksıka tipi yaprak sigarasının kokusu tahammul edilir gıbi değil. Yol süresinee bir tek kellme fconuşmadık... Yalnız ara sıra mınltı halinde bır sarkı tutturuyor. Salona giriyoruz Saat üçe beş var . Simdl yine sabahkl masanın başmdavım Birblri peşlsıra söktn eden 1Url Uyeleri salona girip e s ö yerierini alıyorlar Biraz sonra da Fletcher ve yardırncîsı görüntiyor Nihayet yargıç Anderson da kapıdan süzülüyor kürsüsüV ne ö«li Kfttıbin sesl Salondakileri susmaya davet edlyor. Evet, herkesin susması Iftzun çünktl duruşma başlamıştır. Fleteher derha) ayaga fcallnyor Savcıhk makamı, sorgu faslına bıraktığı verden devaıu etmek arzusundadır NathaneJ " • l d k r t n sorgusunu kastedjyoni7 tabil...» *^\ (Arkaıu var 9 AYLÂK MUSA MUSA'NIM ^ *D 1 ı • 1 !• ' ' S A İ! \\ \\ l Q 7 ^m A. YARIN : «Orhan Kemal, kökünü kurt yiyen bir gibi ayakta öldü»
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear