Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 İklnciteşrin 1938 O ölmez Siyah muşamba perdeyi açıp pencereden dışan bakınca, güneşin, o sabah da her vakitki gibi ufkun pembe ku cağmda nazlı bir ihtişamla yükseldiğini gördü ve derin bir nefes aldı. Günlerdenberi, bütün yüreklere çö ken acı endişeyi, gıtgide artan bir kuvvetle paylaşıyor, her gün biraz daha kırılan cesaretine, her saat biraz daha azalan ümidine, etraftan kuvvet ve metanet arıyordu. Gönüllerde yer eden tasa, dillere kadar yükselmek cesaretini gösteremiyor, yükselse bile, sinsi bir iki dolaşmadan sonra, yerini, yoktan yaratılan teselli sözlerinin şifah tesırine bırakmağa mecbur oluyordu. Her sabah, mahmurluk ları giderilmeden gazetelerin üstüne eğilen gözler, endişeli yüreklere serpecek teselli zerreleri aramak için harf leri didik didik ediyor, sanki satırlaım aralarma sıkışmış, belki unutulmuş kalmış manalar araştırıyordu. Kafalar yorgun, sinirler gergm, gözler dalgındı. En büyük teselli membamı tabiatte bulmuştu. Yaratıcı tabiat, kendisi kadar yaratıcı bir başka vücudün sönmesi karşısmda, mutlaka, amma mutlaka dehşete kapılır, hareketten kalırdı. İman kadar kuvvetli bir kanaatle inanı yordu ki, eğer bütün bir memleketi vurmağa hazırlanan felâket bir gün gelir tahakkuk ederse, o gün kâinatta bir ihtilâl kopacak, semalar kararacak, yıldızlar parlamıyacak, akan sulann cereyanı duracak, her şey susacaktı. Hele, bir ağustos sabahı, dağların arkasmdan, yeryüzünün tek kudretli hâkimi hâlâ kendisi olduğu zehabile pürgurur ve azamet yükselen şu güneş... Işıklarının ilk dokunduğu tepede, daha yaratıcı, daha ısıtıcı, daha kudretli bir başka güneşin, kendisinden evvel tulu' ettiğini ve cihan mukadderatına, takib edeceği yolu işaret etmekle meşgul olduğunu görüp sinen şu güneş... O gurub eder ken, tanyerini aydınlatmağa utanmaz mıydı? Denizler ve gökler, içinde bin bir mana okunan bakışlarile; fezalar ve ummanlar kadar derin maviliklerile; kâh dalgalar gibi coşkun, kâh ufuklar gibi sakin hüviyetlerile, kendilerinden [ bir parça olan o gözlerin sönmesine karşı isyan etmezler miydi? Varlığı hareket demek olan o, bir daha kımıldamamak üzere yatarken, gökte bulutlar koşmaktan, yerde ağaclar sallanmak tan; rüzgâr, ufuklardan ufuklara se Şirtmekten sıkılmazlar mıydı? O harikayı yaratan tabiat, kendi şaheserini kendi mi yıkacaktı? Yerine bir eşini daba vücude getiremiyeceğini bile bile... Havır, bu kadar azametli bir iş, tabiatm çerçevesine sığmazdı. Hastalık ne kadar ilerilese; fen, kendini nekadar âciz görse; tab'at nekadar insafsız davransa, o, bütün bu kemirici kuvvetlerin, bu miskin aczin, bu hain darbenin te s.rlerini, hiçe savacak bir kudretti. * * * O gün dışarıda işi olmadığı halde, her sabahki gibi alelâcele giyindi, hazırlandı. Bir an evvel sokağa fırlamak, kafasınm ıçirde, zehirli bir yılan gibi sinsi kıvrıntılarla sürünen endişeyi, sokaktaki çehrelerden mana, tanıdık ağızlar dan teselli arayarak gidermek istiyordu. Vapura binip, uzak, yakm bir iskeleye kadar gidecek, tekrar dönecek. biraz hava alacak, biraz avunacaktı. Oğlu, bes yaşındaki Turgudu da beraber götür megi düşündü. O yaninda olursa, durmadan konusur, çocukca suallerile. kendisini meşgul eder, gammı düşünmesi ne meydan bırakmazdı. Baba oğul. elele cıktılar. Sokaklar. her günkü gibi kalabalıktı. Günes. na: " sıl her zamanki gibi yükselmiş, dünya ' her zamanki gibi aydınlanmıssa, insanlar da her zamanki gibi giyinmişler. islerine güçlerine gitmek icin soka&a dokülmüslerdi. Havat, tabu sevrine devam edîvordu. Tabiatte bir fevkalâdelik yoktu. Canlarmı öttürerek tekerleklerini «icırdatarak g'den şu tramvaylar, korna calarak olanca hızile gecen şu otomo biller; yürüven, kosan, duran. dükkânlara girip çıkan şu kalabahk. bütün bu hareketler, hayatm ifadesiydi. Könrüden, bir vapura bindiler. Hava. endise kasırgasmın üsüttügü vüreklere bir nebre hararet vermek istercesine ılivtı. Güverteve cıktılar. Kücük Turgud, bes yasının bütün masum tecessüsile. babasma durma dan sual soruvor, gözünün ilk defa tesadüf ett<9i her vabancı manzarayı 6Şrenmek istiyor. onu bin türlü mevzu etrpfmda dolastırıvordu. Vanura binerken alm ilk sahifesine PÖZ sezdirdi&i gazeteyi cebmden çıkardı. okumaga yeltendi. O ilk sahifedeki raoorun. kulaklan uğuldatan manalarla dolu sÖ7İerini bir kere daha gözden geçirdi. Ötedeki sahifeleri cevirdi, oku yamadı. Gözlerinin gördü 5ü satırları anlamağa çalışıyor, fakat elinde, tersine duran bir sahife yazı tutuyormuş gibi okuduğunu kavrıyamıyordu. Vazgeçti, gazeteyi tekrar cebine koydu. Vapur hareket etmişti. Limanm kalabalığı arasından aheste bir ilerleyişle sıyrılıyordu. Sularm köpüklü kaynaş maları ortasında var kuvvetile kürek çekerek geminin civarmdan uzaklaş mağa çalışan kayıkçıların faaliyeti; ar Yazan : Hamdi Varoğlu ka arkaya, şamandıralara bağlı dışarı vapurlarına kömür boşaltan amelenin, makine canhlığıle ışleyişleri; gelen, giden, yanaşan, kalkan şir Yazan: M. SVETOVSKI ket vapurlarmın düdük sesleri; mavTürkiyenın bugün arkasından ağladığı nalar, römorkörler, pürtelâş oradan oraya koşuşan motörler, limanı dolduran Kemal Atatürkün azametli eseri, ya'ınız bütün bu canlılık, onun, doğan güneş Türkiyede değil, dünyanın bütün memleten aldığı teselliyi kuvvetlendiren ha ketlerinde, bilhassa dost ve müttefik Yuyat ifadeleriydı. goslavyada hayranlık uyandırmıştır. Bu Bir der n nefes daha aldı. Güvertede hayranlık hislerınden bazıları plâtonık ki yolcularm yüzlerine baktı. Her çeh mahıyette kalmış, fakat diğer bir takımlare, karşısmda, bir ayna gibiydi, Onlarda kendini, yüreğırrin gamını saklamağa n, Atatürkün muhteşem çehresini ve dayeltenen kendi çehre cizgilerini gördü. hiyane eserini birçok memleketler halkına Onlar da, o yolcular da, müteselli gibi, tanıtan eserler halinde maddileşmiş ve inanmış, güvenmış, ümidlenmiş, gibıy şekillenmiştir. diler. Yugoslavyanm en mümtaz gazetecileDüsünen kafalan, işliyen uruvları, gö rinden biri olan Svetovski'nin «Atatürk ren gözleri, bütün muhitin kımıldanış Türkiyesi» adlı eseri bunlardan biridir. lanna, canlılık gösterişlerine inanmak istiyor, inanıyor, mukadder olan bir fe Bu kitab modern Türkiye ve onun Dâhi lâket karşısmda bulunmadıklan zeha yarahcısı Atatürk hakkında yazılan en mükemmel eserler arasında haklı olarak bmı yaratıyordu. Güvertedeki başlar, bir tek kuman yer almaktadır. daya itaat eder gibi hep beraber, bir tek Svetovski'nin kitabı ihtiva ettiği yüksek noktaya dönmüştü. Gözler, yarı şeffaf edebî kıymet, Türkiye hakkında verdiği bir sis arasından güçlükle seçilen Dol geniş malumatm istinad ettiği bilgi, ve mabahçe sarayına bakıyordu. Sarayın üzerinde dalgalanan bayrağm her za bunların hepsinin fevkinde, müellifin AOnu, ilk defa, Dumlupınar abidesinin manki yerinde durduğunu görmek, bü tatürk tarafından Türkiyede tahakkuk ettirilen muazzam eser karşısmda bizzat temelatma günü, merasim yerine geldiği tün bu gözlerin ve bu kafalarm yegâne hedefıydi. Fakat bayrak görünmü duyduğu heyecan ve hayranlığı bütün zaman, otomobilinden çıkarken görmüş yordu. En büyük adamın, pencereleri tüm. vurdun istikbaline açık duran sarayınBir parmağının işaretile yeryüzünde da, yurda nigehbanlık ettiğini gösteren istikametler deviren bu en büyük adam, alev bayrak, o sabah, Boğazı tüllendiren fotoğraf makineme ilk göründüğü anda, hafif pusunun dumanlı rengine karış titrediğimi hâlâ hatırlarım.. Niçin, bil mış, belki de heyecanlı çırpmışım göz miyorum. Fakat, hemen hemen gayrişuurî lerden gizlemek için, sise bürünmüştü. bir telâşla aldığım o ilk enstantanem buBakan gözler, bayrağı göremediler. jedir! Başlar, büyük bir inkisari hayalle başAkşama kadar devam eden o günkü ka tarafa çevrildi, göz pınarlannda merasimin müteakıb saatlerinde, mavi bir nemli kımıldamşlar oldu. Gene ayni güneş kadar kamaştırıcı alevlerile içinden gözler, orada bulamadıkları teselliyi, gemi gönderlerinde, şimdi yavaş ya yanan o gözlere makinemin vizöründen vaş uzaklaşan şehrin şurasında, buraher bakışımda, tesbit etmek istediğim ressmda göze çarpan bayraklarda aradılar min gene bozulmaması için, mütemadiyen ve buldular. irademi tenbih edebilmek ihtiyacını duy M. Svetovski Bayraklar, ebediyetlere kadar bu ?opmaktan hâli kalamamıştım. raklardan bu semalara renklerini gön hararetile okuyucuya duyurmak hususunO zamanlar, henüz gazeteci değildim. derecek olan bayraklar, yerli yerindey daki emsalsiz kabiliyeti itibarile bu mevkii On beş senedenberi, birçok şerefli safahadi. Güvertede, birden, sanki kalblere fehaklı olarak almıj bulunuyor. tını idrak ettiğim bu bahtiyar mesleğe rah veren bir hava esti. Muhiti dolduran Canlılıkta ve duyduğunu bütün heye girerken, elımde tek referans olarak, o hayat eserlerine, tab:atin güleryüzüne, kalblerinin verdiği teselliye, her şeye canile duyurmakta en yüksek dereceye gün tesbitine muvaffak olduğum, birkaç rağmen bir türlü inanamıyan bu insan yükselen böyle bir eseri yazabilmek için güzel sahnenin şehadetile iftihar etmiştim. • I* •* p ( lann yüzünde, hafif, pek hafif bir ümid muharririn, mevzuunu hakkile bilmesi (Karadeniz) vapuru seyyar sergi olaaydınlıgı dolaştı. âzımdır. Filhakika Svetovski Türkiyeyi Fakat, işte tam bu esnada bir şev ol ecnebilerin pek çoğundan iyi tanır. Orayı rak Avrupa limanlarmda yapacağı turnedu; asırlarm imtidadınca görülmemiş ve baştanbaşa gezmiş, son senelerde sık sık sine başlamadan evvel, (Gazi) tarafın görülmiyecek, heybetli bir şey oldu! yaptığı seyahatlerde yeni Türkiyenin sü dan ziyaret edilmek iltifatını alıyordu. O Vapur, o sırada, büvük bir geminin ratli ve harikalı inkişafına şahid olmuş gün vapurda verilen öğle yemeğinde biryanından geçiyordu. Gönderde büyük kaç resim almak için salonun bir kenarıntur. bir Türk bayrağı, asil ve vakur dalga însanm iyi tanıdığı şey sevdiği şeydir da boş bir masa üzerine yavaşça kurdu lanıyordu. Bu dalgalanıs, birdenbire ğum sehpamın arkasında ne yapacağımı durdu; sonsuz ufukları, altmda barın diyebiliriz; muharrir de, Atatürk Türkidırmak için yaratılmış bu geniş kanad, yesini görür görmez sevmiştir. Svetovski, düşünerek ter dökmeğe başlamıştım. Encanevinden vurulmuş gibi birden sön edebiyatçı sıfatile, Türk milletinin yirmi teryör çahşılacağı için, optüratör ayarını dü, sarktı; sonra, vavas yavaş, şahika senedenberi yaşadığı emsalsiz macera kar bir haylı yavaşlatmak, hatta, o zamanki lardan zemine süzülen bir kartal azame şısında muhayyilesinin hararetlendığıni, filim ve objektif kudretlerine göre, yarım veya bir saniyeye kadar poz vermek !â tile indi, indi, gönderm yarısma kadar ince ruhlu bir adam sıfatile, inhitata götügeldi, durdu. Dalgalanmıyor, çırpmmızımdı. Birdenbire hayret içinde kaldım: yor, damarlarmda bir damla kan, ada ren bir orta çağdan muhteşem bir istıkba O ana kadar, evzaındaki vakar nisbetinlelerinde bir zerre tüvan kalmamış ef le doğru bir hamlede yükselen bir mille de, harekâtında nev'i şahsına münhasır sanevî bir iîâh heybetile, hareketsiz du tin bu harikalı manzarası karşısmda derin bir çalâki görmeğe alıştığım (Gazi), şimruvordu. surette mütecessis olduğunu duymuş; di bir köşede bir fotoğraf makinesınin vaAtatürkün, bütün ihtişamile yükselt Balkan tesanüdünün imanlı bir havarisi zifeye hazırlandığını hissedınce, mahiye tiği hilâl, Atatürkün ruhu huzurunda olarak da, Atatürk Türkiyesinin Balkan tini hiç de tağyir etmemekle beraber, bübütün ihtişamile rükua varmıştı. idealine, on misli artan kuvvetile iştirak tün kımıldanışlarını adeta ralanti olaıak Gözler. mendillerin bevazlığı arkası ettiğini görerek sevinc hissetmiştir. yapıyordu! O kadar ki, makinemde Derna sıgmdı; göğüslerden derin hıçkırıkSvetovski bu kitabı yazmakla büyük denin yeniden kurulduğunu işittiren küçük lar yükseldi. O zaman, kücük Turgud, vanıbasmda bir hizmet ifa etmiş bulunuyor. Yugoslav hışırtı her tekerrür ettıkçe, bir iki saniye bir ses ışitti. Başmı çevirdi; babası yada, yeni Türkiye hakkında, bir Yugos kadar sabit kalıyor; sonra gene, bir :öz günlerdenberi zantetti&i göz yasları lav tarafından yazılmış iyi bir kitab yok söylemeğe ve yahud karşısındaki bir misaiçinde, hıckmklarla bo^nluvordu. Et tu. Şimdi bu noksan Svetovski'nin kitabı firine iltıfat için bir hareket yapmağa gerafma bakındı, bir se" göremedi. Tek sayesinde ikmal edilmiş bulunuyor. Bu çiyordu. Adesemle kendi arasında birden rar ona döndü ve sordu: güzide Yugoslav gazetecisinin başladığ teessüs etmiş olan bu ulvî mülâkatın ben Baba, neve a^lıvorsun? işin diğer Balkan münevverleri tarafından de uyandırdığı mınnettar heyecana daha O, bu kücük kalb^n belki bir teselli devam ettirilmesi temenniye şayandır. Bu fazla muka^emet edemedim.. Yapabildibulmak ümid'le: suretle Balkan güzideleri Balkan idealine ğim bir iki klişeden sonra, hayran ve yor Atatürk öldü o»lum, dedi. kendilerinden beklenen hizmeti ıfa etınis gun, çekildım. Bana sofrasmda yer hazırKücük Turgud. babasınm vüzüne, lanmasına emir verecek kadar âli bir şefhavret ve b'raz da merhamet dolu na ve Balkan devlet ricalinin yeni bir Bal kat gösteren bu büyük mütevazıın, bir zarlarla baktı. sonra onu omzundan çe kan, hakikî bir sulh ve kardeşlik bu.~ağı köşede işliyen bir fotoğraf makinesinın kerek basmı a§zı h^asına Vodar yaklaş yaratmak hususundaki himmetlerine favbasit teknığine dahi ehemmiyet verecek dalı ve asil bir yardımda bulunmuş ola tırdı, kulaŞma eŞ ldi: kadar hassas oluşunu görmekteki bu mu AŞ^ma. baba, dedi. Herkes bize caklardır. zaaf heyecan, o gündenberi, hatıramda bakıvor. îsitirlerse, sana ffülerler, Ata türk hiç ölür mü babacıgım? bir abide gibi canlı durur. Alman müstemlekeleri >WT f J Türkiye hakkında Yeni bir eser: Mütarekenin 20 nci yıldönümü "AtatürkJürkiyesi,, Atatürkün huzurunda ^ , NOTLARI Fransız Cumhurreisi bir nutuk söyledi Paris 13 (a.a.) Mütarekenin yıldönümü dolayısile Parise gelmiş olan müttefik dcvletlere aid eski muharib heyetleri bugün saat 13 te Reisicumhur Yazan: NAM1K GÖRGÜÇ Lebrun'un riyaset ettiği bir ziyafette bulunmuşlardır. Ziyafetin sonunda bir nutuk söyliyen Reisicumhur Lebrun, heyetleri selâmla dıktan sonra zaferdenberi gidilen yolu anlatmış ve enternasyonal münasebetlerin Milletler Cemiyetinin otoritesi altmda enternasyonal haklara istinad edeceğinin ümid edilmiş olduğunu hatırlatmıs ve demiştir ki: « Fakat ortada bozgunluklar ol muştur. Şimdi hakikat zemininde yer almamız lâzımda. Fransa, kendi ve dünya müdafaası için kuvvetli olmahdır. Memleketin umumî bünyesmde birçok zâf noktaları bulunduğunu niçin inkâr edelim? Bu zayıf noktaları cesaretle ele alalım ve azimle, feragati nefisle ve «ebatla bunlara çare bulalım.» bilmeğe uğraşırken, bir aralık kendimden geçmişim galiba.. Tam, Gazinin mendil salladığı eli istikametine karşıda bir gemi burnundaki cıvadra üzerine salkım gibi toplanan elli kişilik bir kümenin tesadüf edişine hazırlandığım anda, aşağıdan yarıbelime kuvvetli bir kolun şiddetle sanldığını duydum. Küpeştenin açığında, deniz üstünde tamamen muallâkta kalan yan vücudümün ağırlığile o kadar eğilmişim ki, aşağıdan bir arkadaşım, düşmek üzere olduğuma karar vererek birden beni kurtarmağa karar vermiş! îp merdivenden indikten sonra hafifçe başrmm döndüğünü hissettim amma, bunun adalî bir yorgunluktan olduğuna nefsimi bir türlü inandıramadım; (Gazi) elân mendil sallıyor, karşıda deniz, üstünde haykıran çığlıklarla, kaynıyordu. Bir dakika sonra da kendimi gene ip merdi vende buldum. *** (Atatürk) İstanbula gelecek ve îstanbulda bulunan bir misafir hükümdar kendisini Haydarpaşada şahsan karşılıyarak Dolmabahçeye birlikte geçeceklerdi. O günkü tezahürata iştirak eden hava filolarından birine alelâcele kapağı attığım zaman sırtıma bîr tulum, başıma bir başlık bile giytneğe vakit bulamamif; açık hava sefinesinin hırçın rüzgârlarından gözlüğümü kurtarmak için, bir parmagım makinemin düğmesinde, diğeri gozlüğümün kenannda çırpmıp durmuş tum. Bir aralık altımızdan amuden geçmekte olan ( Ertuğrul ) un bir resmini almak için bağsız bulunduğum tayyareden dışarıya o kadar sarkmışım ki, atblyede resimleri hazırladığım esnada bu klişe gözüme ilişince, yaptığım bu coşkunluktan kendim de korktum: Klişenin yarısı, bulunduğum teknenin dış kenarını, ve diğer kısmı da, o kenarın cilâsı üzerinde geminin aksinı tespit etmiş! * * * Gün, hafta, sene gibi zaman mikyasla rının, mesleğimizdeki manasında bir hu susiyet vardır; bizim dilimizde, bu keli melerin hiç birisile (tatil) kelimesi birieşmez. Bir geceyarısı, gazetedeki arkadaşlardan iki üç kişilik bir kafile, bindikleri taksinin klâksonunu evin önünde telâşlı telâşlı öttürerek beni almağa gelmişlerdi. Mesleğimizin yan mutad ve basit hizmetlerinden biri olan bu gece servislerine alışkın olduğum için, mukadderatıma bu gece doğacak talih yıldızını, ilk dakikalarda tahmin bile etmemiştim. Halbuki, arka daşlanm, Atatürkün o gece, Topçu Atış mektebindeki bir gece dersine şeref ver miş olduğunu haber almışlar; alelâcele oraya gidiyormuşuz. Otomobilden inip de, harita dışmda raporlan kritik etmekle meşgul oldukları salonun kapısında, elimde Leicam olduğu halde selâm durduğum zaman, saat iki buçuk olmuştu. Bir anda tezahür eden vaziyete göre, tetkikleri bitmek üzereydi. Emirlerine hazırlandığımı görünce, hiç belli etmiyerek, tekrar haritanın bir noktasile meşgul olmağa başladı. Güzel kesilmiz zarif külotunun içinde Gene bir teğmen kadar çevik ve tannan kaynıyor, gecenin bu ilerlemiş saatinde, bir hakikî meydan muharebesinin ölüm pazarını ya rattığı günlerdeki kadar uyanık ve diri konuşuyordu. ri kendisi yayan dolaşırken, uykusuz bir gecenin ertesinde olduğutnuzu ben bile hissedememiş; onun huzurundaki heye cana, denize atılmış bir ceviz kabuğu gibi, bermutad kapılıp gitmiştim. Mesleğimin en büyük mazharîyetle rini teşkil eden Atatürk huzurunun hatıralan şimdi bütün benliğimi sarmış bir haldedir. Size onlardan hangisini versem, daha nekadarmı sunsam.. Bir cüzünü dahi sayabilmiş olacak değilim. Balkan Antantı turizm kongresi Belgrad 13 (a.a.) Balkan Antantı nın daimî turizm komitesi bu ayın on beşinden 20 sine kadar Atinada toplanacaktır. Bu gece şehrimizin muhtelif semtlerindeki nöbetçi eczaneler şunlardır: İstanbul ciheti: Eminonünde (Mlnasyan), Küçükpazarda (Necati Ahmed), Alemdarda (Esad), Kumkapıda (Hayder), Bakırkoyde (İstanbul), Fatlhte (Unlversite), Eyübde (Hikmet Atlamaz) eczanelerL Beyoğlu ciheti: Tünelde (Matkoviç), Yükaekkaldınmda (Vlngepıılos), Topçularda (Yiçepulos), Parmakkapıda (Kemal Rebül), Osmanbeydei (Şark Merkez), Haskoyde (Sadık Akdu man), Kasımptuşada (Müeyyed), Be§ikta§ta (Vidin) eczanelerL Kadıköy Muvakkithane caddeslnde (Saa» det), Söğıidlüçeşmede (Osman Hulusl), Sarıyerde (Asaf), Büyükadada (Halk), Heybelıde (Tanaş), Usküdarda (İttihad) eczanelerl. NÖBETÇİ ECZANELER r OlUm Vefat Eski Darbhane müdürü merhum Bay Hafız îhsanın eşi, Maliye Vekâleti hukuk müşaviri Hâmid Çiftçioglu, Feshane şirketi memurlarmdan Bay Sadullah Çiftçioğlunun valideleri, (Soa Posta) gazetesi sahiblerınden Selim Ragıbın kayınvalidesi Bayan Fatma Feı> met müptelâ olduğu hastalıktan kurtuc lamıyarak dünkü pazar günü öğle üzerl hayata gözlerini kapamıştır. Cenazesi bugün öğleyin Cihangirde, Cihangir caddesinde 56 numaralı Hasanbey apartımamndan kaldınlarak namazı Cihan* gir camiinde kılmdıktan sonra Merkezefendideki aile makberesine defnedilecektir. Cenabı Hak rahmet eylesin. * * * ölüm îstanbul Müftülüğü mümey yizi Bay Emin Özen vefat etmiştır. Cenazesi 14/10/938 tarih saat 10 da Cerrahpaşa hastane sınden kaldınlarak öğle namazı Fatih camii şerifinde badeleda Edirnekapı aile kabristanma defnedilecektir. Mevlâ gani rahmet ey liye. ölüm Tokad Emniyeî âmlrl Bay Cemal Soysal düçar olduğu hastalıktan reha bulamıyarak ölmüştür. Naşı bu * günkü pazartesi günü saat onda Kara* gümrükte Eskialipaşada Lutfullah so • kağında 3 No. lı evden kaldınlarak öğle namazı Eyüb camiinde eda edildikten sonra ailesi kabrine defnedilecektir. Mevlâ rahmet eyliye. Macar kabir»e«inde tadilât yapılacak Budapeşte 12 (a a.) Kabinede pek yakında tadilât yapılacağma dair siyasî mehafilde dolaşmakta olan şayialar. gitgide kuvvet bulmaktadır. Bunlar, her temayüldeki gazeteler tarafından acıkca iktibas edilmiş ve hükumet. bunları tekzib etmemiştir. Sivasî mehafil, kabinede yapılacak muhtemel tadilin Macar menatıkın Macaristana rücuunun tarihî bir devreye nihayet vermesi ve bu halin tevlid etmiş olduğu akislerin memleketin dahilî sivasetinde de his sedilmesi suretile izah olunacağını be yan etmektedır. İktısad Vekâleti, evvelce hazırlanmış olan sınaî mülkiyet kanun projesini yeni baştan tetkike başlamıştır. Vekâlet, projeyi yurdda günden güne inkişaf eden endüstrimize uygun bir şekle so kacaktır. aleyhine propaganda yapılıyormuş Roma 12 (a.a.) îtalvan politik mahfilleri, bütün Britanya împaratorluğunda ve hatta Amerika Birleşik Devletlerinde Almanyanm eski müstemlekele rinin geriye iadesi aleyhine başlıyan propagandayı büyük bir alâka ile takib eylemektedir. Buradaki umumî kanaat, bu propa gandaların, yakmda vukua gelecek îngiliz Fransız görüşmeleri için çok tehlikeli bir başlangıç olduğu mahiyetin dedir. Fitreler Üç hayırlı memleket işinin yalnız bir teki bile, insanî hislerimizi ve vazife duygularımızı harekete getirmeğe yeteceği için, üç mühim dava bir araya gelince, bir yurd adamının, fitre yardımma karşı kayıdsız kal masma ihtimal vermeyiz. Sınaî mülkiyet kanun projesi * * * (Gazi) İstanbula geliyordu. Mütareke yıllarının boyunduruğu altında dört sene inledıkten sonra, kendisini hayata yeniden kavuşturan halâskârını karşılamak sevincîe çıldıran îstanbul, sokaklarına ve sahillerine sığmıyarak denize yayılmıştı. İzmitte, bizzat kendisinin alâkadar olarak bahşettiği lutufkâr müsaadesile (Ertuğrul) a alındık. İstanbula gelinciye kadar güzergâhı dolduran iriii ufaklı yüzlerce sefain ve merakib halkının sermest çığlıklarma, mubalâğasız, birer birer ce vab veriyordu. Bir tarafta karşıda denizin kalabalığını, diğer tarafta mütemadiyen mendil sallı yan Gazinin asil bir baba şefkatile giilen nurlu çehresini ayni zamanda ayni plâk içerisine kompoze edebilmek için, biraz gerideki grandi direğinin küpeşteye bağlanan ip merdivenlerine bacaklarımı dolayıp, vücudümü yan muallâkta sarkıtarak açığa iğilmekten başka çare kalmamıştı. Biraz daha sarkıp, biraz daha iğilerek adesemin zaviyei rüyetini biraz daha aça Osmanlı Bankası İLÂN %5 faizli 1909 ihraclı tstanbul ŞeHremaneti İstikraz tahvilâtma aid 56 No. ll 15 eylul 938 vadeli kuponun 14 ikinciteşrin 938 tarıhinden itibaren Osmanlı Bankasmm İstanbul ve Londra merkezi gişelerinde, tahviller damgalanmak suretile birlik kupon başma £.0,7/ hesabile tediye edileceği, mezkur tahvilât hâmillerinin malumu olmak üzere ılân Ertesi gün öğleye kadar dağları tepele olunur. Oyuklujraş Bıçağı Bütün TRUFLEX NAMIK GÖRGÜÇ