23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SARİFE DtfRT 18 Kasım 1969 CUMHURÎYET Hlç de ho? olmayan kokular geliyordu. Solumda oturan arkadaşıma «Her halde bişeyler yaptı!» dedlro. Kokular gide gide dayanılmaı hale gelince arkadaşım, «Bu cefer »enin dedijinden de|il, başka şey yaptı faliba» dedi. Yolcu da anlam.s olacak ki bunu, uykulu uykulu kalktı, gerisini başka yerde tamamlamak için uzaklajtı. Hostes abla yemekten Bnce geldi, yine tvutuk attı Rusça Yolcular, koltuklann önündeki torbadan çckip çıkardıkları tablalan koltuğa monte etmeye başlayınca hemen tercunae ettim : «IÇoltnklanmıın finfindeki torbadan lötfen tablalan çıkartınıı, yerierine monte edinix. Teşekk&r ederlm. Pajasvta...» Hava alanına iner inmez hemen posta edildik BİR YERDEN TANIYORUM G OSKOVA'TAAAA... Moskova'yaaa.. Moıkova'yaM'. Hep biliriz, mitinglerde falan böyle bağınrlar : Moskova'y.aaa... Moskova'yaaa.. Yıllardır duyanm bu haykırışları.. «Moskova'yaaa.. Moskova'yaaa..». Hep bir ağtzdan bağîrılır; bazen, sanki acele edin dercesine taşla, sopayla ve bıçakla uyarmalar da yapılır ! Dedim kendi kendime; yıllardır bağınlıyor böyle, adamların her halde bir bildikleri var. gitrnelı Moskova'ya.. Anlaşılan, Başbakan iken Suat Hayri Ürgüplü, sonra Başbakan Süleyman JDeımrel, Dışişleri Bakanı Çağlayangil, Ticaret ve Sanayi Odaları yetkilileri, meselâ Sırn Enver Batur, N Moskova'daki «Kizıl Meydan» sababın erken sa»ı.ı....,:fiı ltibaren doluj. taşar... Burada yediden yetmişe kadınlı erkekll bir kalabahga herffün rastlayabilirsiniz. futbolcular, müzisyenler de benim gibi düşünmüş olacaklar ki, Moskova yolunu tutmuşlardı.. Söz dinlemeyi severim. «Evet, gitmeli Moskova'ya..» Ve tlyuşin18'de. kulaklarımda motorun gürültüsüyle karışık haykınşlar : Moskova'yaaaa... Moskova'yaaa., «Oidiyonıı işte bee!.» cfiyorum içimden.. «Gidlyoruz işte, kesın bagırmayı'.j> Hostes, lıabinin kapısında durdı, sıkı bir nutka başladı. Bitirince başka bir bölüme geçti, orada da tekrarladı sözlerini. Zaar dedim, Ay'a giden Ruslar uçaklara hoparlör koymayı beceretnemişler daha ! tl18, Darüssalem'den geliyordu. Yolcuların çoğunluğu siyahtı. Yanında oturrfuğum genç siyahî, kaykılmıştı koltuğuna. elen tavuğu dişleraeye başladım. Aramızda şiddetli bir savaşa tutuştuk! Takmj dişimi kırmak pahasır.a da olsa, buchı, iyi etmek karannda ve azmindeydlm. Bu budun akrabalarıyla bir yerden muhakkak tanışıyorduın, gözüm ısınyordu sertliğinden, pişmezliğinden. Ü?telik tadı da yoktu. Tuza saldırdım.. A aaaa, üzerinde «>Tnrk Hava Tollan» yazıyor!. Eh dedim. olur böyle . şeyler.. Sovyetler Birliği ne de olsa sınırdaşımız, Türk Kurtuluş Savaşında îhgUizi, Fransızı, mıransızı, Amerikası. mamerikası dört bir yandan jaldırırken, bur.lar bize top tüîek. heybe heybe altın maltın verdi. Biz, niçin pek kuru olan tuzumuzdan 110 paket veTTniyeUm? Savaşı bud kazandı, yedirmedi kendini'. Peçeteyle temizlerken ağzımı. yine THVnm amblemi gözüme çarpınca mesele anlaşıldı. Uçak, jkmalini Ankara'dan yapıyordu. Pepsi'ler de doğruluyordu bunu.. Ayıptır söylemesi, çıktıgı gün<îen beri Sam^un sigarasıyla zehirlerira kendimi. AksiUge bakın (mübarek sanki ithal malı) bermutad o gün de piyasada yoktu!. Esenboga Havaalanmda pasaportumu gosterip iki bilmem kaç dolârdan iki fcarton Amerikan sigarası a\dım. Hem sigarasız kalmıyacak. hem de ne denli zengin olduğumuzu göstermek için îluslara fiyaka satacakum. Ke çare, günler sonra görecektim ki, bu işte de geç kalmışım, onlar aym şeyi bana yaptvlar ! Ük sigaramı savurmaya ba?lamıştım ki, «Sifaralarınm söndürfinfiz Kemerlerinizi bağlayınız» m Rusçası yanıverdi. Zaten başka dilden de yanmıyordu ya.. Biz, dört Türk'ün ilk işi, saaüerimize saldırmak oldu. Evet, inmemize bir saat kırkbeş dakika vardı!. Sekiz bin bilmem kaç metreden süziilüp gidiyorduk oysa!. Gazeteci arkadaşlardan birisi, eski ba vacı.. «Seyficiğitn, metfcnrî iniç*lerde acaba llynşin18'ler nasıl?» li18'lerin inişıni tabiî bilemezdik, ama, bildiğimiz bir şey varsa iki saate yakın yolculuk ve renklerimizin limoniliği!.. Hostes abla yine geldi, çatır çatır bir nutuk attı. Ne der, ne demek ister, ne oldu? Büyük ve târit&iz bir bilmezlik içinde kol tuklara dügümlenmeye başladık.. Gittik gittik, glttik.. AşağılaT bir parsellenme içinde. Parseller, çok yukardan bakmamıza rağmen pek büyük!. Derken orman başladı ve t l 1 8 ormanların iizerine kaptırdı kendini!. Biliyoruz, Ruslar kozmonotlanru uzaydan hep orrnana indiriyorlar, ama bize neden kozmonot muamelesinl reva gördüler? Tekerler nen*'yse ağaçlara değecek!.. Garanti mecburî iniş ormana'... Kalk sen; Yeşilköy, Esenboğa, Diyarbakır, Van havaalanları dururken Moskova' da düşüp parçalan'.. Batılı uçaklarda, özellikle biz de inişe geçmeden beş, bilemedin on dakika önce kemerler bağlatüır, sigaralar söndürülür. Kalkışta da tersl. Oysa komşunun uçaklannda bu komut tam kırkbeş dakika önce veriliyormuş. araya bir saatlik saat farkım da koyunca beti benzimi zin boşa attığım öğTenmiş olduk, olduk a bir de bize sorun... A|aç bittl ve güm dedi teker. İşte Şeremetova havaalanı Mos kova'da ..* Oavet sahlpleri temsUcileri... Programda degişiklik isteklerimizi ösrenin(.c. (iuşıınmcge başladılar. Çünkü. bütün rezervasyonlar yapılmıştı. Buna rağmen türlü zorluklan yenerek İsteklerimizi gerçekleştirdiler. Soldan sağa; tst\ko\, Victor, ÇernisoT ve Youri... başka üniformalı ablanın ardından Moskova'daki sekiz havaalanından birinin alabildigine büyük binasının bilmeceyi andı ran koridorlannda sıkı ve ceb rî bir yürüyuşe başladık. Gül mekten bayılıyordum.. Arkada şıma fısıldadım: «Oiğer iki arkadaşı daba ilk anda atlattık.. Onlar ba şereften yoksun kaldtlar.. Siddin sene buraları göremeyecekler, oysa biz çördük. Çok okuyan mt çok bilir, çok jrezen mi? Elbct te bizim gibi çok çeren..» Yürüyorduk.. Durmadan yürüyorduk. Kapılardan giriyor, kapılardan çıkıyor ve yürüyorduk.. Anlaşılan bizi Moskova" run göbeğine yaya götürecekler.. tlâç kokulan geldi bumuır.a. Bir odaya buyur edildik. Pasaportlanmız bir ablanın elindeydi. Yapılan işaretlerden anladık ki striptlz yapmamız isteniyor. Neyse ki bu istek sadece kolumuz içindi.. Huylu huyundan vaz geçer mi? Geçmez.. AIganistan'a gideTken Ankara'dan aldığım aşı kâğıdımı Tebriz'de unutmuş, Tahran'da Pastör Ens titüsünue yeniden asılanrmştım. Yani o san defter yüzünden zorla çiçek, tifo, tifüs bilmem ne nastalığına yakalanacaktun fazla aşılanıp.. îlk uygulama arkadaşı ma oldu. O arada bir zehir hafiye açısından sağlık odasmı incelemeye koyuldum.. Aaa aaaa, lâboratuvar araç ve gereçler: pırıl pırıl hem de nikelâj!. Yani komşularımız bu yönden hiç de geri değiller bizdea.. ünjektör enjektö're, makas makasa, katküt katküte, igneler iğneye a>nen benziyor!. Bir yandan da aşının nasıl uygulandığma bakıyorum. (Çaktırmadan siliveririm) ama, aşıcı abla aklımdan geçenleri anlamış olacak k:, ilâcı, çizdiği beş ayrı yarıgın içine boşalttı!. Kimliğimiz deftere işlendi, fişlendik yani.. Belge, pasaportlanmıza iliştirildi ve sanırım rusça da teşekkür edildi, uzun bir yolculuktan sonra salona çıkabildik. zeteciyiz. Oktay'a sanlırken ku lafma Iısıldadım : «Yahu Oktay, Ruslar hu arada komünizmi avsı yoluyla aşılamak gibi bir icatta buhındular mı?» «îooo» deü Oktay, rahatladıırı. Sovyet Gazeteciler Birliği, biz dört Türk gazetecisini ülkelerine dâ%vet etmiş'er ve B.rligin genel sekreteri Tavariş Çemişov, Birlikten bazı gcnç yöneticiler de biz konuklarını karşılamak üzere Şeremetova havaalanma gelmişlerdi. Genel sekreter Tavariş Çernişov içten bir konuşma yaptı, bizleri aralannda görmakten duyduklan kıvancı belirtti.. Türkkaya Ataöv de cevap verdi. Sonraîan bu karşılıklı nutuklann Sovyetler Eirliğinde hava, su, ne bilçyim votka kadar elzem bir neıne olduguna tanık olacak, zaman zaman bu göre%T ben de yapacak. her şey için kadeh kaldırmaktan mide» mi üçüncü kez delmeye ramale kalmışken, bir Rus caresinl tekrarlayıp bol tereyağ ve salamla içkinin etkisini etkisis hale getirecektim. KONUŞMALAR Mtılkoçoglıa Konu ve resim AYHAN BAŞOGLUH TIIHA CASÜSU M CA MACAZ OeOUSUMU oskova Büvükelgimiz Turan Tuluy, taa alana todar gelmiş.. Pek keyiîlendim. Sonra Oktay Aksoy'u gördüm.. Oktay, Siyasal Bilgi^er Fakültesinde okurken, O"na bir gazetede istihbarat şefliği yapmıştım iki yıl.. Şimdi Oktay, kâtiplerin başı mı ne olmuş, yani baş kâtip. Bakarsınız üçbeş yıl son ra b:r başka havaalanında büyükelçi olarak O karşılar bizi, biz tâbii hâlâ aym yerde, ga Kadın kadına dans edilirken şaşıyorduk Melih Cevdet Andav bir yani krîmadı artık. Her gün bir çatışma, bir vunışma, bir baskın.. H«pimizin; al^şmaraız lâzım, değil mi? Belkl lîalk alıştı da,' öizirn memurlar ahşamadı daha. Şurada bir baskm mı olmuş, gideceksin, işini yapacaksın, raporunu vereceksin, imzanı atıp eve. O kadar! Ek çahşma ücretine hak kazanabilmek için boş boşuna makinell tüîek ateşi yapanlar var Kafam şişiyor bütün gün. Hoş memurlar öyle de. âmirler başka türlü roü? Olağanüstü durumun vönetimi için onar yıllık iki plan hazırlandı uzman yetiştirmek Uzere her bölgede kurslar açılıyor, dışardan burslar sağlanıyor. Ben sözgelişi, ben dışarda iki kurs gördüm. Demek bizim görevimiz, olağanüstü durumdan çıkıyor. Ama ne yapacaksınız? Kenti vüzüstü mü bırakacaksınız? Siz bırakmak isteseniz biz bırakarr.a» yız? îşler sandığınız kadar basit değil GüçlUgü yenmek için, bence, olaganüstü dummu olağan görmekten başka çare nsktur. Benim yukanya yeni tekliîlerim olf.u; şimdi Ulkemiz venl durum karşısında on bölgeye aynlmıştır. değil mi? Bunu hemen on beş bölgeye çıkarmaK lâzım. Bir dahaki yıla yirnrt bölge... Böyle böyle, batıdan doğuya doğru yurdumuzu yüz bölge ile ördük mü, gitgide gellşmekte olan olayları karşılayacak duruma geliriz. Kadm: Sizi gereksiz yere rahatsız ettim, dedi. Bu kadar işiniz arasında bir de benimle zaman harcadınıa. Bagışlayın ve müsaade edin de gideyim. Asayiş' Yerleştirme Olağanüstü Teşkilâtı dlrektörü, Elbet gideceksiniz, dedi. Ben de gideceğim bir az sonra. Bu akşam evde bezik partisi var, erken gitmem lâzım. Sizinle bir çay içelira mi? Ve kadının cevabım beklemeden telefona sanldı, iki çay ısmarladı: Genelevleri gördünüz mü hiç? diye sordu sonra. Kadın: Hayır. dedi. Içler acısıdır, ama gerçeğimizdir. bütün dünyanın gerçeğidir. Ben gerçekçiyimdir Genelevleri yaşatan toplum, toplum değildiı diya düşüıiemeyiz. Gerçeklerimizi bilmel: ve benımsemeliyiz. Küba'da devrimden sonra bir Başbakan vardı, ilk iş; olarak genelevleri kaldırrr.aga kalktı. fakat Kastro buna karşı çjktı Bunu bili>"or muydunuz? Gerçeklere alişmahyız Onlat da belki hir zamanlar olağanüstü sayılmışt'.r. Fakat zaman... Zaman en iyi eğhmendir îşbö. tümü. bölgesel organizasyon ve a!ışma. Kadın: Öyleyse siz neden kapatnnız? diye sordu. Direktör, «Konuşmaya kaülması, onu burada bir süre daha alıkoj'abilecepmi gösterir • di> ye düşündü ve bundan memnun oldu Osteük ünivers.tt bitirmiş aydın bir kadınla kendi mev leği üzerinde konuşmak ve ona en yeni düşüncelerini açmak da hoşuna gidiyordu. «Entellektüel konuşmalar da ruhurı gıdası insanm buna da ihtiyacı var.» diye düşündü (Arkası var) a aaaaaaaaaaaa«ı •a ••••••llııııtlt • •••••••••ıııııı .••••••••••••«••••••••••••••••••••••«•••••••»«•••««•••••^ «••»••••••••a*••••••••••••••••••••••••••Tl••••••••••••••••«••••••••••••••••••••*•••• a a t a * a t * ••••«••••••••••a ••lıııııııııııı J l l l l l l l l l l l l l l «••ııııiıiımı vıaaaaıaaaaaaatt Tiffany S Kadın da doğruldu. .,. Ben de gidiyorum artık, dedi. Direktör durdurdu onu. Daha söyliyeceklerim var size, dedi. Bir dakika bekleyin beni, şimdi geliyorum. Kadın, çaresiz, oturdu. Asayişi Yerleştirme Olagantistü Teşkilâtı dlrektörii, nızlı hızlı dışan çıktı. Bekleme odasından nerdeyse koşarak geçti. Koridorlan uçar gibi aşarak bir odaya daldı. Odada iki kişi oturuyordu. Dumandan göz gözü görmüyordu. Direktör: Ne buduman? diye soruu. Memurlardan biri: Duman mı? Biz farkında değiliz, dedi. Memurlann ikisi de ayaktaydılar. Direktör: Bu kadar cıgarayı nerden buluyorsunuz? dedi. ötekiljr: İkimiz de içmeyiz. dediler. Direktör, üstünde durmadı. Bir yıl önce ölen ressam Macit'in arkadaşlarından birini bulun bana, çabuk, dedi. Bulup hemen buraya getirin... Heykeltraş Nizam'ı bulun! Memurlardan biri, Telefonla mı arayalım? diye sordu. Direktör: Eğer slzi telefon başmda bekliyorsa evet, dedi. Sonra bagıra bağıra: Ikiniz de düşün yola, yallah, dedi. Içerde kadın düşünüyordu: Direktörden izin alıp hemen genelevin yolunu tutacağmı ummuştu, ama durum umduğu gibi çıkmamıştı; üstelik Asayişi Yerleştirme Ol&ğanüstü Teşkilâtı dire'störüne açılmıştı, tam olmasa da içini dökmüştü, gerîksiz bir şeydi bu; suç konusu çevresinde dönüp dolanan şuçlular gibiydi; gerçeği olduğu gibi anlatsaydı daha i\i etmez miydi? Hayır, hayıf, başkasının vereceği ceza onu sükunete kavuşturamazdı, kendi bildiği yolda yürümeliydi; artık burada hiç işi kalmamıştı, direktörle konuşacak bir soranu yoktu. «Neden geldim? tşte bir saçmalık daha. Ama üzülecek ne var? Hangi davramşım iyiydi ki bunu beğenmiyorum? Kendime POSTA EDİLİVERDİK benzer bir iş yaptım gene. Üzülmek mi? Bende üzülmek yeteneği yoktur. Ne dedi direktör? Müracaatla girilmez geneleve, düşülür. Ben de düşIRAM geldi kuyrukta. Ünimenin yolunu bulmalıyım. işte içim bir az rahatformalı, tatlı dilli bir teyladı.a ze yakasmdaki yılanlarDışarda makineü tüleklerin talnrtısı artmıştı dan anladım sağlıkçıydı birgene. Helikopterin dikiş makinesi de işlemeğe şeyler sorar. Omuzlarırm kalbaşlamıştı. «Berbere gidip saçlarımı yaptırmalıdırdıın. Bu, «Teyıeciğim, nlusyım. Ama hangi berbere. Bir yıldır berbere gitlararası aşı belgemi soruyortiğim yok. Ne sıtacı yer burası. Tıpkı dışansı sun, bakışından anladun degibi. Direktörün galiba bir kolu kısa. Merdivendiklerini, ama ne var ki yanı| leri temizleyemezler mi? Annemi merak ediyoraa almayi nnntmuşnm!.» rum. Benimle sinemaya gitmek istiyordu. Ama Sanki aklımdan geçenleri ancanım, polislerden, askerlerden, serseri kurşunlamış gibi «daa» dedi.. Ben de lardan çok korkuyor. Bunu kendisine söyleyince Rusça cevap verdim: de üzülüyor, biz eski kalah insanlanz. diyor.» «Daaaa.» Kapı açıldı, direktör sıkıntılı bir yüzle içe«Da d«» lar içinde ben ve esri girdi. Kadın yerinden kalkmadığı halde ona. ki havact arkadasım nazik bir Rica ederim, rahatsız olmayın, dedi. Olaşekilde sıradan çıkartıldık! Bir ğanüstü durum diyoruz, ya bunun olağanüstü Garth aaafaaıliMkıaBaBaaaamıaaaaaaaataaaaaaaaaaaııaaaBaaaaaaıaaataaıaaı • •••••a>a«<«««>> a >««aa< a <>.>«>>aı>«> a a a a . a .. l > a >..................;.. l a BBBBB IBB BBBBBa Bll •• BBatB •> BBBiaBa. ::::::::::::::::::uu:::::u:::::::::::::::::::::::::; TESEKKUR Eşim Birsen Malkoç'ur. gerek hamileUği süresince, gerekse doğumu sırasında gösterdiği büyük alâka ve ihtimam neticesi bize kızımız Ş ö 1 e n'i kazandıran mesleğinde ciddiyeti, mahareti, dirayeti ve fedakârhğı ile tanınan kıymetli Kadın ve Doğum Mütehassısı, Operatör Çanakkale Jandarma Satınalma Komisyon Başkanhğından Ueçieı thaıe Ihale Ihale îjekil (îiinu Saatı Cinsi Miktarı (Ton) Tahminî Tntarı Teminatı 25.75Ü .00 Kapalı Zar) 550.000 m 20/11/1969 u.uu Kemikli koyun etı 50 Ton Vukarıda cınsl, miktarı, tahminî tutan, geçıcı terainatı, ıhale EÜUÜ, ıhale saatı ve ıhale vazılı (1) kalem gıda tnaddesı Komisyonumuz binasında thale edilecektır Şartnameler her gün rnesal saatlerinde ANKARA J. Sat Al. Koms. Bşk lığınrla. tSTANBUL J tv Amirlıgınde ve Komlsyonumuzda gSrülebılir. Teklif mektuplannm ıhale snatlnden mı saat evvel Komlsvonumuza vermeleri lâzımdır. Postadaki gecikmeler kabul edılmez. Dr. Ayten VARDAR Hanımefendiye en derin min net ve teşekkürlerüni arz ederim. Giiltekin Malkoç (Cumburiyet: 13845) (Basın: A. 1169324590/13832)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear