25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Tiyatromuzun Ana Meseleleri Fransız Tiyatrosu ve Bizimki . Artist şartları Yazan: Resad Nuri Günlekin Parlste her gece oynayan elli küsur tiyatronun artistlerine sayıca on lardan da fazla olan dekor ressamı, terzi, makinist, elektrikçi vj. gibi görünmez artistler, teknisyenler ve diğer işçileri de katacak olursamz bir ufak ordu meydana gelir. Tiyatro bütün bu kalabalığı besliyor mu? Kapılarm kalabahğına, kaldırımlarda yılan gibi oyulgana oyuiga na koşebaşlarını dönen kuyruklara, bir hafta sonraki biletlerini almak için günün hiç bir saatinde gişeleri ve hemen her sokak ve oteldeki tiyatro acenta'an önünü dolduran in sanlara bakarsanız evet; fakat işin içyüzüne biraz yakından bakılınca lirse artistin yaşama durumu gercekten aadır. Bir gün onların çok kuvvetli ve çok bilgili bir tanesile konuşuyordum. Söz tesadüfen Pariste okuyan talebe burslanna intikal edince: « Beni memleketinize bursiye almak kabil değil mi? diye şaka etü. Artistler her memlekette muhasebeci hesabına pek akü erdiremiyen insanlardır.' Bunun için basları «ıküdıkça tiyatro müdürlerine bağırmaktan kendilerini alamazlar. Onun hesablan da meydandadır. Meselft 1940 ta Atelier ve Şanzelize tiyatrolannm elli ve yetmis frank olan biletleri harbden sonra dört yüz franga yükselmiştir. Fakat buna mukabil vergi yüzde ondan on sekize çıkmıştır. Dekorlar, kostümler, bunlann piasada bulunmıyan bir kısmı için karaborsaya ödemıesi lâzım gelen fark vesairesile bir yeni piyes bir milyon frank (on bin Türk lira sı) ndan aşağıya çıkmıyor. Sonra piyesin tutmıyarak bir iki ay içinde afişten kaldınlması tehlikesini de düşünmek lâzımdır. 5ehir =haberleri Ektnek ve sitnit işçileritıin toplanî&sı Dünkü toplantıda işçiler sekiz saatten fazla çabşamıj acaklannı bildirdiler Ekmek ve Simid İşçileri Sendikası, fınnlarda 8 saatlik çalışma mecburiyetinin tanınması mevzuunda dün, saat 14 de Eminönü Halkevinde olağanüstü bir toplantı yapmıştır. Toplantıda söz alan işçiler, iş verenlerin fazla mesai yaptırmasmdan şikâyet etmişler, Çalışma Müürlüğünün kendilerile meşgul olmadığmı, iş verenlerin sigorta prim rini vermediklerini söylemişlerdir. Bir işçi de, aynı mevzuda uzun boylu konuştuktan sonra, şöye demiştir: « Biz, bundan sonra sekiz saat,en fazla çahşmıyacağız. Bu hareletinuzi grev olarak kabul etmeyin. Biz, yalnız hakkımızı anyoruz. Şehir yarın ekmeksiz kahrsa, mesuliyet kabul etmeyiz. Şimdiden haber vermeyi bir vazife biliyoruz.» Sendikanın, Genel Sendika Birli;ine katılma kararı ahndıktan sona, Sigorta Şube Müdürü Nedim üven, işçi sigortalan hakkmda isahat vermiş, işçilerin sigortadan aydalanma şekillerini anlatmış, su ıllere cevab vermiştir, Çalışma Müdürü Halis Falay da, bütün şikâyetlerin Çalışma Müürlüğünde toplandığını ve fakat lunun doğru olmadığını, Müdürüğün kapılannın herkese açık olluğunu, bütün müracaatlere elden ;elen kolayhğın gösterildiğini, i§çinin de kendi davasına yardım etmesini söylemiş, 8 saatlik mesai mevzuunda da, 8 aydanberi çalışıldığını, Cumhuriyet Bayramı yevmiyelerinin de verileceğini, teftişlerin masa başında yapıldığına dair söylentilerin de doğru olmadığını söyemiştir. Toplantıya, daha bir çok işçilein konuşmasüe son verilmiştir. 21 Kasım 1950 KALK1NMA HAMLELERİMİZDEN j Bir terbiyecinin «en zeki uzvumuz elimizdir» dediği meşhurdur Gene meşhurdur ki elimizde en mühim rolü baş parmağımız görüor. Insanı hayvandan ayıran ne kıl, ne duygu; hattâ eskilerin zanıı gibi konuşmak ve gülmek de eğil; kuşlar cıvıl cıvü konuşup, :ediler mırıl mınl yarenlikler yalar; hayvanlann da insanlar gibi cı acı ağlayıp keyifli keyifli gülükleri meydanda; yirmi yü önce ahmetli Ahmed Haşimin de yazlığı gibi, insanlan hayvanlardan yıran tılsım bizdeki baş parmakr. Hayvanlar baş parmaklannı bi:im gibi kullanamadıklan için in;anın yaptığını yapamıyorlar. Bir mekteb arkadaşı Bursa Idadisinde Rüştü isimli bir mekteb arkadaşımız vardı. Bursaın yerlisi olduğu için nehari idi. ile cihetinden biraz da fakir olaak ki kendisi henüz üçüncü sınıfiken son sınıfın fizik âletlerini 'apıp onlan satmak suretile mekeb masrafını çıkanrdı. Hepimiz oun bu kabiliyetine şaşardık. Mekebin esas fizik muallimliğini Ahmed ükrü Bey yapıyor. Ideal bir muallim ve ideal bir idare adamı alan kinci müdür Şükrü Bey rnektcbm alnız ruhu değil her şeyi idi. Alyıl öne gazetemizde çıkan hara hikâyelerinin biiüıde (Cunıautyet 27 mart 1944) «Bir hayatın Jmi» yazısile onu anlatmıştım. Bir ün fırsatını getirip bize «Rüştünün armakları çok zeki» demişti. Nazırın duası Mektebi bitirdikten sonra işittik i o imtihan verip Avrupa tahsiine gitmiş. Ben de hukuktan çıkğım halde. gazetede 1913 sonlainda, Kastamonu edebiyat mualimliğinin açık olduğunu okuyunca, ırf candan sevdiğimiz hocamız ükrü Beyin memleketi olduğu için rada hizmet edeyim diye, «Mecisi Kebiri Maarif» de şifahî ve ;ahrirî, üç süzgeçten geçen bir imhan vererek Kastamonuya gitmeien önce o zaman Maarif Nazırı ılan Şükrü Beyin, hürmet ve vcla ziyareti yapmak üzere, huzurugirdiğim zaman «Allah Ailah, enin Rüştü de Kastamonuvu iîtedemişti ve ilâve etti: «Avru>adan iyi bir tahsille döndü. Inallah teknik sahada memleket içio ayırlı hizmetlerde bulunur.» Bin Castamonuya vardıktan sonra o £astamonudan a>Tildı. Neden ve leden sonra, galiba yirmi yıl kaar önce onun Türkiyede ilk defj elsiz telefonla görüşme tatbikat) rapmasını, İstanbul gazetelermin ;österişli başlıklarla yazdıklarmı lördüğüm vakit Şükrü Beyin o luasını hatırlayarak duanm tahakukunu görür gibî oldurndu. Yeni malumat Meğer duanın asıl tahakkuku onun teknik müsteşarlığile olacakmış. Mesleklerimiz ve hayatlarımız ayrı olduğu için Kastamonudanbei hemen hemen hiç görüşemediğim u eski mekteb arkadaşını ncak mebusluğum zamanında, yani o teknik müsteşan iken, yalnız sık sık görmekle kalmamış, onun yapmakta olduğu büyük çaplı işi yaıından görmek imkâmnı da elde jtmiştim. Bu bahardaki Ege seyahatinde, onun idaresindeki teknik okullan ve bilhassa gezici öğretmen kurslannı fırsat buldukça görmeğe çalıştım. 17 kasımda çıkan »Köyün içten fethi» yazısı Gönenin Deve köyündeki kursu anlaü/ordu. Eski mekteb arkadaşım yazın îstanbula gelip evime uğradığı zaman bu kursların nasıl meydana jetirildiği hakkında kendisinden çok faydah malumat aldım. Bu ikinci yazı o malumattan çıkıyor Yani yapılan işin işi yapandan ğrenilmesi. NALINA MIHINA Biz ıtedsn yapms^cruz? Jp "J eçen gün bir bankaya uğ \\ c« I ramıştım. Muamelenin İTrr^i' neticelcnmesmi bek'erken bir masanın üstünde Atina Ban kasınm altı sahifelik küçük b:r broşürünü görüp aldım. Bu broşür ; Yunanistanm 1950 eylu!i ndeki ma!î ve iktisadî vaziyelinden bahsediyordu. Bu arada Yunanistaha yapılan iktisadî ve askerî yardunlann nuktarlan da vardı. Amerika, İngütere, Kanada ile U.N.K.R.A. ve Marshall plânı idaresi tarafmden yapılan iktisadî yardımlann yekunu, 1 milyar 335 milyon dolar tutmaktadır. İngiliz ve Amerikan askerî yardım'an ise 698 milyon doîara baliğ olmaktedır ki bu miktardan 484 milyon doîan Amerikan askerî yardım tahsisatından ödenmis'ir. Aynca Amerikan askerî yardım tahsisatından iktisadî işler için de Yunanistana 119 milyon küsur dolar verilmiştir. Böylece Yunanistana Amerikan askerî yardım tahsisatından, 1950 haziranma kadar. 603 nil yon dolarlık yardım yapdmış oluyor. MarshaH plânından doğrudan d o | ruya yapılan yardım 343 milyon dolar ve tiraj haklanndan yapılan yardım da 202 milyon dolardır ki bu da ceman 545 milyon dolar tutmaktadır. Broşürdeki rakamlara göre Yunanistana 1950 haziranma kadar yapılan çeşidli yardımlann yekunu 2 milyar 33 milyon dolar gibi mühim bir yekun teşkil etmektedir. Bir mukayese yapabilmek için bile yapılan Amerikan askerî yardımını gösteren rakamlar aradım. Mr. Truman'ın KonRreye verdiği raporlar 1950 başından sonra yayınlanmadığı için resmî bir rakam bulamadım. Fakat bir kaç Rün evvel bir Amerikan gazetesi Türkiyeye 200 milyon dolar kıymetinde silâh ve malzeme yardımı yaDildıîrını yanordu. Marshall plânından 1950 haziranı snuna kadar bize yapılan yardım 103 milyon 400 bin dolardır. Tiraj haklanndan alda^ımız da, yanılmıyorsam, 91 buçuk milyon dolar tutmaktadır; fakat biz de Yunanistana 7 buçuk milyon dolarhk tiraj hakkı tanıdık. Böylece Yunanistana yapılan çer şidli yardımlann 2 milyar 33 milyon dolar olmasına mukabil, Türkiyeye yapılan yardımlar Yunanistana tanıdığımız 7 buçuk milyon dolar çıkanlınca 387 milyon dolardan ibaret kalıyor. Bu mukayesecikten sonra gene Atina Bankasuun broşürüne gelelim. Bunda 195051 de Yunanislana yapıbnası kararlaştınlan iktisadî yardımın geçen yüa nisbetle üzde 25 azaltılmış ohnası bahis jonusu edilcrek bu eksiltmenin Yunan iktisadiyatı üzerindeki tesiri izah ediliyor ve Yunanistanın en mühim döviz kaynağını teşkil eden ihracatın mühim surette a7alma|a yüz tuttuğu, kvrupa İktisadî İşbirliği Teşkilâtının, Yunanistana döviz açığını kapatmak üzere istisnaî olarak 115 milyon dolarlık tiraj hakkını tanıdığı bildiriliyor. Broşür, Yunanistana yapılan Marshall yardımınuı azaltıhnası, iktisadî kalkınmaya tahsis edilecek drahmi miktannın kifayetsizliğinden ileri geldiğinin Amerikahlar tarafından bildirilmis olduğunu kaydettikten sonra bu vaıiyeti doğuran ândlin, Kore harbi yüzünden Yunan ordusunu eski mevcudunda tutmak zaruretl olduğunu ve iktisadî kalkınmaya tahsta edilecek sermayelerin orduya verildiğini de ilâve ediyor. Atina Bankası tarafından hazırlanan ve şüphesiz İstanbula gönderildiği gibi bütün dünyaya da dağıttlmış, olan bu küçük broşürün gayesi, Yunanistanın malî ve iktisadî vaziyetini anlatmak, 1949 dald ilk altı aylık ihracatınm 64 buçuk milyon dolan geçtiği halde 1950 de 41 milyon 700 bin dolara düştüğünü göstermek ve bu suretle iktisadî yardımın arttırdmasını sağlamağa ;alışmaktır. Broşürii okuduktan sonra, bizim endi iktisadî vaziyetimizi anlatmak ve daha fazla yardım temin etmek için, neden aynı yola gitmediğimizi düşündüm. Yunan broşürii aylık ve okuduğum 55 inci sayısı olduğuna göre demek ki Atina Bankası, her ay muntazaman bu tarzda neşriyat yapmaktadır. Yunanistana nisbetle pek az iktisadi yardım gördüğümüze nazaran biz de aynı şeyi yapmalı değil miyiı? Devrimizin propaganda asn olduğunu Marshall plânı yardımı ile meşgul okn m?k^mlara âcLzane hatırlatmak istedim. Köye giden pratik yol Yazan Ismaii Habib Sevük Fransız aktörü bizim için atı, ara'oası, apartımanı olan insandır. Fakat gerçekte onlann büyük çoğunluğu tereddüd etmeden sefil denecek durumdadır. Bizim tasavvur ettiğimiz refah içinde yaşıyanlan pek tek tüktür, bunlardan da pek azının liiksü kendi emekleri mahsulüdür; ötekilerin gelir kaynakları başkadır. Daha evvel bahsettiğim iki en büyük ve meşhur tiyatro adamını, Hasıh ağırbaşlı münekkidin «neTopeau ile Dullin'i misal alayım: Bunlardan 1940 ta Ankarayı ziya den daima yüksek edebiyat oynarete ve Halkevinde iki konferans mıyor da büyük kalabahklan avvermeğe gelmiş olan Topeau'nun lamak için sansasyon arıyor» diye tiyatro müdürünün bu seyahati bizim Konservatuan haşladıklan mızda bir angajman bulmak ümidi durumu da gerçekte pek fazla parle yaptığını yakından biliyorum. lak değildir. Devlet yardımına gelince, o CoVieux Colombier'nin kurucusu geçen sene köyünde ölmüş ve ailesi medie Française, Opera gibi kendi ne beş on para sağlamak için Ma tiyatrolanna büyük paralar verir; rigny tiyatrosunla bir ölüm jübilesi yüksek sanat tiyatrosu sayılan bir yapılmıştır. 1946 da Sarah Bemard iki tiyatroya da el altında yardımtiyatrosunda iflâs eden Dullin eski larda bulunur; pek darda kaldıklan talebelerinden Marguerite Jamois zaman kendilerine para verir, ifnın hemen hemen ona iş bulmak lâslan önliyecek müdahalelerden için çıkardığı Archipel Lenoir isimli kaçınmaz, bazı ehemmiyetli piyespiyesle bir sene kadar şöyle böyle lerin sahneye konması gibi zorlu Pariste yaşıyabildi. Sonra İsviçrede zamanlarda avans verir. Bunlardan amatör çocuklara ders vermeğe ve başka da yeni piyeslerden yüzüncü bir kaç piyes çıkarmağa gitti. Ni temsile kadar vergi almmamasına hayet geçen sonbaharda etrafma dair bir kanun çıkarmağa uğraştopladığı bir kaç fıkıra artistle Li maktadır. Fakat bunu maliyecileyon'da meşhur Pinti'yi oynarken rin elinden kopartacağı şüphelidir. sahnede hastalandı; yani yıllardan Sonra yeni yetişmekte olan gencberi devam eden böbrek hastahğı lerin kurduklan kumpanyalara ve birdenbire onu piyesi yarıda kes oynattıklan ilk piyeslere gerçekten meğe mecbur edecek surette şidtesirli yardımlarda bulunur. Ancak detlendi. Tıpkı oynadığı bir piyesin bütün bu güzel şeylerin tiyatronun ortasmda sahnede kan kusarak ölumumi derdile bir alış verişi yokmüş olan Moliere eibi. Kendisini tur. Şahsî teşebbüsle yürüyen gePariste Saint Louis hastanesinin bir odnsma getirerek ameliyat yaptılar. niş bir endüstrinin geliri, masrafını Gr?9teler «Bu büyük adam daha koruyamadığı zaman hiç bir deviyi bakıiacağı paralı bir kliniğe ya letten fazla bir şey beklenemez. tırılamaz mıydı?» yolunda biraz gü Hele delik bugünkü Fransız tiyatrültüler yapülar. Fakat tiyatronun rosununki kadar büyük olursa. ka'eri onun fakir bir hastane odaO halde nasıl dönüyor bu değirsıncfa yalnız ve hemen hemen ba men? Bu, bildiğimiz ekonomi bilkımsız ölmesini istiyoıdu. Gene ga gilerile asla içinden çıkılacak mezeteltr son günlerinde Dullin'in 40 sele değildir; bizim dediğimiz gibi dTcce ateş içinde, yanyolda bırak ancak rüfailerin kanşacağı bir iştığı arkadaşlarını düşünerek: cPeü tir. Başka ?ey akla gelmediği için ama çocuklar ne yiyecekler?» <U yalnızca «aşktır» diyeceğiz. Kırdave sayıkladığını yazdılar. Ölümünki kuşlara bu kadar keyifle ötmek den sonra da pek tabil olarak hasiçfa nereden tahsisat aldıklannı na tane bahçesinde yapılan büyük tösıl sormuyorsak onlar içln de 8yle rene hep birden gittik. Millî TS&tim yapacağız. Bakanı Delbos tabutun önünde *** Fransanın ne çapta bir büyük adam kaybettiğine dair bir yüksek edebî Bu yoksul âşıklar ordusu yanıaetüd denecek kadar güzel bir nu da bir ordu daha kavnajır ki onun tuk verdi ve dağıldık. Seneye de durumu daha da hazindir. Tiyatbelki bir heykelini yaparlar. ronun ijsisleri! derecelerine uygun bir angajman .tralamamif artistler Araya şunu da sıkıştırmadan ge ve artık çalıgmalanna lmkan kalçemiyeceğim: Dullin can çekişirken mamıj ihtiyar re «akat ağustos böhastanedeki daracık odasına kim cekleri! Bu agustos böceği onlann seyi sokmuyorlardı. İki gayretli kendi tâbirieridlr. Her sene olduğu gazeteci hastanın köyden gelmiş gibi bu sene de Noel yaklaşınca, yakın akrabalan olduklannı söyli ağustos böceğinin komşusu kannyerek içeri girmeğe muvaffak ol cadan bir parça jey rica etmeğe muşlar ve pardesülerinin arasına gittiği karafaı kar ve sislerinin büsakladıklan makineleri çıkararak tün dehçetile çökünce büttin tiyatartistin son resmini çekmişler. Ger rolarda yoksul ihtiyar artistlere çekten de son. Çünkü magnezyu yardım tSrenleri baflıyacakür. Her mun şimşekleri çakuıca can üstün yerde tiyatro artisti geçimsiz, hırçın de hasta birdenbire yatağında sıç ve hodgâmdır. Bir ufak rol parçaa ramış ve ölmüş.. gazetecilerin ka için birbirlerinin gözlerini oyarlar. tilce denebilecek bu saygısızlığını Fakat fena zamanlarda da onlar ayıblayanlar çok oldu. Fakat bu, bü kadar geniş bir sevgi ile birbirini yük adam olarak yaşamış olmanın anlıyan ve tutan insan sınıfı yokbir nevi kaçınılmaz ceremesi idi tur denilebilir. Belki de mesleğin Dullin'in biraz evvel bahsettiğim gelijtirdiği bir aşın hassasiyettir. Archipel Lenoir piyesinde oynadığı Her halde öyle olacak ki bizim büyükbaba rolünde, kendisini inti türlü yoksullar içinde bunalan kenhara zorlayan damadırun uzattığı di zavallı küçük tiyatromuzda setabancaya bakarken gözlerini nelerdenberi rastladığım sosyal da sıl kıpıstırdığını hatırladım. Onun yanışmayı, ihtiyar ve yoksul artisbu piyeste ve daha başkalannda bir tin ihtiyacına, hastalığına, ölümüçok defalar rolünü oynadığı ölü ne gösterilen âdeta çocukça duygu, mün gerçeğini nasıl kabul ettiğin; şefkat ve vefa misallerini ba§ka hiç görmek herhalde enteresan olacak bir meslekte bu kadar derin ve kuv vetli görmediğimi korkmadan söy ö. liyebilirim. Geçen hafta ölen Hakkj *** Necibe kadar bir çok eskilerden Evet Fransada aktörün çok para kiminin ihtiyarlık hüznüne, ki kazandjğı ötedenberi bir masaldır minin ihtiyacına, hastalığına, ölüFakat İkinci Büyük Harbden sonra müne karşı biıim küçük Şehir Tidaha da fena, adeta yaşıyamıyacak yatrosunun, hattâ farkında bile olbir duruma düşmüştür. madan gösterdiği yakın aile alâka> Aktris ve aktör çoğunluğunun sından kendi hatırladıklarımı yagündeliği harbden evvel 75 franktı şimdi 550 franga, yani bizim para zabilsem, her halde ara sıra yazmızla aşağı yukan beş liraya çık mağa uğraşüğım uydurma hikâyemıştır. «İlân başı tutuyor» denen lerden çok daha fazla hikâyeye büyük ve şöhretli artistler pazar benziyen ve hep kuru ve hodgâm teşhir etmeyi marifet lıkladır ve gündelikleri ötekilerin taraflannı on misline kadar çıkar. Fakat bun saydığımız insan kalbindeki sevgi lar devede kulaktır. Sonra artist ve acıma cevh.erini bütün duru ve ler içirı her zaman iş hazır değildir. çıplaklığile meydana koyan hikâOnlar muayyen piyesler için gün yeler olurdu. delik hesabile konturat yaparlar. Arkası Sa. 5, Sü. 2 de Piyes aralannda ve piyesin umulduğu kadar tutmayıp sahneden ka dırıldığı zamanlarda issiz kalırlar. KıyafetU piyesler ve tarihî piyesler müstesna sahnede giyilecek kostümler ve hele kadm tuvaletleri kendilerine aiddir. Hasılı Paristeki Cihan klâsiklerinin en hayat pahalılığı ve harbin getirdiği muhteşemi «Cumhuriyet» yeniliklerden olan gündeliklerin Dr. Saffet Enginin yetkili yüzde otuzu nisbetindeki sosyal kalemile bu harikalı eseri mükellefiyetler de buna ilâve mutlaka okuyunuz. 300 Kr. vilâyetlerinin köylerinde kurslar işlemeğe başladı. Hüceyre sistemi yerine Demin «tohum tuttu» deyşime lakmayınız. Bu iş tohumun başak veya fidan oluşu değil, hücreierin üremesi gibi bir şey. Öğretmenlere yardımcılar verip yardımcnardan öğretmenler çıkması. Ama memleketin köyleri o kadar çolc r e bu köylerin bu kurslara ihtiyacı öyle fazla ki bu hüceyre sistemi ihUyaca cevab veremiyecek. En iyisi gezici kurs öğretmeni yetiştirîcek lynca bir müessese açmaktır. Böyle bir müessese Kadıköy Kız Enstitüsünde açıldı. Çeşidli Ensti*d mezunlarından köy kurslanna aynlacaklar burada üç aylık bir kurs görecekler. Fakat bunlar şehir kızandır, hem de okuduklan enstitüde şehre göre yetiştiler. Işte bu kursta onlar ,sanki bir köydeymişler gibi, her şeyi bizzat kendileri •aparak köye göre hazırlanıyoı 'vc. öylerde pişmiş kurs öğretmenerinden bir kaç tanesi burada tekiif ed;''ı Kadıköy F^stitüsürün [öbeğinde âdeta bir köylülük lâ'Oratuvsn yaratılm'Ftı. Köy var, köycük var iyi ama yurdun kırk bin köyu ıir cins değil ki. Batı ile doğu, ;üney ile kuzey, siteple kıyı, ova le yayla gibi iklimler ve coğrafya ıjTilıklan bir tarafa aynı ın'^;:adaki köyler bile birbirini tutmaz. Cüçük köyler, büyük köyler; çu:ur köyler, dağlık köyler; kurik öyler, sulak köyler; evet, «Bizim Cöy» müellifinin kulağı çu'lasın, ıu yurdda en az bin çeşid bizim köy var. Bu kurslar bazı köylerde hiç tutmadı, meselâ Diyarbakırın Dazı köylerinde ancak beş senelik emek ;en sonra tutturulabildi. Bazı köyerde de tutmuş sanılırken hiç ?ka gelmsz bir sebeble birden yıkıh/ermiş. Meselâ Adananın bir köünde 30 talebesi olan kursun büL n talebeleri bir gün kursu terü kediveriyorlar. Derhal mülettiş şönderilir. Uzun boylu tahkik, tet:ike lüzum yok. Sebeb basit: Kursa «çocuk bakımı» dersi öğretiliren çocuğa meme vermektpn 'aian a bahsedilir ya. Işte köylüler gene uzlanna böyle şeyler söy'enır mi diye evlâdlannı kurstan çekivermişler. Keşif gibi bir şey İşin en kolay ve kestirme tarafı «mademki köylü kurs istemiyor, biz de onu oradan kaldınp caşka yerde açarız» demek değil mi? Hayır, vazifemiz köye kızmak değil, köyü aydınlatmak. Teknik Müsteşarlık derhal köylüyü yntıştırmak için ilkönce çocuk bakanı dersinin kaldınldığıru bildirir. Bir defa ayrılan 30 talebe tekrar kursa gelsin, ondan sonra işin çaresi aranacak. Öyle bir kursta çocuk bakımı gibi en hayatî bir büginin terkedilmesi akla gelemez. Peki ne yapmalı? Doğrudan doğruya sökmiyen dolambaçlı yoldan sökebilir. Oyle ise ktırsta öğretilemiyeni köyde öğretmek yolunu bulmak gerek. Yani kurstaki kızları bırakıp evlerdeki ailelere giriş. Bunun tatbikatı için Ankara köylerinden biri seçiliyor. Bu, basitten mürekkebe gitmek değil, mücerred yerine müşahhas, hiç değil; bu Unesco'cuların geri memleketlerde tatbik için «Education de base» dedildtri temel terbiye sistemi de değil; bu, işin kısacası, keşif gibi bir şey. Önce derdleri görmek Ankaradaki İsmetpaşa Kız Enstitüsünde ayrıca «Kız Teknik Öğretmen Okulu» diye kız enstitüleıine öğretmen yetiştiren yüksek bir mekteb var. Buradan enstitüler için çeşidli ihtısas öğretmenleri yetişiyor İşte buranın «çocuk bekımı» şubesinden mezun akıllı bir kızı dediğimiz işe memur ederler. Kız guya tatilini geçirmek için köydeki kurs öğretmeninin akrabası gibi ona misafir sıfatile gidiyor. Vazifesi köylülerle dost olmak. Kız girgin, sempatik, az zamanla bellibaşlı köylü ailelerile can ciğer ahbab kesilmiştir. Cehaletin tuhaf tuhaf fecaat cilveleri: Çocuğun biri üç yaşına girdiği halde memeden kesmiyorlar, çünkü büyük baba «pehlivan olacak> demiş. Diğer bir çocuk da üç yaşına girdiği halde kundaktan çıkarılmı yor, o da pehlivan ol"oak. Diğer bir çocuğun gözleri akıyor, bfilli, kızıla tutulmuş, kimse farkında değil. Bütün çocuklar hep kirli. Sebefcini öğrenir: Meğer köylüler çocuklarını yalnız doğduğu zaman yıkarlar, ondan sonra hasta olur diye bir daha yıkamazlarmış... 3 İşte böyle derdler meydanda. İlk safhada bunları goren akıllı öğretmen ikinci safhada birer birer onların devalarma geçiyor. Bir kere inandırdıktan sonra En tehlikelisi olduğu için ilk önce kızıl hastahklı çocuğun anasma gider: «Bu çocuk hasta onu kucağına alıp neye çıkarıyorsun?» Köylü kadının gururlu cevabı: «O şehir çocuğu değil, bir şey olmaz» öğretmen panmağını sallıyarak anlatıyor: «Hayır abla, bu tehlikeli hastalıktır, yürüyen çocuğa da geçer, görürsün.» Bir kaç gün sonra zavallı ana telâşlâ koşup gelir: «Dediğin çıktı, hastalık yürüyen çocuğuma da geçti, ah, yavrularım ölecek mi yoksa?» Öğretmen hanım çocukları tedavi eder. Sevinen ana, ev ev dolaşıp avaz avaz anlatıyor: «Hızır gibi kadın ayo, iki çocuğumu da ölümden kurtardı.» O gün çocuğunun ateşi olmadığını gören diğer kadın kurs yerine koşup misafir hanımı çağırır. Genç öğretmen eve gidip hemen termornetresini çıkararak çocuğun koltuğuna koyunca... Onlar ki bu hararet ölçme âletini yalnız doktorların elinde görürler, köy kadınları ona derhal «doktor hanım> ünvanını taktılar. Şehir Mcclisi bııgiin toplanıyor İç İşleri Bakanhğı yeni Hâl taHmatnamesl ile otopark'ıardan alınacak Eelediye aidatı tarifesini. bir defa da yeni Şehtr Meclisi tamnndan tetkik edilır.ek üzere. Belediyeye iade etmiştir. Şehir Mecllsinin TranAay ve Sular İdaresi mukaveler.amesüıi tetkik ve mü« zakere etmek üzere bu ayın lonvuıda yapacağı fevkaiâd* toplantıda bu iki nıcsele de görü;ülecektir. Tramvay ve Elektrik İdaresl ile Suaı îdarest büteesinin tetkiki ikmal edilerek Daimi Encümene verilmiştir. Dal. ml Encümen bu bütçelerin müzakerçslne bugünlerde başlıyacaktır. Tramvay tdaresiı ile SuİRr İdaresi bütçelerini t eski 5eltna4'ett*ümenlere göndermislerse de Encümen bu bütçelerde mtıhim miktarda tasarruf yapmağı, bazı şube ve memuriyetleri lâgvetmeği. fazla yevmlye ile çalıjtırılan bazı emekli. lerln lşlerlne son vermeği düşünmekte«Br. Zafer tamamdı: Artık hetn Hızır, hem doktor, köylü her dediğinin hayırlı olduğuna emin, ne dese peki demeğe hazır; «Çocuklar yıkanmaz olur mu? Bizim din temizlik imandan gelir diyor, getirin bana bir tekne» tekne geldi, içine üık su doldurdu, yıkanan çocuklar öyle memnun, öyle memnun ki.. Ertesi gün bir emir; «Kundaklı ço cukları getirin> onlar da kundaktan çıkarılıp teknede güle oynaya yıkandıktan sonra kursta dikilip beraberinde getirdiği çocuk elbiselerini giydirir giydirmez çocuklarmm tıpış tıpış yürüdüğünü gören analar öyle seviniyor ki... Daha ertesi gün gene bir topbntı; bu seferki emir daha çeşid'd: «Bana süt getirin, tereyağı, yoğıırt, un, mercimek gefirin...> hepsi istenilen miktarda getirildi. Öğretmen gülüyor; «Mama yapmak için her şeyiniz var da tT3mayı bilmiyorsunuz.» Üç yaşını bitirdiği halde memeden kesilmiyen çocuklar mamayı öyle iştiha ile yemeğe başladılar ki... Kurstaki sahte misafir köyden ayrılırken bütün Köylü kadmlar onu ağlaŞarak uğur luyorlardı. 1950 sayımının neticelerine bakış Dlğer taraftan Belediye makamı 1951 yıh bütçeslni hazırlayıp Daimî Encümene vermek üzere çalışmaktadır. Yeni bütçede gene Şehlrcilik mütehassısı için ödenek konmu; ise de Mecllsln bunu kabul edip etmiyeeeği. mütehassısın da tekrar geUp gelmiyeceji malüm degildlr. Bu sene zeytin mahsulü bol Karamürselde zeytin mahsulü bu »ene bol olmuştur. Burada zeytinyağı 135 kurut fiat bulmaktadır. Fiatlann dü$\vk olacagı anlajılıyor. Şehirlerin nüfuslarındaki değişiklikler ve ıttanası Yazan: Prof. Dr. Besim Barkot Nüfusumuzun 1950 sayımmda gösterdiği hızlı arüş, şehirlerimizin nüfusuna aid rakamlar üzerinde de görülmektedir. Gerçekte, nüfuslarınm muayyen bir seviyeden yüksek olması sebebile şehir hiç değilse kasaba sayarak köylerden ayırdığımız bütün birleşme noktalannın yeni nüfuslannı henüz bilmiyoruz. Şimdilik elimizde yalnız vilâyet merkezlerine aid muvakkat nüfus rakamları var. Bilindiği gibi vilâyet merkezlerimiz içinde nüfusu bir kaç bini geçmiyenler bulunmakta, buna mukabil bir takım kaza merkezlerimizin nüfusu geçen sayımda 2025 bini aşanlanna rastlanmaktadır. Gene bilindiği gibi, memleketimizdeki birleşme noktalan arasında vilâyet değil, bir kaza merkezi olmadığı halde bile nüfusu 5 bini geçen hattâ, birçoğu 10 bini geçen bir kaç tanesi vardır. Durum böyle olduğuna göre, yalnız vilâyet merkezlerinin nüfusuna aid muvakkat rakamlar, şehirler nüfusundaki artma nisbeti hakkında doğru bir hüküm vermemize elverişli sayılmazlar. Ancak bu noktada «muvakkat bir fikir« elde etmemiz mümkün görünüyor. Sayısı 63 olan vilâyetlerimizin merkezlerinde yaşıyan nüfus, 1945 sayunına göre tekmil nüfusumuzun % 14,84 ünü teşkil ediyordu. 1950 sayımının muvakkat neticelerine göre bu nisbet şimdi (15,14) e yükselmiştir. Eğer vilâyet merkezlerinin kabaca şehirleri temsil ettiği kabul edilirse, şehir nüfusu nisbetinde bu defa gene bir artma olduğu anlaşılır; fakat bu artma, gene evvelce olduğu gibi hafif bir artmadır. Bunu «hafif ve devamlı bir artma» diye tarif edebiliriz. Vilâyet merkezlerini yeni nüfuslanna göre sıralıyan bir listeye göz atacak olursak görüyoruz ki memleketimizde ilk defa nüfusu milyonu bulmuş bir şehir vardır; 200 binden fazla nüfuslu şehirlerimizin sayısı şimdi Izmirin katılması ile üçe çıkmıştır. 100 binden fazla nüfuslu olanlann sayısı, Bursanın ilâvesi ile beşe yükselmiş, 50 binden fazla nüfuslulann da Sıvas ile on bire varmıştır. Bu sayılan daha aşağı kademeler meselâ 20 bin, 10 bin üzerinde tesbit etmek şimdilik mümkün değildir. Çünkü bunun için vilâyetlerden daha küçük idarî bölümlerin merkezlerine aid nüfus rakamlannı da bilmemiz ioab eder. Şunu da hatırlatalım ki, şehir nüfuslarına aid muvakkat rakamlar, ötekiler gibi sonradan az çok değişikliklere uğrıyabilirler. Meselâ 1950 sayımında İstanbul nüfusunun bir milyonu 22 sayı geçtiği, Bursa nüfusunun da 100,007 olduğu görülüyor. Bu rakamlar, kat'î neticelerin tesbiti sırasmda biraz yükselebilecekleri gibi, düşebilirler de. Nasıl ki 1945 sayımının muvakkat neticeleri arasmda Izmirin nüfusu 200,088 olarak ilân edilmiş, sonra bunun 198.395 olduğu anlaşıhnıştı; buna karşılık, bir takım şehirlerin nüfusunda da bazan yüz lerle ifade edilebilen artmalar görülmüştü. Rakamlann az çok değişebllecekleri noktasında yukanda ileri sürdüğümüz ihtirazî kayıdlan bir tarafa bırakacak olurğak, şehir nüfuslan üzerinde şu neticeleri tesbit etmemiz mümkündür: 1 Nüfusu yüzde itibarile en fazla artan şehir, geçen sefer olduğu gibi bu defa gene Ankaradır; fakat artıs nisbeti 1945 sayımında % 445 iken şimdi % 26.6 ya düsmüş bujunuyor. Ankarada nüfus artışı geçen iki sayım arasında beşte ikiden fazla iken bu sefer bu nisbet dörtte birden biraz fazladır. Bununla beraber, iki sayım arasında Ankara nüfusuna yeniden 60 bin kişi katılmış oluyor. Şehirler büyüdükçe nüfuslarının arüşı nisbetlerinin küçülmesi tabiî bir §eydir (1). 2 Nüfus sayımı bakımmdan en fazla artmış olan şehir İstanbuldur: Geçen sayıma nazaran İstanbulun nüfusu 139.500 kadar artmış bulunuyor. Böylelikle, şehrimize eklenen nüfusun yeniden büyük bir şehir kurmaya yetecek kadar çok sayıda olduğu anlaşılıyor. Geçen sayımda bu artış yan yanya daha azdı (66.000). Şimdiki artışm yüzde ile ifadesi 16.2 dir (geçen defa % 8.3). Bu hızlı çoğalma, nüfus hareketlerinin kuvvetli bir tezahürünün «büyük şehirlerde toplanma» ılıııliüljMilııJıılllJiiMlıııııliitnınlıJHlıııııınııı » n Küçük Haberler * ECZACI Okulu Talebe Omiyetl kongresi dün Marmara lokalinde yapılmıştır. Eskl idare heyetl raporu ve murakabe raporu ekseriyete yakın bir çogunlukla kabul edllmiş ve cemiyeün çalışmaları, bilhassa Eczacı okuluna bir eczane yapılıp talebelerin burada staj yapmaları teklifi ekseriyetle tasvib edllml? ve eezacıların bir günü ve bayramı yapılması kabul edilmiştir. Yapılan »eçimde de: Metin Taj. Ömer Hk tohum Boyar, Memduh Vecdl Kutdemlr, Mustafa Hakgüder, Baha Erçıkan, Gültekin Şimdi Türkiyemizde 400 tane geUlusoy, Emln Akan, Hikmet Orun ve zici kurs öğretmeni harıl harU Babür Anın idare heyeüne seçilmişçalışmaktadır. Meğer bu işe sekiz lerdlr. * 1. T. O. Maklne Fakültesi Talebe Cemiyetinin seneîik kongresi 28 kasım 1950 salı günü saat 16.30 da yeni konferans salonunda yapılacaktır. * BİS mUddettenberl Fransada telif hakkı mevzuunda tetkiklerde bulunan İstanbul Barosu avukatlarından tsmail Kemsl Elbir bugtln kısa dalga 19 54 Paris radyosunda saat 19.15 te cDevletlerarası Hukuk ve Telif Hakları» isimli bir konuşma yapacaktır. + ADANA vspuru dün saat 9 da Doğugüney Akdeniz seferinden 97 yolcu ve 230 ton yükle limanımıza dönmüstür. Ankara vapuru da bugün saat 15.30 da Batı Akdeniz seferinden dönecektir. * SANAYİ Sayımı tstisare komlsyonunun Ankarada yapacağı toplantıda bulunmak üzere İstanbul Üniversltesi Rektörü Ord. Prof. Ömer Celâl Sarç ile İktisad Fakültesi Profesörlerinden Dr. Ahmed Ali Özeken yarın Ankaraya hareket edeceklerdir. * VAIİ dün Besiktas, Yenimahalle. Dikilitaa semtlerini gezmiş ve Yıldız İlkokulunda derslerde bulunmuştur. * YENİ Yunan Sefiri Kandumas dün Vall ve Belediye Başkanım ziyaret etiKiştir. •* KUMKAPrDA Mubayaacı sokağında 31 numaralı dükkânda kahvecilik yapan Agob çırağı Kemalle bir meseleden do layı kavga etmiştir. Bu kavga sırasın da Kemal bıçakla Agobu kasığından yaralamıştır. •k ARABCAMÖNDE oturan Mehmed evvelki gece, Galatadan geçerken şoför Halilin idaresindeki 7607 mımaral: otomobllin sadmtsine ugramıs. ağır su rette yaralanmıstır Mehmed Beyoğlı hastanesine kaldırılmıs, şofor yakalanarak hakkında takibata başlanmıştır * ELEKTRİK İdaresi. evvelce sipariş ettiği 35.000 voltluk türbinin kat'î tesel Miır. tnuameleslnl yapmıştır. Diğer ta. raftan fabrlka yentden 20.000 voltlui bir türbinin imall için alâkadar fabrikalarla temasa geçmiçtir. yıl önce ancak bir tane öğretmenle başlanmış. Teknik müsteşar, Kız Enstitüsü mezunlarından bir hanıra :ızımızı ilk defa olarak Bursanın Jürsu köyüne gönderiyor. Ertesi yıl yanına bir de yardımcı vererek ikisini bir gene Bursanın Tirilya löyüne gönderir. Teknik müsteşar Bursalı olduğu için kendi beldesinin köylerine tercih payı ayırıyor değil. O köyleri çocukluğundanberi iyi bildiği için denemeye oralardan başlamayı uygun gördü. Ertesi sene bu iki öğretmene ikişer tane daha yardımcı verilmiştir. Bunla» da tabiî hep Kız Enstitüsü mezunlan. Artık ekilen tohumun tuttuğu anlaşıldığuıdan ertesi yıl bu iş teknik müsteşann bizzat bümediği muhtelif bölgelerdeki köylere de yayılıyor. Adana, îzmir, Balıkesa EFLATUN'dan BİZİM Ses, Tiyatro, Perde vesair sanatkârlanmızın en canh resimleri ve cn güzel konuşmalarile 2 nci sayısı bugün çıktı. Perihan ve Neriman Al tındağ. Melâhat İçlı, Muammer Karacaya aid en enteresan röportajlar. Tanesi 30 kuruş şeklini almış bulunduğunu gösteriyor. 3 Nüfuslan yüzde nisbeti ile en fazla artmış bulunan şehirler, Ankaradan sonra sırası ile: Elâzığ (artış: % 18.4), Malatya (% 18), Adana (% 17), Şıvas (% 16.5), Bursa (% 16.3), İstanbul (16.2), Gazianteb (15.7), Samsun ve Trabzon (13.4), Kayseri (12.3), İzmir (11.1), Diyarbakır (10.9), Eskişehir (10.5) ve Konya (10.3) tür. Bu sıra, geçen sayımda kaydedilmiş olan gelişme sıralanışına tamamile uymuyor. 1945 sayımında nüfuslan en fazla artan şehirler Ankaradan sonra Eskişehir (%31.8), Zonguldak, Malatya, Adana, Bursa, Kayseri, azianteb... şe.tlinde sıralanıyorlar dı; İstanbul ve İzmir, daha arkadan geliyorlardı. Geçen sayımda nüfusundan % 7 kaybetmiş olan Elâzığ bu sefer en fazla artış hamlesi gösteren bir şehrimiz olmuştur. Gene geçen sayımda % 10 ve % 3.3 zarar kaydeden Trabzonla Diyarbakrr bu sefer bariz gelişme gösteren şehirlerimiz arasma girmiş bulunuyorlar. Geçen sayımda, beş sene evvelkine nisbetle nüfusunun beşte birini kaybeden Mardin, bu sefer % 8 nisbetinde bir artma göstermiştir.' Buna karşılık geçen sayımda nüfusu % 18 artan Zonguldakta bu nisbet şimdi % 8 olmuş, Eskişehirin nüfus artışı üçte iki nisbetinde yavaşlamıştır. Geçen defa nüfusu % 12 artmış bulunan Afyon şehrinde bu sefer ancak birkaç yül kişilik bir artma göriiteıektedir. Geçen sayımda nüfuslan azalmış olan sekiz kadar vilâyet merkezinin nüfusunda şimdi bazıları için hafif de olsa bir artış kaydedilmiştir; geçen defa nüfusu 45 binden 29 bine düşmüş bulunan Edirne şimdi 30 bine ulaşmakla, hiç değilse şimdi kan zayiatını durdurmuş denebilir. lardan yalnız vilâyet merkezi olanlar üzerinde yaptığımız müşahedelerle tesbit edilebüen bu değişiklikler şüphesiz bir takım umumî sebeblere dayanmaktadır. Fakat bu sebebleri tahlile çalışmak, bizi çok uzaklara sürükleyebilir. Bu yazımız, daha ziyade kat'î rakamlar üzerinde, verilmesi gerekli nihaî hükümler çıkartmak ysrme, Türk milletinin hayatiyeti hakkında iyimserliğimizi artıran 1950 nüfus sayımı ile ilk tanışmayı yapmak gibi daha mahdud bir gayeyi hedef tutmuş bulunmaktadır. KERVANSARAY 23 kasımda açıhşı hu susî ve davetiyelidir. Kat'î açılış tarihi aynca ilân edilecektir. itl 0 V. ; E SAFER 10 SALI •s • O 5 £ c a € 3 6.55 12.00 14 31 16.46 18.23 5.11 2.08 1 7.13 9.45 12.00 1.36 12.24 ÜLKÜ YAYINLARI Buna karsüık Kars, nüfusundan yüzde sekiz kadannı kaybetmiş. Çanakkale yandan fazla boşalmıştır. Askerî garnizonlann yer değiştirmesi neticesinde vukua gelen bu (°) ilk yan 14 kasım nüshamız azalmalara karşılık, doğrudan doğda çıkmıştır. ruya nüfuslan eksilen şehirier vi(1) Küçük kasabalarda daha yük lâyet merkezleri arasında azdır: sek artış nisbetlerine kolayca va Bunlann başında geçen sayımda rılabilmektedir: Bu sayımda Bin nüfusundan % 12 sini kaybetmiş göl vilâyet merkezinin nüfusu 1616 olan, bu sefer de nüfusu %14.9 ek dan 3728 e yükselmekle % 110 nis silen Muğla geliyor ve bunu Van betinde artmış, Tunceli vilâyetine %5.7 ile takib ediyor. Bunlann dımerkez olan Kalanın nüfusu 762 şında, Kütahya, Siird ve Giresun den 1861 e vararak % 144 nisbetin kayıblan bir kaç yüzü geçmiyor. l Şehirlferünizin nüfusunda, bun,de coğalmış oluyor. CUMHURİYET Nüshası 10 kuruştuı Abone şeraiti Senelik Bir ayhk Üç aylık Altı aylık Senelik l'U/Kiyt 300 800 1500 »00 Kr • • • Htırıt 600 1600 2900 M00 Kr. • > • D 1 K K A T Gazelemızt cönaerilen evrak ve yaıtta iMjrediUin. edilmeıin icule olunnuu Danlardarı mesuliyct kabul edilmez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear