26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Turizm yeni Sabık işportacının kurdugu şirketin bir devre geçen seneki kârt 66 milyon, ödedigi girdi vergi 14 milyon dolardı Senenin bu mevsırr.ır.de tumm günün rnevzuudur. lurizr>de de bir içtimaiyat ilmi nıevcuddur ve bu ilim sosyal inkılâbm bir aksidir. ZamaniTnız, yaşama âdetlerınde harikulâde değışikliklere şahıâ olmaktadır. Bize kalırsa turizm, sanayi.n takib etüği merhalelerin hepsıtu katetmiştir. Turizm el sanatları, makine ve idarecilık devirlerıni yaşadı veya yaşamaktadır. Şırr.Jiki halde turizm idarecilık devrine giriyor. Turızmin el sanatları devrini yaşayanlar aramızda hâîâ mev cruddur. O zamanlar ekseriya yalnız seyahat edilir, bilotler evvei'ien tedarık edilmez ve otele haftolarca evvel telgraf çekilmezdi. Yabancı bir şehre vanldı mı akçama Kaiar bir araba tutulurdu. Hasılı seyahat turist taraîından terüb edilir ve yaşanırdı. Zamanımi2in turizm davasiiîda meydana getirdiği en mühim değişiklik seyahatlenn s..uşterek bir vasıf kazanmasındadır. Turizm artık deinokraüaştı, yani u.nuT'ileşü. Istihsalde oîduğu gıbi bu vadide de rakamlar rol oynuyor ve Jcııtls, ucuzluğu temin ediyor. Bu şartlar altında seyahat teşkilâtlaıiıiıayı zarurî kılıyor. Esasen ^tyahat teıtibi ferdler için gittikçe muşkül bir hal almaktadır. Cook'un dehası bunu senelerce evvel jezmiştı Turizm ajanslarının günden gune çoğalrr.ası bu harikulâde adamın ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. *** Teşkilât dendıği zamaıı akla ister ıstemez müşterek bu teriıb gelmektedir. Müsterek seyahatierde ferd »ahsiyetini kayb*der ve asıl birliğı teskil eden bir sürüye katılmış olur. Yola çıkan, vapura binen, şırr.endiiere atlayan, ziyaret eaen bu birliktir. Bu şekilde ferd yalnız her türlü maddî endışeden kurtulmus olmaz, aynı iamanda valnız başına hdç bir zaman başaramıyacağı yolculuğu da başaracck hale gelir. Bugün koca bir otelin yahud bir trenin bir ajans ta"«fından kapatümasına sık sık şahid olunmaktadır. Bunda bir menfaat ve aynı zamanda bir mahzur mevcutîdur. Menfaat, fiatların düpirülmesi soyesınde eskiden turizrai akhr.a getıremiyen bir kısım halkın scyahate çıkabilmesindedir. Mahzur, bu guvenlikten doğan fikir tenbolığıdır: Artık açıkgöz, ışbılu clmağa ihtıyac kalmaz. Çünku ajans Eizin hesabınıza duşünür. Hattâ bu tembellık inübalara bile yayılır: Seyyahlar gurup halınde düşünmeğe, hissetm«ğe ve hoşlarunağfl alıçırlar. Zamanımızın şuphe goturmez buyük bir nimeti olan ücre'ii tatil turizmin demokratlaşmasında kat'î Lezzeti gayet nefıs olan muz irta ve cenubî Amerikada bir çok büyük ve faal şehırlerin doğmasını mümkün kılmı^tır Bu yemiş ayesınde binlerce kilometrelik demıryolu inşa edilmış, muazzam limanlar vücude getirilmiçtır. Şimalî Amerika ile ilk muazzam temas bu yuzden yapıhnıştır. Aynı zamanda muz bir kaç ihtilâle ve Birleşik Amerikanın da karıjtınldığı bazı entrıkalara sebeb olmustur. Elli bir sene evvel kurulan bir şirket bugün bu güzel meyvanın tıcaretini tanzim etmektedir Geçen sene şirketin sati kârı 66 milyon doları tecavuz etmıştı. Orta Amerikada bundan mükemmel bır yabancı teşebbus yoktur 1950 de şırkettc çahşanlann sayısı 84,000 di. Bunların çoğu muessese hesabına ıbate edılen ve yerh ışçilenn üç beg mish fazla para alan memleket halkmdandı. Müessesenın faalıyette bulunduğu dokuz memlekette mubayaatı 22 milyon dolara, verdiği vergiler ise 14 milyon dolara yukselmektedır. Bundan başka mek teblere .hastanelere ve eskı asaruıtamırine üç buçuk milyon dolar sarfetmıştır. Müessesenin gdsterdıği sosyal faaliyet onu idare eden harikulâde bir insarun eseridir Samuel Zemurray ismile tanınan bu adam 74 yaşındadır. Kırtasiyeciiğin düşmanı, sözünü sakınmıyan ve gayet hesabî bir ınsandu. Muhtelıf memleketlerdeki müdurlerıle telefonla görüşur, onlara aynı vasıta ile dırektjflerını verur. Besarabyalı fakir bır çıftçının oğlu olan Zemurray 1892 senesınde 15 yaşında oiduğu halde Bırleşık Amerıkaya hicret etmişti. ilk zamanlar işportacılık etmiş, yer sılmiş, ekmek dağıtmış ve fabrıkada tornacıbk yapmıştır. On sekiz ya|ina geldıği zaman bütün ailesi efradmı Amerikaya naklettirecek kadar para kazanmıştı. Günün birinde Zemurray bir muz kişaf etmesi bazı şartlara ve imtiyazlara bağlı idı. Sam çok çalıştı, hattâ bir ıhtilâl yaratarak bunla~a sahib oldu ve hukumetten yirml beş senelık bir imtiyaz aldı. 1916 senesinde Sam bütün borclarını ödemışti. Artık servetini günden güne yufc seltmskle meşguldü. Bu adam bılâhare bazı mühim rakib teşebbüslerle mücadele etmek mecburiyetinde kaldı. Hepsını yendi. Çahşmalan sayesinde muzlana ağırlığını yirmı beş grama kadar çoğaltmaga da muvaffak oldu. Sam yalnız para kazanmağa dıkkat atmiyor, aynı zamanda etrafında refah yaratmağa çalışıyordu. Bu • » dam ancak refah içinde çalışanlardan iyi bir randıman almak mumkün olduğunu anlamıştı. 1936 da muz ağaclanna müth'j bir hastauk geldi. Fakat Sam'ıo kimyagerleri âfetin önüne geçmeğe muvaüak oldular. Sam şimdi kendi isteğile, çalıştığı memleketlerin hükumetlerine kânnın yüzde on besini terketmektedır. Bu adam binlerce kilometra şimendifer yaptırnuj, mektebltr, hastaneler inşa ettirmi» ve geniş batakhklan kurutarak bulunduğu memleketlerin ve adamlannın sıhhatlerıni emniyet altına almışttr. Öyle kı arük oralarda Sam'a herkes bir kurtancı gözıle bakmaktadır. Bugün Sam 74 yaşındadır. Fakat gene de ışıne muntazaman devanj etmektedir. Bir hiç ıken şimdı bir çok memleketin iktısadî hayatında mühim bir rol oynayan bu harikulâde adamın yasayışını tetkike değer bulduk. Ticaret Odası Meslek heyetleri seçildi G«çen p t a t günu tstanbul Ttcmret v» anftyl Oduı •eçlmlerı olmuftur. Tuzuk gerejınce lntihab edilen Meslek heyetlerinm teplsnarak Oda Mecltsini »eçmelerı lAzım gelmektedir Dün n a t 14 30 da yaprak tütün. mensuc&t ham maddnl, canlı h«yvmn; lajıt 15 t* »v derilçn; yumurta, patates; »o|&n; sarmısak, 15 30 da bahk. peynır; yag; yofud; zahlre, hububat va bakllyat, 16 d» yağlı tohumlrr ve y«s m«>va ve tebzc. 18 Jo da kantarlye ve nebati yajlar grupları toplanmıj ve iklser aza seçmişlerdir. Ivveiee 60 kljiden lb«rrt olan Oda Mecliji yeni kartun gereglnt» 140 aaıdan terekktıb «lecektlr. Bayram ert«»l Oda heyeü on bu kifllik idare kurulunu lntihab edecek ve kurul başkanını ««çecektlr. M uz Hindistanın sıcağına hajvanlar bile dayanamaz, golgelere sığınırlar | TECESSÜSLER Hararet gölgede 47 dereceye yükselince... Hindistana giden Isviçreli bir muhamr, buyüle yagm.urla.rdan evvel bu memlekette hüküm süren mtithij sıcaîclart ju şekilde tarıf etmektedir: Tabiatin Lnsanlara dehşet vermek içın ıcad ettıği âfetler arasında Şimalin kar fırtınalan, Sahrayı Kebirin meşhur Simunu ve Hindistanm sıcak ve yağmur mevslmi belki de en başta yer almaktadir. Korkunun ne olduğunu anlamak içın bunlardan birine maruz kalmış olmak lâzım Hindistanda yağmur ustüva hattından kopar ve âdeta sıçrayarak Hindistana yayılmağa başlar Bu mevsim haıiranın ortasmda başlar. Amı Yeni Delhiye bir ay kadar sonra, tam 14 temmuzda ulaşır. Zaten yağmur geçtiği takdırde fecaat büsbutün katm«rlesır. derler. İçine lımon sıkılırsa netice daha iyi olur. Fakat bu mübarek memlekette suya da ıtımad edilmez. İçinde Malaryadan tutunuz dizanteri ve tifoya kadar bir süru hastahk mikrobu bulunur. Karpuz ve salata yiyecek olsanız dizanteri hazırdır. Boyle olmakla beraber yerliler bir su birikintisi gorür gör mez içine dalarlar, sonra da içerler. Tuhafı da su ki bır jey olmazlar. Bütün bunlann fevkinde hararet insanı yere »erer. Yeni Delhi etratı yer yer korularla süslü bir çölden ibarettir. Bu çıplaklık ortasında iavanın durgunluğu, sıcaklığı daha da fazla hıssedilır. Hararet beş derece daha yükselecek olsa vücud her türlü mukavemetini kaybededer. Yağmurlan beklerken Yeni Manzara kızıllığını kaybederek Delhide hayat durmuş zannedılir. beyazlaşır. Gokten inen su bır perŞehirde binlerce vantılâtdr çalışır Geccleri durum aynı. Fark bir iki de halini alır. Yollar kanal olur. Iki, üç aydanberi amansız blr pü ama bu makinelerin bütün gayret dereceden ıbaret. Yalnız sabah beşe Arabalar su içinde yuzmeğe başlar. rte$ın yakıp kavurduğu Hındıslan lerıne rağmen dımağın harekete doğru hararet dört beş derece kaBu yağmur uç ay durmadan yada hava âdeta sulb halini almış gelmesl imkânsızdır. dar duşer. Saatlerce yatakta çırçıp ğar, yağar, insanları bıraz delı ehıssini verir. Bu hararetin ortasına Hindliler parklardaki ağaçlann lak yattıktan ve bır kaç sürahi su der ve bütün menzarayı değıştırir. hapsedılen ınsanlar onu seyyar ıir yahud evıerin golgesıne uzanırlar. içtikten sonra nıhayet sabaha karşı Topraktan çıkan ne kadar nebat, hapısane gıbi beraberlerinde dolaşağac varsa büyür. Rütubetten akSankl ölüm buralan taramış gibi uyumak imkânını bulursunuz. tırlrlar. Ve günün birinde Hındli dostla şarn dolaba astığınız elbıselerın üsdir. Otomobilinizi bir geyrek saat Temmuz ayı başladıkça gazetekadar guneşte bırpkacak olsanız rıruzdan bıri sıze §u kelimeleri fı tunde sabah bir küf tabakaa gorür ler Seylândan Hımalaya dağlarına sünüz. direksıyon ellorinızi atcşten beter sıldar: «Yarın saat dörtte!» do^ru ılerleyen yağmurların seyn Bu yağmurda Hindistanın özünü Bunun manası şudur: «Yağmur, yakar. Sıcak o kac'ar muthışür ki hakkında malumat vemye başbaşka memleketlerde akseriyutb herkesin bekledığı yağmur yann görmek kabıldır: Orada her şey öllarlar Bu arada hararet de busbu üç sene ikamete mecbur tutu'an saat dörtte yağmağa başlayacak » çüsuz ve mubalâğalıdır. tun yukselır, o derece ki insanın kusacağı gelır. Sıcaklık bılhassa bu sene bir rekor kırdı: Gölgede 47 dereceyi buldu. Tezadı sevenler için meraklarını «Sabah Yıldızı» gazetesinin tatmin edecek en iyı çare temmuzYazı Işleri müdüru heybetli mada Parıs veya Londradan Hındis.sasınm gerisinde bır çocuk safitc.n? gıden uçaklardan birine Dİnjetıle gozlerini bir noktaya diknıektır. Ertesı gunu Yeni Delhiye miş, elınoeki otuzüçlük tesbihin gelerek hostes uçağın kapısını açtanelerıni büyük bir zarafetle çetı mı, gölgede 47 derecenin ne dekıyordu. rnek olduğunu anlarlar. Hararet Odanın sağında ve solundaki tayyareve bir tunele girercesine masalarda yer alan ve sayısı yaduhul eder. Bu o kadar anî ve şidrım duzineyi bulan gene sekreterdetlı bır hal alır ki insan gayriih> ler ikide birde başlannı önlerinde çok büyük blr hata işlemişim; V u tıyari sendeler. kı yazıdan kaldırıp birkaç saat da gazeteye koyulacak hıkâyeyi zarfmda yirmi dört sahıfelık bir bir defa okumam yüzünden olTepede kaynayan güneş ufak bir gazeteye çekidüzen veren ustad muştur. Bu sabah evde okuyungumüş tepsı gıbidır ve o derece ca beyenmedim ve bunu gazetelarını süzüyorlardı. ılıktır kı gölgenizi göremessinız. Her taraftan gözle görünmiyen bir Biraz önce içeriye giren idare ye koyduğumdan dolayı şimdi a'ev sızı yakar, yüzünüzü yalar. müdürü haftalık tiraj listesini tam manasile bir huzursuzlıik S^nki bir bacanın üstüne oturmu*büyük bir sevincle önüne koyiip: duymaktayım. Onun için, demınsunuz İlk anlarda biraz başınız do«Kendim, bu hafta her gun ddrt denberi bu gazete için iyi bır hinpr ve kendiniz bu insafsız ijık yüz binden iazla sattık, böylece kâyeci, daha doğrusu yeni bir aiçınde yalıuz hıssedersiniz. tirajımız elli bın arttı,» deme^ıne dam bulmak lâzım geldığini dürağmen ıcraat safhasında gazete şünüyorum. Bulacağımız adam bir Bır kaç saniye sonra da terlemoğe nin âmiri mutlakı sayılan Şadi hıkâye yazmak için maoaya oturbaşlarsımz. Ama ne ter! VücudüBey kılını bile kıpırdatmadın: masuı. Fakat ancak yazacak bir nüzde yüzlerce de»ecık hasıl olur «Ya öyle mi? . çok iyi!» şeklinde dunımda oiduğu vakit elıne kâve çamaşırlannız derinize yapıjır. kuru bir cevab vermekle iktifa ğıd kalemi alsın. Boyle bir hikâAynı zamanda insanlara en ziyade veci keşfedebiimek için akla geetmişti. azab veren susuzluktan yanmağa len ilk şey amatörlerdır. Masarrm Şadi Beyle yıllarca çalışan bir baslarsınız. alt gozü amatörlerin getirdiklerı insarun, onun boyle düşundüğü hıkâyelerle doldu.» Odanın bir Bır kaç gün içinde vücudde ne sıralarda ekseriya buyuk bir roköşesinde oturan yardımcılardan kadar emlâh ve su varsa yok olur mana hazırlandığını aklından gebirine seslendi: «Salim, sen bir gıder Terinizi dil'iuze dokundurçirmesi gayet yerinde bir tahm:n hafta evde otur; hiç gazeteye grlducunuz zaman tuzlu olduğunj sayılabilirdi. Lâkin böyle bir dume. Sana şvradi bütün amator hifaıkedersinız. Yüzunüz tuzludur, rum da varid olamazdı. Çünkü kâyelerini vereceğim. Oku ve baelleriniz, kulaklarınız. bütün vüustad romanuıı ancak bir iki ay na üç gün sonra elde ettiğın ııecudunüz tuzludur. Bu kaybı telâii evvel yayınlamış olduğuna göre, ticeyi bildır. Mademki gazeteye etmemıı yegâne çaresı su ıçmektir. şimdi söylemek istedıği herşeyi her hafta bir hikâye koymak zoAlkollü içkıleri meneden doktorlnr söylemek suretile boşanan bir inrundayız, bu, muhakkak surette, gunde 7 ılâ 10 litre su tavsiye esanın rehavet ve huzuru ;çinde iyi bır hikâye olmalıdır.» bulunması lâzımdı. Delegeler gitmeğe başladılar Yazı İşleri müdürü muavin'.eŞadi Bey gazeteyi ilgilendiren küçük veya büyük bir mesele rinden Salım otuz beş yagaruvla Farlâmentolararası konferansı dolajısıle şehrımtze gelmıe olan muhtelıf için aynı şekilde düşunür veya tecrubeli bir gencdi. Şadi Beyin mtlletlere mensub deleçeler yavaş yaüzülürdü. Umumiyet ıtibarile o ona büyük bır itımadı vardı ve getir bakahm.» dedi. vaş ır.emlekeflerıne donrrektedirler. Salim, çantasmı getirdi ve büdasına girip masasma yerleştıkten arada sırada kendisine bu gıbi Dun Italyan; Alman. Fın: Isveç; Norsonra kahvesını içmeğe hazırla mühim işleri tevdi ettiği olurdu. yük bir ihtimamla yazıları istif veç. Irgılız ve Irlanda delegelerı memnurken cebinden cıkardığı tesbiSalim derhal ^erinden fırhya etti. Bu iş de bıtınce gözlerıni leketlerıne muteveccıhen uçakla jehrımızden aynliTUşlardır. hinde ellerini gezdırdıği vakit rak Yazı İşleri müdürunün ma kendini yetıştıren adamın gözlebir şeyler soylemeğe hazulandığı sasına yaklaştı. Şadi Bey masası rine dikerek bekledi. Elmalı bendinin temeli bugün Yazı İşleri müdürü masasuıın nı sezen elemanlanna kaluı çer nın en alt çekmecesini çekmifti. atılacak çevelı adeselerinuı gerısuıden gü Burası hakikaten yazı ile doluy yanıbaşuıdaki sandalyeyi işaret Elmalı bendııun euyu Anadolu clheederek: aOtur bakalım şuraya», ler yüzle bakarak: «Çocuklar, du. tım boslemeae kâfi gelmedığınden ikind bugünku sayımızdaki hatalanSalim çekmecedeki bütün y>z> dedi. «Bu hikâyeleri ok'imak için bır bend mşasma karsr verılmlş ve mızı sıze saymak isterim,» diye ları masanın üzerine yığmağa en azından bır hafta lâzım. Bır bendln mşaatı Blllard fırmasına ihale söze başlayarak en azından beş, başlamıştı. clunmuştur. Bugun bu ın;aata. törenıe Çekmece boşaiınca haftada bu ışı yapabihrsen doğbaşlanacaktır. Torende Cumhur Başaltı hatayı sıralardı. Sekreter mu doğruldu. Fakat Şadi Bey elıle rusu memnun olurum. Yalaız, her knımız Celâl Bayar da bulunacak ve avınleri bu hataların sadece onun ışaret ederek çekmece tahtasına hikâyeyi, ne kadar sıkıcı ol'irya ilk temel tasmı atacaktır. Torene davet gözüne çarptlğuıı hayretler için diğer bir yazının sıkışmış oldu olsun, sonuna kadar okuyacaksın edilenler Kopruden 11 10 da kalkaeak de muşahede ettikleri için Şadi ğunu işaret etti. Salim bunu da ve hikâye bitince arkasına ne düvapurla Kuçuksuya ve oradan otobüsBeym bugun de bir geyler söyle alarak doğruldu ve bütün yazıları şündüğünü not edeceksin. Beyenlcrle Bendlere gtdeceklerdir. mek arzusunda olacağını, kimın kendı masasına götürmeğe ha diklerine kırmızı kalemle işaret Kir deniz kazası ne hata işledığini ve bunun neden z;rlandı. Fakat Şadi Bey ıtiraz e t Onlan burada hepimiz birlikEvvelki akşam Halıcde blr kaza olhusule geldiğıni izah edeceğini ederek: «Hayır,» dedi. «E%velâ te bir kaç defa okuduktan sonıa nv ıştur zannettiler. say bakalım. Kaç hıkâye var bu karar vereceğiz. Haydi, şimdi sen Kaptan Halil Gurlenn idarestndeki Tekele a'd motor Unkapanı koprusunhiç durma, gıt ki benim de içim Fakat tahminlerinde tamamen rada?» den geçerken Osmanın ıdaresindekl Salim birer birer yanlan say rahat etsin.» yanıldıklarını biraz sonra Yazı sandala çarprmştır Kaza neticesınde Osman ve sandalda bulunan MııyesSalim kumandaııından emir aIşleri müdürü konuşmağa başla mağa başladı, Netice ıtibarile 280 ser, Hanlie ve Hacer adırdakl yolcular lan bir subay zihniyetıle derhal yınca anladılar. Şadi Bey: «Ço hıkâye tesbit edilmişti. denıze dokulrrıışler etraftan yetışen cuklar, bugün gazetemizde tek Yazı İşleri müdürü, muavınine çantasmı koltuğunun altına t'dı sandalcıların jardımile g\ırhıkle kurbir hata yok» dedı' <cFakat ben gülümsiyerek: «Şimdi çantanı ve odadaki arkadaşlarını selâmlıtaMİmışlardırı Tahkıkata. başlanılmıjhar cıye me.nurlan için bu mecburıyet burada iki seneye indininugtir. Amerikalılar kolayuu bulmuş. Sıcaklarda soğuk hava tertibatı yaptırdıklan evlerinden dışarı çıkmazlar Kalkütada aldıkları '»eş buyük binada bu şekilde tertibat vücude getirmişler. Orada azamî hararet 25 derecedir. Amerikalıkn ziyarete gittiğim zaman bir Frifjidere girdığimi zannettim. Sınemalann çoğunda da bu tertibat var. Buralara gelenlerin maksadı Bette Davis'le birlikte ağlamak yahud Fernandel"in tuhaflıklarına gülmek değıl. Hayır, bütün gaye sıcaktan kurtulmak. Fakat bırdenbire sıcaktan serin bir yere geçmenin de mahzurları var. Dikkat etmezseniz nezle, öksürük olursunuz. Yağmursuz geçen son saatlerde sıcaklık daha da artar. Hareketsız kalsanız bile kalbinız süratle artar. ncfes alamazsınız. Vücudünüzü ve dimağınızı tazyiki altında tutan bu ağırhğa tahammül etmek artık imkânsızlaşır. Bereket ki hava çok geçmeden değişir. Limon ağaclarının yaprakları kımıldamağa başlar ve nihayet ruzgâr çıkar, kum ve toz bulutlan kaldıran bir rüzgâr. Birden yağmur başlar: Evvvelâ tozda delıkler vücude getıren bir kaç ağır damla. Fakat gıttikçe hızlanarak trampet çalar gibi bir gürültü yapar. Bir kaç dakika içinde yağmur aklın almıyacağl bir şekilde şiddetlenır. Çıplak vücudle altında kahnsa belki de deriyi delcr. Samuel Zemmuray satıcısile bır bakkal arasında cereyan eden pazarlığa şahid olmuş ve hemen kararuu venruştir. Bir kaç gün sonra yuz elli dolarlık gayet olgun muzlar almıştır. Bunlann çürümeden satılması lâzım olduğundan ve nakhyatı yapan tren yavaş gıttığınden Sam'ın içi ıçıne sığmarruş, nıhayet gideceği tehre vâsıl olmuş ve yemialeri derhal satmak suretıle 35 dolar kazanmıştır. Bundan cesaretlenen Sam muzlan artık vagonda satmağa başiamıştır. Yirmi bır yasuıa geldiğı zaman bankadaki hesabında yuz bin doları bınkmıstır. O aralık ıflâs etmek üzere olan bir muz naklıyat şirketmin köhne şılepıni satın almış ve 1905 senesınde Honduras'ta kiin Puerto Cortes limanına gıtmiştir. Bu küçuk sehir rütubet içinde çuriimekt* idi. O tarhıte Honduras jerirlenn hukmü altında bulunuyordu Cumhur Başkanlannın hepsı kanlı ihtılâller neticesinde ıktidara geliyor ve gene aynı şekilde bu rnevkii terkedıyorlardı. 1910 senesınde Zemurray burada 2000 hektarhk bır arazi satın aldı. Fakat iş bununla bitmıyordu. Kurduğu teşebbüsun ilerlemesi ve üı bir rol oynamıştır. Turiım bir çok sanatların iştira kudretini t»nzim eder. Teskilâtlı seyahat otelaye asgari bir güven sağlar. Bundan baska «eyahat edene d 0 kararlaştırılan paradan fazlasuiı harcettırmemekle onun da güvenini sağlamif olur. * * * Turızm aristokratık olmaktan çıktı. Fakat ne de olsa tamamen çıkmadı. Henüz bazı istısnaları var. Zengin Ingiliz ve Rus prenslerinin yerini şimalî ve cenubî Amerikalılar aldı. Avrupanın Isviçreliler ve Belçıkalılar gıbi bazı imtiyaz sahibi mületleri de para harcıyor. Mısır paşaları, devletleştirihniş mıhraceer aynı dunımda. Hattâ yavaş yaas petrolun zenginleştırdıği Arab leyhleri de gorünmeğe başlıyor. Otelcilık mesleği de zmaanımızın en zor ve meraklı işlerinden biri oldu. Bu meslek bir ordu generalinde bulunması lâzım gelen muhtelif hasletlere lüzum gösteriyor. Otelcilik devrimizin en büyük sanayicilerinden bazılannı içine almıştır. Rıtz bu sanatı artık bır daha geri gehnıyecek olan prensler devrine göre ayarlamıştı. Muhakkak ki her sosyetede prensler veya bunlann muadülen vardır. Fakat her nedense dünkü prensler ve bu aTiftik pryasası durpun yardaki müsterıler şımdi müsterek Tlftlk plyarasında durpınluk d«vam ve anonim bir hüvıyet tskınmıs, bu «tmektcdir. Sebebi Amerikada flatlanlunuyorlar. Bunlara hizmet etmek lâzım. Bu sınıf seyyahlar otelciler için eskisınden çok daha geniş ve sağlam bir esas teşkil etmektedir. Zaten turizmin mıllî ve beynelmilel rolu bundan doğuyor. Bunun ehem miyeti üzerinde ne kadar durulsa yerıdir. (Fransız matbuatından) mızın yukıek gorulmesldır. Bu vazıyet karşısında Amerikanın ahcı olmıyacağı ve bir müddet daha beklemek icatj edecegl anlasılmaktadır. İnglltereden de stmdlllk taleb yoktur. Almanyadan bir tkl sorfu yapılmış ıse de henuz musbet bır netıceye varılamamıstır. FlaUar söyledlr: Anadolu lnce 500, Ankara Çankın 450 Ituru». Hihâye: Yazan: Cevad Tevfik Enson noktadan ayırmak istemiyordu. Hikâye bıttiğı zaman vuzü heyecanlı, sevincli veya çok kızgın oiduğu zamanlardakı gibi, kıpkırmızıydı. Bir an durakladı ve sonra tebessum ederek: « Sabah Yılr^zı» aradığı hikâyeciyi, yani yeni adamı buhnuşrur,» dedi. aBen hayatımda bu güzellikte ancak iki hikâye okudum. Fakat öteki bir tercümsydi.» *** Yazı İşlen Müdürü düşüncelı «sbihini çekıyorcu. Karşısında rturan ve kendisinm sağ kolu sa^ılan gene, onun ne duşunduğünu pekâlâ biliyordu. »Sabah YıldızıBUI zamanımızm en büyük hıkâyecisi» unvanım vermekte terediüd etmediğı Feridun Beyden hâlâ hiç bir haber yoktu. Halbuki nikâyesı üç gun evvel çıkmıştı. Gazetenin birinci sahifesinde catib bir çerçeve içinde «Sabah Yıldızıv gazetesinin senelerdenberi «radığı hikâyeciyi nıhayet bulduğu ve ilk hıkâyesini sunmakla büyük bir sevınc duyduğu beartiliyordu Yazının altında «Dul» hıkâyesini kaleme alan Feridun Beyin derhal gazeteye müracaatı taleb edıldiği halde gelen giden olmamıştı. İşte bu durum Şadi Beyi haklı bır düsünceye düşürmüştü. Canını sıkan diğer bir nokta da bu ışte bır dereceye kadar gene yardımcıiannın tesiri altında kalmış olmasıydı. Şadi Bey evvelâ yazarı bir ılânla gazeteye davet edıp kendisile temas tesis edildikten sonr'a hikâyeyi neşretmek ıstıyordu Fakat yardımcıları bu fikre istiraK etmediler. Onlar her şeyden evvel yannın yayınlanmasını. Yazann 400 bın satan «Sabah Yıldızı» ndan alacağı te'lıf hakkını gözönunde tutarak memleketin neresınde olursa olsun derhal çıkageleceğinı ıleri sürmüşlerdı Yazı İşleri Müdürü asabi bır hareketle eıini sigara kutusuna ioturmeğe hazırlanırken, büyük bir telâşla odaya gıren bır muhbir Şadi Beyı yazı ışleıile ırtıbntı bo:ulan bır telefona davet etti ve konuşanın Feridun Bey olduğunu tekeledi Üç, dört dakika sonra odaya giren Şadi Bey bir çocuk safıyetile kalın çerçevelı gozlüğunün gerisinde açılıp kapanan gözlerıni arkadaşlarına diktikten sonra tebessümle: «Çocuklar, Feridun Bey yann beşte gelecek,» dedi. Ertesi gün saat beşte elleri ayak ları titreyen, hastahktan henüz kalkmıs hissini veren bır adam. bastonuna dayana dayana ve sağ ayağını sürte sürte, Yazı Işl°rı Müdürunün masasına yaklaştı ve evvelâ odadakıleri garib bır tavırla gözden geçırdikten sonra başını iğerek sonuk bir sesle konuşmağa başladı: « Efendim, muharrır Fendun Güneri karşınızda . Beni davet etmekte veya hıkâyemı basmakta çok geciktiğınizı sizin de şımdı gayet iyi anlamış olmanız lâzımdır. Yirmi yıl önce «Sabah Yıldızıs na getirdığim «Dul» hikâyesınin yayınlanaığmı gorunce doğrusu pek fazla heyecanlandım. 20 yıldanberi yüzlerce hikâye yazdım Fskat bunları teker teker yaktım. Çekmecemın basılmamış hıkâyelerle dolup taştığını gorunce, yenılerini ve belki de daha güzellerinı yazabilmek hevesüe bunları yakıyordum. Zıra, yakmadan yeni bır hıkâyeye başlamama ıçım elvermıyordu, elıme kalem alamıyordum. Hııbuki ben durmadan yazmak ıstıvordum. yazmadığım zamanlarda ıse kend.mı âdeta hasta hıssedıyordum. Tam yirmi yıl önce, bu hikâyeyi getırdiğim vakit o zaman yazı ışlerıni deruhte eden Neflım Bey. «belkı de gunun birinde bu hıkâyenm basıldığmı gorürsünüz» demıştı. Bugun hikâyecılığım değil, hayatım da sona ermek üzere Sızleri inkısarı hayale uğrattığımı bılıyorum, fakat hay&tımm son e u n lerinde de olsa hikâvemın en azından yanm milyon ınsan tarafından okundufunu bi'.mekten do ğan sevinci ıfade etmek içın geldım » Yazdığı hikâyenin fecı bır tesadüf eserı olarak j ırmı yıidanberı bır çekmecenin tahtası arasında sıkışıp kaldığmı bilmiyen sanatkâr sevıncinden veya teessurunden ağlıyordu. Odanın bir köşesınde yer alan fotografçı, verılen dırektıf uzerıne, unutulan büyük ve meçhul likâyecinin resmıni çekince, flâş lâmbasınuı parlayışile irkilen sanatkâra bakan Yazı İşleri Müdüıünun gozlerinden de ıkı darr.la vaşın sızdığı görüldü. yarak çıkıp gitti Yazı İşleri müdurü Şadi Bey elındeki tesbıhi itina ile cebine yerleştirdıkten jon ra önündeki yazüan okum?§a başladı. • * * «Sabah Yıldızı» gazetesinin tah rir odasında elemanlar büyük bir sessizlik içinde çahşıyorlardı. Fakat büyük gazetenin çıkmasını sağlayacak olan mesaiye henüz başlanmamıştı. Yazı İşleri müdürü gene dalgın dalgın tesbıhini çekerek bir şeyler düşünüybrdu. Birdenbire kendisinden beklenmiyen bir çevikUkle masasindan kalkü: « Bakanın nutkunu ikinci plâna aldım. Söyledıği şeyler kariler içın büyük bir havadi» olacak mahiyette değil, her zamanki sözleri,s dedi ve odada bir asağı, bir yukarı dolaşmağa başladı. Yavaşçacık kapı açıldı ve oalim girdi. Üzerinde yeni bir elbise vardı Yüzünde rahat eden bir adamın canlıhğı muşahede edili yordu Büyük bir heyecanla Yazı İşleri müdürunün yanına gıderek: «Üstadım, büyük bir hikâyeci bulduın,» dedi «Ferıılun Günerı. Bu adamın yazmış oiduğu hikâyeyi on beş senelık gazetecilik hayatımda rastlamadım dersem, bana inanuıız. Bütün hikâyeleri okudum ve bunlardan yalnız on birini beyendım. Lâkin Feridun Bej'in hikâyesinı okuduk tan sonra geri kalanlardan hiç birine ikincilik veremedim.» Şadi Bey saatine baktı ve arkadaşlarını içtima salonuna davet etti. Masaya oturduklan vakit arkadaşlarına sigara ikram etti ve Salıme hikâyeyi okumasını föyledi Salim, ' hikâyeyi artistik bir tonla okumağa başladı. Masanın etrafında yer alan yedi kışı DÜyük bir titizlikle dinliyordu. Şadi Bey gozlerini odanın bir koşesine dıkmış, hiç kimsenin yüzüne bakmıyordu Kimsenin tesıri altında kalmamak içın gozlerini o tır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear