28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ZZ Mazıran 1970 CUMHUK1YET «2 Haziran 1970 günunp kadar surdu mutluluğumuz. îplik fabrıkasmda 24 lira maaşlı bır kâtipti evlendiğımizde. 56 lirMinı da babama verirdık, geçtnebilsln diye. Orhan Kemal'in babaannesl Emine hanımla, eski bir kenar mahalle evlnde otururduk. Evlentnce benl aldı işden. Çok kıskançtı, çocuk denecek yaşta evli r e gü zel bir kadmın fabrika Ijçileri arasmda yaşaması mümkün değlldl ona göre. Oysa çok »ıkıntı çekiyorduk. Benim getireceğim üç beş kuru? blraz olsun hafifletirdi sıkıntımızı » EŞİ NURİYE ÖuÖTCÜ ANLATIYOR: Kemal'le mutlu yıllar,, Sadun TANJU n y i l SLEN l Yueoslavi l muhadb z b i r Bİ ' VarUk ' le imişız. Adana'ya yer leşınce zor gunler başladı. Babam zaten pek çahşmasını sevmezdı, blr kazada bell aakatlamnca, evın butun yüku, ağabeyımle benim sırtıma bindı 1213 yaşlannda füandun. Çocuk sayılırdım daha. Iphk fabrıkasında, boyum yetişsin dıye ayağımın altına sandık koyarlardı. Işe gelıp giderken kımsenin gozune çarpmıyayım diye iyıce rirtunur, sadece gozlerıtnı açıkta bırakırdım. Sarışındım. Genç kızlığa yeni adım atıyordum. Guzel olduğumu soyluyorlardı. O yıllar, guzel bir ışçi kız için tehlikelerle cfoluydu. Evdekiler kor Evimizi laşlarlar, bizi de yaşavmayacaklarını söylerlerdi kardı, ben korkardım. Ama korku para etmezdı, salışmak gereküydi. Evın ekmek paraı m ı buyuk yardımım oluyordu.» «Raşit de .. Orhan Kemal deraek istıyorum. Ama dil alışkanlığiBen ona hep Raşıt derım .. Evet, Raşıt de aynı fabnkatfa kâtıpti. Iphkhaneyı dolaşırken benı gormuş. Işçı defterınden vesıkalık resmimı bulmuş, buyutturmuş, başladı ona buna göstermeğe, Nuriye ıle evleneceğız demeğe..» • tLK TEVKİF f f l f ATfNPEDERtM AbdülI I H kadır Kemalı bey ve ka • BEN ONBEŞİNDEYtM, O YİBMtÜÇÜNDE ff A Ş^ basmıçtım Ra• I I I şit'in bana sevdalandığı N B £ N E " w yıllarda. Babam, sakatlıgın ve yoksulluğun daha da arttırdığı terslikle küplere bindi duyunca. Ama Raşıt inatçılıkta daha da baskın. Farketti ki babam biraz d*a «Kı» giderse nasıl reçinlriı?» diye dü şunüp, huysuzlanıyor; ona da çare buldu. Yardım ederlz size dedi. Bınbaşılar filftn istıyordu o sıralar beni. Raşit, aracı gorucü lokmadan isin içıne, gidıp konuştu babamla. Benim hiç bir şeyim yok, 24 11ra 5 kurus maaşımdan başka dedi. Ben sadece Nuriye'yi istiyorum dedi. Babamm hoşuna gıtmiş olacak bu tuttuğunu koparmak kararlılığı, evet dedi sonunda, evlendik. 1937 yılının 5 Mayısıydı » CEMSULTAN " • • yınvaldem Arabistan'da sürgunde idıler. Yıldız üçüne basnaıştı onlarla tanıstığımızda. Fakat Raşit yoktu. Yıldız d'oğduktan yirmı gun sonra askere aldılar kocamı, Niğde'ye sevket tiler. Üç av geçti aradan. Günun bırinde bir haber geldi ki, jaşırdık kald k. Tevkıf etmişler. Arkasmdan bır haber daha, 5 yıl ağır hapis. 1938 yılından 1943 sonbahanna kadar ka vuşamadık birbırimize Büsbutun kara günler geldı küçuk aılemiz için. Yivecek ekmek bulamaztfık. Kızım açlıktan olmesin dıye ne yapacağımı bılemezdim. Babamm ve bızımkilerin hali daha iyi değildı. Üstelik, Raşit'ln omuzuna yuklenen fıkir guçu, o gunlerin Adanasında, bizim için bir utançmış gıbi söylenirdi yüzümüze. Bereket kayınpederim ve kayınvaldem çıkıp geldıler surgünden. Kayınpederime Bergama ASir Ceza Reisliği verildi, hep beraber kalkıp gittık » • Orhan Kemal allesi toplu halde Soldan safa dogru: Knı Tıldız'ın eşi, kucuk torun, Kimya Fakültesi ötrencisi Kemali, ortaokul ögrenclsl Işık, yaaann eşi Nuriye Oğutçu, Yıldız ve büyük torun. petrol mühendlsi ojul Nâıım. « '.'.*' • EVtMtZt TAŞLARLARDI f f l f AYINPEDERtM Abdulka I I • cfır Kemâh bey, çok ol••gun, tecrubelı, sakm blr insandı. Oğlunun suçu karşısında hiç bir zaman ezilmedı. Önce Kayseri'den Adana Ceza evlne aldırdı Raşıt'l dostlar aracılığı ile; ama baktı ki, bu yuzden çevredeki fanatıklerın azgınlığı artıyor, evimızı taşlıyorlar, bır arabava bınecek olsak başımıza taşlar yağıvor, olacak gıbı degıl, Bursa'ya naklettirdi Ra<;ıt'ı. Orada Nâzım Hıkmet'le 3,5 yıl beraber oldular. Bız de, ctedığı gibi, Bergama'nın yolunu tuttuk.» «Çok kalabalıktık. Abdülkadir Kemali b e i ı n başında zaten 7 nüfus vardı. Buna bir gelınle bır torun eklenince düşunun sız Bergamayı sevmedik Zaten tedirgvn olan aıle. bitip tükenmez yer sarsıntılan ıle ille de donelim dıye tutturdu. Sonbahardı geldığımızde, kışı zor geçırtfık ve ertesi yıhn baharında Adana'ya donduk. Kayjnpederim hâkimlikten aj'rılmış ve Adana'da avukatlık yapmağa karar vermiştl. Boylece vardık 1943 yıhna. 6 vıllık evliydık ve bunun be? yılmı bzlem içinde geçırmıştık. Bana dayamlmaz derecede d\ıygulu mektuplar yazıyordu hapishaneden. Gıdıp goremıyordum, zıyaretleri sadece kayınpederim yapıyordu. Hep sakladım o mektuplan. Şımdl artık oyle bir mahkum:yet ki lkimiz için, ne mektup gelecek ondan, ne haber, ne donuş ümidı. » Bir olayın başlangıcı | ••••• •••• 13 ••••••••ıııınm| MUZAfFER BUYRUKÇU Bav Krlstof, saat iıçe doğru Iki dükkân 5tedeki kah\e\e tavla oynamaya gidiyordu. O xaman Doğan, kendüıi dukkânın hâkimi olarak görüyor, her yanı kanştınyordu. Ve vitrinde duran tereyağından tahta bıçakla bir parça kesip vutuyordu. Sabahlan bir lokantaya iki kilo taze kaymak götürüyorda. önceleri kaymaktan yemeyi akletmemisti. Ama bir gün müthiş canı çekmlş, bir lüleyi, çevreyi koUayarak afzına »tmıştı. Ve böylece sürüp gitmişti süt, yumurta lçmeler, kaymak, tereyağı yemeler. Altı ay geçmeden yüzü dolmus, kemikler kaybolmus, kanlı bir kırmızılıkla örtülen yanakları Rerümis, saçlan parlaklaşmıs. sağlıklı ve çekici bir guzellik edinmişti. Gücü ona tedirgin ediyor, yerinde duramıyorda. Bay Kristof'un yaptığı gibi sandalyeyi tek elle bacagından tutup hiç zorlamadan kaldırıyordu. Avucunda sıktığı elleri acıtıyor, arkadaslannı bellerinden kavradı mı fırlatıyor, yaptığı bütün bilek yanşlannı kazanıyordu. Adaleleri serUeşmişti. İçinde sürekU bir coşkunluk vardı, bağınp cağırmak, sar. kı soylemek istiyordu. Gflzel, yumurtalann, yağlann daha da guzellestîrdiğl bir sesi vardı. İşler bitince ve dükkânda yalnız kalınca büyük aynanın karşısına gtçiyor, jiizüne, vücudüne bakıyor, pazulannı şişiriyor, saçlannı kendine en yakışan biçimi buluncaya kadar tanyordu. Sonra, kaşlannı kaldınp indiriyor, gülümsüyor, & şık gibi. üzgün gibi, neseli gibi, dargın gibi, ofkeli gibi bakıyor, her bakısıyla güveni artıyordu. Vaso'ya. güzelliğinden emin olduğu içtaı çekinmeden bakıyordu artık. Vaso'nun oturduğu kata dükkândan ve mutfaktan geçilerek çıkılırdı. Vaso, müsterilerln dükkânı doldurduğu, ortahğı kaynamıs süt buharının ve kokusunun ıhklaştırdığı saatte mer. diven başında, ensesine topladığı saçlan, mekvajsız vuzüyle belirirdi. Doğan'ın yüreğini kaldıran kışkjrtıcı bir cülümsemeyle, «Dubrotnı» derdi ve hemen beyaz benekli tas merdiveni ıslak bir bezle silmeye koyulurdu arkasını kendisine dönerek. Doğan, sonuna kadar gerilen gözlerle ve saldırgan duygulann alabora ettiği bir içle sevrederdi Vaso'nun baldırlannı... Kudurur gibi oluyordu. lUkleri dolmuştu. Tek istediği Vasoy'du ve her an ona düşünüyor, hayaller kuruyordu. Vaso, nnun kendinden geçmişçesine baldırlanna baktığını biliyor, yüreğinin yağını eritmek, çıldırtmak amacıyla silme işinl uıattıkıımıııııııııııııııııııııııı ç« ntatıyor, arada blr basını çcririp anlamlı an> lamlı gülümsüyordu. lyice samimî olmuşlardı, senll benli kono» suyorlar, jakalajjıyorlardı. Bir gün, «Bay Kristof ı ı u baginyor mn? Bağınrsa bana söyle» dedL Bir guu, «Ne güıel parmaklann rar senln» dedi, ellerini tuttu, nzun uznn sıktı, okşadı, g6» lerinin içine soluyra soluya baktı. Bir gün ysnaklanm sıktı ve kahkahayla güL dü. Bir gün, arkaaından nsul osnl yaMaştı, gSs> lerini elleriyle kapattı ve memelerini sırtına bas< tırdı. Doğan, sırtındaki yuvarlaklardan gelen sv caklık kaybolmasın diye krpırdamıyor, sesini ç> karmıyordu. Sonra ensesine bir öpücük kondur* da ve kaçtı. Bir gün, «Bu gflzelllkle kimMtlr kaç tane h» u n canını yakacaksm?» dedi. , f Bir gün, «SevgUin var mı senln?» dedl. '1 • Blr gün, «Seni rü>amda gördüm ve bfltDo gece seninle n£rastım» dedl. «Ben de seni gördüm» dedl Doğan. Heyecanlandı, sokuldu, «Anlat bakayım, na. sıl gdrdün?» dedl. < • . «Şeyyyyî Biraz sey'~4fl...» «Anlat, anlat, çekinme» dedl, gBzlerini dol« dttran ntancı dagıtmak lstercesine baktı, ellerini omuzlanna koydu. «Ayıp seyler gördflm, anlatamam.» «Anlat! Nasılnus o ayıp seyler bakalım» dedL •Şeyyy!» dedi Doğan gene, önüne baktı. Düşle ilgili sdzler dilinin ucuna kadar geliyor, ama duyduğa utanç duşa aynntüariyle anlatmasını engelliyordn. Karşısındaki Vaso değil de Hulld olsaydı bir saniye bile duraksamazdı. Vaso omozlannı sıkıyor, gülümsüyor ve bekliyordo. «Hadi, anlatsanaS Doğan, dudaklanna, gözlerine, göğüslerina baktı, «Sevişiyordnk» dedl birdenbire. «Nasıl?» dedi fısıltıyla, «Sevisiyorduk.» «Anladun canrm, ama nasıl? Ne yapıyordnn beni?» Boğazı kurumuştu. Her yam titrlyordu. Bozuk bir sesle, «Opuyordum* dedi. «Yaaa, bak sen utanmaza, opüyordun demek? "Nasıl opüyordun? Böyle mi?» dedi ve dudaklannı ağzının içine aldı, ıslak bir sıcaklığın karanlığında tuttu, dişledi, sonra bıraktı, «Böyle mi?» ',;• (Arkam rar) DfŞİ BOND • NE GELİRSE MAKBULÜM f ffll ELE BİR tanesını hiç uI I H nutamam. Tevkıfınden he ' " ' men sonraytfı. Çok gençsin «en dıyordu, zaien hiç bir şey veremedim sana, simdi bir de beş yıllık mahkumiyet çirdl araya. îstersen avnl benden, kendine yeni bir yol çiz, beklemekle (feçirme en güıel yıllannı. Çünkü karıeığim, biliyornm ki, bursdan çıktıktan sonr» daha da zor ve yoksuHnk içinde geçecek hayatımız.» €Ağladım, ağladım, ağladım. Razıyım ne gelmişse başımıza ve ne gelecekse diye yazdım. 32 yıl yaşadık beraber, çok daha kotu gunler geçirdık, pişman olmadım. Hayatı olduğu gibl kabul ettik ve sevdik. 1943 sonbahannda onu serbest bıraktıklan zaman, tek odalı harap evlerde, bir tek kıvırcık salata yiyerek, iş diye kapı kapı dolasarak, inşaat amelelığınden sebzeciliğe kadar her işe bulanarak çok zor zamanlarımız oldu ama, beraber ohışumuzun rnutluluğu bozulmadı. ıkinci çocuğumuz Nâzım 1944' tfe doğdu.» TIFFANY JONES 44 Ben oturduğum jerde kıpırdamaksızın beklt yorum .. Sabırla ve tevekjcül İçinde . Bır aralık başuru haflfçe kaldınyor re ]ürlden yana bakıyorum... Uyelerin turaü de benimle gozgöze gelmeme çabası İçinde. Fletcher, ânı bir kararla bulunduğu yerden ayrüıp bana yaklasıvor. Şıradi sesi çok daha yuksek, çok daha kesin ve «özüm ona tarafsız. « Sayın jüri üyeleri .. Sayın hanımefendller, sayın beyefendıler... Bir noktayı hatırlat mak zorundayım ., Daha önce, maktulun yakın akrabası Mary Weaver cinayetten sanık olarak tutuklanmıştı... Genç bır kadındl bu. Tevkıf edılmış ve cezaevine gonderılmişti. Duruşmaların sonuna kadar da zanlı olarak orada kalacaktı... Fakat bir ltırat çıktı ortaya hiç bek lenmedik bir anda .. Bu durutnda kendisinl serbest bırakmamız gereldyordu .. Biz de boyle yaptık .. Birkaç gün Snee...» En ufak bir tekleme bile yapmaksızın cüm lelerı peşpeşe sıralarken gözlerini bana dikmiş ısrarla bakıyordu. Bunun arkasmd'an nasıl bır soru geleceğı malümdu artık, « Durumdan habermlz var mıydı tizin?» « Vardı...» « Buna rağmen suçu Ostünüze alıyor ve cinayeti bızzat işledığınızi itıraf ediyorsunuz. Kesinlıkle » € Masum olduğj halde olaylann gelişmesi sonucu zanlı duruma duşen ve tevklf edilen Mary Weaver'in suçsuzluğu bbyle bır karar almak, ısin içyüzunu de itıraf etmek bakımmdan sizi etkıledi mı?...» « Evet...» , *• „ Jüri uyelerinden bıri ansızm olduğu yerde doğrulmuş, başını ileri uzatmıştı. Sırf kendıs'nı tatmin amacı ile biraz önceki kua ve net cevabı genişletmek, açmak, daha anlaşılır hale getirmek zorunluğunu duydum: « îslemediği bır suçtan öturü onun mahkum ed.lır.esıne gbz yumamazdım. Masumdu. Ola<.la jakından uzaktan ilgisi yoktu.» Bu lâflar uzerine Fletcher biraz daha kasılıyor, lesınin tonunu da yukseltivor: « Kısacası, adlî bır batâyı tam vaktınde onlemek amacı ile kendi kendinizi ele verdınız » nız . » « Bu bir yargı meselesi.. Dedığiniz gıbı de olabilir tabiî » « Adaletın doğru bir açıdan tecellisi için kapıldığınız bu âni durustlük duvgusu sadece duru«tluk mü acaba' Yoksa Marv Weaver'm (îerçegı açıklanak urere bulunduijunu se7fi! £ ÖÜLDU OUMU UMIT EDEİJM GARTH YARIN «Adana garında beton üzerine serilmiştik çoluk çocuk..» H. i. Dvgai YARINSIZ ADAM İst.Dz. Tek. Mlz. Al Koms Sat Türkçesi: Adnan TAHİR ğlnizden öturu sizı ltırafa sürükleyen bir zorunluk mu? . Çünkü mıs Weaver kendisinin masum oljuğunu bıldığı kadar asıl suçun tarafınızdan ışlendığını de bilıyordu muhakkak... Oysa sız koşenıze çekılmiş, sessiz ve «akin bır bekleyişle olaylann gelışimini izliyor, durumun da nasıl bır sonuca bağlanacağını bilıyordunuz. Sonra, karannızdan cayıyorsunuz bırdenbıre. Sebep meçhul . Ve avukathk sıfatınızdan faydalanarak uç defa cezaevine gınjor, kendısıyle görusüyorsunuz .. Sakın bu zivaretler sırasmda Marv Weaver suçsuzluğunu ilen surerek enınde sonuntfa sızi ıhbar etmek: mecburiyetınde kalacagını yine sıze sovlemiş olmasın? Övle va cınayetle zerre kar ilgisi ^ok Sızın verinıze ne dıye mahküm olsun? Saçma bır jey . » Yarcıç A^derson'un varl'Sını elle tutulacak derecede yakm hıçsedıvordum kendime Kur«usunun yukseklığınden kuşbakışı gdzlerle ızlivordu benı Kim ne isterse yapabıhr, kım divebilırdi Umurumda bile değıltfı nrırruujmjrirırırıjı ne ısterse Başkanlığından: 1 Kapalı zarf usulü üe 1000 metre Yüksek Voltaj tzole Taban Lîstiğı satın aiınacaktır. Muhammen bedeli 65 000. TL. olup G. Temınatı 4 500 hradır. 2 Şa^nameleri Komisyo numuzda, KK.K. Ankara ve tzmir Lv. Amix ! klerinde görülebilır. 3 thalesi 2 Temmuz 1970 günü saat 11.30'da Kasımpaşadaki Komi^vonumuzds yapüacağından isteklilerin 2490 Sa yılı Kanuna göre hazırlayacaklan teklif tnektuplarmı ihale eOnu saat 10 30'a kadar Komisyonumuza verme leri (Basmt 16010) 6330 AYLÂK MUSA TABEU4YI E.VIM ÖMUKJE ASTl^. lAraaaı var)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear