26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SA7FA DÖRTs 5 Ekim 1970 II HAYAL Ml, GERCEK Ml «UHÜ1GEMKI YUCEL DONMEZ İsviçrell bir daŞcı k» yaylada Yörüklerle bcraber. Yöriikler mayoln yabancılarm karsı yadırgama duyçnsuna kapılmıyorlar.. Amerika ve Nuh Peygamber doslluğü da Amerikalılann par mağı vardır. ÜNYA üzerinde yalnız Amerikalılar mı akıllı, meraklı insanlar? Yoksa Nuh Peygamberin Amerikalılarla daha fazla bir dostluğu mu vardı?.. Anlaşılmaz bir konu. Şimdiyedek Nnh'un gemisi için ne kadar araştırılma yapılmışsa, ya Amerikalılar yapmıştır, ya da bütün araştmlar D Ağn Dağına dünyanın her tarafından dağcılar gelmektedir. Bunlann çoğu Avrupalı olduklan için yükseklik rekorlannı kırmaya gelirler. Çünkü, Avrupada Ağn Dağı kadar yüksek bir dağ yoktur. Avrupaya da en y akın 5000 tnetrenin üzerinde dağ, Ağn Dağı olduğu lçin buraya gelirler. Amaçlan gportifdir. Normal flç veya dört günde brmanır yine memleketlerlne dönerler. Dağcılık ıporu yapan turisüer zengindir, önemli miktarda dö viz bırakırlar. Sportil «n«ç l^a gelen turistlerin çoğu Nuh'un gemisi «raîttnaı lçin «maeera» deznektedirler. Dağa yedi kere tırmanan adam KAMP yerlne hareket edecek kanienin. me hajranlara yükleniyor. dnm, buldum» diye bağırarak yaylaya koşar adun döndüm. Köy luler bir anda çevremi sardılar. Nerede, nerede diye soruyorlardı. Amerikalı da heyecanlanmıştı. tırmanüs sırasında kuUanacagı çcşitll malzesık »öril edUen bir araştırma da böylece yan yerde kalmıs oluyordu. & konu veresim: AYHAN BAŞOCLU endülüste isyon ĞRI DAĞINDA Nuh"un gemisini en çok aray«n insan, Amerikalı John Libidlr. Califomialı John Libl Ağn'ya tam yedi ker* tumanmıf, bu amaçla bıkıp usanmadan Türkiye'ye gelmiştir. John Ubi'ye Uk def» 1965 yılında Doğubeyazıt'ta rastladım. O sırada Libi, dağa Şahap Atalayla beraber trrmannus, fakat havaların kötü gitmesi yüzünden geri donmüîtvL O zaman John Libi'nin elinde gcminin bulunduğu yerl gösterdlğini iddi* ettiği bir de harita vardı. Nuh'un gemisi efsanesi benl de meraklandırmışta. «Geıçekten getni var mı? Vana dağda mı?~> sonısu kafanu kurcalar olmuştu. jlllM«••••••••••••«•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• I EP THOMSONla ertesi gun o yere gitmek için plân yaptık. Sabah erkenden yola çıktık. Kayalıklarda üç a«at yol aldık. Varacağuım yere tam on dakikalık bir mesaie kalmıjtı ki, Tep Thomson «Dönelim» dedi. Saşırmıştım. California'dan tâ bvıralara bu yeri bulmak için gelip gelmediğini »ordum, «Evet» dedi ve sonra ekledi: •'Yorul» dum daha Ueriye gidemlyeeeğimj. Geri döndük. Amerikada nk YARIN: JOHN LİBt tLE tLK TIRMANIŞIM. a ıl FAKIR 6AYKURT 1 8 Götürür otuzdan kırktan, tutrurabildiğinden «atar Ankarada. Amerikalılar, «çam bal», «yayla bal» diye diye kapışırlar. Elçiliklerden de isterler. «Para bol, para göl heriflerde! Onlarda para bol da bizde bal kıt! Olmadı, fennl kovana alışamadı köylü etendiler! Beyinleri huz dolu noolacak? Bir mor lânayı bile ektiremedim bu köye ben. Ektiler de tnttaramadılar. Çilesi çokmus! Böcekleniveriyormuş! Çok olur tabii çilesi. Bocekleniverlr tabii! Avtatlannu ekerken, dikerken durmadan yellenirlerse, elbet bö ceklenir mor lâna! Dabiyatsız köylüler, noolacak! Bir de sekiz lira istersiniz balm kilosuna benden! Bir de aldığum parayı getirip vermezsiniz kendillğinizden. Yedi yüz lirayı bin liraya vermişim bir yıllığına, çok mu ulan kıllı dürzüler? Glne de kabât bende. Sizin gibl dürzülere eyilik ediyorum. Hüsnü gibi zibidilere para veriyornm...» Hüsnü, köyün genel helâsına abdes bozup çıktı. Elinin ırbığıyia yürüdü. Karşıdan gellrken gör dü Kabak Musduyu. Koşup evine yetişemezdi. Yetisse bile saklanamazdı. Hemen sapıttı yolunu. Hiç vaklt yokru. Gerisin geri helâya doıeru RMI. Ama helâya da giremezdi yeniden. Girip Musdu gidenece hapis kalamazdı. Sol baştan caminin ardına dolandı. Oradan, Bilhos suyu boyunca. BÖğütlerln arasından sıvışırdı. Musdu sürdü atını. Sağ baştan kav^ırdı eamtyi. Çenede karşılaştılar Hüsnüyle! Hüsnü o defcilden gibi indl aktı dereye aşağı. «Kaçma Hüsnüü!» diye bağırdı Musdu. «Kaçma namıssız Hüvnü! Nankör Hüsnü, kaçma benden! Alıp da yidiğin paralan istlyornm ulan! Bunun sonu sana çok ağır olur, kaçma. Ne kaçıyorsun, sana söylüyonım ırzı kmk Hüsnüüü!» Sötütlerin arasma düştü. Çayca gidiyordn Hüs nfl. Tâ Koreden getlrdlği Ruzveltler vardı ayaklarında. Akıyordu. Irbı&mı da sallıyordu elinde. «Tazıdan hızlı gidlyor namıssız! Şuna bak suna! Eyi emme nere kadar eideceksln ulan? Ben seni jinci yakalanm ulan! Ben atlı, sen yayan! Atun da. biliyorsun, sahindir!Ben seni sind davjan gibi avlanm ulan! Sıçan olup yere girsen glne bulurum ben seni!..» Yeni pübre dökülmü; tarlalann arasından sür du atını. Tmsa kaldırdı hemen. Toz çıkardı toprak tan. Sonra dörtnala bindirdl. Kesti önünü. Fakat sö&ütlerin arasıydı. Birden ab çok mu sünnüştü ne? Kaybetti Hüsnüyü. Yoksa temelll akmı; mıydı aşağılara? Aşağısı blr çavlandı. Nasıl akacaktı? •Neredeysen çık ortaya nlan batakçı dürzüüü! Çık eözelcc! Bak valla avradmm basındakl penezlerl söker giderim. Çabuk çık, valla kendlsini de attn terkislne alır götüriirüm Evdye. Bin lirayı ödeyenece kullanınm bak. Vallaha yapanm! Kör olayım yapanm. Gözümfl büe kırpmam.» Bakındı ora lara. •Hüsnüüüü! Hüsnüüu!.. Husnü gibi ırzı kınk diincii! Göıel avratlı Hüsnü! «mına godumun sersemü...» Baktığı yerletde ^öremedl. Döndürdü îtını. Ba jını çekip ağır ağır sürdü. Hem de taradı söğütlerin altını. Derenin oyuk yerlerini eledi. Ne bir karalö görebildi, ne bir kıpırtı. •Hüsnüüü'... diye yeniden bağırdı. Yokta Hfisnü. «Kaşla göz arasında kayboldu herif. Ulan göğe mi çekildin yoksam? AhU zaman peygamberlerin den Hazreti lsa mı oldnn yoksam? Ulan Hüsnüüü'.» Gözlerinl kısıp baktı. Söğütlerin altını, bütün gölgelerl bir bir yofcladı. «Yoksam yer yanldı da yere mi girdin ulan zllH avratlı?» Yönünü Bilhos suyuna döndürdfl. Attni gerl bastırdı. Geri geri giderekten yüz metre kadar açıl dı suyun kıyısından. Sonra, camiyle çavlanın arannı makasa alıp gözetlemeye baslr.dı. «Camiyle çavlanın arasında bir yerdesin! Davjan gibi siniyorsnn! Emme ne zamanaca sineceksin? Birazdan acıkırsın, o zaman çıkarsın ortaya! Ben de ensenden yakalanm seni! Valla bak, belimde dabanca da var. Slmit veison! Bos değilim seref sizim! Çektun mi tetlğt, göbeginden mıhlanm seni! Evet, bunu da bilirim ben! Dan dan dan! Üe Jursonla yıkarnn seni! Tanığm tapığın da bulnnmaz! Bu gidenin yansi yılar benden Hüsnü! Saveılar yargıçlar dersen tüm ehbabım! Daha karakol dayken keserim önünü. Baskan Ariz bey bana çalışır. Evraklar benden vana yapilır. Yidirdim mi pa raları Şerif Çavısa, dakar maklneye kâadı, istediîrim gibi yazar valla! Yaımayip da ne yapacak? O da ana knznsn! Ona da gösterlrim dabancanın ocunu. Aziz beye söyledim ml, tâ Bitlls'e sürdürürüm! Slirt, Batman, Maras, Fevzipaîa.. dağlar eşkiya dolu! Bir kurson iki Ura. Kıslar altısar ay sürüvor. Hele Sankamıs! Çolnk çocuğn kınhr soğuktan. Kimse tekerbne das koyamaz buralarda bcnim! Ha di eyisi ml çık dışan! Çık da ver borcunu. Borcun eyisi vermek, derdm eyisi ötmek Hüsnü! Bak sana Hüsnü diyorum. Çık da iki takside böleyün. Çıkmazsan ytrsm karsnnn! GÖDeginl kurşunla doldumm valla! Gözellikle çık ortaya. Hüsnüüü, ulan Hüsnüü!.. Avradmm zillerlne dnkaf etriğimin Hüsnü, eık ortaya!... Çıkardı belinden tabancasım. Kursun sürdü ağzına. «Bak kursun sürdüm. Emniyetten df knrtardım. Sen ba işten çok larar göreceksin. Madem çıkmadın, ben de çekip karçunn, yakarım i! (Arkası var) Tep Thomson ve Tendürek UH"un gemisi denildl ml Tür kiyede herkesln aklına Ağn Dagı gelir. Oysa bana geminin Ağrı Dağmın 25 kilometre güneyindeki Tendüıek dağlannda olduğunu iddia etmişlerdi. Yıl 1966, aylardan da Temmuı du. Ağn'ya 20 gün lçinde tam üç kere tırmanmiîtım. Son grupla döndükten sonra caddede geriyordum. Yanıma bir assubay yak lastı, beraberinde iri yapüı bir yabancı vardı. Benl yabancıyla tanıştırdı. Adamm Amerikalj, adının da Tep Thomson olduğunu söyledi. Thomson da Nuh'un gemisini aramak istiyordu. Bir süre konuştuk. Ben geminin Ağn Dağında arandığını söyledim. Amerikalı Ağn'da değil, onun 25 kilometre güneyindeki Tendürek dağlannda araştırmada bulunmak istiyordu. Şasırmıştıın. Ten dürek dağlannı pek bilmediğim halde, rehberlik yapmayı kabul ettlm. Bu karara blraz da merak sebep olmuştu. H I M4S.IM4 OUjeSA OLSÜfJ ÖKİU B U Tendüreke doğru DİSİ BOND OĞUBEYAZrr'taki gerekll hazırlıklan tamamladıktan sonra bir kamyonla Tendürek dağlannın eteklerine kadar gittik. Sonra tırmaranaya başladık.. Tep Thomsonun elinde «Life» dergisinden kesilnuş bir fotoğraf vardı. Fotoğraf uçaktan çekilmişti, tepelerden birinde gemiy» benzer bir şekil görünüyordu. Amerikalı işte bu gemiyi andıran sekle ulaşmak istiyordu. Tırmanma bej saat sürdu. Biı yörük yaylasma varmıştık. Mola verip yemek yedik. Dinlendik. Sonra tekrar tırmanrflaya başladık. Yayla halkı oralarda ne aradığunıa sormustu. Onlara Nuh'un gemisinden bahsetmiştik. Sözlerimiz onlan pek çok şaşutmıştı. Hayretieriıü «Vay canma, Nuh Peygamber tâ buralara kadar gelmiş de bizim haberimlz olmamış» diye belirtmi;, biraz da alay ederek bize takümışlardı. Tırmani} Amerikah araştıncıyı hayli yormuştu. Saat 16 srralannda Tendürek'in nrvesine varmayı başarnus^ık. Zirvede büyük bir krater gölü vardı. Bir kayanm üzerinde mola verdik. Etrafa bakmdım Amerikalınw elindeld resmi andırır bir yer göremedim. Dinlendilrten sonra gece yi geçirmek üzere aşağılarda bulunan bir yaylaya indik. D ••«•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••a fası ile gazino konusundakf kurallan düşünüyor, durumu dengelemeğe gayret ediyordu. Ne demişlerdi kendisine vaktlyleT. Müessese yetldlilerinin emir ve müsaadesl olmaksızın tesisat odasına kimse sokulmayacak, lokulsa bile orada yalmx bırakılmayacaktı. Fakat bunu hayal meyal hatırhyorduOysa aklı flkri kapıdaydı. O saatte gellp giden müşteriler çoğunlukla sarhos oluyordu^ Sarhoşlar da malumdu.. Bahşişi. nOrmale kıyasla çok daha yüksek tutuyorlardı. Mish'e ve üstündekl üniformaya bir göz attı.. Sonra âlet kutusundaki yazılara baktı: «Paradise Clty Elektrik îdaresi.» 40 «Mlster Lewls telefon ettL. Bir yerlerde bir anza varmış yine. Kısa devre ftnzası olacak..» Kapıcı, beyaz eldivenli ellerlnden blrlyle şöyle bir lşaret yapü: «GSrünUrde ftnzaya benzer blr çey yok: Her şey yerll yerinde... Durum normâl..» O da en azmdan Regan kadar eskiydl burada... Sadece kapı kanatlannı açıp kapamakla servete yakın tutarda paralar toplamıştı... Kumara yüzbinler yatıran altın babalan bahşis konusunda da hayli cömerttiler. Hele kaıananlar, inanılmaz derecede eli açık davranıyorlardı... Evet yülaTdan berl orada, aynı noktada gSrev yapıyorduKapıyı aç, kapıyı kapa... Gündüzün sıcağmda, gecenln serinliğinde hep aynı sey... Ka» fası sadece bu yönde gelişmişti. Fazla zeld ve ileri görüşlfl olduğu da İddia edilemezdi. «Beni dinler mislniz arkadaş?... Mish'in sesl blrdenblre tertleşmişti: «Dediklerinlz tfe, demediklerinız de benl ilgllendirmez.. Ben acele kaydı ile buraya çağmlmış bir adamım.. Elektrik tesısatmda ârıza vaTsa bunun sorumluluğu ya da suçu bana alt değil.. Akşamın su saatlnde istirahatimi ikiye bölüp buraya geldiysem çağınldığım lçindlr.. Çağıranın da kendine g6re Snemli bir sebebi olsa gerek.. Sigorta kutulan nerede, Gösterin bakalım..» Kapıcı, çeklmser bir lfarfeyle gözlerini kırpıştınp duruyordu. Sonra birdenbıre aklı basına gelir gıbı oldu.. Ya bütün ışıklar söner de kocs gazlno Hirdenbire karanlıkta kahrsaT. Soğuk soguk tertediğinı hissettl ani olarak. «Haklısımz.. Benlmle gelin.. Kutularm yerinl gösterevim «ize.» Mi«h sclama yetlşmek için TlFFANY JONES «Nuh böyle aiçak GARTH dağa konar mıydı?» Y AYLÂK MUSA ATLADA bizi kalabalık bir topluluk karsüadı. KSyün muhtan bizi özel çadmnda Tni«ıfir ettL Ayranlanmız» yudumladık, bize kuzu kesip saç kebabı yaptılar. Muhtar, Nuh'un gemisinin Xndürek dağında olduğuna bir türlü inanmıyordu. Sık sık «Nuh Peygamber hiç böyle alçak biı dağa konar mıydı?.. dlyordu. Yaylada tam Oç gün kaldık. Ben gundüzleri yayladan çocuklan yanıma alıp araştırmaya çıkıyordum. Üçüncü günün sonunda artık Amerikalının dediği yeri bulmaktan ümidi kesmiştim ki, hayli uzak bir yerde, kayabklar ara«tnda gözüme geml jeklinde büyükçe bir yesillik iliçti «Bul James Hadley CHASE Türkçesl Şehbal AYGEN koşar adımlarla yürümek zorunda kaldı. tkı tarafını meyvalarla dolu portakal ağaçlannın sınırladığı dar blr yolda ilerlediler. Duvara gömülü vaziyetteki bir çelik kapının 6nüne geldiler. Kapıa, arka cebinden bir anahtar çıkardı: «tçte burası..» dlyerek kanadı araladı, içerideki düğmelerden birini çevirerek ışığı yaktı: «Neymis bakalım yolunda gltmeyenT..» «Ne bileyim ben aTkadaş?» Mish, yere koyduğu âlet kutusunun üstüne oturmuştu: «Yolunda gHtneyenln n» olduğunu anlamak için 6nce yukandan asağı bir göz atmak zoruncTayım» Merak ediyorsanız oturup seyredln, ne olduğunu anlarsınız..» Kapıeı Warar«i7rtı Aynntılar açısından fazlj. çalısmayan kn Korkacak, şüpheye kapılacak ve endlşe edecek ne vardı sankiî« O, madem kapıcıydı, her Seyden önce kendi görevini yerine getirmeli, asıl sorumluluğunu unutmamalıydı. cSiz hele finzayı araştıratfurun... On dakika sonTa tekrar gelir vaziyete bakarım...» diye mınldandı. «Canınız nasıl isterse Byle yapmakta serbestsıniz arkadaş... Ama bu işin en azından yanm saat süreceği de hatmnızda olsun...» Bunu söyleyen Mish'ti. Ağır ağır konuşmuştu... Tam bir sükunetle. «Okey... îşiniz bltse de bit« raese de ben gelinceye kadar bekleyin burada... Olur mu?..» Kapıcı, lâfını bitirtr bitirtne* eert dönmü», telâsla uzaklaımıstı. Mlsh, derln hlr nefes aldı Çe« vık bir hareketle yerinden fır» ladl. Sigortalann dizi dizı durduğu kutuya bir g6z attı Hesap makinesini çalıştıranı bulmak biç de zor olmamıştı Faallyete geçmesi İçin birkaç daIdkası vardı henüz. Paketini çıkanp bir sigara yaktı. Sonra da alet kutusunu *çtı (Arkau «ar) YİHE YER EN 'r isı K AIRİO'L U K S DÖŞEMELERI TüneLCad. 40/2 Tel: 44 72 96 llâncıhk: 26 9887 • MlUetimlrin denizlerdekl meselesi mlllî şeref ve ıtibmna •OkseltUmea! dâvtndır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear