Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
DOKT CUMHUKIYJIT 29 Haziran 1962 IIIIIIIIIIIIIIIIIIIIMIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIHIIimilllinillimimillllllllllllllfHHMIIIIMIfUIMIIIIHIIItlllHllllllMIIIIIİ: CfMCOZ Berlin Fiİim Festivali Bu yıl başköşeyi Gina Lollobrigida işgalediyor XII. Berlm Fılım Festivali, ge çen yazılarımızda belirttiğımız gibi (1) açılış gününden bu yana, gelen haberler, yorumlar ve ba zı ünlü yıldızların sansasyon ya ratan olayları dısında her şeyden once sadece bır amaca hızmet etmekte: Batı ve Doğu blo ku arasında nevraljik bır nokta olan Berlin'in bir türlu çözulemıyen kendi meselesini, hur dunyanın temsılcılenne sınemanın her türlü araçlarıyla duyurmak, henimsetmek ve inandırmak. Fa kat yanlış anlaşılmasın: Bu propaganda Festival suresince gece gündüz Berlin meselesini konu olarak alan filimlerin gosterılmesi suretiyle yapıhyor değil. Böylesi ne mümkün, ne de gerekli! Berlin'in propagandasını yapmak için, zaten doğrudan doğ ruya Berlinde uluslararası bir filim festivali düzenlenmesi; hür dunya ülkelerinin Berlin'e en iyi füimleriyle katılması; özellikle Festıval komitesinin çok düzgün ve disiplinli çalışması bı le yeter... Batı Berlin kesimini ve Ikincı Dünya Savaşından tamamen harap çıkmış bir şehrin, hayret verici şekilde kısa bir süre içinde, en modern bir sehir haline gelişini bu vesileyle götmek fırsa tını bulan yabancılar, ister sinema sanatıyla ilgıli olsun, ister sadece turist olsun işte bu Berlin'in Almanlar için ne derece hayatl önem tasımıs olduğunu gözleriyle görmüş oluyorlar. Fek tabii, Doğu blokuna bağlt ülkelerin bu festivale kabul edilmeyisi, Berlin Festivalının uluslararası değer ve öneminı ne de olsa azaltıyor amma, istenilen amacın böyle de elde edildi ğine dair Festıval Komıtesine hâkim olan zihniyet henüz kalıtesinin yükseldiği, bazı tuzuk değisikliklerinin yerinde yapıldığı ve organizasyonun gıtgıde daha mükemmel hale geldiğı de bir gerçek. Gelelim Berline akan filim yıl dızlarına: Bu yıl başköşeyi Gina Lollobrigida almış. Denilebilir ki, Berlin Festivali bu yıl «Lollobrigida Festivali» sayılacak. Geçen yıl Jane Mansfield'in yıldızı parladığı gibi! BugUnlerde Berlin'e James Stewart, Tony Curtiz, James Mason'un gelislen erkek artist kefesine bir haylı puvan toplamış oluyor. Rejisorlerden King Vidor göze çarpmış amma, sanat gücünü tuketmişe benziyen bu rejieör, festıvalde jüri olarak kendini gostermis olacak! Genç Alman yıldızı Christina Kauffman ise güzelliği ve cazibeeiyle bir hayli ilgi çekeceğe benziyor. Dilimiz Bır tanıdık, geçen'erde benirr. için: «Yeni sözcükler kullanmasa yazılannda, ne kolay anlıyacağım» demiş. Bunu bana soyle dikleri akşam Radyoda haberie rı dinliyorduk. Bayan Spiker bir türlü Gümüspala'nın Devlet Bakanına sunduğu «ârıza» sözcu günu söylıyemedi gitti! Iki üç kez geçti bu sözcük, hef geçiste de baska başka. ama hep yanlış okundu.. Belli ki, bayan Spiker ne Osmanlıcayı, ne de sözcüğun anlamını biliyordu. O bilmiyordu da, dinliyenlerin çoğu bihyor, anlıyor muydu? sanmam. Oysa, Gümüspala'nın Devlet Baş kanına «sunduğu yazı» denseydı, hem okuyan, hem dinleyen anlı yacak, üstelik yanlış da okunmıyacaktı. Gene bir toplantıda Amerikan Koüejini bitirmiş, Amerika'da okumuş genç bir bayan, yeni dı h, yeni sözcükleri küçümsüyor, düpedüz alay ediyordu. Kendisi ne ama kötü niyetle değıl hergün kullanılan Osmanlıca sözcük lerin, söylenişini ve anlamlarını sordum, bir çoğunu bilmedi; söy lerken de dili dpnmedi; şaşma dım buna, ama o şasırdı bilmedigüıi görünce! «An dilin, dilimizi an sokmuşa çevirmiş olduğu» benzetmesıni okuyunca çok beğenmiştim bu «eSprit»yi. Dedim ya, kötü değil, iyi niyetliyim. İyi niyetle de yorumlamıştım bunu: Dil. yalnız anlaşma değil, düşünce aracıdır da. Kişi konuştuğu dıl ile düsünür. Bir bakıma Dilbirlı|i, Ulusun düşünce birliğidir. Doğudan kopup kopup Batılı olmak, Batılı gibi düşünmek Osmanlıca ile olmuyor. Batı duşunce sistemi zorluyor dili. Bunun en güzel örneklerini Batı düşünceli genç kuşağın yazılannda görüyoruz. Genç kuşak derken. yaşı almıyorum ele. Prof. Macıt Gökberk Batı dusüncesının zorladığı en güzel dıl orneğıni son kitabında verdı bize. Sokan an, dilimizi değıl Osmanlıcayı, Doğu düşuncesini sokmuş meğer! Dilimiz Türkçe sözlü filimler Öğretmenle öğrenci... Telefonlanmız. • ı ıs değıldır ou Yurdun dort >r bir yanında tek eğlence unemadır. Milyonlarca kentli, kasaba lı, kadın, erkek koşar sinemaya Kısın oynar, yazın oynar. Anado luda hemen hemen Turkçe göste rılir bütün filimler. Ama ne Turkçe! Dıle mı, emeğe mı, dinleyenın «sabrına> mı acırsımz? Filmın sahibı, dıhn de sahibı değildir elbet. Değildir, ama fılminı surerken piyasaya, duşünmez bunu; çıkarı için, dile de sahip çıkar, onu da dılediğı gibi kullanır. Dublaja başlarken en ucuzundan, sözde Türkçe bır çeviri kor ortaya. Ne okuyan an lar, ne duyan. Bütün yük dublajı yonetenın sırtına bıner. Studyo gündeliğine kiralanmıştır, konuşacak olanlar saatle tutulmuş tur.. vakit dar v e pahalıdıt. Bu ısı yöneten, ayak ustu bir anlam vermeye çalışır sozlere.. artık bu arada «ne çıkarsa bahtına!» Filim böylece belli günde çıkar ortaya, çıkar ama güzelim Türk çenin «ırzına geçme bâhasına.» Dil Kurumu. dil için her yıl dağıttığı armağanlardan birini de Türkçeleştirilmiş, Türkçe konuşan filimlere de veremez mi? tlgilenemez mı bu işle? En yaygın olan sinema ile butün yurda duyurulan en guzel Türkçeye bir armağan çok mudur? Sonra nıçın bu kadar titiz olan «Sanretmeninı, dersini, ula»ır başarıya artık. Bence sınıfta kalan öjreneiden çok, ona sınıfım geçirtememiş olan öğretmen suçludur. Geçenlerde anlattılar: Yedi yaşînda, şirin bir kızcağız bu yıl okula verilmis. Okulun yadırgatıcılığından, çevrenin yabancılığından kurtaramamış kendini bir türlü. Okumayı da yeni söküyor daha. O gün öğretmeni derse kaldırraış yavrucağı. Arkadaşlarmın meraklı bakışları altında üç dört «atır okumuş, ama bir yere gel miş sokememiş, kekelemiş, takılmış. Yaşlı bayan öğretmen, dikilmis başına, ha babam elin dekı kalemin sivrı ucuyla iğne tım, ben de Kandillı'de bir do^tu âradım. Koskoca a n koranı gibi yah, kimse olmasın olmazdı. Ama gel gör ki, santraldaki bayan (nazik ve ilgiliydi) cevap vermiyor, dedı. Nasıl olur? de Ş 3 ^ :: s Doktor eskisi Prospektüs doktoru Yazan: Dr. Saim Polat BENGİSERP Çok se\di|im \e saydığım bir hukukçu dostum var. O söylerdi: 3040 seııe evvel Hukuku bitirmiş. Anadolu'da bir kazaya müddeiumumi olarak atanmış, hazırlığını yapmış, gidecek. Bu gidis, îstanbnl'dan ilk aynlış ve ilk gurbet olacak. Takınları ve dostlan ile vedalaşırken, oknrken kendisine miizaberette bnlonmuş, zamanın biiyiiklerinden baba d»s ta mahterem bir zatın elini öpmeye gitmeyi ve hayır duasını almayı da ihmal etmiyor. Bu mutaterem zat; biriki hoşbeşten sonra: «Güle giile git oğlum. Gideceğin kaza, kenarda kalmıs, sapa, kervan geçmez, kuş uçmaı bir yer. Belki çok meşakkat çekecek ve birçok mahrumiyetlere katlanacaksın» diyor ve bazı nasihatlardan sonra: «Aman evlâdım, boş vakitlerini sakın israf etme, oku, mesleğin ile llgili neşriyatı taklp et.. Okumazsan fitçide söner, doktor eskisine dönergin» diyor ve öffltlerinin en kıymetlisini hediye ediyor. Bu nikâyeyi dinlediğim laman bu «doktor rsklsi» tâbiri benim çok hoşuma gitmifti. Hakikaten tıp dediğimiz bilim dalı öyle hamlelerle ilerli\or ki eğer oknnmazss, günlfik ilerlemeler izleomezse, defil yerinde saymak, inaan mutlaka geriler, doktor eskiti olvr. Bu «doktor tskisi» ni ben «prospektüs doktoru» diye de iiade edebilirim. Bir hekira, mektep ten çıktıktan sonra defterlerini dürer, kitaplarını rafa kaidırır ve günlük ilerlemelerl de itâç firmalarının mallarını Mt mak için telleyip palladıklan, hoş göriinmek için satafatlı 11tifatlarl» sAsledikleri, ekaeriya tatlı su frenklerine ve mesİek dısı Türkçesi kıt kimselere tercüme ettirdikleri için bir şey anlaşılamıyan ilâç reklâmları olan prospektüsle yetinme ye kalkarsa işte o zaman doktor eskisi olur. Her meslekte olduğu gibi hekimlikte de böyle diploma gon rası dağarcıfı bos kalmıs meslcktaşlar bulunabilir. Tanrı insanı böyle meslektaşların hazakatinden korusun. Cstat Neyzen Tevfik : «Bir hazakatzedeyim, midemi tıp tepti benim. Kırk katır tepse yıkılmazdı şa nazik bedenlm> diye hicve sürükliyen aesba hanji prospektüs doktoru meslektaşımızın hazakati ( ! ) idi diye insanı derin derin düsündürüyor bn itharo.. Bilmem Amerika gibi milyarderi bol ülkelerde «Milyarder hastalıfı» diye bir hastalıktan bahsedildiğini işittiniz mi? Bir milyarder; parası ile kolayca her arzusuna nail olabilir. Bütün ihtiraslarını parasının kuv vetiyle zahmetsizce söndürebilir. tsterse bir operayı bir gece bütün biletlerini satın alarak kendine kapatabilir ve yine isterse en pahalı, en nadide falanca, fllânca metaa birden sahip olabilir ve her istefinde, her arzusunda, her ihtirasında parası sayesinde kolayea tatmiıı olur. Böyle kolayhkla tatmin olunca da insan ruhu için ulasacak bir gaye, bir merhale kalmıyor. Halbuki insanları ruhen yasatan, ilerleten şey; umutları ve amaçlandır. Bir milyarderin ber arzBİadıfında kolay ve zahmetsizce tatmin olusu, önünde ihtirasını kamçıIıyacak bir engele raslıyamayışı enda bir iç «ıkıntısı, bir depresyon, bir çöküntü yaratıyor. Hattâ o kadar ki bazan bu iç sıkıntısı ve kolay tatmin edilis huzursuzlnfu «Milyarderler hastahğı» diye marazi bir hastalık tablosu halini alarak milvarderi intihara kadar sürükliyebiliyor. Onun için dünyada insan ruhunu tatmin etmi yen, tıka basa doyurmıyan yefâne şeyin ilim ve okumak olduğunu söylerler. l l u ATA' nın «Hayatta en bakiki mürşit ilimdir* sözü yabana atılacak bir söz değil, ruhlara umut nuru sunacak bir mes'aledir. Biiim; ucu bucağı bulunmıvan, içine girdikçe derinlesen bir umman.. Her an bir yenilikle karşı karşıyasınız. önünüze her an bir tecessüs ufku serilmekte, ufuklar serildikçe de daha ilerilere gitmek umudu belirmektedir. Bu da insanın yaşama sevkini, hayata bafİanma aşkını ateşlemekte ve tazelejnektedir. Onun için okumak, her zaman okumak, bilmek, öğrenmek iyi bir seydir. Okumazsa insan, doktor eskisine döner, köhneleşir. Bakınız, dinimizin mürşidi Haıreti Feygsınbcr, beşlkten mezara kadar öşrenmeyi emrediyor \e «lüm, Çin'de bile olsa şidip onu bulunuz ve öğ reniniz» d h e ümmetine ögiit \erivor. Bu emir ve öğötlerde ilmin %atanı ve milliyeti olmadı»ıııa da isaret ve ima edil mek istenivor. Ne kadar geniş kavrayışlı ve müsamahalı bir förüş .. Veri hâlâ dolmıvan, ilim ve ahlâk sahibi, hocalanmızın hoca.sı rahmetli Prof. Dr. Akil Muhtar hoeamızın Haseki Hastanesi anfisinde bir derste : «Çocuklar, hekimlik öyle mesai istiven bir meslektir ki, günün 24 saatinin en az 18 saatinde çalısıp okuyacaksımz. Gözünüz buna kestiremiyorsa boşuna zahmet etmeyin, hemen şimdi şu sıralardan dönün, kendi nize başka meslek seçin» de>ı si hâlâ kulaklarımda çınlamak tadır. Nur içinde yatsın.. Hekim olmayı kafasına ko >an ve tıp sıralarında dirsek cürütmeye azmeden bir kimse, ıründe en az 18 saat çalışmayı göze alacak ve bunun bir kısmını da mutlaka okumaya, ye ni bilgi ve bulgnlan inceleme ye, dağarcığını doldurrnaya hasredecektir. Bunu yapamaz»a, ağızdan, kulaktan dolma prospektüs doktorn sıfatına ve doktor eskisi lSkabına maale sef hak kazanacaktır. Filhakik» halk arasında dok torun eskisi makbuldür, ama bn eski tâbiri, demindenberı belirtmeye çalıştığım mânada eski değil de tecrttbeli mânasına geldiği zaman değer kaza nır. Hakikaten doktor eskisi değil, doktorun eskisi yani tec rübelisi makbuldür, itibarlıdır, arananıdır. Pratik hayattan, günlük vukuattan kazanılan bu tecrübe, okuma ile elde edileeek yeni bilgilerle cilâlanmazsa donuk kalır, yetersiz olur. Hikâyeyi berhalde işitmiş o lacaksınız. Zamanın padişahının sarayına hekimbaşı tâyin için memleketin bütün hekimlerini önünden geçirerek onlara el ve göz ile bir seyler sorarak imtihan ettiğini, içinde zamanın en meşhur doktorlarının da bulnndufu bütün hekim leri beğenmedifini, en sonra gelen iki büklflm bir ihtiyar hekime de aynı isaretleri yapıp onun da mkalını sıvazlaraak suretiyle cevap vermesi üzerine: « T a m m , aradığımı buldum, bn ihtiyarı sarayıma hekimbaşı tâyin ettim» dediğini görerek saşıran vüzera, dayanamıyarak sormuşlar : «Haşmetlu padisahımız, bir tür lü anlıvamadık, önünülden raemleketim en meşhur hekim leri geçti beğenmediniz, sonra bu ihtiyarı seçtiniz. Siz işsretlerniıle onlara ne soruyordunuz? Onlar size ne dediler?» deyinee, Padişah: «Ben onlara isaretle, şimdiye kadar kaç kisi öldürdünüz? diye somyordum. Kimisi anlıyamadı, kimisi de bir, iki beş, on ilâh.. diye cevap verdiler. Halbnki bu ihtiyar hekim bütün sakalını sıvazlıyarak: «Sakalım kadar» diye dofrn ve anlayışh ce\ap verdi. En tecrübeli ona buldufum için seçtim ve sarayıma hekimbaşı nasbettim» diye vüzeranın teeessüslerini gideriyor. Bu bir hlkâye ama gerçege çok uyuyor. Biz de kıssadan hisse çıkarmak istiyoruz. Taşra bekimlerini de, bellibaşlı şehirlerimizin hekimlerini de zaman zaman olşunlasma kurslarından geçirsek ne kadar iyi olacak.. tleri ve gelişrais memleketlcr bile bu yoldan gidiyor lar. Zaman zaman çeşitli tıbbi konularda kurslar, seminerler açarak hekimlerinin görgü ve bilgilerini tazeliyorlar. Bizde tstanbul'daki Milletlerarası Verem Olgunlasma ve Gösteri Merkezimiz on senedenberi seııede iki defa biri milletlerarası olmak üzere olçunlaşma kursları açmakta ve çok faydalı olmaktadır. Son aylarda Türk Diyabetikler Cemiyeti de tstanbul'da bu biçim bir divabet olgnnlaşma kursu düzcn ledi ve çok istifadeli oldu. Bizim belirtmek istediğimız nokta, bu konuda Sağhk Ba kanlığına, Üniversitelerimizc ve Tabip Odaları ile difer he kim teşekküllejine vazifeler dfişmekte olduğunu hatırlat maktır. Türk hekiminin meslekî bilgi seviyesini yükseltmek görevi, bu teşekküllerin sorumluluğundadır. Yurdnn çeşitli böl gelerinde düzenlenecek bu olgunlaşma kurslannda hekim. bilgi kazanırsa, memleket de bilgiii, görgülü hekim kazanır ve doktor eskilerinin sayısı azalır. Jean Pierre Cassel «Ysfcayı ele veren onbası» filminde Açılış gecesınde gosterilen «20 Yaşında A«k> filminden »onra Fransanın bu festivalde ikinci büyük iddiasını ünlü rejisör Jean Renoir"ın «Yakayı Ele Veren Onbaşı (Le Caporal Epingle)» adlı fılmı teşkil edıyor. Eski kuşak rejisörlerinden olmasına rağ men, sanat gücünden pek bir şey kaybetmemiş olan usta Jean Re noir'ın bu filmi etrafında bir hayli tartışma oluyor. övenler ve yerenlerin dayandıkları dusunceleri, biz fılmi görmeden an cak okuduklarımızla takip edebileceğimize göre, bu yönü bir ta rafa bırakmak gerekır. Fakat bu fılimde başrolu günümüzün sevgilisi genç aktör • dansör Jean Pierre Cassel'in oynadığını söyle mek yeter. Hele Jean Pierre Cas5el'in bu mevsim Istanbulu ziyaretinde, onunla birkaç kelime konuşmak zevkine varanlar için bu filim daha ilgi çekici olabilir... «Yakayı ele veren onbaşm ler dururmus kızcağızın elini. Yavrucuğun kesilmi? sesi, diren mis de, çekmemiş ellni, gık dememiş ama eli de kalbura donmus. Akşam eve dönunce, «ben gıtmem okula, okumak da öğren mem..» dıye dayatmış. Okuma kitabındaki bir sözcuğu sokemiyen çocuk mu suçlu şımdi? Yoksa onu bu duruma ge1 tıren öğretmen mı' Telefonlanmız Dert mı ararsınız kentımızde? Dunyanın her yerinde vardır telefonun cilveleri. Ama îstanbulda bır başkadır bu. Bilirim de pek kurcalamam telefonu, hele uzak yerlerle konuşmaktan hiç hoşlanmam. Geçenlerde bir dos tum, yarım saat içinde Paris'le konuşuvermişti de umutlanmış sur Heyetunde Dil Kurumundan kimse bulunmaz? Dil Kurutnunun bu ise önem vermesi yerinde olur bence.. Belki o zaman fılimciler de bu kadar ucuza har camaz dı lı dım. O aramaktan bıkmadı, ama ben sesi soluğu kesilen telefonda beklemekten bıktım.. diyecekle ıımi ikı satırla yazarak, po5ta\la gönderdirc. Ya numaraların karışması? Yediğiniz azarlar, küfürler, özür dılemeler? Saç saça başbaşayu telefonlularla. Telefonu hep bir pastanenın numarası ile karışan bir arkadaş dayanamamış, sonunda telefon edenlerden dondurma sıparişi alıp, pastaneden ağır tatlılar göndertmişti! Yanlış numara düşmeleri yüzünden bır konuşmayı iki üç misli öduyoru7. Bınlerce kişi de telefonsuzluktan yakınıp duruyor «îstemezsen bırak telefonu, hava parasıyla sat da kurtul.» Hava parası bına kiralannda suç da te lefon alış verişinde değıl nedense! Alacaklı borçlusunun telefonunu haczettirıyor, açık artırmayla tcra'da satışa çıkartıyor. Artıranın ustunde kalıyor telefon. Nerdeyse tdareden değil Be destenden alacağız telefonu. Baş vurup sıra bekliyenlerm işlerı yoksa bekle=;inler sıraları gelıp de Idare telefon verecek diye! Geçenlerde papağan alır gibi, lc radan telefon alan bir arkadaş anlattı: Meğer bir Genelevin te lefonu imiş aldığı telefon.. Sabah akşam durmadan çalar! «Haddin varsa aç» dedi «evde çoluk çocuktan utanıyorum!» Adalet CtMCOZ Ö ğ r e t m e n l e ö ğ r e n c i . . . ^Kiııiıııiıııııııiıııııııiiiııııııiııııııııiıııııııııııııııııııııiiiııııııııuıııııııııiı: Ugıencı, ogretmek ıstenenı ken Ş dısı oğrenir. Öğretebilirsen değıl, sevdirebilırsen oğrenir. Öğretmenin görevi, öğreteceği şeyi f.evdırebilmektır bana kalırsa. Öğretmenın elinde, çocuğa sert davranma, cezalandırma, sınıfta bırakma gibi silâhlar vardır; bunları kullanmak kolaydır, kul S lananın hiç bir sorumluluğu da s yoktur. Bu sılâhlardan körpe yaratıklar hemen korkar, siner, yaralanır. küserler. Görünüşte sözde düzene girmiş olur öğrenci, ama korkular içinde sinmiş, içten yaralı okulunu bitiren bir çocuk. topluma yararlı olur mu dersiniz? O da bu silâhlan kendısinden güçsüz olanlara karşı kullanacaktır günün birinde. Oysa öğretmenin elinde kullanma«ı güç. ama etkisi büyük başka bir sılâh daha vardır. Sev giyle sevdirmek bır şeyi. öğret men, öğrencilerini ayırt etmeden gonülden sever, hoşgörürlü ğü elden bırakmazsa, onlara okulu da, kendisini de, derslerini de kolayca sevdirebilir. öğrenci de sevdimı bır kez okulunu, öğ Radyodâ # Büğlin ISTANBUL 7.27 Açılış ve program 730 Neyler 7.40 Kur'anı Kerim 7.50 Saz eserleri 8.00 Haberler 8.15 Beraber şarkılar 8.30 Sabah konseri 9.00 Kapanış. 11.57 Açılış ve program 12.00 Şarkılar (Nigâr Uluerer) 12.20 Karışık sarkılar ve sevilen melodiler 13.00 Saz eserleri 13.15 Haberler 13.30 Hafif müzik 13.40 Şarkılar (Salih Dizer) 14.00 Dans müziği 14.15 Türküler (Gülcan Sevim) 14.30 ö ğ l e konseri 15.00 Kapanış. 16.57 Açılış ve program 17.00 Çay saati 17.30 Türküler (Ahter Erem) 17.50 Tarım saati 18.00 Plâklar arasında 18.15 Fasıl topluluğu 18.45 Haberler 19.00 Reklâmlar geçidi 19.40 Şarkılar (Tülin Yakar Çelik) 20.00 Her zaman sevilen plâklar 20.15 Olaylar ve yankıîarı 20.30 Darvaş'tan kemanla hafıf melodıler 20.45 Meteoroloji sohbeti 21.00 Şarkılar (Nadır Hilkat Çulha) 21.20 Hafif müzik 21.30 Kitap saati 21.45 Şan soloları (Nükhet Tunçay) 22.00 Reklâmlar geçidi 22.30 Müzik dunyasından 23.00 Haberler 23.15 Senionık müzik 23.40 Ritm ve melodı 23.55 Program 24.00 Kapanış. fSTANBUL İL RADTO8U 17.58 Program 18.00 Çeşitli orkestralar 18.45 Sevilen eserler 19.15 Radyo ile Almanca 19 30 Yemek müziğı 20.00 Connıe Francis ve Tommy Sands 20.15 Plâklar arasında 20.55 Konserto 21.30 Caz saati 22.00 Çağdaş besteciler 22.21 Çeşitli müzik 24.00 Kapanış. /VNKARA 6 57 Açılış ve günun programları 7.00 Kur'an ve Türkçe açıklaması 7.10 Saz eserleri 7.30 Haberler 7.45 Orkestralardan çeşitli müzik 8.15 îstanbul ve Izmir'den sesler 8.45 Hafıf muzık 9.00 Ev kadımnın not defteri 10.00 Devamı yarıo sabah 10.20 Percy Faith Orkestrası 10.30 Kapanış. 11.57 Açılıs ve programlar 12.00 Hafif müzik 12.25 Kuçük ilânlar 12.30 Beraber ve solo sarkılar 13.00 Haberler 13.15 Kuçük konser 13.45 Yıldız Ayhan'dan turküler 14.00 Keely Smith ve Nat «King» Cole söylüyor 14.30 Yaşar özel ve Semahat Ergökmen'den şarkılar 15.00 Kapanış. 16.57 Açılış ve programlar 17.00 Incesaz'dan Muhayyer Fash 17.30 Trafiğe dikkat 17.35 Hafıf melodiler ve dans muziği 18.00 Reklâm programları 18.30 Kuçuk ilânlar 18.35 Yurttan sesler 19.00 Haberler 19.15 Yaşadığımız günler 19.30 Muzehher Guyer'den şarkılar 19.55 Kuçük dinleyicilere masal 20.00 Mefharet Atalay ve arkadasları 20.15 Olaylar ve yankıîarı 20.25 Küçük ilânlar 20.30 Kemal Öncan'dan şarkılar 20.50 Buyük Nutuk 21.00 Haftanın konseri 21.30 A n dile doğru 21.45 Solmaz Teğmen' den sarkılar 22.00 Türkiye Büyuk Millet Meclisi saati 22.15 Çeşitli melodiler ve caz muziği 22.45 Haberler 23.00 Opera albümünden 23.57 Cumartesi' nin programları 24.00 Geç yatanlar için muzik 00.30 Kapanış. Selmi ANDAK (1) 25 ve 27 haziran tarihli «CumhuriyeMe. Ulusa seslenen Spiker'in okuduklarını yazanlar, kolejli bayanlar, Osmanhcaya özenip de dili dönmeyenler diretmeyin daha.. boj vermeyin dilimize. Batılaşmamız, Batılı gibi düşünme miz bu dil ile olacak. Kolay değıl elbet, ama katılın sizler de bu çabaya. Türkçe sözlü filimler.. Mersin Meteoroloji İstasyonu Şefliğinden 30000 lira kefif bedelli meteoroloji istasyonu ikmâl inşaatı 16/7/1962 pazartesi giinü saat 10 da meteoroloji istasyonundaki komisyonda ıhale edilmek üzere açık eksiltmeye çıkarılmıştır. Geçici teminat 2250 liradır. Keşif v« sartname mesaî saatierinde Baymdırhk Md. de ve Meteoroloji istasyonunda görülebllir. (Basın 9937/8153) I 1. Galıp Arcan «Astarcılık. der dublaja. Belki öyledır, belkı de değil. «Dublaj» belli bir dilde konuşan filmi, başka bir dilde konuşturmaktır. Biz, yabancı fılimleri böylece Türkçeye çevinlr Türkçe konuştururuz. Önceleıi çok onem verilirdi bu işe^ sonraları her işimizde olduğu gibi tavsadı. Şimdi de büsbütün başıboş kaldı. Oysa, boş verecek S Ş £j E ~ 5 g £ nllllllllllllllllllllllllllllllllllllMlllllllllllllllflllllllllllllllMIIIIHIIIIIIIIIIir PROF. NİMBUS'nn Maceralan: JANETN KIZİ 190 Bursa Valiliğinden Baymdırhk Müdürlüğü ıhtiyacı içm ıki adet seyyar tamir pickup ahnması 88.000, lirallk birinci keşfi üzerinden kapalı zarf usuliyle eksiltmeye konulmuş olup muvakkat teminatı 56§0 TL. dır. Eksiltme 9/7/1962 Pazartesi günü saat 11 de Vilâyet Daimi Komisyonunda yapılacaktır. Bu işe ait keşif, özel sartname, kapalı zarf usuliyle eksiltme şartnamesi ile mukavele projesi her is saatinde Baymdırhk Müdurlüğünde görülebilir. Isteklilerin belirli günde saat 10 a kadar teminat makbuzu 1962 yılı Ticaret Odası vesikasiyle (tescil edilmemiş ortaklıklar kabul edilmez) birlikte usulüne göre hazırhyacakları zarfları makbuz mukabilinde Komisyon Başkanhğına vermeleri şarttır. Postada vuku bulacak gecikmeler kabul edilmez. (Basın 9541 B. 518/8149) Hay hay dostum. Bu Amalfi cinayeti meselesi size bir terfi ka zandmrsa şasmıyacağım. O akşam Pallaaio bir basın top lantısı yapmış, faydalı saydığı bil gileri gazetecilere vermişti. Ertesi sabah Mattino gazetesi o ana kadar olup bitenleri tafsilatiyle yazı yordu. Tonio ile Tina uykudan uyandıkları zaman Matilda sabah gazetelerini getirdi. O gece. Tonio, hakikati olduğu gibi metresine anlatmıştı. Tina onun kolları arasma atılmış, hıçkıra hıçkıra ağlamıstı. Tonio... Tonio... Bu işi niçin yaptın? diye sormuştu. Tonio da su cevabı vermişti: Nino'yu bu alçak karının zararlı tesirinden kurtarmak istemiştim. Ne yazık ki Augusto. cinayet gecesi Amalfi'de bulunmadığını is. pat «tmek ümidiyle, yemekte bende olduğu plânını uydurdu Aksifik bu ya. Matilda. tam da polislerın benimlc bulundukları sırada carşıdan dondu. Hakikatı söyliyerek benim ifademı berbat etti. Simdi Sorgu Hâkimi karşısında bir valan da benim uydurmam icap ediyor. Tina fena halde telâşUnmıştı.. Ke>iml» Koman: 237 MıîL'UN KIZ Cizen: YVES SAYOL Cevire D Mazhar KUN'l : CUMHURİYETin Tefrikası: YAZAN: MAJJRICE DEKOBRA gviw. HAMDI VARO'GL U MACERA « Blanche, ümitsiılik içinde çırpınmaya tıaşladı. Korku ile etrafına bakıyordu. Bahçenin bu nzak köşesinde onnn bağırışmalarını kim jsitecekti? Orada, afaçların arasın da ona kim bulacaktı? Fakat korku kendisine knvvet verdi: Mösyö Parisel dedi, bu defa artık olan biteni babama söyliyeceğim. O zaman görürsünüz. Sizi derhal kovacak... Ne? Babanız mı?... Ha . Ha . Babanız çok uzaklarda. Şayet onu ziyaret et mek istiyorsanız adresini verebiiirim. Yalnız bıraz uzakta. Ama sizin çibi ivi bir kı/ sevahat zahmetine bakmaz... Ah. o baba nız™ Buna deçer. Nc demck istnorsu nnz? Ay bilmiyor musunuz'.1 demek val tiz babanız size Mellier'niıı kızı olduŞunuzu söyledi, si> de inandınız ha? Blanche'in reılçi uçmustu. I|renç delikaıılı devam etti: Evet siz de bunu j u t t u nuz ha? Yahu Mellier, otuz senedir dul. Oııun bir kı^ı vardı Lucile, o da öldii. Siz oııuııla akraba bile cpgilshm.. lliç bir alâkani7 voh.. Size acıdıkları icin burada alıkoyn\»rlar Nat.il be*cndiniz mi? KUçük ba>an?... ( ^rliası \ar) Peki ama sevgilim, yalancı şa. rini zaptetmıştı. Neticede, Augusto hitlikle suçlandırabilirsen ne ola yalancı şahit ikame etmek suçiyle cak?. tevkif edilmiş. Tonio ise, yalan Hiç birşey olmıyacak güzelim. sahitlik suçuyla adliyeye verilmis, Mektubu götürenin Augusto oldu fakat muvakkaten serbest bırakılğu ispat edilse bile, bizi nasıl ci mıştı. nayetle suçlayabilirlçr? Augusto Ertesi günkü gazetelerde şu hakoca karıya bir azizlik yapmak is •ber okunuyordu: tediğini söylemiyecektir. Bu iddia • Sorgu Hâkimi Bonneli'nin verile, o gece Amalfi'ye gidip cinayet diği karar, Amalfi cinayeti mesele. işlemek arasında dağlar kadar fark j sini hararetle izliyenleri biraz davar. j ha hayrette bırakmıştır. Öyleyse Tanio'cuîum. fazla' Fakat bu karar, oLayın esasını endişeli değilsin öyle mi? hiç de aydınlatacak bir mahiyet taAntonio, kendinden emin cevap şımamaktadır. Augusto Lippi ile, verdi: Antonio Lucca. villâ Semiramis'te İlâhı guzelım Amerikada , ki cinayet ve ıntihaıla ne derece bundan daha beterlen başıma gel ye kadar ilgilıdirler? Gerek Lucca di, her defasında da tereyağından gerek Lippi, o geceyi Amalfi'den kıl çeker gibi sıyrıldım. başka yerde geçirdiklerini ispat etmiş bulunuyoılrr. Antonio. dört ki O akşam. ssat «ekızde. Sorgu şı ile beraber, Polacchi lokantasınHâkımı, şahıtleri dınlemış, ıfadele da imis. Augusto ise, ev sahibesi nin ifadesine göre, uyku hapları alarak uykuya yatmış. Bu ev sa hibesi, ayrıca, Augusto, gece vakti evden çıkmış olsaydı mutlaka du yardım demektedir. Bu itibarla, muammanın dün ak şam çözülmüş olduğunu söyliyen ler aldanmışlardır. Amalfi dramı şimdi, eskisinden daha derin bir sır halindedir.» O sabah, gazeteyi okuduktan son ra, Tonio, metresine söyle demiş ti : Görüyorsun ya ! Ben sana demedim miydi? Bu iş, Augusto i çin muvakkat bir hapis cezası ile, benim için de beraetle bitecek, Mattino gazetesi muhabiri, meseleyi çok güzel hülâsa etmiş. O gece, başka yerlerde bulundukları apaçık meydanda olan iki insanı Amal fi cinayetiyle suçlamak mümkün olur mu? Antonio, sevgili Tina'sı ile bu gu venli konuşmayı yaparken, Augusto da, hapishanedekı koguşunda ka ra kara düşünür ve kaçamaklı ifadesinin, yakında şartlı olarak tahliyesine karar verilmesini sağlıyacağını umarken Sapone, Paüachi n ; n çalışma odasına fırtına gibi dal mış: j Arkası va«