28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1AHİFE DÖRT 24 "0 CUMHURtYET Bı> f/se öğrencf'sîn/n M • tLLt Mücadel» yüanadald hayatunın perdesini burada kaparken, bu anılan yazmağa basladığım ve ıonn da bitirdiğim günlerdekl duraksama ve huzursuzluklanmı da anlatmah ve geleceğiınizin umudu olan genç kusaklara bir çift wöa BÖylemeliyim. NASIL BAŞLADIM7 B U KEZ gfirdüm H hfitıra y n mak meğerse en güç tüze (hukuk) bahislerinden blrinl kaleme almaktan daha çetin bir ismiş. Ben tüzel eser yazmaktakl metod güçlüğünü 1932'de yabancı bir menüekette doktora teziml ha zırladığım sırada her zaman say gı ile andığun Isviçreii bir hocamın bana tuttuğu ısık «ayesindeyenmişüm. Ondan sonra iyi kötü meydana getirdiğim eserlerimde artık metod güçlügü diye bir sorunla karsılaşmadım. Hâtıra anlatmayı çok daha kolay sanıyordum. Ama yazmağa gelince is değiştl. Gerçi insan hangi tarihler arasmdaki olaylan yazmak istediğini biliyor; az çok malzeme de var: Kimisi burusmuj kâğıtlar, kısa notlarla dolu küçük defterler, kesümij gazete parçalan, sararmı? eski mektup ve resimler, bellekte yerlesip can lılıgını korumuş, irili ufaklı, bir sürü olay, kafamm içinde ve göz lerimin önünde kıvü kıvıl kaynasıyor. Fakat bunlann neresinden tutup nasıl anlatmağa baslayacaktun? Işte benim gibi bu tür yazı kaleme almanın acemisi olanlar için, bu yastan sonra, şajırtıcı, hattâ kimi zaman umut kıncı çetinlik burada basladı. Bu HiTinin ilk yazısı için belki dört bej müsvette yaptım ve ertesi gün okuyunca hemen yırttım. Sonra bayağı tedirgin olmağa basladım. Gerçi önümde uzunca bir zaman daha vardı ama, Millî Mücadele anılanmı 23 Nisan'm ellinci yıldönümüne yetistirmek için sayın dostum Nadir Nadi'ye töz. vermiştim. Yetişürmeliydirn. Kapanış HIFZI VELDET VEÜDEDEOGLU fer sonu Ankarasmdaki düs kınklıgunt ve daha bir çok anılanmı, ormandaki bir kaynaktan aldıgı bir avuç suyu parmmklannm arasmdan ağır ağır ve düzen siz olarak yeniden aynı kaynağa akıtan doğa âsığı bir insanın duydağu zevk ve ruh rahatlığı içinde, kâğıda döktüm. Tarihten aldığımı, kendi aldıgmı gibi, yine tarihin akısına bıraktmı. Kim ne derse desindi. Kimisi hayatta bulunan ve kendilerine çok uxun ömürler dilediğim lise öğretmenlerim beni, okul sıralannda olduğu gibi, hosgörürler ve okuyucularun da. anı yazmaktaki metod hatalanmı benim saml miyetime bağıslarlardı her halde. • NASIL BAĞLAMALI En sonunda (una karar verdlm. tleri geri düsünmeyerek, olayları içimd» duydugum ve duygulanmı da kalbimden kafama gittiği gibi, biç islemeden anlatacak tım. Anlatmağa bajladım. GördU ğünüz gibi, olaylar ve Mylw üze rindekl gözlemlerimi; Türk ve Düny» tarihinin en büyük adamlanndan birinden tutunuz da kü çük bir okul çocuğu veya küçük bir memur h&kkmd&ki izlenimleriml; vatan için gönüllü gidip •ehit olan ve yaralanan liselt arkadaslarımı; kendi el değmemiş heyecanlamm, hastalık, üzüntü ve mutluluklanrru; olaylı veya olaysu geçen bozkır yolculuklarımn ve Anadolu köylerinin ruhumda çok derin izler açan yok sulluğu içinde Türk halkının asa leüni; düsman nrhlılan karşısındaki kinlerimi, kurtulu? ve bağımsızlık özlemimi ve Büyük Za ferdeki sonsuz mutluluğumu; Za buçuk yıllık tarihsel olaylann ve insanlarm ve hâiâ bai* kısırr» halkın a>nı koşuliar içinde yaşadığı Hitit çağını düşünürsek üç bin yıllık Anadolunun içinde yeniden gezip dolaştırdı ve o zamandan beri de benim ömrümün tam elli yılı geride kaldı. Haydi bu yaran yüzyıldaki yeni olayları, yeni insanları, yeni tarih dönemlerini; benim küçüklüğümde gerçekten uçsuz bucaksız çok bü yük bir âlem olan dünya yuvarlagimn, yaşlüığımda her yerinden, her an haber almabllen fut bol topu kadar küçük bir uzay topu durumuna geldiğinl bir yana bırakalım. Bu yarım yüzyıida benim Türkiyem, benim halkun ne duruma geldi? Benim ;imdi bulunduğum yaş ve mevkideki bir adama, bunu düjünmek gerekir ve genç kuşak lara Milli Mücadele heyecanmı aktarmak için kaleme aldığım bu anılan, «bir liseli gözüyle» değil, bugünkü gözlerle, yâni kendi nâçiz çapında bir üniversite hocası gibi, bağlamak düşerci. İşte dünkü yazıda düşüncelertml bu açıdan belirttim. • TENİ BİR SALDIRI KARŞISINDATIZ. NİSAN 1920'nin en önemli ki?ilerinden ve kahraman lanndan olan Sayın înönü, yanm yüzyıl sonra, 23 Nisan 1970'deki bir radyo röportajında nihayet şu gerçeği dile getirmek cesareüni gösterdi: «İçeride ve dışanda. 192» de, Milli Mücadelenin başlangıcındaki aynı sorunlar, yine çözüme bağlan manuş olarak ve aynı tehlikeler yine ve daha da ağır biçimde bizi tehdit ederek, karjunııda duruyor^ Doğru. Teşkilâtlı bir kafa yıkama faali yeti ile Türkiye'yi yeniden yarı sömürge durumuna geürmek ve bunun sağlanması için de Atatürk devriminin ruhu ve temeli olan lâiklik devrimini, milliyetçilik ve tam bağunsızlık ilkesini yok etmek doğrultusunda çok sinsi ve haince bir saldın karşısındayız. Milliyetçilik, millî ekonomi, bagımsız millî idare gibi kavramlardan nasibi bulunmayan, lâiklik il kesini her an yok etme çaba&mda olan ve ne yazık ki, bu çabayı kiml gençlere «milliyetçilik» gibi yansıtan irtica hortlakları, mâsum ve dindar halk yığınlarmı etki altında bırakmakta, dışarıdan yönetilen metodlu teşkilât, gaze te ve dergileriyle, rahat rahat aramızda, hattâ büjük mevkilerde, dolaşmakta, «kör testere ile boğazlanacak» yeni Kubilây'larm listelerini hazırlamaktadırlar. On ların plânına göre, •boğazlayacaklar, geri kalmış halk yığaıları, «boğazlanacaklar» ise o yığınlarin mutluluğu için, her teh likeyi göze alarak, çırpınıp uğraşan aydınlardır. Ancak, kaiası yıkammşlardan çoğu, kimin ke sesine ve hangi devletlerin çıkarına hizmet ettiklerinin ve bu plânı perde arkasmda pişirip kotaran kijilerin farkında bile değildir. Bu gibilet «Fisebilullâh» dini korumak için çalıştıklarıru sanmaktadırlar. Onlara göre vatan, millet, halkın mutluluğu, tam bağımsızhk bu satırların ya zarırun da aralıksız tam bir yıl, gece gündüz üzerinde çahştığıTiirk Anayasası gibi kavramlar bir anlam taşrmaz. Çünkü öyle yetiştirildiler. Çünkü Türkiyenin hic bir devrinde din, son yirml yılda, hele son beş yılda, olduğu kadar, bir politika, bir menfaat ve ticaret metahı halüıe getitilmemiştir. Bu iş şimdi Türk vatanının bağunsızlığma kasteden çirkin bir sanat haline konmuştur. Her meslekten, genç ve yaşlı, bütün nâmuslu aydınlar bunu bilmelidirler. Evet bu kezki saldın, 1920'deklnden daha tehlikelidir. Çünkü pek çok gözün farke demediği çok sinsi. çok sabırü, çok haince bir saldındır bu.'.. A NILAR bitti. Fakat jimdi ne olacaktı? Hepsi iyi oldu diyelim; fakat sonunu nasıl bağ layacaktrm? Bende yeni bir ruh tedirginliği başladı. Eski masallarda olduğu gibi, «onlar ermif muradına, biz çıkalım kerevetine» diyemezdim. Millî Mticadeleden yanm yuzyıl sonra ortada, ne muradma ermiş bir halk, ne de kerevetinde rahat oturan bir vatan vardı. Bu anılar beni dört M 27 Mayıs ihtilâllnden sonra İstanbul Üniver sitesinde kurulan Anayasa Billm Komisyonu üyelerinden Hıfıı Veldet Velidedeoflu, bu komlsyonun vardığı ilk sonuçlan üludağd» bir ön taslak halinde maddeleştirmiş ve bu taslak o sırada orada istirahat etmekto olan İstanbul Güzel Sanatlar Akademlsl imar hukukn profesörü Safa Erkün tarafından daktilo edilmişti. (Bu resimı, Temmoz 1960 da Uludat'da çekllmlştlr.) Duru, Mus» Kâzım Tolon, Mâhir tz, thsan Kaftangil, Nihat Dinçmen, Halil Ülgen ve Büyük Zafer'den sonra Meclise girip bir süre çalışan Hasbi Sargm'dır. ON ALTI NlffllARALI yazıda sözünü ettiğim cBabalık» gazetesi hakkında İstanbul Kız Lisesi resim öğretmeni Sayın Dürrüşehvar Duyuran'dan aldığım mektubu buraya memnunlukla rfercediyorum : «Konya'd» 1910* dan 1952 yılı sonnna kadar 42 yıl çıkan (BABALIK) fazetesi bsbsmındı. Babamın adı da (Musa Süreyya) de£11, (Yusuf Mazhar) dır. Sizin Mnsa Süreyya Bey dediğiniz zat, gazetemizin o 11ralardaki basyazan (Sanıizâde Süreyya Berkem) olscaktır. Şimdi sa|dır, Onun yakın »rkadası olan Ssym Server Iskit de o lamın ; u e tenin yaolşleri mfidnrü idl.» •• Yazılanm dolayıslyle bana yüzlerce mektup ve telgraf Iâtfeden sayın okurlanma ayn ayn tcsekkürlerimi sun mağa benim için gerçekten olanak bulunmadığından, eo içten tesekkürlerimi buracıkta sunar ve kendilerinden beni bacıslamalamu dUerhn. SON CEMSULTAH DEFINE TAL.P APAYDIK 110 Ne diyor bu yavu? Üç gündür lstanbulda diyor. Allah Allah... Memduh beyin evi değil ml yoksa kâtip efendi? Evi dedi ya canım. Kansı komıştu ifte. Kendisi Istanbula gitmi*. Ahizeyi alıp kapattı. Etme kâtip efendi. Nasıl olur? Aksam bnraya geldi ya? Birbirlerine bak*jül«x. Çaresiz kalmıjü. Ne oluyor anlamamıştı. Allah Allah, diye söylendi. Yorgunluğunu duydu. Sandalyeye oturup dizini uğusturmay» basladı. Şoför Ömer alnmı kasıdı. O da bir şey anlamamıştı. Dudaklannı büktü, Yanlışlık oldu herhalde, dedi. Bir dahı arıyalun. Bozuk para var mı? Tekrar aradılar. Zil çalmca Memduh beyin hanımı yan çıplak, yataktan fırladı. Gitü telefonun fisini »öktü. Terbiyesizler! diye söylendi. Sonra geldi, tekrar yattı. Kasabada Hancı Izzet ağa, kahvenin kOşesine oturmuş çay içiyordu. Tahta bacaklı, kolt.uk değnekli bir adam, tahta bacağuu kaldırım taşlarına vura vura hanın önüne geldi, ilert geri bakındı. Durup blraz dinlendl. Sonra hanın kapısından içerl girdi. Izset aga gördü, aldırmadı. «Kimbilir kimi arıyor, dedi kendi kecdlne. Dllenci midir nedir?» Modııl Osman hastahaneden çıkmıçtı. köya gidecekti. Görekli'den kimse var mı dlye hana sormaya gelmişti. Kış günü tenhaydl haru «Ne japacağız şimdi, diye düşündü Cepte para blttl. Bir an önce köye gitmell, emme nasü? Eskisi gibi olsa, vurur yola tlirkU söyliyerek giderdlk. Şimdi... Hey bacak hey... Ne zormus bacaksı» kalznak?» Kimbilir kaçıncı kes bir yerlerl derin derin sııladı. Gözlerini vumdu. Koltuk degneğine dayanarak yüzünü, alnını uğuşturdu. Üç dört günlük sakalı vardı. Köye vannca duasını okutup hepten bırakacaktı. Bundan sonra namaza verecekti kendisini. Nasıl olsa yatmak kalkmak yoktu gayri. Hep oturduğu yerde kılacaktı. «Bi varabilseydik, dedi. Habar yollayıp hayvan getirtmeli. Başka çare yok.» Hanın büjük kapısına geldi. tlerl geri bakınmaya başladı. YUzU zayınamı?, bambaska bir sekle girmi»i ü lyice dlkkat etmiyen tanıyBinftzdı onua M<^ dul Osman oldugunu. îzzet ağa da baktı, tanryuoadı. N« anyorda acaba? Camı tıkırdattı, eliylo «gel» işaretl yaptu Modul Osman, tzzet ağayı görünoe sevindi. Gö» lerl parladı. Orda mısm? dedi. Ben de senl anyordum yavu. Allah Allah, kim bu? Tahta bacağuu tak tak rurarak geldl Selâmı aleyküm tzzet ağa, tanıyamadm mı yoksa? TJla tanıyacak gibi oluyonan emme... Ha« tanıdım, Görekli'll Osman. Sen misin yavu? Geçmiş olsun. Duydum, tamam. Nasıl oldun bakaUm? îyiyim ağa, sagol. GördUğun glbl lste. s Yaa, vah vah... Deflne uğruna oldu ha? öyle. Çoktandır hastanedeydtn eUam. He ya, üç aydır SlzİD köylüler defms bulmuslar, habarta rar mı? Yok. Kimler? Dün hayvanlannı buraya bırakıp gittiler. Yarbay, Seyit Efe... Biri daha vardı, neydi adı... Modul Osman heyecanlandı. Yirii Habip mi? Yok o değil. Başka biri. DUn buraya geldller. Ellerlnde bir çuval vardı emme ben ne bileylm ne oldugunu? Meğer deflne bulmuslar da acele Ankaraya götürmuşler. Modul Osman yutkundu. Gözlerl büyüdü. Yaa? dedi. Ne buldular acaba? Kimbilir? Altmmış ellâm. Kocaman bir çuvaldı. Sırtlayıp götürdüler. Bende akıl yok ki, bilseydim nedir bu diye bl yoklardtm. Hiç aklıma gelmedi. Modul Osman düşündtl, «demek şirkete Yarbay dayı da glrmlş. Yirik Habip nlye yok peki? Ona da mı bir şey oldu yoksa?» Dedller «giden olursa blzlm hayvanlan köye yollayıver Bi uğraj^n olmadı. Ben götüreyim ağa, tamam. Ben onun için geldim. îzzet ağa tahta bacaga baktı. (Arkan var) GÜÇ. AMA AYHİ Gue DA VJ'LÜE V' MCD£STV TEUÜKELİ OLDU&U UMJ>£ E'NİM İLÂÇLA2LA SA2S1L//IŞ VE $UUQUNU TOPABLA ŞİVDİLİK UEkJÜZ İŞİM , EĞ.EJ2 BtB KB.İZ. TUU ItCİSIMİki DG • GENÇLERE BİK ÇİFT SÖZÜM AUS; içfa zcszu B SACAU BEKıSOM GİB ClUSltJ GARTH AYLÂK MUSA MÜSNLTYÜ EVOE BUUDLJN MU P DeSEJOS. U ANILARI burada bitirirken, bunları okumak fırsatını bulan gençlere de bir çift sö rüm var: Yanm yüzyıl önceki ölüm kalım savaşında bizler, hem kendünize düsen görevi, kannca kararınca, yerine getirdik, hem de birçok yoksulluk ve yoksunluklar içinde ve çejitli engeller» rağmen, derslerimizi bırakmadık ve çalıjtık. Savaş alanında (ehit düşen liseli arkadaşlarımız vatan toprağında sonsuz ve jerefli uykularına daldı. Kurtulup gelenler ise öğrenimlerini tamamladı. Fikir savaşmda öğrenimsiz, bllgisir insan, cephede silâhı olmayan askere benzer; kolayca harcanır gıder. Evet, Üniversite reformunun ve Anayasamızda öngörülen îosyal reformların gerçekleşmesi için durmad&n uğraşacağız; fakat bunu yaparken öğrenim görevimizi savsaklamıyacağız. Evet, hak için savasacağız; fakat kendimiz hak ararken, başkasına haksızlık yapmayacağız ve haksızlıklara âlet olma durumuna düsmeyeceğjz. Yaran yüzyıl önceki Millî Müca delede, liseli küçük bir memur niteliğiyle, 1920 Meclisinde çalısmayı; Büyük Ata ile karşılaşmayı, 1922'de, Büyük Zaferde, işgal altındaki İstanbul'da can düsmanlarımızin ruh perişanhğını görmeyi; 1961 'de sosyal Anayasamızm nâçiı işçilerinden biri olmayı bana nasip eden kader; çeşit li idaresizlikler, cehâlet ve ihanetler ve emperyalist düzenbazhklar yüzünden başımıza açüan bugünkü Millî Mücadelede de siz gençlerle birlikte olmayı bana na sip etti. Gerçi bugün halkımızin çoğun luğunun gerçek durumunu görüp bildiğim için acılıyım; fakat on ların yannmı düşündükçe mutlu oluyorum. Atatürk'un, devrlml ve vatanı gençliğe emanet etmesl bosnna değildir. Yurdumuzun tam bağımsızlığıru ve geri kalmıshktan kurtulmasım sağlayacak olan son zaferi kutlamak sizlere nasip olacaktır. Bunda en küçük bir kuşkum yoktur. Çünkü «artık battı» sanddığı bir çağda bir Atatürk yetiştiren ve düşmanlarını ezen bu Ulus, bütün tarihinde. haksızlığa hiç baş eğmemiş olan büyük bir ulustur. ^ * A • BtRtNCl Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bugün hayatta bulunan ve kendileri 15 Genç memur, adıını doğru yazmak için heee hece söylememl istiyorthı. Arzusunu yerine getlrdtaı: «Ue... dens... kl...» dlye tekrarladı yazarken...» Rus asıllı mısınız?...» «Hayır... Polonya asıllı...» «Geçen yıl Chicago'da Polonyalı bir aile tanımıştım... Bu vesileyle bnmediğim bir şeyl de öğrendim onlardan... Chicago'da yalraz Polonya diliyle bir gazete yayınlandığmdan haberiniz var mı?... llânlar dahll, bu gazetede "ne varsa Polonezce imiş...» Haberim olduğu şeklinde cevap verdim. Pakat genç adamı susturamıyordum bir türlü. Kendinden ne kadar da eırün görünüyor... Sesinden, bakışlarından, her türlü davranışından bunun böyle olduğu belll... Ne tuhaf... Ben bütün ömrüm süresince bir kere bile benzer duygulann gururunu denemeye muvaffak olamadım. Soyadı Hower'mis. Bunu söylerken okkall bir kahkaha ata sonra da sebebmi anlattı: «Buna rağmen, şu ünlü Edgard Hoower'' te ne hısımlığım var, ne de akrabalığım...» İş çevrelerinde bashbasına bir merak konusu oluyormuş söz konusu soyadı. «Her önüme gelene bir kere izah etmek Eorunda kalıyorcm... Çünkü soyadımı duyar duymaz hep ayni suall aoruyorlar...» Tekrar gülüyor Kendinden ve bayatından memnun bir insan... Durmaksızm konuşarak ve ne yaptığına pek dlkkat etmiyerek doldurduğu izin vesikasmı nihayet bana uzatmıştı. Çıkış kapısına doğru yönelmek üzere iliştlğim sandalyeden kalkmak için şöyle bir davrandım. Tekrar konuşmaya başladı: «Bu arada bir şey daha sormak lstiyorum... Hicret yolu İle buraya gelip yerleşen çeşitll milletlere mensup khnseler, aradan geçen uzun yıllara ve hakkettikleri Amerikan vatandaslığına rağmen kendi geleneklerini katiyen unutmuyorlar... Değil ml?... SIB de Folonezce billyorsunuz tabil...» «Hayır.» Şasırmıştı: «Bir tek kellme olsun...» «Birkaç kellme evet... Ama sadece biı kaç kelime...» Doğrulmuştum: «İzin vesikasına ve gttsterdiğinİB yakm ügiye teşekkürler.» O da doğrulmuştu... îstemiye lstemiye... Kaprya kadar bana refakat etti: «Şayet başka bir şeye ihtiyacınıa olursa hiç çekinmeden gelin beni görün...» Tekrar tekrar tesekkttr ettbn. Ellmi hara H. L Dugal YARİNSIZ ADAM Türkçesi: Adnan TAHİR Arabaya şimdilik ihtiyacım yoktu. Kiralad> ğım garajt götürüp teslim ettimOradaki göretrli depozito olarak bıraktığım dolarlardan geregi kadarıru keserek üstünü iade etti. «ödediğiniz paraya karşılık, arabayı bu akşamın saat sekizine kadar tutabilirsinizjı «Teşekkür ederim... Lâzım değil...» O anda saat dördü çeyrek geçiyordu. Demek lşlml çabucak bitirmiş, Pine Woods*dan tahminlerimin aksine erken dönmüştüm. Aynca, savcıhkta da beni fazla oyalamamışlar, islml çabucak bitirmlşlerdl. Cebimdeki sehir plânını çıkanp bir göz attun. Kadmlar hapishanesi. nhtırn çevresinde kaldığım pansiyona yakm sayıhrdı. Bu yolu gayet İyi Mllyordum zaten. Cezaevinin ziyaret bürosuna başvTirdugumda saat dördü otuz beş geçiyordu. tçerideki memurlar bir beyzbol tartışmasma girişmişlerdL Dalgın gözlerle bana baktılar. îçlerinden biri Uşenen davranışlarla kalkıp gösterdiğim İzin vesikasma şöyle bir göz attı. Mary Weaver'in isml karşısmda tamamiyle tarafsız kalmıştı. Kâğıdın üzerine bir damga vurdu, zili çaldı. Bana bir lskemle gösteriyordu: «Biraz oturun sayın avukatım... Sizta içtn blr kadın pardlvan PPIOOPIT slmrti *
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear