25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KONA Paris'ten Elli sene evvel «Serveti Fünun» edebiyatı memlekete bir Pari's havasile açıldı. O zamaıdanberi, benim kendimi bildiğim tarihlere, ve oradan da bu tarafa, her eline kalemi alan, mutlaka Paiıse dalr bir şeyler yazmadan duramamıştır. Moda bahsınds İzzet Melih ve umumiyetle kadın bahsinde Abidiiı Daver ağabeylerimiz, zannede>:ıın, bu mevzuda son sözleri söyliyen üstadlardır. Halbuki şarkıcı Maur'ce Chevalier «Parıs her zaman Paristir» nakaratile başlıyan bir şarkısıîe (Sekiz sene evvel gene burada dinlemiştim) onların bütün yerı yazılat yazmak gayretine, tâbir caizsc, geç kalmış bir nevi sed çekmişti. Hakikaten bu Paris her zaman Paristic. İnsan buraya ya bütün haye.tuu vakfeder (.sz çok, bızım Refi Cevaduı kulakları çmlasın!) yahud gflır, görür, tekrar tekrar hayrau ohır ve gider. Merhum ve meşhur I'stadın «Hayd Park'tan geçerken» neviden yazılan gıoi yazılar yazmanın bilhassa Paris için, artık, mânası kalmamış olsa gerek. Ha... Yalnız çunu söylıyeceğım. Bu «değişmiyen Paris» den maksad, sokağı, cadde3İ, Eyfe] kulesi, Sacre Coeur'ü, ne bileyim ben, Konkordiya meydanınd;îki Napoleon'un getirttiği «.Dikili taş» ı, Notre Dame kilisesi ve sairesı değişmiyen Paris değildir. Onlar zaten lök gibi oturmuşlar, her zaman yerli yerınde dururlar. Bu memleketin değişmiyen tarafı, kendine hâs o babacanlığı, o nejesi, o nüktesi o hiddeti, zaman zaman insana tnânasız gelen o hafıflığı, zaman zaman ise pek dokunan o hüznüdür. Paris teeeeeee... 14 üncü Louis zamanındanberi bunlara o kadar ahşmıştır ki hiç birisini yadırgamadan hepsini hoş karşılar. İşte Parislinin bu «hoş karşılama» tabiati hep aymdır, değişmez, üst tarafı zaten her yerde var. Binacnaleyh sadede gelelim. Bundan evvelki yazılardaa birinde İtalyada bir Fanfani plânından bahsetmiştim. Buraya gelir gelmez Paul Reynaud plânile karşılaştım. Fransız hükumetınin Maliye Nazirile ttalyan İş Nazırının plânları oıasmda benzerlikler yok değıl. İtalyadaki esas olarak işçilerle iş sahibıtri arasmdaki münasebetleri düzeltneğı hedef tutuyordu; buradaki ise, gene bu mevzuları kucaklamakla teraber, daha ziyade esas olarak meıileketı.ı umumi nıali siyasetini ıslah etmeğı gözetiyor. Hakikaten Fran.ız parası yuvarlana yuvarlana bir uçurumun yanına gelmiş de duruyor gı'oı. Parıse vardığım ilk gün cebimdvi kırk paralık Fransız frangı yoktu. Tayyareden çantamı indırc: hamal;n parasını, aynı çantayı otemobıle götiiren bir başka hamala va her ikisininkini taksi ş,oförüne. hepsini birden de otelin kapıcısına v? r dirmek suretile. odama yerleş.ebılmiştım. Akşam uzeri otelin kasasına bir miktar Amerıkan doları verdim ve mukabilinde frank istedim. Vay... Efendım, ceblerim binlerce ırankla doldu. İnsan, çoktanberi <?plmediği bir memlekette bu muazzam değişikliği görünce, ne de olsa, lıayret ediyor Doğru berbere indim. Suratımda iki günlük sakal var, Berber, birçok meslekdaşları gibi, geveze b'r adam. «Nesiniz? Nereden geliyorsunuz?» gibi malum suallerle yüzümü, daha sabunlarken, lâfla tıraşa başlamışti bile. Ben de konuşuyorum: Ne var ne yok buralard.», dedim, ben sekiz sene var ki Parise gelmek fırsatı bulamadım. Nasıl vaziyetler? Canı sıkkın izah ediyor: Eh... Işler yolunda gitmiyor. Bir türlü rahata kavuşamıyoruz. Doğ rusu neden olduğunu ben de pek bilemiyorum amma, işte, velhasıl bir türlü aradığımızı bulamıyoruz, bulduğumuz zaman da alamıyoruz. Amma, dedim, ben dalıa şimdı odamdan iniyorum. Bir parça dolar bozduracak oldum ceblerimi Linlerce Bır dostum var.(Yahud öyle sanıyorum), iyi çocuk tur. (Yahud öyle sanıyorum). Yalnız bir kusuru vardır, suratı asıktır. Hayaündan memnun değildir. Karısile geçinemez, her gün birbirlerini yerler... Ama ne için? Maişet derdinden mi? Hayır, Kıskanclıktan mı, hâşâ? Karakterleri uymaz. Birinin ak dediğine, öteki kara der, bu böyiedir. Böyle olmuş, böyle gidecektir. Ben ikisine de acırım. Ayol, §u iki gunluk ömrunüzü zehir etmesenize! derim. Her ikisi de: Ben ne yapıyorum! diye işin içinden sıyrılmak ister. Bana sorarsanız fişte de vardır, kebabda da.. Zaten bir kere birbirine uymadılar mı. ne yapsan boştur. Eğer her ikisi de hiç değüse birisi işi kalenderliğe vurmazsa Allah yardımcılan olsun. ^ Değişen ve değişmiyen Sehir taradariîe Paris haberleri Et (iatları KONA: CUMHUKIYET 5 Eylul 1948 U C T M NALINA n l H 1 MIHINA Yazan: Doğan Nadi frankla doldurdular. Belki «İ2 kazanamıyorsunuz, amma biz yabancılar için burası bir cennet olsa gerek.. Güldü: Yok, biz de kazanıyoruz, dedi, hele sız birkaç gün geçirin de. bakın o cehinize gıren franklar, girdiği çabuklukla nasıl çıkıyor!.. Berberin sözlerinin doğruluğumı sonraları ben de idrâk ettim. Şimdi Maliye Nazırı Paul Reynaud'nun gayelerinden bir tanesı de bu frankların ceblerden çabucacık çıkmsmasmı temin etmek, yani eşya fiatiarında evvelâ bir muayyen istikrar sağlamak, sonra bunları ucuzluğ3 doğru sevketmektir. O halde ne yapmalı? Ne kadar kabilse o kadar ucuza, ve ne kadar çok kabilse o kadar fazla istihsal elde etmeli. Madde bir bu. İkinci madde ithalâtı ne kadar kabilse o kadar azaltmalı (bütün mahrumiyetlere katlanarak) ve ıhracatı. gene bütün mahrumiyetlere katlanarak. ne kadar kabilse o kadar arttırmah. İşin aksi tarafı bütün bunlar herkesçe bılmir de, Hak cezasmı versin tatbıki güçtür. Yoksa M. Reynaud'yu bu buluşlarından dolayı, doğrusu, dâhi addetmekliğimize hiç bir sebeb vok. Hakikatte benim küçük malumatıma göre Reynaud'nun esasları doğrudur. Bu işin içinden başka türîü çıkılmaz. Mılletçe, tâbir caizse kemerleri sıkıp dayanırsınız. Üç dört senede ışler yavaş yavaş düzelir. Fakat Fransızlar gibi (lâf aramızda biz Türkler de öyle olduk ya..) Seneler senesi, bir türlü neticesini göremediği bu nazariyelerden bıkmıs bir mıllete lâf anlatmak, onun sabrıru temın etmek güç. Hele işe bin bir türlü sıyaset oyunlan kansınca. Bugün Fransada i$ç? fazla yevmiye istıyor. Memur fazlfc maa§ istiyor. Köylü, ne ekdiyse ona, fazla Dara istiyor. Ve halk (yani hepsi beraber) eşya fiatlarının ucuzlamasını istiyor. Hem de nasıl istiyorlar biliyor musunuz? Hanidiyse iki gün beklemeğe tahammülleri yok. Hemen oluversin diyorlar. Halbuki bütçe ortada. Daha bugünden 127 milyar a;ık var. Bîçare Reynaud «istihsalâtı arttıralım» diye ilk ağızda «çiftçiye hektar başına şu kadar prim verelirr.» diyecek oldu. İşçiden, memurdan ve daha bin bir kafadan «bize yck mu?» feryadları yükseldi. Nerede bulursunuz İngiliz milleti gibi bir topıuluğu. Uzaktan duyuyoruz (inşallah yakında gidip göreceğim) bütün bu vaziyetleri çoktan kabul etmişler kendıleri yemeyip içmeyip, ha babam ha.., hem istihsali arttırıyor hem ıhracatı çoğaltıyorlarmış. Allah şimdilik Reynaud'nun ve, nazarî olarak güzel, programının yardımcısı olsun! Fakat, lâf aramızda, bana öyle geliyor ki bizim de bir parça bu harektlere girişmemiz, biraz istihsale hız vermemiz, biraz istihlâke gem vurmamız, biraz ithalâttan fedakârlık edip ihracata yol açmamız Iâz:m. Uykuya dalmanın katiyen sırası değil. Zannetmeyin ki yurdumuzda az çok her şey bulunuyor diye Türk parasının ve Türk fiatlarının beynelmilel mevkii yerindedir; hattâ sadece bunların milletlerarası pıyasasında bir mevkii vardır. Bugünkü rahatımızı tek bir şeye medyunuz: Hüda bize bir güzel haslet vermış: Devekuju gibi kafamızı kuma soktufu:nuz zaman kendimizi bütün tehlikclerder. masun zannetmesini biliyor ve, işin tuhafı, buna inanıyoruz da. Yarın öbür gün birisi gelip paçamızdan çekiverirse, sakın, ış işten geçmiş olmasın! DOĞAN NADİ Patrikhanenin malları Pstrikhaneden bır heyetın ev\elki gun ViISyei# gelip Vali Kırdarı makam;nda zıyaret ederek konuşmalarda bulunduğunu \azm15t;k. ÖJrendiğlmıze göre. bu ziyaret, Patr;khar.eye a;d malların idarefı rae\7irana aırt olup, Patnk Maksimosa aıd hiçbir ricayı ıhtıv.. ctmenıektedır. Bu iki kelimenin yanyana gelerek bir yazıya başlık olMezbahada dün 4.000 koyun, ması ilk bakışta ga400 sığır kesildi, bu mevsimde rıo gdrunür: Araıafiatlarda artış beklenmiyor rında nasıl bir muEt fiatl?rının yukscldiğine dair ve nasebet olacsğı tasavvur edılemez. Vârilen haberlerın henuz mevsimsiz ol kıa anuseptik hassası dolayısile alkolun duğunu yazmıştık. Ihtikâra sapraak is mıkroplar üzerindcki tesiri bilinmıyor teyen bazı kimseleri teşvık edecek olan değJcıir, fakat, taun, veba gibi uzun sübu neşriyatın doğru olmadığı dün Mez ren, (elh vıi surdiığu bile olmuş) salbaha Mudürlüğünden aldığunız malu gınlara kaışı nasıl bir tesirde bulunacamattan da anlaşJmaktadır. Fıihakika ğı üzerinde, tarihlerin şahadeti olraasa Mezbahada azarnî koyun kesimi günde durulmaz, böyle bir yazı başhğı da ol3000 olduğu halde dün ihtiyaçtan fazla mazdı. Oncekı yazılarımda olduğu gibi olarak 400Û koyun kesürni? ve düşkun bunların arasında nasıl sıkı bir münafiatlarla SEtılmıştır. Keza 300 yerine 400 sebet olduğunu «yaş» ve <kuru» yaşasığır kesilmişür. Müvaredat çok faz'.a nılan yerlerde bu âfetin yaptığı tesirleri dır. Maamah'h bu, ihracatın müvaredat kaışııaş'.ırmakla anlıyor ve hukmun de ve fiatlar üzerinde tesiri olmıyacağı buna gore verilmesinin doğru olacağım manasını ifade etraez. Kış mevsiminde sanıyorum. Nitekim şarab, rhum. viski. Istanbula yetecek kadar k?sablık hay cın gibi alkollu içkilerin bollaştığı, uvan gelmeciği takdirde et fıatının yük cuzladığı. harcı âlem olduğu yerlerde seleccği tabiıdir. Yalnız şimdiki halde bu salğınlann da kesildiği, halbuki «kuböyle bir şey yoktur. Çünkü et şehrı ru» yajaycjı yerleri yirminci asra kanrizde stok edilerek sakianacak ve mu dar (.0 da son zamanlarm şiddetlı kahafaza edilecek bir meta olmadığı gibi rantineleri saycsinde olmuştur) kırıp fazla yiyecek parssı vermemek için u geçirdıği (halk yığınlarını yarı yarıya zaklardan getirilmiş olan binlerce ko kırdığı yerler \ e zamanlar olmuş) tarihi yunun Mezbaha\a sevkindrn başka bir vak'alarla sabit olduktan sonra aradaki çare yoktur. Kasabîık hayvan kcsıldikçe munasebetın ehemmiyeü üzerinde durfiatların artmasına da sebeb gdrülmemamak kabil midir? Aynı salgınm mektedir. garbda da muhtelif aralarla on sekizinci asrtn başma kadar, «kuru» yaşanmış Başbakan Yardımcısı devirler geçirümiş olmak yüzünden yer AvrLjvdîn avdet eden B?.= b?kan Yardım yer devam ettiği görülmüş bulunursa c:« Fa'k Ahmed Barutçu, dun aksamkı mesclenin chemmiyeti büsbütün artar. trerü' Ankarava donmustJr. Filhakika ilk hıristiyanlık hareketleri, Millî Eğitim teşkilâtında sonra da barbar istilâları esnasında değişiklik buniarın birbirlerile olan sürekli çatışMı'l Eğ.tım Mudurluğunun İI teçkılitının malarımn doğurduğu, bağ ve bahçeletdari kısmında bm dcgişiklüılerın vapıla rin bozulmuş olduğu çöküntunün hencağı haber alınrnıştır. Bu hususta Ankaragâmelerinde salgınlar asla eksık olmadar »mir beklenilmekte'lır. mış. en çok tahribler de bu zamanlarda Vali. Malta Köskünde elrilcre olmuş, fakat şarabın duıî bir fariza olabir ziyafet verdi lak hıristiyanlar, daha sonra tedricen Vali ve Bcledıje Başkanı Lutfi Kırdar, hemen umumiyetle hıristiyanlaşmağa fehrinıpzde bulunan elçilere Yıldız Sara>ı başlayan barbarlar arasında halk tabanın Malta Koçkunde bır zıyafet vermıştır kalarma kadar yayıldığı ramanlarda Saat 1 " > rin 21 e kadar devam eden bu ziy»fe1tc Bu.\uk MıHet Meciısi Ba;kanı Ali taunlaruı kesildiği görülmüştür. Taunla Fuad Cebcsoy jle eski İngiliz Sefiri Sır Perc> ryaşlık. ve «kuruluk. aralarında bu suLorer. de bulunmuslardır. retle görulen müsbet ve menfi sıkı müDavetliier yçmekten sonra. Açıkhava Ti nasebetleri bir tesadüfe atfetsek tsadüyaırosuna giderek Konseıratuar artistleri ta fün bu derece devamlısı nasü olabilir? rafmdan vcrılen konserde hazır bulunmuşSalğının durmasını alkole değil de lardır. başka bir şeye, meselâ halkın yoksulluk Ticaret Bakanlığı, 8 milyon jüzünden sefil ve temiziikten uzak yaliralık fındık alacak şamasına atfetmek de akla gelebilir. FaFn.ciık Tarım S.tıs Kooperatıfi. gccen tenf kat, âfetlerin hüküm sürdüğü ramanmub?:.aa eltiği bır mıktar fındıgı ihrac e larda gerek evlerde ve gerek ust, başta oemediğı için bu sene mudahale ahmlari!? umumiyetle yoktu. mustfhsıle faydalı olamıyacak haîe gelmış temiziik hemen kaideleri bilinmek tır Ancak, kocperatıfler.n >enıden n.jba Çünkü hıfzıssıhha . a d " . bulunmalarını eağlamak uzere T ca şoyle dursun vücudü temiz tutacak, deret Ofısı. 8 mılyoıı liralık fındık a!acaktır ğiştirılip yıkanacak psmuklu iç çamaKooperstıfler boylece e'.lerınde bu'unan. ma şırları giymek âdeü de henüz başlamalın rruhutı bff kısmım satrrı; olacakTar ve mudshale alımını daha genıs üurette yapa mıştı. Iç çamaşırları, bu felâketlerin kesildiği yerlerde ancak bir asır sonra rılecfkledır. başlamıştır. Fazla olarak barbarlar teArkeoloğ Mr. Facakson, mizlık bilmedikleri gibi, giydikleri kaşehriınizde ba yünlu elbiseleri ter ve kirden çürüAmerıkan Roc/eller Muesse^esi Muduru o yunceye kadar taşırlardı. Hıristiyanlık ian tanınmış Arkeoloğ M. Facakson. bugun Ankaradan uçakla şchnmize gclecektır. Mr. dahi yıkanmayı şehveti uyandırır koıFaca>.s.on, şehrımızdeki tarıhi âbıcrler uze kusile hoş gormüyor, Incil, maddî temiziikten ziyade ruhun temizliğine diknndc tetkikler yapacaktır. kat edilmesini tavsiye ediyor. BinaenaArnavud cennetinden (!) de leyh, üst tabakaların bu durumlarına ilticalar başladı rağmen salgınlardan binnisbe çok az Arnavudluktaki hoşr.udsuzluk son hadd'nı müteessir olmaları bol içkf kullanmalnlmustur. Bu febebdcn sık sık görulen fırar hâdiseleri daha fazla artmaktadır. Dun larına. daha iyi beslenmiş olmalarma de Musluman Arnavudlardan ve e«ikı c'.çıîer atfedilebilir. Hele on dordüncü asırda <!en Recai Beso. Turkijeye iltıca etmiştır. • kara taun» olarak adlandınlan korkunc salsın Avrupayı âdeta kırıp geFrancala ayannda ekmck Bcîedıye Iktisad MudurlujSü, yızde doksan çiriyor, bu asııdan sonra da birbirlebu|da> ve >Tjzde on çavdarlı ekmekten bas rini kovalayan salgınlar, Asyada olduka olsrak 7981 randımanlı ve frp.ncala aya ğu gibi. butun şiddetile devam ediyor. rınd11 piyasa unundsn mamuT diğer bir ek Aynı hal on beşınci. on altıncı ve on meğın çeşni tecrubelerinı yaomıs ve bunj yedinci asırlarda tekıar ettıkten sonra aıd nLmuneleri Dani Encumene vermiştır Enurr.en, yarın bu numuneleri tetkik ve ka ancak on yedinci asıın ikinci yarısında, rarır.ı verecek, salı gunü de yenl ekmek o da içkinin harcı âlem bir hale gelmer'yasaya orzedılecsktır. Bunun fiatı 40 ku smden sonra ters yüz olmağa başlamıjruş clEcaktır. Dığer taraf'.an yuzde doksa'i buğdöy'ı ekmeğın ıslahı için de yenı çeşnı tecrübelerl yapılmaktadır. Taun ve alkol Yazan: Ord. Prof. »•••^ Askerlikten dönen P. T. T. memurları atanî hizmetlerin en kutsalı olan askerliklerini japüktan «onra, tekrar eski varifelerine dönmek istiyen Postm, Telgraf ve Telefon Genel Müdürliiğü memuriannuı hizmete almraadıkları hakkında müteaddid şikâyet mektablan aldım. Yeni bir haksızhk yapıld;ğına kanaat getirdiğim için bu ınektublardan bahsetmek istiyorum. İşte »ize hir tanesinden bir kaç satır: .ikinci Dunya Harbi içinde askerlıği gelen P T.T. memurları geri bırakıldl. V'aîl>et normalleşip. işîer azalınca bizler de artık geri bırakılmıyaralc emsalımiıden tam 4 sene sonra silah artına çağırıldık. Bu vatanl borcumuzu iia etmege, her Türk gibi seve «cve koshık, fakat askerden «Jönüsümüı maalesef pek acı oldu. Harb lenelerinin bur.altıcı isleri altmda gece ve gündüz aç denılebılecek bır vazıyetts mahrumiyet içinde çalıştık, gençliğımızin 5 yılııu bütun yoksullukiara katlanarak bu idarede harcadlk, çünku ilensi için bir istikbal bekliyorduk, taylnim İçin muracaatime aAskerden pelen m«'. tnurların tasarnıf dolayısile gımdihk Uıyın ccîüemiîJGceği'» bıldirildi. «Şimdi ben ne yapabilirim? EBmde başka hiçbir sanatım oimadı j ı gibi, ulak bır iş yapacal bes param da yok. Ancak hamallık vEpmalıyım ki, çoluk çocuğumun nafakasınl temin edecek bır kuru ekmek alabıleyım. vaktıle kendisrj bu yolda hazırlamadığım için bunu da yapamıyorum; fakat bır £arr.an gelecek yaprcak mecburiyetinde kalata,,:rr. çunku artık satacak bir eeyımıı kalmadı. Kendi Idarem. hakkımı vermezse, Laşka idareler bir odacıhk bile verraezler. Sayın Dav'er, vatan! bir borcu Bdemek için aıkere gıtmenın bir kaba^.at oldujunu bilrriyorduk. Fakat. P.T.T. Urr.urn Mudürluğüru 1 nszarında bu buyuk bir «uç teşkil etaüf r'.acak ki, tasarnıfa evvelâ askerden dön«n asil rr.emurlardan bajl'.yarak bizleri açlıkla karjı karşıya bıraktı.» Sehib Tunc tu. Ingiltere 1664 1665 seneleri arasında gördüğü büyük salgından sonra 1690 da içkilerden alman vergiyi kaldınyor, bunun üzerine ıçki yapılan yerler çoğahyor. Viski, cin, rhum gibi içkilor bile hemen her keseye elverişü bir hale geliyor: Ingiltere de bundan sonra salgm yüzü görmez oluyor. Fransada ise on sekizinci asrın başında halkın uçte biri taun ve kıtlıktan kırılıyor. Saîgın bühassa kara ekmek ve kök yiyen, su içen köylülere j'ükîeniyor. Paris, bol şarab içtiği, boğazına kadar şarab tüccarlarile dolu olduğu için bu âfetten masun kalıyor, salgm, onu gormemış gibi atlayarak geçiyorl. Koylülerin Franssda su içmeleri de on dokuzuncu asrın sonuna kadar devam ediyor. Aynı asırlarda Sıcilyada, Polonyada, Volga boyiarıııda da salgınlar devam ediyor. Sıkı bir karantinanın kurulduğu on dokuzuncu asra kadar bu âfctleri biz de çekiyoruz. Hattâ servet ve ıhüşamın gözleri kamaştıracak bir hale geldıği Kanunî zamanında bile Istanbulda bir kolera salğını oluyor. * ^ * Elhasıl eski ve >eni tarihçiler bu gibi salgınların daima bol içii kullanabilen aristokrat ve zenginleri değil, ckuru> jaşamak zorunda kalmış bulunan yoksul halkı kırdığmda müttefık bulunuyorlar. Daha sonraları halkın temizlikte ilerlemesile salgınların tesiri arasında bır fark hasıl olaceğı sanılabilir. Bu fark hafil olmadığı gibi modern sağlığı koruma ılmı (hıfzıssıhha) nın on sekizinci asırda bilinmedıği malumdur. îKuru» ve cyaş> yaşama yalnız salgmlaıla sıkı sıkıya bağlı olmakla kalmamış, ruhî ve ahlâkî tesirler yaparak cTaun ahlâkı. ve «Alkol ahlâkı» olarak gdlandırılan birbirlerin* zıd iki ahlâk dî yaratmıştır. Taun ve onunla birlikte gelen kıtlık, halkı yıldırmış, uyuşuk, cesaretsiz, vurdum duymaz, görenekçi, taklidci ve yerinde sayar, baskıya, istibdad ve tahakküme isyan edemez bir hale geürmiş, bir kelime ile «kapı kulu> yapmıştır. İsyanları olsa bil« efendi değiştirmekten ibaret kalmış, isübdad ve tshakkümü kökönden Vazımak cesaretini gösterememiştir. Bu yüzden de ekcnomi ancak bir ömür sür«sine göre yapı'.abi'.miş, milli servet yerinde saynıış. her kusak evvelkisi kadar fakir olmakta devam etmiştir. Buna karşılık • alkol ahlâkı» nın vüc\ıd bulduğu yerlerde halk gıttikçe diriler«k yerinde duramaz olmuş, istıbdad ve tahakküme katlanmıyarak isyandan isyana ve nihayet ihtilâle kadar gitmiş, cesaretli ve teşebbüslü olmayı sevmiş, hürriyet ve istiklâlini korumuş, demokrasi deni'.cn halk idaresini ve hc'k iradesinin hâkimliğini temin etme ğe muvaifak olduktan başka bu vadide günden güne başardığı ıslahatlarla içtimaî hayatm zaman S la olan değişmelerine uymsya çalışmakta devam edegelnıiştir. Aynı zamnda ekonmi hayatmda rTiillî ser\eti günden güne artürmış, büyük sermayeler birıktirebilmiş ve bu sa>ede iktisaden hâkim ve içtimai muvazeneyi koruyan iş bilir, müteşebbis, sağlam bir orta smıf yaratmıştır. Alkolü de taun kadar tehlikeli görenl?r eskiden olduğu gibi şimdi de olabzlir. Fikir hürriyetinin dokunulamaz bir hak olduğu demokrasilerde bunlara di yer vardır. İstedikleri gibi çalışabilir. propaganda yapar, kongreler toplayabilirler. Fakat bütün bu gayretlerden korkulmaz. Çünkü son derecede aydın ve uyanık bir muhit vardır. Fıkır ve iddıalarm kıymet ve hududlarını pekâlâ bilir. Zaten alkol ahlâkı ruhta olduğu gibi cemiyet hayatmda da çatıfJc menfaat ve temayüller olduğunj ve ancak bunların çarpışmalarile ruh ve cemijetirı muvazeneye erişebileceğini takdir ederler. Şahshetler de ancak bu suretle kıvamlaşarak muhtevalarım emniyetle tayin etmek imkân ve iktidarını kazanırlar. Nitekim şahsiyetlerin en çc' bu seviyedeki cemiyetlerde gel'ştiği. çoğaldığı, sürü temayülünün arkada kaldığı görülür. Gene bu cemiyetlerdedir ki çok çahşıp çok kazanmak, znmanm kıymetini bilmek temayüllerir.in arttığı ve şahsiyetlerin çoğalıp geî.şmeleri dolayısile karşüıklı saygı ve nezakete çok dıkkat edildiği görülür. i Elhasıl, gene tekrar edeceğim, içki rr.eselesinin bu tarihi şejıadeüerden Sonra tek bir zaviyeden ne anlaşılmasın;n. ne de kucaklanmasının kabil olup olmıyacağını, evvelce olduğu gibi burada da okuyucularımın takdirine bırakıyc.rum. Çünkü benim vazifem n« müdafilik, ne de ithamcılık olmayıp sadece realiteleri ortaya koymaktır. Bunları oıtaya koyarken bir tarafa daha ziyade eğilir gibi görünüyorsam bunu yaptıran âmil benim arzu ve iradem olmaktan ziyade vak'aların üzerimde yaptığı tesi'lerdir. Bununla beraber bu tesirlere k2rşı da elden geldiği kadar karşı koymağj çalıştı^mı sanıyorum. Eğer böyle olmasavdı elde ettiğim tarihî delilleri çok daha yayar, aradaki farkı daha ibret verici bir halde gösterebilirdim. M. Şekib TUNÇ Bumda. içk> hususunda çok yanlıj bir IUrette şayı oldujunu kulsktan kulağa işittigim durunıumu. yakın dostlarımın da büdiği gibi, tasrih etmeme musaadenızi istiyecegım. Bec ıçklnin ne mubtelası. ne de duşrnanıyıra. Icoı misafırim olmadıkça evimde içkl namına b şey bulundurmak ihtlyacım duymadığım gibi ancak çok sevinç veya keder »nlannd<* veya sohbetınden zevk aldığım bir arkadaşia, o da nadiren lltifat ettiğim bir çeydır. Bu tarzda hareketim de ne «ıhhat endisesıı den. ne de herhangi baska bir sebebden olmayıp sadece itidale mutemayil olan t^bı' ve raizacımın bir neticesidir. Başka bir mektubda da *yal şikâyet ileri sürüldükten sonra, İstanbulda P.T.T. Genel Müdürlüğüne bağlı bir meslek okulu bulunduğu, yablı ve paıa«.n olan bu okulun P.T.T. memuru yetiştirdiğini. fakat aynca îdareye orta okul mezunlarırKİan imtiJıanla da memur ahndığını, bunların da prarik olarak yetiştirildiklerini anlattıktan sonra, şöyle diyor: «Bnkaç gündür Radyo ile yapılan ll&ndan oğreniyoruz ki. P.T.T. Meslek Okulun» gen« talebe ahnacaktır. Bu okulun devamlı «urette memur yetiştirecegi «nlaşılıyor. Biıler. askere gittikten »onra da yerlerimlı» imlihsnla memur alındığına göre, P.T.T. memuru olmak içia meslek okulundan mezun clmağa luzum yok demektir. .Şimdi soruyoruz: İdarenin memuTa ihrlyacı varsa, bizim gibi, yetişmiî, tecrubell, emektar ve askerlik vazifesini ifa etmis memurların ve stajyerlerin neden mukteseb halıları tanınmıyor? «P.T.T. İdaresi tenslkat yapmamıstır; fakat bojalan kadrolara memur almamak BUretıl* jşletme cihazını daraltmaktadır. Halbuki yurdumuzun postahaneslz birçok kasabaları olduğunu dusjnursek, zamanla buraları için roemura ihtıyac hisıl olacaktır. O vakit gene birçok staiyer alınarak memur yetıst.rilmek istenilecektir. Bizlerden lstifade edılmeli değıl midir1» Ortaokula girecek öğrencilerc ve ingilizce öğrenmek istiyenlere müjde: İngilizceyi çok kısa bir zamanda öğreten kıjTtıetli bir eser: İNGİLİZCE YARDIMGI DERS KİTABI I Hiç irgilizce bilmiyenlere de kolaylıkla ve süratle ingilizceyi öğretecek olan bu kitabda. asıl ingilizce ders kitabındaki İngilizce kelimelerin nasü okunacağı. manaları ve bütün ingilizce cüm'.elerin türkçe tercümeleri vardır. Her kitabcıda ve gazete bayiinde bulunur. FL\TI 50 KUHUŞTUR. Bu şikâyetleri hakh rıuluyorum. îdareye orta okııldan imtihanla rnemur alındığına ve bunlar pratik olarak yetiştirildiğine göre, yatıh ve p&jrnsı? P.T.T. meslek okulu için bir »iirü masraf etmeğe ne lüzum var? Demek ki bn i«i pratik olarak öircnmek pekâlâ kabil oluyor. Eğer bu sekilde, nıatlub netice «afrlanamıyorsa. orta okul merunlanndan memur almak manasızdır. Fikrimce bu mevıuda en mühim mesele, askerlik varifelerini ifadan dönen memurları tekrar hizmete alraamak haksıılığıdır. Bu haksulık tamir edilnıelidir. Tiyatro ve Konser Tertib tşleri Müdürlüğü Müsameresi B U A K Ş AM JSaîacakParkgazinosunda Perihan Altındağ Serniha Altın Ali Korkut ve saz arkadaşlan YURDDAN SESLER KOROSU Havali Orunlar Üstadı F A R A B İ S U Â I S İ M (Skeçi) Herkesi Hayrette bırakan Hindll Perihan Altındag ALİ B A B A Semijıa Altın Sağlık Mudurluğunun gurülrUyü azaltmak için Mdığı tedbirlerin tatbikına devam edilraektedir. Yazılan ihtar mektublanna «gü. nıltu sahlbleri» lusmakla mukabelt «tmektedir. Gürültü ile mücadele CÜMHURİYET Nüshan Biı aylık ÜÇ aylık Alö aylık Senelik ALİYE KîVANER ZILKADE 1 PAZAR il« METİN METE Evlendiler. 13,13 16.51 19.36 | 21.13 9.16 i 12,00 , 1,35 4,46 9,09 10 tornjrur. Afeone Şeraiti *»«• 300 Kr. 800 > 1500 » zgoo * "g 4/9/948 Ezani 5.36 Gündüz saat 16 da ZENGIN CAZ BOL SURPRIZLER. Gazetemize gönderilen «vrak rt yazjl neşredilsis edllmesto (adc ehmmaa. flânlardan one*uUy«t Vabul «dümta D I K K A X ük.. Burada kaç beyefendi var.. Şimdilik bir tane.. Bir tane ise neden soruyorsunuz? Müsyü, siz ne kadar lâkırdı etmeyi sevoorsunuz. Bir eve gelene kimi istoorsun diye sorulmaz?. Sorulur ama... O ki sorulur... Ama ne demektir?. Bakum ki karı geveze... Affedersin madam. Hami Bey evde mi? Hah! Oyle lâf ederseniz.. Buvurun, evdedir. Girdik. Hami salonda beni bekliyormuş.. öpüştuk.. çocukta bir neşeli çehre.. bir güler yüz.. aman ne kadar memnun oldum. Nasılsın? diye elimi sıkı sıkı salhyordu. Iyiyün, teşekkür ederün. Sen nasılsın? Maşallah, seni neşeli görüyorum. Çok iyiyim, hamdolsun.. Hanım nasıl? O da iyi.. Biraz çarşıya gitti.. O kapıyı açan kim?. Madam Hayik.. Bizim famdöşambr. Ben Londraya giderken bir kitab Hizmetçi desçne şuna... ısmarlamışü. Galiba hayat felsefesine Susss! Işitmesin.. O lâfa pek içerdair bir eser. Güçlükle buldum. Hem liyor.. onu vermek hem de görüşmek için (Ha Zorlu şey.. Bari elinden iş geliyor mi)ye telefon ettim. (Ismi Hamidir.) mu?. Pek memnun oldu.. Evvelki sabah için Gelmiyor ama... Benim için çok sözleştik. Şişlida oturuyor. kıymetli. Oğle yemeğine beklerim, dedi.. Hami! Bu nasıl lâf öyle?. Benim de bir sinâmekiliğim vardır. Her Hayır hayır» o manada değil.. göryerde yemek yiyemem. Tuhaf huy. Hal müyor musvın? Yüzüne bakıhr şey debuki, yakın ahpablanmdan biri bir ğil ama benim için hayatî kıymeti var. aktör diyelim hiç sofra yadırgamaz. Demek sana iyi bakıyor.. Onun için sadece bir sabah ziyareti ka O d a değil, kardeşim.. otur da anbul ettim. Saat on bir buçuğa geliyor.. latırım.. ne içersin? Kapıyı kalınca bir kadın açtı. Su... Beyefendi burada mı? diye sor Amaan, sen de bu softalıktan vazdum. geçemedin.. bir vermut vereyim.. sodalı Hangi beyefendiyi istiyorsunuz? vermut dedi. Olsun. ne yapalım?. Bir yudurr Yanlı§ mı geldim. Burası Hami Be vermutla softalıktan kurtulunulursa!. yin evi değil mi? Bağırdı.. Evet... Madam Ha\ik, madam Hayik«! Oyle ise neden hangi beyefendi diIçerid«tı cevab verdi: ye iordunuz? Hamee, geloorum. Sorduysak ne oldu? Fena mı etBen sordunu 15 \SI>IA GELE!^ Mİ? GİDEK Mİ? Seni isminle mi çağırıyor.. Hayır.. Hami dedi ya? Hami demedi. Hame dedi.. Ermenice efendim demekmiş. Ben de önceleri senüı gibi aldandım. Sonra.. Madam Hayik geldi... Buyurun! Bü şey arzu ettiniz? Kuzum madam, büfede vermut şijesi var. iki bardak.. Biraz kavrulmuş badem varsa, Var idi.. hanım yedi. Zararı yok.. biraz leblebi falan bul, getir.. ha, bir şişe de soda.. Kadın gitti.. o da başladı. Kardeşim.. sen Hesnânın halini bilirsin, (karısının adı), iyi kız, pırlanta gibi kalbi var. Lâkin geçimsizdir. Canım, sende de var.. Belki.. ben kendimi temıze çıkarmak istemiyorum. Ama meselâ: « Bugün hava sıcak desem.. Hemen, « Ayol, sen hastasm.. bunun neresi sıcak.. Ben manto giyiyorum, diye cevab verir. Ben de bedihî şeylere karşı söyIenen sözlere kızarım... Duvarda asılı termometreyi alır gösteririm.. € Bak kınm! Derece 28. Buna sıcak derler.» « Sıcak demezler.. 28 derece derler. Ustünde sıcak diye yazılı mı?.» « Sen adamı deli edersin!> < Ben adamı adam ederim... Böyle konuşunca benim cinlerim başıma çıkar.. Al sana bir kavga.. Yoksa esaslı bir şeyden dolayı çekiştiğimiz yoktur. Zaten ben sana doğrusunu söyleyeyim mi? Esaslı şeyi görüşmeye imkân bulamayız ki... Daha başlangıcda mutlaka bir ihtilâf çıkar.. hem de gayet intipüften jeylerden.. ondan sonra iki / Yazan : > . I Burhan Felek \ miz de somurtur, otururuz. Daha doğrusu otururduk.. Demek şimdi aranız iyi... Mükemmel.. Yani kavga etmiyoruz.. Oh, ne iyi.. Artık hayatm ne olduğunu öğrendiniz. Oyle değil. din le! Bizim bir hizmetçimiz vardı. Senelerdenberi yanımızda otururdu. Bu kadmcağız hasta landı köyüne gitmek istedi. Uzatmıya lım, hesabını kestik.. gitti.. adam aradık.. şimdi hizmetçi nerede... Nihayet dostlarımızdan biri Allah razı olsunbize bu kadını tavsiye etti. «Gün görmüş, tecrübeli, işgüzar bir kadındır. memnun olursunuz» dedi. Kadını tuttuk.. Memnun musunuz?. Ben pek memnunum.. ama Hesnâ memnun değil». Neden?. Çünkü kadın bir çöpe elini sürmüyor tembel ml tembeL Oyle ise nesinden memnunsun?. Kuzum, anlayıver.. Hesnâyı meşaul ediyor. Haaa! Kadın paratöner oldu.. Hah! iyi buldun. O benim paıaionerim.. yoksa. Bak hâlâ vermut gel Bağırdı: Madaam. * Geloorum... Kadefleri bulamadım..» « Dur, ben geleyim...» Hami gitti. Biraz sonra bir tepsi içinde iki bardak, bir şişe votka falan filân getirdi... Başladık içmeye... Şundan bundan konuşmalar. Bu arada kapı çalmdı. Neden sonra açddı.Hesnâ Hanım geldi. Beni görünce gülümsiyerek: Hoş geldiniz beyefendi! Londradan bize ne getirdiniz?. Dünya şampiyonluğu getirdik... Onu siz mi getirdiniz? Yani haberini getirdik ya!. Gülüştük.. kadın kocasına bir baş selâmı verdi.. içeri girdi.. Biraz sonra içeriden yüksek sesle konuşmalar işitiyorduk. Hami beni dürttü: Dinle bak, dedi. Hanımla hizmetçi şöyle konuşuyorlardı; hanım: Bu evde Jdm hanım, kim hizmetçi bir öğrensem. Öğrenirsin yavrum, daha çok *eyler öğenir?in. Aman madam •amdi pat diye patlıyacağım. Sanrram. Bokudar yasamışım. Hiç pat deye patlayan görmedim. Ben senden bıktım. Daha şunda ne oldu ki bıkıorsun evlâdım. Bıktım diyorum sana. Şu ellerimin haline bak! Nesi var ellerinin! Pambuk gibi el. Bende olsa heıiflere öptürürüm. Nesi olacak.. Avuclarıma su doldu Neden dolooormus. Senin avuçlarm su kovasıdır? Madam anlamıyor musun? Halı dövmekten. Kızım, senin uruhunda hizmetçilik var ısa ben ne yapabilirim? Aman madam şimdi çatadak çatlıyacağım. Hah dövülmeden olur mu? Ne kabahati var zavallmm döorsun! Bak, ben elimi süroorum? Tozu ne yapaiım? Hiç ne yapacaksın! Toz ilen başa çıkılır? Tozla çıkılır ama seninlen başa çıkılmaz. Ben naaapoorum a hanım kızım. Ağzım var dilim yok. Şunun şurasına gelmişim. Bir lokma ekmek için zabahtan akşama kadar affede?6İn pupum yer görmoor. Al şu paketleri. Aç bakalım! Çabuk ol madam. İçeride misafir var. Gormüyor musun? Gidip halhatır sorayım! Aman kızım.. irica ederim. Etrafımda pevrane gibi dönme! Başım dönoor. Şimdi istifsar edeceğirrL. Hâmi bu muhavereyi o kadar neşe ile dir.liyordu ki.. Gördün mü birader? Ben böylesinl bir daha nerede buîurum. Allah sabtr versin doğrustı. Kime? Hanıma! Ayol bu karı adamı hasta eder. Etmez. O zaten olacağı kadar, hasta. Vermutlar bitti. Hanım geldi. Asabiyetten renii uçmuş. Onunla da bir kaç çift lâf ettik. Kadın muttasıl: Aman Hâmi! Ben bu kadmlan yapamıyacağım. Kanımı kurutuyor. İşittim yavrucuğum. Lâkin başJcasmı bulmadan... Buldular, sen i^temedin! Ben muayenesiz hizmetçi almam. O sırada kapı çalındı. Açıldı. Bir lâflar oldu. Derken madam geldi: Affedersiniz Madam sülük utou sunuz? Nedir o? Süluk kuzum, ne okcak? Ben a, lacağun. Mayasıl için iyidir. İrahmetli kocam da... Peki peki. Ben istemem. Çekildi, gitti. Birbirimize baktık. Hâmi bıyık altından gü lüyor, ben kadının haline acıyordum, Artık veda zamanı geldi. Hanım: Yemeğe Hâmi karıstı: kalmahydınız.. derken Çok ısrar ettim, kalmadı, dedi. Başka zaman inşallai.. Alacağım olsun, diyerek çıktım, Portmantodaki sapkamı aradım, yok. Yere baktım yok. Yukarı baktım yok, Aşağı baktım yok, Ev sahibleri soruşturdular. Şapkam vardı da... Ne renk? Yeşil. Şuraya asmışüm. Emin misiniz? (Güldüm). Tabil Ben şapkasıı gpzmem, Madam.. Beyin şapkası vaımıs, İçeri bir yere koymus olmayasın! Kadın geldi. Ne biçirr. şapka idi? Bayağı şapka!. • Ben buralarda bayağı şapka görme djm. Uzatmıyalım.. uzun münakaşadan sonra kadın: Haaa ağnadım, ağnadım. Vay naımıssuz herif vaj*. Hâmi hiddetle sordu: Kim o namussuz? Kim olacak. Sülükçü Çingâne. Neden? Ben içeriye size sormaya geldisem, döuüçt* kapıyı kapalı buldum. Bırakıp gitmiş sandıydım. Vay Köpoğlunun herifi şapoyu aşınmış gördünüz! diye başladı gülmeye. Ben de içimi çekerek çıktırı. Ötekiler arkamdan: Vah v?.h!. Hay All?h... falan <5ıye guya beni teselli ediyorlardı. B. FELEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear