26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAHİFE DÖRT <a ^uttuıdu. Düşeceglnl anladım. Elleri çözüknüştü agaçtan. Tam yere düşerken yakftia dım kolundan. Kapıdaki bekçüerden aldıgım bir sandalyeye oturttum. Blr süre geçti. Düzelir gibi oldu. «Hastancye götürelim sM» dedim. Başıyla «hayır» Işareti yap tı. Sonra konuştu: Biliyordum fenalaşacağınıı ben. Sabah, kardeşim «beni almaya geleceğini» söylemişti. Kötüleşeceğim kalbime dogmuş. «tyi olur, gel» dediydim. Bakın. bu zamana kadar gelmedi. Kardaş böle giinde (ferek inaan». Konuşmamasını söylüyorum. Ara sıra öksürüyor. Fabrika kaldınmına tükürüyor. Ve fabrikaya öfkeyle bakıyor: Yedi bitirdi bu fabrika be ni. Adımı öğrenmişsin, adım Hatice. Soy adum da öğren bari: Güngörnıez. Hastane dedin demin. t'sandun hastanelere girip çıkmaktan. Epeyce de yattım. Kocası yedl 71I olmuş ölell Onüç yaşmda bir oğlu var Hatice Güngörmez'in. Taşütarla' da oturuyor. Evinin bir odası, bir holü varrruş. Hatice konuşuyor yine. Susturanııyoruz: Oğlum da benim gibi i$çi olmasın deyi çalışıyom. O'nun adam olduğunu görsem bi, gözlerimi rahat yumacam gayri. Hatice de Bedri Rabmi'nin Güisüm'ünden farksız : «Dışarda tarlalar turuncn asfalt mosmor Dışarda dışarda Mevsim giirfil güröl akıp gidiyor Ondokuz yaşında K yüp'lü Gülsüm Dalmış beyaz köpüklü akışına ipeklilerin Kötü kötü düşünüyor.» Hatice üzgün. Hatice topluma, yaşamaya küsmüş gibi. Kötü kötü düşünüyor, söylüyor: Oğluma bi elbise alamadım. Ne elbisesi, bi gömiek bilem alamadım. Ah, kumaşı alabilsem. Kendim bilem dikerim. Makine mi? Makinem filân yok. Ne rezer bende makine. Zor yerlerini, komşumda dikiş makinesi var; ona diktiririm. Hatice'nin kader arkadaşı GU1 süm'ün öyküsü de aynı çizgide sürüp gidiyor: «Ipeğın akışına doyum olmaı Ama gel gör ki ipekli empnmeden don olmaz B;r top Amerikan bezi sakız gibi beyaz Bir lop Amerikandan neler çıkmaz Perdeler, satak çarşafları çologa çocuğa çanıaşır Sakız ffibi ağarmış bir top Amerikan bezi Gülsüm' ün gözleri kamaşır.* Hastaneye götürülmeyi bir kez daha reddedlyor. «Oglam n'olacak?» diyor. Bir caresine bakanz elbet. Olmaz. Eve gitmeliyim. Hatice Güngörmez'i Taşlıtarla'ya giden bir minibüse oindiriyoruz. 16 Şubat 1970 CUMHURİYF1! Ne edeceğini şaşıranlar S abahtı. Hava bulutlu. Yağmurlu bir gecenin sabahı. Dalyanlarda ağlar çekiliyordu. İskelenin yanında, Pendik'in denize yakın sokakları yosun kokuyordu. lskeleye yakın, tam bahkçUarm karşısmdaki küçücük bir kahveyo girıyorum. Islanmıştım. Hâlâ yağmur yağıyor. Kimi laman bu kahveye balıkçılar da gelir. Yine birkaçı burad"a işte. Lâstik çizmelerinden, balıkçı berelerinden tanıyorum artık onlan. tçlerinden biri anlatıyor. Ben sonuna doğru gelmişim anlattıklannın : öyle bir saUınıyorâu kl beyim. Ben böyle lodos gSnnedim. Şimdiye kadar korkmamıştım hiç. tlk defa korktam. Ne için yapıyornm bunnan? Ben canımı yolda nu buldnm? Peki, bu tahlikeye atılıyom «Istanbnl deyince aklıma Bir basma fabrikası gelir Üçüncfi oflanı doğurnrken Gülsüm Bir top Amerikan'a hasret sizlere ömfir Gülsümlerin sürüsüne bereket Terine bir Gülsüracük bnlnnnr elbet Gider Gülsüm gelir Gülsüm Azrail ettiğin bnlsun.» Bedri Rahmi EYt)BOGIX amma ne geçiyo elime? Yirml, yirmi üç lira. O da her zaman değil ya. Ne yapayım ben bunn? Evet, borç alıyoz amma. Ne demişler? «Borç yiyen kesesinden yer» demişler. Bizimki öyle işte. Dinleyenlerden birkaçı takılıyorlar. Bunu, kızdırmak için yaptıklan belli. Söylediğim çay geliyor. Yeni demlenmiş. Diğer balıkçı konuşuyor bu kez: Evin iki aylık kirasını veremedim daha. Başvunnadığun yer kalmadı. Tüm şaşırdım ne edeceyimL Bırakcam bu babkçüıği neyi. Bi yerlerde bi 19 miş dnyarsanu habar verin bana. Hani Pavll adasında lokanta açcaktık ya. Döndfln mü o lşten? Açaum açmasına ya hani para? Hani grado? (1) Kim virir bize gradoyu? «Adamı olaclar»dan bize sıra gelmiyo hj. Kahveden çıktıktan sonra kıyı boyunca yürüyorum. Pendik'in denizi lodoslu. Lodosun gümbiirtüsU kulağımda. Dalgalar, kıyıyı güm gttaı dövüyor. Denlz kıyısındaki yola dek çıkryor sular. MAHMUT ALPTEKIN FABRİKA YAŞANTISI umaş fabrikasanm önünde duruyordu. Dunnadan öksürüyor. Boğmaca gibi bir öksürük. Öksiirügün sarsıntısından eğilip bükülüyor. Zayıta ve de yüzü sapsan. İçerde makina gürültüsü aresında görmüştüm onu. Tezgâhın başmdaydı. Hızla gelip giden mekiklere bakryordu. Dokunsan yıkılıverecek gibiydi. Adı Hatice imiş. Dışanda, kapının önünde duruyordum. Baktım o idi gelen. Bir süre durdu. öksürükten yü rüyemiyordu besbelli. Bir ağa K Çok iyi bilinen sebcplerden ötürü yerinl yurdunn terkedip soluğiı Istanbul'da alan purbetçilerin ilk indikleri yer yukarda fotoğrafı göriilen Haydarpaşa istasyonudur. Gelenlerin blr kısmı büyük şehirde parapul yerine hayal kırıklığı, sefalet. perişanlık re hastaük bulacak, yine indiğl yerden terene blnerek geri gidecektir. (Fotograf: Selâhattin GIZ) Bir topal martısı vardır O' nun. Topal martı, martılıktan çıkmış, bir «insan» olmuştur. Aynı hıkâyede bir de Ermeni balıkçı bulunmakta. Hayatı kavramış, yalnızca dostluga; iyi, güzel şeylere veren bir insanhk ustasıdır artık. Ve Sait Kaik'in de dostudur. Martıların, tnsanlığın... Taşında, topragında Sait Faik vardır bu şcörin. Bohem yaçajışı. gezindjği her soKakta, her yolda canlandıkça canlanır. Burgaz Adası, Sivriada, Hayırsızada, Sait î'aik'in en çok anlattığı yerlerdir. Buralan her gördügumüzde hep O'nu, Sait Faik'i hatırlarız. Mavi gözlü, mahzun bakışlı, İnsan dostıı, yaşama dolu Sait Faik dikiliverir karşımıza. Hayatı boyunca msanlan s?vmiş, onların serüvenlerini, cestanını yazmıştı. Balıkçılann, yoksul insanlann sorunlannı di le getirmiş, bıkmadan, usannıadan tüm bvtnları yaşarruş ve yaşatmıştı. Bir hikâyesinde, «Kalinikhta» (2) diyor. En güzel hikâyelerinden biridir (3). Kendi sözüyle kendisine sesleniyoruz: «Kalinikhta», Sait Faik! «Kalinikhta!..» (1) «Kredi» demek istiyor. (2) Rumca, «iyi geceler.» (3) Bu hikâye, Sait Faik'ia AZ ŞEKERLİ adlı kitabındadır. Varlık Yayınevi. Konuveresim AYHAN BAŞOĞLU I Q£J|| SULTAN YARIN Girmesi kolay çıkması güç DEFINE TALİP APAYDIN 18 Modul Osman eşekten indl. Hayvanm kıçına bir tokat vurdu. Dââh hadi! Ne olursa olsun ben define anyacağım arkadaş, dedi. Aha işler bitti. Bundan sonra düşeceğim kırlara... Nereyi arayacaksın ağa? O belli olmaz. Allah nereyi gösterdiyse bakalım. Bizim köyde arayacak yer mi yok? Çook... Derinderedeki mağarayı da arayacak mısın? Aranz, nlye aramıyalımî Emme orada koca bi ejderha varraış T I mt, Hem içi çok derin. M > Olsun be. Silâh alır £İdjri|^ BJ^agJunu bufüruz bakalım. Biz davar güderken girdik emmi. Epey gittik. Üff. bi derin, bi derin. Ucu bucağı yok. Olsun. El feneri alır gideriz. Fener sönüyormuş. Içindeki ejderha üfleyip söndürüyormuş. öyle derler emme kulak asma. Yalan. Var Osman emmi, valla var. Biz içine ateş yaktık da alevler hep dışan doğru eğildi. Içerden rüzgâr esiyor, bl görsen... Biliyorum canım. Rüzgâr eser tabl, niye esmesin? îşte o ejderhanın nefesiymiş. Yok yavu. Olur mo öyle şey? Haa Habip ağa, olur mu? Yirik Habip en önde. hiç konuşmadan yürüyordu. Düşünceliydi. Bir zaman cevap vermedi. Kimbilir, dedi. Allahın işi. Olur olur... Gene sustu. Modul Osman; Mağaraya girmem canım. dedi. Bizim Çördüklüdeki tarlanm ayak ucunu arasam yeter. Bi de Cçgözeierin orayı. Muhakkak bir çeyler bulunur valla. Zati çanak çömlek kırıklan, küp kınklan çıkıp durur. He çıkar. Bıldır ben de bulduydum Üçgözelerin önünde. Oralar eskiden raezarmı?, değil mi emmiî He. Kırallann mezanymı?. öyle derler. Kazılsa kimbilir neler çıkar. Emme yasak. Gizliden aramak lâzım. Niye yasak emmi? Toprağm altmda ne varsa hökümatındır yeğen. Müsaade ahnmadan kazılmaz. Sonra cezası ağır. Ben gider kırda yalnız kazarsam kimin habarı olacak? Kimsenin olmaz emme, bl de olursa... Görmedin mi Uluköylü Kara Amedin karısı madımak toplarken... Hee, altın buldu. Doğru muydu o emmi acaba? Doğru tabi. Karakol komutanı bir fki sıkıştırdı bırakıverdi. Oysa... Yansım rüşvet verip kurtuldu. öyle diyorlar, bilmem gayri. En az elli altın buldu dlyorlar. He, öyle dediler. şey bulunur ?rnr^n. Lâ v i n yerini bilmek lâzım. Ben de Habip ağa gibi okumayı bilsem, valla hiç durmam. boyuna kitaba bakanm. Aynaya bakanm, remil atarım. Herbir şey kitapta yazılı kardaşım. Yerini bi ögrendin ml korkma gayri. Vur kazmayı çıkar. Götür Rasim efendiye sat. Elli, yüz, iki yüz... Vay bobam vay! Yaa, tadından yenmez blr iş. Yirik Habip gene cevap vermedi. Yokuş Bu b'^îm t^.^raftiTv»i7 »rekptli cprnm. H r p SAİT FAİK'ÎN İSTANBUL'U B .ö Sıralar dev\cf hizmefcne ö DİŞİ BOND rti DUGGAlJ... &Z IHOU Jr Sait Faik yaşamışta bu şehirde. lstanbul"un MiçnJtinsanlarını, balıkçılarını, çımacılarını, kömür taşıyan ;ocukları, Tünel'i; Köprü'yU dile getirmişti. Kimsenin «özür.e çarpmayan küçük ama cana yakın, ama bizden olan nesnelert yakalar, unutulmaz bir öp olarak çiziktiriverirdi. tstanbul, Sait Faik'le daha bir Istanbul'du. Tüm kimsesızlerin, Rariplerin dostuydu. Anlattığı yerler, kişiler, bugün; Jana ccanlı» olarak Sait Faikln hikâyelerinde vaşamaktalar. ,\ • \ 81UMİ • TEŞEKKÜR Şahsıma gösterilen thtfmanv lı bakım ve başarılı amellyatla; muztario olduğum hastalıktan biiznillâh kurtaran Ankara Tıjp Fakültesi I. Cerrahl Klinigine; başta kıymetli hoca Prof. Dr. HİLMİ AKIN ve Dor. Dr. Şadan Eraslan; Doç. Dr. Ahmet Yağcıoğlu; Doç. Dr. Ferruh Özer ile Dr. Haluk Kiper; Dr. Zekl Demirörs; Dr. Akın Bulut; Dr. Akın Önbayrak: Dr. Güler Koru: Dr. Yalçın Aker; Dr. Sabri Acartürk; Dr. Enis Yetkin; Dr. Gültekin Yazıcıoğlu: Dr. Özdemir Yararbaş ile müsfik hemşire Müjgân Sezgln; Nihal Akçay ve servisin diğer bütün personeline çükranlarımı sunar: bayırlı bayramlar dilerim. CEVAT ÇAftRl Cumhuriyet 1581 TIFFANY JONES MEVLIT 11.11970 tarihinde vefat eden sevgili ve kıymetli varhğımıî LEMAN SAYDAM'ın CARTH vefatının kırkıncı gününe rastlıyan 19 Subat 1970 Perşembe günü Hacı Bayram camiinde kılınacak öğle namazını müteakıp aziz ruhuna Mevlid okunacaktır. Dost; akraba ve arkadaşlariyle arzu edenlerin teşriflerini rica ederiz. Nihat Saydam ailesl Cumhuriyet ^ 1580 yukarı düşüne düşüne yürüyordu. Çeşmenın önüne geldiler. Hayvanlan suladılar. Kencfileri de su içtiler. îbişin Ali geriye dönüp baktı, kasaba uzakta, aşağılardaki ovanın ortasmda kalmıştı. Ağaçlann içinde evler belli belirsizdi. Güneş iyice inmişti. Akşam oluyordu. Dâh hadi! dedi Modul Osman. Boz topraklı tepenin böğrünü döndüler. Köy göründü. Kıyıtfa ak sıvah uzun okul yapısı vardı. Arkada. sivri tpoenin hasirıda Ballıb^^'' *~kkesi, tekkenin kocaman ağaçlan çevreye yuka» rıdan bakıyorlardı. Köy ağırdan karannaya başlamıştı. 7 Yirik Habibin kansı evin hayadına çıkmış, kncasını göılüyordu. Ble. tutaftı duru$U lçeri giriypr, djşen çıkıyor, MgsdBfiefttaLbiIeroSyordu. Yakın kalınca seslendi, De hadi herif. Nerde kaldın, çabuk ol biraz! Ne olacak? dedi Habip. Seni bekliyoruz, sür hele! Niye bekliyonuz, hayrola? Hiç acele etmiyordu. Kadın kızıyordu onun bu soğukluğuna. «Naha onma emiî» dedi içinden. Elini bellne dayayıp bekledi. Yüzü bozuktu. Ne oluyor, ne bu sessizlik? Kimse görfinmuyor köyde. Görünmez ya! Millet tekkeye çıktı. Topal Serifin gelini pek hasta. Acele götürdüler. Çabuk ol, kitabmı al da git. Seni bekliyorlar. Bugünü mü buldun otfun satmağa gidecek? Çabuk hele. Nesl vartnışT Al şu camı hele, kınlmasın. Eseğin üstünden uzattı. Kadın lâmba'şişesini aldı. Nebleyim ben. Karnı ağnyormuş. Ne zaman ağnmış? Bırak şimdi ince inee sormayı da yürü! Veli hoca «çabuk gelsin» dedi. Aksam oldu yavu. Bundan lonra tekkeye çıkılır mı? Çıkılır elbet. Niye çıkılmasın? Yürü hele. Gelir gelmez yollanm dedim. Allah Allah... Eşekten indi. Canı sıkılmıştı. Ama kurbaa eti yiyeceklerini düsününce biraz değişti. Getir kitabı. 6*edi. Blr ıbnk da su getir. Abdes alayım. Kadın fırlayıp gittl. Suyn hszır etmelivdl önceden. DüşünememişH. «Tüh» dedi kendi kendine. Çabuk ol çabuk! diyerek eeldi. ölür dlyorlar yazık. Okuyun da kurtarın garibi. Ne biliyorlarmış öleceBini? Allahın işine kansmayın kan! Çek esekleri içeri. Abdest slmak için kolları sivadı. Duvarm dibine çömeltfi. «Enuzu billââ...» diyerek başladı. Dogruldugu zaman. Kurban eötürdüler mi? dîye sordu. Götürdüler, dedi kadın. Çabuk git Fener mener de aldılar. Veli hoca dedi ki cacele gelsin. Si'a ile okuyalım da kurtaralım gelini.» îyl. Canlanıvermişti. Alacalı dasma örtü?ü icindeki kalin kitabı koltuŞuna Vıstırdı Kövür eerisine dogru vürüme?e basladı Yolu bıraktı, sapadan cıkıverecekti Yokus vukan dizlerine dayana davana yürüyordu Tez zamanrta soluiu kabardı. Tas'ardan taslara atlıyordu Rir derenin sürtîkleriigi kumlan kosar atftmla peçti. Sonra dik bir sırta tırmandı. «Hoh hnh...» yapivordu yürüdükçe. Ağzını açmış soiuklanıyordu. I Arkaffi var) AYLÂK MUSA Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünden 1 Radyolanmız lçtn Oıtiyaç duyulan, a) Elektronik lâmba, diod ve transistörler, •) Kumar.da masalan, şartnamelerine göre ka^ab zarfla ve teklil alma suretüe satınalınacalîtır. 2 TekMler en geç 23/Mart/1970 günü saat 14.00'e kadar, «TJl.T. Kurumu Genel Evrak Müdfirlfiğfi, Mithatpaşa Caddesi No^7 ANKARA» adresinc makbuz mukabillnde teslim edilmiş veya iadell taabhütlü olarak posta ile gönderilmiş o'acaktır. 3 Şartııame:erin heT biri. 25, TL. bedel mukabilinde mümessilHk belgesinin ibrazı şartile Genel Müdürlük Malzeme Şubesi'nden temin edilebilir. 4 Kunmumuz 24!^ sayılı Kanuna tâbl olmadıguıdan ihaleyl yapıp yapmamaktsı, kısmen veya diledigine varjmatt» » r . T.B.T.A.K. Marmara Bilimsel ve Endüslriyel Araştırma Enstitüsü İnşaal Müdürlüğünden: Betonarme projesinde çalışacak enaz iki yü tecrübeli, askeriiğini yapmış, O İNŞAAT Y. MÜHENDİSİ alınacaktır. Dfl Bilgisi tercih sebebidir. tsteklilerin en kısa zamanda hâl tercümeleri ve bir adet fotoğrafla birlikte, «Gümüşsuyu C. 28. Kat 3, Daire 6, Taksim» adresine müracaatları rica olunur.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear