Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
30 Ikinciteşrin 1937 CUMHURÎYET Edebiyata dair Bıçaklı kabadayılar Miiiet Meciisinde General Franco, Ispanya Roger Martin du Gard hakkında bir tetkik Yazan: ŞERİF HULUS1 İsveç Akademisi edebiyat mükâfatlarında, ekseriya, büyük bir isabet göstermektedir. Meselâ, geçen sene, Amerikalı Eugene O'Neil'i meydana çıkarmakla, hayatı mütemadiyen denizlerde mücadele ederek geçen insanların dramını beşerî sahneye nakletmiş oluyordu. Bu sene ise, X X nci asnn epopesini en fazla muvaffakiyetle, dramatik hususiyeti daima birinci plânda tutarak, yazmış olan büyük bir muharriri taltif ederek, Balzac ve Zola'danberi devam eden roman cycle'i mükâfatlandırmış oluyor. Maamafih, Roger Martin du Gard'ın eseri, bundan dokuz sene evvel, Andre Gide tarafından, toplu olarak büyük bir vukufla teşrih edilmişti. Büyük insanları tanımaktajfuvvetli bir hisseye malik olan Gide, 17 nisan 1928 de dostlanndan birine gönderdiği bir mektubda: «Bu eserde, «Les Thibault» ta en şayanı dikkat hususiyet, hiçbir psikolojik tasvire, hiçbir edebî hileye ve hiçbir üslub titizliğine lüzum göstermeden, kariin romandaki eşhasla doğrudan doğruya temasının temin edilmiş olmasıdır. Bundan başka, eserde, bugünün muharrirlerini ve ben de bunlar arasındayım cezbeden mecaz oyunlarına düşülmemiş olmasını imrenilecek bir hususiyet olarak zikretmek isterim. Gerçi, bugün, bu sonuncu meziyete sahib birçok muharrir gösterilebilir amma, bunların hiçbiri, Roger kadar üstünde ısrarla durulmağa değmez. Maamafih, şu yirmi sene içinde onun ne olduğunu herkes anlıyacaktır.» diyordu. Büyük romancının anlaşılması için bu kadar sene de beklemeğe lüzum kalmadı. Roger Martin du Gard'ın hayatı hakkında, pek fazla malumatımız yoktur. Çünkü, o, eser neşretmeğe başladığı andanberi daima lüzumsuz lâflardan kaçınmış, yerliyersiz hakkında izahat almak istiyenlerin alâkalarmı istihfafla karşılamıştır. Daha, 1908 de yazmış olduğu Devenîr adlı romanmda, kahramanlardan birine: «Edebiyat: Onu yapmağa ve inşaya çalışınız, Allah rızası için lâfmı etmeyiniz; yahud hiç olmazsa, bu ınşayı yapmadan veya tamamlamadan, ve uzun müddet iyi eserler vermeden lâfını etmeyiniz!» dedirtir. Filhakika du Gard'da bu, tabir caizse, edebî bir irade meselesidir. îlk eserini neşrettiği 1908 tarihinden, büyük eserinin hatemesini yazmakla meşgul olduğu şu son günlere kadar geçen 29 senelik zaman zarfında, ne bir iddiasına, ne bir eserinin müdafaasına, ne de bir mekteb müessisi olmak gayretine, konuşmaları esnasında olsun, tesadüf eden olmamıştır. O, en çok edebiyatla uğraşmış, fakat en az da edebiyattan bahsebniştir. Du Gard, 1908 de neşretmiş olduğu ilk eseri olan Devenir'de, sadece bazı yenilikler anyan, fakat henüz hiçbir şey vadetmiyen bir muharrirdir. Buna mukabil, daha bu romanmda bile, onun, eseri üzerinde, Balzac ve Zola gibi, bir mimar iradesile çalışabileceğini gösteren emareler vardır. 1910 da intişar eden ikinci eseri, büyük romancının yapmak istediklerinden gayrimeş'ur bir inhirafı kaydeder. Bunun farkına varan muharrir, harb esnasında, kitabın tabiî Grasset'ye müracaat ederek, eserin tahrib edilmesini ister. Harb arifesinde, du Gard, büyük bir romancı olduğunu anlatan eserini Jean Barois'yı neşreder. Filhakika, bu kitabından itibaren, muharrir ayni bir devir içinde nesillerin mücadelelerini, şüphelerini, ıstırablarını, düşünüşjerini, aldanışlarını ve nihayet aşklarını, zâfını zaman zaman edebî hilelere ve bediî eğlencelere başvurup örtmekle değil, eşhasın zayıf ve bediî kıymetten mahrum olduğu yerde ayni tonu muhafaza ederek, fakat ruhî tevettürümüzün fiillerimizdeki aksini daima ön safta bulundurarak teşhir ve teşrih etmeğe başlar. Üslubunda, psikolojik tasvirlerden ve tahlillerden kaçınması, fakat hareketlerdeki en ehemmiyetsiz teferruatı bile gözden kaçırmaması, onun hareket içinde çarpan bir kalbi göstermek iddiasından, «edebiyatın lâfını yapmaktan değil, kendisini yapmaktan» büyük bir zevk duymasından ileri gelir. Jean Barois Büyük yarbde büyür, uygunlaşır; lâkin, iradesi, onu mekteb reisi olmaktan ziyade, şuuruna sahib olduğu hareketleri yapmağa sürükler. 1922 ye kadar süren bu devirde, Roger, yalnız bir tiyatro eseri yazmıştır. Maamafih, bu devir, büyük romancının plânını tasavvur ettiği, hatta çizdiği büyük eseri için vesika hazırladığı, bir hazinei evrak alimi gibi çalıştığı devirdir. Şunu hatırlatalım ki, du Gard, kardeşinin bir hatırasmda kaydettiğine göre, Paristeki Ecole des Chartes'tan mezundur ve ilk memuriyeti de hazinei evrakta hizmet etmek olmuştur. Birinci tiyatro eseri olan ve 1914 te Pariste Vieux Colombier tiyatrosunda oynanan Le Testament du Pere Leleu'dan sonra, tam sekiz sene devam eden bu tevsik devresinde, du Gard, cemiyeti bizzat hakikî çehresile yaşatmak, ondan uzak gibi, fakat aslında onunla daima beraber olmak üzere, insanlar arasmdan elini eteğini çeker; 1922 den itibaren, gayet muntazam fasılalarla, Les Thibault'yıı, X X nci asnn hemen ilk yansının en büyük epopesi olan eserin, evvelâ 1922 de Le Cahier Gris ve Le Penitencier'yi. sonra da, sıra ile, 1923 te iki cild olarak La Belle Saison'u, 1928 de La Sorelina'yı ve La Consultation'u, 1929 da La Mart du Pere'i, nihayet 1930 da da, üç cild olarafr L'Ete \9i A %P tttşeâtr. Nobel mükâfatı, eserin bu sonuncu kısmma verilmiş ols& bile, bir son kısrtfıff asıl faciası, diğer eserlerin doğurduğu bir netice olduğu cihetle, Les Thibaults'yu birbirinden ayırmağa kat'iyyen imkân yoktur. Edebiyat âleminin, hatemesini büyük bir alâka ile beklediği bu eser hakkında yapılacak bir tahlilin yeri bu sütunlar değildir. Yalnız, şunu ilâve etmek icab eder ki, Roger'in eserinde, tıpkı büyük komedyen Moliere'in eserinin tekâmülünde görülen bir ıttıradsızlık göze çarpar. Büyük tiyatrocu, repertoir'ına en kısa zamanda eser yetiştirmeğe mecbur olduğu zamanlar, Don Juan, Les Precieuses Ridicules gibi eserler yazdığı halde, bazan bir Misanthrope. bazan da bir Tartuffe yarattığı zamanlar olmuştur. Tıpkı Roger de hayatını kazanmağa mecbur olduğu zamanlar, bilâhare tahrib ettirdiği L'Une de Nous gibi eserler, ve yahud, kendisinin de sevmediği Confidence Africaine ve Vieille Trance gibi romanlar, hiç temsil edilmemiş olan La Gonfle gibi tiyatro eserleri yazmağa mecbur olmuştur. Fakat, muharririn hakikî bir san'atkâr iradesile üzerinde çalıştığı monumental eseri olan Les Thibault'da hiçbir ihmale tesadüf edilmez; inşada Flaubert Gece, cadde ortasında Teşkilâtı Esasiye tadilâtı ittifakla kabul edildi birbirlerini vuracaklardı Evvelki gece saat 23 raddelerinde Çemberlitaşta devriye gezen polis, Ab dullahın içkili lokantas; önünde iki ada mın bıçaklarını çekerek birbirlerini vur mağa davrandıklarını görmüş ve derhal koşarak kavgacılann arasma girmiştir. Çadırcılarda oturan Hikmetle Çem berlitaşta kahvecilik eden Mustafa admdaki eli bıçaklı şahıslar, polisin ihtanna rağmen ellerinden bıçaklarını bırakma mışlardır. Memur bu vaziyet karşısmda kavga cılann ellerinden bıçaklarını almağa davranmış, fakat bu yüzden sokakta bir boğuşma başlamıştır. {Bastarafı 1 inci sahifede) sularını ablııka ediyor Bu tasavvur İngilterenin itirazlarile karşılandı, Akdeniz filosu kumandanı müzakerelere girişecek nın üzerinde bir daha görünmüşlerse de îngiltere, General Franco'nun abluka bomba atmamışlardır. ya başlaması hakkma itiraz etmektedir, Colmenarviejo kasabası Madridin 32 zira bu hal, muhariblik hukukunu istimal kilometro şimalinde ve Sierra Eseural demek olacaktır. yolu üzerinde kâindir. Herhalde Franco'nun karasulan hari Geçen temmuz ayında gene bombarcinde ecnebi gemilerini iz'ac etmek hak dımana maruz kalmış ve bu bombardı kına malik olmadığı beyan edilmektedir. man neticesinde 100 den fazla insan telef Her nekadar Salamanca'nın beyana olmuştu. O tarihte yangın çıkaran bomtı, diğer yollarla îngiltere hükumetine balar, bu kasabada bir çok büyük yantebliğ edilmemişse de, İngilterenin bu gınlara sebebiyet vermişti. babdaki noktai nazarını asilerin bahrî * * * makamatına açıkça bildireceği tahmin oAlbe Dükünün beyanatı lunmaktadır. lngiliz Hariciye Nezareti, Albe Dü " Japonya da Franco'yu tanıyor künü, İspanyol nasyonalistlerinin Londra Tokyo 29 (A.A.) Öğrenildiğine ajanı olarak resmen tanımıştır. Albe Dügöre Japonya, bu çarşamba günü resmen kü, sülâlesinde muhtelif İngiliz ve İspanFranco hükumetini tanıyacaktır. yol asilzadeleri bulunması dolayısile 34 Bir vapura tayyareler hücum etti defa asil ve 14 defa İspanyol asilzadesi Marsilya 29 (A.A.) Lezardieux olduğu için, îspanyolların en fazla îngi vapurundan telsizle şu haber alınmıştır: liz ve îngilizlerin en fazla İspanyol olam«Saat 7.36 da Creus burnunun 15 mil dır. Albe Dükü, İngiltere Krallarından şîmali şarkisinde bir tayyarenin hücumuna Stuart'ların ahfadından ve Winston uğradık. Tayyare bizi bombardıman et Churchill'in uzaktan akrabasıdır. tikten sonra cenuba doğru uzaklaşmaktaBir Fransız gazetecisi, bugünkü nasyodır. Saat 8 de Bear burnunun 20 mil şar nalist ajanı ve müstakbel İspanya sefirile kında iki tayyare daha görünmüşse de bir mülâkatta bulunmuş, ondan şu beya bunlar bir müddet sonra gözden kaybol natı almıştır: muşlardır. « Nasyonalist îspanya, bugün, İs Bir şehrin feci bombardımanı panyanın en büyük kısmı ve memleketin Madrid 29 (A.A.) Colomenar kanun ve asayiş hüküm süren parçasıdır. viejo'nun havaî bombardımanı hakkında Asayiş ve nizam orada sathî değildir. tüyler ürpertici tafsilât alınmıştır. Yegâne vukubulan değişiklik, işçinin, Saat 11 de asilerin 12 bombardıman eskisine nazaran daha şerefli ve daha tayyaresile bir çok avcı tayyareleri, kala emin bir mevki sahibi olmasıdır.» balık sokakların saf semasında birdenbiDük, gazete muharririnin, nasyonalist re görünmüş vc attıklan ilk bombaların Ispanyanm bazı temayüllef beslediğine tesiri pek müthiş olmuştur. Çok kuvvetli dair olan sualine şu cevabı vermiştir: bir bomba, ağzına kadar insanla dolu o« îngiltere ve Fransa emin olabilirlan bir sığınağa düşmüş, sığınağın du ler ki, General Franco'dan aldığı ilhamvarları yıkılmış, ekserisi kadın ve çocuk la doğan îspanya, sulh istiyor; Fransa ile, olmak üzere 30 kişi ölmüştür. Diğer bir îngiltere ile, bütün dünyada sulh istiyor. bomba, üç katlı bir binayı tamamile tah Yegâne düşmanımız bolşevizmdir.» rib etmiştir. {Baştaraft 1 inci sahitedei Hâdiseyi görenler de koşarak gelmîşMeclise sevkedilen lâyihalar ler ve polise yardım ederek kavgacılann Ankara 29 (Telefonla) Askerî liellerinden bıçaklarını almışlardır. Kaba se mezunlarından olgunluk imtihanında dayılar Adliyeye teslim edilmişlerdir. muvaffak olamıyanlar ve Harbiye ve Deniz Harb mektebleri, Üniversitenin kadar titiz, tevsikte Zola kadar sabırlımuhtelif fakülteleri ve Baytar fakültesi dır. askerî talebesinden ahlâkî vasıflan iyi olÜzerinde ısrar edilecek bir nokta, du duğu halde imtihanda muvaffak olamı Gard'ın asıl eserini, birçok muharrirlerin, yanlar veya sıhhî halleri subay olmağa hatta bu arada Albert Thibaudet'nin müsaid olmayıp askerî memur olmağa elgöstermek istedikleri gibi, «hayatının üç verişli olanlar, meslek mektebile îhtıyat nesilde devamı tesbit edilmek istenen bir Subay mektebi tahsillerini ikmal etmek ailenin ta.rihi» olarak telâkki etmek, onu suretile muamele memuru nasbolunacak biraz dar görmek olur. Hakikatte, Les lardır. Buna dair kanun lâyihası Meclis Thibault da, biri eserin adını taşıyan, ruznamesine alınmıştır. diğeri de Fontanin denilen, iki ailenin Bir zabitin yüzbaşıltğa terfii karşılıklı vaziyetleri mevzuubahstir. Biri hakkındaki lâyiha katolik, öteki de protestan olan bu iki aile, muhafazakâr kuvvetlerle, tahrib eHava müsteşarlığı hesabına Almanyadici unsuriarı temsil ederler. îmandan, da makine mühendislik tahsilinde bulu nefrete, ümidsizliğe ve nihayet isyana ka nan teğmen Fuad Hakkının hava kadro dar her nevi beşerî kudreti zaman zaman suna nakli ve hava hesabına Avrupaya yaşıyan bu iki ailenin hiçbir ferdi, bugü tahsile gönderilmesi yüzünden yarsubaynün insanından, bugünkü insanın şaşkın lığa, asteğmenlikle teğmenliğe terfilerinin zekâsından uzak bir âlemde yaşamazlar; gecikmesi dolayısile hasıl olan mağduriöyle ki, onların hayatı, ne beşeriyete bir yetinin kaldırılması için terfi kanununun ümidsizlik telkin eder, ne de insanlık on hükmünden haric tutularak 30 ağustos larda kendisinin inhitatını görür. Ro 933 nasıblı teğmenlerle birlikte yüzba ger'in bütün muvaffakiyeti, şu noktadır: şılığa terfii muvafık görülmüş, hazırlanan Birbirine sonuna kadar tezadlardan baş lâyiha Meclise verilmiştir. lıyan kinlerle mücehhez bu iki ailenin aYabancı kelimeler hakkındaki kıbetinde, beşerî telifi göstermek. cağı da demek olduğunu söyledi. Süleyman Sırrı (Yozgad) ın sualine cevaben de yeni bir vekâlet teşekkül ettiği zaman, bütçesi olacağı için bittabi heyeti umumiyeye geleceğini beyan etti. Müzakere kâfi görülerek madde reye konuldu. Diğer maddeler de kabul edildi. Neticede verılen reylerin tasnifinde toplantıda mevcud 355 azanın ittifakile Teşkilâtı Esasiyenin tadili hakkındaki lâyihanm kabul olunduğu anlaşıldı. Ruz namede askerî memurlar hakkındaki lâyihanın birinci müzakeresi de yapıldıktan sonra çarşamba günü saat 15 te topla nılmak üzere celseye nihayet verildi. lâyiha Roger Martin du Gardda, büyük muharrirlerin tesirlerini göstermek istiyenler arasmda, Ed. Jaloux, Tolstoî üzerinde ısrarla durur. Ona göre, muharririn birçok eserlerinde, Gerre et Paix ve La Mort d'İvan îllitch'teki sahneleri hatırlamamak mümkün değildir. Yalnız, onda eksik olan bazan hiç umulmadık, mantıksız, anî, fakat sahih olan küçük teferruattır; buna mukabil, hikâye dörtbaşı mamurdur, iyi tasarlanmıştır, mantıkidir, ve M. Thibault hiçbir zaman şuurunun bihaber olduğu bir fiilin veya hareketin esiri değildir. Halbuki, Roger Martîn du Gard'ın eserinde, fiil ve hareketin, meselâ Balzac'da en ehemmiyetsiz teferruata kadar varan realizmi, ve bu hareket realizmile Proust'ta görünen psikolojik duree'nin mes'ud bir telifi vardır. Romanda yepyeni olan bu inşa tarzınm, mevzuda bir Zola tevsikile zenginleştiğini görürüz. Şüphesiz, onun eserinde, Tolstoî'dan başka daha birçok muharrirlerin tesirleri yanında, asırlar zarfında muntazam bir inkişaf takib eden, fakat bir aralık X I X uncu asırda buhran geçiren Fransız rasyonalizminin devamı hâkimdir. Buna mukabil, Balzac, Proust ve Zola'yı birleştirmekle, Roger Martin du Gard, romanda dramatik teşhiri daha muvaffakiyetli bir hale getirmiş oluyor. Tabiî, bu nokta, Les Thibault'u sulhperver olduğu için taltif eden Isveç Akademisile, eseri maslahatçı bir gözle gören Ed. Jaboux*yıı pek meşgul etmez. cudünü kapladı. Suyun içinde, karanlık semanm ve parlak ayın akisleri görülüyordu. Köprüyü geçtikten sonra, yol meyillendi. Doris, sevişen bir çiftin, sonra, seyrek ağacların yanmdan geçti. Burada bir park yapılmağa teşebbüs edilmiş, yarım bırakılmıştı. Uzaktan, fabrika olması muhtemel aydınhk bir bina görünüyordu. Dorîs, nekadar zamandanberî yürüdüğünü bilmiyordu. Fakat yolda giderken, hayatının nekadar maceralı bir şekil aldığını düşünüyordu. Bingsheim'li doktor Hart'ın sevgili ve biricik kızı iken, bugün, tamamile yabancı bir şehirde, tamamile meçhul bir yol takib ediyor ve hapisaneye doğru gidiyordu. Kendisine silâh çeken yabancı bir adamı görmeğe gidiyordu. Bu adamm, kendisini sevdiğini zannediyordu' sevmese, silâh çekmek zahmetine katlanmazdı fakat bunu kat'iyetle bilmiyordu. Hatta, kendisinin o erkeği sevdiğini bile kat'î olarak bilmiyordu. Bildiği birşey varsa, o da, bu erkeğin, kendi mevcudiyetinin en mühim rüknü haline geldiği idi. Kendi hayatile Bazil'in hayatının, aralarında aşk mevcud olsun olmasın, ebediyyen birbirine bağlandığını ve karıştığını görüyordu. Ihtiyat zabltleri ve ihtiyat askerî memurları kanununun 3 üncü maddesine fıkBu suretle 100 den fazla bomba atılra ekliyen kanun değiştirilmişti. Sadece içindeki yabancı kelimelerin çıkanlması mış, 50 kadar insan telef olmuş ve 100 için Millî Müdafaa Encümenine verilen den fazla insan yaralanmıştır. Yardım servisleri derhal faaliyete gelâyiha, yeni baştan haz'rlanarak heyeti çerek yaralılan geri hastanelere naklet umumiyeye sevkedilmiştir. Bütçe encümenindeki lâyihalar miştir. Askerî servisler, sokaklan enkazdan tathir etmektedirler. Saat 15 te de Ankara 29 (Telefonla) Arazi ve asilerin tayyareleri, felâketzede kasaba bina vergilerile bunlardan alınacak iktısadî buhran vergisi, vilâyet hususî idarelerine devredilmişti. Bu kanuna bir madde ekliyen lâyiha, bütçe encümeninden çıktı. Lâyihanın bir fıkrasına göre, malî vaziyetleri müsaid olmıyan vilâyet hususî idarelerine Maliye Vekilinin tensib ede ceği miktarda Hazînenin kefaletile millî bankalardan kredi açılacaktır. Kasımpaşa Adapazar güreş müsabakaları Bilhassa güreş kısmı çalışmalarında büyük bir varlık gösteren Kasımpaşa kulübünün pehlivanları önümüzdeki şeker bayrammın ikinci günü Adapa zarına giderek ora güreşçilerile müsa bakalar yapacaklardır. Yunan Kralınm Londrayı ziyareti Deniz Bank lâyihasi Maliye Encümeni, Deniz Bank kanun lâyihasının müzakeresini bugün bitirdi. Maliye Encümeni de lâyihayı îktısad Encümeninin kabul ettiği şekilde çıkannış, Bütçe Encümenine havale etmiştir. Dahiliye Encümeninde Türkiyede yabancıların ikamet ve seyahatleri hakkında hükumetçe hazırlanan lâyihanın müzakeresine Dahiliye Encümeninde bugün başlandı. Kanun, yabancılar için ihbar ve beyanname vermek mecburiyetini daha vazıh bir hale sokmakta, doğrudan doğruya ikamet tezkeresi almması şekillerini gayet açık olarak tesbit etmektediıt Yunan Kralı Majeste Jorj Londrada bulunmakta ve şerefine ziyafetler ve> rilmektedir. Resmimiz Kralı tngiliz Yunan cemiyeti tarafından şerefine ter« tib edilen ziyafette Lord Renmell ile görüşürken gösteriyor. Siz doğruca şehre mi dönüyorsunuz? Evet. Adam, bu cevab üzerîne, cebînden bir sîgara paketi çıkardı, Doris'e uzattı. Doris bir sigara aldı. İş düzelmişti. Rovölver sahnesindenberi sigara içmemiş olan Doris, şimdi, ağzmdaki sigaranın dumanını tüttürerek, geniş adımlarla yürüyor, fakat dumanı ciğerlerine kadar göndermemeğe çalışıyor, ihtiyatla içiyordu. Otele gîrdiği zaman vakit geceyarısını bulmuştu. Akşamki ahbabı tüccar komisyoncusu, gene salıncaklı bir sandalyada oturmuş, bekliyordu. Onu görünce: Nekadar geç kalsanız gene sızî beklerim dememiş miydim? Doris, bu sözü, alnını kırıştırarak dinledi. Çünkü bu cümle, kaç gecedir, kendi rüyalarında Bazil'e söylediği sözün ta kendisi idi. Teşekkür ederim, diye cevab verdi. Fakat öyle yorgunum ki neredeyse yere düşüp kalacağım. Komisyoncu, mecmua kapaklarında görülen kıvırcık saçlı, yakışıklı delikanh tipinde bir genc, ısrar ediyordu: Bizimkiler hep benim odada toplandılar bekliyorlar. Sizin geleceğinizden hepsi memnun. Hakikî neviden, enfes cin buldurduk. Kadınlar da var. (Arkast var) Vicki BAUM Yazan: Hamdi VAROCLU Çevlren: 33 îç çekerken, adeta gurur hissediyordu. Çünkü, ancak birkaç gündenberi, can acısı duymadan teneffüs edebiliyordu. Bir sandviç yemek için pastacıya girdiği zaman, oteldeki salıncaklı sandalyalarda oturan erkeklerden birinin kendisini takib ettiğinin farkına vardı. Bu adam, pastacıda, onun yanına gelip oturmuş, bir dondurma ısmarlamış ve: Yalnız mı seyahat ediyorsunuz? demişti. Siz kadınlar, yakında elimizden ekmeğimizi alacaksmız. Doris, kendisinin de bir ticarethane hesabına seyahat ettiğini zanneden bu zatın tahminini, nezaketle tasdik etti. Hatta, mecmua satan dükkânlan dolaştığını söyliyerek bir de ufak yalan uydurdu. Yolcu, Doris'e, o akşamı birlikte geçirmelerini teklif etti; şehirde, içki içilebilecek bir yer tanıdığını söyledi. Doris, daha bir iki dükkânı dolaşacağını söyliyerek bu daveti reddetti. Bu teklifleri istemiyerek reddediyordu. Bu adamm karşısında, rolünü oynamağa devam etmek, daha doğrusu, Baxterville*e hakikaten mecmua satmak maksadile gelmiş masum bir genc kız olabilmek istiyordu. Yolcu, onun yediği sandviçin parasmı da verdi ve elini sıkarak: O halde sizi otelde bekliyorum, dedi. Doris, onun uzaklaşmasmı bekledi. Sonra, sokağm köşesinde tesadüf ettiği ufaktefek bir zenciye, hapisanenin yoltınu sordu. Zenci başını salladı, güldü ve yolu tarif etti. Hapisane şehrin içinde değil, haricinde bir taraflardaydı. O noktadan hapisaneye kadar olan mesafe iki mil, belki de fazla idi. Bir köprüden geçtikten sonra, fabrikanm yanmdan dolaşılıyor, sonra dümdüz bir yol takib ediliyordu. Doris, bu şerait dahilinde yola çıkmanın manasızlığmı düşünmekle beraber, hapisaneyi görmek arzusunu yenemiyordu. İncecik aym ışığı altında yola çıktı. Küçük şehir uykuya hazırlanıyor gibiydi. Doris köprüden geçerken, ırDoris, fabrika binasını çoktan geçmîşmaktan yükselen yosunlu bir serinlik vü ti. Farkına varmadan şarkı söyliyerek ilerliyordu. 3imdi yol, iki keçeli, ufak a Hapisane olup olmadığını siz benğaclann ortasmdan, tarlaların arasmdan den daha iyi bilirsiniz. Ne istiyorsunuz? geçiyor; Doris'in burnuna, memleket ko Hiç. Hapisaneyi görmek istiyorum kusu geliyordu. da... îçeride bir tanıdığım var da.., YaHapisane binası küçük bir tepenîn üs nn gelip görecektim. Kâğıdımı gösteretündeydi. Uzaktan, ay ışığı altında, bir yim mi? derebeyi şatosuna benziyordu. Beyaz Adam, fenerf onun yözüne dogru bîr badanalı, tuğla bir bina idi. Cephesi yola daha tuttu. Birşeyler hamurdandı. doğru idi. Ne pencerelerinde detnir par Gidip yatmanıza bakın. Burada maklık, ne etrafında yüksek duvar vardı. kadınların işi yok. Hatta, sanki mahpuslarm firarmı kolay Müsaade edb de bir parça daha laştırmak için, errafmı sarmaşıklar çevir durayım. mişti. îçeriden, kimbilir hangi görünmiDoris, Bazil'in pencereleri hangisi olyen avludan, bir köpek sesi îşitildi. Do duğunu öğrenmek istiyor, fakat nasıl eris'in yaklaştığım duymuş, müthiş bir dip soracağmı bilemiyordu. Adam, nöhavlamadır tutturmuştu. Doris, binadan betçi gibi onun yanında durdu, bekledi. uzakça bir mesafede durdu. Bura Doris, başını kaldırmış, aydınhk pencerenm öyle asüde bir manzarası vardı ki, ha lere, duvarlara bakıyor, birşey görmüpisane olduğunda insan tereddüd ederdi. yor, birşey hissetmiyordu. Yalnız «Bazil Doris, mütereddid, uzaktan binayı sey orada mahpus» diye düşünüyordu. rederken, yanıbaşında birdenbire bir aNihayet, adama veda etti, ayrıldı. Bir dam peyda oldu ve elindeki ceb fenerini müddet yürüdükten sonra, onun, kendini onun gözlerine doğru tuttu: göstermemeğe çalışarak peşinden geldi Burada ne arıyorsunuz? diye sordu. Bu adamm arkasında üniforma yoktu. Doris'in gözleri fenerin ışığından kamaşmış, korkudan, kalbi acıyarak çarpmağa başlamıştı. ğini hissetti. Tarlaların arasmdan, iki kat yürüyordu. Doris durdu ve «Hallo!» diye seslendi. Adam yaklaştı: Ne istiyorsunuz madam? Buraya fena bir niyetle gelmediğimi anlamıyor musunuz? Hiç, diye cevab verdi. Burası haAdam bir lâhza tereddüd ettikten A,,. pisane mi? sonra sor