26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CVMHUKİÜET Artakalan harb malzemesi için Molotov ve Mikoyan'la pazarlık Bajtaraft 1 inci sahifede dan bir ihmal ve izdiham nümunesi haüne geldiği derhal görülüyordu. Harb esnasmda Moskovndaki mümassillerimiz ve askerî heyetimiz çoğalmış. Bunun üzerine Mr. Harriman kendi ikametgâhını bir nevi kış!a, otel, daire haline getirmişti. Kendisi ie yatak odasına çekilmiş ve oraia çalışmaya başlamıştı. Kalorifer tesisab kâfi gelrrriyordu. Onun için, her odaya birer kum kutusunun ; çine gaz yakan birer soba kurulmuş, pash tellerie tutturulan boruları da pencerelerden dışarı çıkarılmışü. Süslü alçı korneşler yerlerinden oynamış, vaktile duvar'.ara kaplanan iyi cins ipekli veya seten kumaşlar kirlenmiş, parçalanmıştı. Yerdeki muşambalar leke içindeydi, bazı yerlerde ise hiç kalmamışü. Binanın medarı iftiharı olan bir tek şey vardı ki o da muhteşem bir avizeydı. Sapı aşağı yukarı yarım santim kalınlığında altınla kaplı olan bu avize gayet sanatkârane kesilmiş billurlardan mürekkebdi. Bu billurlardan bazılan otuz santim uzunluğunda ve 1012 kilo ağırlığında vardı. Fakat billurları avizeye bağlıyan teller paslanmıştı. Telleri değiştirip kabul odasında dolaşmayı tehlikesiz hale getirmek bize 800 dolara maloldu. îki katlı bir bina olan Büyük Elçiliğin çalışma dairesi konsoloshanedir. Moskovada orayı Mohovaya diye zikrederler, çünkü Kızıl Meydanın Ayavasil kilisesinin ve Lenin'in türbesinin şimal tarafına ve karşıssna düşen Mohovaya Caddesindedir. Bu bina yedi kattır, fakat derinliği pek azdır. Sovyet hükumeti burayı vaktile muharririer ve ressamlara ikametgâh olarak yapmış, fakat 1933 de Amerikan hükumetine kiralamıştır. Büyük Elçiliğin Kültür ve îstihbarat Daireleri Vesinina caddesindeki bir binaya yerleşmiştir. Burasını evvelce Amerikan Kızılhaçı kiralamıştı, sonradan Büyük Elçilik orasını Kızühaçtan devir aldı. Elçilik mensublarından bir ikisinin aile efradile, kadromuzda çalışan bekâr kızlar orada oturuyorlardı. Ayrıca zemin katında on tane küçük oda vardı ki orada Elçilikle alâkası olmıyan on Rus ailesi oturuyordu ve bir tek mutfakla bir tek banyo dairesini müşterek kullanıyorlardı. Dış işleri, ordu ve donanmamıza mensub bekâr erkekler ve askerler Amerikan Evi denilen kışla biçimi bir binada yatıp kalkıyorlardı. Bu iki katlı ve oldukça kasvetli binada büyük ve orta çapta bir alay oda vardı ve bunların her birini bir veya iki kişi işgal ediyordu. Ayrıca bir yüzme havuzu, bir de toplantı salonu vardı ki burada da film gösterilebiliyordu. Yemek de büyük bir yemek salonunda yeniliyordu. Bir teklif Bu üç binaya sığamıyanlar mühim bir miktar teşkil ediyordu ve bunlar da Büyük Elçilik binasının yamndaki Millî Otelinin, civardaki Savoy ve Metropol otellerinin karanhk, fakir döşetki karılı kocaya döndüm. Bilmem sizin kulağmıza kadar geldi mi? Tıb Fakültesi, Hasekideki çocuk paviyonunu istiyor. Belediye vermem diyor. Belediye hekimleri: Sakm ha! diyor. İş fena! Allah ellerine düşürmesin. Verseniz bir türlü, vermeseniz bir türlü. Kazara ağzınızdan bir tarafı okşar soz çıktı mı, karşı taraf yolda, kokteylde, telefonda yakalayıp veryansın ediyor. Ben hekim kısmından korkarımTedavi eder diye değil, azizlik olsun diye: Azizim sen kendine iyi bak! dedi mi Çoban Mehmed olsan içine kurt düşer. Başlarsın ispermeçet mumu gibi erimeye. Onun için adamîarı hoşça tutmak lâzım... diye düşünerek kendisini afakî bir iş için ziyarete gittiğim arkadaşlardan Dr. Mücerrebin muayenehanesine girdim. Doktor muayenehaneleri icra daireleri gibi çok ve derdli adamm girip çıktığı yerler olduğu için mi nedendir insana bir melânkoli, bir endişe verecek manzaradadır. Yahud adama, muayeneden evvel öyle gelir. Muayeneden sonra doktordan iyl haberler alırsanız, tekrar musyenehaneye girmiyeceğiniz için orasını pembe gözle görmez, o namüsaid intıbadan kurtulamazsınızOnun için... Sevmem mubarek yerleri. Allah muhtac etmesin. Bizim ahpabm muayenehanesi bir ucunda kendi muayene odası... Uzun ve h>ş bir koridor. Öbür ucunda geniş bir bekleme odası. Ko ridora açılan bir iki kapının halâ melâ obnası lâzım. Eksik olmasın, beyaz gömlekli hastabakıcı değil de hastalara bakan (yani güzel) bir kadın da koridorda nöbet tutuyor. Ben odaya girdiğim zaman kılıklarına nazaran köylü olduğu anlaşılan iki kişi, bir de tıknaz, miyob ^Iduğu gözlüklerinden belli kısa xıylu hirisi vardı. Ben sordum; Doktor burada mı? Evet. Görebilir miyim? Randevunuz var mı? Yok ama... Göremezsiniz? Günde 24 ha«taya bakar. Ben hasta değilim. Ne biliyorsunuz. Maayene oldunuz mu? Ben neler gördüm. Dağ li, iyi ısıtılamıyan odalarına yerleştirilmişlerdi ve yerlerine başkalarını almak üzere daimi bir tazyik alhnda bulunuyorlardı. İhtiyaca elverişsiz olan ve pek harab bir halde bulunan bu binaları gözden geçirdikten sonra ilk düşüncem şu oldu: Büyük Elçilik, konsolosluk ve ikametgâhları bir araya alacak olan bir bina inşası hakkındaki teklifi tekrarlamak lâzımdır. Bunun için înşaat malzemesi ve işçi Sovyet hükumeti tarafından temin edildiği takdirde bunların karşılığı Avrupada harbden arta kalan ve hakikî değerinden pek ucuza satılmakta olan külliyetli miktardaki askeri m'alzemrden bazı maddelerle ödenecektı. Rusların bu askerî malzemeden mühim miktarda almak arzusunda olduklarını, tabiî, biliyordum. İstedikleri maddelerin de bir listesini vermişlerdı. Bu listede başlıca kamyon, ağır yol inşa malzemesi vs. gibi maddeler zikrolunuyordu. Rusların en fazla istedikleri şeyleri temin etmek umumiyetle kabil değildi. Fakat Moskovaya geldiğimden az sonra Molotov'la görüşmeğe gittim. Maksadım, Büyük Elçilik binasmın başka nevi askerî malzeme mukabilinde inşasını temin etmekti. Beklenmedik bir netice Bu hususta Sovyet Dış İşleri Bakanından, lehte veya aleyhte, derhal bir cevab alacağımı zannetmiyordum, nitekim de alamadım. Fakat harbden arta kalan askerî malzemeyi satmağa memur olan Paristeki Amerikan makamlarile temasa geçtim ve Ruslann, istediklerini seçebilmeleri için bir liste göndermelerini istedim. Liste gelince tekrar gidip Molotov'fa görüştüm. Beni hoş bir şekilde kabul etti, fakat herhangi bir taahhüde girmekten ka çman bir hali vardi. Nihayet bu gibi meselelerin, o zamanki Dış Ticaret Bakanı A. İ. Mikoyan'ın iştigal sahasına girdiğini söyledi. Derhal bir gün ve saat tesbit edildi. Mikoyan beni çalışma odasında kabul etti. Görüşmemizde, yüksek rütbeli bir subay da dahil olmak üzere, Dış Ticaret Bakanlığı mensublarından bir çok kişi daha bulundu. Maksadımı anlattım. Mikoyan, bir Amerikan büyük elçiliği binası inşasına dair bir tekliften haberi olmadığmı söyledi, fakat listemizi tetkiki kabul etti. Karşısında âdeta bir komisyoncu gibi hareket ettim, listedeki yüzlerce çeşid malzemeyi büyük bir heyecanla sayıp döktüm ve bunların Sovyetler Birliği için mühim birer madde teşkil edeceği fikrinde olduğumu söyledim. Elimdeki listede son sistem bir hastane tesisatı vardı ki böyle bir şeyin Rusyada pek nadir bulunduğunu biliyordum. Ondan başka, «penicillin» de dahil olmak üzere, külliyetli miktarda ilâc, kan plâsması ve Rusyadaki eczanelerde bulunmasına imkân olmıyan daha bir alay ecza ve kimyevî maddeler vardı. Arkan Sa: 5, Sü. 2 de gibi adam nah, çu durduğunuz yere yıkıhverdL Sus hanım! Üstüme fena şay yorma! Aa. Neden yorayrm? Mirasınızı mı yiyeceğim? Bayan, uzatma da şu kartımı doktora ver. Veremem. Neden? Uyuyor da ondan. Yaa! Hakkjn var. Ne zaman uyanır? Uykusunu almca. Ne zaman alır? Arnan bay. Ahret suali soruyorsun. Ne bileyim ben. Yani uyandığuu nereden anlarsınız? Zil çalar, zil Oyle FÖylesene! Ne azarlıyorsun? ? Ama bayım, sen de lâftan hiç anlamıyorsun. Teşekkür ederim. Estafurullah vazifemiz... Biz görüşürken de daha dört beş hasta geldi. Epeyce kalabahşlaşük. Ben yanımdaü tıknaz gözlüklüye sordum. Arfedersiniz, hasta .nısmız? Evet yani ya hayır. Hasta değilim. Lâkin uykum kaçıyor. Yüreğim vurooor. Merdiven çıkamooorum. Ha anlaşıldı. İştahanız nasıl? Fefkelâde. İçki kullanır mısınız? Hayır içmem, sade akşamları bir kadef ırakı içerim. Bir şişe de Ağnadm mi efendim bira içerim. Yemekten sonra da kafe ile bir küçük kadef konyak içerim. Yatarken de çay ilen rom karıştırır punç ederim. Onlar bir şey değil... Demek ü... Bu sırada hastabakıcı geldi. Üç buçuklar hazulansuılar. Anlamadım: Üç buçuk atanlar mı? Kaşmın bir kuyruğunu yukarı kalduıp bir gözünü kapatarak yüzüme baktıktan sonra: Size söylemedim. deyip tekrarladı. Üç buçuklar. Hadi bakalunDoktor kalktı. Şişman Ermeni hasta hemen atüdı: Bayan ben üç buçukluyumBilirsiniz. Buraa geldiğim zaman da benden ba^ka adam yoğidi. =habeherı Belediye bütçesi hazırlandı ; O H B E T L E NALINA M1H1NA I İ Ingilizlerde denizcilik sevgisi LondTtt 13 Kasım Varidat 36 milyon, ihtiyac yekunu ise 50 milyon olduğundan masraflann karşılanamıjacağı söylcniyor Belediye, 1950 yılı bütçesini hazırlamıştır. Bu bütçe geçen senekinden iki milyon lira noksanile 36 milyon liradır. Bütçenin iki milyon lira noksan oluşu, Elektrik İdaresinde amele ücretlerine yapılan zam dolayısile, Belediyeye vermeyi taahhüd ettiği iki milyon lirayı veremiyecek duruma düşmüş olmasındandır. Belediye şube ve dairelerinin bu seneki ihtiyac yekunu ise 50 milyonu geçmektedir. Halbuki varidat az olduğundan bu ihtiyacların kısmı âzamı karşılanamıyacaktır. Bugün şehrimize gelecek olan Vali ve Belediye Başkanı Fahreddin Kerim Gökay yarmdan itibaren Daimî Encümenle birlikte yeni sene bütçesinin tetkikine başliyacaktır. Tramvay ücretierine 7am yapılması muhtemel İstanbul Tramvay İdaresi işçilerinin yevmiyelerine yüzde otuı nisbetinde zam yapılmasına İstanbul İli Hakem Komisyonu karar vpımlşti. Fakat bu zam kararına Travmay ve Elektrik İdaresi Yüksek Hakem Heyeti nezdinde itiraz ederk bu zammın yılda takriben bir milyon liraya baliğ olacağını, tarifelerin arttırılması mecburiyetlnde kallndığı takdirde bunun vatandaslara yapaoağı akislerin teemrnül edilmeai icab edeceğini bildirmişti. Tramvay ve Elektrik İdaresinin bu itirazı Ankarada toplanan Yüksek Hakem Heyetince tetkik edilmis ve İstanbul İli Hakem Kurulunun verdlği karar oy birlifi lle tasdik edilerek keyfiyet Resmi Gazetede neşlr ve ilân edilmiştir. Bu karar üzerine Tramvay ve Elektrik idaresinin bilet ücretlerine zam istlyeceği zannedilmektedir. «Kaynak» isminde bir şiir dergisi ç'kıyor. Geçenlerde sekiz on sayıs: birden tlime geçti. Çoğu yirmisi ile otuzu arasında bir yığın genc! Şiir ve nesirlerinin haylısını zevk ile okudum. Bazılanru burada tekrarlarsam, bir çok kimseleri Tevfik Fikret'in ilk şiirlerini dinleyen muallim Naci'ye döndürmekteA, € Vah efendim, şiir de bitmiş...», « Ah efendim, nesir de kalmamış...» diye dövündürmekten korkarım. Dünyada iyi, dogru, hoş, güzel ne varsa, hepsinin bîrdân kendilerile beraber gözlerini yumup ahrete göç ettiğine inanmak, son nefeslerinde bir takım fânile.i avutur. Hayatın artık yaşanmağa değer olmadığıru sanarak ölür giderler ve başuclarmdaki gözleri yaş lı, boğazları tıkalı çoluk çocuk veya dostlarına: « Asıl ben size acıyorum, geride kahp da ne yapacaksınız, ne harbden kurtulacağınız, ne etin ucuzlayacagı, ne de türkçenin düz?leceği var.« der gibi bakarlar. Bunlar saatleri, kalblerinden çok daha önce durmuş olanlarcur. Hayallerinde yakın veya uzak geçmişten. eit^ide hafifleyen bir tıktık kalrnışür. Gözleri arkadan arkaya bakar, zihinleri geriden gerive dü^ünür. Akılları, ağaçtaki dalından kopmuştur ve çürük leke'.erile kaplanmak üzeredir. Kesmî kitabete ilk defa «iktisad» kelimesinin girmesi üzerine Babıâlî efendi!erinin< Mali>e Nazırı Cavid. imzalı bir kâğıd üstüne nasıl bir ürküntü ile üşüştüklerini bir hatıramda yazrnıştım. Vak'ayı Mektubî ka'eminde kendim gördüm. İçlerinden yaşayanlar v&rsa, toplasam toparlasam, «Kaynak» dergisini bir okutup Picasso'ya resimlerini yapürabilsem... Onun delirmişe benziyen çizgileri, bozmuşu andıran renkleri, çıldırmışı usluya çeviren nisbetleri bile bu şiir ve nesirler etrafındaki şaşkınhğı anlatamaz. Facia, büyük facia nedir bilir misiniz? Bir defa türkçe, kelimelerini kendinden yapan, eklerini köklerini yuğuran ve işîeyen, arabca ile, üretme bakımmdan, bizim Aden"den ayrıldığımızdan fazla ilgisini kesen türkçe, binlerce, on binlerce, yüz binlerce gencin tabiî dili olmuşlur. Bu kelime doğru değildir. o terim sakattır, 170 ton kahve geldi Son bir hafta içinde limanımıza 1T0 ton kahve gelmistir. Bu hafta içerisinde 300 ton daha gelecektir. Bu suretle kahve fiatlarmda bas gösteren yükselmenin duracağı ümtd edilmektedir. Balık konservesi ve lâstik çizme ithal edildi Muhtelif memlekellerden geçen hafta gümı^klerimize 20 ton balık konservesi gelmistir. Dövlz kıthğında bu malların lthaline müsaade edilmesi iyi karsılanmamıştır. Ayrıca 300 sandık da lâstik çizme gclmiştir. Magda Tagiiafero'nıın orkestra ile konseri Bütün dünyada olduğu gibi mem'eketımizde de tarıınmıs olan deşterli Fransız piyano vlrtüozu M. Tagliafero bugün şehrimize gelecek ve Cemal Reşid Rey idaresinde Filarmcıni Derneği senfonik orkestrası ile 24 Kasım perşembe günü Saray'da bir konser verecektir. Programda Saint Saensın 5 İnci ve Schumann'ın Lâ minör konçertoları vardır. Sanatkâr ertesi gün Ankaray glderek bir konser' de orada verecektir. BBg8ffiB9!£«JSK tMlOLÂP KİTABEVt KERİME NADİR MUHARREM 29 PAZAR v. E. 6.53 12.00 14.32 1647 18.23 12.06:7.12 9.45 12.00 5.10 1.36 12.23 | ashington'da Amerikan denizcilerile havacıları arasında cereyan etmekte olan Pentagone meydan mu| büzülüp lâf atmaktan başka bir şey harebesi havacıların zaferile neti• •»••»»••> Yazan beceremez olmuşuz. Karnrmızdaki celenmi? addedilebilir. Çünkü deöç yumrusu ise kan damarlarımızı nizcilerin vazife itibarile baskomutıkar gibi sıka basa, bizi illetliye , tanı olduğu gibi, bu savaşta da şefi çevirmiş. Yahu, Çandarlı vezir ba ve lideri olan Amerikan deniz kuvbamız bile olsa Fatih Mehmed'in İs vetleri komutanı Amiral Denfeld tanbulu fethetmiş olduğumı itiraf vazifesinden uzaklaştırıldı ve yerigibi benim de, sizin de yerinde I ne yapacağını şaşıran dostuma, etsek ne çıkar? Boğazında seyran ne, iki defa İstanbula gelmi? olan tenkidlerimiz ve gelecek kurultay yüzbaşı: « Efendi sinirime doku lar yapsak, Çamlıcasında göğsümü Amerikan Akdeniz filosu, komutam da düzeltilmesini düediğimiz ku nuyorsun» demiş. Dostum kibirli zü açıp ferahlasak, Adalarında çam Amiral Sherman tayin edildi. surları arasında, asıl dava halledıl de olduğu için: « Kalb kalbe kar. koklasak, ne olur? Çandarlı'nm öcü Pentagone savaşı, Londrada bümiştir. Artık ben öfkemden Cemil şıdır yüzbaşım, siz de benim sinicevabım diye yedi tepeyi yedi çukur, Mar yük merak ve dikkatle takib edilUybadın Bey diyeyim, siz hıncınız rime dokunuyorsunuz» dan Atatürk Paşa diyiniz, hattâ vermiş. « Bu da dil mi?» diye marayı bataklık, Boğazı açık lâğım, mişti. Hemen hemen bütün tngiliz ben benimkinin kuyruğuna bir de yazısını elinizden attıklarınızın, si Adaları kanser uru gibi göstermek milleti bu mücadele ile yakından efsndi takayım. siz sizinkinin peşi zin yazınızı acaba ne diyerek sepe için ensemizden topuğumuza kadar alâkadar olmuştu. Çünkü tngiliz ne bir hazretleri ekleyiniz, yaşımı te fırlattıklarını biliyor musunuz? neden ter akıbp duruyoruz? Ata milleti kadını erkeği, çocuğu ve ihzı belirtmekten, Daşımızı da şöyle Gerçi bugün çift dil gibi bir şey türk İzmiri almış, ama bir aralık tiyarile iliklerine kadar denizcidir. bir sakara permenantına uzatmak var. Tıpkı çift yazı gibi! Fakat bu bana danlmış. Vatan bütünlüğünü İşte size bir misal: Geçen gün sefaret hava ataşemiz tan başka bir şey yapmış olmayız. çift partili rejime benzemez. Türk sağlamış. ama size gücenıniş. MedHani bu da öksürüklerinin beste çe ve yeni yazı, osmanlıca ile eski reseleri kaldırmış, ama amcanıza kurmay yarbay Sadi Atakan ki çok sini bile ağır aksağa ayarlayan yazıyı, yol kilimi gibi, katlaya kat küsmüş. Devleti lâyikleştirmiş, ama kıymetli bir hava subayunızdırlar için giyotine beozer bir şeydir. laya, taze renkleri ve pırıl pırıl Çİ eniştenizi emekliye ayırmış. Lâtin buradan ayrılmam münasebetil« yazısını almış, ama rahmetli Osma bir veda çayı vermişti. O gün fev« Doğrusunu isterseniz «telifi çeklerile kendi döşendiği yerden nın soyadı ile alay etmiş. Ne ya kalâde zeki bir çocuk olan ingilizbeyn« yerine «araoulma» demekten ileriye sürmektedir. pslım şimdi? Ben dargın, siz güce ceyi de türkçe kadar güzel konubaşka bir şey de yapmıyoruz. Ben Galiba bazılarımız dilin ne türkkelime kelime beğ>nmediklerimi, çesinde, ne osmanlıcasmda değiliz nik, amcanız küskün, enişteniz öf şan 4 yaşındaki oğlunun doğum yılsiz terim terim sevmediklerinizi de, garib bir öç peçindeyiz. Vaktile keli, rahmetli Osmanın kimi kal dönümüne tesadüf ettiği için, bazı ileri sürerek içinden çıkılmaz bir nasılsa Mustafa Kemali anlamamı mıssa o suratı asık, elbirliği ile «a komşu çocukları da analarile beramahalle kavgasına tutuşmıyalım. şız, veya sevmemişiz, yahud yapa rabulma» yerine «telifibeyn» mi ber çaya davetli idiler. Bu arada Türkivenin tanınmış müdürierinDilin kendi zevki, denizin tuzu caklarına inanmamışız. Yılîarca, ah diyelim? gibi, eritmediği katılık, aykırılık bir göçüp gitse de, iniılâb dediği Şark garb nedir, derler. İşte bu den bir zattan ayrılmış bulunan bir bırakmaz. «Kumsal» a benzeterek şeyin bışına silindirini, sırtına fra dur, dostlarım. Kin pirelerinden her kadın da Turgud ismindeki küçük «denizsel» demişler. Tüylerim üv kını. diline türkçesini takıp, boy biri için bir atlas yorgan yakmaktır oğlu ile orada idi. Bu bayan müperdi ama, kendi kendime: «Ü nunda lâtin yazısmdan yaftasi Düşmanı kadar olamıyoruz. Geçen kemmel türkçe konuşuyordu. zülme canım, sel gider, deniz ka ile bütün marşlarmı da arka lerde bir dergi Atatürk üzerine söyİnçiliz kadınlarına beni denizcilik lır,» deyip geçiyonım. Dil diktaya sından çaldıra çaldıra, mezarı lenen frenk fikirlerini bir araya mütehassısı bir Türk gazetecisi digelmez. Eğer geçen yirmi beş yıl nın taze tümseği üzerinde ya toplamıştı. Hani kitabını toplattığı ye takdim ettiler. Bu misislerden içinde diktaya geldiğini sanıyorsak, kıversek, diye beklemişiz. Adam mız Amstrong yok mu, demiş biri, bana sordu: ta Ali Suavi'den. hattâ isterseniz umduğumuz kaciar erken ölmemiç. • Size bir diktatörtin iç hayatını yaz Büyük babant ve kocam de« İkinci Murad devrindenberi bir Gözlerimiz gördüklerine ahşmış. Di dım. Fakat öyle bir dikta'ör ki kud nizcidir. Sizden denizhava mücatürkçeleşme, bir lerkesin anlaya limiz yazıya, yazımız c'ile uymuş retini ve gayretini bir daha kendi delesi hakkında fikrinizi öğrenmek cağı dilde yazma ihtiyacınm, arası 1919 da doganlar askerlik yaşma memleketinde başka bir diktatör isterim. Hava kuvvetleri donanmara teperek, fakat durmaksızın iş errr.iş. Senelerce rüyasını gördüğj çıkmaması için harcamıştır» ları ortadan kaldıracak mı? leyerek kafaları ve gönülleri buna müz karnaval eğlence^ini yapama Hayır. dcdim. hava kuvvetleriı Mustafa Kemalin yazıdır, dildir, hazırlamış olduğu ıiu bilmeyişimiî mışız İçimizin birikintisi, bir yumhattâ atom bombası kullansalar lâisizmdir. şudur, budur. vicdandendir. Buyurunuz da «Kaynak» ru gibi, katılmış, kalmış. Üstelik gencliğini diktaya gittiniz, aruzla Mustafa Kemal ölümiî üzerinden ları ve tefekkürü ancak hürriyete dahi, deniz kuvvetlerini ortadan yazdırmız veya tetabuuizâfât ile her yıl geçtikçe, daha da büyümüş, doğru götüreceğine çüphe olmıyan, kaldıramıyacaklardır. Bikini adakelleyip fellendiriniz. Onları eski ululanmış. Eskiden ileriye doğru ve onlar yapılmasa, gerçek hürriye sında yapılan tecrübeler bunu RÖsbir kefeni, esvabhk kumaş gibi her adım atışta işittiğimiz .rıırıltıları, te kavuşamıyacağımıza büsbütün termiîtir. Yalruz harb fjemilerindo uzatmış kadar ürKütürsünüz. şimdi geriye doğru her kımıldanış şüphe olmıyan inkılâblarına, bir değişiklikler olacaktır. 20 yıl sonhöşgürürlükle raki donanmaların en mühim gemita duyar olmuşuz. Nesini bozmağa Amstrong kadar Yedek subay iken: t Yere yat!» kalksak, bir ecinni çarpışı gibi, sil bakamaz mıyız? Vatandan da si. belki de denizaltı olacaktır. kumandasını duyunca, üstüne başı leye uğramışız Kapalı sözler altına büyük bir şey, bir millet kurtatngiliz kadını. bu mevzuda, vuna kıyamadığı için ayakta durup rırken, ayağı ayağımıza dokundu karıya hulâsasınl yazdığım U7unc« ise, kendisine bir nasır acısını aife izahatımdan çok memnun oldu. decek kadar insaf gösteremez mi Biz denizci milletiz. dedi. De» viz? nizciligimiz sayesinde, büyük bir imparatorluk kurduk. Tarihimiz boTaksi bir adama çarptı yunca donanmamızın temin ettiği F A B R I K A S I deniz hâkimiyeti sayesinde İnplteNisanta;ında Güzelbahçe »okağıiMÜSTAHZARATINDAN: da 35 numaralı evde oturan Bedri re istilâdan kurtuldu. Napoleon'un, Sipahl adında bir genç evvelkl akşam Alman İmparatoru tkinci WilVİTAPLEX C ampoules 5 cc DEMALGON tablettea Halâskargazi caddesinden geçerken 1712 helmin, nihayet Hitlerin çok kuvrumarah taksintn sadmesine ugram.ş. > D dragees CHOLPARİNE » vucudünün muhtelif yerlerinden yarn vetli ordıılarını mağlub ettik. Ti> D gouttes VİTAPLEX A solution lanmıştır, Yaralı tedavi altına alm caret filomuz, bize her yıl milyonlarca İngiliz liralık kazanc temin emıs, şoför yakalanmıştır. > D forte AD diyor. Onun için denizciliğe bağlı> K tablettes » B amp 50 mgr. DİŞ TABİBİ yız. Hava kuvvetlerinin donanma> B tablettes > K ampoules lan ortadan kaldırmasını istemeyiz. Hikmet Karabey VİTAPLEX C ampoules Icc tngilterenin ve Britanya İmpara, N tablettes Tel: JS027 UleU Ordu Cod. 294. torlueunun istikbali. dün olduğu gigelmiş ve Depolara dağıtılmıştır. bi. yarın da denizlerdedir. tl<und«r Ksrcja presenu Bu İnziü* kadınına, büvük Türk İ^^M TÜRKFARMA MÜESSESESl Amirslı Barbarosun çu sözünü hatırlattım: ' Göz kamaştıran bir ihtişam, gönül alan bin renk De"ize hâkim olan dünyaya Kalbleri büyüleyen ilâhî danslarla süslenen yılın hâkim olur. EN BÜYÜK MUCİZESİ Biz İnsrilizler de böyle düşünüBugün AR Sinemasında rüz. tsmini isittiğim Barbarosun hakikaten büyük bir denizci olduğu ( R E NK L İ ) Ralph Richardson anlaşılıyor Kieron Moore İneriliz milleti, denizi h=>kika(en (n Tolstoy'» lınmortıl love rtory çok jj1! anlamış ve sevmiş bir millettir. •RED SHOES» d'rtcttd by JuJitn Ouvivier Moira Shearer Anton Walbrook Marius Goring'in A LONDON FİLM PRODUCT1ON Dünya çapında bir sanat inkılâbı. Falih Rtfkt Atay Sayın Doktor ve Eczacılara «CHİNOİN» Vivien leidtı flR PERILER DUNYASI ANNA KAREN1NA K Ben adam değil miyim? Affeder.uniz bayan ama siz adam mısınız? Ayol sen deli misin? Ben adam değil miyim? Deliyim ama o kadar da değil Adam ılan karıyı farkederim bayan. Sus, ağzını topla. Ben kan değilim. Affedersiniz. Ben kan sandım idi. Bu sırada bir zil çalmdı. Kadın: Hadisenize! Doktor bey şimdi sinirlenecek. Sonra karışmam vallahi. Üç buçuklar kim? Tıknaz Ermeni hasta atıldı: Zo benim dedim ya! bayan... Adın ne? Yedvart... Kadın bir buruşuk deftere baktıktan sonra: Buyurun içeri!. demesile hastanın yerinden fırlayıp hastabakıcı kadma elile gıdıklar gibi yapıp odadan çıkması bir oldu. Gülüştük.. Benim bildiğim dokt«r Mürecerreb dahiliyecidir ama demek ki deliye bakıyor.. O gitü. Biz oturduk... Oturduk.:: Oturduk... Ne kadar sürdü bilmm. Hastalar geldi. Hastalar oturdu.. Oda doldu. Şöyle saydım. Benimle beraber tamam 18 kişi var. Biz bir tarftan bekleşiyoruz. Bir tarftan kspı çalınıyor. Kadın açıyor. Genç genç çocuklar geliyorlar.. Doğru odaya.. Hanrm... Bunlar da üç buçukluk mu? Hayır.. Onlar fakilte.. Nedir o? Fakilte bilmez misiniz? Mekteb.. Tıbbiyeliler.. Muayeneye mi geliyorlar? Hayır. Hocalaruıa ders sormaya geliyorlar.. Aman ne kadar da çok soruvnr?ümız? Hayır, merak ettim de.. Kuaım igeride ameliyat mı yapıyof VR A Burhan Ya zan P İ L İ C Fetek Effedersin bayan. Birdenbire Ali deyinci bizi çağırdın sanıverdik. Genç de gülerek sordu: Ne var ab.. Şey Halide.. Aman... Nükteciğim? Benim bu halim ne olacak? Benim kalbim hasta.. Bir gün çarpuıtıdan öleceğim. Enişten gelse de görse! derken? Kapı çalmdı... Hastabakıcı açü..: Kadın: m Hah! İşte enişten geldi.. dedi. îçeriye başı saçsız gözlüklü tıraşı gelmiş. İtinasız giyinmiş. Ufak tefek bir adam geldi. Merhaba!. Ne yaıptınız? Sıra gelmedi mi? Nerede? Bekliyonız. Ben demedim mi?. Aman «en herşeyi bilirsin! Bilirim ya!.. Şu çarpmtıyı bilsene! Onu da bilirim. Doktora beraber eirelim de.. Gör neler söyliyeceğim.. Ne söyliyeceksin ayol. Ben bir hasta kadınrm... Bak şu göğsüme.. Dalga dalga.. Kan hücum ediyor, kan... Eder, kuzum, kan da hüeiım eder, bakan da. diye yan gözle köylüleri işaret etti. Gülüstüler... Hele bir «ıra gelsin de ben bilirim, diyeceğiml?. Ayol ne yaptnn... Ne dlyeceksin? Ne diyeceğim.. Balığa çıkanm, Uskumru getiririm.. Aman dolması enfes olur.. der yersin! İki tane küçük Uskumru yavrusu. Uskumnınun yavrusu olmaz.. yanlıg konujma... Derken lüfer tutarım... Aman tavası fevkalâde olur.. der, yersin! Ayol lüfer yavrusu... Lüferin yavrusu olmaz. Ona çinakop derler... levrek olur. yersin, tatlı pişer yersin... Hem de tıka basa! Sonra geceyansı: Carumı alır lar? sünü iki elile açıp: Hayır bizim bey oprator de Şu hale bak Ali! deyince ğildir. Ameliyat yapcnaz. yanındaki köylüler de eğilpi bak Yapmazda bu içeridekinm tılar. Hanım onlara: muayenesi neden bu kadar uzadı? Vallaha bilmem.. Günde 24 Ne bakıyorsun ayol! Kadın hastaya bakar.. Saat de dördü geç görmedin mi? ti. Gördük emme! Hani Ali çu Nasıl yeüştirir.. na bak! dedin ya!.. Yetiştirir o.. Bir kere başla Ali dünyada bir tane mi sın.. Beşer dakika da savar.. ayol... Ama îçerideki zorlu birşey Nebliyim bayan. Benim adım galiba.. Ali.» Öyle gibi. Kapıya geliyor ge O yanmdakinin de Ali mi? liyor.. Ha çıkacak diyorum. Tek O da Alişan.. rar dönüyor. Kadm onlan bıraktı.. Gencin Galiba hastahğı karışık bir elini aldı.. şey Ver şu elini! Bak halime... Sinirleri bozufc olmalı... Kalbim nasıl atıyor. 150 mi, 200 Sizin bey sinirlere bakar mı? mu?. Herşeye bakar maşallah., Yok ablacığım. Vallahi değil.. Benim karü verdinizdi değil Aman bu abla lâfma da bir mi? sinirleniyorum ki.. Mutlaka sen Masasının üstüne koydıtm.« den yaşlı olduğuımı mu anlatmak.. Gördü mü?. Yok acanım, Görmez mi? Tabiî gördü.. Ismimi söylesene! Ne dedi?. PeH.. Kalbinde birçey yok vallahi Halideciğim.. Üç buçuklan çağır dedi. Ay şdmdi deli olacağım. Çu Kuzum bu üç buçuk nedir? ^ Aman yarabbi, rendevulann Halide admı söyleme demedim mi? Yaaa! Affedersin unuttum saati.. Dört tane üç buçuk.. Dört tane dört, dört tane dört buçuk.. Selmacığım. Dört tane beş.. Dört tane.. Selmayı da değiştirdim ayol.. Ne zaman? Bu sırada kapı çalındı.. Hastaba Bir haftadır. Nükteyi aldım. kıcı koştu, kapıyı açtı.. İçeriye.. Bir fes rengi manto giymiş, kırktan yu Aa! Çok güzel... Bakalun bu karı yaşta, çişman, kırmızı saçlı, göz ne kadar dayanacak? leri mübalâğalı şekilde rimelli Sükuttan sonra kadın birdengöğsü bagrı açık bir hanımla, ya bire: kışıklı bir genc bey girdiler.. Ka Ali! diyince. dın iki köylünün oturduğu yerin Kö'üler hep birden: yamndaki kanepeye orurdu. Genç Buyur efendim.. bey de karşısına... Kadın nefes ne Sana değil ayol. Öğrenetuedifese... Hegten zaten açıi: olan göÂ* •niz mi? Orevuvar madam.. Anşante! gibi «Yahu! amanın benim nefesim tıkanıyor, fena oluyorum» diye dedikten sonra çıkıp gitti. Kadm bağırırsın.. Uskumrulardır. Karıcı arkasından: Deli herif, diye kapıyı kapadı ğım korkma!» derim. Otuz damla kardiyazol... Bir saat sonra: «Hu! ve kırmızı saçlı kadma, Buyur bayan. Sizin sıranız! Ben ölüyorum. Şu kalbime bak..« diye tekrar uyandınrsm. «Gazdir, dedi. Kadın genc erkekle içeri girgaz. Plâkiden olmuştur» der, bir di. Ben sordum: avuç karbonat veririm. Ama bu, Ben ne olacağım kuzum. Bekhaftanm beş gecesi böyle.. Eh ha leyecek miyim? nımcığım sende bu boğaz varken, Bekleyeceksiniz bayım. Naakalbin oynamak değil, aklm bile piyim? oynar.. Şimdi doktora™ O sırada köylülerden yaşha kırKadın gülerek: mızı saçh hanımın kocasma yak Aman Rıfkuı.. Sen adamı çıl laştı. Effersin beğim, sizin hanımın dırürsın! Eğer benimle içeri girerzoru neresinde? sen.. geri dönerim... Adam gülümsedi. Girerlm ya!.. Hakikati doktora Pek belli değil. Galiba sinirlekim anlatacak™ rinde! Ben gidiyorum... Adam da gülümsedi: Otur, hanımcığım otur. Sonra Ben de eyle keşfettim de.. Biz doktoru bir daha nerede ele geçiköylüyüz. Pek akhmız erik deririz? Ben seninle doktorun yanına j ğildir emme sizin hanunın hastahğı hekim işi değil... girip rezil olamam. Onun için.. Hoca ya mı okutalım! Peki girmem... Yoh, o da değil. Böylelerine Aferim sekerim.. Ha şöyle. Babizim bir ilâcımız var. Birebirdir. na beş lira versene! Bir hefte, on günde kendine ge Verdim doktorun parasıru.. İki tane onluk verdin.. On lir. O, hekimden başkasırun verbeş lira imiş.. Dışanda yazüı. Üsdiği ilâcı içmez kü. tünü verin diyemem ya! Yooh! İçecek şey değil... Be Ver onluğu, vereyim besliği.. yim... Müsaade et de anlaüvereyim! Aman ne cimri adamsın! Hayhay! Buyurun!. Hanım, ben paralan kumar Beyefendi. sizin hanımın aklıda kazanmıyorum.. Hah! Bu da bana taş galiba! na koymalı ki her gün bir kara Yok ayol... Sana taş atılır mı? piliç yiyecek.. Herkese taş... Nasıl yiyecek?. Ben oynuyorsam vakit geçir Nasıl yirse yisin! Bir kara mek için şöyle küçükten oynuyo piliç yiyecek... rum. O kolay! Evet! Gecede otuz, kırk gidi Lâkin, pilici kendi yolacak.. yor. Anlamadım.. Aman Rıfkııı! Sen adamı çıl Bu ilâcın tesiri budur. Bir dırürsın! Ayol, dün gece kazan hafta her gün bir kara piHç kesedım... ceksiniz. Sizin hanm pilici yolacak. Bir tüyünü başkası yolarsa Kaç para? ilâc tesir etmez.. Hemi de kara On iki lira olacak. Evvelki gece ne oidu?. Aman bıktım, senin bu ahret O neden?. suallerinden. Al on liranı! Tüyleri iyi görünür de.. UzeAdam kırmızı onluğu aldı. Bir rinde hiç bir tüy kalmıyacak. »Iebejlikle iki, iki buçukluk verdL O le bir tercübe it beyim.. Bak sen sırada içerideki Ermeni hasta çıi de rahat idersin, kann da.. Emme, ü. Koridorda dansedtr gibi nçra on gün biteviye yapacaksın!. yarak geldi: Dedi. Bana da: Kocasıru diden karı kısnuna Efendim, cümlcya ftfiyet M { hklar olstın.. AUaha umarladık. en iyi ilâc budur, diye ilâve etti.. Efendim bendeniz vagoton olinu Ben saate baktım.. Dört buçuğa §um.. başka bir şeyim yoğmuş.. de geliyordu... Kadına: dL Pardesüsünü portmantodan alıp Bir saat sonra eelirim. dedim, omuzlaruıı bale gibi oynatarak çıktım.. Bilm;m köylünün kara pigiydi. Hastabakıcıya da: i liç tavsiyesi kabul edildi rni?.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear