24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 Temmuz 1949 CUMHURIYET |imııiıııııııııuiHiııııııııııııııımmıııııııııııııııı Âlman muhaliflerinin Güneş hakkmda yanlış çıkan büğiler ve yeni hakikatler İstanfmüa pptıkları Yazan: Rıdvan Tezel sulh tesebbüsü Tnrri1! iMIUUIII TîIlllTTllı!* H I İ İ H T İ I I H H I I I I I H I I I ' I İ Gerek fen adamlannı, gerek as fakat onlan, ter'îib ederek vuku kuvvetile mütenasib olduğu bilindiğine göre, bu teamüllerin cersyan tronomları. jzun zamandanberi a bulmaktadır. Gene saym fen adarru, keyfiyeti ettiği yerde, suhunetin 20 milyon lâkadar eden bir nokta, güneşimiderece civannda olması lâzım gelzin bu muazzam enerjisini ne su şöyle iz3h ediyor: « Güneşte en çok bulunan hid mektedir. ret»e tedirik eyleriğidir. KeyfiyeHasıl olan bu reaksiyonlarm sürtin orta çağlaıdsnberi yapılan izahı, rojen, karbonla bifleşerek, azot apek tabiî olarak, ilmin o zamanki tomunu meydana getirir, fakat oır atini. tayinde. o yıldızın verdiği ışık rüşdü ile mütenasib olmuş, derpiş müddet soara, radyoaktiv bir kar ve hararet enerjismden istifade eolunan na;ariyeler, o vaktin, ilmî bon atomuna tahavvül eder. Bu a dilmektedir. birleserek, Bugün, bir türlü izah edilemiyen 2ihniyetini aksettirme bakımmdan, tom tekrar hidrojerle ysdece bu bakımdan, bucüne kadar azot atomu meydana eetirir. Bu a bir noktaya da kısaca temas etmek zot atomu. tekrar hidrojenle birle istiyoruz. ehemmiyetini muhafaza etmiştir. Eazı yıldızlar. aüneşin yanm ml20 inci asrın başmda fen adamla serek. oksijen atomunu has'l eder. n askerî vsya ilmî bir maksadlı, Bu oksijen, radyoaktiv bir • zot yon misli enerji sarfettikleri balde. ^•eni enerji kaynakları bulmak sev atomu verir. Bu azot bir hidrojen güneşin f?hib olduğu kaynağın rtasma düşmüş cîduklarından, 'et daha alarak, bir karbon çekirdeği milyonda birine malrktirler. YapıITik edilecek bir mevcııdi'et olarak hastl eder. Neticede dört hidrojen lan hesablara göre, bu kabil yıldızsuneşi intıhab etmişlerdir. Güneş nüvesi yerine, bir hp' um nüvesı larm havatiyetlsri bin sene içinde • e diğer yıldızların bu enerjiyi na teşekkül ederek devrî bir reaksi vok olmak lâzım geliyor. Halbuki Hippark tarafından 2500 sene evvel Mİ temin ettikleriıü meydana çı yon meydana geımiş oluı. Netice itibarile, d?rt hidrojenden tanzım edilmiş bulunan semavî qrmak uzere, evvelki bir yazımızoa da tebarüz ettirmış olduğumuz bir helyum atomu hasıl olacağın katalopdaki vıldızlara bugün de ' echile, bir çok imkân'ar mevcud dan, bir miktar kütle kaybı, ener rastl?maktavız. olur. Şu halda, amid kesilmiş bulunan dur. «Altm yıhnı» ıarak etmiş olan jiye tahavvül etmiş r Hesab gosteriyo ki, sadece bu bu yıldızlann zeval bulmasma ne neyet, bu izahları erşeç yapabilecek tekerrür, güneşi 200 milyon sene mâni oluyor? İşte bu nokta henaz duruma girmiş bulunuyor. değildir. Belki de, TTîki devirlere bakacsk olursak j berhayat küabiür. Güneş kütlesi aydmlatılmış hey'etşinasla, simysken, işbirligi nin büyıik bir kısmı hidrojenden buçune kadar bilınmıyen bir atoibaret olduğundan, bunun, daha mik reaksiyon vukubulmaktadır. haıınde görmekteyız. pek uzun zaman tükenmekten uzak Fakat bu lcuvvetli bir ihtimal deAstronom durbjnü ile yaptığl ğildir. Fen adamlan. bu meçhulün rasadlarm r.eticelerini pctasında, olduğunu düşanerek biz, insanlar, aydınlatumasına mâni olan keymüsterih olabiliyoruz » hayar iksiri bulmak gayrstile çırfiyeti, mezkur yıldızlann dahilî yaGüneşte hasıl olan bu teamülün, pınan simyakerden tîhkik etmeğe ptlarının büinmemesine atfetmekuğTaşıyor, bu iki fikrin terkibinden dünyamızda olup olamıyacağı, mün te, ve bütün dikkatlerini bu noktahasıran bir sühunet meselesidir. ortaya, o zamanın makul izahı çıya teksif etmektedirler. Teamul süraü.iin suhuneün 18 ınci karak vücud buluyordu. Bu «makul izah> güneşin yanan bir kütle olduğuııu, hacminin gıttikçe küçülmekte bulunduğunu iddia etmekteydi. Şayed güneş yanan bir kütle olsaydı, yanıp tamamen bitmesi 1000 sene içinde, hitama erebilirdi. Hacminin küçülmesi ve dolayısile etrafa enerji verebilmesi şeklindeki işah tarzma göre de ancak 15 milyon sene içinde enerjisini hitirmesi lâzımgeliyordu. Hadisat, bu iki nazariyeyi de tekzib etmiştir. Bir taraftan Smithsoman Ensii Ikind sahijeden devam ra veya bir müddet sonra öltuticn'un araştırmalan .diğer taraftan müstehaselerin tetkiki güneşin kansız kahyor. Ondan sonra müş, beşi hâlâ yaşamaktadır. enerjisini, en az 150 milyon sene kalbi açıp içindeki bozuk ka Görülüyor ki henüz işın başmda denberi etrafa saçtığını ortaya koy pakları değiştirmek işi geliyor. bulunuyoruz. Fakat tecrübeler ika lerleyip cerrahlar köpek üzerinmuşrur. Smithsoman müessesesınln Çünku bu kapakların iyi yaptığl tetkiklere göre, güneş, halen panmaması yüzünden kalb de de bu işe alıştıktan sonra insanvermekte olduğu kudreün yarîsını diğîmiz emme basma tulumba lar üzerinde de ameliyat yapaverseydi, dünyamızdaki sühunet, falso ediyor... Romatizma veya bılecektir. Belki ilk zamanlar Bifınıı altında on dereceye düşecek, sair bir hastahk yüzünden bu insanda da amelıyattan sonra şayed iki misli bir enerji vermiş ol kapaklarda büzülme, iyi kapa kurtulanlar az olacaktır. Ama, saydj, sühunet 180 dereceye kadar namama, yırtılma gibi bir ârıza metoddaki tekâmül, ellerde meolmuş ise bu bozuk kapağın ye leke arttıkça ölüm nısbeti çok yükselecekti. lâzım. az olacaktır. Nıtekim anadan Bir çok fosillerin incelenmesi ve rine sağlamım koymak hassas aletler lcullanarak, yapıîan Bu da kalbin üstünde bulunan doğma kalb hastahkları amelitetkikler, milyoruarca senelik fasıla ve biz hekimlerin perikard adı yatlarında ilk zamanlar kurtudahilinde güneşin, kâinata ve bu verdiğimiz zardan parça alarak lanlar çok az iken, şimdi ölenler arada dünyamıza gönderdiği ışık ve bozuk kapağı yamamakla kabil azdır. Kalb damarlarmın tıkanmasından ileri gelen infarktüste hararet şeklindeki enerjide, mahsus dir. Yoksa kapakları kesip atmak ve de tıkanarak kansız kalan kısbir şekilde tebeddül olmadığını ortaya koymuştur. B.zan eser halin yerine yenisini dikmek kabil ol ma ameliyatla kan getirme çade rüyet edilan tehavvül hava ta sa bile kalb nihayet 1520 da resi düşünülmüştür. Bu da şöyle bakasının, toz bulutlarının ışığa, kika sonra çalışacağından lehim oluyor: dünyanuza vasıl olmasına mâni ol tutmaz. Yapıştığı yerden bu kaYukarıda bahsettiğım perikard Onun için yani kalb dış zarının kansız kaduğunu göstermektedir. Maamafih paklar ayrılıverir. bu küçük tahavvüllerin fazla bir yapılacak şey tebdil değil tamir, lan yere yamanması suretile pedeğişikliğe sebebiyet vermediği de yani yama koymaktan ibarettir. rikard damarlannm bu kansız Gerçi ben size bunu basit bir sahayı beslemesine imkân veranlaşılm'Ştır. Görülüyor ki hakikaten Güneşin dünyamıza verdiği ener iş imiş gıbi tarif ettim ama, bu mek jinin, metre murabbaına isabet eden söylendiği kadar basit değildir. beser denilen kuş itilâlara doymiktan saniyede 2 beygir kuvveti Ve henüz insanlarda değil, kö muyor. Mütemadiyen yükselmek istiyor. Bu insanlığm iyi tarafıdir. Böylece gü.ıeş kâinata enerji peklerde yapılmaktadır. Bu ameliyatın köpekler ü dır. Ve insanlar hep bu iyi tasaçarak, kütiesinden, saniyede, 5 milyon ton kaybetmektedir. 453 zerinde tatbikına devam edil raflarını kullanıp diğer taraflaköpekler!... rını kullanmasalar şairin dedîğ; gramlık enerji, 20 milyon ton ka mektedir (Zavallı yayı, mayi haline ifrağ etmeğe ı:âfi İnsanlara sadakatlerini bir de gibi: geldiğine göre, güneşin muazzam canlarıle ödüyorlar). Alınacak Dünya dönecek cennete, insanla kayhı hakkmda fikir elde etmek neticelere göre hareket edilecek, inandım. yirmi yedi köpekten yirmi ikisi diyebiliriz. Fakat ne yazık ki iyikabildir. Saniyede bu kadarlık bir kaybın ameliyat esnasmda, biraz son liğe matuf çalışmalar az semesonu acaba neye varacaktır? Güneş bu zayiatı telâfi ediyor mu? İ|te /"•eçen haftaya kadar devam eden boylecs üzerinda ısrarla dunılan bır ^ ^ muhakemesi. bütün dünyada noktaya temas etmiş olduk. âdeta Krawçenko davası kadar Bugune kadar yapılmış olan tet merak ve tecessüs uyandıran casus kikler, güneşin, kütle zayiatmı kıs Judith Coplon hakkında önce gemen olsun, şehablarla temin ettiğini len bir telgraf, kendisinin 10 yıl ortaya koymuş'ur. Dünyamızın et hapse ve biimem ne kadar para cerafında, atmosfer adını vermiş ol zasına çarpıldığını bildiriyordu. Erduğurauz hava tabakasmın mevcu tesi günkü haberler bu havadisi diyeti, şehabların dı:n~?mıza ulaş yalanladılar ve savcmın muhakemas:na mâni olmaktadır. Yıldız menin devammı. sebebini açıklakayması denilen bu hâdise, eüneşte, maksızın, ekim ayına bıraktığinı çok sık vukubulmaktj, ve bir günbize öğrettiler. de. müycnkrca şehsb, güneşin satCasus Judith Coplon ile âşıkı ve hma düşmektsdir. Bu miktarm, saniyede. 5 müyrn tonj. kar^ılamak suç ortağı «Birleşmiş Milletler Teştan çnk uzak olduğu da. salâhiyetli kilâtı» ndaks Rus heyeünde çalışan fen adamîan tar^f'nc'an tebarüz et memurlardan Valentin G. Gubişef'in 4 mart gecesi yakalanmalannı tır'nektpdir. sağlayan Birleşik Amerika gizli poGüneş. etrafa saçtığı bu enerjiyi. lis teşkilâtı F.B.İ. dir. AylardanEtn izr,hlara göre. ker>i 1' nttini beri kimseye hissettirilmeden bu teşkil eden atorrJardan sağlamak teşkilât tarafından yapüan tahkikat t?nır. ve takibat Judith'in Gubişef vasıDr. Ceciüa Payne Gapoxhkin, tasile Ruslara Amerikanın müdafaa vermiş olduğu bir kcnfçransta bu tertibatına aid bir takım vesikalan hususu aydınlatank ezcümle şöyle vermiş olduğunu meydana çıkar tası o sırada müsaadesiz silâh taşıyanlarla sıkı bir mücadeleye gidemektedir: mıştı. rişmişt. İlk muvaffakıyetini bu işte F.B.İ. nin elde ettiği ilk başarı « Güneş atomlardan vücude gelmiştir. Atom çekirdeğinde, mu bu mudur? Hayır.. Holnuddaki ko gösterdi. Sonra, İçki Yasağı Kanuszzam bir enerji, mahfuzdur. Gü münist tahrıklerini keşfedip şüphe nu çıkmca Ergar Hoover, kaçakçırıeşte bulunan atom adedini 1 raka li izler üzerinde yürüyen ve sine ları ve gangsterleri takib eden hem:nın yanına, 55 tane sıfır koyarak ma yıldîziarmdan Edward G. Ro yetin başına geçti. Bugün, idaresi altında bulunan ifsde edecek olursak güneşin ne binson, zenci Paul Robson, Fredric kadar muazzam bir enerji membaı March. Canada Lee, muharrir Nor F.B.İ. nin 5000 den fazla hususî ciduğumı tasavvur etmek kabil o man Corwin'in fiilen komünist ol ajanı, Birleşik Amerikanın her taduklarım ortaya koyan, Boston Ü rafında 51 şubesi vardır. Merkezi labilir. Rektörü Daniel L. Washingtondadır. F.B.İ. nin herDunyamız, hafif unsurlarını kay niversitesi betmiEtir. Halbuki, güneş kütlesi March ile karısının da aym akide hangi bir mçmuru âmirine haber nin büyük bir kısmını hidrojen ve ye sahib olduklarım, aym tahrikle vermeden memuriyet makammı helyum atomları teşkil etmektedir. ri yaptıklarmı açıklayan gene F. değil, evini dahi terkedip bir sinemaya gidemez, gezmeye çıkamaz. Bunian sonra, sırasile, karbon, i B. İ. dir. F.B.İ. nin müstakil bir laboratuzot. rksijen atomları gelmektedir. Hattâ o sırada uraıımi efkârda Güneşin bu • muazzam enerjiyi, bu teşkilâta karşı protesto mahiye arı, bir Polis Akademisi, dosya danasıl serbest hale geçirdiğini, fizik tinde bazl itirazlar belirince teşki iresi, 112 milyon parmak izini ıhlâboratuarlarında yapılan tecrübe lâtm şefi J. Edgar Hoover sanık tiva eden parmak izi dairesi mevlerden anhyoruz... Hircşima'da pat ları suçlu gösterecek bütün vesika cuddur. Yılhk bütçesinin tutan 48 milyon dolardır. Vazife ve salâhilayan ilk atom bombası, astronom ları neşretmiş ve: lara hiç bir surette sürpriz teşkıl Bu vaziyet karşısında da pro yetleri de aynca bir talimatname etmcmiştir. Çün<îü onlar, uzun za testolara devam edilecek olursa ile tayin edilmiştir. Bu talimatnameye göre: mandanberi, bu hâdiselerin, yıldız istifaya hazırım! 1 Birleşik Amerika hükumeti larda vukua geldiğini bilmekte idiDemişti. Böyle bir durum herkesi ler...» susturdu ve Edgar Hoover de haklı dairelerinden herhangi birinin hizmetine girecek memurlar hakkında Güneşte hasıl olan atomik hâdi olarak yerinde kaldı. F.B.İ. nin kuruluş tarihi çok =ski tahkikat yapmak, seler. hafif atomlardan nis^eıen 2 Memleketin dahilî asayişidaha ağır atomların teşekkülü şek bir devTe aid değildir. 1924 te onun linde tecelli etmektedir. Yani ya bugünkü başkanı J. Edgar Hoo\cr. Tif aid tedbirleri almak (bu arada kanda işaret ettiğimiz enerji temi henüz hiç kimsenin tanımadığı bir yabancılarm girişecekleri casusluk tıi, atomlan parçalayarak değü ve adliy» memuru idi. Amerika zabı hareketlerini önlemek ve icab eden Harb içinde Hitler'e muanz Alman hükumet ^damlannın Müttefiklerle uzlaşmak için İstanbuldaki bir mümessilleri vasıtasüe yaptıklan teşebbüs iîk defa olarak bugün bütiin tafsüâ'ile ifşa edilmektedir. Bu vazifeyi üzerine alan Kont Helmuth Von Moltke. * ı n V * ^ i ; i . tefiklerie temasa çermeyi diişündüsii zaman teşebbüsünden iki kişi>"i haberdar etmcvi kararlaştırrmstı ki hunîardan biri de meşhur Amerikah kadnı gazeteci Dcrothy Thcmpson'du. Tanw>r>ış sivasî muharrir. bundan bir iki ay rvvel şehrimİ7e peidiği zaman Kont Von Moltke'nin o zaman lema«=ta bulnnduğu ?atı mesele hakkmda kendîsine malumat vermistir. Dorothy ThpmT>snn bu müfcim tarihî hâdi«e>'i şövle anlatıvor: 1943 haziranında. yani Hitlcr'c karşı hazırîansn suikasdden tam bir sene. Almanyaya karşı Müıter fık zaferir.den ise iki sene ev\ el, Kont Helmu»h Von Moltke, İstanbulda Batıh Mdttefiklprle ve d\7 hassa Amerika ile temasa geçmeye teşebbüs etmiş ve bu teşebbüsünü aym senenin aralık aymda bir kere daha tekrarlamıştır. O zamanlar Alman Harbiye Bakanlığına mensub bulunan Kont, Alman ordusundaki bır zümreyi, sivi! memurların yüksek mevkili sınıfı ve siyasî hayatta n^zi idaresinin muhaliflerini temsil ediyordu. Bu muhalefet prupu, bütün tehlikeleri söze alarak. tekliflerini kâğıd üzerinde tespite kadar vardı. Yalruz, kendisine bu vazifeyi verdikleri mümessillerinin ancak iki kişi ile temasa geçmesini kararlaştırdılar. Bunlarda biri Amerikanın eski Ber'in Büyük Elçilerindendi, diğeri de sır saklayacağına emin oldukları bir Amerikalı cazeteciydi. Fakat, eski Büyük Elçi, mesele kendisine açıldığı zaman, bu işle alâkadar olamıyacağını bildirdi. Gazeteci ile temasa geçmek ise kabil olamadı. Yedi sahifelik bir muhtıra şeklinde hazırlanmış olan teklifte, ou grupun mahiyeti belirtiliyor ve Almanyada Hitler idaresine karşı 4 ki muhalif zümre bulunduğu bildiriliyordu. Bu zümrelerden biri Doğu yani Rusya ile digeri de Batı yani İngiltere ve Amerika ile anlaşmaya taraftardı. Muhtıraya göre, sayı itibarile zayıf olmakîa beraber batı taraftarlan ordunun, mükî idare kadrosunun, din müasseselerinin, sanayi ve ticaret hayahnın, münevver zü'mrenin ileri gelenlerinden mürekkebdi. Bunlar manevî ve siyasî bakımlardan Almanyanın mağlub olmasının bir zaruret olduğunu kabul ediyorlar ve Müttefiklere kayıdsız, şartsız teslime taraftar bulunuyorlardı. *** Muhtırada bu teklıften maksadm harbi kısaltmak ve Batı Muttefiklerile beraber müşlerek bir gaye uğıunda Ibirlik kurmaktı. Teklife göre, Alman ordusu Lehistandaki re verıyor. Güç ve geç işliyor. Halbuki fenalık yapmak :çm çalışan melekelerimiz çok daha kolay, çabuk ve bol netice verdiğinden şimdilik: Dünya döndü cehenneme, insanla inandım. demekte haksız değiliz gibi geliyor bana... Alman hududlarına eayet yakın bir hat üzerinde tutulacak, Batı cephefinde 'se Müttehklerin büyük bir taarruzu karşısında gerileyerek memleketi onlann işgaline terkedecekti. Batı Müttefiklarinin bu istilâ kuvvetîeri karşısında Doğu cephesi de nihayet teslim olacaktı Teklife göre bu plânın tahakkuku için başhca iki mühim nokta vardı: 1 Batı Müttefiklerinin şüphe bırakmıyacak mahiyette hakikaten büyük bir taarruza girişmeleri; 2 Alman muhalefet zümresile evvelden anlaşarak askerî esnasmda yapacakları işbirliğini karRrlaştırmaîarı. Muhtırada bu hususlar şöyle ızah edilivordu: <Alman ordusunun henüz y ku\"vetini muhafaza eden bir çok birlikleri vardır ki bunlar Batı Müttefiklerüe işbirliği etmeye ve bu hususta verilecek emirleri yerine getirmeye hazırdırlar. Fakat bunlara ancak yukarıdaki şartlar yerine getirildiği takdirde güvenilebilir. Zira ancak o zaman programın muntazam bir şekilde tatbikı ve ordunun desteğile tahakkuku kabil olacaktır. Aksi takdirde bazı güçlükler çiKabilir ki bunlar plânın tamamile muvaffakıyetsizliğe uğramasına sebeb olabilir.» Muhtıraya göre, Müttefik kuvvetleri Alman topraklanna ayak basıp memleketi işgale başladıklan zaman nazi aleyhtan muvakkat oir hükumet teşkil edilecek ve bu hükumet, Müttefiklerla işbirliğinin gayri askerî cihetlerini idareyi üzerine alacaktı. *** Almanya ile Batı devletlerinin işbirliği etmeleriıiin bir zaruret olduğunu belirten muhtırada şöyle denilivordu: • Komünıstlik Almanyaya ysyılırsa Alman Inilliyetçiliği ile birleşir ve ordu tarafından desteklenirse Avrupa milletleri ailesi için büyük bir tehlike halini alır. Bu tehlikenin her ne pahasma olursa olsun önlenmesi ve bunun için bütün gayretlerin sarfolunması lâzımdır.» MÛhürada sol cenah Alman kuvvetlerinin ve bilhassa işçi birliklerinin de yardım^nm temin olunacağı işaret ediliyor, Müttefikler memleketi işgal edip askerî bir kontrol altına almca bu kuvvetlerin muayyen Hr rl?na göre teşkilâtlandırılabileceği ilâve olunuyordu. Bu suretle Almanyada Rusyaya karşı kuvvetli bir cephe kurulabilecekti. Muhtıranın en mühim noktalanndan biri, harbden sonra Almanya bahsi üzerinde Batı ve Doğu Müttefıkleri arasında bir çatışma olacağının evvelden tahmin edilmesidir. Kont Von Moltke, İstanbula ikinci gelişinden sonra ayrılırken arkadaşına şöyle demiştir: « Hürriyeüme sahib olduğum son ayımı yaşıyorum.» 'Hakikaten, Kont Almanyaya dönmüş, noeli orada ailesile beraber geçirmiş, fakat 1944 ocağında tevkif edilerek bir kaç ay sonra idam edilmiştir. Onun gibi, Batı ile işbirliğine taraftar olan mukavemet hareketinin hemen hemen oütün ileri gelenleri aym âkıbete uğramıştır. (Daily American'dan) F ENN f BAH sLE R İKTİBASLAR 1 I TARİHTEN SAM1FELER j Eski Be Yazan: Haluk Y. Şehsfivaroğlu SIHHİ BAHİSLER: Kalb hastalıklarının ameKyatla tedavisinde görülen Oerlemeler Fetihten sonra bugünkü Beylerbeyi sarayının yerinde Fatihin Mir Âlemi otururdu (1). İstavroz bahçesi namıle anılan bu saha sonradan padişahlara geçti ve burada «Şevkâbad» isimli bir kasır inşa edildi. Kıyıdan tahtırevanla çıkılan Şevkâbad kasrı, Beylerbeyınin üst kısmında ağaçlıklar arasındaydı. I. Ahmed bu kasır ve civarına bir mescid ve maiyet memurları için de daireler yaptırtmıştı. Padişah yaz mevsimlerinin çoğunu İstavroz bahçelerinde geçıriyordu. Bu mevsimlerden birinde (Müzabü Kâbe) yi Beylerbeyi sarayının yanına kurdurduğu bir kuyumcu imalâthanesinde altın kaplama ile yaptırttı. I. Ahmedin oğullarından Şehzade Murad 1021 (1612) cemaziyelevvelinin 28 inci günü Beylerbeyinde dünyaya geldi. Bu Şehzade IV. Murad namile Osmanlı tahtına oturduğu vakit, kendi doğduğu ve babasının çok rağbet ettiği Istavroz bahçelerine ve kasırlarma sık sık gitmeğe başladı. Padişah, bu sarayda tayin olunduğu Şam eyaletini beğenmiyen ve hastalığmı ileri süren îlyas Pa^anın, başını kestirmiş ve bu esnada huzurda olan ve hakkmda şikâyetler bulunan Küçük Ahmed Paşa, heyecanlı bir nutukla hayatını güçlükle kurtarmıştı. İstavroz bahçelerinin şevki IV. Mehmed zamanında gelmişti. Bu padişah, bühassa kiraz mevsimlerinde civardaki bahçeleri de kiralıyarak harem takımile beraber Beylerbeyine göç eder ve burada birbirınden güzel günler yaşanırdı. 18 inci asırda Beylerbeyi kıyılarında Sadrâzam Nevşehirli İbrahim Paşanm damadı kaptan Mustafa Paşanın (Ferahâbad) ismile anılan yabsı meşhurdu. Nedimin hakkında kasideler söylediği bu sabilhane müteaddid köşkleri, nakışlı divanhaneleri, selsebilleri ve büyük bir havuzu ile Boğazın Anadolu kıyılarının misilsiz bir güzelliğini teşkil ediyordu. 18 inci asrın sonlarına doğru eski İstavroz saraymın büyük arazisi parçalanarak halka satılmış ve burası Osmanlı padişah larının ziyaretgâhı olmaktan çıkmıştı. II. Mahmud Boğaziçinde yeni üslubda büyük bir saray yaptırmayı arzu ettiği vakit eski İstavroz sarayının yeri hatıra gelmiştı. Padişah, Beşiktaş sarayı ile, o tarihlerde III. Sehm devrindeki halinde olan Çırağanı oldukları gibi muhafaza ederek Beylerbeyinde yeniden bir saray yaptırılmasını uygun buldu. Eski İstavroz sahilsarayının muhtelif ellere geçmiş arazisi, sahiblerinin rızalarile istımlâk olundu ve bina emanetine tayin olunan Said Efendi marifetile bugünkü Beylerbeyi sarayının işgal ettiği saha üzerinde muhtelif daireleri ihtiva eden iki katlı, ahşab ve san boyalı büyük bir saray yapıldı. II. Mahmud 1332 yılı yazında 1248 muharreminin 5 inci pazartesi günü Çırağan sarayından (Filikai Hümayununa) binerek ve beraberinde maiyet sandalları da olduğu halde eşref saat bulunan on ıkiyi kırk dakıka geçe yeni Beylerbeyi sarayı rıhtımına ayak bastı. Bu esnada saray önünde dem:rli bulunan harb gemilerinden toplar atılıyor ve çivarina yapmış olan askerler (Padişahım çok yaşa) dîye bağırıyorlardı. Rıhtım boyunca dizilmiş hassa askerî eri de selâm resmine durmuş ve bir mızıka selâm havasını çalmağa başlamıştı. II. Mahmud merasim kıtalarını geçerek Boğaziçinin, kendi devrinde yapılmış ilk büyük sarayına gırdi. Ertesi günü bütün rical, ülema, yüksek rütbeli askerler Beylerbeyi mabeynine gelerek Padişaha, yeni saraymda mesud günler geçirmesi temennisinde bulundular. Şairler birbirlerıle yarışırcasına tarihler düşürdüler. Pertev Paşa, inşaat esnasında yazdığı kasidede: Şehinşahı cihan Sultan Mahmud Hanı deryadıl Sarayı dilküşa yaptırdı İstavrozda Şahane Hüdanın avni savni pasiyandır asitanında Sipihrin mihri mahı bajka deryana Dua babında bi miftah açıldı mısraı tarih başlıyor. Bir ay, iki ay, üç ay geçiyor, hâlâ ses, sada yok.. Ruslar, Poloiyanın ve dolayısile Doğu blokunun kuvvetini azaltacak, bilâkis Batı blokuna sempatisi olan İspanyayı silâhlandıracak böyle bir alış verişe razı değiller. Motörlerin memleket dışma çıkmasına müsaade etmiyorlar. Bu durum karşısında ölür müsünüz, öldürür müsünüz?. Açılsın nev benev babı sefaîar, Şahı devrana. diyordu. Yeni saray başlıca Mabeyini Hümayun, Zülvecheyn, Haremi Hümayun dairelerini ihtiva ediyordu. Ayrıca Serdab köşkü, Sarı köşk, Şevkâbad, Küçük yah gibi kasırları, muhtelif bendegân daireleri, hamamlar, mutfaklar, has ahırlar vardı. Sara» yın rıhtım üstündeki dairelerinin ayrı ayrı kapıları bulunuyordu. 19 uncu asırda Beylerbeyi sarayını bazı mühim şahsiyetler ziyaret etmiş, garblı prens ve veliahdlara burada ziyafetler tertib olunmuştu. Mareşal Moltke, Şark Hatıralarında bu sarayı şöyle anlatmaktadır: (Beylerbeyi sarayının cephesi pencereden görünmez. Sarayın arka tarafındaki bir kapıdan bah çeye girdim. Havuzlardaki mercan balıklarını, tarhlardaki nadide çiçekleri seyir ile meşgul idim. Bahçe bir çok sedlerle arkadaki bir tepenin zirvesine kadar uzanıyor ve yüksek yeşil duvarlar hududunu tayin eyliyordu. Sarayın deniz cephesindeki pencereleri hep kafesli, kafesler sade harem pencerelerinde olmayıp selâmlık kısmı da bunlarla örtülmüştür. Fakat harem tarafındakiler, hem daha yüksek hem daha sıktır. Ben böyle öteyi, beriyi tetkik ile meşgul iken harem tarafında bir pencereden Sultan Mahmud başını çıkararak yanına çıkmaklığımızı ferman buyurdu. Dehlizden geçerken bir zenciyenin kucağında Üçüncü Efendiyi gördük. Damad Said Paşa kemali tehalük ve ihtiramla bebeğin eteğini öptü. Prens sıhhatli ve iüzel yüzlü bir çocuktu. Güzel. büyük bir merdivenden çıktık. İçinde mobilye namına bizim evlerimizde mevcud şeylerden farkh bir döşeme bulunmıyan bir çok salonlardan geçtik, sade yerler, Sur Lübnan parkesile döşeliydi. Sultan Mahmudun daires:ne girdiğımiz vakit Padişahı bir koltukta oturmuş bulduk. Çubuk içiyordu, karşısında mabeyineilerinden Mehmed Ali ve Rıza Beyler divan durmuşlardı.) II. Mahmudun büyük oğlu Abdülmecid 1833 senesi yazında Beylerbeyi saraymda hatim ındirmiş, vükelânm ve ülemanın bulunduğu bu mevsimin sonunda Şehzadenin validesi hazır olanlara cevahirli kutular, pırlanta saatler ve kalfalara da şallar, iğneler, ihsanlar dağıtmıştı. Bu münasebetle (üç gün düğün olup şerbetler içildi.) Beylerbfyi sarayında 1834 yılmda da bir sergi kurulmuştu. Rus Çarı, Petersburg fabrıkalarmm imâl ettiği sanat aserlerınden mürekkeb bir koleksiyonu Padişaha hediye olarak göndermişti. Hediyeleri getiren heyete îstavroz sarayı civannda evler tutuldu (2). Ve bu eşya Rus sefiri Pontıf'in nezaretınde Beylerbeyi sarayında teşhir olundu. Sergiyi padişah, vezirleri ve devlet memurları ziyaret ettiler. Abdülmecid zamanında ve muhtelif tarihlerde Rus, Alman prenslerine Beylerbeyi sarayında ziyafetler çekildi. Prens Napolyon da eski Beylerbeyi sarayında ağırlanan garblı misafirlerden birisıdır. Abdülmecid 1851 yazında Bey lerbeyi saraymda otururken bır yangın çıkmış, ateş önlerimışse de bu hâdise bir uğursuzluk sayılmıştı. Derhal Çırafana nakleden Abdülmecid ıçın yedi ve Valide Sultan için beş koyun kurban edıldı. Eski Beylerbeyi saraymm tarihinde mühim hâdiselerden bi T risi de Amerikalı Profesör Mr*. Smith'in arkadaşlarile beraber, Abdülmecidin önünde ilk telçraf makınesi tecrübeler.ni yapmasıdır. Abdülmecid bu tecrübelerden çok memnun kalmış ve sarayın bir salonundan diğer salonuna kurulan makinelerin (Fransız gemisi geldi mi, Avrupadan ne haber var) mealindeki mesajını nakletmelerini (Maşallah, nıaşallah) diye karşılamıştı. (1) Bu husustaki malumatı Bay Osman Nuri Ergın, İstanbul Şehreminleri eserinde naklediyor Fatıhın Mir Âlemi Operatör Doktor Cemil Topuzlurun ceddidır. (2) Başbakanlık Arşivi, Saray 2170. Oltıvvi Birleşik Amerikadaki gizli polis teşkilâtı F. B. I. Toplayan: A. H. R. Adalet Bakanlığının malumatı ve vesikakontrolu altında yaları elde edebilmek pılmaktadır. için icab eden sarBütün demokratik fiyatta bulunmak memleketlerde olduyetkisi de vardır.) ğu gibi, Birleşik A3 Memleket içinmerikada da vatande ika edilen bütün daşlar herhangi bir suçlarla alâkadar osuç şüphesi altında, lup, takib etmek. tevkif müzekkeresi 4 İdarî ve siyasî olmaksızın, 24 saatsuçlarla da ilgilenten fazla tutuk bunvek. lundurulamaz. F.B.İ. Böyle bir teşkilâde suçlu farzettiği intın yaratacağı faysanları o müddet zarda'.ara karşılık iji fında adlî makamlara idare edilmediği takBirleşik Amerikadaki gizli " ms • > ' cmelere sevdirde kötü hallere de polis teşkilâtı başkanı ketmektedir. Nitekim sebebiyet verileceJ. Edgar Hoover Judith Coplon meseğini düşünenler F. B. İ. yi dıktatörlüğün hükümran lesinde de bu yoLdan yürünülrnüşolduğu memleketlerdeki «Gestapo» tür. teşkilâtına benzetmektedirler. HalBu vaziyet karşısuıda F.B.İ. nin buki bunlara verilecek cevab gayet Gestapoya benzetilmesi tadsız bir basittir. F.B.İ. nin ineeleme, tahkık lâtifeden ibaret olsa gerektir. Yokve takib faaliyetine aid safhalar sa, Birleşik Amerikada umumî efgizli cereyan etmekle beraber suç kâr «hükumet» içode «hükumet» meydana vurulduktan sonraki va taslağı kurulmasına imkân mı blziyet derhal açıklanmîkta ve sa rakır. Hangi teşekkül olursa olsun nıklara tatbik edilen her hareket derhal havaya uçurur. Düğme ve makine düşmanı bir cemaat Amerikada, büiyorsunıız, sade endüstri işleri değil, ziraat vesaire faaliyetleri de ne kadar makineleşmiştir. Neredeyse, insanlarm görmekte olduklan bütün hizmetleri robotlara, otomatlara yükletmes istiyorlar.. Fakat, bu mübalâğaîı teşebbüslerin ortasında hayat telâkkileri ve dinî inancları itibarile makine ve düf;me kullanmayı ve bunlardan faydalanmayı haram sayan kalabahk bir cemaatin bulunduğundan haberiniz var mı? Bu Pensylvania Cumhuriyeti dahilinde Lancaster'de yaşayan 3500 kişilik bir kalabahktır. Oraya 1720 de Almanyadan hicret etmiş'erdir. Adları «Amişier. diye anılmaktadır. Otomobil, otobüs, tren, tramvay kibi motörlü vasıtalara binmeyi, siyasetle uğraşmayı, fazla düğme kullanmayı, kesin bir mecburiyet olmadıkça geceja evlerinden başka bir yerde geçirmeyi günah addediyorlar. Erkekler bekârken saçlarını uzatıyorlar. Evlendikten sonra da sakal kestirmiyorlar. Kadmlar mümkün olduğu kadar az düğmeli ve uzun etekli elbise'.er giyiyorlar. Kabil olduğu derecede sakin ve dağdağasız bir hayat geçiriyorlar. Bugünün medenî icadlarından faydalanmayı önlemek itibarile ekseri itikadları saçma ama, siyasetten uzak kalma prensiplerini çok beğendim doğrusu. Çünkü mubarek politika malum ya. insanı ya ikbal mevkiine, yahud da darağacına yükseltir. Kafa torpuleyen dıbsiz kile boş ambar dedikodusu da üstelik caba! 1000 motörün hikâyesi Şu Ruslar, çok açıkgoz insanlar. En akla gelmiyecek bir işte Polonyaülara oynadıklan oyuna bakm! Ikinci Dünya Savaşı sona ermek üzere olduğu sırada Almanlar, Polonyadan çekilirlerken 1000 tayyare motörünü kaçıramıyorlar ve orada bırakıyorlar. Tabiî, harb ganimeti olarak Rusların eline düşüyor. Ruslar, tutuyorlar, bunları 1,5 milyon dolar gibi yüksek bir fiatla Polonyalılara devrediyorlar. Hoş, âlâ ama, zavallılar o motörleri ne yapsınlar? Çünkü 1945 tenberi ordulannda hava kuvvetîeri bulundurmak hakkına malik değiller. O zaman milletlerarası piyasaya başvurup bu motörleri satmak sevdasma düşüyorlar. Arjantine, Çine, Fransaya teklifte bulunuyorlar. Aldıkları ceyab aynıdır: «Bize lüzumu yok!» İsveçe müracaat ediyorlar. Onlar da pek hararetli bir alıcı değil. Fakat araya girip İspanyaya yapılacak satışa tavaasut ediyorlar. Al aşağı, ver yukarı bir pazarlık bir buçuk milyon dolan değil ya, onun yarısmı dahi koparmak ımkânsız. Nihayet, yüzde altmış eksijine verajeye razı oluyorlar. Bir İspanyol heyeti İsveçe geliyor, teslim alac*|ı motörleri beklemeye
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear