28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
AHİFE D Ö R J rayla gidermesi gereken bir düzen kurmuş. Sonra da para ka2anmayı zor, hattâ bazen imkftnsız hale getirmiştir. Toplum bir sınıf düzeni kurmuş ve sonra da bir «nıftaki insanın diğer üst sınıfa atlamasını önliyen türlü baskılara başvurmuştur. «Mobilite soeial» dediğitniz üst sınıfa aşma olanaklan görünmez kuvvetler tarafından yok edilmekte bugün. Bir milyonerin çocuğu yine milyoner, bir çapacının ki, ise yine bir çapacı olarak kalsın diye... Toplum, bağlandığı demokratik anlayış dolayısiyle kişide siyasal, toplumsal mevkiler elde etmek, ya da iş alamnda yük aelme ihtiyacını yarattığı haltfe agalık, dayıhk, biraderlik, baron, kontes, arşidük hödiik gibi imtiyazlar ve servet gibi esaslara dayanan fark gözetmeler yüzünden ihtiyaçların giderilmesini daima engellemektedir. BAHATÜ tKBAL ÎLE OLMAK DİLERSEN KAMTAB ÇAL, BECER, CAZATINDAN Mt}ETME ÎÇ> TtNAB. OPLUMUN' birey üzerinde en önemli eğitici ödevlerin den biri de kişide kendine saygı, şeref ve haysiyet ö*uyusunun gelişmesini sağlamaktır değil mi? Çeşitli kültür yolları ile kişiye telkin etmektedir bunu daima. Çocukluktan ihtiyarlığa kadar okuduğumuz «Ayı ile Tilki» masallarında, Kovboy filimlerinde daima havdutları öldüren TomMiks'lerde, din kitaplarında hep ahlâkm iyiliğin, erdemin zaferini alkıçlamıyor muyuz? Kötülüğün ezılmesıni istiyoruz hep. Peri padışahı, kızını şerefsız kral'a değil de, namuslu oduncuya verivor hıkâvelerde. Boylece kendisini şerefli olmaya, durüst olmaya, saygılı olmaya iten topluma bir de bakar ki, ne baksın insanoğlu... Ihtiyaçlarını gidermek için o toplumun hile, kurnazlık, açıkgözluk ihanet, kalleşlik ile dolu olan akışma ayak uydurmak zorunluğunda kalacak. Kendisine öğretilen ideallerle toplumun istediği itlikler arasında apışıp kalacak. Meselâ insan avukatsa, yalan söylemeye; hekimse sahte rapor vermeye, polıtikacıysa yalandan vaadler sıkmaya ; ilim adamı İse, kesesini ilmi metod1larla doldurmaya bırakacaktır. Osmanağa Camiinde bir saattir haram ve ıçünah üzerine vaaı dinleyen manav Hüsnü yine de armut tartarken terazinin kefesine fiske vormaya ve de armndun kötüsünü sokusturmaya basladı. Hem de cehennemde cavır cayır yanacağını bildiği halde. îşte nasıl üzum üzüme baka baka karanyorsa, politıkacı da politikaeıya baka baka, manav Hüsnü ö*e manav Hüsnü'ye baka baka bozuluyor. îçinde yaşadığımız toplum dü»eninin hediyesiydi bu davranışlar insanoğlnna. ZB iviayıs 1970 CUMHURÎYET b e c e r S ÇM ve EI GÜDÜLMESİ ÜDÜ uydur Möcazatından etme içtinap AVRANIŞLARIMIZI etkileyen, sımrlayan engeilemelerden bır dığerı de hani «Allah insans vücut eksikliği vermegin» deriz ya lşte öyle biyolojik sınırhlığın, eksıklıklerin, sakatlıkların yarat tıkları engellemelerdır. Elbette ayakları tutmayan insan atlet clamayacak, gözü görmeyen insan araba kullanamayacak amma mukemmelen bir Cnıahnrbaskanı ya da Genel Kurmay Baskanı olabileceklerdir. Rnzvelt ve de Dayan gibi. Dr. iHSAN üNLüER III D Rahat ü ikbal ile olmak dilersen kâmyab sal çevrenin engellemesidir. Lise ikideki oğlu Öıkan ona, «Ne olur baba smıfı geçersem bana vaadettiğin o yanm çızme ayakkabılardan alacaksın değil mi?»dıye yalvarmıştı.Ammı vatandaş Mehmed efendi: « Cuzdanım ile vitrindeki etiket arasındaki engelı ben nasıl aşarım» diyor. Iktisat mezunu Husnü, annesine mi baksın, kendl karnını mı doyursun? Yoksa ayda 685 lira 23 buçuk kuruşluk maaşla Cenabeddin b«yin küçuk kızı Nihal'e mı talıp olsun,. Cenabeddin bey: « Ben açlıktan nefesi kokan adama kız vtrmem» demiş. Boylece ZamBank, Eksange Vessel memuru Hüsnü tam üç, yerinden engellenmiş zavallı. P.T.T. iadeli memuru Ayseni tamyorsunuz. Biraz çirkin, bıraz geçkin ve biraz da bekâr olduğu için tek başına yaşıyor. Amma gene de demedıkleri lâf, etmedikleri dedikodu yok konukomşunun. Aysen'in ağlamaktan gözkapaklan romatizma olmuş. «Bakkala bile çıkamıyerum korknmdan» diyor. Toplum, görüyoruz ki, kişiyi çeşıtli gelenek, töre, tabu ve duzenle sarınıs sarmalamış bir kere. Bir iğneli fıçı glbi. Istek ve ihtiyaçları önlıyen, engelleyen dikenli teller, asılmaz dıvarlarla. Şu çelişmeye bakınız ki, top lum insanın ihtiyaçlarınj pa Y E M I N L sıl yok etsin? Toplumun hcş gormeö"iği bu davranışını yenıden kafasının içinde tanımlayarak, yorumlayarak hosgorülebılir bır anlam kazandırıverıyor: T L E R YARIN: DÜŞÜN DÜŞÜN ÇOKTUR İŞİN • TOPLUM ENGELLEMESÎ T I NSAN üzerind'e en fazla etkisi olan en derin ve en surekli engeileme toplam « Ben bir çok erkekleri memnnn edecek bir iş yaptıtn hayatımca. Fransız Basvekili bile benim oradaki meslekdaşlanmı «turizme hizmet» gerekçesi ile mükâfatlandırmadı mı? konyveıİ $ im: AYHAN BAŞOĞLU CEM SUITAK DEFINE APAYDIN 114 îbişin Aliyi biliyon ya Osman? 0nun da başına işler geldi. Sakat kaldı çocuk. Nıye? Ne oldu? Gene bu defıne yüzünden, ağzı gözü eğildi. Deme? Niye? Seyit gilın kazdığı yere bakmaya gitmişler. Orası derin biliyon mu, mağara gibL Içi karanlık. Ee? Muhtarla Celâl de daha önce gitmişlermis. îçerdeymişler. Ali'nin geldiğini görünce «kokutalım şunu» demisler. Çocuk tam içeri sarkmca «vanık curuk» diye bağırmaya başlamışlar. Hay allah cezanızı versin! Yok yavu, dedi birisi. Bağıran mağıran yok. Kendisi korkmuş. Sen öyle bil. Bagırmasalar korkar mı? Oğlan yığılıvermiş yere. Eli yüzü titremeğe başlamış. Gözleri eğilmiş. Tüh be. Acıdım, yazık. lyi olmadı mı daha? Yok. Öyle duruyor. Biraz kendine geldi emme umut yok. Sakat kalacak ellam. Çok acıdık çok. Köylü hep yandı o çocuğa. Kalabahk gittikçe büyümüştü. Çocuklar, kadınlar Osmanın tahta bacağına bakıyorlardı. Yüzleri merak içindeydi. Bir yandan acıyorlardı. Cık cık cık.. etti Osman. Bagını sallıyordu. Demek Habip de, Ali de ha? He ya. Define yüzünden. Bildiğin gibi işte. Seyit Alile Rüstem kazandılar demek? Kazandılar he. Onlar kârlı çıkh bu işten. Boynumı büktü. Söyleyecek söz bulamadı. Tahta bacagını vura vura yürüyordu. Anvan diye birden kolunu çekü Seyit Ş6yle gel, başını çevir! Ne var? diye sordu Rüstem. Görmüyon mu la, bak. Cipi gösterdi. Direksiyonda Burun ömer vardı. Yanmda da Yarbay dayı oturuyordu. Ikısi de tel⧠içindeydiler. lyi ki urbaları değiştirdik de tamyamadılar. îndir şapkanı şöyle gözüne. Yeni birer kasket almışlardı. Rüstem iyice indirdi. Güldü bıyık aîtından. Bizi bu urbalarla kimse tanıyamaz ağa, dedl. Hiç korkma. Emme bizi arıyor bu dürrüler Rüstem. Baksana binmışler cipe, ha bre sürüyorlar. Arasınlar bakalım. Değilse tâ buralarda ne işleri var? Köşeden dar sokağa saptılar. Acemi acemi yürü yorlardı. Yeni ayakkabüan fena kayıyordu. Seyit Ali düşmemek için duvara tutunuyordu. Ulaa, dedi. Düşüp gebereceğiz be. Rüstem guldü, Yarbay dayı gibi he? O gebermedi canım. Ciple geziyor baksan*. Geziyor. Bizi arıyorlar. Arasınlar bakalım. Bulabilirlerse... Peki bu dürzuler gene nasıl yan yana gelriiler'' Sabahîeyin bizi kaldınp «kaçalım» dıyen kimdi? Yarbay dayiydı emme ona öyle dememiştir, «Kaçnlar da arkalanndan koştum, yetişemedmn demişür. He. öyle demiştir valla. Dümenci adamdu Yarbay dayı. Elbeet Dümenci obnasa tâ buralara gelit miydi? Geldi de iyi haltetti. Hava aldı. Ikisi birden güldüler bu söze. Seyit Ali vitrinde dizili sigaralan gördu. Hovardalığı üstündeydi. Dur hele, dedi. Şurdan lyi bi sigara alalım da içelim. Memduh beyin içtiği sigaradan almak istiyordu ama adını bilmiyordu. Hemşerun şu ağızlıklı sigaralardaa ver bi tene, dedi. Ağızlıklı sigara neymiş? Filtreli mi? He işte neyse. •Avanak. îstediği sigaranın adını bilmiyor, içmeğe kalkıyor.» Al bakalım. Beş lîra. Beş lira mı aboo. Daha'ucüzâ bîmai mı? Bu tekel malıdır, pazarlık yok. Seyit Ali altına üstüne baktı, düşündü. Peki. Alalım bi tane. Parasını verdi. Beş lira Rüstem, şuna bak. Beş liraya sigara alınır mı ağa yavu? Delirdin mi? Boşver be, bundan sonra zenginiz gayri. Açmağa çalıştı. Nasıl açılacak bu? Bümem. Ula sen de hiç bi şey bilmezsin yavu. Bıçak %'ar mı? Yok. Dur, bi de çakı alalım bari. Oldu olacak... Yandakı vitrine baktı. Teyp radyo pıkap, bilmedıği birşeyler diziliydi. Burda olur mu acaba? Bilmem. Olur herhalde, dükkân değil mi? Varıp kap:dan baktı, Bıçak bulunur mu sizde bey? (ârkan rar) • ENGELLENMENtN SONUÇLARI nİSİ BOMT) AZEN engellenmeler insan için faydah olmaktadır. Gerılimlerımız bır ise daha sıkı sarılmamıza, kendimizi vermemize, sahip olduğumuz guçleri harekete geçirmemize yaramaktadır bazen. Bunu ilk kez yaptığı deneylerle VVright ispatlamıştı. Bazı engellemeler karşısmda bireyde ılkel davranışlar meydana çıkmaktadır. Zor durumda kalan insan bu yuzden daha önceki davranışlarma dönebilir. Meselâ evrenin bilimsel ve mantıkî anlamım çozmeye uğrasan bir bilgin engellenmeye uğrayarak çok kere gençliğindeki dinsel inançlara dbnmektedir bu gerüeme mekanizmasiyle. B 19 TIFFANV JONE* RiM &A^.ı DeCDE Gıi'BEB Bazen engelleyici etken pek lriyarı olabilir. Bu durumda engelleyiciye karşı ancak insan; «Ben sana gösteririm» 6*ıyerek kaçmakta yani «Regresyon» da bulur çareyi. Eğer engel çok daha kuvvetliyse. İnsan onu hayâlinde tepelemekle yetinir. • ULUSLARARASI ENGELLE1VIELER u GARTH AYLÂK MUSA ILÜSLARARASI engellenI meler çoğunlukla politik a'lar.da bir gerileme ile telâfiye uğramaktadır. Halledilmesi irakânsız bir ko nu meselâ «Migros» meselesinin durumunu ele alahm. Bu meselei mühimmenin halli fas lı zımnında ilkin 5 büyükler zirve toplantısı yaparlar sonuç alınmaz. Sonra 4 büyükler top lanır Apostol'un meyhanesinde yine bir seycik çıkmaz. Engeileme büyük yerdekilerden gel mektedir çünkü. Daha sonra bir hâl çaresi (Morbns Vivendi) bulmak için 4 büyüklerden sonra 3 büyüklere, o*aha sonra 2 büyüklere. daha sonra da bir büyüklere kalır iş. Ve tüm «Büyükler» neticede «Küçükler» in yani halkm sırtma atmakta bulurlar çareyi. Ve her iki halkı kıskırtarak (kahrolsun!) diye kurtulurlar bu işten... Bazen engellemeler yansıtma yolu ile geçistiriliverir. Meselâ memlekette bir buhran mı çıktı sebepleri derhal başkalarına atanz; " Açlıktan bahsediyorsnn Demek ki sen komünistsin Demek hütün binaları yakan sensin tstanbul'dakileri <ten Ankara'dakileri sen Ab ne domuzsnn sen. Şu ömür boyunca kadınlıgmı satarak yaşamış olan genel kadın (herşeyin «özel»i makbul Ceaevine girdiğimde haîllten başlıyan başagnsı yavaş yavaş artıyordu. Beynimin, şakaklarımın zonkladığmı hissediyordum. Gömleğimin yakası daha öncesine kıyasla şimdi sırılsıklamdı Sırtımın, koltuk altlanmm da ayni durumda oldugunu sezinlivordum. Kürsüden yana dönerek gardjyana bir göz attrnı. Eline bir kurşun kalem almış, bununla oynuyordu. «Amcamzın nasıl öldürüldUğünü anlaür mısınız bana...» «Şöminedekl ateşl kanştırmak için kullanüan demir bir çubukla kafatasını parçalamışlar...» «Cinayetten evvel mücadeleye benzer bir şey olmuş mu?... Polis böyle bir hal görmüş mü çalışma odasında?...» «Hayır... Bu konuda en ufak bir lşarete bile rastlanmadı.» Başırtu kaldınp baktım... Bir an için gözgöze geldik. Içeri girip karşıma oturduğu zamanki tarafsKİığını aynen sürdürüp gidiyordu. îradesi kadar sinirlerinin de çelikten olduğuna kanaat getiriyordum yavaş yavaş... Gerçekten suçlu mu, değil mi?... Buna şimdilik kesin bir cevap vermeye imkân yok. . Fakat suçluluk ihtimali ağır basıyor... Elleri hâlâ masanın üstünde... Parmaklan tızun ve güçlü... Tırnaklan gayet kısa kesilmiş .. Ojeye benzer hiç bir şey yok bu tırnaklarda .. Cezaevinde bulunduğuna göre olmaması lâzım zatcn .. «Bana villayı ve çevresini anlstır mısımz?...» «Villâ İM kat... Alt katta büyük bir salon var... Verandayla biraz daha uzatılmış durumda. Yapırun bütün cephesini kaplıyor bu veranda... Arka tarafta bir koridor, koridorda Uç kapı var. . Üç ayn odaya açılıyor bu kapılar. Bunlardan biri amcamın çalışma odası... Pencereleri dogrudan dograya karşıdaki kayahklara bakan bir oda.. » «Kayalık dediğiniz yer sarp mı?...» «Evet Üç yüz metre kadar da yüksek...» «Ya ikinci katın odalan?» «Yıllardan beri kullanüınıyor... Ben haftanın belirli günlerinde temizlik için yukan çıkardı... îçten bir merdivenle çıkılır yukan... Saîondan...» «Biraz önce söylediğinize göre amoanızın cesedini çalışma masası başında bulmuşlar... Bu durumda pencereye karşı mı otunıyordu?...» «Hayır .. Oda kapısına karşı.. » «Bu durumda kaatilin girdiğinl görmüş olması lâzım değil mi?...» «Evet.» «Villaya bir alârm tertibatı yerleştirdiğine göre, bir şeyden korkuyor ve çekiniyordu her halde Düşmanlan var mıydı?...» «Yıllar öncesl işini gücünü bırakmış, dün YARINSfZ "^^ADAM Türkçesi: Adnan TAHİR «Şüpheci ve kuruntulu... Yetersiz lâflar bunlar... Başka bir sebep aramak gerekiyor bence...» Mary Weaver omuzlanm silkmişti yine: «Diyelim ki korkuyordu...» «Neden va nıçinî...» «Nedeni, niçini yok bunun...» Bır an sustu. Tereddüde kapılmış gibi bir haldeydi. Sonra ilâve etti: «Özellikle hiç bir şeyden dıyebilirim... Sakatü... Güçlükle dolaşıyordu evin içinde .. Ağır bir otomobil kazası geçirmıştı.. » Duvardakl elektrikli saat beşl on geçiyordu. «Şöyle bir faraziye yürütsek... Gecenin ya. nsında herhangi bir Idınse amcanızı görmek hevesine kapJsa... Yani, uşagm villâdan çıkıp gitmesi ile ertesi sabahın saat sekizi arasında...» «Kapıyı açmazdı...» «Ya bu kimse daha önce teleforda randevu almışsa?...» Paketi masanm üstüne bırakmıştım. Elini uzatarak bir sigara aldı. Hemen kibriti çaktım. Teşekküre lüzum görmeksizin bir nefes çekti. «Telefonla randevu vermesi de imkânsız... Çünkü telefnnu açmaz.v «Garip bır insanmış... Olağan dışı.. » Taş kesildı birdenbire... Bakışları buzdan farksızdı. «Evet... Dediğiniz gibıydl...» Cevap kısa ve kesın.. Bu çeşit aynntılani!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear