26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAHİFE DÖRT 22 Şubat 1970 CUMHURİYET \ Yağ gülü, gülcü kızlar, oğlanlar algaristan Türkleri, Gülyağını, çiçefcinin Türk şiirindeki saltanatına layık merasimle lstlhsal ederlerdlYağ gülü mayısta açar, yağ >H7^n)a.n da mayısın alüsına rastlayan hıdıreUezde kurulur; Mayıs sonuna kadar 35 36 gUn kaynar. Yağ gttlü açık kırmızı ve beyaz iki cinstir. Beyaz güller kolcusuzdur, kırmızılar arasında ben gibidlr, azdır, yağı da azdır, fakat yağı çabuk donar, kırmızı guüerin arasma bu hassasından ötürü kanstınlır. En saf gulyağı en çabulc donanıdır. Aşağı tUccar ellnde gül yagına bu donma *"wn5i içjrj ıtnçahl karıştırılır. Güller, gün doğmadan, blr de skşam serinliğınde toplanır. Gül leri bu işde ellerl hüner sahlbl YAZAN: Resad Ekrem Kocu B olmuş gülcü kızlar ve oğlanlar toplar. Gülcü kızlar Balkanlardan ora ğa lnen mome'lerle köylü kızlar ve kasabadan geien fakir Bulgar kızlandır. Gülcü oğlanlar da köy rtpiîVftniıiftn üe Balkanlardan orağı ITITIIIŞ dağb gençlerdirGUllerl kızlar kopanp toplar, kız eline yaraşan işdir; oğlanlara çıkımcı denlllr, gül bahçesinde kızlann arasında sırtlannda bir küfeyle dolaşırlar, kızlar devşirdiklerf çlçeklerl o küfelere atarlar. Yag gülü ke'sinden, topunun dlbinden Xanlıp toplanır. Alışkan parmaklar, oynak ve dalgalı, güller arasında merhametsiz dolaşırken su çırpıntıa sesi çıkanr, fakat bu ses lşitilmez, gül cü kızlar gül devşirlrken türkü söylerler ve çıkımcı oğlanlar da kızlar küfeyl dolduruncaya kadar gayda çalar. Gülcü kulann parmaklannda gül çamuru birlklr; yapışkan, kara bir çamurdur, mlsk gibl kokar, tülbende sanp koynuna atanlann tenlerini de güzel kokutur. Gül çamuru gülcü kızlann iMİrinıiır, blrlktlrlp hanımlara sat&rlar. Bir topak gül çamurunun kokusu kırk yıl dur sa ylne vardır. Gülcü kızlarla oğlanlar gündelik hesabı ile çalışırlar. KIYAFETLER alkanlardan lnen torlak momelerl köylerinde el tezg&hlannda dokunmuş sokman giyerler. Altı geniş, beli dar, omuzdan askılı bir etekllkdir Sokman'ın kendl kumaşından bir de önlüğü vardır. Bellere tokalı bir kemer bağlanır. Sokmanın altına, yine köy tezgahlarında dokunmuş pamuk bezl gömlek giyüir. Bu gömle B ğin eteği, sokmanın altında momelerin diz kapaklanna kadar iner; yakası ve kol ağızlan islemelidir. Momeler yalın ayak gezer, dolaşırlar. En narin yüzİU tozlann ayaklan oğlan ayağı gibi büyüktür ve elleri de ayaklannın ölçüsüne denktir. Bacaklannda yine sokmanın kumaşından işlemeli tozluklar vardır. Saclarını ince ince yirmi otuz kolan örerler, başlanna oyalı yemeni bağlarlar, yemeninin uçlan arkalannda saçlannın üstüne dökülür. Çıkımcı delikanlıların kıyafeti de pitoresktir Başlannda kuzu postu kalpak vardır. Kavgacı ve geçimsizler alınlanna, çapkınlar da şakak üstüne bir tutam perçem döker. İşlemeli pamuk bezinden gömleklerini çıplak gövdeye giyerler, gömleğin yakasında bir tek düğme vardır, iliklenmez, rüzgftrda yahut koşup salınırken göğüsleri Gülyagı, kazanlannın kurulduğu mevsimde, cGülen kızlar» ın, «çıkımcı oğlanlar» dan blrlnl yavuklu tutması bir çeşit gelenek haline gelmiştl. Temsilî resim bu dunımu canlandırmaktadır. Rumelinin en güzel türkülerl güller. gül kazanlan ve bu lgde çaüşan kızlarla oğlanlar k(onusunda bestelenmlştir. Bunlardan bir örnek: «Sabahın seher vaktinde görebilsem yâriml...» açüır, oğlanm tenine göre, güvez renkli bir meyvacığa, hunnaba, yahut kara çakıl taşına benzeyen memeleri görünür. Kızlann karşısında bu nümayişe en uslulan bile düşkündUr. Al yahut beyaz yün kuşak, kara yahut kahverengi yün potur, ve çarık bepsi dal gibi delikanlılara pek yaraşır. Gül bahçesine girerken çanklan atarlar, yalın ayak dolaşırlar. Çakısız ve eli değneksiz çıkımcı oğlan yoktur. Kalpaklannın altına muhakkak bir çiçek lliştirilir, bir kırmızı karanfil de, değirmen arkından yıkanmış oğlan saçına en yaraşanıdır, aynca «Ben bir kıca vnrgmmm» anlamma gelir. Gül bahçelermde bir kızın verdiği bir gonca gülü şakağına iliştirmek çıkımcı oğlan tuvaletirdn son süsüdürHer yıl gülcü kızlar çıkımcı oğlanlardan yavuklu tutar. Kızlar sabahlan bir gül goncası verir, manalı türkü söylerler. Oğlanlar da baygın baygın bakar, el şakası yaparlar, kol çim diklerler, gögüs sıkıştınrlar. Kusursuz vücutlannı göstermek lçin, kızlar öğle Ue ikindi arası dere boyunda otururlarken, soyunup güreşirler, yıkanırlar. Bazan bir gül mevsimini zehirleyen delikanlılar çıkar; RUşünke'yi seven Islav bir Mito oğlanı kalbinden vurur, Rüşünkeyi bey saklar, Islavı jandarmalar götürür. şiîelerin başında birer kız durur, takattur, inbıkleşme bajlayıp da ilk konulan şişe gulsuyu ile dolarken onu alıp kapak borusunun ucuna hemen ikinci şişeyi koyar ve tülbentle bağlarlar. Böylece her kazandan iki şişe gulsuyu alınır. Birincisine «Baş çişe» denilir, boyunlarına birer mavi boncuk bağlanır, ikinciler «Ayak fişesdir. Kazanda geri kalan su ve kaynamış güllerin posası büyük bir cibre çukuruna dökülur. Cibre çukurlan, kuyucukları da yatalaklar, kötürümler için şifalı bilinir, gül zamanında hastalan getirip içine sokarlar. Köylüler de f:stanlannı, bezlerini, ipliklerini gül cibresi çukuruna sokup boyarlar. Bu, birinci inbiktir. Gülyağı ikinci inbikte alınır. McıllcoçoğliJ Konu ve resinv AYHAN BAŞOĞLU | CEM SUHAM sdım taşıyan türbesinin kandıllerinde, Türkler, dört yüz sene zeytinyağı yerine gülyagı yaktılar ve Ravzai Mutahhara'nın kandillerine gülyağının da en âlâsı olan «Çif Ya*»ı koydular. İkinci inbikte kazanlara 5 6 okka gül, 10 şişe gülsuyu konulur. Gülyağının ineceği bu ikinci inblklemede kazan kapağı boruları ucundaki şişelerin başında yaşlan 30 ile 40 arasında gayet tecrübeli, temkinli kadınlar oturur. Gülyağı, kızgın ve birdenbire iner. Çok dikkatli olmak lâzımdır, ufacık bir ihmal, kayıtsızlıkla ?işeler taşıverirse üstünde bulunan yağ tabakası da bir an içinde gider, mahvolur. Şışelerin başında duran yağcı kadınlar yağın ineceği ânı hassas bir saat gibi bilirler, ateşçiye seslenirler, ocaktan yahmlı dal odunlar çekilir, kazan kor üstünde kalır. ve «Ayak» iki ?işe alınır. Yag Yağ kazamndan da «BM* ŞAHANE irinci inbikten geçmede «Bas şişe>lerde bir mıktar gülyağı vardır, «Çiğ yağ» derler, gayet raakbuldür, şahane hediyeliktır, hiçbır zaman pazara çıkmaz, satılmaz, gülyağı müstahsilleri tarafından hükümdarlara hediye olarak gönderilir. Söz arasında kaydedelim. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı iethinden ve Hicaz'ın Osmanlı toprakları smırı içine girmesinden sonra Medine'de Peygamberımizin «Ravzai Mutahhara» B kuvvetli ise, «Ayak» şışelerde de bir miktar bulunur. İkinci İnbikte alınan gülsuyu da gayet makbuldür. Gülün en çok olduğu zaraana «Doğrnk» denilir. Doğrukta gül kazanlarınm hiç durmadan dört gün dört gece kay nadığı olur. Geceleri cünbüj gökleri tutar. Doğruk gecelerinde işçiler nöbetle uyurlar. Güller kaynarken kasabadan çalgıcılar getirtilir, beyden yiyip içerler; keman, gırnata, davul, zurna, darbuka ile sabaha kadar çalıp söylerler. Her gün on kazan gül suyu için kurulurken iki kazan y a | için kurulur. Rumelinin en güzel türküleri güller kaynarken söylenrniştir. Sabahın seher vaktinde g5* rebilsem yârimi YARIN : ILICA YOLUNDA KAZANLAR KAYNARKEN ÜLYAGININ taktir edildiği, inbikten çekildiği Gülâbhâneler daima bir değirmen arkının altına yapıhr; /Bhbilâıiefe bo! iu la'zı»dır. Gülâbhâne, ortası sayvan, iki başında birer oda bulunan bir binadır. Sayvanm dışanya bakan yüzü boydan boya ocaktır, bu ocaklann «ayısı ekseriya onikiyi aşmaz; içinde on iki kazan kaynayan gülâbhâne altm mâdeni gibidir. Orfalann biri gül odasıdır. Zemini topraktır ve penceresi yoktur. Toplanan güllere gün ışığı vurursa kızışır, yanar. ö bür oda şişe odasıdır, iki katlıdır; alt katta raflar üstünde gülsuyu ve gülyağı şişeleri durur; üst katta Bey yatar. Gül, toplandığı gün kaynatılır. Gülâbhânede ocaklar dıs taraftan yakılır. Kazaalar ocaklara hep birden konulur, her ocağın başında ocakçı adı ile iki delikanlı bulunur, hepsinin başında da ateşçi vardır. Ocaklar onun emriyle yakılır, kazanlar onun emriyle kaynaznaya başlar. Gülâbhâne ocaklannda dal söğüt ve gürgen yakılır. Gül kazanı bakır bir inbiktir, şekli, beli dar bir fistana benzer; boynuna küre şeklinde bir kapak geçirilir; bu kapağın aşağıya ve ileriye doğru uzun bir borusu vardır, gülsuyu ve gülyağı şişesi bu borunun ucuna tülbentle bağlanır; borular, içinde durmadan soğuk su dolaşan birer fıçının içinden geçer, bu fıçılann dibi d"eliktir ve bir su oluğunun üzerine oturtulmuştur. Her kazana 10 okka gül ve 10 şise temiz su konulur. Güller sepetlerde tartıhr. Kazanm kapağı çamurlu bezlerle sıvanıp yapıştınlır. Borulann ağzına bağlanmif 6 DEFINE TAL;P APAYDIN 21 olun!.. Herkesi bir ise sürdü. Becerirdi böyle f ^ Hasta döşeğini sala yerlejtirdiler. Dört kiji birer koluna yapıştı. Öbürleri de kapları kazanlan bölüştüler. Koye aşağı yola düzüldüler. En önde Veli hoca yürüyordu. Elindeki feneri tutuyor, hastayı taşıyanlara yol gösteriyordu. Aman yavaş olun! Düz tutun. Şu tarafı kaldırın biraz. Öndekiler ağur olun! Yol kayalann arasından eğri büğrü, bazan dimdik iniyordu. Hastayı düz tutabilmek için öndekiler kaldınyor, arkadakilerse yere değdirecek kadar indiriyorlardı. Zor oluyordu. Hasta epey sarsılmıştı. Sesi soluğu çıkmıyordu. Ballıbaba tekkesi geride gene kendi başına kalmıştı. Ağaçlann karaltısı göğe vuruyordu. Tam tepede parlak bir yıldız vardı. İki tilki yerleri koklayarak yanaştıUr. Tekkenin duvarı dibine atılan kemikleri buldular. Yalamağa başladılar. Ağaçlann birine iri blr gece kuşu kondu, boğuk boğuk ötmeye başladı. Kalabalık köye inmişti. Doğruca Topal Şerif'in evine çektiler. Hasta yatağım kapının önüne uzattılar. Veli Hoca kalın sesiyle: Hadi bakahm Şerii ağa, dedi. AUaha em»net olun kardaşım. Bize düşeni yaptk. Işi Ballıbaba'ya havale ettik. İnşallah derdinize derman olur gayri. Gerisi Allah'tan... Sağolun Hoca efendi. Allah razı olsun hepinizden. Geçmis olsun komşu. Geçmiş olsun. Allah iyilik versin. Allah kabul etsin. Amin... Kalın sağhcakla. Güle güle. Hastayı içeri aldılar. Gelinin yakıoı kadm» lar gene başucuna çömeldiler. Gaz lâmbasınm sarı ışığında çaresizlik içinde beklemeğe ba»ladılar. Ertesi gün Seyit Ali damın kaşında dikiliyordu. Deminden beri köyün bir aşağısına, bir yukarısına bakımyor, süpürge çöpüyle dişinl karıştırıyordu. Cebinden teneke tabakayı çıkar dı kendl kıydığı tütünden kalın bir sıgara sardı. Suriye işi çakmakla yaktı. Ağzından burnundan üfledi dumanlan. Efece blr duruşu vardı. Kasketi yana eğikti gene öbür taraftan bir tutam saç Iırlamıştı. Okula doğru baktı, çocuklar daha dağılmamıştı. Tenhaydı okulun önü. Ula Üssüün! diye bağırdı karşıya. Habip emmin evde mı, Habip emmin? Yok, derfı bir ses Bağa gitti. Hangı bağa? Aşağı bağa. İyi. Kendikendine gerindi. Sonra ensesini kaşıdı. Kimbilir ne düşünüyordu? Kız! diye seslendi içeri Ben çöyle bir dolanayım. Soran olursa «aşağı bağlara gitti» dersin. Eh, dedi kadın içerden. Ağzında sigara, merdivenleri indi. Güneşli bir gündü. Sarı taslı tesbihini çeke çeke yürüdü. Tesbihin taşları güneşte İri iri parlıyordu. «Arayan mevlâsır.ı da bulur, belâsım da... dedi kendikendine. Ben su Göreklı köyünü alt üst etmez miyim acaba? Dağını taşını, deresini tepesini köstebek gibı eşmez miyim? Araya araya bulmaz mıyım nerede gömü varsa? Bulurum ulan! Valla bulurum. Hıı...» Çeşmenin önünden geçti. Bir çocuk elinde boyundan büyük değnek, öküz suluyordfu. Iılık çalıyordu kopil. Hem de bâyâ yakıştırıyordu. Sen kimin oğlusun la? dedi. Ben mi? dedi çocuk. 8 DİŞİ BOND TİFFANY JONES GARTH jJTarık Z.Kırbakan:: AYLÂK MUSA Biraz sonra sini üstünde kurban etiyle pilâv getirdiler. Ballıbabanın basucuna koydular. Yirik Habip yan yan bakıyordu. Sesini yavaşlatb. Veli hoca kes işareü yaptı. Sonra: Allahümmee... diyerek basladı. Ellerini g5ğe açtı. Dışardakiler de katıldılar. Veli hoca uzun uzun okudu. Önce Allaha, sonra Ballıbaba'ya yalvardı. Hanife gelini iyileştirmesini, onun için kesilen kurbanı kabul etmesini diledi. cAmiin» diyerek bürdi duayı. « Amiin..» diye bağınştı öbürleri. Hadi uşaklar, soğutmadan yeyin bakalun, dedi. Yeyin de dua edin. Allah kabul eder inşallah. Dışardakiler kazanlann çevresinde dizildiler. Eller bir ete, bir pilâva dalıp dalıp çıkmağa başladı. lştahla yiyorlardı. Konuşan monuşan kalmamıstı. Ortalığı ağız japırtısı doldurmuştu. Oh, dedi birisi. Gözel olmuş mübarek. Allah kabul ede. Etti bile. Hasta sustu baksana. He. Kurban etinin yenmesini beklermiş. Öbürleri cevap vermediler. Ağızlan dolu doluydu. Habire çiğneyip yutuyorlardı. Içerde Veli hoca siniye yanaştı. Hadi hele, dedi. Buyurun... Allah kabul etsin. Amin. Buyurun. Baska sini yok muydu, kanlara ayn koysaydınız. Topal Şükrünün kansı; Siz buyurun hocaefindi, dedi. Biz kalanı yeriz. Olmaz! Hastaya da yedirin. Sevaptır. O yiyemez hoca emmi. Agzını acamıyor baksana. Dermanı kesildi yavrucağiiimın. Yer yer. Suyundan muyundan verin hele. Topal Şükrü ne edeceğini bilemiyor, ayakta jaskın bekliyordu. Hadi Şükrü, dedi Hoca. Bakma öyle. Dışardan kap getir. Kanlannkini ayır da ver o taraia. Git la, dedi Şükrü, oğluna. Kap getirdiler. Az etle pilâv ayırıp kadınlara vzattılar. »•••••••••»»»»»••»< Sonra Yatınn basucundaki siniye çöktüler Allah kabul edel :: DOKIOR ;: Amin! Amin! Yemeğe başladılar. lyice acıkmıslardı. Ke\l DERİ, SAÇ ve ZÜHREVİ <> K, mikleri sora sömüre yiyorlardı. Biraz sonra Seyit o Hastaüklan MUtehassısı + U Nasıl olmuş hocam, diyerek yanastı. Büyü', l tstiklâl Cad. Parmakkapı ğünden bir et alıp çömeldi oraya. Oh. Dıgarda • NOJ 66 TEL: 44 10 73 mübareği kapışıverdiler yavu. Pek az düjtü valla. •••••»»•••»»•»••»»»•+ Doyumluk değil, tadımlik. Allah kabul etsin de, azı çoğu bir. He. Kurban eü değil mi, o kadar olur. D İ KKAT Yirik Habip hiç konugmadan yiyordu. Ağaç ESKİ K I I M E l L t kaşıkla bir dolu pilâv alıyor, hazla çiğniyordu. HAL1LARINIZ Sonra bir et daha. değer fiatıyla evinizden Gelin ötede kesik kesik ıkılıyordu. Kadınlaralınır. dan. birisi ağzına küçük bir et parçası koydu. Tel.: 47 36 17 48 31 51 Hadi kızım yeyiver. Kurban etidir, iyi gelir. Hadi gülüm. (Cumhuriyet 1682) Suyundan verin, dedi Veli hoca. Karaına bir parça gitsin yeter. DOKTOR Veriyonız emme hiç kendinde değil. Husa çekmen. Kurban eü yendi ya, gerisini MUSTAFA ÖZDtLER Allaha buakın. O işini bilir gayri. OahllJre HOtetaamn Inşallah inşallah... Randevu «lınması rlca olunm. Birden elini kaldırdı. Dışardakiler içerdekiler LUeU M?sihp«Sa Cad. No. 13 hep uydular, onlar da ellerini kaldırdılar. Veli Tel: ?7 88 40 hoca uzun uzun okudu. Sonra elini yüzüne sürAKSARA» dü. Aynı şeyi öbürleri de yaptılar. Seyit Ali dışan fuladı. Avlu duvarmın kuytusuna sakladığı kelle ile bacaklan karanlıkta DahiUye MflteiusaMB mendiline çıkıladı. Durun lâ! Diye bağırdı. Kimse boş gitDr. Kâmran ŞENEL mesin. Herkes birsey götürecek. Kiminiz kazanlan. kiminir ha«+» i• « »''Tatcstm SıraserrtleT est
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear