02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
İK1 CUMHURÎYET 6 Ağustos 1959 l I YENEN AŞK ozhno k ı z ı 2 =haberleri Meyva ihracatı arttı Muhtelif memleketlere 70 küsur ınilyon lira değerinde yaş ve kuru meyva ihrac edildi Son senelerde meyve ihracatı dış tıcaretimizde mühim bir mevki tutmağa başlamıştır. Aldığımız malumata göre bu senenin ilk 6 aylık devresinde muhtelif memleketlere 70 küsur milyon lira değerinde 48.139 ton yaş ve kuru meyve ihrac edilmiştir. Mevsim dolayısiyle yaş meyve ihracı da oir hayli artmış bulunmaktadır. Bilhassa yaş meyve ve sebze kooperatifleri tarafından Batı Almanyaya yapılmakta olan şeftali ihracatından mühim miktarda döviz sağlanmaktadır. Kooperatif dün de Batı Almanyaya 161.840 kilo şeftali ihraç etmiştir. NEIHLGKIT »AVALARI | Deniz bitii enizcilik Bankasına aid Ankara vapurunun. 517 yolcu ile, Batı Akdeniz se ferinden döııerkeıı. NapoUden hareketinden az sonra kazaı» boruları patlanıış. Patlayan boruların sayısı yırnualtı üniş. Bunları çıkarmışlar. yerleriııe tıpa koymuşlar, genıi İstaııbula kadar gelebilmiş. Birkac saat gecikme Ue. İnanın ki bu haberi okuyunca tuy lerim ürperdi. Patladıklan halde gene iş görmeğe devam eden, yahut zorla iş gördürü len kazan boruları nasıl şeydir. bilmiyorunı. ama. umumiyetle. boru patlaması iyiye alâmet değildir. Terkos borusu patlarsa etrafı su basar, havagazı borusu patlarsa yan gından zchirlenmeye kadar, facianıu türlüsü olabilir. Gejııi kazanının borusu da, yarı gaz yarı su sayabileceğimiz. üstelik de kızgın bir nesne ile dolu boru ol duğuna göre, elbette patlaması hay. ra alâmet sayılnıaz. Haber tüylerimi nasıl ürpertti ise, gemi süvarisinin, uzun zaınandan be ri bu borulardan yana ilgilüeri uyar ıııağa çalıştığı halde kiınsenin aldırış etmemis olması keyfiyeti de beni öy lece dehşet içinde bıraktı. Gözümün öııüne. birden bire, çizdiği kalabalık karikatürlerle meşhur, Fransız karikatüristi gcldi. O karikatürlerde Inkonıoüfler var dir. nıeselâ bacası yarı yerinden kop muştıır. kopan parra Süğlanı kısma iple bağlannııştır. Otomobiller vardı r. tekerlekleri ikiye ayrılmasın di ye. sicimle tutturulmuştur. Masalar, koltuklar. şemsiyeler. bastoniar. hat ta insanların bazan kolları. bazan ba cakları böyle iplerle. sirimlcrle tut turulmuş görüliir. Biz işte boyle pamuk ipliğile bağ lı bir cemiyet oluverdik. Etrafımız hep. miâdını doldumnuş öteberi ile dolu. Nerede bir sakatlık olsa. miadını doldurmuş diyip kabahati o sakatlanan biçareye yükiemeğe pek alıştık. Miâdını doldurmuş bile olsa, de. varalı bııkını sayesinde. velev bir müddet için, dirilmeyecek, dirilasmiyecek şey yoktur. Miâdı doldurmak. ölmek veya olumle burun buru ııa gelmek değildir ki! Gelin, şunun doğrusunu söylevelim: biz. deniz bitti diyip altındaki tekneyi karaya oturtan acemi kapta na benzedik. Sık sık, denizi kurutu yoruz. Durup dururken batan havıızları. mız, gene durup dururken sulara gö mülen dubalarımız. sık sık karaya oturan gemilerimiz hep bu deniz ku rutrmı hastalığımızdan değil mt? Devamlı bakım denilen en lüzumlu gayreti ihmal etmemiz yüzünden denizi kurutuyor. sonra da. kabahali bu kuruyan denize ve dolan miâda buluyoruz. Halbuki deniz kurumaz, miâd da kolay kolny dolmaz. Siz şu İstanbul »ehruıde, senenin, vazgeçtik üç yüı aJtınış beş gününden. sadece altmış beş gününde. hiç ânza yapnıadan. muntazaman işleyeıı asansör gördiinüz mü? Han. apartıınan. resmi daire. nereye gidcrseniz gidin, sizi yüzde doksan, asansör yerine bir yafta karşılayacaktır. Kan ter içinde, asansiir kapısına kadar gelirsiniz. asaıısörü jerinde bulursunuz ama. kımıldayacak hali yoktur. İcra dairesi tarahndan mühürlenmiş bir kapı kadar sı. kı örtiüü kapının parmaklığma yapıştırılmış yafta size. asansöriin bozuk olduğunu. yahut tâmirde bulun duğunu haber verir. Yahut asansör zemine on arşııı ka la. olduğu ycrde durmuştur. Üzerindekl kâğıdile. boynunda yaftası aüi lı bir maslup gibi. size tepeden mah zun mahzun bakar. Asıl garibi. asansör Uter yerdc bek lesin. ister havalanmış kalmış olsun, etrafta. tamir faaliyetine benzer bir şey göremezsiniz. Aynı yere, günlerce. defalarca gelin, durum aynıdır. Çünkü asansör miâdını doldurmuş tur. Şehirdeki ıncydan saatlerinıiz de böylediı. Hangi meydaıı saatini haürlıyorsuııuz ki. ikide bir karşınıza, dişi ağnyaıı bir adamın sargılı yü zünü andınr. baııd geçiriJmiş, tes tekerlek suratı ile mclul mahzun çık masın? Sorun. gene «miâdını doidurdu» diyeceklerdir. Ama ben. batan dubadan karaya oturan tekneye kadar; yarı yolda kalakalnıış asansorden yüzü sargılı meydaıı saatiııe kadar. stop ctıniş ne dııvsanı. ne görsem. kendimi tu tamıyorum. «içimden: Gene deniz bitnıiş ga!iba!> d'yoruın. Hamdi VAROĞLU Nora. yanındaki adamın tabakasımn .ıkardığı madeni gürültü ile irknerek hatıralarından uzaklaştı. Adam. kıza sıgara ikram ediyordu. Nora, çekmgen bir tavırla kendısıne uzatılan tabakadan bir sigara alarak, adamın çakmağıyla yaktı ve tekrar düşünceye daldı. Kısa bir sessızhkîen sonra Binba?ı «kendinızi hemen ümitsiz liğe kaptırmayınız» dedi «henüz pek gençsınız. Her insan gençlığinde bir takım hatalar yapabilir. Maamafih sız bizım işimıze yarayabıürsinız. Bızimle çalıştığınız takdirde Lubjanka'da olan babanıza da yardım etmiş oiursunuz. Fakat bunu kabul etmezseniz hem sizın hem de babanız için pek lyi olmaz. Anhyorsunuz ya, kaderinizi tayin etmek henüz elinizdedir.» Ve sonra yapacağı iş hakkında ona bazı açıkiamalarda bulundu. Genç kız eskisı gibi ecnebilerle (bilhassa bir mevki sahıbi olan ". yabancılarla) arkadaşlığa devara edecek, fakat onlardan öğrendıği her seyı muayyen zamanlarda hazırlıyacağı raporlarla NKVVD'ye bildirecekti. Adam «kararınızı verin» dedi «ya bu ışi kabul edersiniz, bu takdirde evinizi size ia. de jr, geçiminizi de sağlarız, veya siz de babanız gibi vatan haini ve halk düşmanı ilân edilerek biraz sonra NKWD memurlan tarafından sorguya çekilirsiniz. Sonrasının n« olacağını da tahmin ediyorsunuz herhalde.» Bu olaydan ikı gün sonra Nora kendiıine verilen talimat icabı Metropole otelindeki 413 numaralı odayı kiraladı. Bütün masrafları NKWD tarafından deruhte edılmişti. Bınbaşı kendisiru kabul ederek ona bazı evrakı imzalattı. Bunlar genç kızın vazıiesım hiç bir zaman açığa vurmayacağına dair bir takım resmi taahhütnamelerdi. Sonra Kirlow, kendisine ilk vazifeyi yükledi: «Ingiliz Elçiliğinde William Bargshavv isminde genç bir deniz ataşesi var. Onunla dost olarak kendisinden oğrendiklerinizi bize bildiriniz!» Aslında Nora bir erkekle arkadaşlık tesisinin ne yoldan mümkün olacağını pek kestiremiyordu. Kızın bu tereddüdünü sezen Binba şı «pek çekingen davranmayın canım» dedi «esasen bu adamla bundan önce bir kere Metropole otelinde dansetmiştiniz. Şimdi hatırladımz mı?» Noranın hâtıraları gene canlanmıştı. «Evet» demek ister gibi başını hafifçe salladı. Kirilovv sözüne devam etti: «sizin takma isminiz (Kıriangıç) olacak. Bize vereceğiniz raporlarda daima bu ismi kullanacaksınız. Şunu da ılâve edeyırn ki kaçmağa teşebbüs etmeniz, yüzde yüz sizin aleyhinize olur. Bazılan bunu yap mağa kalkıştılar. fakat pek ileri gidemediler. Bunun cezası pek ba• sittir: bir kurşun!» Nora, William Bagshaw ile dostluk tesisine muvaffak oldu. Bu ış zannettiği kadar zor olmamıştı. Fakat gelgelelim genç kız, büroya rapor edecek pek fazla şey öğrenememişti. Günler geçiyor ve bu vaziyet devam ediyordu. Nihayet günün birinde Bagshaw biraz kaba bir ifadeyle Nora'ya şunları söyledi: «Nıçin beni bu kadar ısrarla takibediyorsunuz? Benden bir şey öğrenemeyeceginizi daha aklınız kesmedi mi? Ben sizin bir Mozhno kızı olduğunuzu ve NKWD bürosu hesabına çaiıştığınızı daha ilk ânda anlamıştım. Sizin tıpte kızlar benım meçhulüm değüdır.» Gerçekten Bagshaw genç olmasına rağmen Dir haylı tecrübelı bir adamdı. Rusyada NKWD tarafından yabancıları takıp ve on lardan bir takım şeyler öğrenmek le vazıfelendirilen kızların bulunduğunu gayet ıyı biliyordu. Bunlara «yabancı kızları» anlamına geien «Mozhno kızı» adh verilırdi. Bagshaw soğuk bir tavırla devam ettı: «şımdi belkı de Ingiliz filosunun nerede olduğunu benden öğrenmek ıçin yanıp tutuşuyorsunuz. Yahut da NK\VD size benden Ingılterenın kaç torpıdo ve kaç denızaltısının mevcut olduğunu öğrenmek vazifesini yüklemış bulunuyor. değil mi?» Nora «iş ışten geçti» diye düşündü. Artık yapacak bir şey kalmamıştı. Birden onünde karanlık ufuklar açıldığını sezdı. Binbaşı Kirilovv'a başarısızhğını anlatmak pek iyı olmayacaktı. Belki de istikbali tehlikeye girecekti. Nora, bu düşünceler ıçerisindeyken Bags haw doldurduğu içki bardağını'ona uzatarak «yarın evimde bir parti vereceğim» dedi «yeni bir hava ataşesi sekreteri geliyor. Bu toplantıda tanımadığınız bir kaç kişi daha olacak. Gelir misiniz?» O gece Binbaşı Kirilow, Noradan rapor almak üzere otelin 413 numan 'ı odasında genç kızı ziyaret etmişti. Nora durumu anlatmaktan çekiniyordu. Fakat Binbaşı'nın kendteine itimad telkin eden tavrı karşısında cesaretini topladı ve Bagsaw'ın sözlerini ona nakletti. Kirilow hiç beklemediği şekilde sevinmişti. Kendisine hâkim olamayarak genç kıza sarıldı ve «fevkalâde, fevkalâde» diye bağırdı «bu hava ateşesi sekreteri hiç aklımıza g*dmemişti. Ondan çok şeyler oğrenebiliriz!» Bahis konusu ateşenin ismi John Murray'di. Nora Korzhenko'nun bugünkü ismi ise Mrs. Nora Murray'dır. Balık, oltaya gelmiyor Ertesi gün Nora. Kızılkapı metro ıstasyonuna giderek kendisini Bags haw'un evine golLıecek olan vasıtayı beklemeye başladı. Villâ, Kirow caddesinde içeri sapan bir sokak uzerındeydi. Yolda, Binbaşı KiriloVun, nasıl hareket edeceği hakkında kendisine verdiği talimatı ve John Murray hakkındaki tamamlayıcı bilgileri bir kere daha zihninden geçirdi. NKWD'de bu adam hakkında gayet kabank bir dosya vardı. John Muray. bir zamanlar Riga'da ithalâtçı ve tütün tüccarı olarak çahşmış olan kendi halinde bir Ingiliz vatandaşıydı. Ikinci D'.'Ü'•? Harbi patladığı zaman İngiliz hükumeti, onun Rusça bildiğini nazarı itibare alarak Moskova'daki İngiliz Elçiliği nezdinde ateşeliğine sekreter olarak tayin etmişti. Binbaşı Kirilow ise bütün bunların bir kamuflâj hareketi olduğuna kuvvetle inanıyordu. Hat*â o kadar ki, J. Murray'in, İngiliz hükumeti hesabına çalışan bir casus olduğundan zcrrece şüphesi yoktu. (Arkası var) Gorkiyet köyünden on sekiz, yirmisinde bir delikanlı, kulübün onünde oturan memurlara sokulup. «Kardesim ölüyor yahu!» diye bağırdı. Memurlar bakıştılar. Delikanlının sesinde bir tuhaf çıkışma vardı. Ustü başı. ayakları çamur içîndcydi. Y'orgundu. L'ykusuzlukla üzüntüden yüzü uzayıp gitmiştı. S3psarıydı. «Kalkııı yahu, bir cip bulun, tokturu yollayın!!..» Yeşil gözierinde öfkeyie yalvarma arası bir parıltı, gidip geliyordu. Memurların her seyi bırakıp kendisine ilgi göstermeyişlerine kızıyor, ama kızgınlığını belli edemiyordu. Ellerıni birbirine çar pıp. «A!. Inanmıyorlar yahu! Vallaha barssaklarını boşalttılar, vallaha ölüyor!..» BÖyle çıkışır gibi konusmasını yadırgıyorlardı. Gün de ındim, iniyorum, diyordu. Gorkiyet köyü, ilçeııin en uzak bir köyü. Yarı yoluııa kadar cip gider, ötesine gitmezdi. Savcı, oyunu bırakıp ilgilendi. Yaralıyanlar yarahnııı amca çocuklarıvmış. Bir davar meselesi yüzünden takışmışlar. Amca çb"uklarından biri çobanlık ediyormuş. Katar sin, katmazsın; güdersin, gütmcz sin.. bir kavga tutturmuşlar. Millet de araya girip ayırmamış. Meh med. amcasının oğlu Kezayiri yaralamış. Avırmayı filân kim dü şünür? Böyle kavgalar koyun KOR Yenı kotaların ılanıyie alâkah olarak Ankaraya gıtmiş bulunan Merkez Bankası Müdürü Emır Sencer dun şehrımıze dönmüstür. Merkez Bankası bugunlerde talebname kabulüne başlayacaktır. Ancak bu talebnamelerin verilme müddetı olarak ıkı ay kabul edildiğinden ithalâtçıların bir aydan evvel Merkez Bankasına müracaatla yüzde onlan yatıracaklan sanılmamaktadır. Merkez Bankası talebname kabulüne başhyor Bir eronmanın cesedi bulundu Dün sabah Tophanede Nusretiye camii onünde bir eıkek cesedi görii. lerek muh^faza ultma alınmıştır. Yapılan t hkikatta, cesedin 49 yaşmda Izmirli. eski eroinmanlardan Ihsan Yalçını ait olduğu anlaşılmıştır. Ceset, ölüm sebebinin tesbiti için morga ksldırılmıştır. Yüzme bilmediği için boğuldu Heybeliadeda Vefa Şehitleri caddesinde Heybelipalas Otelinde k»lan 22 yaşında yeni Zohi adamın Değirmen mevkiinde denize girmişse de yüzme bilmediğinden boğularak ölmüştür. Ceset denizden çıkartılmış. hâdise etrafında fchkikaia başlanmıştır. Zeytinburnu Yargıçlığı Zeytinburnuna nakledildj Uzun zamandanberi B kırköy Ad. jiyesinde faaliyet gösteren Zeytinbur nu mahkemelerı. ZeytinburnuDa nak ledilmiş ve dündcn itibaren dâvalarına yeni bin^da bakm^ya başlamış tır. Muslukta asıh ceketi çalmak isteyen muslukçu yakalandı Emniyet 2 nci Şube Memurlan dün akşam Yenicamide abdest alan bir tüccarın musluğa astığı ceketi cebinden içinde binlerce lira bulunen çan tayı ç«?lmbk isteyen Mehmed Sezgin isminde bir muslukçuyu suçüstü yakalamışlardır. Polis Mehmedi nbaşka marifetleri olup olmadığını incelemektedir. O V EFA T Neyyir Karaosmanın eşi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Suat Karao&man Cevat Karaosman, Refia Arkanın dayıları, Ahmet Lutfi Karaosmanoğlu'nun amcası, Yapı ve Kredi Bankası İdare Meclisi âzası Mecit Duruiz'in eniştesi, eski Manisa milletvekillerinden Field Servis bu yıl da 51 Türk öğrencisini bir yıl kalmak üzere Amerikaya göndermektedir. Her yılın en başarılı öğrencileri arasmdan seçi. İİD Amerikaya gönderilen bu öğren ciler bugün uçakla New Yorka mü teveccihen hareket edeceklerdir. 51 Türk öğrencisi bugün Amerikaya gidiyorlar o > •z w > o z » K H W KÂNİ KARAOSMAN 4 Ağustos 1959 salı günü Hakkın rahmetine kavuşmuştur: Cenazesi 6 Ağustos perşembe günü öğle namazmı mütekaıb Şişli Cemii şerifinden kaldırüarak Zincirlikuyu aile makberesine nakledilecektir. Cenabı Haktan mağfiret dileriz. V. E Ağustos 6 Sefer 1L e | 4.53 !2.20 I6.1C '19.20 21.07 | 9.37,, 4.591 8.52 1200 1.47 Ikiııd) I E > 1 2.577 36 ttlakfas »«•» ........... J CUMHURİYET'İN TEFRİKASI: 13 >> » rrr RTIİDiREK Meryemce buna !.ı/dı. Eli ayağı titremeğe başladı. Vular elinden düştü. Ali vuiarı vtıdeıı aldı, sertçe anasının eline vcr di. Sonra da atın başını tuttu, çekti. Yola düştü. Öyle çabuk yürüyordu ki, nerdeyse arkasındaki at devrilivetecekti. Ali göçe ulasınca ^tın 'laşını bıraktı. Köyliiler: «Şu Ali gibi iyi oğlan bulunmaz. Allah tuttuğunu altın et sin. ı dediler. Oğlan babasına yanaştı: «Amma da terlemissin ha.» dedi. «Koca Halili de bindirdin. Ya atımız olürse ebera neyler?» Ali karşılık vermedi. Oğlan ısrar ediyordu. «Ya ölürse? » Ali: oOlsün,» diye giiıledi. Arkasından da toprağa kucaman bir tükriik attı. Meryemceyle Koca Halili Küheylanda gören Muhiar: «Bunun sebebini Muhtar bilir.» dedi. uŞu ufacık köye d« particiiiği suktunuz. Deli Bekirle benim aleyhime. ve de hükumelirmzin. Hep birlik olup Ve de evet...» Meryemce. Koca Halil a(a bindiğinden bu yana hoınurda• nıyurdu. Heie at, her tukezledik çe homurtusu bir kat daha artıyordu. Tekkaleyi geçip Serçeliğe gel diler. Dağ yolu buradan bailıyordu. Yolun en zor yerlerin'ten biriydî. Yol, yol denecek yol değildi. bıce, keskin kayalıklı bir yerdi. Kayalıkların ara.sındaki çukurlara ancak basa l>asa yiirüniirdü. At bu yola girinee Meryeınce daha da azıttı. Artık söylediklerini Koca Halil ayan beyan duyuyordu. Duyuyor duyraamaz lıktan geliyor, yutuyurdu. •Gelme, bire kardaşım. lla lin yoksa gelme. Elin uyıığın tutmuyorsa gelme. Her yıl biner sin bizitn atımsza. Flin atı senin babayın malı mı? O gök gözlerinıe pauıii^u ijcııim ıçin mi topluyorsıın? Sen topluyorsun, o oğlun olacak siimsük avradının koca kalrasııın sıvıyor. Azıcık daha büyüsün de köyiin delikaniılarına hoş görünsün di ye. Gelme kardaşım, gelme sakalı boklu. gök gözlii ellisekiz Senin elinden Ibrahimin çektiği . Gelme uğursuz oğlu uğu> suz baykuş. Gelme gök gözlii kuru yer kurbağası. Gelme sümüklüböcek ölüsü. Yol verip büyuttugün oğlun sana bir e c K ^çik almadı da. senin topladığın paınukları da, şu kurbağa ölüsü suratınla topladıklarını da avıadının götüne sıvarsa, gelme. Senin elindeu çektiklerina! Kal köyde de, kurda kuşa yem ol da gelme! Elinden tutup da... Heee, tutup da seni Çukurovaya sürüyen mi var? Gelme geberesice koca domuz. Gelir, bir dc elim ayağım tutmaz oldu (!>ye binersin elâlemin fıkara atına. Ayakları birbirine dolaııan ölümcül atuıa. Dcme^sin ki. bu at iki kişjyi götüremez. Ölür. Şu Meryem Kaııcık da yaya kalır. Yüriiyemez de yolda ölür demezsin. Git de oğluvıın, o pis, o orospu, o pasakh geliniyin sırtma bin. Tanrı canını alasıca, soyka kalasıca ötürüklü Halil. İhrahi^ıe ettiklerin... Gül adını pis ettin. «Adam hiç dusünmez ıni? Adam hiç elini yüreğinin üstüne koymaz mı? Demez mi ki s,u beygir iilüncc, su f'k.»ra oi'anm anası. avradı, çocukları şu dağlarda kalır. Bire hey... Heeeey, batasica virdansız herif. Ya o fhrahimc ettiklerin. Bir önıiir, bir ömüı siiriindürdiin hizi. Elâlem ne bilir! Ben bilirim.» Koca Halil s> , ı ucunu ağzına sokmuş dişsiz ağzıyla çiğniyor çiğniy«jr, .ı ..,. ,a vuruyor, bazan çatlayacak gibi 1 oluyor, içinden. »vui şıınıın lepesine bir yumruk da iııdirivcr atın ayağının dibine. Oliiveısin. Ölmez de, beni Koca. Halil attan düşürdü derse... Mapusâne kötü," diyor. Başını sağ yana donüyor. go/ leriyle kaışıvi dağı tarıyor. Dağ lar ötede, uzakta usuldan hir mavi. Basında bulutlar. )ıığııya doğru akıyor. Islak, pırıltılı. Mor. Meryemcenin sö/'eriııi duy mamak için elinden ge'eni yapıyor. Eski günleri dü^ünıiyor. En güzei zamanlan angılıyor. Dağlarm moru, diyor. Ak lıulutlar. Şu yolda çok eskıden . Kısıkgediğin gök, turuncıı topraklı yamaçlarını aklına getitivor. Olmuyor. Duymamaz'ık cdomiyor Sakalı ağzında habire çekiştiriyor. Kulağının dibinde karı vı? vız ötüyor. Ona soylü.or. Bana mı söylüyor? Neden bana söylüyor? Oğiu bindirmedi mi? Ben yalvardım mı oğluna, lıeni atına, anayın, şu kaltağın terkikisine bindir mi. dedim. Neden bana soylesin. Kocahk, aklını çıvdırmış. Adam kocayınca ağzı hiç dıırmaz. Vırvır eder du rur. Ben ona ne yaptım ki? Dağın doruğu kayalık. Isıı ganlılar oraya geyik avına gidtr dî. Gidip de gelmiyeni çok. Ge yik avı frereksiz bir i$tir. Allah göstermesin. Donıkta ıızun, \ıj)uzun. Adana çarşısındaki mina renin üç misli hir kayalık var. Yüzü mermer gibi. Mermer aklığında. Ak UHVR her bahar ciçekle donanır. Balıçe gibi. Üstünde u!u kartalî.ır. döner. [ tına gelişi güzel sıralanmışlar. A: hırlar, ağıllar, gübrelikler, odun yığınları... Mayısın ortasını geçti'.. sokaklar zemheri ayındakinden daha çamur! Ortalıkta bir i gam, bir kötü sessizlik! Perişan ev 1 yeknasak hayatında bir eglence Çermiği, vani kaplıcası bulunan ler yerlere kapanmıslar... Adamlar, sokağın genişçe bir yedir. L'zaktan bakıp bir tiyatro Mikelet köyü Gorkiyete yakın zevk ve heyecanı içinde kavganın Mikeletteki kaplıca, yele sı^ • rınde, bir boş kağnıya oturmuşlar, kızışmasım ve uzamasını isterler iyi gelîrmiş. Bu işin ertesı güııu üonuşuyorlardı. Içlerinden biri, Büylelikle «temaşa» ihtiyaçlarını yola çıktımdı. Daha Mikelete var bir kepçe düzüyor, ötekiler bakıgiderirler. Bir kısmı da şahid ya madan Fezayirin öldüğünü duy yorlardı. Saç sakal birbirine kazılmaktan korkup gerı durur; bu dum. Doktorla savcı yetişemeraiş. rışmıştı. Elleri yüzleri, yenleri, ya sebebden iyırmaz. . Sedyeciler köyden iiç yüz metre kaları. kir içindeydi. Her hallerinV'eşil gözlâ delikanlı: «Ağabeyi kadar ayrılmış, Fezayir de öl den, Köprülüde çit meselesi yümin hali vallaha tevlikedir!» de müş. Kanları üğünüyornıu? bep. yoksulluk akıyordu. Okulsuzluğun di. Savcı, ağzını aradı. «Bak, bu Savcıyla doktor, ölünün gömül korkunç acıları içinde kıvranıyorhiç şey yok da bizi boş yere yorarsaıı, mesine «ruskat» verip ifade alma lardı. Dünyanın. devranın, karışmam!» Elini göğsüne götü ğa girişrnişler. Sonra da «failleri bir şeyin farkında değillerdi. «Amca çocuklarıymış. dostluk rüp havaya baktı. «Vallaha tev yakalayıp» cipin bekledifi yere düşmanlık yokmuş; boşu boşuna like! Billana tevlike! Gözüm köı dönmuşler. bir ölüm!» dedik. Koyun koyun olsun tevlike! Size tevlike diyoDaha önce dostluk düşmanlık rum, yalan söylemiyorum yahu!!.» yokmuş aralarında. Op öz amca bakıyorlardı. Ne duydukları, ne düşündükleri belli değildi. CevizVol meslesı fenaydı. Döküp dü çocukları! Ve bir davar meselesi! lide köpek ve kaz meselesi vüzünföndüler. «Sen çimdi gıt, kardeşi Kaplıcada durasım. sulara gire denn; Köprülüde çit meselesi yüni Veiikoye kadar getir, biz sa sira gelmedı. Içimde bir yerler ha zündeıı, Ilıcada çocuk meselesi yü bahleyin gelir orada bakarız. <) bire kanamaktaydı. Kanlarım içı zünden: Ceritdüzünde, Mısırlıdalursa ainak böyle olur» dediler. me üğünmekteydi. Içime, yelden para meselesi yüzünden ölümler üeükanlıyı yola çıkardılar. Izi sızıdan daha beter acılar çökmüş olnıuştu. Bunun da onlardan bir köyünün farkı yoktu. Acaba bu kadar kan, üstüne döndü, akşamın bu vaktın tü. Yanıvordum. Şalrı de. Bilenlere Gorkiyet'in kaç saat öğretmeniyle yokuşa vurduk. Taş hiç birine dokunmuyor muydu? çektiğini «ordum, «yedi saatter, ların. kayaların arasından, yaralı Hiç birine nir şey söylemivor muy aş$a tutmaz» dediler. ledi «aat çamların, kel valılann arasından du? geldi, yedi saat gidecek, uykusuz Gorgiyete çıktık. Gorkiyet, GorYanımızdaıı on beş. on altısında tüneksiz; sonra kardcşini Velikö kiyet, hey belâlı Gorkiyet! Gor bir deiikanlı geçti. Koltuğunda je getirecek. «Babar gelsin. yon kiyet dedikleri bir tepenin diizün bir ot selesi vardı. Başına bir ca bitsin..» hikâyesi. Ama. gitti. de otuz, kırk kadar ev. F.vler. tar asker şapkası geçirmişti. «Oldürelalar, incecik bir yolun iki taraKoşa koşa gitti... nin oglu.» dediler. «Bu kadar bü vük çocuğu vardı demek!» dedım. «Kaç tane snruyorsun?» de diler. Olen de evliymiş. I ç tane de onun varmış. Kasabaya haber getiren yeşil gözlü delikanlı da bulundu geldi. Gene öyle perişandı. Uzun uzun dövüimuş gibiydi. Acılar, kinler içinde kıvrandığı belliydi. Kalkıp ölenin çocuklarını görmek istedim. Istemiye istemive alıp götürdüler. Evleri yanyana. Birinin burada, birinin şurada. iki evin çocukları bir avluda toplanmışlar, durçun durguıı bir şeyler oynuyorlar. Bir çocuk da saçağın başına çıkmıştı. «Olenin çocuğu..» imiş. «Aslında yaşı büyüktür emme hastalıklı olduğuna kendisi küçük kaldı. Kafası eyidir. Hatim bile etmiştir.» Adı da Bayram imiş. Çağırıp konuşmak istedim. Zorla getirdiler. Korka korka yanımda biraz dur du, sonra kaçtı. Karnı, göbeği; ya nıası, yırtığı.. Salkım saçak, heı şeysi meydandav dı. Belinde ipli bir kör çakı sallanıyordu. Gidip tekrar saçağın başına oturdn. «Ka« talıklı olduğu balde sadası gözeldir, gözel okur.» diyorlardı. «Dırnak kadar cocuk, hayrat çdersin.ı Oteki vocuklarla ilgilendim, Bekir diye birini gösterdiler. Gene elinde bir çakı. Bu da Fezayirinraiş. Ikinci çocuğu. Uçüncüsünün kız olduğunu, çok küçük olduğunu söyledilcr. Evin hayatında toplanmış kadınlar, ağızlarını yüzlerini kapatmışlar, tek gözle bize bakıvorlardı. Onların da çevrelerinde bir sürü çocuk vardı. Köy. aylak admlarla, aylak çocuklarla, aylak kadınlarla döluydu. Bir su istedim. «Bulanıktır, sen içmezsin.» dediler. Dereden alırlarmış. Getirdiler, çok bulanıktı. Içmedim. Mahsus içmedim. Biri. «Işte böyle bizim halınıız. Hökümete uzağız. Adamımız yok. Mescidimiz yok..» diye sıraladı. Çamurun içinden kurtulup bir kuru yere durduk. «Sizin okulunuz yok!» dedim. «Bir sürü dam yapmışsınız. Bir sürü ağaç kesmişsiniz. Niçin bir okulcuk yapıp öğretmen istemiyorsunuz?» Yüzüme bel bel baktılar. «Burası küçük köy, vermezler. Hemi de adamımız yok..» Hstırlattım. Milli Eğitim Müdür Tardımcısı Nafiz, Mi MAKARNACILIK ve TİCARET T. A. Ş. keletli idi. «Onu niye aklınıza ge tirmiyorsunuz?» dedim. «Sahi!» de ŞUBE TELEFONLARI diler. Ellerinde çakı tutan çocuk İSTANBUL : 271198 ları gösterdim: «Bunları görmüyoı ,494 ZONGULDAK : 2037 musunuz, şimdiden ellerine bireı çakı vermişsiniz, yarın da birbirlerini öldürürler, hiç düşünmüyoı musunuz? Çakı tutacaklanna, kaTT rrr iem tutsnnlar, adam olsunlar. in sanlık öğrensinler.» dedim. Gene yemce dırdırmı kesse. Göçun Döğen sürmek rezillik. Hele koyun koyun yüzüme baktılar. tenekeleri tıkırdıyoı. Bir eş.ek ekiıı biçmesi. Famıık loplama Suyun nereden gelebileceğini da bir belâ. Vdam kocayınca anırdı. At bir daha tökezlediMer sordum. Karşıda bir kayanın diyemce ata söğerek yuları topbeli kırılır. bini gösterdiler. Çok çok 500 metladı. Yuları hemeü toplamasayGöğün uzağında, %\ı açık ma re. «Peki, niye getirmiyorsunuz?» dı at lepetaklak gidecekli. vi dağlarm az beriMiuie kartal «Hökümet getirsin» dediler. Sokak Ali yanlarına geldi. Vüzü ter lar donüyor. ların halini sordum. «Niye taş içindeydi. Kararmışn. Hani bir gün bir başak kaçdöşemiyorsunuz, niye kum dökmü «Nasılsınız? Rahat niısınız? di mıştı boğazıma. İki gun oksuryorsunuz?» «Taşımız çürüktür, uye yumuşacık so>du. düydüm. falanır; gine çamur olur.» dedi MARTA ALBOHER Meryemce hiç hir şey söyleAt bir daha tökezledi. Arkası ler. Sebze, meyve yok. «Niye ek ile medi. miyorsur.uz? «Su yok.» dediler. da acıyordu. At tokezledikçe FOTİ KARANDKEA Akan dereyi göster.'.n. «Su geti Koca Halil, eıı tatlı scsiyle: Meryemce sesini daha bir yükrip sebze skersek bu sefer ekin "Sağol yavrum, Alim,» dedi. seltiyordu. olmaz. Sebze tarlayı öldürürmüş.» «Kötü gün yüzü gorrae.» Amaııııı, ben duyuyorum, e25.VII.950 dediler. «Dedim dedi» tekerleme Ali geride kaldı. lâlem duymasın. Sşna »<'.iiiyor sini bırakıp acı acı yüzlerine baksanar, bilmez de. Ağzının durV tım. Aşağıdan yukandan, yurd ve madığını el ne bilsiıı. Göçün ucuna yakın yerinde kadünya işlerinden anlattım; yoktu. «Koca batasıcalar. Millet yüz ra. üç yasında. kulaklan dimdik, ilgilendikleri. anladıkları yoktu. lerinden bir rahat yüzü gormez. canlı bir eşeğe binmiş, uzun kaAynlacağım zaman 67 yaşında Allah belânızı versin. Batasıca lın bacaklarmı sarkıtımş. kaske. bir kız gösterdiler: «Bu da hatim Telefon: 44 41 22 tinin siperlifini sağ kolunun üslar. Bunlar ölmeyince dünya etmiştir. Bun vı da sadası gözelAlmEnya ve Amerikadaıı tüne yıknıış Muhtar afili afili gi durulmaz. Direk kakacaklar dün dir. lstersen bir okusun da dinle.» getirteceği otomobiller için siyaya. Ne ölür kurtulurlar. ne diyordu. İki kansının ikisi de ar. dediler. Ve hemen kolundan çepariş kabulüne başlamıştır. kasıııdan saygıhca, onun geniş okip «Hadi. oku!» dediler. Kız. besde milleti kurtarırlar.» Istiklâl Cad. No. 471 Arda muzlarına gözlerini dikmişler, meleyle başladı. Otede kadınlar Aşağılar orman. Ikindiyi ge Apt. kat 4 TÜNEL. birbirlerine bakmadan diş gıcırbaşlarını döndürüp sustular. Küçerken göçün ucu ornıana giredati.rak yürüyorlardı. çük kızın iniltisini dinliyorlardı. cek. Ikinci konalgamız ormonın Köstüoğlu uzun bacaklarmı çaGorkiycti anlatmak için kelimeiçi. Orman gittikçe yaklasıyor buk çabuk açarak Muhtara ya. ler «kifayetsiz»! Siz bunları nasıl yaklaştıkça kayıyor. Ormanda ııaştı. Eşeğin ön ayaklarının yavorumlarsanız yorumlayın, size çiçek eksik olmaz. Her gün hin nında yürümeğe başladı. Sonra bir şey demiyorum. Milli Eğitım tevir çiçek bulur donanacuk. ÖksÜ7 Duran geldi. Sonra Kara Müdür Yardımcısı Nafizle arkaNühssaı 25 Kuruştur Veli. Osmanca. Taşbaşoğlu. son Orman insanoğluna heıızer. Çijdaşlıtımız var, ona bir sözüm var: ABONE ŞAETLAKI ra Uzun Ali geldi. Sonra da başsüt emmiş. i a şu Meryemceyı Gorkiyete bir okul, Gorkiyete bir r ı l ı U •• • t i ' . ı r U l >• kaları geldiler. Otuz kırk kişilik öğretmen. Hiç olmazsa bir eğitbenim iyiliklerim. Orman öteyr Lira Kr Lira Kr. bi> kalabalık Muhtaruı dört bir men! Ben Gorkiyette korktum. öteye akıyor. Bir kokıı geliyot. amnı sardı. Gorkiyeti okutmak, hem hiç bekBildik bir koku. Azıcık acırak ^ "00 150 00 Senelik Muhtar kalabalığa şaşırmadı. lemeden okutmak lâzım. Bunun 40 00 80 00 Çok eskiden gclıyor. Bir düş i avlık Vüzünde kendine güvenen adam. 22 00 44 00 . ikisi biri, lâmı cimi yok. loktur.. 3 aylık içinden. Yaçpuza benzer, çama Basan ve ya>i.n ların alaylı e;ülüm<emesi belirdi. pınara. çürüınıış elınaya ben/er Cumhurıyet Matbaacılık ve tşeğiyle başbaşa yiirüyen KösÇok eski ;ağlardan bu yana hep Gazetpcilik Ttirb Anonim Sirkı^tl tüoğlunun nmuzuna elini koydu. Cağaloğiu Halki'Vl sokak No 39 41 gelir. Efil cfil. Allab belânı ver Ne o Köstüoğlu?» Sahibı sin Meryeu»cc! Sesini kes de a «Snğlığın Muhtar Afamız.» •^ninç çizgi ve garnitürtakımNAZİME NADİ dam azıcık tohat etsin Arkam Tiisbo^oğlu İçinden: ları satışa trz edilmistir Vazı işlprını fi'len ıdüre fden da acımaz ntdıı. Ah. s.imdi bir •Senin de Muhtarıyın da anaYenipostah.ıne caddesi EmniM^F'ut rTiJdtiT cıgara veren olsa .. Babası bin ıu.' .avradını...» yet Han No. 12 ÖMEK SAMt kere Cennete gider. Bir de Mer (Arkası var) Telg; Esenlıler İstanbul GazetıTnıze gönderıl«*n evrrtl: ve y^zıÜânlardan mesulıyet kabul edilnıp». Tel: 2Î 41 18 lar nejredilsin edilmesln iade ecLilmez î. ÇAK Fahir Baykurt YAZAN Sormayın nereye ? Evde Piyale var yemeğe N A KE R CUMHDRÎYEÎ MÂTBAAGILARA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear