24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAHtFE DÖRT le boğaz boğaza, dıs dışe çarpışmış ve Gelibolu Yanmadasının çorak topraklannı yaralarından akan kanlârla sulayarak, kaybettikleri silâh arkadaşlanrun acılannı yüreklerinde taşıyarak Çanakkale savaşlanndan dönmuş bu insanlann, düşmanlık yerıne Türk'e ve MEHMETÇtK'e neden ve nasıl bır sevgt besledıklerinin en guzel ifadeleriyle doluydu bu mektuplar. Gelibolu'dan sonra, çoğu, Birinci Dunya Harbinin başka cephelerınde hizmet gormuş ve Ikınci Dunya Harbi ıçınde de çdşıtli savaşlara katılmış bu eski muhariplerin Türk Ulusu ve MEHMETÇÎK hakkında ifade ettikleri cümlelerde, sadece tec riibeli askerlerin kesin kanaati değil, hayatın son safhasına ulaşmış, dünyaya tepeden bakan bir neslin her türlü ard düşünceden, polîtik endişeden uzak sarr.imilıği buram buram tütuyordu. bir kat daha artmış oldu. Btelm 13 Ocak 1970 CUMHURÎYET Mehmetçili ve Anzaklar BAHA VEFA KARATAY «loni Imk, bunlar zararh, zehirli değil, afiyetie ye» elborn'dakı Anzak Amtı*nı gezıyordum. Muhteşem, mâ nalı ve güzel bir anıttı bu.. Yapmın üstundeki terasa çıktığımız zaman, mıhmandanm olan emekli bır subay (Çanakkale muhanbl bir ANZAK), cebınden cildi yıpranmış, yaprak2arı sararmış bır defter çıkararak, «GeUbolu'daki not defterimdir» dıye bana göstermiştı. «ANZAKIann Türk dostlufcuna dair çok şeyler söylenir. Duj muşsunuzdur, du^acaksınız da. Lâkin dıırum o kanlı sataş içinde ne idi? Ben işte size bunu bir rivayet olarak değil. o günlere ait ifadelerle göstermek istiyorum. Bakuuz ne zaman yazmışım bu satırları. G'Iiboludan çekUmemizden bir gün önce...» N bırakmamak. Götürülemeyecek olanlar tamamen tahrip edilecek. Emre göre bizim erzak deposundaki yiyeceklerin de tahribi gerek. Fakat biz karar verdik, hiç birine el sünaeyeceğiz. Onları güzelce istifledik ve üzerlerine dokunabilecek bü yüklükte şu satırları yazdık : «Coni Türk, bunlar zararh, zehirli değüdir, âfiyetle ye!» (•) îşte yukandan beri ozetlemeye çaüştığım butun bu olaylara şahıt ülduktan ve bu konuda anlatılanları duyduktan sonra umumî efkânmız ıçm ilgı çekıcı olacağı kadar bılınmesm de de yarar bulunduğuna inandığım bu samimi duygu ve hâtıralan, doğrudan doğruya onları yaşamış olanlann ifadesınden derlemek sureüyle yayınlamayı bir görev saydim. TİTREK ektupların büyük kısmı bu yaşlı ANZAK'lar taratmdan yazılmış, tıtrek, okunması guç satırlardı. Bır kısmı ıse, «tsteğinizin cevabım kendisi kaleme almayı arzulamasına rağnıen hasta yatağında yatan bubamın veya, mefluç parmakları ile artık yazı yazamayacak durumda olan dedemin arzusunu onun adına ben yerine getiriyorum, o söylüyor, ben yazıyorum» gıbi cumlelerle başlıyordu. NEDEN VE NASIL u amaçla, 1968 Nisan ayında Avustralya Eski Muhanpler Teşkilâtı (R.S.L.) kanalıyla bir sirküler yayarak Yem Zelandaiı ve AvustralyaU ANZAK'lardan Geliboluya aıt en canlı hâtıralanm ve Türk askeri hakkındaki intiba ve kanaatlerini birer mektupla bana bıldirmeleri rıcasında bulundum. Çoğu hattâ seksen yaşiannı aşmış ve artık parmakları silâh değıl, kalemı bile tutamayacak hale gelmiş bu eski muhprıplerın isteğime cevap vermelenndeki guçlükler aşikârd:. Samimi söylemem lâzımsa sonuçtan fazla ümitli de değıldım. Lâkın kısa zamanda elımde iki dosya dolduracak miktarda cevap mektubunun toplandığım gormek beni saşırttıgı kadar, onlan okudukça da ANZAK'lara olan sevgim, saygım M B Tasayan ANZAK'lardan, Çanakkale Savaşlarına katılmış dört eski asker, geçen yıl Melborn'daki 25 Nisan «ANZAK GÜNÜ» töreninde. Geri plânda görülen Melborn savas anıtıdrr. Resimdekiler soldan saga : 1 Albay J. Rex Hall (15. Hafif Sövari Alayından), halen 72 yaşında. 2 Binbası G.E. Uanson (5. Hafif Süvari Alayından), halen 76 yasında. 3 Albay Hilfrid Kent Hughes (S. Hafif Sttvari Alayından), halen 70 yaşında. 4 Çavuş W. V. Scott (4. Hafif Süvari Alayından), halen 70 yaşında. Mıhmandarım bunlan soyledıkten sonra, parmağını bastıgı satırları okumaya başlamıştı: «Tann Geliboludan aynlıyornz. Aylardır devam eden kanlı çarpışma sona eriyor artık. lAldığımız emir, geride düşmanın işine yarayacak hiç bir şey Melih Cevdet Anday 68 Neden olmasın? dedi. Ben bunu yapabilirim. Kendıni öldürme sorununu ortaya atan ve attıktan sonra başını öne eğerek düşuncelere dalan ressam Macıt, aktor Bilâl'in bu sozü üzerine bajını kaldırıp ona baktı uzun uzun. Heykeltıraj Nizam: Kendi bakununızdan da, sevdiğimiz bakımından da hakkımız buna, dedı. Ben her türlü bunalunın karsısındayım. Ressam Macit: Inanç konusunda birşey diyemem ama, diye cevap verdi ona, çalısmalar bakımından hiç tutarlıhk içinde değiliz... Beklediğimize uygun bir tutarlıhktan söz ediyorum elbet. Beni en çok rahatsız eden de bu. Herkes kendi çahşmasmm beklenene en uygun olduğunu ileri sürüyor. Eğer bütün bunlar gızli emrin arada bir görünen belirtilerinden esinlenerek yapıhyorsa, suçu onun üstüne mi atacağız? Hayır, dedi heykeltıraş Nizam, benim bildiğime göre tutarsızlıklar ancak Önemsiz konularda oluyor; bu da büyük sarsıntılar doğurmuyor. Daha doğrusu, gizli emir bundan dolayı rahatsız edilmiyor. Üstelik gizli emrin belirtilerini görenler arasında da aşağıdan yukarı bir sıralama yapılabilir. Tutarsuhkların çoğu, aîağı kattakilerin. yâni yukardakilerine göre daha az belirti ile karşılaşanlann yanlış anlamalanndadır. Şu da var, belki belirti de yukardan açağıya inerken degişebilir. 01muştur da. Sırası gelirse anlatınm. îşte bu gibi olaylardan ötürü ortaya çıkan yanılgüarı hoş görmek gerekir. Benim baçtma da »eldi bir kaç kez, anlavışla karşıladım. Aktör Bılâl. kısık bir sesle: ' '" Emrin geldiği oldu mu hiç? diye sordu. Ressam Macit, başını uzattı daha iyi duyabilmek için Nizam'ı. Ve Nizam bir süre sustu. çatalı ile oynayarak. Sonra ikisinin de yüzlerine dikkatli dikkaüi bakarak: Evet, olmuş... diye cevap verdi. Ama o kadar eskiden ki, şimdikiler sarasında bilen gören yok. Çok yaşlı birinin adını vermişlerdi bana, «O görmüş. bilir» demişlerdi. Aradun buldum adamı. Karanlık, basık bir odada, bir masanın başmda tek baştna oturuyordu, önünde tuz ekmek vardı. Adam öylesine zayıftı ki, ağzma attığı lokmayı çiğneyemiyordu. Sordum, «Gördünüz mü?» dedim, cEvet» dedi. Ressam Macit: Ne varmış içinde? Diye sordu. Heykeltıra; Nizam: « Ne diyordu?» dedim, cevap vermedi uzun bir şüre, dedi. Ötekiler merak içinde bekliyorlardı. Sonra da, diye sürdürdü sözünü Nizam, «Unuttum» dedi, «akhmdan çıkmış» dedi yaşlı sdam. Ve bana tuz ekmek yememi söyledi. Üçü de daldılar bu sözler üzerine. Sonra heykeltıraş Nizam: Diyebüirim ki, diye sürdürdü sözlerini, bugune değin gördüğüm belirtilerin belki de en onemlisi budur. Ötekiler, biraz şaşkın: Nasıl? Neden? diye sordular. Heykeltıraş Nizam: Tuz ekmek sözüne takıldı akhm, dedi. Bu EÖZ beni hep düşündürmüştür. Tuz ekmek... Bıraz düşündü, sonra: Fakat kimseye açmadım, dedi, ilk size söylüyorum bunu. Ressam Macit'le aktör Bilâl, onun bu «tuz ekmek» sözünü açıklamasını beklediler, fakat Nizam konuşmadı artık. Hoparlörde bır ses: «On dokuz numara, vaktiniz tamam.> dedi. Üç arkadaş önce çevrelerindeki masalara baktılar, fakat o masalarda oturanlar güluşüyorlardı onlan gostererek. O zaman anladılar ki, on dokuz numaralı masa. kendi masalarıdır. Kalktılar. Goğuslerindeki kartlan kapıda bıraktılar. Orada oturan adam, defterde adlannı bulup işaretladi ve: Sizin işleminiz tamam, dedi, çıkabilirsiniz, serbestsiniz. Sokağa çıküklarında baktılar ki, daha kış mevsimi gelmediği halde kar yağıyordu. Yakalarını kaldırdılar. Hafif bir yokuştan çıkmağa başladılar. Ressam Macit: Tuz ekmek... diye söylendi. Bunlarm biri sevdiğim kadın, biri de resim için. «Sevdiğim kadın» mi? Bu sözler durdurdu aktör Bilâl'i. Sevdiği kadın Nigâr mı? Evet, başka kim olacak? Ama bunu burada söylemesinin anlamı nedir? Ama ressam Macit, bu sözlerinin aktör Bilâl üzerindeki etkisine dıkkat bile etmemişti, heykeltıraş Nizam'a doğru eğilerek: Böyle bir yoruma da müsaade var mı? diye sordu. Heykeltıraş Nizam yüzünü buruşturarak: Yorumun en korktuğum yanı, onu kendi durumumuza uygun bir biçimde yapmamızdır, dedi. Kişiyî, rahatma götürür bu. tşte o zaman, demin konustuğumuz uyumsuzluklar, tutarsızlıklaj çıkıyor ortaya. Ressam Macit: Ya sen nasıl yorumladın? diye sordu. Heykeltıraş Nizam: Ben yorumlamadım, dedi. Aktör Bilâl: Öyleyse niçin, tuz ekmek sözünün en iyi belirti olduğunu söyledin? diye sordu, Heykeltıraş Nizam eüldü. Sıkntırıyorsunuz beni, dedı. Ama söyliyeyim, «tuz ekmek» diyen o zayıf adamm sakinlıği etkiledî beni. Böylesine bir sakınlik ancak en uygun bir yorumun armağanıdır. Belkı de giyli emir bize kendini gösterdiğinde, onu boşuna aradığımızı anhyoruz; aramanın yanlı^ olduğunu algılıvoruz. Çünkü aramak, onu uzağımızda düşünmek demektir. Böyle olunca da onun zaman zaman bize yaklastığım sezince, bir kolaylık duvgusuna kapılıyoruz; daha doğru«u korkutuyoruz onu. O da o zaman daha uzak belirtilcr balınde görünmeye başlıyor. Gerçi onun ıçın uzak yakın ayrımı olamaz. Bu ayrım ancak bi7«> göre vardır. Anlatabilıyor muyumT Sorun bunca basit. Ressam Macit: Bhtkzı belirtiler de bildiğini söylemiştin, dedi merakla. Bunun bir soru olduğunu anlayan heykeltıraş Kizam: Evet, başka belirtiler de oldu, dedı. Kutlu ile atelyede kaldığımız günlerdeydı. Bir gece kapı hafifçe vuruluyor, ben uyumuşum, Kutlu kalkıp gidiyor kapıya, önce dışanyı tfinliyor, soluğu kesilmiş o sırada korkudan, ya da bilmem ki heyecandan... Yağmur da yağlyormus, oluklardan tıpır tıpır sesler gelıyormuş... «Kim o?» diye soruyor Kutlu, dışarıdan biri, «Gizli emir geldi» diyor, fısıltıyla... Tüyleri ürpermiş Kutlu'nun... Koşarak yanıma geliyor, uyandırıyor beni... Gözleri yaş içindeydi, saçlarımı okşavarak, «Geldî» dedi... ve kapıyı i?aret ettı Hızla kalkıp kapıya koştum, açtım kapıyı. . Kimse yok. Gene o gece, o saatte, başyazar Kut?i'nin telefonu çalıyor, bir ses kısık bir sesmıs «Gizli emir geldı» diyor. Sonra da derin bir soluk veriyor... Bunu kulağı ile duymuş basyazar Kutsi. Daha bitmedı... Gene o gece eski bakanlardan Fazlı bir yolculuktan dönüyormuş, otobüsle kente fiiriyorlar, fakat dostumuz uyuyormuş o sırada... Biri omuzuna dokttnmuş, «Kalk, kalk» demiş, «gizli emlr geldt». Uyandımfci,diye anfettr Fazlı, «loböste kim . seler kalmamıstı. Sonradan dMyduk, o gece yaşlı bir adam, bir atlet çevikliği ile kentin sokaklannda cınlçıplak koşuyormuş. Gizli emrin o gece geldiğine Asayişi Yerleştirme Olağanüstü Teşkilfitı Genel Direktörlüğünün de inandığını söylerler... O da inandıktan sonra... Bir gün de ne oldu, onu anlatayım size... Ressam Macit onun sözünü kesti: Bir dakika, dedi. Çok heyecanlandım da onun için durduruyorum seni. Peki, o gece geldi de neden Idmsenin eline geçmedi gizli emir? Heykeltıraş Nizam: Neden geçmedi? Ben size toruyorum, dedi. Tam bu sırada aksıraası, yflzündeki etki gücünü biraz azalttıysa da bunun geçici bir şey olduğunu düsünüp rahatlayan heykeltıraş Nizam, gerçekten bir soru sormus gibi arkadaşlarının gözlerinin içine baktı sıra ile. Fakat ötekiler, bunun gerçek bir soru olmadığını istedikleri kadar düşünsünler, Nizam'ın cevap bekler gibi bakması öylesine uzadı ki, neredeyse birinden biri, iyi kötu bir söz bulup söylemek zoruna kaptıracaktı kendini. Bereket tam zamanında değisti durum. Gizli emri ele geçirecek olanlar arasmda, çalışma zamanı ile düş kurma zamanını ayırt edemiyenler var. Çalışma sözünün yüc« anlamına kendilerini kaptınp gizli emrin gerçek yolu olan düş kurmaya bos vermek suçunu isliyorlar. Sonra da bunrfan gene kendileri yakmıyorlar. Unutmamalı ki, ancak belirtilere göre var olan bir seydir burada söz konusu olan ve başka yoldan doğrulanamaz. Boyuna beklenilen, zaferle ya da yenilgi ile sonuçlanması değil, ortava çıkma'i ve insanları serefle karsı karsıva bırakması önemli olan bir savaşta gönüllüler, çoğu zaman fırsatlan kaçınrlar ve artık fırsat kaçırmavı bir yasa gibi görmeye baslarlar. Gizli emirle aralannda aşılmaz engeller vardır sankı. Evet, bu engelleri küçümsemek yanlış olur, aldatıcı kıpırdanışlar ve ışaretlerle doludur ufkumuz. Ben bile bunlardan hangısinin gerçek bir fırsat sayılacağmı söyliyecek durumda değilim size. Ama yılgmlığa da karsıyım gene. Gerçi her şeyin yıldıncılık üzerine kurulu olduğunu, gizli emrin bu bakımdan hiç de insaflı sayılamıyacağını biüyorum; daha da ileri gideyim, bize beklemekten baska hiç bir hak verilmiş değildir. Gerçeğin genel durumu budur. Ama kimi zaman elinize öyle ıp uçları geçiverir ki, bakarsınız bu genel durumu yalancı çıkarmış. Nelerdir bu ipuçları? Ne bileyim, her sey. En önemsiz sanrfığımız şeyler bile birer ıpucu olabilir. Bunlardan bin, ınanın bana, sadece biri, bu zahmetli, sonu gelmeyen bekleyisin armağanı olarak ayaklannıza sürunüvermistir ve siz ondan yararlanamamışsınızdır. O zaman bu fırsatlar, artık bir daha gelmemek üzere sizden uzaklaştrlar. Gizli emir geldi mi, bereketli bir yağmur gibi güriil gürül gelivor, sizin camınıza vuruyor. benim bahçemi dövüyor, ötekinin ağaeını sallıyor. Fakat siz umutsuzluğa düşmüs«ünüz bir kez. Ama bütün bunlar geçip de mutluluga veniden kavustuk mu. çaresizlisimizi de aman«i2 bir biçimde duyanz. Heykeltıraş Nizam durrfu, derin bir soluk aldı, sonra kendisinden bir adım kadar önrle onu bekleyen arkadaslarıni vanına çağırdı, ikl elini onlann omuzlanna koydu. Sanıyorum ki, dedi. gizll emir bir tane değil. ötekilerin şaşkın bakıslan altında: Evet, diye sürcTürdü sözlerini, bir tana değil ve gitgide çogalıyor. Bu bizim yaranmızadır arkadaslar. Gerçi hangisinin asıl gizli emir oldugu sorunu bir takım guçlükler doğurmuyor değil. Bu vüzden de. demin sSzünü etH§im yanılgılar çıkıvor ortava Gizli emir savılmayacak kadar kolav eelenint, bakıvor«:unuz ki, atlamışız ÎMe dikkatli olmamı? gerekenver burasıdır: cünkü bunlardan kimi. kolay uvgulanır eeşittendir ve bizi aldatır. Kimi de bizim yetkimizi, sadece vetkimlzi değil, gücümüzü de asıyor Böylece her ikiMni de vitirivoruz («rkmfn «mr) ANZARların gozüyle, Gelibolu'dakl çıkarma bölgresl (Bu resim, halen ADALAİD şehrinde oturan ve Gelibolu'ya muhabere teğmeni rutbesiyle katılmış emekli yarbay Stanley Holm Watson'un kollekslyonundan alınmıştır.) Kontl ve resim: AYHAN BAŞOĞLÜ İ TUHA CASUSÜ ÖMCE Avustralya'nın Başkenti Kanberra'nın havadan görünüşü Derledigim bu hâtıralaruı gazetede yayınlanacak bır yazı sensı ıçınde butunuyîe yer alabılmesi, hacim ve teknik bakımından elbetteki mümkün olamıyacaktır. Bu itibarla ben devam edecek bu yazüarda swlere onlardan bir kısırunı, özetler halinde sunmuş olacağım. Onların tümünü kapsayacak ve Çanakkale savaşlarına kstılmış olup halen hayatta bulunan yaşlı komutanlarımızdan, yiğit gazilerimizden de ayni konuda derlemeye çalışüğım hâtıralarla bütünlenecek bir kitap halinde yayınlanıak için ANZAK'lara verdiğim sözü aynca yerine getirmeye çahşacagım. İstegime cevap vermek zahmetme katîanmış ve yazılanna kendileri için büyük değeri olan o tarihlere ait fotoğraflar, krokiler, çeşitli dokümanlar ok lemek lutfunu da esirgememıs olan Avustralya'nın ve Yem Zelanda'nm bu vefakâr evlâtlanna, yiğit ANZAK'lara en iyı dileklerle saygılanmı bir kere daha tekrarlamaktan zevk duymaktayım. Aynca, bu derlemelerimin gerçeklesebilmesi için bidayetten itibaren yardımlannı esirgememiş ve konuya derın bir ilgı gostermiş bulunan Avustralya Eski Muharipıer Teşkilâtının (R.SL.) başta değerli Genel Sekreter Mr. Kays olmak üzere her kademedeki gorevlenne yürekten teşekkürler. (•) Gelibolu savaşları sırasında AN'ZAK'lar, Türk askerine (Coni Türk), (Cako) gjbi isimler vernıişlerdir. Bunlar genellikle düşman taraflar arasında karşılıklı olarak hakaret veva alay için kullanılan takma isimlerin aksine, sempati ve takdirin ifadelpri ohnuştur. I #•••«•••••••••••• Luı'ai K&ZMAYI M | y/iLUE've 4MR4 VURACAĞr J sf. ^ !•*••*•••••••••• •••••••••••••••• !•••••«••••••••• !••••••••••••••• !••••••••••••••• Tiffatıy Jones •••••• •••••••••••••••••• GOS2DUSUM AMHu., V ı Yarın: Göğsünde Plevne madalyasıyla Gelibolu'ya çıkan bir Anzak TELEFON DEG'ŞIKUĞI j Cilt Hastalıkları ve Frengi f Mütehassısı ^ Dr. ALÎ ATAL'ın f Telefon No.'su 45 3198 olarak değışmıştır. •••••••••»•oıııııııııooıaııoı ••••••••••• « • •••••••• • ••••••••••• • • «• • • a •. • • • ••••••••• ••••••••• ••••••*«• ••••••••• (Cumhurıyet 452) »•••••»•••••••••••••• İ Satılık Bina İ Faüh Şehresmi Mahallesi, Huseyın Remzi Sokak 71 No. da kâin ve Tapunun 360 pafta, 1464 Ada, 8 Parselinde kayıtlı •48,80 m2 arsa üzerindekı ev 26.1.970 Pazartesi saat 15'de SışU Halsâkârgazi Caddesi # 291 Numarah bınanm ikinci • kat 101 numarah mahallinde J açık pazarhkla satılacaktır. 0 > Tafsilât Tel: 480875 470359. » »••••••»••••••••••••• Cumhurıyet 446
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear