23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
II Eldm 1953 CUMHURÎYET Ucuz atlatılan bir facia: ŞEHİRDES Fethiye açıklarma düşen Fransız uçağının yolculan nasıl kurtuldu «Türkler imdadımıza yetişmeseydi hepîmiz boğulacaktık!» Televizyonda kendimi seyrettim Yazan: Metin Ergin RÖPORTAJLAR Kurtulan ınürettebatın Partse dönıişü: Sağdan sola kamarot Yvon, radyocu Deblais, pilot Terry, hostes Siıuon. Paris Tahran seferini yapan u latılan kazadan sonra vuku bulan muştur. çak, gecenin sessizliği içinde sakin facia bir çok insanın hayatına mal < Bu uçakta meşhur Fransız keman gakin ilerliyordu. Rodos ar olmüştur. üstadı Thıbaut ile kendisine pikada bırakılmış., Türk sabilleri gö Hatırlardadır ki Paristen Sayyanoda refakat etmekte olan piyarunmeğe başlamışü. Yolcuların ço gon'a gitmekte olan bu uçak, an nist de bulunuyordu. Asırların nağu da uyukluyordu. Fakat siddetli laşılmıyan bir sebebdan dolayı yo dir yetiştirdiği bu kıymet bir anda bir sadme bütün uçağı sarstı. A lunu değistirmiş, ve İsviçrede bir yok oluvermişti. kılları başlanndan gıden yolcular dağa çarparak tamamen mahvol(Fransız basınından) korku dolu gözlerle etraflarına bakıyorlardı. Pılot Terry de hasarın ehemmiyetini gözden geçiriyordu. Dört mo törden biri yerinden kopmus denize düşmüştü. Düşerken de uçağın gövdesini ehemmiyetli surette yaralamıştı. Tehlike büyüktü. Pilot evvelâ Rodosa dönmeyi dü«ündü. Uçak tirtir titriyor ve gittikçe alçahyordu. Birden önünde Turkiye sahillerini ve bir deniz fenerinin ışığını gördü. Terry karaya' konmak istiyordu, fakat uçak irtifa kaybediyordu. Bu rıa cesaret edemedi. Süratle karar vermek lâzımdı. Nihayet denize konmayı en ehven buldu. Hostes, korku içinde bulunan yol cuUrın yanına gitmis. elinden geldıği kadar onları teskine çalısıyordu. Herkes can yeleklerini giymia bekliyordu. Terry gazi iyiden iyiye kesti. Denize konuşun fazla sert olmasının 6nune geçmek istiyordu. Bir kaç «aniye böyle geçti, ve bir sadme duyuldu. Uçak deniz sathında idi. 'Riraz saşkına dönen yolcular birbirlerine baktılar. Kimseye bir jey olmamıştı. Bir çokları uçağın denize konduğunun farkında değıldi. Onun için de kapıya doğru koştular. Şafak henüz sokmeğe baş lamıştı. Türkiye sahili 700 metre kadar ileride idi. Terry soğukkanlıhğı sayesinde 42 kisinln hayatını kurtarmışrı. Tam vaktinde gelen bir »andal Uçağın mürettebatı 3 gün sonra Parısin Orly meydanına indi. Gece saat dokuzdu. Bu münasebetle bir çok gazeteci, foto muhabiri ve sinema operatörleri gelmisti. Radyodan da müteh«stısİM gelmli bek liyorlardı. Birden piste konan uçağın kapısı eçıldı ve Terry göründü. Herkes slkışlıyordu. Terry'nin arkasında kısa boylu, pantalon ve gömlek giy miş bir kızcağız çıktı. Bu hostes Simon Rospar idi. Nihayet radyocu ve kamarot çıktılar. Kamarotun ko lu kırılmijtı. Terry'yi evvela babası v« karısı koşup kucakladılar. Bu bittıkten eonra pilotun sonsuz suallere cevab vermesi icab etti. Uçak denize konduktan »onra ne yaptınız? Yolcuların çıkabilmelerine yar dım ettik. Türkiye sahili 700 metre kadar uzakta olduğundan bazılarıınız yüzmeğe başladl. Ne yazık ki bu arada yaşları ilerlemiş olan dört yolcunun kalbi durarak batıp gittiler. Uçağın düştüğünü gören olmuş mu idi? Evet, Fethiye fener bekçisi gü rültüyü işitmiş ve denizin ortasında bir ışık görmüş. Şafak söker sokmsz sandalını denize indirerek ysnımıza geldi ve uçakta kalan yedı kişiyi kurtârdı. O gelmese idi bu yedi kişi de ölecekti. Çünkü tarn o esnada uçak battı. Türkler sizi nasıl karşıladılar? Son derece iyi. Dünyada bu kadar merd ve âlicenab insanlar gormedim. Bütün halk sahile dökülmüştü. BU geldikçe etrafımızı srıyur, teselli etmeğe çalışıyor, çay ve meyva ikram ediyorlardı. Bizi gehrin en iyi otelinde misafir ettiler ve bu kadarla da kalmıyarak elbise alabUmemiz için aralarında para topladılar. Allah onlardan razı olsun, çuk efendi insanlar. Sız kazayı radyo ile bildirmis. tni idiniz? Bildirmiştik tabiî. O halde ne diye uçakt* yardım gelmesini beklemediniz? Ucağm her an batma tehlikesi vardı. İceride beklememiz bu bakım dan tedbirsizhk olurdu. Paris Tshran servisini yapan uçağın yolcuları hayattarını pilot Terry'nin soğukkanlılığına borcludurlar. Bundan başka yolcular da paniğe kapılmamak suretile mürettebatın vazifesini kolaylaştırmışlardır. Nihayet Fethiye fener bekçisinin vaktinde imdada yetışmesi, yedi yolcuyu nv'hakkak bir olumden kurtarmıştır. Ne yazık ki bu nisbeten ucuz at r meczetmektir. Bu lşaretler ekranTeknik Üniversite radyosu ciddî da takviye edildikten sonra, reve faydalı yayınları ile İstanbulun sım elektrik akımma tahvil olu. hiç de yabancısı değildir . Memlenur. Müteakıben resimler ve ses, kete hem bilgili radyo mühendiselektrik akımı şeklüıde, verici teieri yetiştiren, hem de halka faysisattan iki anten vasıtasile elekdalı olan bu radyo, bir kaç sene evvel bir televizyon stüdyosu kurtrik dalgası halinde her tarafa mak faaliyetine girişti... O zaman yayılır ve açık alıcılar tarafından teşebbüsü istihza ile karşılayanlar zaptedılir.» bıle oldu. Mustafa Santur ve m?sai arkaFakat Üniversitenin yüksek fredaşları, halkın yayınlara gösterdikans tekniği profesörü Mustafa San ği aşırı alâkadan pek memnun tur, Doçent Adnan ve asistanların görünüyorlar. Şimdiye kadar binyardımı ile, büyük fedakârlıklar lerce meraklı tesisatı görmek için pahasına getirilen televizyon tesimuracaat etmış. Bu hususu memsatı bir kaç ay içmde monte edilenuniyetle kaydeden profesöre son rek istasyon faaliyete geçirildi... olarak hükumetimizin İstanbul İstanbullular 56 aydanberi her Radyosundan televizyon yayını hafta cuma günleri televizyonu yapmak mevzuunda "jir projtsi seyretmek için Üniversitenin büyük olup olmadığını sordum. Dedi kı: konferans salonuna koşuyorlar. « Halkın bu kadar büyük nikDiğer taraftan halkın gösterdiği kasına karsılık hukumet her halalâkadan cesaret alan radyo müesde bu meseleyi önemle cle alacakseseleri tarafından getirtılen 30 tır. Fakat bir kaç yüz bin lira harkadar televizyon alıcısı şehrimizdeki satış mağazalannda, eğlence cayıp yalnız tesisatı kurmakla iş yerlerinde, otellerde, hattâ evlerde | bitmez. Tekrar ediyorum alâka çefaaliyete geçmiştir Her hafta takkici programlar hazırlanmsdan f e riben 5000 kişi yayınları seyretmek levizyon yayını yapmak doğru climkânını elde etmektedir. ŞehrimizTelevizyon studyosunun kamarası. Sağdaki zat Prof. Mustafa Santur, ortadaki doçent Adnan Ataman maz.» deki sanatkârların gonullü olarak İnsanın gözü muhakkak ki, ku« Gorduğunuz televizyon tesi verici ve alıcı tesisatları ve filın memlekette televizyon yayınlannda rol alma bugün Amerikalılar sab ile biz de, diğer memleketler makinesi ile büyük bir istasyon lağından daha az müsamahakârdır... ları programları cazib bir hale.sok sosyal hayatın sarsınb geçırdiğinde ve insanlann günden güne tembel deki neticenin aynuu elde ettık. bütün vasıflarına sahibdir. Bir a. Bana oyle geliyor ki, Amerıkahla, maktadır. raı Atlantik Okyanusu üzenne veStüdyoda yapılan yayınlar yalnız ralık profesöre: Aksilik bu ya... Bir kaç hafta leştiğınde müttefiktirler Amerikarici istasyonlar kurarak Avrupaya konferans salonundan değil, Suadi€ Televizyonun esasının ne evvel konferans salonunda vuku iıları ev'erıne bağlıyan televizyonun en üzücü netıcesı ne olmuş bıliyor ye, Büyukada, Bakırkoy, Beyoğlu olduğunu ve kilometrelerce vi7ak televizyon yaym'annı ulaştırmağl bulan bir yangonın yayınları sektedüşündüğü şu sıralarda. bizde da görüldüğuru ye uğratması, meraklıları bir hayli musunuz? Talebeler heyecanlı prog semtlerine konulan televizyon al ta resımlerin nasıl ramları takıb etmekten geceleri cılan ile aynı şekılde görülmekte herkesin anlayabileceği bir lısanla televizyon neşriyatının önemle üüzdü . Geçen hafta Taşkışlaya gitzerinde durulması zamanı gelmıştiğim zaman, Mustafa Santur ve ders çalışamaz olmuslar... Kapanan dir. Yalnız şehrin alçakta kalan lutfen izah eder misiniz?» dedım. tir. semtleri neşriyatı iyi takib edemearkadaşlarını tekrar işbaşında bul sinemalarm adedı ıse 3000 i bul« Dünyanın en büyük televizmuş Her güzelin bir kusuru olur mektedırler. Burada çalışan müdum. hendis arkadaşlann hepsi televiz yon fabrikalanndaki mühenaisleTürkiyeye televizyonu getiren a diyenler gene hakh çıktılar... ri senelerce uğraştıran televizyoBiraz sonra televizyon stüdyosu yon üzerinde ıhtısas sahibidirler. dam ünvanını kazanan Mustafa Halkta yerleşmiş kanaatin aksi nun esası bir resmi noktalara bönu gezmeğe başladık. Etrafta insanı Santur, Amerikada televizyon üzerindeki tetkıklerini tamamlayarak âdeta şaşırtan çeşid çeşid âletlerı ne, televizyon yayınlarmda karşı lerek bunları birbiri peşisıra gör.birleştirmekten bir kaç gün evvel memlekete dön ve tesısatı görünce Prof. Sartura laşılan en büyük müşkül teknik derip alıcı uçta hususlardan ziyade alâka çekici ibarettır. Bu, elektrik "asıtasile müştü. Prof. Santur, son derece sordum: memnun görünüyordu: t Televizyon yayınlarının tek programlar tanzimi ile ilgilidıv yapılır. Neşriyatı alan kamera ay< Asrımızın en büyük icadla nik zorluklan yüzünden bizim bu Gördüğünüz tesisat üniversıteye nı resmi sinemada olduğu gibi 25 rmdan biri olan televizyon Ameri işi beceremiyeceğımiz hakkındaki 60.000 liraya mal olmuştur. Bu te defa tekrarlar. Noktalara ayrılmış sisat tecrübe yayınları için hazır resim birbirme muvazi 625 çizgıye kadar her gün biraz daha tekâmül iddiaya ne dersiniz?» lanmakla beraber, bütün dünyada ettirilmektedir» diye söze başladı Hafifçe tebessüm ederek kame program masraflan verici tesısatın bolünerek 25 defa üstüste geçinre ve devam etti: teşekkül eder. Televizyonda en ranın karşısına gecmemi işaret etti. t Halen renkli televizyon üze Bir kaç duğmeyi çevirmesile, verici masraflarını kat kat aşmaktadır » muhim iş yukarıdan aşağıya haıerinde tecrübeler yapılmaktadır. He tesisat faaliyete geçti. Bir iki dak: Üniversitenin televizyon stüd ket eden 625 çizgi ile yandan genüz istenilen netice elde edileme ka sonra kendimi 10 metre ilerdeki yosu normal ses tesisaü, kamerası, len 25 hareketi âhenkli r.larsk mekle beraber, renkli televizyon alıcı televizyonun ekranında (perAmerikada bazı sahalarda kullanıl desinde) seyrediyordum... maktadır. Bugün Amerikada her Türkiyeye teelvizyon getiren adört aileye bir televizyon duşmek dam da yanımda idi. Adnan Atate ve yayınlar milyonlarca insan man, karşıdan dört ayarU kamerayı tarafından büyük bir alâka ile ta muhtelif ponsyonlara getirdıkçe kib edilmektedir. Televizyonun gör ekrardaki durumumuz değişiyorPortland (Amerika) da polisler düğü rağbet yüzünden sinema sa du... Hassas televizyon perdesinde sütun, direk vs. den en aşağı bir nayii esaslı bir buhran geçirmek yüzümüzdeki en ince hatları ve buçuk metre uzakta durmağa mectedir. Yüzden fazla istasyon 6090 mim'.kleri dahi kolayca görüyorburdurlar.' millik bir saha dahilinde halka fev« duk .. Fakat televizyon denen bu * * * kalâde alâka çekici programlar fen harikası, tıpkı fotoğraf makanesi sunmaktadırlar. Bu programlaru» gibi herkesten aynı derecede hoçHoward Yernon adında bir Abütün masraflarını büyük Hrmalar1 lanmazmıs .. Programlarda rol almerikalı, sevdiği kıza her gün bir üzerlerine almışlardır. • demet gulle bir de evlenme teklimak için mutlaka fotojenik olmak fini tekrarlıyan mektub göndermek Reklâmcılar halkın alâkasmı kay lâzımmış .. te, iki ay on yedi gün fasılasız debetmemek için son derece alâka Teknik Üniversitemizin televizyon vam etmiş, nihayet Ethel adındaki çekici programlar tertıb etmekte stüdyosu, hsrhangi bir Amerikan kızın her gun kendisine bu mekdir. Her gün sabah saat 8 den gece istasyonunun küçük bir ömeği idi .. tublarla çiçekleri getiren postacıyla yansına kadar devam eden 9 ayn Biraz sonra kameranm onünden ayevlendiğini haber almıştır! program, bırbirine 60 mil mesafe rUdık. . Adnan Ataman hemen ya*** deki nakıl istasyonları ile Amerıka kmımızda duran füm makinesini Missouri (Amerika) da metruk nın her tarafına verilmektedir. televizyona bağladı... bir maden kuyusunun başında bir Böylece NewYork'tan yapılan b u Bırkaç sanıye sonra televizyonda köpeğın gunlerdenberi durduğu gö yayını Amerıkanın en ücra köşele heyecanlı bır boks maçı seyretmeğe rülmuç, sahibınin oraya duşmuş rındela kımseıer dahi seyrede başladık .. Maçı bütün teferruatı ve olabileceği düşunülerek kuyuya bilmktedir.» tezahüratı ile rahatça seyTederken, inilmiştir. Kırk metre derinlıkte Fakat butün meziyetlerine rağ maçlarda bizim çektiğimiz sıkıntıolan su boşaltılmış ve kuyunun men televizj'on, Amerikada sosyal ları düşündüm... içinden ... bir kemik parçası çıka" hayatı altüst etmıştir... O kadar ki, Prof. Mustafa Santur izah etti: Tecrübe >aymı yapan tesisatm bir kısmı rılmıştır! OAHA NELER HİKÂYE HAYAT BU... Yazan: Cenab Ozanhan * * * Middlesex (Ingiltere) de demiryolu üzerinde Yeoveney admda bir istasyon vardır ki ne memuru vardır, ne biletçisi. Oradan binecek yolcu işaret ederek treni durdurur ve biletini içeride alır. Ta âtelerde sıralanan alçak te rakol komutanı da kısa dörtnalla sızan kanı silmeğe uğrasan bir «Peki, ne işin vardı onlarla?» ne açtı: dınlatbğı yüzunde Syle temtz bir peler olmas» uva durgun denize aksi istikamette ilerlemeğe baş köylü kızı ile karşılaştılar. Onları «Gece vakti bizim kara ö «Kim verdi sana bu ismi?» Sade vardı ki, genc subay: nKeşbenziyecekti. Bedir halindeki ay ladı. Bir çeyrek kadar yol alıp et görüsce doğrulmak, istedi, fakat küz kaybolmuştu. Çölde aramağa «Asıl adım Emine idi, ama ki bütün kızlar böyle olsaydı, yügeni; düzluğü o kadar aydınlatı rafı tetkik ettiler, yerlere baktı kalkamadı. Yüzu ay ışığında bir gittim. Çok gıtmeden apansızdan bunu öğretmen verdi. Köy mek zü gibi ruhunun da temiz oiduğu. yordu ki, insan a şafak vakti his lar. Fakat otlar çiğnenmemişti. kat daha sarı gorülüyordu. Ge üstüme çullandılar. Kapadılar ağ tebinde okudum.ı na süphe yok..» diye düşündü. sini veriyordu. Ortalıkta sağır bir Genc subayın canı sıkıldı. Çün cenin karanlığından daha siyah zımı. Hayvana atlayıp beni kaBu sözü işıten onbaşı bile nay Alkollü pamuğu kıza uzatıp, yalessizlik vardı. UzakUki bir ça kü fazla bir şey öğrenememis,ti. gözlerinden sessiz sessiz yaşlar bo çırdılar...» ret etti. Bir şey söylemek maksa rasını silmesini söyledi. Sızıdan lının arkasından fırhyan tavşanın O tarafm tanınmış kaçakçıların şanıyordu. Yabancıları görünce, «Kaç kisiydiler?» dile komutanının yüzüne baktı. bir aralık gözünü kapayan kızm ayak seslerl bile gürültü yapıyor dan Seyyid Rızanın ismini işlt bu defa titremeğe bajladı. «Vardı on adam.» Çünkü onbaşı bile, kızın okunıa gözkapaklarını uzun simsiyah du. Fersah fersah uzakta bulunan ntis.ti ama, daha bir defa olsun Komutan gayriihtiyarî söylendi: «Peki, seni simdi bizim kakirpiklerinin çevTelediğini gbrdü. köyün köpeklerinin ulumaları dal karşıUşmamıştı. Herifi avenesile «Vay canına! Mermiler kızla rakola götüreceğiz. Yarın aabah yazma bildîğine saşmışü. «Sizin köyde mekıeb var Yaraya lâzım gelen pansıman ga dalga yayılmaktaydı. Yıldızlar birlikte kaçırdığı için kendi ken hayvanı vuracsğına Seyyid Rızaya da sizin köye gideru. Nedir sizin yapıldıktan sonra yatağını tıza ı§ıl ışıl parlıyor, daha doğrusu dine esef etti. Bu hissini saklıya gelseydi ya .. Herif hem mal ka koyün adı?» mı?» yanıyordu... Ruzgâr yoktu. Mev mayıp açığa vurdu: çakçısı, hem de kız...» «Yoktur. Emmimin olduğu verdi ve kapıyı kapayıp çıktı. «Kargalı.» sim yazdı... Gündüz güneşten ya «Gördün mü, onbaşı, kaçırYıldızlara karşı içtiği beşinci Sonra kıza ddndü: «Hangi tarafa kazada vardır.» «Ya senin ismin nedir?» nan bozkır, geceleyin ateşini at dık kerataları» diyordu. «O herif, gittiler? • dedi. «Peki, ne işin vardı orada?» sigarayı bitirirken, ufkun ağır aİsminin sorulrnası her nedense mağa çalışıyor gibiydi. sana bunlar yarın akşam geçeKız korkudan tirtir titriyordu. kızı utandırdı. Kanının yüzüne «Emmimin hiç çocuğu ol ğır aydınlandığının farkına varDerin sukuneti bozan at nal cekler dememis miydi?» Bur yandan kan kaybetmenin, öbür çıktığuıı hissettiyse de, subay ka mamış, beni aldı okuttu.. dı. Ertesi sabah kızı kaza merlarının sesi işitilmeğe başladı. Gütaraftan korkunun tesirile ancak ranlıktan bir şey farketmedi. Kız «Evet, komutanım!..» Kız kesik kesik konuşuyordu. kezina giden erzak arabasına binrültüler çoğaldı. Oldukça yakın «Peki ya bu herifler bu ge işitilebileeek bir sesle: «Bu yana» utana utana, ancak duyulacak bir Bacağının sızısına, yabancılar dirdi ve atına atlayıp süra'tle laşmışlardı. Arka arkaya pek az ce nasıl geldiler? • dedi, cenub tarafını gösterdi: sesle adını söyledi: dan korkusuna rağmen yavsş ya ilerlemeğe başladılar. Kazaya aralıklarla atılan beş mermi ses «Peki, sen tanıyor musun o «Nilüfer» va| açılıyordu. Ortalıkta hâlâ sts gelip, Nilüferi amcasına tesl;m etsizliği parça parça yırttı... «Ama ben hancı, onlar yol adamları?» Bu isiftı subayı hayli «aşırttı. sada yoktu. Cırcır böceklerinin ti. Karakol kumandanı dörtnala Bunun üzerine atlılar dörtnala cu olduktan sonra nasıl olsa eKız bu suale cevab vermedi. vazifesi başına döndü. cenub istikametine kaçmağa baş lime geçerler.» Bir in buğulu gözlerle bakü ve Çünkü, Erftine, Fadime, Cemile devamlı zırıltısından, topr#k yolgibi bir ad bekliyordu. Nilüferin bacağı iyi tedavi edida giden atların nal setlerinden ladılar. Bir aralık toprak yolda Bu konuşma henüz bitmemifti «bunlar candarma» diye düşündü. «Nilüfer mi?» başka bir şey işitilmlyordu Uzun lemedi. Kız bu yüzden hafifçe to. tozu dumana katarak kaybolmağa ki, komutanın kır atı kişneyip ya Kendisini de kaçakçılarla birlik Kız tasdik makamında Vaşını müddet konuşmadan fo\ aldılar. pal oldu. Sakatlık ona kimbilir ne çalıştılarsa da, mermiler kesilme vaşladı. Bir kaç mahmuz büe hay zannederek yakalıyacaklarını tah yince araziye dalıp gittiler. vana tesir etmedi. Tam bu sıra min ettiğinden sesini bile çıka salladı. Subay dayanamayıp Bor Nihayet karakolun cıhz ışıklaıı kadar dokunmuş olacak ki, şu Karakol kumandanı da yanı da bir inleme duyuldu. Dizgin ramıyordu. du: göründü. Yaklaşhklan vakit nö türkü yalnız kaldığı ramanlardc «Kim verdi sana bu ismi? betçi: «Kimdir o?» diye bağırdı. dilınden düşmedi: na gözü en açık çavuşile onbaşı leri kısıp bir an kımıldamadan Bunun üzerine genc subay kısını ve üç eri alıp, kaçanları dört durdular. Aynı iniltiyi tekrar işit za cesaret vermeğe çalıştı: Haydi şimdı kalk, yolda anlatır Komutanının »esini alınca, emir «Erzingândan Kemahtan nala takibe koyuldu. Bir noktaya tiler. Hangi taraftan geliyor diye «Korkma, biz sana bir sey sın. Ver elini» erine; «Süleyman, goş, gomutan Yar gelir oynamahtan geldikleri zaman yolun ikiye sy kulak kabartınca sağdan geldiği y«pmayız.> Nilüfer sendeliye sendeliye geldi» diye haber verdi. ÖlüB» Allahın emri, rıldığını gordüler. Atlarından inip nı anladılar. kalkmağa çalıştı. Fakat âlini verGenc subay çevik bir hareketle Topalhk olmasaydı..» de her iki yolu muayene edınce Hayvanları derhal o tarafa sür «Haydi kenuf. Tanıyor mu medi.. Yaralı bacağına rağmen atından atladı. Nöbetçin'j» ve *** cenub istikametine uzayan yolda düler. Bir de baktılar ki, yer sun onları? Bak konuşmazsan doğrulmaya çalıştı. Bu yüıden emirerinin şaşkın bakış!an sraEskice bir otobüs tren istasyonal izi bulamadılar. Şarka giden lerde oluk gibi kan izleri... Bir mahpushaneye götürürler insamuvazenesini bulamayıp yere yı sında Nilüferi yere indirdi. Sü nuna giden bozuk yolda sarsıla yolda ıse izler birbirine karışmış insandan o kadar kan akmıyaca nı. ..• kıldı. Subay işi en kısa yoldan leytnana döndü: sarsıla ilerliyordu. Karşıdan getı. Genc karakol komutanı bir an ğını düşünerek etrafı araymca Kız, bu söze karsılık, bütün «Çabuk! Slhhiyeyi uyandır len askerî kamyon otobüsün yadüşündü, sonra çavuşa ddndü: can çekişmekte olan hayvanı gayretini sarfederek cevab ver halle karar verip bağırdı: «Ver elini bakayım. Haydi tlâçlan aİ3in, odama gelsin't ı nından geçerken duracak kaoar «Oğlum Ismail çavuş» dedi. gordüler. meğe hazırlandı. Karşısındakinin hayvana bineceksin.» Bırkaç dakikâ sonra sıhhiye yavaşladı. Bir subay otubiısteki «Bu herifleri kaçırdık galiba . Yanına geldikleri vakit her iki hem jandarma' olduğunu anladı gayret, Sen hemen İbrahimle Satılmazı, askerin de gözleri doldu. ğından, hem de mahpushane sö Sonra onbaşıya döndü: »Haydi ilâç çantasile odaya girdi. Kızın .îrkadaşını tanıyınca telâşla badur, Mehmedi de al hemen bu is Üç beş dakika evvelki inleme zünden çeklne çekine konuştu. eğlum, çabuk yanaftır hayvanı.» kalabalıktan sıkıldığı belliydi. ğırdı: tikamette takibe koyul. Ben on tekrar işitildi. Fakat bu bir ka Göz pınarlarında biriken son iki Huysuzlaşan ata, Nilüferi zar Başını kaldırmadan mütemadiyen | «Vay Cevad nereye?» başı ile bu tarafa bakac = ğım.» dın sesiydi. Her ikisi de şaşırdı. damla yaş da mehtabda lnci gibi zor bindirdiler. Hayvanın başını yaralı bacağına bakıyardu. Çu «Kanmı ayağından ameh.vaIsmail çavuş derha] bır selâm Onbaşı, komutanın arkasında ol yuvarlanarak çeneıine doğru sü da onbaşı tuttu. Adi yürüyüıle kura kaçmış, iri kara gözUrin ta göturuyorum İstanoula ..> çaktı, atlarına atlmalarile göz duğu halde kayanın öbür tarafı zülürken: karakolâ doğru yöla dü|tüıW. den yorgunluk ve halsiziik skıİki vasıta aksi istikamette sürden kaybolmaları bır oldu. Ka na geçtikleri zaman, ayağından «Tanımam ben onları» dedi. Subay biraz evvelki suaiini ge yordu. Zayıf gaz lâmVmmm sy atle uzaklaştı .. Boş vaklinizi hoş geçirmek için Dörde taksim edilecek bir tarla meselesi o o o o o o o o o o o o Babaları öldüğü zaman çift çinin çocuklan araziyi arala1" rında müsavi parçalarda ve birbirine benzer biçimlere taksim etmek üzere işe koyuldular. Dört kardeştiler ve dördü de tarladaki ağaclardan aynı miktarda elde etmek İstıyorlardı. Şımdi ortaya gayet zor bir mesele çıkmıştı: 1 Dort kardeşın her birine yüz ölçumu bakımından eşit miktarda arazı duşecek. 2 Bu arazi parçalarının biçimi birbirinin tıpkısı olacak; 3 Her parçada aynı sayıda ağac bulunacak. Kardeşler, plânı önlerine alıp ölçtüler, biçtiler, nih yet yukarıdaki şartlar içinde tarlayı parçalamağa muvaffak oldular. Tarlanın plâmnı ve ağacların du^ rumunu yukarıda göıüyorsunuz. Bir kere de siz dsneyin, bakalım muvaffak olabilecek misiniz? Meselelerin halledilmiş şekilleri gazetemizin 4 üncü sah'fesindedir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear