23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 Haziran 1938 CUMHURÎYET BEYNELMtLEL PORTRELER Lord Halifaks Bugün Büyük Britanya Hariciye Na zırı bulunan Lord Halifaks, Hindistanda Kral naibi bulunduğu ve Lord İrvin adını taşıdığı tarihte, bir gün, öğleden sonra, Hind milliyetperverleri reisi, daha doğrusu peygamberi meşhur Gandi'yi. maka mında kabul etmişti. Aradan bir saat, iki saat, üç saat geçtiği halde, Kral naibi ile reisin görüşmesi nihayetlenmiyor, Gandi odadan çıkmıyordu. Yaverler, kâtibler, gitgide artan bir hayret içindeydiler. Mülâkatın bu kadar uzamasını hangi sebebe hamledeceklerini bilemiyorlardı. Acaba Lordla Gandi kavgaya mı tutuşmujlardı? Dövüşmekle mi meşguldüler? Nihayet, hususî kalem müdürü daha fazla dayanamadı, müstacel bir telgrafı bahane ederek, içeri girmeğe karar verdi. Sessiz adımlarla ilerleyip odanın kapısını açtığı zaman, şayanı hayret bir man zarayla karşılaşmıştı. Kral naibile Gandi, yanyana bir kanapeyc oturmuşlar, Lord İrvin, kolunu mi safirinin beline dolamış, ikisi birden, kalın bir kitabın üstüne iğilmişlerdi. Kitabı Mukaddesin, yunanca bir metni üzerinde münakaşa ile meşguldüler. Bu işe o kadar dalmışlardı ki, haricî âlemin mevcudiyetini bile unutmuş görünüyorlardı. Biribirine tamamen zıd, her itibarla biribirinin tamamen muhalifi olan bu iki şahsiyet arasında, ikisinin de dinî meselelere karşı duydukları çok şiddetli alâka, bir his müşareketi doğuruyordu. Bu ufak hâdise, emsaline tesadüf edilemiyecek kadar bir Yunan âsari ve ilâhiyat mütehassısı olan Lord Halifaks'a, en bariz ve hâkim vasıf olarak çok fazla dindarlık sıfatını izafe ettirmeğe kâfidir. Babası ve büyük babası meşhur siyasî ricalden olan Lord Halifaks, Harbi U mumide îngiliz Hariciye Nazırı bulunan Sir Edvard Grey'in mensub olduğu bü yük Grey ailesindendir. Hayata atıldığındanberi üç defa isim değiştiren Lord Halifaks, Edvard Vud adile bitirdiği Oksford'un müstesna bir talebesiydi. Üniversiteden en yüksek derece ile ayrılmış olması bunun kâfi bir delilidir. Avam Kamarasına, meb'us olarak girdiği zaman henüz yirmi dokuz yaşındaydı. Umumî Harbi başından sonuna kadar cephede geçirdi. Sulhu müteakıb, siyaset hayatına tamamile giren Lord Halifaks* ı Müstemlekât Nezareti müsteşan, Millî Terbiye Nazırı, daha >onra Ziraat Nazırı olarak görüyoruz. 1925 senesinde, Lord Riding'in yerine Hindistan Kral naibi tayin edıldiği za man henüz lord unvanını haiz bulunmadığı için, kendisine, sureti mahsusada ba ronluk tevcih edilmiş ve ismi Lord İrvin olmuştur. Lord îrvin'in Hindistanda geçirdiği beş sene, gerek kendi meslekî hayatı, gerek Ingilterenin bu en büyük müst«nlekesinin tarihi noktai nazanndan çok ehem miyetlidir. Yüz milyonlarca nüfusu banndıran bu koskoca kıt'a, tam bir inkılâb, bir tekâ mül devresi geçiriyordu. Memleketi ellerinde tutan bir avuc îngiliz, hiçbir zaman bu kadar müşkül bir vaziyette kalmamıştı. Bu tekâmül zarurî bir hale gelmişti. Fakat rejimin tebeddülünü sükunet veya cidal içinde tahakkuk ettirmek meselesi düşünülecek başlıca nokta idi. Vaziyetin son derece nezaket kesbettiğini görenler, Lord İrvin'i Hindistana yollamağı münasib gördüler. Hindli rüesanın, Lord İrvin hakkındaki kanaatlerini şöyle hulâsa edebiliriz: Lord İrvin, Hindlilere, hesab edilemiyecek kadar büyük hizmetlerde bulun muştur. Memleketi ihtilâlden kurtarmış tır. O olmasaydı, ihtilâl sureti kat'iyede tktisaiiî hareketler KÛŞg Değişmeyi bilmiyenler Cumhuriyet hükumetinin, demiryolu politikasına başla*dığı ve Cumhuriyet demiryollarmm ilk kilometresinin dö şendiği günden itibaren îstanbuldaki sebze bahçeleri sahiblerini bir düşüncedir aldığını biliyoruz. Pek haklı olan bu düşünce, Nafıa Vekilimiz Ali Çe tinkayanın şayanı dikkat bir cesaretle tatbik ettiği tarifelerde azamî ucuzluk prensipinin verdigi neticelerle daha fazlalaştı. Bugün îstanbul ve civann daki sebze bahçivanhgmm seri bir gerileme halinde bulunduğunu gizlemeğe lüzum yoktur. Son birkaç yılın içinde olup bitiveren bu vaziyeti şöylece hulâsa etmek kabildir: Miinbit Anadolu topraklarmın bir çok mıntakaları iklim itibarile İstanbul mıntakasına nazaran daha çok müsaid bir durumda olduğu için, bilhassa yaz sebzelerini İstanbul sebze bahçelerin den çok daha erken yetiştirmek imkâ nını bulmaktadırlar. Esaslı bir fark temin eden bu avantaja ilâveten, yuka nda da söylediğimiz gibi. toprağın daha miinbit oluşu, geniş arazide zer'iyat yapılarak maliyet fiatmdan yapılan istifade, işçi ücretlerinin îstanbula nazaran daha çok düsük oluşu ve Anadolu müstahsilinin, kâr hususunda îstanbuldakine nazaran daha fazla kanaatkâr bulunuşu gibi sebebler oradaki müstahsili çok daha müsaid bir vaziyette bu lundurmaktadır. Buna bir de naklive ücretlerinin düşük olusu inzimam edince. İstanbul halkmm. îstanbul bahçe lerinde yetişecek sebzelerden lâakal iki ay evvel ve İstanbul bahcivanlarınm satacagı fiatta sebze yemesi kabil ol maktadır. Öyle ki, îstanbul bahçelerinde ayni sebzeler yetiştiği zaman halk, artık o sebzeye doymuş bulunmaktadır. İstanbul bahçivanlan, senelerdenberi bu vaziyeti, büyük bir tevekkülle kabul etmişler ve zarurî olan şu halin icablarma uvacak bir şekilde kendi durumlarını düzeltecek bir yola gitmemişlerdir. Ne iklim ve ne de şeraiti değiştirmek gibi gavrimümkünü mümkün kılmak careleri bulunması bahçivanlardan is tenemez. Yalnız hali Kazır vaziyeti oldu & gibi görerek İstanbul bahçivanlau rmdan geçer mahsulün ve ileri mevsim turfandalarmm vetiştirilmesi pekâlâ beklenebilir. Kendi işleri olduğundan, bahcivanların daha birçok müşkül ve careleri kolaylıkla bulmaları da mümkün dür. ASKERI BAHİSLER PENCERESiNDEN Bir yanlıştan bir fıkra ünkü fıkramın başlığı «Kadınlarda gözlük modası» idi. Musahhih arkadaş kadına gözlüğün değil, güzelliğin yakışık alacağım düşünmüş olacak ki bir el okşayısile ve bir 1 ilâvesile kelimeyi kendi zevkine göre degiştirmiş. Hoşuma da gitmedi değil. Çünkü kadınlarda güzellik moda olmasa bile kadın güzelliği ve hele o güzelliği yükseltecek süsler üzerinde fikir yürütmek, münakaşalara girişmek, icadlara yeltenmek sık sık nükseden modalardandır. Nitekim bir Fransız muharriri de bu modaya uyarak güzelliği bambaşka surette tarif ediyor ve bir kadın muharrire ytzdığl mektubda şöyle bir dil kullanıyor: Madam, Güzellik nedir? Bugün sizinle bu mevzu üzerine konuşmak isterim. Gözden geçirdiğim felsefî kitablarda hem mekşuf bir hakikat, hem mestur bir sır olan o lâhutî keyfiyeti bize öğretecek ve gösterecek bir tarife rastlamadım. Filozoflar zevkimizi okşıyan, hoşumuza giden, vicdanımızda bediî bir heyecan uyandırtn şeylere güzel denileceğini söylüyorlar. Onların hükümlerine göre güzellik bir Iâhzada tesirini hissettirir. însan bir jeye, meselâ diğer bir insana güzel diyebilmek için düşünmeğe, mülâhazalar yürütmeğe, kafa yormağa muhtac değildir. Güzelliği herkes hiç olmazsa kendi zevki dahilinde bir bakışla görür, teslim eder. Mahiyetini, sebebini, tesirindeki sırrı düşünmez ve anlamaz. Sen Toma adlı bir filozof oldukça' vuzuh iltizam ederek güzelliği şu biçimde anlatıyor: «Renklerin parlaklığı, tenasüb, şeklin şaşaası!.. Bu üç haletin bir^ leşmesile güzellik vücud bulur. Nitekim fiillerimizde ve amellerimizde tezahür eden güzellik de manevî kuvvetlerin aynî suretle hemahenk olmasından ibarettir, O halde güzellik «tenevvüde ahenk» de* mektir.» Ben, madam, bu cilvekâr muammayi çözmeğe çalıştım, bir çok kitab kanştırdım ve güzel bulduğum simalar üzerinde de o özü aradım. İtiraf ederim ki didinmelerim daima neticesiz ve hiç olmazsa müphem kaldı. Fakat siz, geceyi gündüze çeviren şafaklar gibi dimağımdaki ışıksız düğümü birden aydınlattınız ve bana güzelliğin hakikî manasını, hakikî mahiyetini ve... hakikî kudretini öğrettiniz.. Sizİ gördükten, tanıdıktan, anladıktan sonra ınandım ki güzellik sizsiniz ve güzel, ancak size denebilir! İzah edeyim: Sizde rengîn nur ve nu* run renk olabileceğini riyazî bir kat'iyetle tebarüz ettiren bir halet pırıldıyor, Görülen veya sezilen başka bir mevcudda bu haleti görmedim. Meselâ mehtabda nur, gülde renk var, lâkin tabiat, ne mehtabın nurunu güle, ne gülün rengini mehtaba vermiştir. Halbuki sizde dediğim gibi renkle nur hem ayn, hem birleşik gibi tezahür ediyor. Buna bütün duygu kaynaklarına nüfuz eden ilâhî bir ıtrı da ilâve ederseniz şahsınızda tecessüm eden güzelliğin mahiyetini anlamıg olursunuz. ^ Şu halde güzelliği yenî ve eski filozoflann hepsinden daha iyi ve daha doğru olarak tarif edebilirim ve güzellik sizsiniz dersem tam bir hakikat ifade etmiş olurum. *** Fransız muharririn felsefeden bahseder gibi başlıyarak şuh bir gevezelikle bîtirdiği bu açık mektubu sütunuma geçirmekten maksadım gözlüğü güzelliğe kalbeden kalemin şu yazıdaki güzellikleri de gözlüğe çevirip çeviremiyeceğini smamat tan ibarettir. Bakalım, netice nasıl çıkacak?. Ingilterede mecburî iş hizmeti kabul edilecek mi Ordunun mevcudunu artırmak için düşünülen çareler arasında bundan da bahsediliyor Bir müddet evvel, yazdığımız bir yazıda, dünyanm her tarafına yayılmış büyük bir imparatorluk olan Ingilterenin, eskisi gibi, herkese sözünü geçirebilmesi için, mecburî askerlik usulünü kabul etmesi lâzım geldiğini yazmıştık. Son silâhlanma hamlesi münasebetile, Ingilterede mecburî askerlik de mevzuu bahsol mağa başlamıştır. Çünkü, îngilterenin yalnız deniz ve hava kuvvetlerini artır makla kâfi derecede kuvvetlenmiyeceği anlaşılmaktadır. Son silâhlanma faaliyetinde eski İngiliz an'anesine tevfikan, en büyük himmet donanmaya sarfedilmektedir. 1936 danberi, bugünkü Fransız donanmasından daha kuvvetli bir deniz kuvveti yeniden tezgâha konulmuştur. İkinci derecede takviye edilen hava ordusudur. Çünkü, daha Büyük Harbde, tayyarecilik bu kadar terakki etmemişken Alman hava hücumlarının acısını tatmış olan îngilizler, smokinli akşam yemeklerini bırakıp mahzenlere iltica mecburiyetinde Lalmaktan ve bilhassa mamur jehirlerinin bir harabeye dönmesinden hiç hoşlanmı yorlar. Onun için, hava ordusunun, endüstrisinin ve müdafaasınm kuvvetlendirilmesi için milyonlarca îngiliz lirası sarfediyorlar. Bu arada, ordu da unutulmuş, değildir. Ordunun bütün teçhizatı, silâhları ve mühimmatı yenilejtirilmekte, motörlü ve makineli kıt'alar artınlmaktadır; fakat, îngiliz kara ordusunun başlıca derdi, mevcudunun azlığıdır. Büyük Harb patladığı zaman, İngiliz muvazzaf ordusu 260,000, muvazzaf ihtiyatı ise 210 bin kişi idi. Fakat bu kuvvetlerin hepsi îngilterede değildi. Muvazzaf îngiliz ordusu, eskidenberi kısmen îngilterede, kısmen müstemlekelerde bulunur. Müstemlekelerde bulunan kısım, sayıca îngilterede bulunandan biraz noksandır. 1914 ağustosunda, 5 piyade, 1 süvari fırkasından mürekkeb ve takriben 120,000 kişilik bir îngiliz ordusu Belçika ve Fransada hemen harbe iştirak etmişti. Bir taraftan bu ordunun tedricen erimesi, diğer taraftan ihtiyacın artması üzerine nefsi İngilterenin müdafaasına memur olan ve Büyük Britanya adalan haricine çıkmı yan Teritoryal ordusu ki bir nevi milis kuvvetidir mensublanndan istiyenler, muvazzaf orduya nakledilerek Avrupaya gönderildi. Sonra, bu da kâfi gelmedi; gönüllüler artınldı ve nihayet mecburî askerlik kabul edildi ve îngiliz ordusunun mevcudu böylece milyonlara baliğ oldu. 1918 baharında, 400,000 îngiliz, Avrupa haricinde, yani Irakta ve Filistinde Türkiyeye karşı harbederken, Almanlara karşı da 62 îngiliz fırkası çarpışıyordu. Harbden sonra, îngiltere an'anevî gönülIü usulüne avdet etti. 1936 da, îngilterenin muvazzaf ordusile bunun ilk ihtiyatı olmak üzere, silâh altmda 200,000 askeri vardı. Bu mevcud, 1914 tekinden 60,000 kişi eksikti. Bu ordunun yalnız 110,000 kişisi nefsi îngilterede idi. Muvazzaf ordu ihtiyatı da 210,000 den 140,000 e düşmüş, böylece 1936 baha rında, 1914 e nazaran, îngiliz muvazzaf ve ihtiyat ordusunun mevcudu 130,000 kişi eksilmişti. Ayni zamanda Teritoryal ordusu da kâğıd üzerindeki 1 75,000 kişilik mevcudundan 4^,000 kişi eksikti; yalnız 1933 tenberi bu ordunun da, icabında, İngiltere haricinde kullanılmasma kanunî müsaade vardır. ilk hamlede 1914 teki gibi 5 piyade, 1 süvari fırkasını Fransaya gönderemiye cektir. Çünkü, muvazzaf kıt'aların bir kısmı, Mısırda, Filistinde ve îrlanda adası tamamile müstakil bir dovlet halini aldığı için, nefsi îngilterede kalacakür. îngilterenin, bugün Avrupaya ancak 3 fırka gönderebileceği tahmin edilmektedir. Bu tümenler, tamamile motörleştirilmiş ve kısmen de makineleştiıilmiş olmakla bera ber, mevcudları ancak 80,000 kişidir. Bu da, 1914 harbinin Hk haftalarında Fransaya göndenlen 160,000 kişinin yarısıdır. Teritoryal ordusuna gelince, bu ordunun silâh ve malzemesi çok artmış olmasına rağmen, seferberlık ilânından sonra, mevcud 12 tümenini iki veya üç misli artırabilmesi için, aylar geçecektir. Al manya ve îtalyanın, umumî seferberlık yapmca, yıldırım süratile çok büyük kuvvetler silâh altına alacakları muhakkak olduğuna göre, kara ordusu bakımından Fransa, bu iki devlet karşısında adeta yalnız kalacaktır. İngilterenin ilk günlerde Avrupaya 100 150 kişi gönderdiğini kabul etsek dahi, bu miktar, Fransız ordusunu lüzumu kadar takviye edemez. Buna rağmen, îngilterede mecburî as kerlik hizmeti kabul edilmiyorsa, bunun sebebi, esasen mecburî hizmetten hoşlanmıyan İngiliz milletine, büyük bir ordunun lüzumsuzluğunu söyliyen mütehassıslar bulunmasıdır. Bu mütehassısların başında Taymis gazetesinin meşhur askerî muharriri kurmay yüzbaşı Liddell Hart gelir. Bu mütehassısa göre, îngiltere, deniz lere ve havalara hâkim olmalıdır ve Avrupa kıt'asına ordu değil; yalnız hava kuvvetleri göndermelidir. Fransız ordusu, Maginot müstahkem hattı arkasında, düşmanın bütün taarruzlarını ve hücumlannı defedebilecek kadar kuvvetlidir. Fakat bu nazariye yanlıştır. Hele, îtalya ile Almanya elele verdikten ve Almanya 75 milyonluk bir devlel halini aldıktan sonra. Yalmz Fransa, Almanya ile başa çıkamaz. Esasen, mütemadiyen müdafaada kalan bir ordu, nihayet mağlub ol mağa mahkumdur. Bu nazariyenin yan lışlığı îngilterede de anlaşılmağa başla mış ve son zamanlarda, parlamentoda aksı fikir müdafaa edilmiş, yani mecburî askerlik usulü üzerine kurulmuş kuvvetli bir ordu vücude gelirmek lüzumu ileri sürülmüştür. Bu iki birbirine zıd fikir arasında bugünkü hükumetin fikri olan mutavassıt bir şekil kabul edümiştir: Lord Halifaks patlak verecekti. Çok muhtelif, çok kançık ırkların, milletlerin, içinde yajadıkları bu toprakta bir ihtilâlin ne mana ifade edecegini tasarlamak kolaydır. Lord Halifaks mücessem namus ve mücessem istikamettir. Ayni zamanda sadeliğin, nezaketin, tevazuun timsalidir. Lord îrvin, Hindistandaki vazifesi .ihayet bulup da Londraya avdet ettiği zaman kendisine Dizbsğı nişanının şövalye rütbesi tevcih edilmiş, Maarfi Nazırlığı uhdesine verilmiş ve Oksford Üniver sitesi şansölyeliği de bunlara inzımam etmişti. Ve Lord İrvin, 1925 senesinde babasının vefatı üzerine, onun unvanına tevarüs ederek Lord Halifaks adını aldı. Geçen sene, Alman Başvekili M. Hitler'e yaptığı ziyaret hatırlardadır. Sulhun büyük bir dostu olan Lord Halifaks, Almanya ile uzlaşmak için, bütün Yarın daha fena olması muhtemel imkânlan kullanmak, hiç birşeyi ihmal vaziyetlerinden en büyük mes'ulivet etmemek fikrindedir. Anlaşmanm ilk şar hissesi bahçivanlara terettüb edecektir. tı konuşmak olduğu kanaatini taşıyan F.G. Lord Halifaks'ın Berhtesgaden'i ziyareti, cihan sulh tarihinde, ehemmiyetle yer tutacak değerli teşcbbüslerden biridir. İngiliz Başvekili, aralannda çoktanberi noktai nazar ihtilâfı mevcud bulunan M. Eden'den, haricî siyasete müteallik bazı hususlar üzerinde anlaşamayıp ayrılmak zaruretinde kaldığı zaman, ona halef olarak kabineye alacağı şahsiyeti esasen tesbit etmiş bulunuyordu. Bu, tabiatile Lord Halifaks'tı. Lord Halifaks, hayli dikenli bir mevki olan Hariciye Nezaretini, memnuniyetle olmamakla beraber, tereddüdsüz kabul etti. Vazifesi bunu âmirdi. Maamafih, kabul ertikten sonra da, bu vazifeyi, sonuna kadar götürmeğe azmetmiştir. ' Onun yakmda istifa edeceğine dair çıkan rivayetlerin hiçbir esasa istinad etmediği muhakkaktır. Bu şayialar, tama men îngiltere hududlan haricinde uydu rulmuş yalan haberlerden ve bilhassa komünist propagandasından başka birşey değildir. Hedef, Çemberlâyn ve Halifaks gibi iki büyük devlet adamının teşkil ettiği kuvvetin otoritesini azaltmaktır. Fakat, dünya sulhunun devamını isti yen her ferdin temenni etmesi icab eden şey, bu iki devlet recülünün, îngiltere siyasetini uzun zaman idare edecek mevkide kalmaları ve Avrupa siyaseti üzerindeki nüfuz ve tesirlerini uzun zaman idame etmeleridir. İ İkinci kâğıd fabrikasının inşaatı ilerliyor f İnegölde alafranga güreş gittikçe yayılıyor J İzmit (Hususî) Şehrimiz civarmda Sümer Bank tarafmdan inşa ettirilmekte olan ikinci kâğıd ve sellüloz fabrikalarımızm yapısı hayli ilerilemiştir. Bu fabrika gelecek sene haziran ayı içinde faaliyete geçebilecek bir hale gelmiş bulunacaktır. Gene burada, büyük bir kimya fab rikasının kurulması hazırlıklarına hararetle devam edilmektedir. Fabrika sahası seçilen yer istimlâk, makineler de sipariş edümiştir. Yukanki resim, sellüloz fabrikası inşaatından bir safhayı göstermektedir. Zavallı çocuk Ortaköyde Çarşı sokağmda 20 numarada oturan Fani, bir buçuk yaşındaki çocuğu Yasefi, uyutmak üzere salıncağa koymuş ve kendisi ev işlerile meş gul olmağa başlamıştır. Zavallı çocuk salıncaktan yuvarlanmış ve belindeki ipin kaymasile boğulması bir olmuştur. Çocuğun defnine izin verilmiştir. İnegöl (Hususî) Ankaradaki Ata teşvik ve halka gösterip sevdirmek makliirk altm kupası için Bursada tertib edi sadlarile sık sık gösteriş müsabakalan yap!en güreşlerde 56 kiloda birincilik, 79 mağa karar vermiştir. l.iloda da ikincilik kazanacak derecede Gönderdiğim resim, inegöl birinci • uvaffakiyet gösteren İnegöl pehlivanlan güreş takımı azalannı, komite reisi ^lışmalarma devam etmektedirler, Hal İbrahim Uz ile birlikte gösterme :vimizin spor komitesi bu çeşid güreşi tedir. Amsterdamda katil bir Sovyet ajanı Amsterdam 1 Ukraynalı nasyona list albay Konuvalet'i öldüren Sovyet ajanı Valuh'un eşkâlini ve kat'î hüvi yetini polis tesbit etmiştir. Dissinof ve Petroviç adlannı da taşıyan bu adam, rusça, ukraynaca, almanca ve fransızca mükemmel surette konuşmaktadır. îngiliz hava kuvvetleri için, şimdiden Fransada üsler vücude getirmek ve bu üslerin müdafaası için de küçük, fakat keyfiyeti yüksek ve azamî derecede ma kineleştirilmiş bir ordu bulundurmak. Le Temps gazetesinin askerî muharriri Fransız Generallanndan Baratier, bir Fransız gözile bu mutavassıt şekil hak kmda «cazib, fakat tenbelce ve tehlikeli bir hal sureti» diyor Onun bu mütalea sma iştirak eden İngiliz generallan ve askerî muharrirleri de vardır. Bunlar, bu küçük kuvvetin Almanlan durduramıyacağı ve bugünkü seri harb vasıtaları karşısında, bir kere mağlub olan tarafın, galibin boyunduruğundan kurtulması eskisinden çok güç olduğunu söylüyorlar. Bir İngiliz binbaşısı, îngiliz ordusunun en zayıf tarafı olan mevcud azlığına karşı, Almanyadaki gibi «mecburî iş hizmeti» kabulünü teklif ederek bu hizmetin askerî, bedenî ve ahlâkî üç faydası olduğunu söylüyor. Bir sene müddetle mecburî iş Halbuki siyasî vaziyet, İngilterenin a hizmetini ifa edecek olan bütün îngilizler, leyhine olarak değişmiştir. Akdenizde bu esnada askerlik de öğrenerek icabınİtalya, İngiltereye düşman bir vaziyet al da vatanm müdafaasına koşacaklardır. mıştır. Müstemlekeler, eskisi gibi İngilteAlmanyanın gittikçe artan silâhlanmareye sadık değildir, dominyonlar, İngilsı ve birkaç yıl sonra, 240 tümenlik müttere için körükörüne harbedeceğe benzehiş bir orduyu seferber edebilecek bir hamiyorlar. Süveyş kanalı, zayıf bir Osle gelmesi ve Berlin Roma mihverinin manlı tehdidine mukabil, şimdi kuvvetli kuvvetlenmesi karşısmda, Fransada du bir İtalyan tehdidi altındadır. yulan endişeler tedricen ve tabiî daha îtalyanm Libya müstemlekesinde bu zayıf olarak îngilterede de duyulmağa lunan kuvvetleri Mısırı ve Süveyşi, Habe başlamıştır. îngiUerenin günün birinde şistandaki ordusu da Sudanı tehdid et kuvvetli bir kara ordusu vücude getirecek mektedir. İngilizler, bu vaziyet karşısm tedbirleri alması müsteb'ad değildir. da kara ordularını da takviye etmek isteABIDtN DAVER diler. İlk aldıkları tedbirler şunlar oldu: 1 Muzazzaf orduya girecek gönüllüNorveçin bitaraf lığı leri artırmak, 2 Muvazzaf ordu ihti Oslo 1 Meb'usan meclisi, Hariciye yatından tekrar muvazzafa geçmek isti yenleri bu orduya almak, 3 Evliler encümeninin 25 mayıs tarihli bir tak den de gönüllü kabul etmek, 4 Mu ririni ittifakla kabul etmiştir. Bu takvazzaf orduya eskiden 25 yaşına kadar rirde Norveçin her türlü harb ihtilât olanlar kabul edilirdi; şimdi azamî yaş lan haricinde kalması lâzım olduğu ve meclisin Norveçin memleketin tasvib 28 e çıkanldı. 5 Her iki ordu mensubetmediği her muharebede hatta Milletarına daha fazla maddî menfaatler temin ler Cemiyetinin karar vermiş olduğu edildi. Neticede ordu mevcudu bir mik bir hareket dahi olsa mutlak ve şarta tar artmakla beraber, gene îngilterenin gayrimuallâk bir bitaraflık muhafaza ihtiyacını karşılıyacak miktarı bulamadı. etmek hakkım muhafaza etmekte bu Bir Avrupa harbi yukuunda, İngiltere, lunduğu beyan edilmektedir. M. TURHAN TAN Konyada yapılan bisiklet yarışları Konya (Hususî muhabirimizden) Bisiklet federasyonu tarafmdan tertib edilen 938 senesi seri bisiklet yanşlannm neticeleri belli olmuştur. 20 kilometreden başlıyarak 125 kilometreye kadar çıkan ve sekiz yanş olan bu müsabakaların neticeleri şudur: Gencler Birliğinden Ahmed Çelikdö ven 8 puvanla binnci, Selçuk spor kulü * bünden Abdullah ikinci, Gencler Birliğinden Şükrü Atlı 42 puvanla üçüncü. Birinciye bir bisiklet, ikinciye ve üçün* cüye de mükâfat olarak bazı bisiklet e§yası verilmiştir. Bir şoför yaralandı 1864 numaralı kamyon şoförü Ahmed Altınışık, Tavşantaşında Abdullahın inşaatına tuğla getirmiş ve kamyonu yokuş aşağı bırakarak kendisi içeriye girmiştir. Bir ara frenler boşanmış ve kamyon harekete geçmiştir. Bunu gören şoför kamyona atlıyacağı sırada kamyon kapısile tuğla istifi arasma sıkışarak vücudünün muhtelif yerlerinden ağır» ca yaralanmıştır, •
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear