24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 Nisan 1949 fıiııııiffiııifiıııiffffiııııifiıııifiıınfffiıifiifiuiiueîiır Prof, Toynbee iie Anadoluda: 6 Bundan on beş sene evvelıne gann ' ceye kadar, Tokyo civarmda çorak bir adacık olan Oşima, bir kaç bınden ibaret nüfuslu bir yerdi, bu insanların çoğu da, MiharaYama yanardağı eteğinde yaşıyan fakir zanaatkârlarla köylülerden ibaretti. 1933 j şubatında, Kiyoto Matsumoto isiml 19 yaşında bir kız talebe aşk yüzünden, kendisini yanardağm alev alev yanan kraterinden aşağı atalıberi, ada meşhur oldu. Bu vakadan sonra, tekmil Japonya, klâsik harakiri ile alâkasını kesti ve bu yeni intihar şekli moda oluverdi. Güneş diyarında, namusuna sürülen lekeyi temizlemenin biricik çaresi olan intihara günün birinde başvurmak ihtimalini her Japon düşündüğü için. hâdise Japonya umumî efkârını büsbütün heyecana getirdi. Hassas ruhlu binîerce insan, geno kızın yürüdüğü yoldan geçmiş olmak için, yânardağı ziyarete gittiler. Vapur seferlsrini beş misline çıkarmak icabetti. Uzağı gören bir iş adamı, adada bir çok arazi aldı, istisnasız, büiün odaları yanardağa bakan bir otel yaptırdı. Kiyoto Matsumoto'dan otuz üç gün sonra. MiharaYama volkanı ikinci kurbanını yuttu. Bu sefer kendisini kraterden içeri atan, şifasız bir hastalığa yakalanmış bir gençti. Ertesi gün, onu bir ihtiyar takib etti, bir hafta sonra da, çocuğunun ölümüne davanamıyan bir genc kadın aynı yolu tuttu. Bunun üzerine, Tokyo'da çıkan Yomiuri isimli bir küçük gazete yüzde yüz Amerikanvarî bir şey düşündü, intihar kasdi olmaksızın volkanın kraterinden aşağı ilk inecek olan kimseye mühim bir mükâfat vereceğini bildırerek «heyecanh bir fennî teerübe» yapılacağanı ılân etti. Gazete, heveskârların işini kolaylaştırmak üzere, profesör Piccard'ınkinden daha küçük ve daha az mükemmel fakat sağlam ve kullanışlı bir balon sepeti yaptırdı; bu sepet bir halat vasıtasile bir çıkırıfa bağlandı. İş. tecrübeyi göze alacak heveskârlar bulmağa kalmıştı. Tek kişi talib çıkmadı. Bu büyük bir hayal sukutuna sebeb oldu. Gazetenin hazırlıklara ve bu iş için yaptığı neşriyata sarfedılen avuç dolusu para bir" tarafa, işin böyle âkim kalması, bu fikri ortaya atan baş muharrir Tokuza Ipata'nın, Japon âdeti gereğince, intihar etmesi lâzım geliyordu. Bu sefer, hiç umulmadık bir şey daha oldu, yanardağ kraterinden aşağı inmeğe hiç kimse talib olmadığı için, tecrübeyi bizzat yapmağa karar verdiğini, baş muharrir ilân etti. Intihar volkanı N i c oE Osman Okyar niden takdir ettim. Niğde Mersin şosesi iyi olmasaydı. ağlebi ihtimal elmalarm ucuz olarak Mersine nakli mümkün olmıyacak ve bu teşebbüs de yaşıyamıyacakü. Öğleye doğru. cenub istikametini tutarak, Niğdeden a>nldık. Cenubda muazzam' bir duvar şeklinde yükselen Toroslara süratle yaklaşıyorduk. Vakümİ3 dar olduğu için maalesef Torosların eteklerinde, Kilikyayı Orta Anadoluya bağlıyan yol üzerinde stratejik bir mevkide bulunan Ulukışlaya uğrıyamadık. Bu yüzden, Osmanlı vezirlerinden Ökü3 Mehmed Paşa tarafından yaptınlan ve binlerce askeri istiab edecek büyüklükte olan hanı görmek mümkün olmadı Buraya Ulukışla denmesi bu handan ileri gelmektedir. Öğrendiğimize göre, tamir edilerek kurtanldığı takdirde hanı, her bakımdan kabili istifade bir nale getirmek mümkündür. Ulukışladan itibaren, Torosların içinden, cenuba giden yol tamamile asfalttır. Bu mıntakada bütün Toros silsilesini yaran bir tek geçid mevcuddur, şose ile demiryolu. büyük çam ormanlarının kapladığı heybetli dağlar arasma sıkışcn bu dar ve derin geçidden, adeta yanyana geçmektedirler. Ulukışlanın 20, 30 Km. cenubunda, Çiftehan isminde bir istnsyonda, çok methedilen sıcak su kaphcalan vardır. Kaplıcalar mevkünde, bütün sene açık olan temız bir otelin lokantasında, Torosların şahane manzarası karşısında yemek yemek hakikaten çok zevkli oldu. Yemekten sonra, gittikçe güzelleştn bir tabiat içinde yolumuza devam ettik. Bir aralık, etraftaki muazzam dağlar birbirlerine yaklaştı. Yolun iki tarafmdski yüksek" kayalar arasında, 2030 metreden fazla mesafe yoktu. Otomobilden indik. Burası, en eski çağlardanberi, cenubdan şimale veya aksi istikamete vuku bulan bütün insan akmlannı ve askeri seferlerin kullandıklan meşhur Külek geçidi idi. Profesör Toynbee, kayaların biri üzerinde, İskenderin Hin distan seferi zamanından kaldığı söylenen yunanca bir yazıyı merakla okudu. Külek geçidini aştıktan sonra vadl yeniden genişler. Sağda ve soldaki daha tath yamaclar büyük çam ormanlarile kaphdır. Adananm sayfiyesi, güzel Bürücek yaylası da bu civarlardadır. Akşam karanlığı başlarken, Torosları geride bırakıp, Çukurovaya doğru süratle indik. Batan güneşin son ışıklan altında parlıyan Torosların manzarasına do>Tnak kabil değil. Tarsusa geldikten ve Adana Mersin yoluna saptıktan sonra, yol üzerindeki hararetli seyrü sefer, geride bıraktığımız yolun ıssızhğı ve sükunetils büyük bir tezad teşkil ediyor. Cenubun büyük merkezlne çok yakın olduğumuz artık belli. Kimyagerlerimize açık davel Memleketimizde plâstik imali iftihar duyacak kadar ileri gitmiştir. Plâsükten tarak, düğme, rozet ve tokalar, mobilyalar üzerine süsler, tabakalar, ağızlık, kutular, tesbih, evlerimizin pencere ve kapılarına kulplar, çatal, kaşık, makai tamamen ve saplan, bıçak saplan, okul levazımatı, hatıra gelebilen bir çok şeyler yapılmaktadır. Bunlar haricden gelen mamullerle boy ölçüşecek kadar güzeldirler. Ancak, poîistren sellüloz asitat denen ve dış memleketlerden ithal olunan pirinc taneleri şeklindeki maddelere şekiller vermek sanatı, joıkanda söylediğim gibi iftihar vdricidir. Asıl arzu edilen, bir işi (A) dan (Z) ye kadar başarmaktır. Biz imalciler, kimyager olsaydık onu da yapardık. Türk kimyacılarını bu maddeyi yapmağa davet ediyorum. Maddeler elimizde; bunları teşkil eden ham maddeîer de etrafımızda, bizlerde, Tabirimi af buyurun yumurta yamnda aç gezen kediler gibi yumurtayı kınp yemesini bilmiyoruz, yahud hatınmıza gelmiyor. Bunu yapacak olan vatandaşımız, hem kendine büjKik faydalar sağhyacak, hem de paramızm dışarıya çıkmasına mâni olacaktır. Bizler de iptidaî ve mamul olarak diğer memleketlere plâstik satmak suretile döviz sağlamış olacağız. Niyazi Tuncel Kırkçeşme sulan hem içiliyor, hem de kullanılıyormuş Kırkçeşme sulannın icilecek halde olmadığını, Sağhk Müdürü Dr. Faik Yargıcıya atfen yazmıştık. Rami Şeyh sokak, numara 54 te oturan Adnan Ünsaldan aldığımız bir mektubda, bu meseleye dair deniliyor ki: clstanbul Sağlık Müdürünün dün bir muhabirinize (Eyüb C. H. P. sinin Kırkçeşme sularınm halka verilmesi hakkmdaki müracaati üzerine) söylediklerini hayretle okuduk. Bu iş, şu veya bu partinin değil, 10 bin nüfuslu Rami halkının en büyük ilitiyac ve dileklerinden birisidir. Diîek, Kırkçeşme sularının verilmesi değil, halihazırda verilmekte olan Kırkçeşme suyunun arttırılması keyiiyetidir. Mikroblu olduğu için halka verilemiyeceği Sıhhat Müdürünün ifadesile anlaşılan bu su 45 bin nüfuslu Eyüb, 10 bin nüfuslu Rami ve binlerce askeri banndıran Rami kışlası tarafından hergün hem içilmekte, ve hem de kullanılmsktadır. Bu su hakikaten tehlikeli ise Sular İdaresinin, bunu fiître yaptıktan sonra halka vermesi, aksi takdirde Kırkçeşme sularmı tamamen keserek bu mıntakalara Terkos suyu vermesi lâzımdır. Tarihten Sahifeler ;rı VıııVş! ı Vı: V11::VtsVı: ÎV.V;"•, • ı AVı • : V ftnfn İstanbulda sedyeler Yazan: Haluk Y. Şehsüvaroğlu Yazan: harsYama yı batır'ıyıp Osima yolunu tutanlar, yanardağın etrafmdaki mâniaya gedik açıp kendilerini kraterden aşağı atanlar da çoktu. Ölüm volkanmın etrafındaki mânia tekrar kapatıldı, muhkemleştirildi, nöbetçiler konuldu. Buna rağmen, ıntiharlar serisi üç senedenberi devam etmektedir. Hattâ 1947 senesinde bir Amerikan askeri bile, nişanlısının, kendisini beklemekten usanıp rakiblerinden birine vardığını haber alınca, bu suretle canına kıymıştı. Genersl Tojonun ve mesai arkadaşlarının idamından sonra, Japon ve Amerikan makamları, Generalin hayranlarile sabık maiyeti erkânından binlerce değilse bile yüzlerce insanın, şeflerinin ölümünden sonra onu takib etmek istemeleri ihtimalınden korkmuşlardı. O gün, Oşima adasma kim;enin eitmesini temin için hususl tedbirler alındı. Aynı zamanda, siyasî ve dinî en yüksek şahsiyetler, ölümün bir hal çaresi olmadığını halka hatırlatan beyanat yaptılar. Buna rağmen, yeise düşen bazı kimselerin bu hal çaresine başvurduklarma şüphe yoktur. L'illustre'den: Uç ilim şehidi hâtıralan törenle anıldı Ankara 2 (a.a.) 21 sene evvel lâboratuarda ruam hastalığı üzerinde yaptıkarı araştırmalar neticesinde bu hastalığa yakalanarak ölen ilim şehidleri Prof. Ahmed ve asistanı Hüdai ile, gene bu şubeden tahsil etmekte olduğu Pariste «Institüt Pasteur> de araştırma ve inceemeler yaparken kendini kurban veren Kemal Cemilin hâtıralan bugün Askeri Veteriner Akademisinde yapılan Sözünde durdu. Tayin edilen gün bir törenle anılmıştır. de. vasiyetnamesini yazdıktan sonra, Sarımsak ihraü sepetin oksijen haznesine bağlanan gaz maskesini taktı, sepete girdi, iniş Ankara 2 (a.a.) Ekonomi ve Ticaişaretini verdi. ret Bakanlığından bildirilmiştir: Sarrmsağın, lisansa tâbi olmaksızın an Takriben 300 metre derinliğe indiği zaman, volkanın içinde şiddetli bir laşmah memleketlere anlaşma hükümlepatlama oldu, sepeti yukarı kaldırdı ri dahilinde ve anlaşmami2 bulunmıyan ve etrafı bir gaz bulutile kuşattı. memleketlere serbest dövizle (dolar ve Seyirciler, sepetin bin parçaya ayrıl sviçre frangı ve sterlinle) ihracı uygun dığını sandılar. Fakat sepet sapsağ görulmüştür. lamdı, inmeğe devam ediyordu. 500 Mahkum olan gazeteciler metre derinliğe varınca, gazeteci intihar edenlerden bir tanesinin ceseAnkara, 2 (Telefonla) Memurdini gördü, daha aşağıda, kayalara arı suizan altında bırakacak neşriçarpıp parçalanmış daha başka ce fat suçundan Üçüncü Asliye Cezaeerilerle karsılaştı. daki muhakemeleri sonunda Kudret Böylece, takriben 900 metreye ka gazetesi sahibi Ali Rıza. Baskan ve o dar ındi, sepet orada bir kayaya çarp zamanki yazı işleri müdürü Nihad tı, daha derine inemedi. İnfılâklar a Kürşad üçer aya mahkum edilmiş, ralıksız devam ediyor, kraterin ci Ali Rızanın cezası tecil edilmiştir. carları sarsılıyor, etrafta taşlar uçuBir tarla yüzünden cinayet şuyordu. Oksijen haznesi oksijen kaçırmağa başladı, İpata, yukarıya bağlı Ankara, 2 (Telefonla) Çubuğun bir çıngırağın ipini çekecek kadaı Balıkhisar köyünde bir tarla alım vakit ancak bulabildı. Bu çıngırakla satım meselesinden çıkan kavgada verdiği işaret, süratle yukarı çıkmak Ahmed Yılmaz, üzerine bıçakla hüistediğini anlatıyordu. Kraterden sağ cum eden Mustafa Çobanı çifte ile ölve salim çıktı, fakat baygın bir halde dürmüştür. Katil yakalanmıştır. idi. Cehenneme iniş elli dakika sürmüştü. Doktorlar «beş dakika daha Mareşal Stalin'in Avrupanın doğusugersevdj. gazeteci ölecekti» dediler. nu medeniyet dünyssmdan ayıran bir Tokusa İpata'nın bu tecrübesi, ga kızıl perdesi varsa Gereral Franko'nun eetesinin satışını bir milyon sayıya aynı âlemin cenub batısma gerilmiş çıkardı, fakat aynı zamanda yeni bir bir siyah perden var. So\^et Rusya intihar salgını yarattı. «Ölüm volka bozkırlannda ve peykîerinde ne cluyor. nı» nm etrafma bir parmaklık çekilbitiyor, açikça göremiyor, \mzuhla miş olmasma rağmen harbin patlı seçemiyorsak, İspanya mesetalarında ne yacağı tarihe kadar kratere atlayan facialar oynanıyor. ne komecliler temlarm sayısı dört yüzü aşmıştı. sil ediliyor, aynı derecede farkmda derparl Harbour hâdisesinden sonrailiz. ki ilk aylar zarfmda, intihar saîgını Zaten, doğrusunu isterseniz şu detamamen durdu. 1942 senesi temmuz, mokrasiler kimi tutarkr, kimi salıvenrpğustos aylarında, kocaları harbde er, belü mi... «At!as> la ancak ipekçilik©len bir kaç dul kadınm, kendilerini :e dünya ikincisi olmaktan başka alâMıharaYama kraterinden atmaları kası olrmyan İtalyajı «Atlantik Paktı» suretile salgın yeniden başladı. alıyorlar da, sıkıştıkları za:nan işleX ı sene sonra 1945 sonbaharmda. rine varayacağı muhakkak olan donanJaponyanın tesliminden sonra, tek masını, ha bugün, ha yarın âzîrlerine mil memleketi yeni ve muazzam bir saldırmaya hazırlanan «Lenin» in tointihar dalgası kapladı. Askerler, dip ru^larına bol keseden ihsan ediyorlar. lomatlar, hattâ rastgele ferdler, ölüGeneral Franko rrieseleîi de öyle!. mü şerefsizliğe tercih ediyorlardı. Bır Onun hpkkında her sene, hattâ her çokları harakiri yaptılar. Fakat Mi mevsim bir başka rivayet çıkar. Kâh aforoz edilir, sefirler çekilir, kâh her hsngi demokratik bir anlaşmaya isteTe. girebileceği rivayeti ileri sürülür. Bir gün abluka altma alınır, bugün, Amerikan yariımmdan faydalansm mi, gibilerde lâilar ortjya salımr. Ne ise, maksad'mız, =iyaset dünj7asınm bin bir acsyibliklerini döküp saymsk değil. Don Kişot diyannın diktatcrü ile «cinsi lâtif» ten rakibi güzel Düşe= arasmdaki deoelleşnısnin bazı mera'rlı safhalarını nakil ve hikâye... A\rupa gazetelerinin yağlaya ballaya anlattıklarma bakılırsa bir zamanlara muhalifi kızıllara duman attıran General, bu kadınm elinden, düinden ve fendir.den yaka silkmekte, hırsmdan, hiddetinden çıldıracak bir hale gelmektedir. Bir düzine Kral ve Kraliçenin sülâlcsine mensub olan Luiza Maria, sade Valencia Düşssi değil, yedi göbekten muhtelif kibarhk ve pss'<?t uranlan taşıyor. CanadaAlta Kontesi. Carthagena Markizi.. ilh.. Aynı zamanda bir peri kızı derecesinde âfet. Üstelik, Karun kadar da zenain... Doğrusu, yam;n ve teh!i!:eli" muhaI lif.. Dört yıldır, yirmi beş milyon insanı isindiren fa§ist kumandan, bu, kimse Ürgüpten Niğdeye giderken, Urgüpün 30 40 Km. cenubunda, III üncü Ahmedin meşhur Sadrazamı damad İbrahim Faşanın doğum yeri olan Nevşehirden geçilir. Nevşehir, yüksekçe bit sırtın şimale bakan yamacında, binalarj kâmilen beyaz taştan inşa edilmiş şirin ve pitoresk bir kasabadır. Nevşehirîi Ibrahim Paşa, doğum yerini imar etmeb ve güzelleştirmek istemiş ve bu maksadla, bugün Nevşelıirde görebildiğimİ7 güzel camileri, medreseleri, kütüphaneyi japtırmıştır. Vakit geciktiği için Nevşehirde duramadığımıza teessüf ettikNiğdeye 20 30 kilometre kadar yaklaştığımız bir sırada otomobilde bir ârıza peyda oldu. Biraz sonra, yaylanın ıssız ve karanlık bir yerinde durmaya mecbur kalınca hepimizi hafif bir telâş aldı. Maamafih, çok vakit geçmeden, yol kenarında bir çadırdan çıkan bir kaç yol amelesi ve yanımızdan geçen bit kamyonun şoförü imdadımıza yetiştiler İşlerini ve rahatlarını bıraJtıp, bize yardım edebilmek için, bu insanların sarfettikleri gajTetleri tarif edemem. Anadolu halkının bu yardımseverliğini gordükçe, profesör Toynbee çok mütehassis oluyordu. Nihayet, ârızayı düzelttikten sonra. gece 9 a doğru Niğdeye varabildik. Ertesi sabah erkenden, Vali Yahya Beyl» beraber Niğdeyi gezmeye koyulduk. Gene şansımız devam ediyor, bir müddettenceri yaşadığımız güzel ve güneşli sonbahar havaları devam ediyordu. Evvelâ sanat okulunu ziyaret ettik Sanat okulu, bir kaç sene evvel inşa edilmiş, mimarisi çok güzel olan bir binayı işgal ediyor. Okul Müdürünün refakatinde, nazarî ve tatbiki öğretim kısımlarını gezdik. Marangozluk, demircilik ve diğer atelyelerde büyük bir faaliyet göze çarpıyordu. Bilhassa hevesli ve gayretli olan talebeleri iş başmda görmek çok zevkli oldu. Toynbee, yarmki Türkiyenin gittikçe artacak teknik ihtiyaçlarmı karşılayacak bu müessese ile çok alâkadar oldu. Sanat okulundan çıkarken, Niğdede muvakkaten Müze Mudürlüğü vazifesini ifa eden B. Lutfi Turanbeke mülâki olduk. Lutfi Bey, bizi, halen müze olan Akmedreseye götürdü. 15 inci asır başlangıcında Karamanoğullarmdan Ali Bey tarafından yaptırılmış olan bu medresc iki kath çok güzel ve ahenkli bir binadır. Lutfi Beyin nezareti altında, bir müddet ev\'e!, iyi bir tarzda tamir ettirilmiştir. Alt kattaki odalarda, muhr telif devirlere aid enteresan tarihî eşya bulunmaktadır. Lutfi Bey ajTiı zamanda kuvvetli bir musikişinasmış. Bütün inceliklerine sadık kalarak ney üzerinde çaldığı, 15 inc' veya 16 ncı asra aid bir, iki Türk kompozisyonunu büyük fcir zevkle dinledik. Müteakıben, Niğdenin başlıca tarihî âbidelerini gezmek üzere yola çıktık. Selçukiler de\Tİnden kalma Alâeddin ve Sungur Bey Camileri, mimarileri ve taş üzerindeki tezyinatları itibarile şayanı dikkat olan binalardır. Maamafih tamire çok muhtac bir vaziyettedirlerEski Niğde kalesinden elyevm ayakta duran kısım, Selçukî ile Karaman devirlerinde tamir görmüş ve Akmedreseyi yaptıran Ali Beyin saray olarak kullandığı şatodur. Bu şato, Ortaçağlarda hem kale, hem ikametgâh vazifesini görmüş bir bina olmak itibarile enteresandır. Niğdeye dair nakletmek istediğim son intıba, Niğdenin meşhur elmasına aiddir. Kapalı çarşının bir kısmına yerleşen müteşebbis bir müessese, hem tadı, bem manzarası lâtif olan bu havali elmalarım sandıklara istif etmekte ve bunları ihrac edilmek üzere, kamyonla Mersine nakletmektedir. Müessese sahiblerinin daveti üzerine, çarşıya girip, kadınlar tarafından büyük bir süratle yapılan ambalâj ameüyeletini seyrettik. Bu faaliyeti takib ederken. Anadolü mahsullerinin kıymetlendirilmesi hususunda yolların büyük ehemmiyetini yt 1865 te Beyoğlunda bir balo döntiştl Eski İstanbulun dar sokaklarında sık rastlanan vasıtalardan birisi de sedyelerdı. İki kuvvetli adam tarafından taşınan bu süslü, yaldızlı, camekânh küçük vasıtalarda birbirinden şık ve güzel hanımlar şehir içinde dolaşırlar, ziyaretlere çıkarlardı. Sedyeler devirlerinin yapı üslublarına, sanat telâkkilerine göre zaman zaman değişti. İstanbulda dolaştırılan kıremidî, kırmızı renk üzerine altm yaldızlı, elvan nakişli eski sedyelerden sonra 19 uncu asırda yağh boya ile boyanmış Avrupakârî sedyeler görülmeğe başladı. Sedyelerın içlerinde son devir arabalarında olduğu gibi ipek kumaş kanapeler bulunurdu. Daha eski devirlerde 18 inci asır arabaları gibi sedye ve tahtırevanlarda da minderler bulunduğu ve iç tezyinatının bır takım nakışlardan, beyıtlerden ve aynalardan ibaret olduğu tahmin edilebilir. içinde çiçek pazarından alınmış yıldız, fülya demetleri bulunuyor. Bir çok yol dönemeçlerinden sonra büyük bir avlunun kapısı önüne geldik. Binanın etrafı eski şatolarınkini andıran duvarlarla çevriliydL Bize refakat eden M. Robbi atını büyük kapıdan içeri sürdü ve üç sedye kendini takib etti. Büyük bahçede, sedyeciler, sedyelerimizi hafifçe yere bıraktılar va biz harem ağalarmın delâletile konağa girdik.) 1369 senesinde îstanbulu ziyaret eden Fransız Imparatoriçesi Üjeni için de Sultan Aziz gayet musanna* bir sedye yaptırtmıştı. împaratoriça Sehirde bazı gezintilerini bu güzel sedye ile yaptı. 19 uncu asrm ikinci yarısında İstanbulda Altmcıdaire dahilinde araba ve attan ziyade sedye kullanılmaktaydı. Sedyeye binenlerle sedya kullananlar arasında ekseriya pazarlık hususunda münazaalar olurdu. Bun}arı önlemek üzere 1866 senesinde bir (sedyeciler kararnamesi) çıkarıldı. Ve sedyeciler bir kethüdalığa bağlandı. O tarihe kadar sedyeciler, sedyelerini kahve, tiyatro vesaire gibi kalabahk yerlere koyup müşteri beklerlerdi. Belediye bu nizamsızlığı yasak etti ve araba bekleme yerleri gibi sedye bekleme yerleri de tesbit olundu. Bütün sedyelere numara verildi ve sedyecilere de bu numaralarla tarifeleri bildiren basılı kâğıdlar dağıtıldı. Sedyecilerin tarife harici para istemeleri memnudu. Aksine hareket edenler cezalandırılacaktı. Yalnız bahşiş hususî binenlerin (mürüvvetine) bırakılıyordu. Tarifeye göre, ücretler Galatadan Tophaneye kadar on, Karaköy köprüsünden Galatasarayına kadar on iki, gene köprüden Taksime kadar on beş, köprüden Pangaltıya kadar yirmi kuruştu. Sedyeler saat hesabile de tutulurdu. Güneş doğduğundan öğleye kadar kiralamrsa yirmi ve öğleden akşama kadar kiralamrsa gene yirmi kuruştu. Tiyatroya gidip gelmek için on beş, Galatasaraymdan Azapkapısma kadar on iki, kiliseye gidip gelmek on iki ve baloya gitmek için yirmi kuruş verilirdi. Altmcıdaire haricine çıkışlar tarifeye tâbi değildi. O takdirde sedyeci ile pazarlık japmak icab ediyordu. Sedyelere benziyen ve daha ziyade şehirler arası yolculuklarda binilen tahtırevanlar, katırlar tarafından taşınırdı. Bunlardan Topkapı Sarayı müzesinde III. Ahmed devrine aid bir tahtırevanla sürre naklinde kullanılan diğer bir tahtırevan Sıhhat Müdürünün ifadesine göre muhafaza edılmektedir. İşçilikleri hergün bu suyu içen binlerce vatandas oyma ve yaldız üzerinedir. Sarayda tedricî bir surette mikrob almaktadır. bir de müzeyyen olmıyan bir sedye Bu vaziyet karşısında İstanbul Sıhhat bulunmaktadır. Müdürlüğüne de ehçmmiyetli bir vazi19 uncu asırda, daha ziyade hariçfe terettüb eder. ten getirtilen sedyelerin bir kısmı Müdür bey, ya bir rühul eseri olarak da İstanbulda yapılıyordu. Sedyeler Kukçeşme sulannın içilemiyeceğini be bilhassa Beyoğlu tarafında Hıristiyan etmiş veyahud da tecahülü ârifayan kadınlar tarafından kullanılı«Anadoluhisan» gemisi nede bulunmuştur. Bittabi her iki şeyordu. Daha ziyade gece kıyafetıle Denizyolları Idaresi tarafından Holan<laya kil de şehirlinin lehine değil, aleyhine ve balolara giderken sedyelere binsıpan} edilen «Anadoluhisarii adh Şeh:r bir harekettir.» mek o devrın âdeta modasıydı. KiHattı vapuru. dun Holandada denıze indırılraları yüksek olan sedyeler, zengin raiştır. Şehir tatbikat plânlan üzerindeki halk tarafından tercih edilen lüks Bir kadın, kuduz köpek çabşmalar hızlandırıldı VaU ve Belediye Baîkanı Lutfi Kırdar, bir vasıta sayılıyordu. tarafından ısınldı dun oğleden e\\el Belediye İmar Müdurluğü Sedyeler, İstanbula gelen yabancı Kadıkoyde, Yogurtçu Parkı yokuşunda 72, 2 ne giderek. imar ve inşaat ruhsatiye işleri kadınlarm da alâkasını çekiyor, bu numaralı evde oturan Havva Yağcı adında etrafında incelemelerde bulunmuştur. zarif vasıtalar içmde İstanbulun bır kadın. sokaktan geçerken bir ev kopeBelediye imar Müdürlütu kadrosu, genc ğının taarnızuna maruz kalmıs ve kopek, elemanlarla takvıye edılmısür. Burüar, bil pıttoresque güzelliklerini seyrederek, Havvayı sekız yerınden ısırmıstır. Kope hassa tatbikat plânlarının ikmalı işinde ça dar sokaklarda dolaşmaktan büyük ğin kuduz olduğu anlasılmış, kadın hasta lıştırılmaktadırlar. Plânlar suratle tamam bir zevk duyuyorlardı. neye kaldırılmıstır. lanacak, bu suretle. insaat yapmak isteyen* Kırını harbı esnasında İstanbula Bir sünnetçi mahkum oldu ler, arsalarınm dunımunu öğrenecekler. ona gelen Mrs. Horby arkadaşlarile beSamatyada. Mehmed adında bır jahsın ço gore hemen ruhsatiye almak imkanını elde raber sedyeler ile, Cıhan Seraskeri cuğunu sunnet ederken; genıs bir yara edeceklerdir. Rıza Paşanm İstanbul cihetindeki açılmasma sebsbiyet veren sunnetçi Ali UnMavzerle bir genc kızı konağına gidişlerıni teferrüatıle anverln Ikincı Asliye Ceza Mahkemesindeki öldürenlerin duruşması muhakemesi dun sona ermıs ve sunnetçi latmaktadır: Hamıyet Merd adında bır genc kızı, Mas2 ay hapıs, 500 lira para cezasına mahkum (Şişman Ermeni sedyeciler, sedyelakta, otomobıl gezintısı yaptığı sırada mavolmuştur. lerimizi kalabahk sokaklardan, köpzerle vurarak oldürdukleri lddıa olunan Musİçkili yerlerin tahdidi karannm İstafa Ulus ile Ali Ceylân adlarmdaki iki erin rü üstünden geçirerek nihayet kaldınlmasma çalışılıyor muhakerr.elerıne dun İkinci Ağırceza Mah tanbulun sessız yerlerine getirdiler. Şehrimızde bir kısım içkili yerlerin kapa kemesınde devam edilmiştir. Dunkü celsede Burada yüzleri örtülü kadınlar saTürkocakları Cemiyetinin tılma?ına karar venlmesi uzırine harekete dinlenen Ali Ceylân, Mustafa Ulusun geçen kinane yürüyorlar, bu siyah gözlü anayasası hazır geçen içkili Yer Isletenler Cemiyetı, 7 ki celsedeki butun inkârlarına rağmen. hâdi10 mayıs salı gunü resmen faaliyete geçeşılık bir heyeti dun Ankaraya gondermiştır. seyi itiraf etmis; kendisinin ateş etmesini cazib kadınlarm ekserisinin arkasınHeyet. Iç I;leri Bakanından tahdıd kararının soyîedığıni; Mustafanın da ma\'zerle ates et dan Arab cariyeler gidiyor. Cariye cek olan Türkocakları Cenuyetinin KurucuHeyeti. dun Hamdullah Subhi Tanrıovetığınl bıldırmistır. kaldırılırıasını isteyecektır. lerin sırtlarında birer küçük sepet lar rm başkanlığında. uzun suren bir toplantl yapmıştır. Hamdullah Subhi, toplantıdan lere belki Goethe'nin solcu olduğunu sonra. kendisıle goruşen basm mensublarına şunları soylemiştır: düşündürebilirse de perdenin arkasıru • Bug'jnku toplantımızda, kurucular hegörmüş olanlar da Ruslann, Almanların yetinln kendi aralarında seçtikleri dokuz H ;önlünü alînak için her vesileden fay şılik idare heyeti taraîından hazırlanan dalanma fırsatını nasıl kaçırmadıklarını Türkocakları Anayasasmı tetkik ettik. Ocaklarımız faaliyete geçtıkten uç ay sonra. kupek güzel anlatabilir. rultayımız toplanacaktır..» * * * Bizdeki zam hastahğına karşılık.. Franco'ya meydan okuyaıt kadın Toplayan: A, Hidayet Reel den korkmaz. hiç bir şeyden yılmaz Havva kızmın karşısında bir gün «pes!» derse şaşrrayınız!. Franko, bilindiği gibi İspanyol Cumhuriyetçilerini birer kızıl yardakçısı sayıyor, fakat Kral taraftErlanna dirsek çevirmiyor. yalnız iki yıldır mâlâyani müzakereîerle onlan oyalıyor. İşte, Düşes Luiza buna fena içerliyor.. Bir gece, sabaha karşı saat üçte kalkıyor, erkek elbisesi giyiyor, bütün Madrid sokaklarını dolaşıyor, sağlı sollu duvarlara beyannsmeler yapıştınyor. küçük büyük meydanlara dergiler, risaleler sa\uruyor.. Tabiî, bunların hiç biri diktatörü methedip göklere çıkarır mealde değil... Bilâkis yerin dibine geçirir kıbalde... Ama, müstebid idare böyle hareketleri affeder mi hiç.. Düşes dokuz ay höpse mahkum oluyor. Kadın, müddetini bitirip çıkıyor. Ondan sonra işi büsbütün azıtıyor. O, sövmekten, saymaktan, mahkemeler ceza vermekten bıkmıyorlar. Bir defasmda 800 bin peçetalık hüküm giyiyor.. Ne dersiniz, bir tahtada paraları tring sayıyor. Servetinin bir kısmını da hapisanede tanıdığı hanedan taraftarlanna dağıtıyor. Sırf Alfons'un oğlunun başına taç geçirip onu tahta oturtsun diye . İki ay evvel altıncı suçundan dolayı hüküm giyiyor. Bu defaki ceza biraz dr. ağırdır. İki yıl hapis. O kadar çırpınma, o kadar heyecan, o kadar mücadele.. Az ÖKSÜRÜK KOMPRİMELERİ YENİ AMBALAJLA Pi/asaya arzedilmiştir KOMPRİMELERİ İTİ ÛKSÜRÜK ve BRONŞİTİ GEÇİRİR j / şey mi? Zâhir, kadının sıhhati adamakıllı bozulmuş. Hapisaneye girer girmez hastalamyor. Hükumet, kendisini bir hastaneye nakletmek zorunda kalıyor. Bakalım, Düşes ne vakit iyileşecek. İjüeşse de tabii tekrar cezaevine dönecek. Müddeti 1951 de dolacağına göre o zamana kadar Franko'nun, hattâ daha doğrusu, dünyanın âkıbeti ne olacak?. Goethe, acaba komünist mi idi? Hepinizin yüzünde bir hayret ve acayib gülümseme: Evet, son günlerde, bilhassa şehrimizde zam hastalığı yeniden depreşti. Kahveciler, berberler ve diğer esnaf fiatlara Jâve talebinde ısrar ettiler, Belediye de, bilmiyoruz hangi sebebler tahünda, buna muvafakat gösterdi. Onun çarçabuk yumuşaması hususunda bir çok rivayetler de\Tan etti, bilhassa Halk Partisin'jı yeni seçim yaklaşması dolayısile esnaftan taraftarlar kazanmak gayesini Hoppala, Bu da nereden çıktı?. akib ettiği söylentileri ortaya atıldı. Diyorsumız değil mi? Bunda benim Ama, orası bize lâzım değill. hiç kabahatim yok. Üstadm, okuduğum Meselenin temas etmek istediğimız bir kaç eserinde yemin ederim ki solcu fikirlere kat'iyen rastlamadım. can noktası başka!. Bizde bu zam şelâYalnız. şairin 200 üncü doğum yılımn esi çağîavıp dururken, Birleşik Amerikutlanması dolayısile Rusların yaptık ka TenıçilcUer Meclisinde azadan biri lan işlere bakarak dünya basmından bir takrir vererek bcrberlerin saç kesme bedellerini indirmelerinin, bilhassa kabazıları o hükme varıyorlar. bak başlı olanlardan yan ücret almMeselâ Almanyadaki Rus bölgesinin masmın sağlanmasını istiyor. propaganda şefi Binbaşı Tulpanof, o çevMister Vermon Smith, böyle bir terede Ruslarm fikirlerini yayma vazifesini gören «Tâglichen Rundcshau» ga şebbüste bulunmakta haklıdır. Öyle ya. saçmın dörtte birini, yarısmı, hattâ zetesinde şu satırlan yazıyor: dörtte üçünü kaybetmiş zavallılar neden Bir takım mürteciler, Goethe'nin is baş kılları bir zenci gibi buram buram mini ve eserlerini kendi gayelerine ve dört yandan fırlamış müşterilerin aynı maksadlarına ötedenberi âlet etmekte parayı ödemek zorunda kalsınlar. dirler. Bu suretle dünya edebiyatında Demokrat Partiye mensub olan bu bir dev gibi duran koca edibi âdeta minimini bir cüce durumuna sokuycr üyenin teklifine Cumhuriyet Partisi azaları itiraz ediyorlar, kabak kafalılalar, haberleri yokl. rın bol saçlılar kadar berbere sık gitİş bu kadarla kalsa, insan şüpheye mediklerini. tepe kıllarının azalmasına düşmiyecek. Fakat, Ruslann doğu Al karşıhk ense kıllarının fazlalaştığmı ve manyadaki sabık askeri Valisi Mareşal daha bir takım mahzurlan ileri sürüSokolovski, 28 ağustostan 4 eylule ka yorlar. Müzakere, kat'î bir neticeye dar devam eden «Goethe haftası» esna varmadan celse taül ediliyor, bu husussında şairin Weimer'deki evinin tamir tski konu;malara bir başka oturumda ve tezyini işlerile bizzat alâkadar olu devam edilmesi kararİ3§ıyor. yor. Aynı zamanda 20 bin marklık bir Amerika gibi zengin ve el emeğinin Goethe mükâfatı tesisini ve şairin ha çok pahalı olduğu bir memlekette dahi, yatını tasvir eden bir film vücude geti biraz garib şekilde olsa bile, fiatlarm rilmeEİni emrediyor. indirilmesi bahis konusu olurken bizBu çeşid tenbbüsler, hâdiseleri yal deki zam rufanına, ayıb değil ya, bir türlü akü erdiremiyoruz. nız dış görünüîlerile muhakeme d TÂKSÎTLE Taşradan her nevi saat ve mücevlıerat sipariş etmek istiyenlere şerait gönderilir. Sipariş'.eriniz posta ile gönderilecektir. Beğenirsenız alırsınız. Mektubla miiracaat (İstanbul posta kutusu 1S4)' SABIİM TOZU Hepsim gölgede bıraktı. İnsanı saşırtan Bir temizleme kudreti. Hiçbir sabun çamaşırj ve iş elbiselerinizij PAK kadar güzsi^ temizl iyemez O K S i J E N U i PAK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear