02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 Şubat 1950 CUMHÜRİYET Ankarada mevsimiıt ilk Opera temsilîeri Yazan: Lulfi Ay OANMMRKANIN I\İBE ÜLKESİNDE ADALETIN PEMIRDENBIREUVARPIR. KİTABlNfl BİTI^İK OEMlRPEN BİR El.CFMİVEIIN D » E5KI0EN BU KMUNÜN HÜKUMLERI $IDP£TIİ İOİ. lA, m B^KWUN SATTfâ BW 5E¥ MUK«BILINDE fffZl AlMAStmtt CtZAH KOIUNU/V KE5ILW£Sl IPI TIYATRO r 9RAKAM1NI âüracaıbo Ankara Devlet Tı>atrosunda o\naııan (Koylü Namubu) operetinden bir sahne Ankara 18 jubat Ankarada bu hım bir operada rol aldığını yıl opera temsilleri biraz geç baş rendığimiz Leylâ Gencer sesi ve ladı. Bunun başlıca sAeblerinden oyunu kadar fiziği ve ifade kabılıbıri de orkestra partisiyonlarının yetıle de buvuk bır istıdad olarak getirtilmesinde uğrarulan malî guç arlamıştır. İstanbul Konfcrvr.tulüklerdir. Musikisiz eserleri hâlâ, rından yetişmiş olan Leylâ Gensahiblerine bir telif hakkı ödeme cerin yakın bir selecekte operaden tercüme edip neşrediyor veya mızın buyük değerîerinden birı otemsil ediyoruz, ama musikili eser lacağına inanıyorum. Dıâer rollerler için iş o kadar kolay halledil en Turiddu'da Aydın Gun, Alfiormyor, bilhassa operalar için. Or da Vedad Gurten, Lola'da Me a ude kestra partisiy:nlarını ellerinde tu Çağlavan. Lucia anada Necded Detan muesseseler bunları kiralamak mir her zamanki ol«un sesleri, ölve icrasına müsaade etmek için çülü oyunlarile muvaffak o!u\ orbizim realitelerimize uymayan üc ar. retler istiyorlar. Bu partisiyonlan Palyaço'da Nedda'yı Avhan Aldaha ucuza maletmek icin de Dev nar gün geçtikce gelişen bir ın 1 . • let Tiyatrosu bir haylı uğraşmak kabiliyetile çok güzel soylüyor ve zorunda kalıyor. oynuyor. Tanio rolünde Orhan Gürnek, bu rolü herhangi bir AvDevlet Tiyatrosunda bu mevsim rupa sahnesinde oynayabılecek ilk olarak Mascagni'nin Kö\lü Nakudrette olduğunu bir kcıe daha musu (Cavalleria Rusticana) ope[östermek fırsatıru buluyor. Orrasile Leoncavallo'nun Palyaço ohanın sesi kadar rahat ve kıvrak perasını gördük. Her iki eser de oyunu kendisini seyredenlere haaynı de\Tİn ve aynı tarzın, yani kikî bir sanat hazzı vermektedir. verismo (arzının tipik örnekleridır, Nıhayet Canio'yu oynayan Nihad İkisi de hayattan alınmıj vakaları Kızıltanla Beppo'yu oynayan Esad lirik sahneye çıkîrmak gayesile Taner canlandırdıkları tipleri yayazılrruş ve bestelenmiştir. Bilhasşatmağa muvaffak oluyorlar. Fasa Palyaço'da hayattan almmış bir kat asıl büyük muvaffakıyet her vaka sahnede oynanan bir oyunla iki eserde koronun gösterdiği bürr.ezcedilerek hayatla sahne arasınyük başarıdır. Bu başarı için herda. sanıldığı kadar büyük bir fark kesten önce yeni koro şefi Camazolmadığı da gösterilmek istenmişzo'yu tebrik etmeği vazıfe bilirim. tir. * * * Köylii Namusu bir perdelik, PalNetice olarak ilk opera temsilleyaço da 2 perdelik operalar olduğu için bunları hemen daima yanyana rinin Deviet Tıtayrosunda başarı , ovnpmak bühın Avrupa sahnelerin ile verilmiş olduğunu sdylemelide de bir gelenek halinde almıştır. yim. Yalnız tiyatro eserleri için Fakat iyice düşünülürse, vakası gene bu sütunlarda şikâyet etmek bırıbirinden farksız olan iki eseri zorunda kaldığım alâkasızlık, rağyanyana göstermenin büsbütün betsizlik operalar için de kendini mahzuru olmadığı da söylenemez. göstermekte devam ediyor. îlk tem Şu var ki opera seyircisi vakadan sillerin hızı geçtikten sonra bu yeçok musiki ile ilgilidir, gözlerinden ni operalarda yanyanya boş saçok kulaklarının zevkinl düş.ünür. lonlar önünde oynanmaktadır. OFakat operanın asırlardanberi bu pera temsilleri başlayınca kayboanlayışla geliştiği, adeta bir gele lacağını •andığunız seyird buhranı neğe sahib olduğu batı •nemleket gene bütün (jiddetile kendini duleri için doğru olan bu görüşün, yuruyıor. Orkestrası, korosu ve sobu sanatta bizim gibi henüz emik İistle'rile beraber yüzlerce kişinin liüi leme devrinde bulunan memleket her akşam bir avuc seyirci önünde ler için münakaşa edilebileceği dı saatlerce didinip durdukîarını görbır hakikattir. mek işin içinde ve başında bulunanların da şevkini, neşesini kaçı* * * nyor. Bu hale bakarak Ankarada Evet, her iki opera da, dünyac muntazam ve devamlı seyirci butan'nmış, 19 uncu yüzyıhn sonla lamıyan Devlet Tiyatrosunun, hiç rında İtalyan operasının büyük olmazsa, opera bölümünü her ay şohretleri arasında yer almış ve iki hafta için İstanbula götürmek dunvanın hemen bütün sahnele ve operaya hasret çeken İstanbul rinde eserleri oynanmış değerl halkma, Taksinıde yapılmakta olan besteeılerin eserleridir. Fakat ko buyük binada, ayda, on beş gece yu bir melodram sırası içinde ge olsun, temsiller verdirtmek belki cen vakaları, her iki eserde d hayırlı olur, diye düşünüyorum. musiki unsurunun şahıslar kadar Bunun için henuz iskeleti meydana koro uzerinde teksif edılmiş olma çıkarılmış olan İstanbul Opera bisı seyirciye bir ağırlık vermiyor, nasına devletin veya Millî Eğitim denemez Kövlü N'amusu'nda ev Bakanhğının da yardımı sağlanalenme va"dile kandırdığı nişanlısı rak, inşaatuı biran bnce tamamlannı bir yana bırakıp evli bir kadın ması yapılacak ilk iş olmalıdır Böyle bir teşebbüse İstanbul Belela duşup kalkan. sonunda da, kadnın kocası tarafından bıçafc diyesile Devlet Tiyatrosu elele vedüellosunda öldürulen. ihtiyar an rerek girişirlerse, neticenin İstannesile bahtsız nişanlısını matem bul halkı kadar Türk operası için içinHe bırakan bir Sicilya delikan de verimli ve faydalı olacağından lısının hazın macerasını seyrediyo şüphe etmiyorum. ruz. Palyaço'ya gelince Kalabria «• varmda halkın ve bir seyyar tiyat ro bir.asmın oyuncuları arasında geçen vakası daha renkli, daha cpnhdır. Fakat burada da köy delikanlılanndan birile sevişen kum(îkinci sdhıieden devam) panya sahib'iin aüzel karısı NedDüşünüyorum da bir türlü inada. aynı kanlı netice ile kapanan bir aşk macerasının kahramanı o namıyorum: Daha dune kadar beni luvor. Üstelik bu sefer kocası tara göklere çıkaran bir millet bugun fından öldürülen yalnız sevgilisi benden nefret etsin, dünyaya gelde ? ı! aynı zamanda kendisidir de. diğim güne, yere, bütün ırkıma, hattâ belki ölülerime, muhakkak ki Kovlü Namusu dilimize Ulvi Ce hayattaki nısımakrabama lânet omal Erkinle Fuad Turkay, Palyaço kusun! da Nurullah Şevket Taşkıranla CeGE1£CEK YAZI: Gelmiyen güvad Memduh Altar tarafından itina ile, muvaffakıyetle çevrilmiştir. neşli gün ve utanılaca'.c hâdise. Liheretto zevkle takib edilebiliyor. İktisad ve Ticaret Her iki eseri de opera başrejisörü Yüksek Mardo sahneye koymuş ve Mektebi Mezunlan Cemiyetiııin ağırr<=h bir mizansenle her iki aile tonlantısı e°rP havasını vermeğe muvaffak Yuksek Iktısad ve Ticaret Mektebi olmi'stur. Bilhassa Palyaço da mi Mezunlan Cemıyetınln senelık aıle topz?cna daha uygun bir konu bul lantısı 10 mart 1950 tarıhıne musadıf mus oHuğunu sandığım Mardo o cuma gunu akşamı saat 21 den ıtıbarçn yuncı'srm köy meydanında halka sabaha kadar devam etmek uzere. Park yaotıkları gosterilerle sahnede ve Otel salonlarında yapılacaktır. Davetiyeler Yeni postane arkasında Imar hart ri'en p=>ndomıma temsilinde hem No. 23 Cemiyet merkezıle Bahçekapıf?nfe?ısini tatmin etmek, hem de finda Nermın tuhafıye mağazası ile ereri seyirciye daha cazib göster Park Otelden tevzi edılmektedır. rn»k ım::ânlarını bulmuştur. Her Yahh öğrencilerin ücretlerine iki eserin dekorlannı yapmış olan yapılan zam Tur?ud Zaimle kostümlerini çizLise ve ortaokulların yatılı kısımmıs olan Tank Levendoğlu da bu larında okuyan talebelerin ucretlerınin oceralprm realist üslubuna ihanet arttırı!ması, talebe velılerinm nazan etmeden havalimizi ve gözl°nmizi dıkkatlm celbetm.ştır. YaDilan bazı oks=vacak renkleri. çizgileri bu 1 r.eşnrotta bu zammın <^ 20 cıvarında cldufu ?nlatılmaktaydı Kendisıle goml;ta zorluk çekmrnislerdır. rustuğumuz Mılli Eğ tım Mudunı Mıırad Temsüe gelince Kriylu Namu"> Yemeklerın daha iyı kalıteden su nda Santuzza'yı oynayan Belkıs verılınesıni temin ıçın şimdiye kadar Aran <es bakımınchn kusursuz. £a almmakta olan yatılı talebe pansıyon Aran almmkt l kat oyun bakım'ndsn biraz zayjf ' "«•etlenr» % 1 0 z a m y a p ı l m l ş t j r . B ö y . tır. Aynı rolde başka bir akşam ' ! e f D a r s ı y ° n "cret. 16 lıra 80 kuruş j gördüğümüz ve Uk defa boyle müJ yottur o l m a k t a d l r Ba5kaca bir zaml Uraz bu hususta şun]arı soylemıst'r *T BRAQafkŞEH K S S İ K I A i a ü (I83N889) RAKMim ç~ â».5/WK ırianaantn C&rlow vılayefmden olan bu acîam fi BU EVIN KflPI&I.SflHIBİNIN HflYATı BMUNCA flNCflK İKİ O£FA ApLPl BIR1NCİSI EVLENDİĞI .IKINÜSl CBNAZESI ÇJKT/â Ûİ//V. FAKAT14 Y1L NllliET VEMLLIOl Y/\P(V»5. MÜTEHAböiS BİR/U 0INIO5I OlARAK MNII m ÇIKIYIIŞ, BALIK TUTMUŞ,YEIKENU ETMİŞ.K/HİMİ BİR FESEKKÜR MEKTUBU PA K0L5UZ VE miFJKTEKl 25,050 KADEM DERİNLIÜNDEKİ YERSE Şlil 5AHIÜMN ÖTESINDEDİR. Copynghı opero onmdı HÜK5LK NOKTA. ENAIÇAK N0KTA0AN3O0 İV1IL fY\E5ftF£OEDİR JEN YÜKSEK NOKTA ARJANTİN 5İLİ HUDUDU , ü^RiNDe 23,392 mm VUK&EKDCİNDPDJS KUçük Hikfve Çocukken guzeldın. Fakat buyuyünce bu kadar güzel bir kadın olacağını hiç tahmın etmemiştim.» Düşündüğü gibi olmuş, aradaki buz tabakası derhal enmiştı. Nancy gülümsiyerek: eNe içersm?» d.ye sordu. « Sen ne içiyorsan » Gene kadın, önündeki surahiden Donald'ın da bardağını doldurdu. Sonra bır kahkaha attı: « Beni boyle görüp de âyyaş oldum sanma sakın! Kocam burada yok da... New York'a gıttı. İki gun kalacak. Gorsen Donald, öyle iyi bır adam kı kocam. Güzel de. Hemen hemen seVun tipinde. Sen evlenmed.n mı?» Donald bardaiŞından bır yudum aldı: « Evlendım.. tKarım öldü > . Tekrar bir sü sevişmiştik O gün hastaydım, ben gıdemedim. Sonradan duydum. Orada da biriyle öpüşmüşsün. Bunu duyunca öyle fena oldumdu ki! Kıskançlıktan!» « Tuhaf şey! Hatırlamıyorum. Belki unutmak istedim de ondan.» Donald güldü: « Neye unutmak istiyeceksin! Ayıb bir şey mi! Çocukluk! Fakat ben, büyük bir adam gibi kıskanmıştım. Emin ol, Nancy, senı hakıkaten seviyormuşum. Bunu sonradan daha iyi anladım... Başka gehıre taşınıp da senden aynldıktan sonra öyle üzüldüm kı!» Nancy'nın gözlerinde tuhaf bır ışütı behrmişti: « Hayret! Se nin bana bu kadar .. tutkun olduğunu hiç bilmezdım. Ben zan nederdim ki, asıl tutkun olan benim!» « Hiç belli etmezdin, kâfır! Beni öyle üzer, Mussolini'nin hapisane halıraları TPayyare yere konduğu zaman Donald bır yaz gecesine adım attı ve telefon kulübesıne doğru yürüdü. Arıyacağı kadın sağ mıydı, hâlâ bu şehırde miydı, soyadı değişmiş m:ydi, bilmiyordu. Hattâ belki babası da ölmüş, telefon rehberınden ısmı silinmişti. Aradan yirmi sene geçmıştı çünku. Buldu: Harmon Holmes: Hıllside 3194. ' « Mıss Nancy Holmes!>> diyince bir kadın ses. alaylı bır eda ile cevab verdı: « Nancy şımdı Mrs. Walter Gifford oldu! Kım konuşuyor?» Donald cevab vermeden kapadı. Öğrenmek istedığini öğrsn miştı. Vakit geçirmek nıyet.nde değıldi. Topu topu üç saati vardı zira. Telefon rehberıni tekrar karıştırdı. Walter Gifford... Hıllside 1191. Tekrar parmaklarının ucunu ateş bastı. « Buyurun?» « Mrs. Gifford orada mı?» « Benim.» Bu sihırli sesi tanımış, yahud da tanır gibi olmuştu. « Ben Donald Plant On iki ,yagundanberi görüşmedik.» « O! Donald! Ne zaman gel'din? Neredesm?» Nancy onun beklediğınden da ha fazla şaşırmış ve memnun olmuş gibi görünüyordu. Derhal tammıştı. « Hava meydanındayım. riır iki saat ancak kalacağım.» « Çabuk gel, öyleyse. Görüşelm.» « Yatmıyordun ya?» « Ne münasebet! Bu saatte yatılır mı! Önümde bir bardak ıçkı, kendi kendıme oturuyordum. Gel, beklıyorum...» *** Donald, otomobilde giderken bu kısa muhavere zıhnınde dönüp duruyor ve bir takım fikırler yuğuruyordu. Demek ki Nancy evde yalnızdı. Kocası vazife icabı bır yere gıtmiş bile olsa, yalnızlığı mânidardı ve bu güzel kızm şimdi pek ciddî ve ağır başlı bir kadın olduğunu gösteriyordu. Önünde bir bardak içki... Bu fikır Donald'ın biraz tuhafına gitti. Sonra kendi kendıne güldü: Nancy'yi hâlâ on yaşında bir kız çocuğu olarak görmekte mâna varmıydı ya! Ş.mdı o, tam otuzunda olgun bir kadmdı. Hayalindeki kadın birdenbire canlanıvermiş, karşısında çıkmış gibiydi. Nancy elınde bardakla gelmiş kapıyı açıp kenarına yaslanarak misafırini beklıyordu. Yüzündeki tebessüm b'rdenbire hayretin sert çizgilerıle parçaîandı: « O! Donald! Ne kadar değişmişsin!» « E, tabiî ya... Kaç sene geçti aradan! Yirmi sene!» « Ya... Yirmi sene!» Bu kelimeler ikisinın de ağzında buruk bir tad bırakarak dökülüyordu. Adeta uykuda sayıklar gibi konuşuyorlardı. Zihinleri başka şeyle meşguldü çünkü. Donald onu en son olarak ne zaman gördüğünü hatırhyordu: Bısikletle yarış ediyorlardı. Nancy yanından bir kelebek gibi uçmuş, onu arkada bırakmıştı. Bir müddet sükutla geçti. Sonra Donald. çocukluğundan kalan sıkı'eanlığı yen p cesur b r tavırla konıışmaya çalıştı: « Daha o zaman bile çok Çeviren : Vahdet GUItekln •= kançlıktan deli gibi olmuştum Fakat sonradan bllâkis gayet akıllı davrandım: Resmi ondan çaldım!» Donald'ın gözleri önünde bir sis tabakası peyda olmuş gibiydi. Uzun uzun, dikkatli dikkatli baktı: « Ben değiüm bu!» dedi. « Ne münasebet! Tabiî, sensint Hani yazın... Frontenac'a gitmiştik... Hani orada bir kovuk vardı da ıçeri girer... oynardık!» « Hangi kovuk...? Hatırlamıyorum... Sonra ben Frontenac'a hiç gitmedım sanıyorum. Dur bakayım...» Albümü eline alıp, rengi saı rarmış fotoğrafa daha yakından baktı. Yüzü sarardı. Sonra kızardı. Acı bir kahkaha atarak: «Yanıhyorsun, J^ancy!» dedi. «Bu ben değ:lim. Kim, biliyor musun? Donald Bovvers! Hakikaten, birbirimize biraz benzerdik.» Nancy yerinden doğruldu. « îyi ya işte! Donald Bowers değil mısın sen!» diye haykırdı Sonra sesi, patlıyan bir balon gibi söndü: «A! Sen Donald KBeyaz Saraydaki Dünyada Neler Olnyor? kızıl casus Toplıyan: A. H. R. Alger Hiss ve kansı Geçen ayın 21 inde Washington ağırceza mahkemelerinden biri yetmişınci oturumdan sonra beş yıllık bir hapıs cezasına hükmetti. Bu bir casusluk davası idi. Suçlu da Alger Hiss adım taşıyordu. Dava mevzuuna gelince; bu, Birleşık Amerikanın yüksek makamlarmdan birini işgal eden Alger Hıss'm 1938 yüında bir komünist ajanı olan Whıttaker Chambrs'a devlet sırlarından bir takımını ifşa etmış olmsı idi. Fakat işin garibi davacı mevkiinde bizzat Whittaker Chambrs bulunuyordu. Çunkü, aradan geçen müddet zarfuıda bu adam Moskova ile bozuşmuş ve Kızülar hesabına uzun zamandanberi vaki olan çalışmalaruıı, kendi aleyhırte zuhur edecek her türlü tehlikeleri goze almak pahasuıa da olsa açığa vurmak cesaretini göstermistir. Bu husustaki tek tesellisi ve kurtuluş ümidi «12 senelık mururu zaman> dır. Whittaker Chambrs'in ifadesine göre, Alger Hiss, istediği vesikaîarı karısı ile birlikte makinede kopya ederek kendisine vermiş, lâkin Chambrs bunları MoSkovaya gondereceği yerde çelik bir sandığa yerleştirerek bahçesine gommüştur. Chambrs, bunları mahkemeye de ibraz etmişse de ayrıca bır suretini mensub olduğu teşkilâta verip vermediği hakkmda, şimdi şu satırları okuyanlar gibi, pek haklı olarak mahkeme heyeti de şüpheye duşmüştür. Alger Hiss kimdir? 1904 yüında doğmuş olan Alger Hiss, 1936 yılında henüz 32 yaşında iken Birleşik Amerikanın resmi dairelerinden birinde siyasî ve iktisadî büyük ehemmiyeti olan yuksek bir mevki işgal edecek kadar çabuk terfi etmiş bir adamdı. 1944 te en mühim bir siyasî dairenin asbaşkanı oldu. Ertesi yıl ıse Roosevelfin muşaviri sıfatile Yalta konferansma iştırak etti. San Francisko konleransmda da «Silâhları azaltma> komısyonumm umumî kâ tibliği vazifesüıi gordü. 1947 de senelik 20 bin dolar tahsisatla Birleşmiş Milletlerin Carnegie teşkilâtmın uluslararası sulhu tesis. çubesinin başkanı oldu. Barış uğrunda sarfedilen mılyonlarua doların tek ita âmiri Alger Hiss'tL Amerikan âyan azasmdan Stylea Bridges, mahkeme tarafından beş yıllık hapis oezası verılmesini muteakıb gazetecilere şu garib beyanatta bulunmuştur « Biz Alger Hiss'in Ruslarla münasebette olduğunu tâ 1938 de biliyorduk. Fakat bu vaziyeti idame ettirip ettirmedıği, Yalta konferansma iştirak ettiğı srralarda da hâlâ Kızıllarla temasta devam sdıp etmediği hakkında vazıh bir kanaatımız yoktu.> Yalta konferansında Stalin'in epeyce muvaffakıyetler kazanmasına mukabil demokrasi temsılcilerinin oradan eli boş donmelerıne bakılırsa Alger Hiss'in Kızıllara karşı üzerine aldığı taahhüdleri ifada ihmal gösterrr.emiş olduğuna pekâ'.â hukmolunabilir. Whittaker Chambrs'e gelince Whittaker Chambrs, ötedenberı dönek bir adamdır. Onun için 1938 de Kızıllarla arası açılınca hemen Mos kovaya dirsek çevirmiş ve derhal komünist aleyhtarı teşekkullerle birleşerek müthiş bir faaîiyete girişmiş, o arada Alger Hiss'in vatanına hıyanet hareketini dahı kötü gorur gibi davranmaktan gen kalmamıstır. Buna karşılık Alger Hıss'i müdafaa edenler arasında eski Dış İşleri Bakanı müstesarı Summer VVelles, Columbia Ünı\ ersıtesinde tarih profesoni James Showell ve srkadaşları ayarında zatlar da zuhur etmiştir. Bunlar şuphesız vatanlarını seven ve Avrupadaki muhafazakâr ve milliyetçi re]imlere taraftar kimselerdir. Fakat her nedense solculuğu bir hur düşuncecılik saymakta ve hayatın bugünkü geçiş ve akış vaziyeti için bir tehlıke addetmemektedirler. Birleşik Amerikanın şu anda uğramakta olduğu guçlükler hiç şüphesiz o zatların bu garib zihniyet(Lutfen sdhijeyı çevinniz) Sonra Nancy onu uzun uzun süzerek gülümsedi: « Çevir bakayım başmı yüzünü yandan göreyim. Çok değişmişsin, Donald! Hatırlarım. Babam: «Bu çocuk ileride büyük adam olacak» derdi...» Güldüler ve tekrar maziye daldılar. Nancy, acı acı gülüms'yerek ve kendini affettırmeğe çalışır gibi bakarak: «Ne yaramaz kızdım ben küçükken!» dedi. «Hattâ ne kötü bir kızdım!» Donald itiraz etti: « Ne münasebet, Nancy! Zannediyor musun ki mektebde kendisini arkadaşına öptüren bir sendin?» Nancy buna cevab vermedi. Gözleri gene sabit bir noktaya dalmıştı. « Ne deli kızdım ben! Hatırlıyor musun, hani bir kış günü kızakta...» Hatırlamaz olur muydu hiç! Nancy'yi o gün öpmüştü. Hayır, dudaklarından değil, yanağından, ensesinden. « Sonra hani Mack'ların evinde bır toplantı olmuştu...» « Hatırlamıyorum.» Donald: «Nasıl hatırlamazsın!» diye ısrar etti. «Ben hatırlamasam bile senin hatırlaman lâzım öyle hırpalardın ki! Hatırhyor musun, hani bir gün beni eczanenın köşesinde tam bır saat bekletmiştin.» Nancy'nin gözleri bu sefer daha uzun uzun kırpıştı: « Bak, bunu da hatırlamıyorum. Ben mi seni beklettim de gelmedim?» « Evet.» « Halbuki sen beni beklettindi, sanıyord"um.» Başka hâtıralar arar gibi, gulümsiyerek durdular. Sonra Nancy birdenbire kalktı. « Çocukluk albümüm hâlâ durur. Yukarıda gideyim getireyim de beraber bakalım.» Nancy, yukarı gidip gelinceye kadar Donald, ikisinin de boşalan bardaklarmı doldurdu. Sonra yarı mahzun, yarı mesud bir tebessümle gözlerini etrafa gezdirdi. Demek bu kadın kendi karısı, bu ev kendi evi olabilirdi... Fakat, kader başka jekilde hareket etmişti... « İşte bak!» Nancy gelmiş albümün bir sahifesini açmış, ufak bir resmı gösteriyordu. « Hatırlıyor musun? O günü hiç unutamam. Senin bu resmini Kittjr cekfflifiti. Q anda Ju« Plant'sm!» « Telefonda söyledim ya.» * * * Bir an ijinde odanın havası tamamıle değişmiş ,ortaya bunaltıcı bir ağırlık çökmüştü. Biraz evvel içerısini dolduran tath mazi ortadan kaybolmuş, onlara ayrı ayrı hayaller yaşatan sihirl; renkler silinmişti. îkisinin de gözleri evvelâ bardaklarına dikildi. Sonra Nancy saate baktı. « Tayyareniz kaçta kalkıyor?» Donald bir müddet cevab vermedi. Sonra başmı ağır ağır kaldırdı. Gözleri hâlâ bardağmdaydı. Nihayet, bardağın camı kadar soğuk bir bakışla gözlerinı ona doğrulttu: « Artık bir yabancı imişim gibi hareket ediyorsun bana karşı, Nancy. Beni hatırlamıyor musun?» Gene kadın içini çektl: « Evet, sizi de hatırlıyomm. Fakat.., aradan yirmi sene geçti, değil mi ya?» Donald aşağı inerken. başka bır dünyadan geliyor gıbıydi. E. Scott Fitzgerald
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear