26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6AHİFE DÖRT çe konuşuyorduk. Kfmse bir gey bilmiyordu. Beklemeye ba^ladık orada. Birkaç gün sonra bizi orada hfldun ettiler. Çektiğim acıyı, işkenceyi hâlâ unutamam. Yaşamak varmış kaderde, ölmedik işte, kartulduk..j> (Hayrettin Efendiyle birlikte kaçınlan çocuklann getirildikleri bu kasabanın bugün Fransız Somalisi kıyısuıda, 700 nüfuslu Obok lima nı olduğu anlaşıbyor. Burası Aden körfezinin ağzmdadır. Burasını Fransızlar 1862'de işgal etmişler, fakat köle kaçakçılığını önleyememişlerdir. Zambako Paşa'nın hadımlar üzerindeki kitabında belirttiği gibi XX nci yüzyüa kadar Obok, Habeş çocuklannın kaçınldığı ve hadun edildiği bir merkez olmuştur.) 12 Mart 1970 CUMHURÎYET SIYAH AFRIKA remağalan var mıdır, bilmem. Af rika'da veya Paris'te tanıdığmı Siyah Afrikalılara haremağalarm dan söz ettiğim zaman beni hayretle dinliyorlar. «Demek yeryüzünde hilâ hadım edilmiş insan var..» diyenler çok oluyor. Ha remağalarının yaşantısı üzerinde bir yığın soru yöneltiyorlar bana. Ama bunları cevaplandırabilmek için elimizde o kadar az bilgi var ki Eski ağalar her zaman susmuşlar, dertlerini kendi içlerine dökmüşler, çekükleri acılardan kimseye söz etmemişler. Bu olayîn bilimsel araştırmasını yapmaya kalktığımız zaman ne var elimizde? Zambako Paşa'nm çok değerli bir incelemesi ve üç beş yazı... Yüzyıllar boyu bir arada yaşadığımız bu Siyah Afrikalüardan ne kalmış başka? Afrika tarihine bu alandaki kat kımız ne olacak? UNDAN birkaç ay öncesine kadar bir ağa daha hayattaydı: Sultan Reşad'ın müsahiplerinden Hayrettin Tekcan. Geçen Haziramn son günlerinde Hayrettin Efendinin öldüğünü gazetedeki tek sütunluk ölüm ilânlarında gördüm. Ben Hayret tin Efendi'yi çocukluğumda tanımıştım. Osmanh saraylannın son biri olan Hayrettin rağalarmdan Efendi sevilen, sayılan, ince, kibar, iyi kalbli, duygulu ve gerçekten efendi bir insandı. Boyu her halde iki metreye yakındı gibı geliyor bana. Belki de o kadar uzun değildi ama ben onu çocukluğumda hep öyle dev gibi görmeye alışmıştım galiba. Bostancı'da tren yolu üzerinde, bahçeli eski bir evde oturuyordu. Kendisini geçen yıl son defa gördüğüm zaman Afrika'dan buraya nasıl getirildığini sormuştum. Ba Hıfzı Topuz Son haremağalarından Hayrettin Efendi tZİM çoeukluğumuzda Istanbulun çeşitli semtlerinde sık sık yaşlı haremağalanna rastlanırdı. Kadıköy vapurlannda, Haydarpaşa Pendik banliyö treıüerinde, Üsküdarda, Besiktaşta, Aksaray taraflannda zaman zaman, çökmüş, saçları kırlaşmış, beli iki büklüm olmu} haremağalanna rastladığımı hatırhyorum. Teker teker kayboldu bütün bu yaşlı insanlar. Bugün hayatta iki kişi kalmış bu esîti ağalardan. Biri Tuzlada Sadi ağa (Sadi Yaylımateş); öteki de Darülaceze'de hasta yatan Cafer ağa. Yarm onlar da aramızdan ay rılırlarsa bir çağ böylece kapanmış olacak. îyi kötü anılarla ve çeşitli acılarla dolu olan bir çağ.. Bugün artık dünyanın başka bir yerinde hayatta olan eski ha B B na bütün başmdan geçenleri u zun uzun anlattı. Belki 7080 y ü önce yaşadığı olayları tam bir berrakhkla hatırlıyordu. Yanından aynlır aynlmaz bütün anlatüklarını not etmeye çalıştım. Bugün bu notlarda junlan okuyorum: « Çocukluğumn dün gibi ha» tırlanm. Ben Habeşistanlıyım. Biz Galla kabilesindeniz. Bu, müs lüman bir kabiledir. Benim adun Gülneta idi. 78 yaşlanndaydım her halde. Arkadaşlarla oyun oynuyorduk. Silâhlı insanlar yakalayıp bizi kaçırdılar. Bir hayli yol gittik. Ağlayıp sızlanıyorduk. Bir kasabaya geldik. Sonra bir evin avlusuna kapattılar bizi. Orada bizim gibi kaçırılmış başka çocuk lar da vardı. Başımıza bir felâket geldiğini anlamıştık artık. Ama ne yapabilir, bizim yaşımızdaki çocuklar. Aramızda Habeş KAÇAKÇI AVI •GALİBA aradan bir iki hafta geçti. lyileşmeye başladık. Bir jtün bizi limana götürdüler. Ora. da başka çocuklar, kızlar da vardı. Hepimizi bir gemiye doldurdular. Gemi demir alıp denize açıldı. Sonradan ögrendik ki burası Kızıldenizmiş. Bizi güverteye çıkardılar. Dertli dertli denizi seyrediyorduk. Nereye götürüyorlardı bizi? Ynrdumuz, köyümüz, anamız, babamız, kardeşjerimlz tâ gerilerde kalmıştı. Dönebilecek miydik bir daha bnralara? Görebilecek miydik bir daha sevdiklerimiıi. doğup büyiidüğumüz yerleri? Yoksa ke sip öldürecekler miydi bizi? Denize atıp boğacaklar mıydı yoksa? Hâlâ ağlaşanlar vardı aramızda. Bir ara baktık, ufukta bir ge mi göründü. Ufacıcık, parmak kadar bir gemi. Sonra büyümere başladı o gemi. Bir de baktık bir şeyler oluyor bizim geminin içinde. Bir telâştır gidiyor. Derken kaptan bağırdı: Yallah, herkes ambara inecek!. Kapattılar bizi ambara. Artık ne olduğunu bilmiyoruz. Bir şey gördügümüz yok. Ama korkuyoruz da. Yine bir felâket mi geliyor başımıza? Derken yukarıdan silâh sesleri dnyuldu. Bağırtşlar, koşuşmalar.. Sonra sicim gibi bir şey sızmaya başladı güvertenin tahtalan arasından başımızın üzerine. Parmaklarımı değdirip b?irtım: A.. Kan!. Gemi durdn. Ambarın kapüan açıldı. Beyaz insanlar göründü tepemlzde. Bir şeyler söylüyorlardı. Bir tercüman bunu Habeşçeye çevlrdi: Hepimiz yukanya çıkacakmışız. Çıktık. Bu sefer bizim kaptanı ve köle kaçakçı lannı yakalayıp ambara kapattılar. Tercüman yine durumu bize anlattı. Çocuk kaçırmak yasakmış. İngiliz gemilcri de devriye geziyor, kaçakçı gemisi anyorlar mış. Bizim gemiyi uzaktan görünce köle kaçıran bir gemi oldu ğunu anlamışlar. «Dnr» diye emir vermij İngilizler. Bizim Kaptan durmamış. Bunun üzerine ateş etmişler. Vurulanlar olmuş güvertede. Bizim Kaptan da vunılmuş, gemi durmuş. tngilizler fferi" oı jfCTiMMTİni yimuşiıııp atlanuşlar bizim gemiye. Bütün kaçak " çılan. kaptanı ve tayfalan esir almışlar. Biz seviniyorduk artık. Demek ki kurtulmuştuk. Bizi her halde köylerimize göndereceklerdi. Ama ne gezer.. Boş yere ümitlenip hevese kapılmışız. Tercüman yine başladı anlatmaya: Kölelik ya sak edilmiş. Hepimiz serbestmişlz ama bizi kendi vatanımıza, köylerimize götüremezlermiş. Nereden bileceklermiş bizim nerelerden getirildiğimizi.. Gemi tornistan etti. Ters yüzfi geri döndük. Uzun nzun yollar aldı bizim gemi. İngiliz gemisi de peşimizden geliyordu. Bir limana geldik. Burası da hiç bilmediğımiî bir yerdi. Kalktığımız yere hiç benzemiyordu. Burası Yemen'miş meğer. Bizi karaya çıkardılar. Çarşı gibi bir ye re götürdüler bizi. Yine tercüman başladı anlatmaya. Bizi burada, evlâd edinmek isteyenlere vereceklermiş..» (Hayrettin Efendi'nin anlat tıklan, tarihî gerçeklere tümüyle uymaktadır. Köle tica reti yasak edildikten sonra Afrika kıyılannda köle kaçakçüığmm yapıldığı bölgeler İngiliz ve Fransız gemileri tarafından kontrol edilmek tedir. Bundan önce gördügümüz çeşitli ferman ve emirlerden de anlaşıldığı gibi Osmanh yönetimi, yakalanan kaçak kölelerin azad eöUlmelerini, ondan sonra da oralarda «münasip yerlere yerleştirilip ihtiyaçlannı sağlayacak tedbirler ahnmasmı» istemiştir. Çünkü bu çocukları kendi memleketlerine ge ri göndermek, hayatlannı yeniden tehlikeye düşürmektir. Bununla çocuklar köle tüccar larınm ellerinden kurtulmuş lardır ama kölelikten değil..) «... Hepimizi bir gemiye doldurdular... Sonra Kızıldeniz'e açıldık... Derken ufukta...» cüman bana: «Ba efendi senl lstiyor, gitmek ister misin?» diye sordu. «Giderim..» dedim. Adam da Yarın sabah ben gelir bu ço cugu alırım demiş. Kalktı gitti. Ertesi sabah daha o gelmeden ben! başkası aldı. Hiç sevmedim o adamı. Sabahtan akşama kadar evde bana çocuk baktırdılar. Çok sıkıldım. Derken o llk beni beğenen adaın kalkıp oraya geldi. Antaşmazlık çıkmış aralarmda. Adam inad ediyormuş beni almak için. Ba ıa «Sen kimi istiyorsun?» diye sordular. Ben de o ilk beni al mak isteyeni seçtim. Bu adam YaSıub bey adında bir Osmanh zabitiymiş. Beni hemen çarşıya götürdü. Sırtıma mintan, ayağıma pabuç, başıma bir fes aldı. Üstıimdeki çullardan kurtuldum. llk defa elbise giyiyordum. Sonra tıindik bir gemiye. Günlerce sallrndık Kızddenizde. Sonra da vardık efendim, İstanbnla. Şajirdun böyle kocaman bir şe hir görünce. Mevsim kıstı, kar yağiyordu. Ne kadar üşüdüğümü anlatamam. Yakub bey beni İkin ci Kadın Efendinin biraderi Çer' Mehmet Paşa'ya hedlye etti. Paşanın konaihna götürdüler beni. Kocaman bir konaktı burası. İlk defa soba gördüm hayatımda. Yerleştim oraya. tyi baktılar bana. Her şeyi orada öğrendim, Tiirkçe konuşmasını bile. Ben İstanbnla geldikten bir iki yıl sonra büyük zelzele oldu. Yaştmı da oradan çıkartıyorum. (Büyük îstanbul zelzelesi 10 Tem muz 1894 de olmuş, yüzden fazla insan ölmügtür bu zelzelede. Böylece Hayrettin Efendi'nin ]8S4 te doğduğu ve 85 yaşında öldügü anlaşılıyor). Yıllarca Çerkez Mehmet Paşa'nın konağında kaldım. Meşrutiyetin llânuıda. yâni lM8'de hepimizi azad ettiler. Ben de Sultan Hamid'in kızı Naime Sultan'm konafına geçtim, Sultan Reşad'ın hlzmetinde bulundum. Saüanntın kaldırılnıasından sonra »pinıiz dağıldık. Ben ne yapacaeıraı bilmiyordum. Şehzade Selim Efendinin ağalarından Behzad ağa Paris'e gelip yerleşmişti. Beni de çağınyordu. Ben de kslkıp Paris'e gittim. Meeer Behzat Ağa ben gelmeden ölmüş. Kaldım mı bir başıma Paris'te. Kalkıp Sefarethancj e başyurdum. Allah razı olsun. beni İstanbula gönderdller. Ben de yerleştim buraya. Ee.. yaş SO'I gecti. Çok şükür kimseye muhtaç ohnsdan gecinip gidiyorum. Bu Imiş kaderimiz..» konu>resim:AYHAN BAŞOGÜJ Q[||( SULTAN lari. İşte kölelik cağıntn son acı aoı YARIN: • BİZDE ZENCİ BAYRAMLARI TALİR ARAVDIN 38 Celâl düşündü, Gidelim emme, ya çıkmazsat Çıkmazsa orada yatanz. Ahrız üstümüze birer kilim. Hava 1yi nasıl olsa. Kitaba baktırmışlar biliyon mu? Orada hazine varznıs, kitap gösteriyormu?. Yaa? ,: He ya. Sen dedigîme bak! Bulurlarsa b«davadsn biz de biraz sebcpleniriz. Gidelim haT Olur, gidelim. Sen yatsırfan sonra hazırlan. Ben gelir seni çnğınnm. Peki. Kimseye söyleme. Bulunursa kSylüden sakhyahm. Âlemin ağzına düşmesin. Sonra iyi olmaz. Celâl güldü. Sen de inanıyorsun demek bulunacağma. Olur ya kardaşım, bulunur. Belli olmaz bu leri duyuluyordu. Tamam, dedi birisi köşeden. Kımıldama, ge> liyorlar! lbi;in Ali usulca gelip çobanm yanına oturdu. Sigaranı söndür. Görmesinler. Hüsük ateşi avcunun içine sakladı. Görmezler korkma. Yola doğru bakıyorlardı. Önlerinden üç karaltı geçti. Omuzlarında kazma kürekler farkediüyordu. Hadi bakalınyjtığurlalr oja, ln#Uab altuu, bulursunuz. O zamaafciaeda âufer^bîraz. ' înşallah Tam kalkacaklardı, İbişin Ali yeniden ayak sea leri duydu. Kımıldama emmi, diye fısıldadı. Daha gelen var. Durup beklediler. Onlar da geçti. İki kigiydiler. Kim bunlar? DÎŞİ BOKD ŞUPUE GTME TİFFANY JONES , / BİR KILOâOAM > ( Eua'sE v e a'Q KINCÜV . SÜOO AWI, ONLAft \ KUBTULA ^ / GARTH YEMEN'DEN ISTANBUL'A B ASLAD1K bizi beğenecek insanlan beklemeye. Bütün çarşı halkı üşüştü başımıza. Bizi uzun uzun süzmeye başladılar. Bir ara yakışıklı bir adam dikildi karşıma. Bana bir şeyler söyledi, anlamadım. Sonra başımızdaki memurla konuştu. Ter cDemek muhtarla dükkâncı Celâl da gidiyorlar? Hımm... Söyliyeyim mi Hüsük emmiye? Boşver, söylemiyelim. Belki korkar da geri döner OnIçeri biri girmişti, sustular. lar da bizim gibi gözetliyecekler demek. Altın bu Hadi ben gidiyorum, dedi muhtar. Dediğim lununca başlanna dinelecekler, verin bakalım hissa gibi yap. Hazırhklı ol. mizi diyecekler. Ula bu bizim köyün adamı... Ortak İbişin Ali düşündü, ne hazırlığıydı bu? Bir çoğaldı desene, tüh!» yere mi gideceklerdi? Yoksa sıgır çobanınm dediği Tamam emmi, gidelim. Yalnız şu sıgarara isten habarlan var da onları mı gözliyeceklerdi' söndür yavu. Görmesinler. Bir kibrit ver ağa, dedi. Bi de sıgara. Avcumun icinde sakhyorum oğul. Görün Ne o la? Sen de sıgara mı içiyon gayri? mez. Yok ağa, kendime değil. Başkasına alıyorum. Muhtarla Celâl yan yana yürüyorlardı. ikisi Kime? de birer kilim almışlardı omuzlanna. Karanlıkta Söylememek için attı, iri yan görünüyorlardı. Şey™ Yarbay dayıya. Nerde bu kazdıklan yer? dedi Celâl. Uzak Ket dürzü! Yarbay dayı tek tek ngara almı? maz. Yok canım, aha şu üerde. Kızıl tepenin ete Bana al dedi yavu. ğinde. Parayı verip çabukça uzaklaştı. «Sana ne, Al Oralarda define olur mu be? lah Allah... Parasiyle değil mi? Kime ahrsam alı Kimbilir? Belki olur. Bizim köyün toprağı run, emme adam yavu!» dolu kardaşım. Ummadığm yerden çıkar. Modul Köşeyi döndü. Sığır çobanı Kel Hüsük kendisini Osman geçen gün para bulmuş duymadm mı? Bu bekliyordu. hevesi ondan. Al emmi. Tamam. Gece gidip bekliyoruz. He... Götürmüş de Saatçı Rasime satmış ena«Bizim gibi başkaları dabekliyecek herhalde. diyeyi. Buradan da bulurlarsa öyle yaptırmıyalun. Alcekti, vazgeçti. Kel Hüsük gitmeyiverirdi sonra. danmasınlar. Hem belki yanlış anlamıştı. Muhtann dediği başka Olur. bir iş olabilirdi. Geride Kel Hüsük İbişin Ali'ye sordu; Yatsıdan sonra ben gelir seni alırıra, olur Bu gidenler kim yavu? mu? Evde yatacağnnıza gider orada yatanz. Buluverirlerse üç beş kuruş bize de düşer. Sus payı an Bilmem. Anlıyamadım emmi. Bunlar da or lıyon ya? tak mı ne? Dur bakalım, belli olur şimdi. Elli altmış adım uzaktan1 koğuşturuyorlardu Hee, dedi. Hüsük. Yaşlı yüzü sürülmüş tarKaranlıkta hâyal gibi belli belirsiz görünüyordu. la gibi çizgiliydi. Şapkasmm kıyılan terden yağDerelere girince kayboluyorlar, tepelere çıkınca lanmış, kayış gibi olmuştu. Acele bir sigara yaktı tekrar iki karaltı yan yana farkediliyorlardı. Çeke çeke yürüdü. Bir yere varınca durup beklediler. Aralannda Yatsı namazmdan sonra defineciler buluştular fısıltjyla konuşuyorlardı. Ne konuştuklan duyulKazma kürekleri, feneri, bir de okunmuş gül dalmuyordu. lannı alıp sessizce köyün arkasına çıkülar. Seyit Ah fısıldadı: Biraz sonra definecilerin ışığı yandı. Hah tamam. Şöyle sokulalım ilerL Görebile ceğımiz bir yere oturalım. Onlar bizi görmesinler ha. Su testisi mi, ben aldım ağa? *v . Göremezler. Onlarm şimdi aklı fıkri defîne Yok la. Çuval aldım. Boş çuval. de. Dışan bakacak hâlleri mi var? Ne olacak o? Yan taraftaki tepenin başma oturdular. Sarı fe He he. Altın çıkınca içine doldurmak için. ner ışığı Derde öylece görünüyordu. Soyundular, Canım, çıksın da o kolay ağa. ceketleri bir kıyıya koydular. Osman testiyi dikip Öyle deme Osman. Şaşınnz sonra. Ne edece ğimizi bilemeyiveririz. Böyle şeyleri önceden dü , .su içti. şüneceksin. •. Bak su da geürmişler, dedi Celâl. İyi ya, peki. Elbet getirecekler. Adam çalışırken susar. Habip arkadan geliyordu. Gerisinde bir fısıltı Ya biz de susarsak ne yaparız? duymuştu ama neyin nesiydi. pek anhyamamıştL Muhtar hafifçe güldü, İkide bir dönüp bakıyordu. Gider isteriz ne yapalını? ' Okulun bahçe duvannı geçtiler. Ayak ses(Arkası vmr) T. C. ZIRAAT BANKASI GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN Umumi ikramiye çekilişlerimizle ilgili olarak broşür yaptınlacaktır. Bu işe ait umumi ve hususi şartnameler Genel Müdürlükte (Tevdiat ve Tanıtma Müdürlüğünden), îstanbulda Karaköy ve Izmirde İzmir şıibemizden almabilir. Teklifler kapalı zarfla ve şartnamelerde istenilen belgelerle birlikte 19.3.1970 Perşembe günü saat 14.00'e kadar Ankarada Genel Müdürlük (Tevdiat ve Tanıtma Müdürlüğüne) tevdi edilecektir. Bankamız 2490 sayılı Arttırma, eksiltme ve îhale Kanununa tâbi olmadığından, ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğine vermekte serbesttir. Postada vâki olan gecikmelerden dolayı herhangi bir hak iddia edilemez. (Basın: 11919) 2399 J RADYAL NOT: Aynı zamanda matkap ve freze olarak kullanılır. AMERİKAN MALI lerimiz gelmiş ve satışa arzedilmiştir ANADOLU HIRDAVAT PAZARI Karaköy, Tünel Cad. 26 Ist Tel; 44 64 69 48 60 36 İlancıüjfc; 7033/2409
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear