Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
T Ağusfos 1952 Dünyanın Danimarka Mektnbları en tehlikeli Kopenhag'da toplanan Dtinya Öğret adamı menler Federasyonları Kongreleri ve bize karşı gösterilen alâka Yazan: Halis Özgü Bundan kısa bir müddet evvel, kısa boylu, ince yüzlü bir adam, Avustralyanın PortDarvin Umanında bir gemiye biniyordu. Bu adamın yanında iri yan iki de polis memuru vardı. Bunlara verilen emir, mevcuden götürdükleri adamın geml demir almadan çıkmağa telebbüs etmesini önlemekten ibaretti. Cap. Cariton ismini tasıyan bu adam nihayet Singapur'a geldi. Fakat karaya ancak ayak basmışti ki kendisini palas pandıra» hapae tıktılar. Az sonra gene serbest bırakıldı. Polis, Carlton'un asayi{i boımıyacağma nihayrt kanaat getirmişti. Böylece Carlton bir kaç sene zarfında beş altı kere hapse girip çıkmış oluyordu. Halbuki bu adam bir şerir değildir. Sadece korku nedir bilmiyen ve bir kaç sene zarfında harikulâde maceralar yaşıyan bir Allahın kuludur. Car^ton'u gören onu halim, selim, kendi halinde bir insan zanneder. Halbuki bu adam tehlikeye karşı mukavemet etmeğe muvaffak olmadığı bir inhimak duymaktadır. Onun bu arzusu daha Liverpool'de miço olarak bir gemiye yazıldığı günden kendini gösterdi. Bütün hayatı töılikeye karşı mücadele ile geçmiştir. İkinci Dünya Harbinde İngiliz bahriyesinde teğmen olan Carlton bu sayede ken dine büyük bir föhretle beraber en kıymetli nişanlan temin ermis, hattâ Kral 6 ncı Georges'a takdim edilmiştir. Carlton İngiliz bahriyesi tarihine güzel yapraklar ilâve etmiştir. Bir giin Atlantiğin ortasında bir Alman denizalUsının torpilile yaralanan Empress of Britain gemisi batmak üzere iken bir adam bu koca gemiyi kurtarmayı düşünmüştü. Te şebbüs imkânsız denecek kadar zordu. Fakat Carlton gönüllü olarak ortaya çıktı. Bu adamın emrine kuv vetli bir römorkör verildi. Düşman denizaltılarile dolu ve fırtmalı bir denizde aklın almıyacağı bir macera başladı. Carlton gemiye bir halat atmağa muvaffak olarak günlerce onu çekti, sürükledi ve Almanların gönderdikleri bütün hava filolarının açtığı ateşe rağrr.en gemiyi İngiliz sahil'erinin bir kaç kilometre yakmına kadar getirmeğe muvaffak olciu. Carlton'un şöhreti bu maceradan sonra yayıldı. Carlton harbden sonra Singapur'. da ticaret yaptı, siiSh kaçakçılığından hapse atıldı, Avustralyaya geçerek timsah avcılığı etti. Şimdi bu adam Avustralyadan çıkanldı. Sebeb? Belli değil. Fakat bazı çekememezliklerin bu hâdisede rol oynadığı söyleniyor. Asya devletlerinden altı, yedisi «korku nedir bilmiyen bu adamın» bütün hareketlerini takib etmektedirler. Anlaşılan herkes onun rr.acera m?raVır.d?.n bıkmış ve gene silâh kaçaklığı yapmasından korkrnaktadır. Avrupa. afom sahasında Amcrikayı geçmeğe ha^ırlanıynr Batı Avrupa devletlerinin en güzide âlimleri kafa kafaya VPIİD. atom sahasında ilerlemek yoliarını ramaktadırlar. Busüne kadar İneilterenin mühim keşiflrri, Fransanın sıkı çahşmalan, İsveç, Norveç. Dinimarka ve İtalyanın gayretlerine rağmen Avrupa henüz büyük bir terakki sayılamaz. Gcçen kış Kopenrtac'da on bir devletin en ileri gelen âümleri bir toplantı yapmışlardır. O zamandan bugüne kadar görülen işler hakkın da hiç bir şey söylenmiyordu. Nihayet geçen gün, müttefik bilçinler. etraflarmı saran esrar perdesini biraz aralayıp çahşmaları hakkında izahat verdiler. Hiç olmazsa yakında tahakkuk etmesi ihtimali kuvvetli olan bir tasavvurlanndan bahsetmeyi münasib görmüslerdir. Takdir edersiniz ki bu konuşmanın, halkın tecessüsünü kısmen tat min etmekle beraber fazla mufassal olmaması da şarttı. Bu nazik vazife Norvecli Odd Dahl'la UNESCO ilmî arastırmalar şefi Fransız Pierre Auger'e verilmiştir. Söz alan her iki bilgin de Avrupanm atom araştırmalarmdaki maksadının katiyen bir atom bombası stoku kurmak olmadığını, bu sahadaki alâkalarının sadece endüstri sahasma münhasır olduğunu söylemişlerdir. Tabiatile endüstri ilerledikçe hayat şartlan kolaylaşacak, hayat şartlan kolaylaştıkça da refah artacaktır. Profesör Dahl, konuşmasınm geri kalan kısmmı yakında hazırlıklan tamamlanacak olan bir âlete hasretmiştir. Mevzuu bahs âletin yeni bir «Cosmotron» o!up şimdiye kadar yapılanları, hattâ Amerikan Atom Enerjisi Komisyonunun inşa ettirdiği ve halen Brookhaven'de bulunan cosmotronu dahi gölgede bırakacak cesamette olacağını söylemiştir.. Broookhavendeki cosmotron tam randımanla 2.000.000.000 voltluk bir kuvvet husule getirir. Mıknatısı 2.200 tonluktur. Avrupanınkinin mıknatısı 8.000 tonluk olup, 10 milyar voltluk bir kuvvrt husule getireceğini hesaba katarsak, Avrupa. nın bu sahada Amerikayı geride bırakacağına kolayca inanabiliriz. Yeni aletin masraft milyonlarca dolan bulacaktır. Önce muazzam gibi gSrünen bu yekun on bir devlet arasmda taksim edileceğinden, elde edilmesi gayrikabil bir miktar sayılmamaktadır. «Bunlan hayalî fikirler, tahakkuku imkânsız hulyalar zannedip geçmeyin™ diye sözi'ne devam eden Odd Dahl, «Ameıikamn elindeki Neteye glt«« tevkil ve hapsolanuyor, halbuki ne bir haydud ne de bir katil! Kopenhag, Ağustos Aşağı yukarı bütün dünya öğretmen birliklerinl içine alan üç federasyonun kongrelerine Türkiye Muallimler Birliği adına iştirak etmek üzere Paristen Kopenhag'a geldim. Kongreler Danimarka Mill! Eğitim Bakanınm iştiraküe 26 temmuz, oumartesi günü Danimarka Parlamento binasında açıldı. Dünyanın halen idrak etmekte olduğu çesidli buhranlar karşısında milletlerarası yakmlaşma faydah temaılann zaru> retini ve bi'ıhassa beşeriyetin yannki kaderinl hazırlamak ödevini v» nıesuliyetini üzerine alnut buhınan oğretmenler arasındaki düşünce, ciuygu ve ideal birliğinin önemini belirten nutuklarla açılan bu kongreler 31 temmuz akşanu sona erdiler. Açılış gününü takib eden günler alfabe sırasına göre delegelerin memleketlerine aid eğitim ve öğretim meselelerini, pedagojik hareketlerini, gelis,melerini; öğtetjnenlerin haklannı, maddi ve manevî durumlarını, yetişme tarzlarını, okullarda uygulanan metodlan, 951952 rîer* yüındaki değişiklikleri belirten konusmalanna tahgis cdildi. Türkiye Muallimler Birliğinin bu mevzulan lnceliyen ve Türkiyedeki maarif gelifmelerinl hulâsa eden raporu genif bir alîka uyanciırdı. Raporumuı münasebetile, 1950 yılmda memlekttimize gelen, İstanbulda ve Ankarada okullanmızı gezen Amerikah bir bayan öğretmenin lehimizde yapbjp haıaretli bir konuşma kongre ialonunda hakkımızda tezahürat yapılmasına vesile oldu. Amerikalı meslekdafiraız, Türkiyed» yapılan büyük islerin v» bilhassa maarif sa KopenhagMan bir manzara hasuıda kaydedilen muaızam gelişmenin ancak bizzat görmekle gerçek değerini bulabileceğini, geçmiş.in insan ruhunda bıraktığı teslrlerin böyle cihanşümul inkiiâblar karsısmda tam bir hükrac varmağa imkân vennediklerini, Türkiyenin bir çok hususlarda olduğu gibi eğitim ve öğretim sahasında da Batı dünyasmda ön plânda yer alması gereken bir memleket olduğunu söylerken bütün nazarlar bize ve kongre salonunun tam karfnında yer almıj bulunan bayrağtmıza dönmüş bulunuyordu. Türkiye MuaKimler Birliği, bu seneki kongre münasebetile Danimarka Parlamento binasında açılan Dünya Öğretmenler Birlikleri Meslek Neşriyatı sergisine kendi nefriyatım da göndennisti. Bütün memleketlert olduğu gibi bize de bir köje ayrılmışü. Mesud bir tesadüf eseri olarak kongre salonunun tam karşısına düseri ve salona hâkim bir yerda bulunan bu köşe bayrağımızla süslemişti. Köşemiz gerçi mütevazi idi; fakat gereken a'.âkayı toplamaktan da uzak değildi. Bize kögemiz vesilesile bir çok şeyler sordular, bilgi iıtedüer, Türkiyedeki meslek ve çocuk neşriyaü üzerinde durdular. Bütün bunlar soru sahiblerini tenvir etmek, kendilerini memleketimiz maarifinden daha esaslı bir jeki.de haberdar etmek için mükemmel bir fırsat oidu, Türkiye Muallimler Birliğinin ha zırhyarak gönderdiği raporun üzerinde durulan noktalardan biri olan ve bir yıldanberi orta okullarımızda, lUelerimizde aktiv metodun uyfunlanmağa başlandığına aid bulunan kuım bütüa delegeler üzertade çok müspet bir tesir meydana getirdi. Çünkü Batı Avrupa da dahil olmak üzere bir çok memleketler halen orta öğretim müesseselerinde didaktik ve entüitv metodlar uygulamaktadırlar. Yirminci yüzyıhn başmdanberi ilk öğretim, yeni çocuk psikolojisi ve pedagojik zihniyetle telifi mümkün olmıyan bu metodları yavaş yavaş terketmek yoiuna girmişti. Fakat orta öğretim pedagojiye bir türlü yer vermek istemiyordu; daha doğrusu orta öğretimde bir nevi pedagoji korkusu, pedagoji nevrozu meydana gelmişti. Bu korku zamanımıza kadar hüküm sürdü ve hâlâ da hüküm sürmektedir. İşte bundan doîayıdır ki gerçekten pedagojik bir inkilâb olan bu değişiklik, orta öğretimin pedagoiileştirilmesi geniş alâka uyandırdı. Raporumuzun okunması sona erer ermez bir çok delegeler orta öğretim müesseselerimude uygulamağa başladığırnız aktiv metodiar hakkında suaUer sordular, ekip halinde veya ferdî çahşma metodlanndan hang'sini tercih ettiğjmizi öğrenmek istediler. Kendilerine gereken ııahatı verdik. Mahiyetlerini kısaca belirtmeğe çalıştığım kongrelere aid sözlerimi bitirmeden bir iki nokta üzerinde durmaktan kendimi olarr^yorum. Danimarka hükumeti kongrelere karşı çok büyük bir alâka gösterdi: aşağı yukan dünyan.n her tarafından gelmiş bulunan öğretmenlcre her türlü kolaylık yapıldı; onlar?, kongre devam ettiği müddetce Kopenhag şehrinin muhtcşcm ve güze! jatosunun içinde bulunan Parlamento binasının geniş salonlarını lokantasmı tahsis ettiler. Hükumetin genij yardımına kavuşan danimar Arkası Sa. 7, Sü. 4 te Everest tepesinin en yüksek noktasma gene çıkılamadı Heyetin en gene ve en cesur azaları zirve ile aralarmdahi 620 metrelik mesafeyi aşamadüar Himalâyaya ürmanarak Everest tepesinin en yüksek noktasına çıkmak istiyen İsviçreli mütehassıs ve dağ sporcularından mürekkeb keşif heyeti 8,200 metreye kadar varmış ve ve o noktada kamp kurmuştu. Fakat, insan hırsına hudud yoktur. Maksad en yüksek noktaya varmak olduğuna göre heyet üyelcrınden İsviçreli Dr. Lambert ile Himalâyalann, çevresi içinde bulunduğu Hindistanm Nepal eyaleti halkından kılavuz Tensing j heyetten ayrılarak 8840 metre irtifaı bulmak imkânıru aradılar. Ne çare ki yükseklik ve tabiat onları mağlub etti. Bir müddet sonra hareket noktaları olan kamp yerine dönüp geîmek zorunda kaldılar. Halbuki aradaki mesafe ne kadarcıktı ?Yarım kilometreden biraz fazla.. 620 metre! Hem de Dr. Lambert ile Tensing bu mesafenin yansından fazlasını, 350 metresini katetmişler iken bun dan öteye gidemediler, insan takatinin üstünde bir enerji sarfederek gayret göstermelerine rağmen, ricate mecbur oidular ve yorgun, perişan kamptaki arkadaşlarınm kucaklanna yığılıp kaldılar. Lâkin, bu hczimet dahi medeniyet ve insanlık için büyük bir zaferdir, çünkü Lambert ile Tensingın erişmiş olduğu yüksekliğe varmak şimdiye kadar âdem oğullarından hiç kimseye nasib olmamıştır. Everest'te keşifler yapmaya kalkışan heyetlerin üyelerinden hiç biri böyle bir irtifaa yükselememiştir. Son keşif heyctinin başan ve muvaffakiyetsizliklerinden alınacak dersler Bütün dünya bilginlerinın ve mü tehassıslarmm Himalayada keşifler yapmakta olan Isviçre heyetinin kazandığı başarılan ve uğradığı mağlubiyetleri inceleyerek bu tecrübelcrden ders almaya çalıştıkları muhakkaktır. Bu incelemeler neticeji tesbit edilen müşküllerin ortadan kaldırılıp kaldınlamıyacağı mütehassıslan uzun uzun düşündürmekte ve insanlığm Everestin tam tepesine çıkmak imkânını buiup bulamıyacağı hakkında tereddüde sevketmektedir. Bir müddet önce Himalaya seferine çıkan İsviçre heyetinin her bakımmdan hemen hiç bir eksiği yoktu. Gayet mükemmel teçhiz edilmişlerdi. Üyelerin her biri de bünye ve kü.tür bakımından mükemmel insanlardı. Alpierde yıllarca en çetin dağ sporiarına tahammül etmiş kimselerdi. Binbir tehiike ile karşılaşip tecrübe görmüşler ve her tür'ü yorgunluklara göğüs germıjlerdi. Hele doktor Lambert ile kılavuz Tensing heyetin en gene ve mukavemetli elemanlanyriı. Onlar için G00 metreiik bir mesafe hiç de gözde büyüyecek bir sefer sayılamazdı. Bu mesafe eğer Alplerdeki 4000 metre yükseklikte bulunsa idi küçük bir ga>Tretle erişilebilecek bir nokta teşkil edebilirdi. Heyhat, 8200 metre irtifadaki üsierinden hareket eden doktor Lambertle Tensing be şer takatinin fevkinde bir cür'et ve cesaret göstermelerine rağmen ancak 350 metre ilerlSyebildikten sonra mağlub olduklannı itiraf ederek yüzgeri dönmek zorunda kaldılar. En büyük düşman: Yükseklik! Gayeye erişrnek için pek az bir büyük servete, endüstri sahasındaki üstünİüğüne rağmen bugün için Avrupa ayan bir cosmotron Insa etmesi imkâruızdır» demistir. Pierre Auger de sözünü §öyle bitirmiştir: «Biz kendi hesabımıza, atomun yıkıcı kuvvetile değil, sadece ve sadece yapıcı kuvvetile alâkadarız.» | mesafe kalmışken ugranılan bu he. j zimetin baıkca stbebt yüksekliktir. Şimdi, Nepal hükumeti, 1955 veya 1956 da yapılacak yeni bir se. fer için bu işlerle uğraçmıj müte. hassıslardan ve sporculardan mü. rekkeb yeni heyetlere müsaade ver> meğe hazırlanmaktadır. Bu heyetler Hindli, Rug, İsviçreli, İngiliz, ; Fransız üyelerden, yahud diğer mil. letlere mensub kimselerden olabileceklerdir. Maksad gayeye erişmektir ve İsviçre heyetinin »on yaptığı seferden ahnan neticeier ve dersler onlara bu husustaki gayretlerinde hiç ;üphesiz bir çok kolaylıklar temin edecektir. Bu arada seferi heyetin sağlık durumunu adım adım takib etmekten geri kalmıyan doktor Dittert'in mütaleası da dikkatle üzerinde durulacak bir noktadır. Doktor Dittert'e nazaran bir insanın lun'i vasıtalar kullanmadan 7500 metreden daha yükseklerde normal nefes alıp verebilmesi ve binnetice yasaması güctür, hattâ imkânsızdır. Bunun için mutlaka tekniğin yardımına başvurmak ve onun araçlanndan faydalanmak gerektir. Yoksa önce insan yorulur, sarhos alur, delirir, sonra da ölür. 8500 metre yüksekliğtn verdigi çılgmlık Gerçekten 8500 metreye yükselea bir kimseye bu irtifaın verdiği çıl» Arkası Sa. 7, Sü. 4 te Evereste çıkan heyet azalarının zirveye varabilmek içia tabiatle ne korkunç mücadelelera giri|tiklerini bir resim Everestte yol üzerinde bir tepe ATİTAP .ST ANKAtf* CAD N.tll ÛJIPAMÂRKÂ