24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CLMHUKIY:ET Ağusios AVRUPADA Otomobil İle 4000 Kilometre İsviçrenin en hekimlerinden biri: Genc Kanadlılar bir Türk doktoru Cemiyetinde Yazan: Haluk Durukal Sehir I meşhur =haberleri 1 1 S O H B E T L E R [HEM NALINAT M1HINA Avrupada otomobille yaptığım tirmesi için Amerikahlar talebde uzun bir seyahatten yurda henüz bulunrauşlar... Vecihi Hürkuşun, piyango Dr. Akaygenin mensubu bulundönmüş bulunuyorum. Bu seyahatin en şayanı dikkat intıbalarından duğu komite dünya sıhhat organi hesabından 30 bin liranın biri de hiç şüphesiz genc bir Türk zasyonuna bağlıdır, merkezi Amehesabını vermediği iddia doktorunun İsviçrede. Almanyada. rikadadır. Henüz Almanya. Ameriediliyor Fransada kazandığı büyük ve haklı ka ve îsviçrenin bir çok yerlerinde Dr. Akaygenin • fonction pulmaşöhrettir. Meseleyi anlatayım: Kanadlılar Birliğinin fevkalâde Zürich'de meşhur bir profesöre naire» çahşmasını bilen yoktur. Bu toplantısı ekseriyet olmadığından sebeble, Alman ve İsviçre hükugitmiştim. Söz arasında kendisine dün yapılamamış ve 3 eylul cumarDavos'ta bulunan bir arkadaşırnı metleri Akaygeni bırakmak istetesi gunü saat 15 e bırakılmıştır. memektedirler. Dr. Akaygen buziyaret etmek istediğimi söyleyindair gün İsviçrede en iyi para kazanan Cemiyetin ikiye ayrıldığma ce profesör: doktorlardan biridir. İsviçre hüku çıkan söylentiler dolayısile cemi« Davos^ta Serta'oib Dr. Akaymetiie A!~nan hükumeti Amerikan yetin idare heyetinden Galib İdil gene telefon ediniz, o Türktür, sive Fransız işgal kuvvetleri komu demiştir ki: ze yardım eder! dedi ve kendisini tanlıkları kendişme bir serbest seya < Cemiyetimizin kurucusu Vauzun uzun methetti. Bu ismi duhat kartı vermişler. cihi Hürkus geçen toplantıda ibra yunca adeta kulaklarıma inanamaDr. Akaygen bu sayede serbestçe edilmediği için cemiyete kızdı. Didım. • hududlar arasmda mekik dokumak ğer taraftan cemiyet. Vecihi HürDavos'a telefon e; n. Doktor kuştan 30 bin küsur liraltk piyanAkayaenin simdi Almanyada «Todt ta imiş. Şimdi Davos'ta da Waid gonun verilmiyen hesablarını istesanatoryomunda bövle bir lâburamoos> sanatoryofnunda vazife almektedir. Hattâ bu hususta mahdığmı öğrendim. Bir mektub yaza tuar kurmakla meşgul imiş. kemeye müracaat etmiştir» Avrupada ve bilhassa hekimjiğin rak kendisüe görüşmek istediğimi Diğer taraftan Vecihi Hürıkuş da en ileri gittiği memleketlerden biri bildirdim* İki gün sonra aldığım şöyle demektedir: cevabda Dr. Akaygen. haftada bir sayılan İsviçrede otorite haline gel• Cemiyetin zimmetimde buiki defa Zürich'e geldiğini, •binaen miş olan Doktor Akaygene soruyolunduğunu iddia ettiği paranuı rum: aleyh görüşebileceğimizi yazjyordu« Ne zaman memlekete döne masraf olarak harcandiğına dair e*** imde müsbet vesaik mevcuddur. ceksiniz? Zürich'İR merkezindeki «Central» İnşallah yakında. Ben de ne İcab et'iği takdirde bu evrakı gösOtelinin holünde kendisini bekliyoyapacağımı şaşırdım. Burada mü terebilirim. Benim ayrıca Çamlıcada rum. Gözüm kır saçlı, gözlüklü ve temadiyen yeni vazifeler veriyorlar, • Hür kanadlar» adı altında bir cebiraz göbekliee tiplerde. Salona zadiğer taraftan vatan hasreti de son miyet kurduğuma dair çıkarılan yı£ bir genc girdi. Etrafına bakmi; söylentiler de tamamen asılsızdır.» haddine geldi. sından birisini beklediği ve aradı« Türkiyeye dönünce böyle bir ğı anlaşıhyordu. Yaklaştım, evet bu tesis. bizde de kurmak mümkün zat işte benim aradığım Dr. Akayolabilecek mi? gen idi. Pek tabii! Neden olmasın? Mülâkatı anlatmadan önce onun Yeter ki gerekli aletleri satın alahakkında duyduklarımı ve öğren lım. diklerimi nakledeyim: Başbakan Şemseddin Günaltay. bu Fonction Pulmonaire ne deakşamki trenle Ankaraya dönecekti. FaHenüz otuz bir yaşında olan Mü mektir? kat rahatsızlanması dolayuile harekeheymin Akaygen, Enis Akaygenin Laboratuar muaneyesile ciğe tini tehir etmiştir. Ba;b*ktuı, dun oğludur. Galatasarayı bitirdikten rin normal, veya hasta oluşu tesbıi evinde istirahat etraiştir. 60nra İsviçreye gitmiş, tıb tahsilini edilerek veremli hastaların ameliDiger tar«ftan İç İşleri Bakanı Mehçok iyi derece ile tamamladıktan yata tahammül edebilip edemiye med Emin Erişirgil. dün sabah otomosonra şöhretli profesör Maurer'in cekleri önceden tesbit edilmekte bille Ankaraya gîtmiştir. Valinin istifa ettiği haberi nazarı dikkatini çekmiş ve onun dir. Bu sayede hasta için artık aısrarı ile asistanı olarak İsviçrede meliyat masasında ölüm tehlikesi doğru değil çalışmaya başlamış. Akaygenin fev kalkmış olmaktadır. Vali ve Belcdiye Başkanı Dr. L'"ıtıi kalâde kabiliyetini gören Profesör Bu mavzuda bir eser hazırlı Ktrdar, dün rahatsızhğı dolayısile Vilâyete gelmemiştir. Lutfi Kırdarın isMaurer bir işi için îsviçreden ay yor musunuz? rılırken yerine Davosun başhekim Evet, dünyada ilk defa olarak tifaettiği şayi olrmışsa da. bunun doğliğine Dr. Müheymini bırakmış. U bu mevzuda bir kitabı ben yazmış ru olmadığı anlajılmıstır. Sofyadan gelen Amerikan zun bir müddet Davos sanatoryo olacağım. Zaten profesör Maurer tnunjr. başhekimliğini yaptıktan bu hususta çok ısrar ediyor. Kitaay.\erî hcveti sonra Basıl Üniversitesi kliniği gö bını bitirmeden Türkiyeye yollaAmerikanın Sofya Askeri Alaşe ğüs cerrahisi şefliğinde bulunmuş mam» diyor. Musvinleri Charles J. Sniffin. John Nihayet İsviçre hükumetinin talebi Fonction Pulmor> •ire'in verem E. Rhea. hava at?se mua'/ini Ro^? L. iizeıine • Comite d'astion pour \a mücadelesine getirdiği başka yeni Mitch.c]t dün sabp'ı Scf^sdan şshrimize pelmislerdir. Askeri heyet. ögleden butte contre la tubercul.oise» ve lik nedix? sonra Yunanistandan gplen askert bir reme karşı savaş kcmitesinde va Bu usul sayesinde hasta uzun uçâkia Atinava gfîtrhişfir. zife almış. Bu komite" hârb sonrası bir tedavi meiodundan kurtularak "' • • "Dr; İbrahim Zatinin Almanyasındaki verem mücadele daha kısa zamanda iyileşebilmekte, ölüm yıldönümü sine katılmak üzere .Todtmoos» böylelikle az hastane ve yatakla Yeşilay Kurnmunıın İkinci Başkanı sanatoryomunda çalışmalarına baş çok veremli tedavisi mümkün ola Merhum Dr. İbrahim Znti Öget'in dörlamış. • Todtmoos» ta faaliyete ge bilmektedir. dürci: ölüm yıldöniimü miınasebcfile çen bu komitede 1 Polonyalı. 1 Dofetor Akaygen saatine bakıyor: 9 ağustos 1949 sah gunü saat 17,30 da Fenerbahçe Kaıamıs c^ddesindeki 82 Türk (Akaygen) ve beş tane de Affedersiniz yarın sabah er •No lu hanesinde Mevlid okunacaktır. tanmmı? Alman âlimi çalışmalara kenden tekrar Almanyaya dönece Dostlannın ve Yesilaycıların teşrifleri iştirak ediyorlarmış. Komitenin şe ğim. «Todtmoos» daki islerim bit rica olunıır. fi İîviçreli profesör Henschen imiş tikten sonra Davos'taki «V^ald. raDoktor Müheymin «Todtmoos;> ta natoryomunda Inırmakta olduğum ŞEVVAL 12 PAZAR hakkında doktorlara veremin en yeni tedavi şeklini tat lâboratuar bikte tesisi elzem olan • fonction konferans vermek mecburiyetindec pulmanaire» lâboratuarını kurmuş. yim. diyftr. l â Bu lâboratuar dünyada ilk defa Doktor Akaygene muvaffakıye' ! O kurulmuş olan bir tesistir. Hattâ ler diliyor, a 13.20 17.13 20.19 22.06 4.03 «Central» otelinden 6.02 V. Dr. Afeaygenden aynı şekilde A TürklÜK hesabına göğsüm kabarai E. | 9.43 5.00 8.53 12.00 1.46 7.44 merikada da bir tesis vücude ge rak çıkıyorum. İstanbul 4 Ağustos Vaktile Hamid devri dergilerinden birinde «İstanbuldan Gebzeye seyahat» başhklı bir tefrika okumuştum. Kare kilometre başına düşen cümle sayısı bakımından belki en uzun seyahatname bu idi. Ben de on bir günlük bir Karadeniz yolculuğunu bir tek yazıya sığdıraJbk en kısa seyahatname rekorunu kırmak istiyorum. Dçmokrasiden şimdiye kadar hiç olmazsa lafla baş ağntmanm ne demek olduğunu öğrendiğim için, mümkün olsa gittim, gördüm, geldim» demekle yetineceğim ama, büyük söz taklidciliğini sevmem bir, sizlere söyleyecek bir kaç §eyim var iki... Aksu 23 Temmuz Bayram tatilini geçirmek üzere Denizyollarının Aksu vapurile yola çıkıyorum. Yenimahalle önlerindeki torpil ağlanna kadar nep bildiğimiz Boğaziçi. Boğazın hemen aynı uzunlukta bir ikinci kısmı olduğunu bir çocuk olsa olsa cografya dersinde öğrenebilir. Vatanın bir çok güzellikleri gibi bunu da hem bu millete, hem de insanlığa haram eden eski Mareşal yasağı. Dürbünümü cebime mi soksam, Leica mı gömîeğimin içine mi saklasam diye telâşlanıyorum. Havada menimüs kirat günlerindeki şarab kokusu GUNDE Falih Rtfkt Atay tutuyor. Yolculuğun on birinci çarşamba günü İstanbuldasıruz. Birinci mevki yemeli içmeli galiba yüz doksan lira kadar bir şey. İkinci, sınıf bir otel tîcuzluğu. Yalnız iki şeyden dişim ağrır gibi ıstırab çektim. Biri, ağzında piyasanın bütün şarkıları ve gazellerile güvertede, salonda, yemek salonunda, koridorlarda. yatak kamarasında peşinizi bırskmıyan hoparlör. Avaz avaz, cıyak cıyak. Radyoyu bir genişçe odaya kapamak, şarkj, gazel, hattâ havadis dinlemek istiyenlerin orada emrine ayırmak. geminin kalan tarafını da başını dinleyecek o!an3ara bırakmak düşünülmesi o kadar güç bir şey midir? Mareşal yasağı yerine gürültü yafağı. Mshur nağmcîeri arasında Amerikahl ırın yemek yiyişini bir görmelisiniz. İkincisi ambar içindeki ve güverte üstündski üstüste halk! Fakat bunlar biztm vatandaşlarımız. Yırtığı pırtığı, etkisi püsküsü ile. eğer sannmazsak soğuktan donacağımız örtü o. Birinci ve ikinci mevkilerin ya babası, ya dedesi. ya amca oğlu. Onları ampa üzerinde ı:atıımak. masa üstünde vedirmek, insanca yolcu'.uk ettirmek yolunu bulmalıyız Halkı sevdiğini söyliyen hiç kimse, başı dönüp düşmeden öndeki ambarın içine veya arkadaki güverienin üstüne bakamaz. vurmağı düşünen şirketler ve hususî teşebbüsler devrinde yerin altı yağma ve anarşi içinde idi. O zaman gördüğü:n Zonguldakla şimdiki arasında. bir sömürge parçasile bir vatan parçası arasmdaki fark var. Kömür 1941 de, yani harb içinde devletleştiğine göre Türk idarecileri ve •eknisyenleri bu farkı en güç şartlar içinde başarmışlardır. Soğan ekmek kemirerek taş veya kerpiç koğuklarda pinekleycn, soğuktan hastalandıkları vakit kendilerini üstü ateşli küle gömen işçiler, şimdi üç türlü sıcak yemek yiyerek rahat yalakhanelerde uyumaktadırlar. Altı çimento, duvarı katran kaplı, yanyana iki kat tahta ^eya kara demirden yüzlerce karyola ile doîu bu yatakhanelere işçi sarayı adı verildiği aklıma gelince, yüzümün kızardığını duydum. Ne Türk işçisine, ne de bir çoğu Avrupa ve Amerikada tahsiüerini tamamlayan Türk mühendiskrine ve aiîelerüıa bugünkü jahıttan daha azı verilemez. Bütün işletm? bölgesi yollarla donatılmıştır. V.tkyje attan başka vasıta ile ocakîara gidilmek ihtimali yoktu. Yalnız yer üstünde çalışılmış değüdir: 31 dağınık ağız, 12 ye indirilmiştir. 1941 denberi 3 milyon lonluk istihsal 4 milyon küsur tona çıkîrılmıştır. Fakat ıhtiy?c daha büyük nisbette arttığı icin hâlâ kömür sıkıntısı çekiyoruz. Fransız ve İtalyanlar burada iken bir ton kömür limanda 75 altın kuruştu. Harbden önce de 9 lira! 75 kuruşu kırk defa veya İkinci Dünya Harbindenberi en az ıiat artışı dört misli olduğuna göre 9 lirayı dört defa büyültürseniz, kömürün otuz ile otuz altı lira arasında verilmesi lâzım gelir. Hüklmet zarar da edilmiş olsa 25 lira teslim fiatı üzerinde durmuştur. Dünyanın en ucuz kömürü. Türk könıürü olduğunu belki de bilmiyorsunuz. Şunu da hesaba katınız: 1941 de sosyal yardım hemen hemen sıfır, 1948 de 18 milyon lira! Şimdi Amerikahlann ayırdığı dolar yardımı ile, yeni plânın tatbik edilmesine başlanmıştır. 1952 de Türkiyede hiç bir sıkınü kalmıyacak. fakat 1958 de yedi buçuk milyonla on milyon arasında istihsal yapılacaktır. Aşağı yukarı altı milyon ton kö'nürü dışarı satacağız. Projeleri inceleyenler, doğru bulanlar ve para harcamağa karar verenler Amerikalı fhütehsssıslardır. Bundan başka işçi refahı iki misli daha artmasma rağmen, her şey «üektrik ve makineye çevrilece^i için, istihsal fiatı yüzde 40 nisbetinde ucuzlayacaktır. Ben bir çok işlerimizde kusurlar olduğunu bilirim. Oyle sanıyorum ki en iyi "halledilme yoluna koyduğumuz iş, kömürdür. Eğer Türkiyede bufü.ı istihsal davalanmızı, kömür ışLriz kadar yoluna koyabilsek, büyük Avrupa devîetlcrinin başijcaıarın cian biri olurduk. Ilmî ziraatin alfabe&rodeyiz! emleketimize ziraat memleketi deriz; çtin kii nüfusumuzun yüzde 82 si çiftçidir; fakat ziraatimiz henüz çok iptidaidir. Buna rağmen. kadar mükemmel bir paİavra edebiyaü ile ziraat sahasın|da yaptıklarımızla iftihar ve kendi kendimizi methedip durduk. Ziraat bakımından ne kadar geri olduğıımuzu anlamak için, bize Tarım Bakanı Cavid Oral gibi doğru özlü ve doğru sözlü bir Bakan lâzımmış. 4 ağustosta Çayırova Teknik Bahçivanlık Okulunda acılmış olan Ziraat Okullan Kongresinde Bakanın söylediği nutku okuyunca, yıllardır, sadece alkısladığımız ziraat çaiışmalarımızın da. ziraat usullerimiz gibi, iptidaî olduğu anlaşılıyor. Cavid Oral, ziraatin bir ilim, bilgiye ve tecrübeye dayanan bir mes lek olarak kabul edildiği bu asırda. liraatimizin ileri ve teknik ziraat yapan memleketlerden geri kalmasına sebeb olarak medeni ziraat bilgisinin geniş ölçüde değer bulmamasını gösteriyor. Memleketimizde zirai tedris müesseseler; noksandır ve tedris sistemimiz aksaktır ve bunu itiraf etmemekte ne beis vardır, diyor. Gene Tarım Bakan ımıza göre, ..bugünkü Türkiyenin ihtiyac duyduğu mektebli ziraatçi, mekteb vesikası eiinde devlet kapısında iş arayan bürokrat <yani kırtasiyeci) adam değil: ancak bilgiye. ttyrübeye ve pratiğe dayanan iş kabiliyetli ve yaratıcı kudrete sahib iş adamı tipidir. Bakan diyor ki: • Bugün bu memlekette çiftçi olarak çalışan kaç mektebli ziraatçiye raslayabilü'iz? Ziraat mekteblerimizden mezun olan bir çok elemanları aradığımız zaman. kinıbilir mesleği ile alâkası bile olmıyan hangi büroda çahştığmı görürüz. İşte bu sebebledir ki ziraat mekteblerimiz. şimdiye kadar devlet daireleri için daha çok verimli olrauş. Fakat ameli riraat sahasında beklediğimiz neticeyi istihsal edememiştir ve bunun da neticesi mek tebli ziraatçi, bizde bir kalem efendisi olarak karşılanmış ve bu yüzden Ziraat ilminin kıymeti yayılıp yer bulamamış ve toprak sahibi babalar çocüklarının istikballerinl doktorluk, avukathk ve buna ben» zer başka mesleklerds aramak arzusuna düşmüş. bu vaziyetten is* memleket ziraati büyük eleman ve zaman kaybına maruz kalmıştır.> Tarım Bakanı bu hakikatleri takdire değer bir acık sözlülükle ortaya koyduktan sonra, ziraat mekteblerini kövlü çocukları için cazib kılmak ve bu mekteblere muhtar ve jandarma zoru ile talebe bulmaktan vazseçerek bunları talebenin pönül nzasile ve yalvararak koşacağı bir şekle sokmak, mevcud mevzuatı dcmokratak bir ruh ve zihniyctle değiştirmek lüzumundan bahsetmiştir. Bu nutku okuduktan ve ziraat mekteblerinin hakiki halini öğrendikten sonra. ziraat ilmi bakımından henüz işin alfabesinde olduğuraunı kabul etmek zorundayız. Öyle olmasaydı. Adapazarı Zirai Donatim Kurulu tarafından yapünlan. fakat işe yaramadıkları anlaşılan 25.000 pulluğun imha edilmesine karar verilmezdi. Bunlar acı hakikatler ama öğrenilmesi her halde faydalıdır. Yazan: galiba 1700 metre yüksekliğindeki tepesinden, dört yana, engin ormanlığı görmeğe gidiyorum. yol üstünde köylerile beraber kömür bölgesine dört bin işçi veren De ren var. Nerede köy çatısı görürseniz, orman yok olmuştur. Çıplak ayaklı yoksul çiftçinin yiyeceğini bile vermiyen dik yokuşlu tarlalar. Burada insan ancak tabiati yiyerek yaşıyabilir ve ırman tabiati de nihayet tükenir. Önce verimsiz. solgun tarlaya, sonra kuru toprağa, nihayet aka aka yalçın boşluğa döner. Nasıl yapsak da insanlan bu, ağacla kaplı olduğu vakit güzel olduğu kadar '.engin, yolunduğu vc bir deri gibi yüzüldüğü vakit alabildiğine kısır tabiatten, ve bu tabiati insanın elinden kurtarsak! Zonguîdak bölgesini başka işletmelerle de donatar;k, köylerinde oturan ve ufak tefek bahçe işlerile uğraşan dörtte bir köylü dörtte üç işçi sistemüe buranın çaresi var. Başka yerler halkına da vatanın her dönümü bir aileyi mesud edecck vcrimde bomboş topraklannı ayırabiliriz. Soğuk ve iyi sulu DoroHan'ın bir kaç kilo n^tre ilerisindeki yangm bekieme kulesinden sıra sıra, kana kana. siyah denecek kadar ycşil. millerce 'e ufuklarca omıanlara baktıkça. gönülde adeta vatan sevgisi artıyor. Bu zenginliğe ve güzelliğe nasıl kıyılır diye düşünmeğe vakit kalmadan, onun kaç mısline, kaç /üz misline kıymış olduğumuzu hatırlıyorum. Bugün de onun talii üzerinde oy pazarlığı yapmıyor muyuz? Yol Reşadiye üstünden yukarı uzanınca Anivara, sapınca İstanbui yclu. Kolayca gidip geiınebilir. Turizm diye zihnimizde büyütüp durduğumuz şey, buralar için nedir. bilir misiniz0 İşte bu yolu biraz daha düzeltmsk, katranlamak. konak konak benzin verme istasyonlan yapm&k, güzel manzaralar üstüne basit kah.'»ler ve öyle zengin oteller değil. Auberge denen ya pılışı ucuz, ba'<ımı ucuz, sadece yatacağı ve yiyecaği terr.iz yatma yerleri yapmak! Hattâ orman içlerine, Amerikada ve şüphesiz daha başka meraleketlerde" olduğu gibi, kiralık vikend evleri kurmak! Zonguîdak 27 Temmuz Denizi kara farzetseniz, ve irili ufaklı teknelerle dolu bir gününde korkunc bir depremle altüst etseniz... Fotografta gördüğüm şey bu... Suyüzü parçalanmış kayıkların enkazı ile kaplı... Gemilerin bacaları iğri büğrü. direkleri kırık, tekneleri denize gömülü... Burada mendirek varsa da, Karadenizde üçerlemeler yedi, bazan on bir metre yükseldiği vakit liman enginden de tehlik^li bir tv.ak h^line Arkası Sa. 6, Sü. 1 de Başbakan, Ankaraya hareketini lehir etti I ;ibi yürek oynatarak gönül açan bir şey var. Şu karşı plâj, Boğazın da tek plâjı yasak. Şu tepedeki köy yasak. Bizim RumeliKavağı bile yasaklar arasında. Halbuki eski usul, Hamid devrinde bile, nerede stihkâm, tabya ve top varsa. Almanyada olduğu gibi. onu duvar Zonjuldak 25 pazartesi veya dikenli telle çevirmek, etrafına nöbetçi koymak, geleni geçeni Bir kömür madeninin bu kadp.r de serbes bırakmaktı. güzol bir tabiat içine bir de İskoçPransanın Normandiya kıyılannı. yada yerleşmiş oldvğur.u duyınuşBelçikanın Ostand kumsallarını ya tum. Birbirinden ayrı ve birbiri ile sak bölge yapacağmı akla getire ilgisiz. sadece az emekle çok para bilir misiniz? Mareşal yasağını ikinci cepheyi açan İngiliz ve Amerikan komuanlarına gösterimz. Eğer yüzde beş sıkı bırakırlarsa. Kilyosun tuzlu Cinsî Terbiyede Salâhiyetli suyunu içmeğe razıyım. bir Rehber Sık sık Moskof gemüerinin 1e buradan geçtiklerini düşünerek. Yeni çıkan Ağustos Sayısında [özlerimle göremediğime dürbünle doya doya bakıyorum. Anadolu tenerini kıvnlmca yayvan. rahat bir kıyı boyu. E?siz Irva plâjı. Belki Cinsiyet mevnıundaki yazılarını ondan eşsiz Şile.. RiyodeJaneirotakdim ediyor. da böyle bir sahili dolaşarak enein? çıîcftıı deniz yolunu düşünüyorum Ord. Prof Dr. Fahr^ddın Kerim Gökay Ord. Prof. Mustafa Şekib Tunç Bövle imkp.nlsrın bir kaç mil arka Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan sında fakirlikten nasıl kuıtulaca Prof. Dr. Ferid Hakkı Saymen ;ımızı düşünerek başumzı kaşıyo Prrf. Dr. Sulhi Dör.mezer uz. Ayrıca milletlerarası otoritelerin Croisisr,e sözüne türkçede bilmem • * '•" '•' ?u m a k a l e l e r i : nasıl bir karşılık bulmalı? Gemi ile Cinsî ihtiraslara nasıl hâkim olnıalı? kona kona gezüecek yerlerin bas:n Cinsiyetin hakiki gayeleri da ihtımal Vizim Karadeniz kıyıia Evli bir erkek nçler bilmelidir? rı gelir. Boğazın Anadolu yakasını Mes'ud bir izdivacın temelleri altı yüz mil kadar uzatmaşn hiç E.keğin tenasüli faaliyeti dİ!>;ünmenıişçinizdir. Hopaya kadar Prostat hakkında neler bilmelisıniz? Türk Karadenizi bu! n%nizyol'.arı Dul kadınların cinsiyet hayatı Erkek husyeleri nın rahat. iyi servisli vapurları he Sua1 ve eevsblar... VT.S. men her limanda kasabayı ve etraBütün bayilerden arayımz. fın: gezip tanıyabileceğiniz kadsr durmakta. Paz^r günü İstanbuldan kalkıyorsunuz. Zonguîdak. İneVxılu. Samsujı, Ordu, Giresun. Trsbzon. Rize ve perşembe günü Hopa. Dö P. K. 1657 îdresine 50 kuruşluk nüşte gemi bu Hmanlardan ba^ka posta pulu eönderene mecmua Akçeabad, Vakfıkebir, Tirebolu. yollanır. Fatsa, Ünye, Sinob. Albanayı da SEKSOLOJİ Beş Profesörümüzün Iklndl 68 sahife 50 Kuruş DİSİ KUŞ rin! O gitti .çocuk geldi... Gel bakalım delikanlı. ne oluyoru? Hiç bayım. Benim bir şeyden haberim yok. Hangi şeyden... Gece dolaşıyormuşum... Hiç hatırlamıyor musun? Hayır... Sen kaç kilosun? 53... Geçen sene ne kadardın? 51 kilo idim. Sen biraz kilo almalısın. Sigara içer misin? Arasıra. İçki? Arasıra. İştahın nasıl? Fena değil... Uyku? Vallahi ben uyuyorum sanıyordum ama geziyorsun diyorlar. Her gece mi? Hayır. Haftada bir.. Çok değil. Değil ya!. Peki .seninki bu hale ne diyor? Aldırdığı yok. Kimin? Deyince çocuk afalladı... Annemin... Amma aldırmıyor. Şimdi dalgayı bırak da ver şu şebekeyi bana Ne yapacaksınız? Resmini göreceğim. Çıkardı. Tam vereceği sırada açtı, içinden bir şey aldı. Ver, o resmi ver de bakayım. Eryım... * Bırak şimdi numarayı da... îşi anlayalım. Resmi verdi. Güzeloe bir kız. Ne olacak? Vallahi bilmem. Anası, babası var mı? Var. Pazartesi geceleri evde yalnız mı? Anası, babası kızkardeşine mi safir gidiyorlar. Sen de somnanbül oluyorsun! Kadınların sabırsızlıkla beklediği bu nefis mecmuanın Ağustos sayısı çıktı 35 Krş. ARİF BOLAT DoroHan 2 G Teramuz KİTABEVİ. 80 kilometre içeride DoroHan ın Uykuda imişin gibi... Bağıra bağıra o kızın adım EÖyle... Bir kaç defa... Sonra? Üst tarafına karışma... Hadi git. Anneni gönder. O gitti, kadm geldi. Oturdu Ben düçünceli düşünceli: Hanımcığım, çocuğun vaziyeti ciddidir. Tabii efendim. Şaka olur mu? Yaz mevsimi vapurlar, kış mevsimi tıamvaylar.. samimiyeti arttıran vasıtalardır: cünkü dört kişilik Eiralara altı. sırasına göre yedi ki§i otuıur. Yirmi beş kişilik tramvaya kırk beş kiji dolar. E bu kadar sıkı fıkılık samimiyeti arttırmaz da ne yapar?. Ben Üsküdardan biniyorum. Üsküdar vapurlarının çoğu orta Boğazdanberi yolcu toplayarak gelir. ı '; Onun için Üiküdara vardığı zanıan salonlarda jtuıacak yer bulunmaz. He!e ben öğleden scnraki poitalarla Köprüye gittiğim için bindiğim vapurda kadınlar ekscriyeti teşkil ederler. Yani ortalam^ hesab bir erkeğe iki iki buçuk kad'.n düşer. Bizim hcsabımıza sevirjü?cek şeydir. Demo'trasi hesabına korkuludut. Yani vapurda bir seçim yapsak kadınlar çoğunluğu alırlar.. (Alırlar da ne jolur? O da ayn bir hikâyedir ya!) Üstelik bu vapurlar vaktinde gehnezler. Densiz misafir gibi bir çeyrek, yirmi dakika Secikirler.. Vapur nerede kaldı? diye ordujrunuz zaman alacağımz cevab demirbaş klişelerdir Şimdi gelir bayım.. Yahud: Aktarması var da... Nihayet nazlım gelir.. yolcular birbirini iterek içeri girer. Güverte rüzgârhdır. 01ma>a da oturacak yer sıcaktan kimsenin yanaşmak istemediği baca civarıdır. Oraya gitmem. Yanacak kadar yandık, bundan sonra benden paso! Baş taraf panayır gibidir. Ne oturacak, ne duracak yer. Ü? clik rüzgâr düğmelerinizi çözer. En alt kamaraya gelince, bft kasvetli mahaldir. Yalnız kalmak istiven çiftleri tedirgin etmek densizliğüıi göze alsanız bile karanlık, rutubetli. sıcak ve küf kokusu lnsanda yere geçmiş tesiri bırnkır. Kala kala ort» salon kalır.. Biz d« oraya gittik.. dört kişilik yere yayvan oturmus, üçüzlü «ra lar, beş kişilik yere yerleşmiş dört•ü kanapeler çok! Fakat ınsan biraz meviî gösterdi mi yüzünüze o kadar huşunetle bakıyorlar ki; babadan kalma arsasına tecavüz edilmiş adam bu derece öfkelenmez. Ben böylece yolcuların öfkeli nazarlannı yoklaya yoklaya salonun dibine vardığım sırada Beylerbeyinde mukim Dersaadet davavekillerinden Hayreddin Bey adındaki Soymadın nasıl baksm!.. dostumuzun bizi ç^ğırdığını gör Aman beyefendi, öyle demedüm. Gördüm ama, oturduğu sırada yin! Soymak 'ar, soymak var. yer yok ki.. Eyy! Maa/ene neyi icab eder Teşekkür aderim, sıkışürmıyase onu yaparlar .. yun. : Muayene çin soymak mı lâ Yok a canım. yer var. diye zım? karşısmdaki .firıyı gösterdi.. karşı İşine görs.. hastalık var ki soki sırada dört cişi oturuyor. Pek de yulmadan muayene yapılamaz. et'.i değil.. Aman beysfendi.. ben saçkıran Müsaade eder misiniz? dedim. oldum.. beni soydular vallahi.. biİliştim.. Ha'l hatır sorujturduk. Hayreddin zimki apandisit 'oldu... Allah razı olsun doktor Ali Bey bir şey alBey: Dişim ağrıyor. diyecek oldu... madı.. «Veraman al iyi gelir, dedim. Haa! Anladım.. Ben soymak O bir şakacı adamdır: deyince, yani elbisenizi çıkarmak Teşekkür ederim doktor bey.. manasma anladımdı.. diyince ben de: Yok beyefendi.., Vizita mese Estâfurullah vazifemiz. dedim.. lesi, vizita .. geçti... Vapur kalkü.. Hayreddin Efendim. Beş parmak bir olBeyin yanında bir babayani kadın maz.. ne diyelim... oturuyor. Ona iğilip bir şey sordu. Tabii dfendim. Size lâf düşÖteki de gülümsiyerek cevab verdi. mez... Ben aldırış elmedim. Avukat kısBen bu cevabı kendi kendime mınm türlü türiü müşterisi olur. tahlil ettim. Neden lâf düşmez yaKadın sonra da benim solumda o ni? Gazeteciler de çok para mı turan çelimsiz bir delikanlıya: alıyorlar?.. Ne münasebet!. Hüsnü! Gane çarpınün var Kadın tekrar yanımdaki çocuğa mı" dedi.. sordu... Öteki de: Sıkıntı geüyor mu?... Aezını büktü. cevab vermedi. Kadın tekrar Hayreddine bir şey söyledi... O gene bir şey ler söyledi'.. Kadın: Peki! dedi. çantasım açtı.. bir mendilden çatır çatır söktüğü bir sakız çıkardı, ağzına attı, bir de sigara yakü.. 'e ortaya lâf attı.. Allah hekime hocaya bir kulunu muhtac îtni"=in!.. Hayreddin: Amin. dedi... Şimdi sırası mr anne! Kadının ıçi doiu olduğunu derhal Oğlum, fena bir şey söylemeanladım.. dim ki . Tamam sekiz aydır git gel, git Kadın sustu.. Çocuk biraz sonra gel... Arhk bıktım, usandım. Hekim cebinden bir sebeke cüzdanı çıkarparası, reçete parası veımcktcn hâl dı, açtı. Gözümün ucile baktım.' Bir oldum .. Allah ellerine düşürmesin kız resmi var. "ekrar kapadı, ceHemen insanı soyuvorlar. bine koydu.. annesi «ordu; Göznmün • ine bakıyor Ben ce Nedir o?. vab verme naevkücde oldujumu Hiç.. saaarakDemek ki!,.. U GECE Vapur Köprüye geldi.. ben çıktım... Bir •ranvaya atladım... Kan ter içinde gazeteye geldim. İşimi tezgâhladım.. Bir kaç arkadaşla biraz yârenlik ettim... Veliefendi çayırı vakasının hikâyesüıi orada bulunan arliadaşlardan dinledim Gazete idarehanesinde birteviye bir mevzu üzerinde konujulur mu? Odaları dolaştım. Sekreterin yanında karar kıldım.. az sonra hademe gelip haber verdi. Misafiriniz geldi... Odama gittim... Aaa! Ben bu kadını tamyacağım.. tamam. Vapurda rastladığımız kadın.. yanında da o çelimsiz genc... Affedersiniz doktor beyefendi. Bir münasebetsizlik ettik, ama kusura bakmayın. Çünkü Allah kısmet ederse yann Bandırmaya gideceğiz.. bilet aldık.. onun için bugün sizi rahatsız ediyoruz. Müsaade edersemz bugün derdimizi anlatalım... Hay hay! Buyurun efendim. Teşekkür ederim.. efendim... Anne, müsaade et de ben anlatayım... Sen dur oğlum, evvelâ ben anlatayım.. İyi ama sen lâfı uzatırsın! Uzatmam, merak etme.. beyefendiyi.. Yahu, ka lın kısmı bu işten ne anlar?.. Ayol kör 'îör parmağım gözüne.. bunun anlamayacak tarafı var mı? Sen bilirsin .. Ama kısa kes.. Olur... (Bana) Beyefendi, Hüs nü benim dünya ahret oğlumdur. Anlamadom.. Yeni benim anl oğlum değil. evlâdi manî mi derler. Yani evlâdlığınız.. Evet ama mıhısa kayıdiı. A&ıl c GEZEN Yazan Burhan Felek oğlum gibi» GüzeL Çünkü efendim.. bizimkinin. hikmeti hüda, zürriyeti olmadl... Anne bırak şunlan ben.. amma da matrakmışsın ha!!.. Dur oğlum, müsaade et de anlatayım. Bir daha biz beyi nerede buluruz? Ben de bir ayak evvel lâfın başlamasını istiyorum. Çünkü işim var, çıkacağım. Çocuğa dedim ki: Müsaade et de valide hanım anlatsm. Sonra sizi de dinleriz. Efendim, nasıl söyleyim. Hüsnü. sen biraz dışarı çıksana!. Kadın bana bir de göz etti. Ben de çocuğa: Siz biraz içeri odada bekleyin! dedim. Çıktı, kaduı açtı ağzını... Aman doktor beyciğim Ne olursa sizden olur. Affedersiniz ama ben doktor değilim. Biliyomm beyefendi, biliyorum. Müsaade edin de anlatayım... Bize Hayreddin Bey söyledi. Biz sizi gökte ararken yerde bulduk. İyi ama... Allah aşkına, ne olur beyefendi, beni bir kere dinleyin. Peki ama ben... Ne olur, dinleyin. Buyurun... Efendim biz Çengelköyünde oturuyoruz. Bizimki Denizyollarmda çarkçıdır. On beşte bir«ve gelirBen Hüsnü ile beraber otururum. Köyiçinde bir evimiz var. Lâkin rahatımız kaçtı. Bu çocuğun hastalığından. Hangi hekime gitti isek bir şey bulamadı Ama görüyorsunuz yavrucağı iğne ile iplik. Üstelik üç dersten de ikmale kaldı Kalmadı ya. intihama şiremedi. Aman okumaıu canım. Ne olacak. s«g ol sun da. Nedir hastahğı? Zayıflıyor. Uyku uyumuyor(Kapıya bakarak )uykuda kalkıp geziyor beyefendi. Haaa! Somnanbül olmasın. Yani uykuda gezme hastalığı olmasın. Biz de ondan korktuk. Doktorlara muayene ettirdik. Bir şeysi yok, diyorlar. Diyorlar ama gel gelelim.. kaç defa gözetledim. Çocuk geziyor. Ödümüz kopuyor bir yerden düşecek diye. Nerelere gidiyor? Aşağı kata iniyor, bahçeye çıkıyor. Siz arkasmdan gitmiyor musunuz? Gidersek fena olurmus. Onun için peşüıden gidemîyoruz. Sonra tekrar dönüyor mu? Dönüyor... Yatağmda btiluyoruz. , Saat kaçta dönüyor. Belli değil M... Her gece mi? Hayır. Arasıra... İki günde bir mi? Yok, o kadar sık değil. Haf Hayır. onu demek istemiyorum. Yani hastalık ehemmiyetlidir Ya! Vah vah. Şimdi ne yapar cağız? Aman Yarabbi. • Bağırmayın da işitmesin. Bunun bir ruhî sebebi olmah. Bunu ancak siz anlayabilirsiniz. Gece sayıklar mı? Hiç dikkat etmedim. Bu akşam dikkat edin. Odasına kulak verin! Bakalım bir şey öğrenebilir miyiz? Peki beyefendi, ilâç filân. Bu ilâçlık iş değil. Psikanaliz meselesidir. Kadın gitti. tada bir. Meselâ ne günleri? Vallahi dikkat etmedim ama son defa.. dur bakayım. Pazar günü. Yok pazartesi günü idi. Kızı Ondan evvel... Pek iyi haürlayamıyorum Hattâ bizimki » gün gitmişti Galiba o da pazartesi idi. Peki hanımcığım. Şimdi siz difarı çıkın! Çocuğu bana gande Ertesi gün beklediğim gibi alı al, moru mor geldi. ' Ne haber? Aman beyefendi, bütün gece... arkamızdaki aktarın kızımn' ismini söyledi durdu. Geçmiş olsun. Mesele anlaşüdı... Artık kolay... Ne gibi? Evlendireceksirüz Hüsnüyü. Kiminle? Aktarın kızile. Aaa! Üstüme iyilik sağhk. Ben o ailer.in... Hanım ya çocuâunuzun sıhNe olacak? hati. ya kendi kininiz... Vallahi bayım, ben mafoldum. Çıktı gitti Bir hafta sonra gazetelerde şu ilânı gördüm: • çok seviyorum. Pâyân Girgiu Annene açsana! ile Açamam... Onlarla kavgslı... Hüsnü Vinç Ne olacak? evlendiler Dinle! Sen bu gece sayıkla!. Allah mfiftud etcin. Ne gibi? B. FELEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear