Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
19 Temmuz 1938 CUMHURtYET Dö lo, dö lo! Yazan; HÂMİD GÖREL Sş bir mahallebicideyim. Masa Iarda neş'eli çiftler, yaz kıyafetli aileler var. Garsonların getirdikleri dondurmaları, tavukgöğsüleri, sütlâç ve mahallebileri lezzetli lezztli yiyorlar, tatlı tatlı konusuyorlar. İçeriye yorgun görünmesine rağmen yılışkan bir mösyö bay diyemiyeceğim arkasında yaşlı birinin kolunda bir be bekle iki genc kadın girdiler. Sağımdaki masaya oturdular. Bozuk bir şive ile çok basit bir fransızca konuşmalan yetmiyormuş gibi üsteük şamatalı bir lisanla da mahallebici dükkânının içini leylek takırdısı gibi hoşa gitmiyen bir gürültü ile dolduruyorlardı. lyi vatandaşlık, muhite saygı duygularından zerre kadar nasibi olmıyan bu aile nin nesebini anlamışsınızdır tabiî! Demek bu kadar ikaz, hatta dünyanın birçok yerindeki acı misallerin verdiği ıhtar onları bu ısrarlarmdan vazgeçirmeğe yetmedi. Evet Türkiye, geniş bir milliyet ve lisan hürriyeti içinde, sert ve haşin kanunlar yapmadan demokratça yaşamağa ahdetmiş ve hatta bunu bir prensip bilmiş bir memlekettir. Fakat sabrımızı ve nezaketimizi böyle mütemadiyen fena kullanan insanlara karşı duyulan üzüntü ve içimizde gün geçtikçe bir «sogukluk ve sevimsizlik» demeyiro de kendilerinin daha iyi anla dıkları lisanla antipathie halinde köpüren hislerimiz zarar verebilir. Hem bu ka darcık basit bir muhakeme için zeki ol mağa da lüzum yoktur. Haydi bu ailenin ecnebi bir dille konuşmasındaki hürriyeti bir dereceye kadar kabul edelim. Hatta şamatalarmı da, ırkî bir mizaç meselesi olduğunu düşünerek hoş görelim. Genc kadın, durmadan, dinlenmeden, nefes almadan kör bir testere ile kuzu keser gibi, «R»lerin kaf asını yararak «G»lerin gözünü çıkararak, cümleleri boğazlıya rak guya franslzca konuşuyordu. Zavallı Fransız lisanma göz göre göre yapılan bu zulme de ses çıkarmıyalım. Fakat kulağımız, gözümüz gibi irademize tâbi bir uzuv değildir; istersek görmiyebiliriz; başımızı başka tarafa çevirerek veya gözümüzü kapıyarak!.. Fakat istediğimiz zaman işitmemek elimizde midir? îstemiyerek kulak misafiri olduğumuz ve sık sık çarşıda pazarda, tramvayda, kazinoda başımıza gelen bu hallerde kulaklanmızı tıkamak için herkesten cebinde bir pamuk paketi taşımasını istemek de hakkımız değildir. Genc ve müteazzım kadının, birkaç leylek gagasından birden çıkan takırdıya benziyen sesi, bütün aile söze karışınca kulak hırpalıyan bir şamataya dönüyordu. Gittikçe sinirleniyordum. Bütün sabır ve tahammül kabiliyetlerimin zenberek leri birden boşanmasın diye kendimi zor tutuyorum. Gazetemi aldım. Belki dikkatimi başka tarafa çekerim diye okumaga basladım. Mümkün olmadı. Genc kadın şımank bir eda ile bu sefer de «dö lo! dö lo!» diye bağmyordu. Galiba garsondan su istiyorlar, de dim. Her nekadar bir Türk Musevî müş terinin bir Türk Rum garsondan fransızca su istemesi anlaşıhr garabetlerden değilse de haydi bunu da hazmedelim. Fakat bütün aile efradı ayni kelimeyi hep bir ağızdan tekrar edince gazetemi bıraktım, ve sağıma döndüm. Baktım ki bebeklerine bardaktaki suyu göstererek fransızcasını öğretmek istiyorlar. îğreti ve sahte bir aristokrasjye bürünen genc kadın şehadet parmağını kaldırmış, çocuğa « dö lo!» dedirtmek istiyordu. Herkes tatlı konuşmalarını, lezzetli mahal lebilerini bırakmış bu gürültülü masaya bakıyor. Mahallebici dükkânının içinde umumî bir rahatsızlık başladı. Fakat onlar sekizinci defa ayni nakaratı tekrar ettikleri halde bebeğe bir türlu «dö lo» dedirtmediler. İçlerinden en akılhsı bu sefer de çocuğun lisanına uysun diye « döllo! döllo!» diye tut turmaz mı?.. Çocuk sevindi, güldü, iki elini havaya sallıyarak « Dö yo!» diyebildi!.. Oh!.. Aman!.. Çok şükür... Muvaffakiyet!.. Bütün aile efradı haykırdı lar!.. « Dö yooo!..» Bir aralık dönüp « Hayır madam bunun adı dö lo değil; sudur!» Diyesim geldi. Fakat düşündüm. Bu, boş ve mevziî bir gayret olurdu. Çünkü böyle, binlerce ve yüzbinlerce Musevî ailesi hâlâ beşikteki çocuklarına *hep böyle, tıpkı bu mahallebicideki anne gibi, suyu «de l'eau» diye öğretiyorlardı. Acaba böyle umumî yerlerde onların meramlarını fransızca anlatmalarını başkalarma benzememek, yerli ailelere üs tünlük ve bir nevi kültürlülük mü sanı yorlar?.. Kimbilir bir imtiyaz, bir çeşid asalet, yoksa bir Avrupalılık ve medenilik mi sayıyorlar? Muhakkak olan birşey varsa onların bu lisanı bir ihtiyac olarak değil de daha ziyade bir gösteriş, bir süs ve bir lüks olarak kullandıklarıdır. Çünkü umumî yerlerden ayrılır ayrılmaz. Kendi aralarında hemen ispanyolca konuşmalarından belli. Sanki ispanyolca onlar için bir pijama, ve fransızca bir so kak tuvaletidir! Müzmin bir hastalık halinde devam eden bu iptilânın psikolojik teşhisini bu suretle koyunca türkçe konuşmanın onlar için bir nevi âdilik ve kültürsüzlük sanıldığını ve sayıldığını kabul etmek lâzım gelecek. Hemen peşin olarak söyliyeyim ki kendi kültür kanaatlerinde fena halde aldanıyorlar. Küçük yaştan Fransız mekteblerinde iyi tahsil görmüş ve sonraları Andre Maurois ve Paul Valery'leri filân, okuyanlara haydi o dille konuşmalarından duyduklan zevki bağışlıyalım. Fakat bu yanımdaki aile ve emsali; bütün gösterişlerine ve sahte kaygularına rağ men birçok hemcinsleri gibi acınacak derecede bir ruh ve kültür fakirliği içindeydiler. Fikirsîz, hissîz, zarafetsîz, gidişatsıt, kupkuru, yapyavan alelâde bir mahalle fransızcası konuşuyorlardı. Artık tahammülümüzü aşan, sabnmızı tüketen bu inada bir son vermek ve bu ısrarm cemiyetimiz içindeki vaziyetlerini nazikleştirmekten başka bir işe yaramıyacagını halisane anlatmak zamanı gel miştir. Çünkü bu memlekette yaşamağa karar vermiş bir ailenin (yaş, tahsil, iti yad gibi tesirlerle diyelim!) fransızca konuşmalarını bir dereceye kadar mazur görsek bile iki yaşmdaki çocuklarına hâlâ «su» kelimesinden evvel «de l'eau» kelimesini ögretmeğe kalkışmalarını ne ile tefsir edelim. Bu ancak bu cemiyet içinde yabancı kalmakta ve beynelmilel yaşa makta bir menfaat umduklarına delâlet etmez mi? îktısadî işlerdeki hayranı olduğum pratik zekâları yanında bu vatandaşların su içtimaî ve siyasî gafletlerine ne demeli? îçimizde böyle bize ve bizliğimize bu kadar yabancı; sabrımıza, tahammülü müz« ve nezaketimize bu kadar hürmetsiz insanlarla cemiyet arkadaşlığı ve vatandaşlık etmenin nekadar güç olduğu nun takdirini gene kendilerine bırakıyorum. îktısadî hareketler Yerli malların yabancı isimleri Bundan tam on sene evvel teşviki sanayi kanununun ilk neşrolunduğu ve yerli malı kelimesinin sıkça dillerde dolaştığı sıralarda yabancı malın rekabetinden ziyade halkın yabancı malına karşı olan rağbetinden, yerli mala gösterilecek em niyetsizlik ve itimadsızlıktan çekinen yerli sanayi erbabı imal ettikleri maddelere yabancı isimler vermeği, rağbetsizliğe ve dolayısile muvaffakiyetsizliğe karşı bir sigorta tedbiri halinde kullanır olmuşlardı. Yalnız bir isimle de kalmayıp mamu âtlarının münasib bir yerine yabancı bir isanla cümleler konduranlar yahud «London, Paris...» gibi yerli malı yabancı bir şehre nisbet etmelerde sıkça görü en şeylerdendi. Şu vaziyetten ticarî bir dürüstlük aramak abes olmakla beraber o günkü şerait içinde mazur görülecek taraflarını bulmak mümkündü. İşte o günlerde, o zamanki Darülfünun konferans salonu olan Zeyneb konağı yanındaki binada Millî Sanayi Birliği tarafından tertib edilen ilk yerli mallar »ergismde Birliğin o zamanki umumî kâibi olan Nazmi Nuri bu meseleye de e hemmiyetle temas etmiş ve yerli sermayenin baş vurduğu şu vaziyetin en kısa bir zamanda ortadan kalkacağını temin et miş, böyle bir tedbire ihtiyac kalmıyacağını anlatmıştı. Aradan birkaç sene geçtikten sonra îstanbul Ticaret odasmın elân yabancı simler ve sahte menşeler taşımakta olan yerli mamulât ve maşnuata karşı hassasiyet gösterdiğini, bunlardan nümuneler ılındığını, sahiblerinin odaya davet edierek bundan vazgeçilmesi tavsiye olun duğunu gördük. Fakat bir netice çıkmadı. Bir zamanlar İktısad Vekâletinin o zamanki Ticaret Umum müdürlüğü ve gene bir zamanlar Sanayi umum müdürlüğü Lu meseleye el koydular. Galiba bunlar da müsmir bir netice vermiş o^mıyacak ki ayni hal bugüne kadar devam edegelmiştir. Bugün millî sanayiin haricî rekabetten ve onun isimlerinden korkacağı zaman çoktan gelip geçmiştir. Gerek kemiyet, gerek keyfiyet itibarile yerli mallar bir çok ahvalde yabancı mallann fevkinde dir. Esasen devletin kat'î himaye tedbirleri de nahoş bir vaziyete meydan vermiyecek bir mertebededir. Yerli malların halk tarafından daima tercih edildiğini muhtelif misaller göstermiştir. O halde neden el'an filân tuvalet sabununun, falan kumaşın, falanca ayakkabının üstünde yabancı damgası duruyor? Büyük davalar PENCERESİNDEN Hamal Ali Paşa Hekimoğlu ekimoğlualipaşa camiile çeşmelerinin ve kitabhanesinin tamir olunacağını gazetelerde okudum. Hekimoğlu, Türklüğün şanmı yükseltmege cahil padişahların yarattıkları bin türlü güçlüğe rağmen çalışan vezirlerdendir. Babası Nuh Efendi ilkin Cerrahbaşı, sonra Hekimbaşı olmuştu. Kendisi saray hizmetlerinde bulundu, pek gencken ün aldı, hatta sadrıazamları kıskandıracak bir seviyeye yükseldiğinden şöhretin afet olduğunu sınamak felâketine uğradı, sürgüne gitti. Fakat şark harblerinde gösterdiği ehliyet üzerine vezaret payesi aldı ve nihayet sadrıazamlığa da etirildi. Bu makama üç kere gelmiş ve birinci gelişinde tam kırk ay Imparatoruğun mukadderatını elinde tutmuştur. îkinci ve üçüncü defa sadrıazam olmadan Bosnada, Mısırda valilik yapmış ve Viyana bozgunluğunun neticesi olarak Avusturyalılar eline düşen Belgradı kurarmıştı. Şimdi tamir olunacağı söylenilen camii, çeşmeleri, kitabhaneyi ve kendine mahsus türbeyi birinci sadrıazamlığında yapmıştı. Bu eserlerin mimarî kıymetini uraya buraya yazılan şiirlerden gelme edebî kıymet de bilhassa çoğaltmaktadır. amiin bir yanında Şeyhülislâm Ishak Efendinin güzel bir kasidesi, kapısı üstünde büyük şair Ragıb Paşanm nefıs bir tarihi, sebille büyük çeşme üzerinde Seyid Vehbinin şiirleri, küçük çeşmede de Münifin şiirleri yazılıdır. Hekimoğlu Ali Paşa akıllı, bilgili ve ;örgülü, cesur, cömerd ve âlicenab bir ezir olarak kendini tarihc tanıtmıştır. Yalnız sertti, suçluları cezalandırmakta azla şiddet gösteriyordu. Onu gencliğinde kıskanarak kündeden atanlar ve sürgüne gönderenler: «Biraz taşrada gezsin, lgunlaşsın» demişlerdi. O, yıllarca eyaetler dolaştı, harb meydanlarında ve fetret sahalarında kılıc salladı, yerli ve yabancı siyaset dalaverelerinin yüzlercesini gördü, dostlarının düşmanlarınm umduğundan çok fazla olgunlaştı. Lâkin padişahlara yaranmak usulünü öğrenemedi. İşte bu noksan yüzünden sadrıazamlıkta tutunamadı ve o makamın ehli iken daima istiskale uğradı, hele üçüncü defa sadrıazamlık yaparken Üçüncü " Sultan Osmanla hiç geçinemedi, idam olunmak ehlikesine uğradı. Rivayete göre o sersem hünkâr bir gün bu âkil vezire kızmıştı, ağzına geleni söyledikten sonra şu liçimde böbürlenmek de istemişti. Sen kendini ne sanıyorsun, benim ana muhtac olduğumu mu zannediyorun? Şimdi seni köpek koğar gibi defede»rim. Hamal Aliyi getirip kendime vezir edinirim. Hekimoğlu bu hakarete karşı sükut etmedi, şu cevabı verdi: Bunu yapabilirsiniz. Lâkin o vezir edineceğiniz ipsize Hamal Ali Paşa derer. Beni de Hekimoğlu diye anarlar. Sultan Osman bu cevab üzerine onu ildürtmek istedi, hapsetrirdi. Fakat anası araya girerek Hekimoğlunu ölümden kurtardı. Bununla beraber sersem padişah, akıllı vezirini Istanbulda rutmadı, sürgüne yolladı. Onun Istanbula üç sene sonra ancak cesedi gelebilmişti. Çin Japon harbi son safhasında mı? Yazan: G. MARGULYE Çin Japon harbinin neticesi, hiç §üphesiz, Çinlilerin Japonlara tahmil ettikleri mukavemet harbinde, Japonyanın Çinden daha az veya daha çok dayanıklıhk göstermesine bağlıdır. Gerçi Japonya, bütün dünya ile serbest temasta bulunmağa devam etmekte ise de, harb harekâtını, kısmı azamını Sovyet Rusya ile kendi ara sında zuhura gelmesi muhtemel bir muharebe için tedarik ettiği stoklarla idare etmiştir. Harbin ilk günlerinde, Japon stokunun takriben on sekiz ay kadar ihtiyaca kâh geleceği tahmin ediliyordu. Fakat, o ta rihte, Çinin bu ısrarlı mukavemeti hesaba katılmadığı için, tahmini değiştirmek icab edecektir. Çin Japon harbi başlıyalı bir seneyi geçti. Bugün, Japonyanın elinde mevcud stok ne miktardadır? Ve bu stok biterse, Japonya yeni bir stok tedariki için ne yapacaktır? Elindeki menabi çok az olduktan başka, askerî bütçenin durmadan kabaran masraf faslı bu menabiı büsbütan zâfa uğratmaktadır. Kredisi, muhtelif iktısadî ve sair sebeblerle, maddeten mef kuddur. Bu şerait dahilinde, Japonyanın vaziyeri vahim görünüyor. yeti, yabancı devletlerle olan münaseba tındaki mütemerrid durumunu, bu bakımdan haklı görmek lâzımdır. Şu sırada, Japonyanın, hassaten müşkül bir devre geçirdiği aşikârdır. Gergınlık son haddıni bulmuş, neticeler. bedıhi bir tarzda, Japonya aleyhinde tezahür etmeğe başlamıştır. Gayrimelhuz herhangi bir hâdise, nihaî bir rol oynıyabilecek tir. îşte tam böyle bir vaziyet mevcudken, ortaya yepyeni bir amil çıkmış bulunuyor ki, o da su baskınıdır. Bendler yıkılmış, Sarınehrin sularile Mavinehrin suları, şımal ve cenub Japon ordulannın, bütün malzemelerile yayılıp mevzi aldıkları mıntakada on binlerce kilometre murabbaı genişlikte araziyi kaplamıştır. Vakıâ, Japon ordusunun on binlerce insandan, sayısız malzemeden mürekkeb zayiatı çok ağır olmasına mukabil, Çin lilerin sivil ahali bakımından zayiatı da ay ni derecede mühimse de, su baskını hâdisesi, sevkulceyşî noktai nazardan, Çinlilerin müdafaası lehine bir vaziyet ihdas etmiş bulunuyor. Tuğyan, Japon ordusunun gayretleri semeresiz kaldığı ve manevî amilin kat'î rol oynıyabileceği bir devrede gelip çatmıştır. Çin Japon harbinin bu safhası henüz başlangıc devresinde olduğundan, ileride göstereceği inkişaf hakkında şimdiden bir şey söylenemez. Japonya, harikulâde müttehid, giriştiği işlerde muvaffakiyete ulaşmak hususunda vahşi bir azimle çırpınan bir memlekettir, atisinin, tamamen bu maceraya vabeste olduğunu, geriye adım atmasına imkân kalmadığını çok iyi ilir. Bu itibarla, belki de son hâdiseye de karşı koymağa ve yeni fedakârlıklar pahasına, mücadeleye devam etmeğe mu vaffak olacaktır. F.G. Boğaziçi hayli rağbet görüyor Şirketi Hayriye, pazar günü 62468 yolcu taşıdı Şirketi Hayriye pazar günü 62,468 yolcu nakletmiştir. Bu miktar son yılların pazarları için bir rökor teşkil etmektedir. Boğazın bilet ücretlerinde yapılan tenzilât, vj^urlann sür'atlendirilmesi ve doğru postalar tertıbi Boğaza rağbetin bu derece artmasını temin etmiştir. Bütün bu mülâhazalara, Çin sahillerinin abluka altına alınması ihtimalinın pek baid olduğunu, aylardanberi devam eden büyük himmetlere rağmen buna henüz muvaffakiyet elvermediğini de ilâve edersek, Japonların giriştikleri macera, bütün çapraşıklığile meydana çıkar. Çin, Japonyanın mümaneat için sarfettiği emeklere rağmen haricden tedarikâtta bulunmağa muvaffak oluyor. O, deniz den ve karadan tedarikâta devam eder ken, Japonya, bir yandan elindeki stok ları sarfetmekte, bir yandan da, memleket dahilinde, bir huzursuzluk ve gerginLâkin, yukarıdan beri söylediklerimizı lik havası yaratmaktadır. hulâsa eder, vaziyeti altı aydanberi göBinaenaleyh, milletin gösterdiği feda ründüğü ve bugün tamamen tebellür ettiği kârlığı, müsbet hiçbir netice ile mükâfat şekilde tahlil edecek olursak varacağımız landırmadan geçen şu birkaç aylık tecrü netice şu olabilir: Çin, Japonyayı, mü be, pek tabiî olarak, Japon hükumetini temadiyen yeni arazi işgaline, hesabsız ve ordunun kumanda heyetini gitgide ar nsan ve malzeme imhasına ve kat'î hiç tan bir asabiyete sevketmiş bulunuyor. bir netice istihsal etmeden mütemadiyen İşte son haftalar zarfında, Çin Japon lerilemeğe mecbur etmektedir. Bu mukaharbinin bariz vasfını bu asabiyet alâimi vemet harbi aylardanberi semeresiz bir teşkil etmektedir ki, bu da, nrhaî safha • şekilde devam ettiği için Japonya yeni bir hamle yapmak istemiş, fakat gene nin pek yakın olduğunu gösterir. muvaffak olamamıştır. Japon stokları, enNankinin zaptından sonra, Japonlar, dişe verici bir hızla bitmiştir, bu da, ikti ilk hamlede neşe ve sürura kapıldılar. dar mevkiıne askerlerin geçmesini intac Düşman payitahtmı işgal etmek, her zaman mühim ve müheyyic bir hâdisedir. etmiş, fakat hadisatın cereyanı gene de Lâkin, bu zaferin hakikatte sevkulceyşî ğişmemiştir. Tam böyle bir anda ve membir hezimet olduğu ve Japon kumanda leket dahilindeki gerginliğin azamî hadheyetinin, Çinliler tarafından tertib edilen dıni bulduğu bir sırada, haricî amillerin en bu man«vrayı kabul zaruretinde kaldığı fecii sayılabilecek su baskımnm gelip çatması, Tokyo zimamdarlarını, harbin ne çabuk anlaşılacaktır. ticesi hakkında nekadar endişeye düşürse Esasen, Uzakşarkta tutuşan bu yan yeridir. gının, bidayetindenberi geçirdiği safahat Binaenaleyh, Çin Japon harbinin, ayrı ayrı gözönüne getirilecek olursa, Japon ordusunun, bütün gayretine rağmen, Mavi ve Sarınehirler suları tuğyanı yü istediği hamleyi yapamadığı, daima Çin zünden, bugün kat'î safhaya doğru yürükumanda heyetinin arzusuna baziçe olup mekte olduğunu tahımin etmek isabetsiz bir hüküm sayılmaz. kaldığı görülecektir. HAMtD GÖREL ( "Cam Adam,, Sergi binasmda Cam adamın bulunduğu vagon Onuncu Yerli Mallar sergisi açış merasimine aid program hazırlanmıştır. Anlaşıldığına göre, sergi cuma günü saat 12 de Başbakan Gelâl Bayar namına İktısad Vekili Şakir Kesebir tarafından açılacaktır. Serginin açılmasma 3 gün gibi kısa bir müddet kaldığı için hazırlıklara geceli gündüzlü devam edilmektedir. Bilhassa Sümer Bank ve Iş Bankası paviyonları ikmal edilmek üzere bulunmaktadır. Bu seneki sergiye Alman hükumetinin bir cemilesi olarak gönderilen Dresden müzesinin meşhur cam adamı dün sabah gümrük muamelesi ikmal edilerek gümrükten çıkarılmıştır. Fakat Belediye 36 ton ağırlığında olan ve büyük bir vagonun içinde bulunan cam adam ve teferruatının gündüz Galatasaraya götürülmesine mürur ve ubura mâni olacağı için mâni olmuş ve büyük vagsn gece saat 24 ten sonra sergiye nakledilmiştir. Gam adam bugün ambalajından çıkarılarak birleştirilcnesi işine başlanacaktır. lşt« bu hal, Japonyada, gün geçtikçe artan asabî bir hava vücude getirmekte dir. Hükumet, sarfettiği gayreti fasıla landırmamak için, zaten kâfi derecede ezilen milletten yeni fedakârlıklar istiyor. Harbin sebebiyet verdiği muvazene bo zukluğu bütçe açıklan halinde tezahür eYeni vapur denize indi diyor ve bu açıklar, memleket ekonomiŞirketi Hayriye mevcud vapurlarla sinin yeni şeraite uydurulmasını mecburî pazarları ihtiyacın müşkülâtla karşılan kılacak derecede ehemmiyetlidir. dığını görerek kızakta bulunan 76 No.lı Japon hükumeti, kısmî de olsa herhalvapurun biran evvel seferlere başlatnade çok mühim bir takım muvaffakiyetler sının temini yoluna gidilmiş ve 76 numakazanacağına kanaat getirmiş olmalı ki, ra, dün akşam kızaktan denize indiril bütün beşerî ve iktısadî menabii ordunun miştir. Bu hafta Halicde resmî memurlar emrine tahsis eden yeni kanunları mer'iyehuzurunda tecrübeleri yapılacak olan 76 te koymuştur. Umduğu muvaffakiyetleri numara, ağlebi ihtimal önümüzdeki pazar elde edemedi; lâkin kanunları tatbika günü sefere çıkabilecektir. mecburdur. Zira, aksi takdirde vaziyeli Akayın yolcuları son derece nezaket kesbedecektir. Girdiği Akay îdaresi de pazar günü Haydar yoldan geri dönmesinin, askerî ve manepaşa ve Kadıköy hattile beraber 60 bi vî bir inhizam demek olacağı muhakkak ne yakm yolcu taşımıştır. Akay Îdaresi tır. Japonya, bu kadar ileri gittikten, bu de gelecek pazar için tedbirler almağa kadar gayret ve fedakârlık sarfettikten sonra noktai hareketine avdet ederse, çok hazırlanmaktadır. büyük dahilî tehlikelerle karşılaşacaktır. Maceraya devama mecburdur; devam ettiği nisbette de her mağlubiyet onun için Akdeniz havzasmda, Deniz Harb o daha büyük bir tehlike ifade edecektir. kulu talebesini hâmil olarak büyük bir Japonların, sabur ve yurdsever bir milseyahate çıkan Hamidiye mekteb gelet olmalarına rağmen, kendilerine tahmil mimiz, limanımıza dönmüştür. edilen yeni yükleri nasıl karşılıyacakları Mekteb gemisi, her gittiği limanda fevkalâde bir şekilde karşılanmış ve cayi sualdir. Neticenin Japonya lehine çıdenizcilerimiz lehine tezahürat yapıl kacağını gösteren bir emare henüz mevcud değildir. Bilâkis, askerî vaziyet, git miştir. Hamidiyede bulunan Harb Okulu gide daha mühim, hatta daha tehdidkâr nun birinci sınıf talebesi bu seneyi mek bir mahiyet almaktadır. Bu şerait dahi teb gemisinde geçirdikten sonra gelecek linde, avakıbı hesab edilemiyecek kadar sene filotillâya geçecekler ve üçüncü vahim bir takım hâdiselerin zuhuru, ba sene mektebde tahsil devrelerini ikmal zan pek ehemmiyetsiz sebeblere bağlı kalır. Japon hükumetinin gösterdiği asabiedeceklerdir. G. MARGULYE M. TURHAN TAN Yazı müsabakası Tasnifi yapacak olan komisyon, bugün ilk içtimaını akdediyor Sarıyerde bir orta mekteb açılıyor Sarıyerde açılması takarrür eden orv tamekteb için Büyükdere Halk Partisi, bina olarak eski Orman mektebini bulmuş ve Maarif müdürlüğünü haberdar ©tmiştir. Büyükdere Halk Partisi, mektebe taKsis edilecek binanm kira bedelini, sıra ve diğer ders levazımmı temin edecektir. Önümüzdeki ders yılı başmda açıla « cak olan bu ortamekteb, Sarıyer ve civanndaki ükmekteblerin verdiği 1500 talebeyi mektebsizlikten kurtaracaktır. Şehrimizde bulunan Orta Tedrisat U< mum müdürü Avninin bu binayı gez mesi muhtemeldir. «Hamidiye» limanımızda Cumhuriyetin onbeşinci yılı münasebetile Cumhuriyet Halk Partisi tarafından açılan ve Maarif Vekâleti tarafından mekteblerde yaptmlan yazı müsabakasmm neticesi henüz belli olmamıştır. Mekteblerden toplanarak Maarif Müdürlüğüne gönderilen yazılar arasında nihaî bir tasnif yapılacaklır. Maarif Vekâletine takdime lâyık olan yazıları ayırmak üzere Maarif Müdürlüğünde hususî bir komisyon tesekkül etmiştir. îlk ve ortamekteblerle liselerin türkçe ve edebiDEMÎR YOLLARINDA yat muallimlerinden müteşekkil olan komisyon, bugün saat 10 da Maarif MüNisan ayındaki varidat dürlüğünde işe başlıyacak ve Maarif Nafıa Vekâletinin yaptığı bir istatisVekâletine gönderilecek yazıları ayıra tığe göre 1938 nisan ayı zarfında Dev caktır. let Demiryollarmdan 2,558,513 lira varidat elde edilmiştir. Geçen senenin MÜTEFERRlK a>Tii ayındaki varidat miktarı, 2,449,831 lira idi. Arada 108.682 lirayı bulan bir Toprak mahsulleri ofisi mü fazlalık göze çarpıyor. dürü Ankaraya gitti Yeni toprak mahsulleri ofisi umum müdürlüğüne tayin edilen Uyuşturucu Maddeler İnhisan müdürü Hamza Os man Erkan dün ofisin yeni teşkilât projesini hâmilen Ankaraya gitmiştir. Umum müdür, projeyi İktısad Vekil: Şakir Kesebire takdim edecek ve di rektif aldıktan sonra sehrimize döne cektir. HALKEVLERINDE Büyükderede bir müsamere Büyükdere Halk Partisi, 13 ağustosta, festival münasebetıle, sehrimize gelen Zeybeklerin iştirakile büyük bir müsamere verecektir. Ayni gün, yeni tesis edilen «Boğaziçi Denizcilik kulübü» nün de kügad resmi yapılacaktır.