23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
* • • SAHİKE DÖRT 19 Evlu! 1968 CITMHURjYET Kısa Boylar, Çekik Gözler, ve... Tebessümler Diyarı ellerinde, fotoğraf makinelerini görünce: « Onları bırakın, dediler, Mareşalın kendi fotoğrafçısı vardır. Başkasına resim çektirmez.» Arkadaşlar, her ne kadar «biz bu resimleri hâtıra olarak saklı yacağız» filân dedüerse de kâr etmedi. tster istemez fotoğraf makinelerinden vazgeçildı. Derken, Ercümend Karacan (ki mekanike dair ne varsa yakından alâkadardır, birçoğunda da usta DOGANNADI Çan Kay ŞekHn Pekin'de sahici bir Çin Hükumeti kuracahlarına sarsılmaz bir inancı var AYFEH Tam bir «huzura kabul ediliş» oldu bu. Gazetecilikte, bunca senedir, epeyce devlet baskaniyle göriiş reek fırsah zuhur etti ama, böy • lesine, bir «merasimlisi» nl hatırlamıyorum. T Mareşal'm sözlerinden «700 milyon Çinli, komünist olma? degildir. Bana inanmayın. Çin halkı bizim Uşıdığımu düşünceleri paylaşraaktadır. Bnndan dolayı günün birinde tnutlaka oraya gideceğiz.» Iş, evvela, bir sabah, otelünizin holünde başlacü.. blzi Mareşala götürecek olanlar, arkadaşlarm dır) bir başka fikir attı ortajra: Öyleyse, bari, ben teyp makinemi yanımda bulundurayun. Mareşal ile konuştuklarımızı teypte zaptederiz. tleride, gazetelerimize yazdığımızda, herhangi bir yanlışhk oimaz. Yoooook, dedi adamlar, Mareşal kat'iyen sesini teypc aldırmaz. Israr mısrar para etmedi. Böylece Ercümend'in teyp makinesinden de, yine ister istemez, vazgeçildi. Ve, bindik otomobillere, düzüldük yola. Mareşalın huzutunda aylarmda şehrin bunaltıcı havasından rahatsız oluyormuş. Burada, yerden göğe kadar, hakkı var. Cidden Taypeh'in havası dayanılır şey değü. Sıcak olmasına sı cak ama, bizim bildiğimiz ve alıştığımız sıcaklığa benzemiyor bu • ranınki. Rutubetli, buharlı, bizim hamamlann göbektaşı sıcaklığı. <cHamama giren terler» deriz ya, burada terlenmiyor da. İnsan, sadece, ve günün 24 saatinde, bunahyor. Onun için Mareşal soluğu yukanlarda almış. Biz de, üç otomobü, marifetli bir ağızdan çıkan sigara dumanı gibi, kıvrıla kıvrıla yükseldik. Çok geçmeden saray da göründü. Ercümend Karacan'la aynı arabadayız. Önümüzde, şoförün yanında bir memur oturuyor. Mareşalın bizlerle tngilizce konuşacağından emin olduğumuz <çin sualleri Ercümend soracak. En iyi îngilizee bilenimiı o. Sarayı görünce aklına gelmiş olacaJt, Ercü Mareşal'm sözlerinden «Vietnam harbini Çin komünistleri çıkarmışlardır. Çin ülkesini daha knvvetle ele geçirmek için vesile yaptılar. Paris konuşmalanndan herhangi bir sonuç çıkmaz. Çin komünistleri orada oldnkça Vietnam harbi devam edip pdecektirj» mend en mühim suali meznura sordu: Mareşala ne istersek sorabilir miyiz? Elbette. Ne isterseniz sorun. Yalnız, tabil cevap verip vermemek onun bUecegi şey. Orası malum ya, sinirleneceği bir şey sormuş olmıyalım. Kat'iyen. Bu hususta gayet müsamahakârdır. Istediginiz gibi konuşun. Eh, lotoğrat ve teyp meselesinden sonra biraz rahatladık. Fakat uzun sürmedi. Asker mi, polis mi, ne olduğunu anhyamadığım üni formalı memurlar arabalan durdurdular. Birinci kontrol. Bizim memurla Çince bir şeyler konuştular, bir takım kâğıtlara baktılar. Geçtik. Derken yine durdurulduk. Ikinci kontrol. Aynı konuşmalar, aynı kâgıtlar. Sarayın kapısında üçüncü, ve daha sıkı bir kontrol. Daha sıkı olduğunu buradaki konuşmalann, öncekilerden, daha uzun sürdüğünden anla Mare$al, «merhum peder tatlı sözlü güler yüzlü kahraman» tipinde bir muhterem zad. Yaşlı olmasına rağmen dinç, kuvveti yerinde görünüyordu. Yanda. Çan Kay Şek'in Doğan Nadi'ye verdiği imzalı fotoğrafı görülüyor. Sağ üst yandaki iki şekil Doğan .Vadi'nin Çin'ce yazılışıdır. dım. Nihayet girdik sarayaı Dış görünüşü Ue, hep bildiğimiz, klftsik Çin mimarisine benziyor. Fakat çok modern, çok bü>ük, muhteşem bir yer. Bir kelime ile saray işte. Ercümend'in ingilizcesini degil, Türk asülı meb'us Abdullah Emiloflunun tercümanlıgını kullandık. Epey kaldık Mareşalın yanmda. Her konudan bir parça söz edildi. Hiçbir engelden yılmayan bir idealist hissi bıraktı bende. Kıt'a Çininin komünist olduğuna kat'iyen inanmıyor. «Bu, pek küçük bir azınhğın zorbalığıdır» diyor. Ergeç bir gün kendilerinin gidip Pekin'de sahici bir Çin hükumeti kuracaklanna sarsılmaz bir inancı var. Bunu sık sık tekrarladı. Söylediklerinin, tamamını degil, fakat esaslı noktalannı bu sütunlarda parça parça bulacaksınız. Konuşmamız sırasında MareşaIm fotoğrafçısı bir sürü resmimizi çekti. Fakat bu fotoğraflardan birer kopya elde etmemiz, bayağ, bir mesele oldu. Sebebi biraz tuhaf oldugu için anlatmaya değer. Aradan bir gün geçti. Biz re • simleri istiyoruz. Bir türlü vermiyorlar. «Filmler yıkanıyor», «lilmler kuruyor» gibi bir takım bahaneler ileri sürüyorlar. tkincl gün geçti. Resimler yine yok. Biz de, oraya, yıüanmaya gıtmedik. Aynlacağız Formoza'dan. Başta Errümend Karacan, ter ter tepiniyoruz. Ama ne fayda? Resimler gelmiyor. «Canım bir filmin yıkan ması, kurutulması, kopya çıkanlması kaç saat sürer?» diye direttikçe direttik. Nihayet «Siz gidin de biz adreslerinize yollanz» dediler. Öyle de yaptılar. Bu acayip inadlaşmanın hakikt sebebi, meğer, şuymuş: Mareşal gazetelerde çıkacak resimlerini evvelâ kendi görürmüş. Beğenmediği bir poz olursa yayınlanmasını istemezmiş. Bazılânnda da bir takım rötuşlar yaptınr, ancak ondan sonra yayınlatırmış. Bizimkileri kendisine gösterme fırsatı bulamadıklan için saklamışlar. Bu vesile ile teyp hikâyesi d« anlaşıldı. Mareşal belki sesi fena almır, yahut, belki herhangi bir kekelemesi olur diye kat'iyen sesini teype aldırmazmış. Hangi sahada olursa olsun her büyük adamın böyle ufaktefek kaprisleri o!du5u biünen bir şeydir. Mareşal'ınki de bunlardan biriydi herhalde gücii Tek sıra Hepimizi bir salona aldılar. Bir memur geldi. Elinde bir kâgıt var. Bizim isimlerin Hstesiymiş. On3 bakarak hepimizi çağırdı, ve bizi tek tek, arka arkaya sıraya dizdi. Önde Naşid Hakkı Uluğ, arkasında Nazım Özbay, daha sonra, Şevket Rado, Ercümend ve ben. Böylece yemekhaneye giren disiplinli bir ilkokulun öğrencileri gibi, kuyruk olduk. Sıkı sıkı tenbih geçtiler; bu sıra kat'iyen bozulmıyacak. Bozmıyacaktık r'rayı ama, asansöre binince, ister istemez bozuldu. Asansörden çıkarken yine isimler okundu, tek sıra yenidan düzeldi. Ve, böyle girdik Mareşalın huzuruna. Mareşal «merhum peder tatlı sözlü, güler yüzlü kahraman» tipinde bir muhterem zat. Yaşlı olmasına rağmen dinç. Gücü kuv • veti yerinde görünüyor. Bizlere hep çince hitap etti. Onun için, Mareşalın sarayı Mareşal Taypeh'e 2025 kilometre uzakta. ve deniz kıyısından 400 metre kadar yüksekte, ormanlar içinde bir sarayda oturuyor. Yaz Milliyetçi Çin'de Cumhurbaşkanı Vekili C. K. » n ile birlikte Bond 'MODESTY BLAISE tSTANBUL 06.2i 06.50 07.00 07.05 07.30 07 45 08.00 08.05 08.10 08.30 08.45 0Ü.20 09.40 10.05 11 05 11.25 11.35 12.00 12 10 12 25 12.40 13.00 13.15 13.30 14.00 14.20 . 14.35 14.T0 15 05 16.05 16.25 16 4S 17 05 17.25 17.50 19.00 19 30 19 Zo 19 55 2! 00 21.10 2ı.25 21 35 2! 50 22.00 22.45 23.00 2.145 23 55 24 00 Açılış ve program Günayaın I Koye haberler Günaydu n Haberler ve hava dunımu Cülserer Güverüiden şarkılari Isianbulda bugün Kuçülc üânlar Eeraber ve solo şarkılar Orhan Avsar orkestrası Gitar sololan Türküler Arkası y a r ı n Okul r a d y o i ı Barok müzik Eski Uygarlık v e K a d ı n Hafif şarkılar Ara haberler ve K. llânlar Türküler Radyo hafif Batı o r k e e t r u ı S. Tur'dan şarkılar Haberler, R. G. d e buylin Beraber v e solo t ü r k ü l e r Reklâm prograrrUarı MuhKtin Pay^a"! orkestrası Radyo ile İngilizce (39. ders) Tacettin Uvfundan şarkılar Haftanın şarkırısı Oktıl radvcsu N.Sipahldcn ş a r k ı l a r Cesitli ulkelerf>n mıizlk S. Yastımandan türküler Köv odası Karma faslı Reklâm Drogrammları Haberler hava d j r u m u Küciîk ilânlar A Yava^cadan sarkılar Bir varmıs. bir vokmus Yarın: HONG KONG 123456789 Oorth KtSASlZ YtKARIDAN AŞAGlYA: sallayıp kirliliğini giderememe. 7 B i r ekim 1 Susuz ve nemsiz arazi (iki 12 f bir 'mek^ söz). 2 Meryem Ananın meza ^ ^ 7 3 4 5 6 7 9 9 I 'M^H^^^^T^^^ rının bulunduğu çevredeki bir tııbun bir baş kasabamız, kuşların hareketini ka kopyesine yapan. 3 Bir balık cinsi, zaeskiler böyle rarlı küçük parazitlerden. 4 derlerdi. 8 «Çift sayıda konut» karşıhğı iki Su taşıyıp sat söz (ikinci söz eski terim). 5 makla geçinen Çingene kadınlarınm bir avuç kişı, bir emir. bakla ile keramet taslama işi, 9 Bir işaret bir yere gitmeyip olduğu yerde Dunku Dulmacanı sıfatı, rütustop eden. 6 Tozlu bir şeyi bet. bâlledUmt* *,i£3 M/utvOL 20.00 Kadvu tivatros'i Trfffany Jones TIFFANY JONES 16 55 17.00 17.30 18.00 18.M 19.00 19.30 20.15 21.00 23.00 22.15 23.00 23.30 24.00 01.00 Mallcocoğitı K o n u v er e s ı m : A Y H A N BAŞOĞLU BUDIN HOPRÜSÜ 24 sa^'iıı oiavları ve K ilânlar T i r k ü l e r secidi Atatürk ve Kıırtuhış Savaşı S Mııtludan sarkılar Tunadsn Semerkant'a Reklâm crosranıları Haberler Türk bestecilerl Gete müziSi Günün uroEramı KaDanıs ISTANBUL IL RADTOSU Açılış v e program Diskotetmıizden Küçük konser Gtnçlere nınzik Scnfonik müzik Sarah Voughandan Akşam konseri Gençlerie beraber Klâsik Batı m'iziğl dir.leyiei istekleri Fransadan şarkılar Gece kor.seri Caz rr.üziki Hafif nıelodiler Gece v e müzik Program ve Kapanıj SOLDAN SAÛA: 1 Bazan denizlerde ve kara larda gökyüzünü kaplayıp taşıt araçlarının işlemesini önleyen olayın en kuvvetlisi (iki sözdür ve birinci söz eski terimdir). 2 Fazla miktarda olmıyan ve belli zamanlarda bir kurula verilen yahut oradan alınan paralar (iki söz ve ikinci söz eski usul çoğul). 3 Kepazelik. 4 Tersi ev eşyasmdandır, karın doyurur. 5 Bir çeşit cimri. 6 Yeryüzünde hayatın i!k kaynaklanndan biri, büyük lugat kitabı. 7 «Mıdesi boş durumdaki dans sanatçısı kadın» mânasına iki söz. 8 İşi gücü şuna buna kötülük yap mak olan ağır işçi (iki söz). 9 Yemin, flu değil de açık görünür durumda. DÜNKÜ BULMACANIN HALLEDİLMİŞ ŞEKLİ NASIL HALLEDİLECEK Yukarıdaki rakamlı bulmacada sad.ce 4 t a r ; anahtar (ipucu) ve 8 taue sonuç vardır. Boş kalan 12 karenin içine 1 den 9 a kadar uygun birer rakam koyarak ve toplama, çarpma, çıkartma, bölme işaretlerine dikkat ederek oldan sağa ve yukandan aşağıya bulmacada gösterilen sonuçlan bulunuz. Biraz vaktinizi alır ama, boş vaktinizi hoşça geçirmiş olursunaz. A N K A R A 06.30 07.00 07.05 DENİZ GURBETCILERI 23 Yıllar geçti, on, jirmi. otuz yıl balık avladı. Palamut Bükünde bir çardak altı kahvesi vardı, kumsalın üzerinde. Salih Reis'in meremetlediği ve asarak kuruttuğu balık ağlannm, paraketelerinin ve sepetlerinin dolaylarında oynayıp civildaşan köy Çocukları büyümüş, artık saçları ve sakallan kırlaşmıştı. Onlarm çocukları oynamaya başladı ağların aralannda. Salih Reis, onlara kürek (Narteks) ağacından oyuncak kayık yontardı. Çardakaltı kahvesi ve köydeki Jcöylü kulübelerinin çoğu yıkıldı. Son sıraiarda eskisi kadar b£İık avlamıyordu Salih Amca. Kapısının önünde güneşte oturup çubuğunu tellendiriyor, denize bakıyordu. îhtiyarlık. sinsice iliklerins işlemişti. Ara sıra köylü çocuklarınjn bir ikisi gelircii, onlara masallsr anlatırdı. Kimi sefer masahn ortasında uyuya kalırdı. Pek yemek de pişirdiği yoktu. Önceleri kızlanndan ara sıra mektup alırdı. Onlara cevap yazdırırdı. Sonraları mektupları açmadan cebinde volta, misina. kurumuş balık yemi parçalarıyla taşır, unuturdu onları cebinde, Kızlan da cevap alamayınca, onu öldü sanarak mektupları kestiler. ÇAKIR AYŞE VE BALIKÇI HAMZA Artık pek ihtiyarlamış olan Salih Reis'in titreyen elini tutan, sendeleyen adımlarına değnek olan biri varsa, o da Çakır Ayşeydi. Salih Reis'in küçük kardeşi Ibrahim Reis'in delikanlı oğlu Balıkçı Hamzayla evlenmişti. Çakır Ayşe, saçları güneş gibi barladığı ve gözlerinde de Arşipel mavi mavi ışıldadığı için. ona Çakır Ayşe demişlerdi. Hamza'nın babası Ibrahim Reis bir Çezayir seferinden dönmemisli. Hamza Reis de evlendikten az sonra hastalanıp ölmüştü. Kocasının soysopundan biricik ihüyarcık Salih Reis kalmıştı. Çakır Ayşe'nin Salih Reis'e bağlılığı işte bundandı. Çakır Ayşe'nin duyduğu yakınhk, yalnız Salih Reis'de kalmıyordu. Ama bütün denizoğullarını seviyordu. Ayşede fukara, yoksul ve hasta denizcilere karşı koruyucu bir analık duygusu peydahlanmıjtı. Piliçîerini kanadı altında barındıran bir ana tavuktu sanki. İyi yürekli ihtiyarcığa fena ka dın derlerdi. Ama onun varhğmdan bir sıcaklık duyarlardı. Hep giderlerdi yanına, elleri üşüyenlerin, avuçlarını mangalda ısıtmalan gibi. Çakır Ayşe, Avlonya'lı değildi. O, Hisarönünün Mezgit köyündendi. Balıkçı Hamza'yla evlsnince Avlonya'ya gidip kalmıştı. Avlonya'da. Palamut Bükünde olduğu gibi vadiler gür palamut meşesi ağaç larıyla kapkara ve karanhktı. Oradan frenk ellerine koca kayıklar dolusu palamut ihraç ettikieri için, pa lamutun frenkçesi «Valonea» sözcüğünden oraya Avlonya adı takılakalmıştı. Sonradan. orada çok güzel portakal ağacı yetiştiği anlasılınca, meşe ağaçları köklenerek onlarm yerine portakal ağaçları dikildi. Portakal ağaçları sarı Japon fenerleri takınmış ulu çı narlara benziyordu. Her biri yılda onaltı bin portaka! veriyordu. İşte Çakır Ayşe'nin. iki odalı badanalı evi. sahibi olduğu on portakal ağacıyla göiseleniyor, hem de onlarla besleniyordu. Palamut Büküne Salih Dede'yi görmeye gitmiş oimazsa. evinin önüne oturur bir balıkçınm oğlu ya da kızı için getirdikleri kaba yapağıdan fanila örerdi. Altın saçları, ihtiyarlayınca, gene denizdeki ay ışığına batırılmış gibi, gümüş bir aklıkla çakardı. Şimdi. kolunu, bacağını oynatınca köylülerin romatizma dedikleri ağrılarla ek yerlerinin, menteşelerinin cazırdadığmdan yakınırdı Ayşe Nine. Hey! Gençken öyle mivdi ya? Çıva gibi bir çocuktu, hoplayıcı ve sıçrayıcı bir ateşti. Doğanın her sesine delik olan kulakları, ama söz dinlemekte sözü ilâç için olsun dinlemez de dinlemezdi. Hele buyruğa barut kesilir. hemen moydan okurdu. Güzel olmasına çok güzeldi Ama onda yüz, göz yalabukluğundan çok öte. göze çarpan bir canlılık vardı. Tüm varlığı can ısısıyla sıpsıcaktı. Şimdi, bakışı sıcak sıcak bir şeyin üzerinde dururken, simdi apansızın alevlenirdi. Yaşama hızmdan ötürü baskası bir dakikada kaplumbağa gibi debelene debelene bir metre yaşarsa Ayşe kızın zembereği mi, yayı mı boşahrdı ne hemencecik yüz kilometreyi yaşayıp bitirirdi. Her davranışı hızdan ibaretti. Yürümez, ko. şardı, çekirge gibi hoplar, topaç gibi dönerdi. Ele avu ca stfmazdı Küçücük evlerinde bile. onun nerede olduğunu annesi bümezdi. Yaramaz çocuk, avliMa, iki (Arkısı var) 07 30 07.45 08 00 08 05 08.il) 08 30 0S45 09.00 09.20 09 40 10 (S 11.10 11 30 12 00 12.05 12 20 12 25 12 30 Acılıs. Droeram Günavdın I KHve haberler Günaydın II Haberler ve hav» durumu Sabah müzifiî Ar.karada bueün Kücük ilânlar Cönül Akıııdan sarkılar Cesitli müzik Her telden Ev icin Safcah konseri Arkası varın Okul radvosu Dlmdar Balkandan sarkılar Konser saati Ara haberler ve K. ilcnlar S Erorhandan türküler Kıbrıs saati Kücıik ilâniar Mülkive Tooer ve Mustafa Sacvasardan sarkılar Haberier R G. de bueün Hafif müzik Rekl'ını Droeramları BaTido müziei Sovim Süerden sarkılar Plâklar arasında Ara haberler ve K ilânlar Okul radvosu Türküler Radyo ile İneilizce ft? dersl Albümlerden secmeler Ara haberler ve K ilânlar Incesaz Köv odası 1 ın.oo 13 15 13. ?0 1400 14.15 14 35 15 00 15.05 16 05 16.25 16.40 17.00 Reklâm programları Maberler: hav a durumu Küçük ilânlar C. C. Çiçekten rürküler Bir varmış bir yokmuş Din Ahlâk sohbeti Cevdet Bolvadinden şarkılar Silâhh Kuvvetler saati Küçük konser 24 saatln olavları; K. ilânlar' Kitap saati Klfsik T. M. topluluğu Cesitli mtiziVSaniye Candan türküler Haberler Barok müzik Gece müziğl Günür. programı r 24.00 Kapanıs 17 05 17.30 17.50 19.00 19.30 19.35 195« 19.55 20.05 20 25 20.40 21.00 21.10 21.35 22.05 22.30 22.45 23.00 33 45 23.55
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear