26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SATTA DOET: îCüiMHlJKIYET: irkaç ay sonra, Şükrü Kayanın ikinci tahminine ait belirtüer ds görülecektL Nitokim Mart ayında Celâl Bayar için Medisa bir «İmpez» olayı getirudi... Başvekü bundttn müteessir olarak istifa etti ve yerine Refik Saydam Başvekil oldu. Bu arada bazı yerlerde dikkati çeken baa olaylar vnkubtünyordu. Meselâ, Trabzon'da yayınlalanan bir gazetede TaSk Ahmet Barutçu, înönü'yü öven yakm gee mişi de yeren bir makale yazıruftı Barutçu, Trabeon'da avukatlık yapıyordu. Babaa Hacı Ahmet efendi, eski «Trabzon Müdafaayı Hukuk Cemlyeti» reisiydl Bunlar sonradan, Atatürk'e muhalif bir tavır t&kmmışlardı. Ş*rk eep hesi Kumandanı Kfizmı Kanbekir Paşa ile de bir hayli çddgmeleri olmuîta. MîW Mücadtued» Trabzon'da bnhmduğuın lçta bu hikâyeleri yetkfli khnselerden dinlemiîtim. B Ataturjc un yillar öncesi gösterdiği ni buraya aynen naklederek yazj larıma son vermeyi uygun buluyorum: •Bu konuda Andre Maurois'nu düîüncesi jöyledlr: Mutlu geliş m«stni gerçekleştirmek için güneşe ve açık, geniş bir alana ihtiyaç duyan bir birind adara tipi, ve vine bn amaca ulaşmak için gölKede yeşermekle yetinen bir de ikinei adam tipl vardır. Bn ikincisi de faydah ve iyi sayıhrsa da, birinei adamla »ralarmdaki fark, ttpkı menekje çiçeği ile ıhlamuı çiçeği arasmdaki aynhğa benrer.» Gaston Berger bunu böylece be llrttikten sonra yazuına devam ederek kendi görüfünü ş6yle ifade ediyor: «Bn çok derin seziş ve elejtiri. toplumlarda genel bir problem üzerine önemle dikkati çekmekte ve bnnun xosyal alanda olduğu kadar askerlik alanmda da özel bir incellk taşıdıfeına işaret etmek tedir. Her iki alanda da felaket. gefin yâni birinei adamın sahneden yok olması ile başlamaktadır. Çünkü idare, büyük bir degcrl oldağu sanılan ikinei adamm eline geçince. ilerleme gelenekleri verllen tâvizlerle ve yapilmaya VaUcıjılan deği^ikliklerle boanlmaya başlar. Zira, iyi bir ikind adam, if bnîtnda genellikle feaa ve ters bir birinei adam olnr. Bn çâktintiire de ancak, ka rakterlerin realilelertne, gerçek Il|bıe inanmayanlar Nuhtaç olduğun kudreL toplama karan almdı. V« olaylar birbirini rdedi. yoludur Faik Ahmet Barutçu da bir mud det sonra yapüan seçimde Trabzon'dan mületvekili seçilerek Meclise gelecek, günün birinde da Başbakan yardzmcısı olacakh. Nihal Adsız da, Atatürktm sofrasını yeren bir kOçuk brosürü, bu arada yaymlanustı. Gençliğin gösterdiği tepki uzerine bunu Dtinya savaşı B U SIRADA da ufukta îkinei Dünya Savasının kara tralutlarl belirmişti. Bir süra «cmra da savas fiilen patladı. Ülkeda büyük •kanomik mkıntüar basgösterdi... HaDc bundan çok ıstırap çekti... Devlet idaresi turlü güçlüklerle karfüafh. Ye ni kabineler ve yeni Bajvekffler birbirini tâkip etti. Nihayet bir gün yine Atatürk hatırlandı, ve onun büyük jahaiyetine tekrar «nlmalr ve ona dönmek zorualuğu doğdu... îç po litika alanmda da büyük degifik likler oldu. Cumhuriyet Halk Par la tuttuğu partiler çıktı. 22 NLÜ Fransız düşünürü Gaston I I Berger'm ölümünden kua bir " müddet evvel yazdığı «L'Hora me modeme et Mn edacation» ad lı eaerinda yer alan, Toplomlarda birind ve iktnci adara elegtirisi+ ^ n i n karsı&ınjı KŞ11TTW IJBIM fax \.aiurk şimdi Anıt Kabirde, kurtardığı vatanın kutsal toprafı ile sarmajdolaş. yatıyor tn = . . . . . Mehmetçik de gece gunduz yanı bajmda, basucunda ona ceohelerde oldufu gibi >ine arkadajlık ediyor IIIIIIIISIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIMIIIIflltlllltllllltllililillliiilMiii'l*" 111111111111111 ' Ve nihayet TATÜBK'ten sonra ne olduysa devrimlere oldu... Devrimlerden oy avcılığı yararına tavizler verilmeğe başlandı... Ve bu hal gözlerimizin önünde bir çorap söküğü gibi devam etti dur du.. Gerçek Atatürk'çüler, bu olayları hayretle karjılamıjtı. Ve nihayet, evet ve nihayet bü tün bu gafleüer büyüye büyüye bir çığ oldu ve bugünkü ortama bizi getirdi. Bundan sonra yapılacak tek is akılcı yoîa yönelmektir. Akılcı yol ise, Atatürk ilkelerine sanümiyetle ve sadakatla sanlmak demektir. Bizi selâroeto ulajtıracak tek çare bundadır. Bunun için bütün gerçek Atatürk'çülervn, görevlerini müdrik olarak, birleşmeleri ve saflannı sıklaştırmalan lâzımdır Atatürk çüler biıleşiniz! denildiği zaman bu ne bir siyasî mezhep sloganı ve ne de bir oy çağnsıdır. Bu dü pedüz vatanseverlik ödevidir. Üniversitelerdeki profesörlerden, saygıdeğer ilkokul öğretmenlerine. Cumhuriyet Ordusunun serefli kumandanlan, orgenerallerinden, takım assubaylanna kadar, düşen önemli görev; ellerine eğitim için emanet edilen Türk çocuklarını (tıpkı 30 yü ön« k i giW) açk ve »evkle Atatürk prensiplerine göre yetijtirmektir  endülüste isyan FAKIR BAYKURT 65 «Derdin varsa ortak »1811111, borcun varM kefil, Duru! dedl Sevim. •Yok yok, ne derdim olsun?. dedi Dürü. •Öyleyse oyuna kalk !> dedUer, tuttular kolundan. •Cannn Istemiyor, lorlamayın» dedl. Uluguj da, •Zorlamayın!» dedi Zakey tepsiyl attı elinden: «Ben oynayacam Dürünün yertne!» dedi. Çaldılar, Zakey oynadı Dürünün yerine. Dallarda yeşıl yaprak Aman kirazlar tabak tabak Sarılalım sevdığim Aman sonumuz kara toprak. Heng, aksamadan surdu sonuna kadar. Sonunda kızlar oturdular. Siniyi koydular orta yere. Habibin Hasibe bisküvi katusunu aldı dolaptan. Içindekileri döktü siniye. «Geliverin kızlar !• dedi. «Bir de bunu hak edin. temelli aşkolsun size!» dedl. Çerezleri karıştırdı biribirine. Kızlar, birer ikişer yemeğe, blr yandan da Cluguşun anlattıklannı dinlemeğe bajladılar. Uluguş bu sefer daha gerilerden ve derinlerden aldı. Uluguj anlatırken Dürü de dertnlere daldı. XXI. KOLLARI BAĞLI DÜRÜ Sabtîileyin çorba içtiler hep birllkte. Çorbs lç«rken, kaşık elinde, gene daldı Dürü. Gecenin yansıydı. Yataktaydılar. Horluyordu Musdu. Horlayıp uykul«nnı kaçınyordu Dürü'nün. O yana dön, bu yana dön, şafaUar atıyordu. Horul borul horluyordu durmadan. Ayaklarının biri vorfarnn dı^nda, biri içinde. Ellerini de göğsüne koymoş. Horlayıp nyuyordu. Bir ara kesti horlamavı. «Dürü, Dürü!» dedl. Arandı iki yaımu. Kaçıp gltti sanrruştı her halde. Elini attı, röğsünden yakaladı Dürü'ytL Üşümü? gibi, <Gel gel greL, » dedi. Çekti göğsune doğru. Göğsüne bastırdı bsTim. Kollannı beline dolayıp »ıktı. Ağnndan öptfl gene. «Şu herif ağnmdan öpmüyor mn, cinler depeme çıkıyor! öyle iğreniyomnı «oı herifin ağzmdan!> Birden, «Bırak agzıını herif!» dedi, başını arkasına attı, eliyle de ttti Musduyu «^ğsfinden. Musdu hırsUndı buna: «Ne dedin, ne dedin bakayıtn? Haa, ne dedin bakayun? Kıc ben senl, «San çiçegim, çigdemim, Gfikflş Dürüm!» deye deve öpüp oksayım da, ben aana etek etek, kucak kucak paralar dSkeyim de, ben senin boynnnn altınla, kollannı bilezikle donatayun da, sen bana sonunda bunu yap haa? Vay sana kancık vaay! Demek bSyle haa? Gel bakalım öyleyse! Gel bakmlnn çincl altuna!..» Çekip zoria albna mfayorda Dürüyü. Altına alıyordu. Dndaklanm afsına alıyordu. Sonra dilini sokuyordu Dürünün ağzına, «Demek sen beni itiyorsun haa?» Körolası horozlar da ötmüyorlardı. Cavır sabahlar cedktikçe eeciklyordn. Yanıyordu. TerHyordu. Tıkanıyordo. Boğulacak, patlayacak pibl olnyordu altmda, Ama sabahlar olmuyordu. «Zabah olsun da bir ip alıp ineyim ahıra, inip de dakayun merteklerden birine, çıkayım yemlecln üstflne, geçireyim ipi boynumdan, çeçireyim, sonra, bırakıvereyinı kendimi aşşaya Kıı iken yapamadığımı, zabah olunca yapayım. Mnndar olduktan sonra yapayım .» diyordn. «Anam duymadan, bubamın haban oltnadan, eskerdrld kardesimin pünü yetmeden, Uluguş ninenin haban olmadan çektp gideyim bu dünyadan. Karatazın Haççamn yamna gideyim. Linlir.in bacısı İJmmü abamın yamna pideyitn. Kırk dene kız belki kendini asmış Gökçimende, kırk birincisi ben olayım.» Ama olmuyordu sabah! «Zabah olmuyor, donuı herif de bir türlü inmiyor üv tümden. Ben kaoayım, bırakmıyor. Amanın ne çile, kurban oldnfmn AUahım? Bu çileler için mi yarattm bizi? Anam, dayattın dayattm da taraam deyiverdin aonunda! Bu çileler için ml doğurdun beni? Bn kara yanlar bize kudretten yazılmı?, sileriz sileriz çıkmaz... Sileriı sileris neden tıknMz a kadlr mevlim?» İkinei Dünya Savajuıdan. maflup ve perişan bir halde çıkan iki büyük ülke, Almanya ve Japonya bize ömek ohnalıdır. Bugun tekniğin en yükseğine, ve refahın en mükemmeline ulas mı* olan bu iki millet, baalanna gelen biiyiık Ielâketi; Jlıllet ve vatan sevgisi ile, akılcılık ve me deniyetçüiğin toplumlannda hâ kim bir unsur olmasıyla yenebilmişler ve bugünkü seviyelerine erişebilmişlerdir. DIŞI BOND PortakaL suyu KahMz, • • pteynir. Maydf Atatürk'ün yjlar oncesi bize gösterdiği yol da budur. Ona döner ve ona yönelirsek, flctisadi kalkmma da olur, tutucu ve geri ci kuvvetler de kendiUğinden yok edüir. Aydınlar, gençler. özlemlni çek tiğiniz güzel yaruılara eriîmek, sizin elinizdedir. Bunun için de Atatürk'ün gençliğe hitabesinin »on cümlesinl tekrarlamak kâfidir: •Muhtaç olduğun kudret, damarlarmdaki asil kanda mevcuttur.» SO N «Dürrü!» dedi Havana. Tingedek dflştü, sıçradı. Kasık da dfistfl • • llnden. Benzt kfll gfbiydl. Dndaklan soluktu. Boynu kulağı ter içindeydl. Ellerl titriyorda. Göğsü körük pibi inip kalkıyordu. Arkasından kurt kovalamıs gibi koTkuvla inip kalktyordu jötsü. Yüreği afzmdan asağı akacak gibiydl. cDürüüü, ne daldın anam?» Kendini toparladı iyi kötü. Ercidekt evde olnudığmı anladı. Ama eli koln zangır zangır titriyordu. Kasığını, önündeki tabağa de^dirip de#dlrip çekiyorda. Doldurup afzıoa götürmeye gücfl yetmtyordu. Birden yafmur fibi boaandı gfizleri. Birden yesil sular damladı yere. DöJcüldü yanaklanndan asafıya. Salırerdl kendini. Höyküre höykfl» re ağlamaya basladı. Attı kendini snasının dlslerine. Kapandı asağıya. «Dürü? Yavruml Ne oluyorsun sen bSyle kendi kendine? Neden böyle dalıp dalıp gidiyor. sun? Neden habire toln gibi ağlıyorsun? Söyle bana içini anam! Heç aklımııda aynımızda yo|iken bir beli çıkıp geldi basımıza, Direndik dartındık emme arlastıramadık a kızım! Aflamamn buzlamamn bir faydası varsa söyle de beraber ağlayahm. A|lamakla ne geçer elimize? Var mi bir faydası da böyle koyn koyu ağlıyorsun? Kaderinmiş bn senin. «Kaderlnmiş'.» deyip çekeceksin. Çekip katlanacaksm. Ağlamakla boğas yidiğinden, sırt giydifinden kalsaydı. ağlar ağlar kurtnlnrduk a kızım! A tanm, a benim gökiis kızım:..» Havana basladı kendisi de aflamaya. O da kızının sırtına kapandı. Bir çığuk, iüt feryat kopardılar. Doldn erin 10* (Arkas var) ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••llllllllllllllt Bir açıklama TİFFANYJONES ço nazıtr davrandı, ama cfelKasun 1970 gtlnü yayınlanan (Atatürk'ün Sofrası) yazısında, Kılıç Ali Beyin evinde geçcn olayı açıklamak lsterim: Parls BUyUkelçlmlz tstanbulda Atatürk tarafmdan kabul edildlgi sırada, Bern B. Elçimiz Cemal HüsnU Taray hakkmda duydugu bir dedikoduyu kendllerine nakletmtstir. AtaHlrk bunun doğruluğunu ögrenmek amaci İle o akşam ye mejje Cemal HüsnU Beyl de dâ vet ettirmlştlr. Yemekte mesele ortaya atılmış ve Atatürk, Sayın Taray'a hak vermisör Bu mısusu açıklarken Cumhuriyette yavmlanan yazılanmm, hazırladıgım eserlmln bazı bölümlerinden parçalar oldugunu kaydetmek isterim. 87 O'Connor, arabanın koltuğuna yan gelmis pturuyordu.. Dudaklannın arasında da blr 12marit vardı. Berikilerüı, nrairtjın uza^a verdlği lşareti gUçbela kavradı Motoru ç&lıştırdı, arabayı on lardan yana sUrdü... Blr yandan da kufUr ediyordu. «Bir terslik mi olduT...» dlye yanlanna vardıjında sordu. Kaşlannı çatmıs blr ona bakıyordu, bir de öteklne. «1lerde, agaçlann arasında kaybolmus bir villâ var...» dlye Wand konuştu. «Oraya kadar siz zahmet etseniz diyorduk ça vus... Bizde hal kalrnadı arbk.» «Lâfa bak lâfa...» diye «Göbek» homurdandı... «Ben si zl arkadao koUajaralc muhtemel saldınlara karşı koruyor muyum korumuyor muyum?... Daha ne isüyorsunuzT.. Göreve devam... Anlaşüdı mıT~ Bu bir emirdlr.» Wand'ın lnadı tutmustu: «Soyguncular belki de oradadır... Hiç değilse bu defa oraya kadar bizimle (jelmellsiniz... Aksi halde şefe rapor etmek lorunda kalırıs sizi...» O'Connor, gözlerinl kocaman kocaman açarak baktı: «Ne raporu?.. Hangi konuda?..» «Konu su... Bia kellemlzl koltuğa alaraktan villâlan ararken siz arabada yan gelip keyUnize baktınız... Görevime son vereceklerirü, beoi polislikten atacaklannı bilsem bile dedlfl mi yapmaktan asla geri kalmavacağım.. Slzi temin ederlnı sayın «Göbek.» «O lâfı bir daha agzınıza alırsanıî dişlerlnlzin tümünü bırden dökerim... Hay Allah kahretsin... Ne adamlara catuk vahu...» «Buyurun sayın «Göbek» Tecrubesi bedava.» O'Connor. eünin terslyle yü zünde biriken terleri sildi, arabadan indi. Wand'a kıya&la çok Iri vanydı ve uzun bov%j. Bal yozdan farksız vumruklannı sık mış «ylece duruyordu. Collon mırıldandı: «Arkadaşıma el kaldınrsanız ben ds avru se\i size tao» 4 GARTH Zam Yok Ucuıtuk Var < ı 3S0 Undan 1300 llray» mub, teUf eb'atts «ahane krfrta] avl î zelerl majtazamızda lörünüı Adr«: ISIK İTHALAT (MI A «rçarsm arkası) \ Ketencfler. Sabuneu Han Cad. f ^o 22 îstanbul f FÎATLASJ GÖRÖNfJZ. f Haküd Kristal Avizede James Hadley CHASE Turkçesi Şehbal AYGEN O'Connor yan gözle ona baKtı. Gençü, çok saglam yapıh«bir vücudu vardı... Bir BÜreşçiyi andırıyordu şu anda... Hem de agır sîklet «Siz, bir yılan yavrusunu bile deliğinden çıkaramayacak kadar âciz kâmselerslniz» diye hırsla konuştu. «Madem bir âmlre karşı gellyorsunuz, derhal merkeze dönelim... Siz beni rapor etmeden önce ben sizl rapor edeyim da dUnyanın kac bucak olduftunu eörün.» «Bir harikasmız. » dlye Wand bagırdı. «Eu dururnda sef eerçekten büyük mutlulult duvacaktır... Dört saatlik bir didinme sonunda tam ştipheU noktaya gellyoruz . Siz yan çv zıyor ve bizi tendlde kalkısv vorsunuz. Aman ne İyi saym çavuşum .. Madcm lstjyoreunu» nemen merkeze dönelim... Fakat önemli blr noktayı hatırla) makta da (avds var size.. Ne Tel: !i » H » M n f 22 32 1< 22 80 «7 t Cumhuriyet 11514 >*«V«»^«V««.'«fc«V^«>. AYLÂK MUSA c ba : 'Bom maça 1 M EVLİT Bızleri unurulması güç acı lara garkederek ebediyete intıkal eden, çok sevgili tn zımız, kıymetli kardeşımiz, HAMtYET ÇAMSAR'uı aziz ruhuna ithaf edılmek üzere vefatının 52 gUnüne tesadüı eden 22 11.1970 (P3zar) pünü öğle namazıru müteakip Leient Camiınde okunacak Mev!:di Serife. akraba, dost ve vakınlan ile arzu edenlenn teşnfleri n ca olunur (Cumhurivet: 11524> Hredp «riPVHMk haklanni7S v* da etmek zorunda nız.» O'Connor, gözlerlnl ona dik mis ısrarla bakıyordu. Sonn sövüp saymaya başladı: «Hele merkeze dönelim d« •Hmin neler kaybedeceğim orada görürüz elbet...» «Siz su Tfflaya kadar uztv naca* mısıniz, uzanmayacak mı sısız?^ Uzanmak zahmeUne kat lanmak istemiyorsaaa merkeze döneUm.» O'Connor tereddüt ediyordu. Ama kötü blr çıkmaza Kirdiğinin de pekalâ farkmdaydı. Homurdana homurdana kumlann üstünde yürüdü. Achmlarını dikkatle aüyor, sanki birilerinin taarruzuna uğrayacakmış gibl etrafına bakınıyordu. Nihayet s6z konusu vü« İâyı gorebilecek bir noktaya gelince durakladı. Berikilere hak vermek gerekiyordu. Şayet haydutlar burada bir yere gizlenmişse, gizlendikleri yapı |U villâdan başkası olamazdı. Dı» dünya Be hiç Hişiği yokmuş gibi görünüyoTdu... Pencerelerden biri aydlnlıktiAniden bfitfln vücudunu ter basmıştı. Elinin tersiyle yüzünü Eözünü bir kere daha kuruladı, sonra aynı ?eyi tnendiliyle tekrarladı. «Devam edln çavus...» diye Wand nezaketle konuştu. «Yoksa geceyi olduğunuz yerde dü?ünmekle mi geçirmek niyetindesinizT...» O'Connor bajını gerl çevirmi|U: «Siz ilerleyln çocuklar... Ben de sizl korumak için arkanız tıra geleceğim ..» «Hayır «ayın çavuşum .. Bu rfefa «iz önden yürüyecek«iniz, blz de «izi koruyacağız » «Yanl size Eöre soyguncular orada tnıT.. Bunu mu demek istivorsunuz?..» «Bakacak ve goreeeksiniz. Şimdilik biz de bir tey bilmivoruî.» O'Connor. tekrardan yürümege baslamı^tı.. Yava? yavaj Tombul bacaklan na«! da titrivordu . DİSer ikisl de pe?indeydiler. Tahtadan yapılmi) bahçe kspısına vardıgı zaman duraklıdı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear