25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 tkinciteşrin 1938 CUMHURİYET BEYNELMÎLEL PORTRELER Iktısadî hareketler KÖŞfi Ramon Franko Maruf İspanyol tayyarecisi Halı ihrac ticaretimiz Bundan bir müddet evvel, bir Avrupa kaynağından alınan bir haberi gazetemizde okumuşsunuzdur. Vaktile Izmir ve havalisinde bir seyahat yapmak suretile beynelmilel bir şöhrete malik olan hahlarımızı göriip bunların yapılış tarzma alâka gösteren Portekizli bir kadının tezgâhlarımıza benzer tezgâhlarla Portekizin halılarımızı taklide başladığı ve işi genişlettiği yazıhyordu. Her iyi ve yüksek şöhretli şeyin taklidini tabiî görmelidir. Şöhreti dünyayı tutan Türk halılarmm taklid edilmesini de bu zaviyeden mütalea etmek kabildir. Milâddan on beş asır evvel Orta Asyadan dünyaya yayılan halıcılığı yaratan da dünyaya yayan da Türkler olduğu tarihî vesikalarla sabittir. Mevzuumuza alâkası dolayısile kilim dokumacılığı yerine bugünkü mânasile düğümlü halı imali san'atinin islâmiyetten sonra Türk akınile Şark memleketlerine geldiğini de burada zikretmeliyiz. îşte bu ced san'ati harbde gördüğü zarardan sonra tam eski vaz'iyetine gelirken dünya iktısadî buhranı ve ondan sonraki yıllarda da halmın en büyük müşterisi olan zadegânın ortadan kalkması, halının bir tasarruf vasıtası olmak mevkiini kaybedişi ve memleketlerin tasarruf zaruretile tatbik ettikleri kontenjan rejimi Şark halıcılığı ile beraber Türk halıcılığı ticaret sahasını da daraltmıştır. Bazı memleketlerin gümrük tarifelerinde hahlarm siklet üzerinden resme tâbi oluşu da sikleti az olan îran halıları yanında halılarımızı rekabet edemiyecek bir hale düşürmüştür. ŞEHRİN iÇiNDEN PENCERESİNDEN Kedi ve ciğer tspanyanın en koyu an'aneperest muhiti olan bahriyeden yetiştiği için yenilikleri yadırgayan babası, eski aristokrasiye mensub olduğundan dolayı koyu katolik ve koyu kralcı olan anası, onun din bahsindeki lâübaliliğini, hiçbir şeye inanmayışını, münakaşalarını hoş görmezler, heİ€ cumhuriyet müdafiı olmasına tahammül edemezlerdi. Ramon Franko, memlekete daima asker veren Franko ailesinin bu en küçük oğlu, yalnız bu noktada an'aneyi bozmadı, fakat gene bir fevkalâdelik göster mekten geri kalmadı: Tayyareci oldu. Göreneğe daima isyan eden ruhilc verdiği o tarihte fevkalâdelik sayılan bu cüretkâr kararda, Ramon'un hareketlerini tenkide alışanların elinde, onun aleyhine kullanılacak bir silâh oldu. Çünkü 1918 senesinde, İspanya tayyareciliği, öteki memleketlerle kıyas kabul etmiyecek kadar geri olduğu için, daha ziyade maceraperestleri ve avam tabakadan insanları cezbediyordu. Ramon Franko, tayyareciliğe intisab etmek suretile, an'aneden, ailenin ötedenberi takib ettiği yoldan ayrılmış, hayale ve yeni fikirlere verdiği büyük değeri bir kere daha ispat etmiş oluyordu. Ramon Franko, gördüğünden şaşmı yan kardeşile kıyas edilirse, birini eski îspanyaya, diğerini yeni Ispanyaya benzetmek hata sayılmaz. Bu iki kardeş aley hinde, ötedenberi mevcud anlaşmazlık da, îspanyayı bugün kana boyayan büyük kavganm küçük bir nümunesidir. Kardeşi Fransisko ile onun arasmdaki yegânc benzerlik, birinin, askeri, kışlada rahat rahat oturmaktan ziyade yorul makla mükellef bir insan telâkki etmesine mukabtl, ötekinin, tayyareciyi, faa liyetten bir an geri kalmaması icab eden bir asker saymasıdır. Ramon Franko tayyareciliğe intisab ettiği zaman, İspanya, dünya havacıhğı sahasında ismi henüz isitilmiyen bir memleketti. Ramon, memleketine, semalar dan bir iki zafer tacı toplamağa karar verdi. 1924 te, Fas üzerinden yaptığı bir uçuşla nazarı dikkati celbettikten sonra 1926 şubatında Sevilla'dan Boenos Ayres'e uçtu v« ayni senenin haziranında, Şimal Atlantigini Osora adalarından geçerek dolaşma teşebbüsü akim kalmasına rağmen, cihana şamil bir şöhret kazanFakat, bu tarihte, onun birdenbire siyasete girdiğini görüyonız. Tayyareciliği değilse bile, büyük seferler yapmak te çebbüsünü bir tarafa bırakan Ramon sollann arasma girmiş ve heyecanla karşı lamnıştı. Onüçüncü Alfons'ım firarından birkaç gün evvel Madrid'in üstünde tayyaresile dolaşıp milleti ayaklanmağa teşvik eder yollu beyannameler dağıtan o Ramon Franko madığını sorar. Ramon: Hayır, der, evli değilim. Niçin? Ramon omuzlarını silker, geçer. Arkadaşı ısrar eder: Mutlaka evlenmekten korkuyorsun ondan ! Ben mi korkuyorum? Pekâlâ! Şu kazinonun kapısından içeri ilk girecek olan genc kızla evleneceğime bahse girerim!. O sırada kapı açılır, yaşlı bir zatın yanı sıra bir genc kız içeri girer. Bunlar baba, kızdır. Ve Ramon Franko, iki ay sonra bu genc kızla evlenecek, bahsi kazanacaktır. Evlenmesi bu kadar anî bir karara ve bu kadar garib bir tesadüfe bağlanan Ramon, gene pek garib bir netice olmak üzere, bu sayede mes'ud bir aile hayatı kurmıya muvaffak olmuştur. Aradan geçen seneler, genc tayyareciyi mesleği ve ailesi arasmda, cevval yaradılışı ile pek de uygun düşmiyecek kadar fazla muntazam bir hayata bağlamıştı. Ancak, Asturi isyanında maden amelesini iltizam etmek suretile faaliyetine gene bir fevkalâdelik ilâve eden Ramon, takibata maruz kalmamakla beraber, hükumetin muzaheretini temin edemedi. Faydalı bir faaliyet gösterebilmesi, Frente Popular'ın zaferi sayesinde kabil olabildi. Frente Popular, onu, ataşenaval olarak Vaşingtona göndermiş, ayni zamanda, sadakatine pek emniyeti olamadığı Fransesko Franko'yu da Balear adalarına uzaklaştırmıştı. 18 Temmuz 1936 da feveran eden ihtilâl, birkaç hafta zarfında, îspanyayı bir kan ve ateş tufanına boğarken, alâkadar mahfillerde Ramon'un adı dolaşıyor, bu hercü merc içinde nasıl bir vaziyet alacağı, hangi tarafı iltizam edeceği merak uyandırıyordu. Türlü türlü rivayetler vardı. Kimisi, onun, Cumhuriyetçi hava kuvvetlerine yardımda bulunmıya karar verdığini iddia ediyor, kimisi, hâdisatm neticesini beklediğini söylüyordu. Günün birinde, Ramon Franko'nun, Fransesko Franko'ya iltihak ettiği, mukadderatını onun davasına bağIadığı haber alındı. Ramon, kardeşinin ele aldığı bu davanın hakikaten memleket davası, ihtilâlin hedefi hakikaten îspanyanın kurtuluşu olduğuna, dökülen kanların günün birinde Krallığı iade maksadile dökülmediğine dair kardeşinden söz istemiş, ona yemin ettirmis, sonra, hiç bir zaman anlasamadığı kardeşile, memleket davasmda elele vertnişti. Ramon Franko, o zaman Mazurka hava üssü kumandanlığına tayin edildi. Fakat, yeni vazifesine iltihak ederken, attığı bazı adımlann onu ölüme doğru gotürdüğünü bir an olsun aklına getirmîş miydi ? İki gün evvelki ajans telgraflan, General Frankonun kardeşi Ramon Franko nun, Mazurka sularında bir deniz tayyaresini idare ettiği sırada düşüp öldüğünü haber verdiler. «Bir günde yapılan 53460 konuşma, telefondan edilen istifadenin azametini anlatmağa kâfidir» Yazan: SALÂHADDİN GÜNGÖR stanbul Telefon müdürü Niyazi Tezer, masasının tam karşısındaki duvarda, yanıp sönen ampulleri işaret ederek soze basjddı: « Günlük mutad işlerin yolunda cereyan edip etmedığini oturduğum yerden kontrol edebilmek için, başka çare bula madım. Beş yüzden fazla memur ve işçinin çalıştığı bir daireyi mütemadi nezaret altında bulundurmak lâzım... Buna ise, başka herhangi bir vasıta ile bilfiil im kân yok! D ° anzara gerçekten düşündürücü ve ibret verici idi. Dardağan bir kılık taşımaklığıma, henüz gecelik kıyafetini bırakmamış olmakLğıma rağmen komşularımızın müsamahasına güvenerek kapıya çıktım, evimın önünden aşağı doğru süzülen alayı uzun uzun seyre daldım. Onde, en önde ciğerci gidiyordu. Enikonu bir dükkân hacminde bulunan dolabını omzunda taşıyor ve o mütehammil omuzda bu yük, meşhur Şarlo'nun filimlerinde sık sık harekete geçtiğini, odadan odaya kendiliğinden yüruyüp gittiğini gördüğümüz eşya dolablarına benziyordu. Hayvanlar mücessem iştıha, mücessem ihtiras halinde bulunmakla beraber şuurlarını kaybetmemişlerdi, iradelerinden cüda düşmemişlerdi. Hem uyanık, hem çevik adımlar atarak, kendilerine pek cömerd bir ziyafet tevehhüm ettıren dolabı takib ediyorlardı. Zavalhlar, hançerelerini ciğercinin sesine bağlamış görünüyorlardı. Çünkü satıcı: «Ci..ci..ciğer!» diye bağırır bağırmaz ilkin sağ, sonra sol yandaki üçler hiç bir bestekâr tarafından taklidine imkân olmıyan yanık bir sesle iştihalarını miyavlıyorlardı ve bu yanık inleyiş hızlı bir akışla geridekilerin hançerelerine intikal ettiğinden bir anda otuz üç aç ağızdan kaldırım taşlarma otuz üç ağlayış dökiilüyordu. Müşteri anyan sesle iştiha haykıran ağızlar ayni şeyi, ihtiyac dediğimiz ateşi hissettirdiklerinden ciğerci ile kediler hayat yolunda şöyle böyle birleşmiş oluyorlardı. Yalnız aralarında şu fark vardı: Ciğeri satan bir sermaye sahibiydi, onu nemalandırarak ihtiyacını azaltmak istiyordu ve bu emelle o ağır yükü sokak sokak gezdiriyordu. Kediler, herhangi bir tesadüfün şefkatine bel bağlıyarak, ciğercinin sermayesine göz dikerek ihtiyaclarını tatmine yol arıyorlar ve sokak sokak sürünüyorlardı. Dikkate ve hayrete değer taraf, kedilerin hendesî bir nizam içinde emellerini kovalamaları, aralarındaki mesafe farkını asla kaybetmemeleri ve ciğercinin bir yerde duralaması halinde hemen geri geri çekilerek kendilerini muhtemel taarruzlardan korumaya çalışmalarıydı. Demek ki onlar, ciğer dolabının ardma düşmekte ıstırar duymakla beraber yüzsüzlüğün, kendilerine aid olmıyan nimete fazla sokulmanm ceza getirecek bir suç olduğunu anlıyorlardı. İşte bu anlayış ve o ihtiyatlı davranış benim üzerimde düşündürücü ve ibret verici bir sahne tesiri yaptı. Çünkü başkalarına aid ciğerlere uluorta atılan ve onları midelerine göçürmek istiyen nice arsız insanlar var. Bunların kedilerden olsun ibret almalan cemiyet ahlâkı bakımmdan nekadar ve nekadar iyi olurdu? İlâve: Çölde bir kedi bulup da hayvam küçülmüş bir aslan zanneden ve bu sebeble de pahalıya satılabileceğini uman bedevinin hikâyesi meşhurdur. Adamcağız, ömründe ilk defa bir kedi görmüş olmanın heyecanile hayvanı kucaklayıp vola düşer ve konak yerlerinde kediye Kut, Sinnevr, Hür gibi ayrı ayn isimler verildiğini görünce büsbütün şaşırır. Fakat Bağdad çarşısmda hayvanı satılığa çıkarıp da bir pul verecek müşteri bulamayınca kızar, «pis mahluk, yüz adın var, bir para değerin yok» diyip kediyi boğar. Benim gördüğüm otuz altı kedi de toptan pazara çıkarılsa bir kuruş etmiyecek kadar adi şeylerdi. Bunların böyle sürü sürü sokaklarda dolaşmalarına ve muayyen aylarda da ağac ağac gerdek kurup halkı arsız yaygaralarla rahatsız etmelerine niçin müsaade ediliyor, bilmem? Şu gördüğünüz lâmbalardan birinin her göz kırpışı, bir abonenin otomatik santrali aradığma işarettir. Yapılan müracaMemleketimizde bugün, 15,000 halı ate, santral memuru, nekadar geç cevab tezgâhınm çalışır bir halde bulunduğu ve verirse, lâmbanm yanması o kadar uzun bunlarda da takriben 45,000 işçinin faali sürer. îşte bakınız: (51) i çeviriyorum; yeşil yet sarfettiği İktısad Vekâletince tespit edilmiştir. Böyle geniş bir iş kaynağını hiç lâmba yandı, hâlâ da sönmüyor. Santral bir zaman ihmal edemeyiz. Bu böyle o benden cevab alıncıya kadar, bu ışık delunca senevî dokunan 360,000 met vam edecek. re halının sarf mahallerini de bulŞimdi cevab veriyorum: mak zaruretile karşılaşılmış oluyor. Çün Alo!.. Kapatınız! Kontrol yapkü hakiki halı imal kabiliyetimizin 1 mil tım!..» yon 620 bin metre olduğu da gözden uNiyazi Tezer, izahatına devam etti: zak tutulamaz. « Napolide bir otelde muvaffak bir 1930 senesine nazaran dört tnilyon li surette tatbik edildiğine şahid olduğum bu ralıktan 760 bin lirahğa düşen Şark ha usul, pek hoşuma gitti. Kendi işçilerimize, Iısı ihracatımız, 125 bin liralıktan 54 bin orada gördüğüm kontrol aletinin bir eşini lirahğa düşen ipek halı ihracatımız ve 70 yaptırıp, odama yerleştirdim. Şimdi, böybin liralıktan 20 bin lirahğa düşen kilim le rahat rahat, abonelerimizin cevabsız ihracatımız bugünkü vaziyeti açjkç$ gös bırakılmadıklanna, kat'iyetle emin olatermektedir. Bütün bunların yanında bir rak, ve asıl mühimmi, buradan ayrılmakde taklid, doğrusu hiç hoşa gidecek şey sızm kontrolumu yapabiliyorum.» değil. Müdür, bana bunları anlatırken, renk F.G. renk lâmbalar da her birinin yanışı ikişer üçer saniyeden fazla devam etmemek şartile mütemadiyen açılıp kapanıyorlardı. Kendisinden müsaade alarak, otomatik dairesi şefi Ferid Akarpınarın delâletile telefon binası içinde küçük bir seyahate çıktık. Otomatik telefon dairesindeki Itesisattan görünüş telefoncu kızlaruı, yarattığı hava, itiraf edeyim ki, daha çok hoşuma gidecekti. Ferid Akarpınar bir yandan otomatik makinelerin çalışmasını takib, bir yandan da izahatına devam ediyordu: « İşte, bakınız, birinci arayıcı, vazifesini ikinci arayıcıya devretti... İkinci arayıcı boş bir kordon buldu. Nihayet, kordon devresi faaliyete geçerek mukayyidi yakaladı. O da, boş bir mukayyid ele geçirip, aboneye çevir işaretini verdi! Katil Piliç Sami mahkum oldu Suçlu, maktulün anasma tazminat da verecek 15 gün kadar evvel, bir cumartesi günü Lâlelide berber Cemalin dükkânında bir alacak yüzünden arkadaşı Hüdaiyi bıçakla kalbinden vurarak öldüren Pılıç. Saminin muhakemesıne dün Ağır cezada devam edildi. Davacı mevkiinde ölen Hüdainin annesi bulunuyordu. Kadıncağız, muhakeme esnas.rda müteaddid baygmlıklar geçirdi. Heyeti hâkimeye verdiği istidada katil Samiden beş bin lira tazminat istedi. Reis katil Samiye müdafaasını yapmasını söyledi. Sami hafif bir sesle cevaben dedi ki: « Avukat tutamadım.. Param yok.. Ben Hüdaiyi nefsimi müdafaa etmek için vurdum.» Neticede, Saminin Hüdaiye olan borcunu vermemesi üzerine kahvede ağız kavgası yaptıklan ve Hüdainin Samiye küfür ettiği, bilâhara Lâlelideki Cemalin berber dükkânında gene münakaşa ettikleri ve bu sırada Saminin cebindeki bıçağı çekerek Hüdaiyi sol memesi üzerinden vurarak kaçtığı dinlenen şahidlerin ifadeleri ve zabıt varakaları ile derecei sübutta görülmüş, Saminin nefsini müdafaa için vurduğu hakkındaki ifadesi kabule şayar* bulunmıyarak suçlu 15 sene ağır hapse ve maktul Hüdainin anası Asiyeye bin lira tazminat vermiye mahkum edildi. idi. Cumhuriyetin ilânı, Ramon Franko'yu kardeşine yakınlaştırdı. Fransesko, onun ısrarı ve telkini neticesinde yeni rejime tsınmış, hatta Lerraux kabinesinde Harbiye Nazırlığmı deruhde etmekte tereddüd göstermemişti. Ramon Franko, her hareketinde bir başkahk, bir fevkalâdelik göstermek için yaratılmış insanlardan olduğunu, meslekî ve siyasî hayatındaki hareketlerile değil, hususî hayatınm muhtelif safhalarile de ispat etmiştir. Onun evlenişini şöyle anlatırlar. Bir akşam, Madrid kazinolarmdan birinde, iki arkadaşile içki içtiği sırada, o iki kişiden biri, Ramon'a, evli olup ol Dikkat ediniz: Abone, bu işareti alınca, ılk numarayı çevirecek. îşte çevirdi: İlk numara, derhal bir röleyi harekete getirerek, mahallî vaziyetini tayin etti. İkinci numara çevrildikten sonra, birinci seçiciler, «binler» hanesini tayin ettiler. Ü çüncü numarayı da üçüncü seçiciler yakaladılar. Ve nihayet, dördüncü, beşinci numaraları da son seçiciler yakalaymca... Abone şu dakikada, bir başka abone ile îlk uğradığımız daire, otomatik servis konuşuyor! lerin, işlediği kısım oldu. îstanbulun bütün Fakat, her zaman vaziyet böyle ol dünyaya açılmış ağzı ve bütün dünyanın maz. Abone serbest bulunmıyabilir. O İstanbula çevrilmiş kulağı, belli ki, işte şu karışık tellerin ve bu binbir bobinin için takdirde, hat meşgul işareti verir. Abone de beklemek mecburiyetinde kalır.» den geçiyordu. Rehberimiz bizi bundan sonra, tevzi İki abone arasında muhaberenin temini dairesine götürdü. Her abonenin burada için, evvelâ arayıcılar faaliyete başlıyor lar. Her arayıcı kısım üzerinde yedi ma bir hattı var. Kablolar, birleşerek otomakine var. Bu yedi makine, yüz abonenin tik dairesile olan bağlantıyı temin ediyoremrinde... Siz, telefon ahizesini yerinden lar. Abonelerin minimini kontörleri, heyazıyorlar. çıkarır çıkarmaz, bu yedi makine ayni da sablarını kendiliklerinden Hatların meşgul olduğunu haber veren kikada harekete geçiyor. Ve hep birden abonenin aradığı numaranın arkasından motörlerin; müessese dahilındeki bütün koşmağa başlıyorlar. Hangisi ona daha saatîerin harekâtım idare eden rakkaslaevvel yetişebilirse şampiyon o oluyor. rın arasmda dolaştıktan sonra muhabere Ötekiler, derhal mağlubiyetlerini kabul e salonuna geçtık. derek koşu sahasından çekiliyorlar. Birinci arayıcı, bu suretle, aboneyi yakalayınca, vazifesini derhal ikinci arayıcıya devrediyor. İkinci aı>ayıcılarda beş grup makine var. Bunlar da, birinci arayıcıdan gelen akışları, kordon devresi üzerinde muntazaman taksim ediyorlar. ( Hatay heyetinin dünkü ziyaretlerî J Anglo Türk Limited şirketi faaliyete başlıyor Heyet âbideye çelenk koyarken... Şehrimizde bulunan Hatay heyeti dün ve Adalarda bir tenezzüh yapmışlardır. Vali ve Belediye Reisi Muhiddin Üs Bugün de ziyaret ve gezintilerine devam tündağı ziyaret ettikten sonra müzeleri edeceklerdir. gezmişler ve saat on bir buçukta Taksime Hatay heyetinin indiği Özipek Palas giderek Atatürk abidesine bir çelenk koy oteline Hatay bayrağı keşide edilmiştir. muşlardır. Misafirlerimiz öğleden sonra Heyet Yalovayı da ziyaret edeceğinden çarşıyı ve şehrin diğer temaşaya değer hareketini pazartesi sabahına tehir etmişmahallerini de gezdikten sonra Boğaziçi tir. Eti Bankla İngiltere Ticaret Nezareti teminat ve kredı dairesi iarafmdan 27 mayıs 1938 tarihli anlaşma mucibince kurulmuş olan Anglo Türk Limited şirketi faaliyete başlamak üzeredir. Şirketin müdürlüklerine Cumhuriyet Merkez Bankası Londra şubesı müdürü Cabir Selin, Revayal Meyl kumpanyası direktörü Malkoln Berd tayin edilmişlerdir. Şirkete umumî reis olarak da iki tarafça Kovbenski seçilmiştir. nin üzerine iğilmiş, cıvıl cıvıl ç ve dış şehirler arası telefon muhaberelerinin şaşmaz bir ıntızamla temin edildıği bu salonda, on kadar genc kız, kulakları ahizede, gözlerı, otomatik saatie ve elleri mükâleme adedini hesablamak için minimini defterlerde; durup dinM. TURHAN TAN lenmeden, hatta nefes almamacasına, çaBu taksim işi bittikten sonra, 250 korlışıyorlardı. vasatî olarak iki bin... Yabancı memleketdondan mürekkeb olan otomatik santralin Burada herşey otomatik... Konuşma lere telefon edenler ve telefon alanlar çalışma muvazenesi de temin edilmiş demektir. Muhaberenin memurlar vasıtasile başlangıcmda saate basıhyor. Konuşma günde, gene vasatî olarak 250300 kişiye yapıldığı devirde, her telefoncu kızın ö bitince saatler; lâmba yakmak suretile baliğ oluyor. nünde Jak adı verilen bir delikle, bir kü bitti işareti veriyorlar. îstanbulun en çok konuştuğu ecnebi çük lâmba vardı. Ayrıca bir plâk üzerinde Bir kızın defterine baktım: Saat 13,56 memleketler Balkan merkezleri ve bu de, abonenin telefon numarası yazılı idi. dan saat (15,15) e kadar, yalnız Anka merkezler arasmda en fazla konuşulan yer Zil çalınca, derhal lâmba yanardı. ra ile 35 kişiyi görüştürmüştü. İstanbul de Atina imiş. Memur, pozisyonun önündeki cevab fişini şehir hududları dahilinde, bir günlük teleİstanbulluların telefonla en fazla araalıp, jak deliğine sokar, anahtarı çevirir fon konuşmasının miktarını öğrenmek is dıkları şehirlerin başında İzmir var. Son ve böylece, iki uzak muhatabı biribinle terdım. Önüme getirdikleri istatistik kâğı günlerde, (Karabük) le de mükâleme dında şu rakam vardı: (53460) !.. ağız ağıza verirdi. sıklaşmağa başlamış. Bir adamm, üç, hatta beş mükâleme Şimdiki birinci arayıcılar, lâmbanm, Bazı siyasî hâdiseler ve ticarî hareketkordon devresi, cevab ve çağırma fişleri yapması da mümkün olabildiğine göre, ler, yabancı memleketlerle yapılan mükâbu rakam, bir günde elli üç bin dört yüz leme adedinin çoğalmasında müessir oîunin vazifelerini görüyorlar.^ altmış kişinin konuştuğuna delâlet etmese yorlarmış! ehberimiz, bu esnada, bana bir de, telefondan edilen istifadenin azameti Telefon idaresinden ayrıldıktan sonra, takım seyyar bobinleri işaret edi ve şümulü hakkmda bir fikir vermeğe, bir müddet sendeliyerek yürüdüm. Biri kâfidir, sanırım. yor ve: birlerini kovalıyan arayıcı makineleri ve « İşte, diyor, eski telefoncu matmaTelefonla konuşanlardan, îstanbul binlerce, on binlerce telle, adeta muvazezellerin bütün işini şimdi bunlara gördü içinde bulunanlar, 23115, Beyoğlundan neli bir kafanm verdiği emre itaat eder rüyoruz!» konuşanlar 27,255 kişidir. En az konu gibi, hep birden harekete geçen fişler, kaBu tel yığmları ne yalan söyleyim man şan da Kadıköy: Bir günde ancak 3090 famm içinde biribirine karışıyordu. zara bana bir hayli sakil göründü. îşleri kişi, telefon ahizesini eline almış!.. D ° kaynaşan Şehirler arasmdaki günlük mükâleme, SALÂHADDİN GÜNGÖR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear