26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 Mart 1937 CUMHURİYET Akdenizde hakimiyet |AvruPada İtalyanın Pantelleria adasını tahkimi Britanyada fırtına kopardı. İngiliz denizcileri «îtalya belâsını bulacaktır» diyorlar [Baştarafı 1 inci sahifede) • talyanın sevkulceyş siyasetinde mahsus taearladığı Akdeniz plânının ikmali için bir inkişaf teşkil ettiğinden, bu haber e yaptırmış olduğu hakkında burada büyük hemmiyetlidir. Akdenizin bütün dünya şüpheler uyanmıştı. îngilizler Akdenizin ile irtibat vazifesi gören muvasala yolu öbür ucundaki Arabları, Filistin Arab noktai nazarından üç mühim geçidi varlannı İtalyanın tahrik etmekte olduğun dır. Cebelüttarık, Sicilya ve Süveyş bo dan şüphelenmektedirler. ttalyanm Pan ğazları. Bunlardan birincisile ikincisi înlelleria adasını tahkime kalkışması bu snlterenin elindedir. Şayed İtalyanlar şüpheleri daha ziyade takviye etmiş ol Pantelleria'yı. hakikî bir müstahkem du. Bu adanın tahkimi, îngiltere için pek mevkie kalbetmeğe muvaffak olurlarsa, ciddî bir tehlike teşkil etmektedir. Bura bu hâdise, Akdenizin garbi ile şarkı arada yapılacak tayyare ve deniz üsleri sındaki muvasala hattı üzerinde, tahkim Maltadan sonra Akdenizdeki İngiliz ge edilmiş bir îtalyan kontrolu manası ifade edebilir. çidini kat'î olarak tehdid edecektir. Nevyork Taymisin muhabirine göre lngilterenin ansızın böyle şimdiye kadar görülmemiş ve işitilmemiş bir surette si Iâhlannı artırmasının en büyük sebebi budur. İngiliz deniz mahfrlleri «Muso lini müstahak olduğu belâyı bulacaktır» demeğe başlamışlardır. Amerikalı muhabir, İngiliz silâhlanmasmın ikinci bir se bebinin Almanlann Fransa veya Belçi kaya hücumu ihtimaline karşı olduğunu yazmaktadır. Maamafih, bu ehemmiyette bir istihale uzun bir zamana mütevakkıftır. Pantelleria'nın küçük mikyasta bir Cebe lüttank haline gelebilmesi, çok para ve uzun zaman meselesidir. Adanın, hiçbir tabiî limana sahib olmaması keyfiyeti, bu iddiayı ispata kâfidir. Mühim bir deniz üssünün ınşası muazzam meblâğlara mal olacaktır. Fakat, Pantelleria'nın, şimdiden, muhtelif deniz müdafaaları için kullanılmasına mâni yoktur. Ada, Sicilya adasının ortasında bulunmak itibarile, son Le Temps gazetesinin derece kullanışlı ve rahat bir tarassud mütaleaları noktasıdır. Orada bir tayyare meydanı Pariste intişar eden Le Temps gazete vücude getirmek kabildir. Fazla olarak sinin Roma hususî muhabiri İtalyanın Sicilya ile ada arasındaki sahada deni Akdenizdeki üssübahrisi olan Pantelle zin dibi, mayin yerleştirmeğe müsaiddir. ria adası hakkında şu haberi veriyor: Ne olursa olsun, İtalyanın, Pantelle «İtalyan hükumetinin, tayyarelerin Pantelleria adası üzerinden uçmalarını yasak etmesi, bu küçük adayı, beynel milel hâdiselerin birinci plânına geçir miştir. Geçen seneye gelinciye kadar, bu ada, gazetelerde nadiren mevzuu bahsedilirdi; hatta, îtalya halkı bile, oranın adını, meşhur olan misket şarabını methetmek veya kürek mahkumlarının cezalannı o adada görmeleri dolayısile buna herhangi bir telmihte bulunmak vesilesile anardı. Ingiltere ile Îtalya arasındaki asırhk dostane münasebetlerden dolayı, bu iki memleket arasmda bir Akdeniz meselesi mevzuu bahsolmadığı için, bu küçük ada hiç kimsenin akhndan bile geç miyordu. Pantelleria ismi, Îtalya yarımadası hududlarını aşmağa, ancak Habeş harbi esnasmda başjamıştır. lngilterenin, Süveyş kanalını kapamak tehdidi karşı smda, Îtalya, Pantelleria adasının, «Denizler hâkimesi» nin projelerini bir dere ceye kadar bozmağa elverişli bir müdafaa vasıtası olabileceğini düşünmüştü. ria üzerinde uçuşlan menetmiş olması keyfiyeti manidardır. Îtalya yarımadasınm müdafaa tertibatı, Akdenizin en hassas noktalanndan birinde, gayrimüteharrik fakat hiçbir filonun batırmağa muvaffak olamıyacağı mükemmel bir zırhlı ile takviye edilmiş bulunuyor. İngiliz bahriye bütçesi kabul edildi Londra 12 (A.A.) Dün akşam Avam Kamarasındaki müzakerelerin sonunda Bahriye Nezaretinin parlamento müsteşan Lord Stanley, bilhassa kollek tif emniyet sistemini ihata eden şüpheli vaz'yetler üzerine nazarı dikkati celbet miştir. Bu nutuktan sonra Bahriye Nezareu bütçe kanun projesinın heyeti umumıyesı müzakerelerine nihayet verılerek ve maddeler geçilerek kanun projesi nıhayette 57 reye karşı 152 reyle tasvib olunmuştur. Çörçilin beyanatı \Başmakaleden devam] dince oda birşeyler yapacak ta onun için. Japonya hâdiseyi lâyık olduğu ehemmiyetle karşılıyarak hâlâ bunun üzerine kendisinin neler yapmağa mecbur olduğunu tetkik etmekle vakit geçiriyor. îngiliz karar ve hareketinden pek ziyade memnun olan Fransa bugünlerde millî müdafaa istikrazını büyük tantanalarla kendi halkına arzetmeğe hazırlanmaktadır. Almanyanın şimdiye kadar takib ettiği, yolda var kuvvetile devam etmeğe koyulmuş bulunduğunu söylemeğe hacet bile yoktur. îngiliz karannın sıcak kanlı bir cenub memleketi olan Italyada husule getirdiği aksülâmeli büyük faşist mec lisinin kararlannda gördük. îtalyada bu münasebetle müsellâh millet düsturu ilân olundu, ve fazla olarak îspanyada nasyonalist kuvvetlerin kumandanı olan General Franko'ya bir de beraberlik hislerini ifade eden bir telgraf yollandı. Manzara öyledir ki bütün Avrupada milletler sanki neredeyse bugünden yanna çıkacak yeni bir harbin arifesindey mişler gibi bir his ve heyecan içinde yaşamaktan kurtulamamış, belki bu yoldaki azabh ve ıstırablı hayatlarında daha ziyade faaliyete sevkedilmiş bulunuyorlar. Bugün Avrupa başta olarak bütün dünyanın en muhtac olduğu şey sulh ve sükuna kavuşmaktır. Avrupa başta olarak bütün dünyanın en mahrum olduğu şey de bugün işte bundan ibarettir. îspanyada yanmakta olan ateş bir harb işareti gibi parlamakta devam ediyor. Müdahale etmemek tedbirlerinin sun'iliğini ispata lüzum var mı? Cok açık ki Almanya ile Îtalya İspanyada nasyonalistlerin kazanmasından gayri bir şekil ve neticeyi kabul edemiyeceklerini her hal ve hareketlerile hergün ispat edip duruyorlar. Orada dahılî cidalin uzamsaı bile başlıbaşına bir tehlike teşkil etmekte daimdir. Bir hiçten dünyayı ateşe verecek yeni ve kocaman bir yangın çıkması ihtimali mütemadiyen Avrupa ufuklarında bir kuyrukluyıldız şeametile dolaşıp duruyor. Ve şimdi harb yapamıyan milletler alabildiğine harb hazırlıklarına germi vermiş gidiyorlar, ve Avrupa hâlâ kendisine nisbî sükun verecek büyük adamını bekliyor. Denebilir ki Avrupa insanlığa biraz huzur ve rahat temin edecek büyük adamından bugün olduğu kadar hiçbir zaman mahrum olmamıştır. Öyle göriiAüyor k,i bu gidişle bu Avrupanın başına bir gelecek vardır. Meğerki silâh yanşlannm muvazenesi cesaretleri kırarak herkesi kendi kabuğundan taşmağa mecbur eylemış olsun. Silâh yarışı Hava bayramı için yapılan hazırlıklar Bayrama iştirak etmek için Ankaradan yeni paraşütçüler geldi Pazar günü Yeşilköy hava meydanında yapıîacak olan hava bayramı için hazırlıklara devam edilmektedir. Halkm gerek gidip gelirken gerekse hava bay ramı sırasında her türlü ihtiyaclannı karşılamak için Hava Kurumunca tedbirler ahnmıştır. Bayramm bir kat daha parlak olması için meşhur paraşütçülerimizden Bayan Yıldızla Hüseyin ve Hikmet dün An karadan şehrimize gelmişlerdir. Bu sabah emniyet altıncı şube müdürü Faik ile Türk Hava Kurumu Istanbul vilâyet merkezi reisi Ismail Hakkı Yeşilköye giderek nakil vasıtalarının ve se yircilerin duracakları yerleri tesbit edeceklerdir. Sabahleyin Türkuşu tayyareleri şehir üstünde uçarak halka beyannameler atacaklardır. Bu beyannamelerde: «Türk gencü. Uçmasını bilmiyenleri, bütün dünya kötürüm sayıyor. Vakit geçirme. Tükkuşuna yazıl. Atatürk neslinin bütün çocukan uçmasını bılmelıdir. Bahar müjdecileri: Cemreler! edi sekiz, ve hatta on on bir yaşlarındayken aklıma sığmı yan işlerden biri de yüzünü görmediğim, evini bilmediğim Cemile adlı kızın her yıl suya düşmesiydi. Bu garib hâdiseye o kadar ısınmıştım ki her şubat ayı geldikçe kulağımı kabartır, anamm, yahud babamm ağzmdan Cemilenin suya düştüğünü işitmeğe hazırlanır dim!.. Zaman geçti. Cemilenin cemre olduğunu, cemrenin de cevvî bir hâdiseden ibaret bulunduğunu öğrendim. Geçen gün sivil mütekaid E. B. imzasile bir mektub aldım. Haylı gün görüp geçirmiş yurddaşlardan olduğu anlaşılan bu zat cemreyi şöyle tarif ediyor: «Vaktile koyunlar, keçiler yaylalarda bırakılıp üçer kapılı ve yarı örtülü ağıllarda kış lattırılırmış. Davar sahıblerı bu sırada ağıl kapılan önünde ateş yakarlar ve bu ateşin içeriye akseden sıcağile hayvanları ısındırırlarmış. Ilkbahar yaklaşınca ilkin cenub, bir hafta sonra cenubu şarkî ve daha sonra şimal cihetine düşen kapı önlerindeki ateşler söndürülmüş. Uç cemrenin halk ağzında dönen hikmet ve illeri budur.» Mektubun sonunda: Acaba doğru mu, diye bir soro da var. Onun için kamusa baktım, şu izahı buldum: «Cemre ateş koruna, küçük çakıltaşma ve hac menasikinden olan taş atma rasimesine denilir. Bir de Arab cemreleri tabiri vardır ki üç büyük kabilenin adıdır. Rivayete göre o kabilelerin ilk başbuğları olan adamlann anaları birdir. Bu kadm bir gece rüyasında mesanesinden üç taş düştüğünü gördü, sonra birbiri ardınca üç kocaya vardı, herbirinden bir oğlan doğurdu ve bu oğlanlar, ayrı ayrı birer kabilenin başı oldu. Kamus, görülüyor ki, cemrelerin cevvî mahiyetleri hakkında birşey söylemiyor. Fakat (Bürhanı Katı') da üç beş kelime vardır ve şu şekildedir: «Cemre, gamze vezninde ol buhar ve hararete denir ki şubat ayında üç defa zeminden heyecan eder. İLkjn, o ayın birinci haftasında kalkar, toprağa sıcaklık gelir. Sonra ikinci haftada peyda olur, sular ısımr. Uçüncü haftada zuhur edişinde ağaclara, otlara hararet sereyan eder. Cemrelerin sukutu, bir rivayette, ay menzillerinin değişmesinden ibarettir.» En makul söz de, şu son rivayet olacak. Fakat bu menzilleri ki cephe, zübre, sırfa adlarile anıyorlar hakkile izah etmek benim haddim değil. Otuz yedi milyon, beş yüz doksan üç bin kilometro murabbaı büyüklüğünde bir küre olan ve bizden üç yüz seksen dört bin dört yüz üç kilometro uzakta olup saatte iki yüz elli kilometro yol alan bir tayyare ile ancak iki aylık fasılasız bir uçuştan sonra kendisine ulaşılabilmek mümkün görü nen ayın hangi menzillere ne suretle temayül ettiğini ölçmek, biçmek hem yorucu, hem faydasız bir iş. O sebeble, yavaş yavaş lehçemizden uzaklaşmak üzere bulunan cemre hak kmda lugat kitablarınm yazdıklarını okumakla iktifa etmek bana münasib göriindü. Zaten yeni nesil, baharın geldiğini cemreden, nevruzdan, hıdırellezden değil, bayanlann güller gibi açılmağa, plâjların canlanmağa başlamasından anlıyor. Biz neden boş yere çene yoralım? Dun şehrimize gelen tayyareci Zeki ve paraşütçü Bayan Yudız kuşu bayramı» etiketleri konmuştur. Hava bayramı tam saat 11 de baş Iıyacaktır. Trenler Sirkeciden Yeşilköye saat 7,35, 8, 8,30, 8,50, 9,10, 9,40, 10,05, 10,30 da hareket edecektir. Yeşilköyden dönüş için de saat 14,20, 14,30, 14,45, 15,05, 15,40, 16,10 da trenler hareket ettirilecektir. Hava bayramında şehrimizde bulunan Vekiller, meb'uslar, Istanbul Valisile Vilâyet ve Ordu erkânı hazır buluna caktu. Şehrimiz kordiplomatik mehafilinde hava bayramı büyük bir alâka uyandır miştir. Türkkuşu umumî müdürü Zeki, mu allim Vecihi ve Türkkuşu îstanbul şu besi reisi Nuri dün öğleden evvel Istanbulun muhtelif yerlerinde bir tetkik ge zintisi yaparak Türkkuşu için tatbikat yapmağa yarar saha aramışlardır. Heyet dün bu iş için Zincirlikuyu harincinde Ayazağa çiftliği civarında Talimhane namile tanılan sahayı, Yenibahçe stad yomu ve bir de Erenköyünde Merdiven köyü civannda Fikir tepesini beğenmiş tir. Pantelleria, Sicilya zoğazınm ortasında, Marsaoa'ya takriben 55 mil ve Tunusun Bon burnuna 50 mil mesafededir. Uzunluğu 14 kilometro, genişliği 8 kilo metro olan ada 800 metrodan biraz fazla yüksektir ve hatta bir de küçük gölü vardır. İki limanı varsa da rüzgârlara karşı pek muhafazalı değildir. Nüfusu 10,000 dir. Ingiltere, Akdenizin şarkındaki deniz ve hava üslerini tahkime karar verince, Îtalya, tedbir almanın elzem olduğunu düşündü. Çünkü, tasavvur ettığı Akdeniz Ingilterede vergiler artacak statükosu ancak karaya şamildi, deniz veLondra 12 (A.A.) Eski Maliye ya hava üslerinin inkişafını hiçbir suretle Nazın Sir Robert Horne, dün akşam tahdid etmiyordu. Glasgovv'da söylediği bir nutukta, nisan Ada üzerinde uçuş yapmağı meneden bidayetinde dört shiling 9 pence olmak son kararnamenin de gösterdiği gibi, 1 üzere bir ingiliz lirası başına alınan ver ginin yakında 5 chillinge baliğ edilecetalya, Pantelleria'yı müstahkem deniz ve ?ini bildirmiştir. hava üssü olarak kullanmak tasavvurun Çocuk Haftası dadır. 23 Nisanda başlıyor. Adanın müstahkem mevkie kalbi, 1 Londra 12 (A.A.) Avam Kamarasında Churchil şu beyanatta bulunmuştur: « Deniz inşaat programı, îngilterenin yaşamak hakkındaki azminin Büyük Harbin sonundanberi en kat'î surette be liren bir tecellisidir. Bu, ayni zamanda, lngilterenin, Milletler Cemiyeti paktı mucibince rolünü oynayarak Avrupada istikrann ve nizamın hüküm sürmesini temin etmek ve büyük bir devlet kalmak yolundaki karannın Avrupaya karşı ve rilmis bir teminatıdır.» Sporların en heyecanlısı, en cazibi ve yurd için en faidelisi hava sporudur. Türk çocuklan; Türkkuşunun kanadlan altına koşunuz. Kanadlanmasını bilmiyen genclik Atatürk Türkiyesine yaraşmaz. Cumhuriyet gencliği, toprak sporlannın yerini artık hava sporuna vermelidir. Hava sporu, iradeyi demirleştiren, karakteri yumuşaklıktan kurtaran bir spordur.» denilmektedir. Diğer bir beyanname ile de Istanbullular hava bayramına davet edilmekte dirler. Hava bayramına talebelerin parasız olarak iştirak etmeleri için Universite Rektörlüğüne ve Istanbul Kültür Mü dürlüğüne Hava Kurumu tarafından meccanî gidip gelme tren biletleri yol lanmıştır. Halk için de gidip gelme biletlerde % 50 tenzilât yapılmıştır. Pazar sabahı saat 8 den itibaren Taksim, Eyüb, Sirkeciden camlannda «Türkkuşu bayramı» yazılı otobüsler hareket edecekler ve halktan gidip gelme 60 kuruş ücret alacaklardır. Taksi otomobilleri de Beşiktaş, Sirkeci, Beyazıd, Taksimden dört yolcu ile hareket edecek ve gidip gelme olarak aBu gürültü içinde Akdenize müteallik dam başına 125 kuruş alacaklardır. Bu centilmen anlaşması tekrar suya düşmüş taksi otomobillerinin camlarına da «Türkgibi bir manzara göstermekten kurtulamadı, ve bütün mılletlerin alâkadar oldukları bu gecid üzerinde imparatorlukların çarpışmağa müheyya vaziyetleri tekrar nazarı dikkati celbetmeğe başladı. Halbuki insanlık geçen Büyük Harbin felâketlerinden henüz kurtulmuş değildir. Ortada, sanlacak hâlâ bu kadar yaralar kanarken milletlerin yeni bir harbe girişmeğe muadil olacak kadar şıddetlı ve ku\rvetlı sılâhlanma külfetleri içinde yüzmeleri hakikaten dünyanın en şaşılacak hâdisesini teşkil etse yeridir. Ne yaparsın ki temenni ile dünyaya iyilik getirmeğe imkân yoktur. Hâdiseleri çıplak hakikat hahndeki mahiyetlerile görerek dikkatle takib etmek ve mümkün olduğu kadar tehlikenin hududu haricinde kalmağa bakmak bize göre bugünün yaAjanslar beş on gün evvel son Habeş pılabilecek en doğru işidir. Tabiî ara yer mücahidi Ras Desta'nın da esir edilerek de her ihtimale karşı ve ezcümle kendimi kurşuna dizildiğini bildirmışti. Yukarıdazi korumak ihtiyacile hazır bulunmağı ki resim Tucci kolu tarafından esir edilen asla unutmıyarak. YUNUS NADt Ras Desta'yı kurşuna dizilmesinden bir Bayrama iştirak edecek yeni filolar Ankara 12 (Telefonla) Bu pazar günii Yeşilköyde yapılacak olan büyük Türkkuşu bayrammda bulunmak üzere yeni bir filo saat 12 de Ankaradan hareket etti. Bir Gudran tayyaresile yedeğinde bir plânör bulunan filo bugün Eskişehire varmıştır. Evvelce yola çıkmış iken Eskişehirde kalan filo ile beraber yarın sabah Istanbula hareket edeceklerdir. Son Habes mücahidinin ölümü müddet evvel göstermektedir. ve ağır ağır yaklaşan bekçi de, bir baş hareketile bağıranın o olduğunu işaret etti. Tahsin yüzünü yastığa kapamış ve sırtı açık kalmıştı. Orhan ona yaklaştı, ışığı tutarak üstüne eğildi, baktı, sonra tahsinin arkasinı örterek bekledi. Çocukta hiçbir ses ve harekeet yoktu. Bekçiden izahat almak için süratle yatakhaneden çıkü ve kapmm önünde ona sordu: Nasıl bağırdı? Bağırdı. Ben koştırm. Yatağın içinde dönüyordu şöyle, düşmesin yere diye karyolasını ötekine yanaştırdım. Bekledim. Biraz sonra gene bağırdı. Evham geldi gaynk bana, seni uyandır dım. Bu havagazi niçin yanmıyor? Gömlek bozulmuş. Kilerin anah tan... Içeriden bir çığlrk daha koptu. Orhan hemen yatakhaneye girmiş ve idare îşığım avucile himaye ederek Tahsinin karyolasına kadar hızla gitmişti. Çocuk tekrar yorganı üstünden atmış, bu sefer başını yastıktan aşağı kaydırarak, yüzü şıltenin üsrüne kapanmış ve bütün vücudü kasılmış bir halde yatıyordu. Orhan bir mü şahede safhası geçirmeden müdahale etmemeğe karar verdi. Hâdisenin geçici bir kâbus olup olmadığını anlamak istiyordu. Yandaki yataklarda gürültüden yarı M. TURHAN TAN uyanan bazı çocuklar da islim salıvenneye benziyen seslerle derin nefesler alarak yorganlarının altında donup duruyorlardı. Birkaç tanesi açıldı. Orhan bekçiye onlan örtmesini işaret ederken, Tahsin birdenbire sıçnyarak, «anne!..» diye keskin bir çığlık daha kopardı. Orhan ışığı yaklaştırırken çocuk yatağmın içinde oturaıuştu. Yumruklarım gözlerinin üstüne bastırarak, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ellerini yüzünden çekti, fakat gözleri hâlâ kapalıydı. Bütün vü cudü titriyor ve üstünde gecelik namma hiçbir şey olmadığı için, fanilâsmın sol tarafındaki büyük bir yırtıktan zayıf omzu görünüyordu. Orhan onu birdenbire uyandırmaktan çekinerek, omuzlarımn üstüne, karyolasının ayakucuna asılı ceketini örttü. Hâlâ gözlerini açmıyan çocuğun yüzü sapsarı ve dehşet içindeydi. Korkunc bir manzarayı görmemek için gözlerini sımsıkı yummuşa benziyordu. Yanaklarını ve alnını ter kaplamıştı. Ince ve boğuk bir sesle yarı vazıh, yan da anlaşılmaz şeyler söylüyordu: Baba, vallahi babacığım, gözüm çıksın eğer... Yirmi yedinin üstünde, başaşağı... Değil, gözüm kör olsun. Istemem, olmaz, ohnaz, istemem, anne, annecıgım... (Arkası var) tı, bele ürperme, dizkapaklara tekme ve ruha baş döndürücü bir sersemlik halinde Cumhuriyetin edebî tefrikası: 16 vuran sefaletin ölümü arattığı, fakat ek mek gibi onu da ele geçmez bir nimet haline soktuğu günler, herbiri unutulmaz anlarile ve sahnelerile, kimi berrak, kimi Yazan: Peyami Safa de silik ve yarımyamalak, bazılan çar «Iptidaî kısmın inzıbatından esasen de sönük bir gaz ışığı yanan, tek katlı çabuk ve bazılan da ağır agır, teker te memnun değilim. Bu gidişle baş ta yarı fakir evler önünden akşamüzerleri ge ker gözlerinin önünden geçtiler. lır, çene de patlar, göz de çıkar. Beni çerken, burnuna gelen balık kızartmalan Onu bu hayata, Tahsini de, geceleri hakkında vereceğim kararda mazur gö kokularile, bu kulübelerde yaşıyan in içinde açaçma yattığı kayıkların çukururürsün. Düşüneceğim.» demişti müdür. sanların lüksüne imrenirdi. Bir bildiğe na yollıyacak meş'um karar, müdürün Ne düşünecek? Bunu şimdi müdür raslamak ve onun artık nev'ini tahmin e kafasında nihaî şeklini çoktan almış olsa kadar Orhan da biliyor. Asıl düşünmesi demediği bir yardımına kavuşmak ümi gerekti. Ayni hâdise bu çocukla lâzım gelen biri varsa, o da Orhan gali dile kahvelerin önünden, içerilerine baka kendi istikbalini birbirine nasıl da ekba. Saatinin kaç ayar olduğunu düşünü baka, ağır ağır geçtiği günler; hatta bu liyordu. Ona, kendi vaziyetini unu yor. On dört. İki ay evvel bir arkada yardımın bazan bir sigara, sadece bir tek tarak, aradaki yaş farkının verdi şmdan on liraya almıştı. Bugün de me sigara olmağa inhisar etmesine karşı da ği bir nefse itimadla: «Korkma!» de zadda kaça gider? Beş, altı, yedi... Faz büyük bir minnet duymağa hazırlandığı mişti. Halbuki elinden ne gelir, ne gelela değil. On, on beş günlük geçim. Pal günler; sabahları, en büyük ikramiyesi to? Keza. Etti bir ay. Bu bir ay içinde peynir ekmek olabilecek bir piyango bile cek? Muidin anlattıklarını düşündü: bir yere kapılanmak şart. ti çeker gibi takviminin yaprağını kopar Bütün o neydi adı? Halim Bey mi? Halim Bey galiba... Halım Bey aileYoksa işsizliğin ne demek olduğıuıu dığı günler; Nezaretin karanlık koridorbilir o; gömleğinin artık iğne tutmıyan larında, nihayet, darülmuallimini ikmal si... Evine Fransız bayrağı çeken kadın, yırtıklarını kapamak için, yaz ortasında etmediği için «matlubunun is'afına şim anası kayıkcısına, oğlu da irsiyete mi, ceketinin yakasını kaldırarak hep arka dilik imkân olmadığını» söyliyecek bir terbiyeye mi, sirayete mi atfedıleceği hesokaklardan yürüdüğü, hergün bir tanesi memuru beklemek ve yanına girmek için nüz belli olmıyan bir tekrarla onun oğboşa çıkan ümidlerin peşine düştüğü za saatlerce ayaküstü merdivenbaşile halâ luna «eşek Türk» diyen bu Türk düş arasında gidip geldiği günler; soğuklar manı acayib ev, orada bir Rum kadmı mandanberi unutmaz o. da, kulakların kenarına cımbız, çeneye nın bile mürebbiye midir, nedir, belki Öyle günler olurdu ki, o, demir parmaklıklan tozdan bembeyaz kesilmiş, ka kerpeten gibi yapışan, kürek kemiklerine de bir terzi çocuğun anasına dinini ve fes delikleri örümcek ağlarile tıkalı, için kulunç, yüreğe baygmlık, mideye bulan milliyetini hatırlatması, Vedianm teessü BİZ İNSANLAR rü, unutulmaz bir incelık ve hafiflikle duruşu, Celâlin ne heriftir o, ne herif! sinsi hali ve müdürün «hakkında vereceğim kararda beni mazur...» Kapı vuruldu. Yeni bir hâdise korkusile yatağının içinde sıçnyarak başını dimdik yukanya kaldıran Orhan, «kim o?» diye bağırdıktan sonra gece bekçi sinin sesini duydu. Çocuklardan biri bağırdı, diyor o, var gel, bu yana... Orhan yataktan atladı, terliklerini ve paltosunu giydi, kapıyı açtı. Gece bek çisi, elinde bir idare kandilile, iki üç adım uzakta duruyor ve çocuklardan birinin bağırdığını tekrar söylüyoıdu. Orhan dışarı çıktı: Bağırdı ne demek? Dedi ve yürüdü. Elindeki lâmbamn sönmemesi için, arkadan ve daha yavaş yüriiyen bekçi, haykmşm ikinci yatakhaneden geldiğini anlatıyordu. Orhan, yatakhanenin eşiğinde, idare lâmbasını eline alarak durdu ve bütün karyolalara bir göz attı. Işık, bekçinin parmakla gösterdiği yatağa kadar gitmiyordu. Orhan içeri girdi, pencerenin yanında, kendisine sorulmadan birbirine niçin bitiştirildiğini anlamadığı iki karyolanın ayakucunda durarak, el işaretile, sesın hangisinden geldiğini bekçiye sordu. Bunlardan birinde Tahsin yatıyordu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear