Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
24 Haıiran 1931 CUMHURİYET Türklerin Boğazdan geçişleri ve destanı! Ay gökyüzünden Süleyman Paşaya ganki «Gel!» diye işaret ediyordu Iki sal yapıldı ve... Boğazlar, belki tekevvün sırasında dalgın dalgıa seyrediyordu. Bir araük Türkleri tanıdı. Sonsuz medeniyet dalga gözü göke çevrildi ve ay ona, Rumeli yalan halinde asırlar ve asırlarca şarktan kasmdan uzatılnuş bir işaret parmağı gibi garbe akan Türkler «Kavimler kapısı» göründü. «Gel!» diye bu parmağın sesini yolile Ural dağlan ve Hazerdenizi ara dalgalar haykınyor gibiydi. Süleyman sından, Karadeniz şimalinden Avrupaya Paşa, bütün Anadolu Türklerinin o dageJdikleri gibi Mezopotamya ve Ana kikada bu parmağı gördüklerini ve bu sesi dolu yolunu takib ederek te adalara geç duyduklannı sandj, sürekli bir heyecana mişlerdi. îşte bu geçiş sırasıada ve yazılı kapıldı. tarihten çok öaçe Boğazlar Türk sesini Bir iki saat sonra o, Ace Beyle, Evreduydu, Türk yüzünii gördü. Fakat Tor nos Beyle, Gazi Fazılla, H a a Ilbeyiie lar, Akalar, Etrüskler, Etiler, Firikler, hararetli bir münakaşaya girmişü, Rumeütler ve saire gibi bütün eski Türkler bu li yakasına geçmek ve Türk bayrağını mubarek adı değil, muhtelif sebeblerle oraya güneş soğuyup kıyamet kopuncıya alınnuş soy ve boy adlannı taşıdıklan için kadar kalmak üzere yerle$tirmek meseleBoğazlardan enine ve boyuna geçege sini inceliyordu. Hangi güç ve şerefli bir iş len Türklerin tarihte yalnız milliyetleri olur da Türkü heyecanlandırmaz?.. Avmukayyeddir, öz adlan zikrolunmamak rupayı esir etmek düşüncesi de bu Beyleri tadır. vecd içinde, istiğrak içinde bırakmıştı, bu Bu asil adı taşıyarak Boğazları geçen işe bemen el koymak istiyorlardi. ilk Tüık muhanbler Saltuk Dedeoin Beş Türkün dileği birleşir birleşmez habaşbuğluk yaptığı Selçuklu şövalyelerdir. rekete geçılmişti ve Türk gücünü öte yaBunlar Bizaostan kaçıp Selçuk sarayma kaya çağıran ay daha uzaklaşmadan Ace sığman Mişel Paleologu silâhlarile hima Beyle Gazi Fazıl Gorucuktan bir kayığa ye edea bahadırlardır. Anadoludan beri atlayıp karşı taraftaki Çimniye geçmişyakaya geçecek kuvvetlerin Bizansa sez lerdi. Beıi yanda bekliyea Süleymanla dirdikten sonra Dobriceye gidip yerleş Evrenos ve Hacı îlbeyi, gün doğarken 1 mişlerdi (1263). Saltuk Dede Türkmei . kayığut döodüğünü gördüler, arkadaşlalerinm Selçuk Prenslerinden Izzeddin nnı karşıladılar. Oalar dil olarak bir Keykâvüsii Bizans tahtına geçirmelerine Runa delikanlısı yakaUyıp getirmi^lerdL şe şehri de zapteünelerine ramak kalmış Süleyman Paşa. bu adamı sorguya çekti, o. Arvası Rum bir içoğlanmın ihaneti. Çimnioia kolaylıkla ele geçirileceğini anyüz dok&an yıl sonra vukua gelecek bir ladı ve hemen o gün köseleyle birbiriae hâdiseyi, Istanbulun Türkle$mesi hâdise baglanmıs. ağaclardan iki sal yapbrdı, siıri geri bırakUrdı. güneş batar batmaz yola çıkü. Bu tarihten sonra Türklerin Karade•iz ve Akdeniz Boğazlannı aşarak Bi zaat önlerinde, Trakyada, hatta Makedonyada dolaşmaları sık sık göriilmüş ve geçiş. sayısı 1356 yılına kadar oa sekizi bulmuştur. Fakat Aydıo, Saruhan. Karesi mıntakalarından ve son yıliarda da O&manü beyliği tarafından idare oluaao bu geçişler korkuac bir borayı aodınyorckı, hızını aldıkUn «oara kayboluyordu. Türklerin binlerce yıl önce Avrupaya medeniyet getiren dedelerinclen kalma topraklarda yerlesmek azmile Boğazları geçişleri ve bir daha geri dönmiyerek orada hükumet kuruşları, 1356 yılında vukua geldi. Asyanıa asil oeatilmenlerini Avrupaya bir kere daha efendi yapaa büyük istilâ devrinin başlangıcı da bu tarihtir. Osmanlı an'anesi, Osmanlı tarihçileri ve Osmanlı edebiyatı bu büyük bâdiseyi biraz efsaneleştirir. O an'aneye, o tarihe ve o edebiyata göre Anadoludan Rumeli yakasıoa son ve kat'î geçiş mehtabın verdiği heyecanh bix ilhamın eseridir ve gemilere binilerek, köprüler kurularak değil, iki küçük saJa yapışılarak yapıhniftır. Taşmak, dinmedeıı taşmak ıstiyea «ıillî kudreti iki küçük salla Asyadaa Avrupaya taşıtmak fikri, Türk ruhuadaki necib tevazuuo remzidir. Dârânın erimek için Andro kulesi köprüsünden, Serhasıa mağlub ve mahcub olmamak için Akdeniz Boğazına kurulan muhteşem caddeden geçirdikleri orduların tantanah hikâyelerile Türklerin Avrupaya diz çokturtmek, düzinelerle milleti bayrakları altmda asırlarca yaşatmak azraile Boğazdan aşırdıkları küçük müfrezenin destanı karşılaştmlınca büyük işleri küçük gostermekte bu asil milletin nekadar itinalı davrandığı anla§ılır. Bu destan şöyle hulâsa edilebilir: Orhan oğlu Süleyman Paşa bir gece Aydmcık kıyılannda dolaşıyordu. Ay, Türk tarihinden göke fırlamış bir satır gibi pırıl pml parbyordu. Genc kumandan, eski Sizik şehrinden kalma yıkık kemerlerin, iğri dlreklerin denize düşen gölgelerini Iki salda topu topu oruz dokuz kifi rardı. Süleymaala Kara Hasan oğlu, Kara Aü, Akça Kocaoğlu. Balabancık ltt ayni salda bulunuyorlardı TC önde gidiyoflardı. H a a İlbeyile Ace, Gazi Fazıl ve Evrenos Beyler ikioci salda yer alraışlardu Ay, bu sefer dafaa krvrak ptnlblarla oolara kılavuzluk ediyordu. Işte bir yandaa Romayı, bir yaııdan Viyanayı reizeleler içinde biTakan Türk ordulannın nüvesi Anadoludan Avrupaya bn sallarla taşmdı, Ortaçağ tarihinin kapanmasına ve nedeaiyet âleminde yenı bir devria açılmasına sebeb olan Şarkî Roma İmparatofluğuaua yıkıünası hidısesiaia temeli gene bu iki saldaki kahranaalar tarafındaa atıldı. Mevlidci Süleyman Çelebanin dayısı Şeyh Mahmud da «Keramet gösterip halka suya seccade sabnışsıa yakann Rumeliain desti şiraneale almışsın» beytiie başlıyan muzumeyi bu destanı mevm olarak tereanüm etaıiş olmak içia yazdı. **• Tarih bakımmdan hakikat şudur: Bizans lmparatorluğu Bulgarların, Sırpların hücumuna uğrayıp duruyordu. Kayser, henüz teşekkül etmekte bulunan Osmanlı hükumetinden yardım dîlendi ve o hükumetin reisi Orhan Bey de oğlu Süleyman Paşayı yirmi bin süvari ile Trakyaya yollamak suretile bu yardımı yaptı. Bulgarlan püskürten Türklerden on bin kişi, gene Kayserin ricasile Çimni cîvannda çadırlı ordugâh kurup oturmuşlardı. Halk, yavaş yavaş onlara ısındı ve elaltından hiaıayelerini istemeğe başladı. O sırada bir zelzele Gelibolu kalesmi zedeîedî, halka perişanlık geldi, fakat Kayser felâkete karşı kayıdsız kaldı, Süleymaa Paşa bu vaziyette Bigadan Çimniye geçerek Geliboluyu işgal ettirdi ve Boğazm o kıyısmda da Türk hakimiyetini tesis etti. împarator neden sonra aklını basına devşirerek Türkleri geri çevinnege teşebbüs etais. ve binlerce altın rüşvet Konferans Münasebetile Malta yok! örülmeden tanılan, tanışılma dan öğrenilen, adımı duyul madan adı işitilen fen adam lanmızdan biri de Salih Muraddır. Bu kıymetli ve şöhretli profesör konuşmaz, ders verir ve dostlanm hergün birer suretle bilgisinden müstefid eder. Vaktile bir ayaklı kütübhane varmış. Tarihlerde onun bilgisi mubalâğalı bir lisanla tas vir olunup durur. Ben kendi hesabıma Salih Muradı ayaklı kütübhane değil, sahifeleri her kulağa açık duran bir ansiklopedi sayanm. Kendini bu kadar ilme veren bu muhterem üstadm dün ilk defa olarak fizikle, kimya ile, hesabla, müsellesatla, cebirle alâkası olmıyan bir mevzu üzerinde konuştuğunu gördüm ve sasaladnn. Üstad ve afakî söz?.. Bunlar o kadar ayn gayn ve birbirine aykın şeyler ki kulağımla duydufum halde onlarm imüzac edebilmelerine gene inanamıyor dum. Fakat bu bir hakikatti ve Salih Mu rad ömrünün ilk şikâyeü'ni yapryordu. Kendimi toplayıp dinledim, onu ilmî bahislerden bir an için uzaklaşuran Te şikâyetçi mevkiine düşüren hâdiseyi öğrendim. Mesele şudur: Muhterem üstaduı mero hangi resmî daire ile hayat bu ya münasebette bulunması gereldeşir ve o daireye gidip gelmek faslı yüz gosterir. Laboratuanndan, bir de fennî yazılar dolavısile ilgili olduğu gazete idarrha 1 nelerinden başka hiçbir yere adun atm .yan üstad için bu sürekli gidip gelişe dayanmak güçse de zaruret mutlak oldu ğundan ister istemez tahammül eder. Geçen gün o daireden üstadm acele boy göstermesine iüzum hissolunur ve oda^ı mı, kapıcı mı her kimse birinin eline adres verilerek yola çıkanhr. Üstad, Şişlide Büyükdere caddesinde Armanlı apartımanında sekiz numarah dairede orunır. Kendini aramaga gönderilen ada mm elmde bu adres kelime kelime yazılı. Herifceğiz, uzun bir araştırmadan sonra daireye dönünce ne dese beğenirsiniz: Ne Büyükdere yolunda Armanlı apar tımanı, ne de Salih Muradı tanıyan a dam var!.. Beş katlı apartımanı ve herkesin ta nıdığı Salih Muradı inkâr eden bu adam, bizim üstadm gözüne cazibe kanununun tnünkirleri gibi gayritabiî görünüyordu ve silinmesi güç bir hayretle boyuna söylenip duruyordu. Kendisini teselli etmek lâzım geldi ve bu fıkrayı söyledim: Eüi yıl kadar önce Maltaya git mek üzere Iskenderiyeden demir alan bir vapurun beş on gün geçtiği halde gide ceği yere varmaması onunla alâkalı olanlan telâşa düşürdüğünden dSrtyana telgraf yağdınlmağa girişilmiş. Fakat gemiden bir haber almak mümkün olamaymca herkes ümidi kesmiş, bir kaza vukua geldiğine hükmohmmuş. Bu Smichizliğin tam hızım aldıgı bir sırada çemi îskenderiye limanma girmesm mi?.. Herkeste hayretle kanşık bir sevmc yüz gösteriyor ve düzinelerle agız birden kap tana soruyor: Gecmiş olsun efendim geçmiş olsun. Bir kazaya mı ugradımz?. Kantan sükunetle cevab veriyor: Kaza filân degil canım. Akdenizde Malta adası yok. Aradım, taradnn, bulamadım!.. Solda lbrahim Çallının Ataiürk heykeli, sağda Çalhnın talebelerinin eserleri teşhir edilen salonda davetliler, aşağıda misafirlere bir bina modeli onünde izahat verilirken Güzel San'atlar AkadeBir adam attan düserek misi büyük bir sergi açh otobüsün altmda ezildi Feci bir kaza Dün Kalitarya üe Küçükçekmece yolu arasında bir otobüs kazası olmuç, bir adam feci bir surette ölmüştür. Yaptığımır tahkikata göre hâdise şöyle cereyan etmiştir: Şoför Haydarın idaresindeki 3370 numaralı Edirne otobüsu şehrimizden Edirneye doğru yola çıkmıştır. Otobüs Kalitarya ile Küçükçekmece »rasmdaki yolda ilerlerken karşıdan «tlı bir adam belirmiştir. Bu adam her sabah köyleri beygirle dolaşan ciğerci Mahmuddur. Dün sabah ta köyleri dolaşıp ciğer toplamış ve bunlan satmak üzere şehre doğru yola çıkmıştır. Şoför bu adamı görünce otobüsün süratini azaltmış, fakat otobüs ciğercinin yarundan gecerken beygir birdenbire ürkmüş ve otobüsün üstune doğru gaha kalkmıştır. Bunun üzerine ciğerci beygirden düşmüş ve otobüsün altına giderek feci bir surette ezilmiştir. Dün küşadı yapılan 55 inci sergide muallimler ve talebeler tarafından yapılan muhtelif şubelere aid binlerce eser teşhir edilmektedir Güzel San'atlar Akademisinin 55 inci resira sergisi dün Fmdıklıdaki Akade> mi binasuıda açılmı§tır. Açılış merasiminde İstanbulda bulunan meb'uslar, hükumet ve konsolosluklar erkânı, yabana ve yerli gazetecilerle güzide bir halk kütlesi hazır bulunmuştur. yet ve kıymetini yükseltmektedir. Bundan başka Tezyinî San'atlar k'Smındaki tezhib ve cild işleri, çini mo delleri çok ince bir zevk mahsulü olarak sergiyi süslemektedir. Tarihî bir kjyraeti olan ve hususile yükselişini Türklere medyun olan bu san'aün Akademimiz elinde muhafazası ve tekâmüle sevki cidden sevinilecek birşeydir. Tezyiu ve terhib, uzun asırlar imtidadmca, garbde resme mukabil bizde harikalar yaratarak kemale irişmiş bir san'at olduğu kadar hemen hemen millî bir vasfı da bulun duğu icin itinaya mazhar oluşunu takdir etmek lâzımdır. Heykelrraşlık kısmmda da az olmakla beraber hayli muvaffak eserlere tesadüf olunmaktadır. Maahaza bu mahdud talebe mahsullerinde temiz bir san'at gözleri çekmete idi. Akademinin Mimarî şubesi çok faal görülüyor. Yüzlerce senedir uğraşa uğra§a müstakil ve müşahhas bir karakter verdiğimiz millî Türk mimarisi maalesef bir tarafa bırakılmış olmakla beraber talebenin iyi çalıştığı görülüyor. Teşhir edilen modellerin çoğu ya şurasından burasm dan pencere ve kapı niyetine! delinmiş mustatillerden, yahud da acayib sırça köşklerden ibaretti. Akademimizin bir senelik faaliyeüle salonlar dolduran bu san'at mahsullerini burada tamamen izaha imkân yok. Müesseseyi,güzide müdürü ve kıymetli mu allimlerile genclerimizi hararetle tebrik ederiz. Davetliler saat iki buçuğa doğru A kademinm büyük salonunda toplanmıs. lardır. Akademi müdürü Bürhan Top rak sergiyi gönneğe gelenlere teşekkür ettikten sonra bir senede talebenin yaptığı işler hakkında izahat vererek müessesenin günden güne daha iyi bir şekle konulduğunu, vasat derecede mütehassıs yetiştirtnektense. az, fakat kalitesi yüksek fen ve »an'at adamı yetiştirmenin Akademice prensip haline getirildiğini anlatanş ve Kazaya jandarma ve adliye el koy bu sebeble bu sene meselâ resim kısrnın Tnuştur. dan ancak 3 talebe mezun olduğunu söyŞoför Haydar: lemiştir. « Ben atlıyı gördum. Her ıhtımale Genc müdür alkışlanmıg ve müteakı karşı süratimi atalttun. Tam yarumdan ben davetliler sergiyi gezmeğe davet e gecerken atlı üstüme geldi. Bu halde dilmis.tir. ben ne yapabilirdim?» deraektedir. Bu teneki sergide Mimarî, 3ehiricilik, KIZA SÖZ ATMANIN CEZASI Resim, Heykel, Fresk, Mobılya, Afiş, Kocamustafapaşada oturan 15 yaşlarında Minas, Samatyadan gecerken bir îa Seramik, Şark Tezyini San'atlar şube ea lâf atmıştır. Fakat kızın akrabasın lerine mensub talebenin ve bazı hocalann dan Haygazar Minasın hareketine fena binlerce eseri teşhir edilmektedir. T a halde kızmış, cebinden büyük bir çakı lebenin hemen hepsinin de büyük bir muçıkararak Minası ağır surette yaralamış vaffakiyet göstermiş olduklan ilk gö tır. Yaralı tedavi altına abnmış, Hay rüşte göze çarpmaktadır. Bu arada hogazar yakalanmıştu. calardan Nüzhet Ayetullahın freskleri, ZAVALLI ÇOCUK Amavudkö yünde Kilise sokağında oturan Hüsnü Callı lbrahimin Atatürk tablosu gibi munün îazı öd yaşlarında Gulşen, dün e vaffak olunmuş eserler, serginin ehemmivin ikinci kat penceresinden sokağa bakarken muvazenesini kaybetmiş ve yere düşup beyni patlıyarak ölmüştür. YÜZÜNÜ YIKARKEN DENİZE DÜŞÜP BOĞULDU Tireli Mehmed ismmdeki şahıs dün Silâhtarağada de niz kenannda yüzünü yıkamakta iken kazaen denize düşerek boğuimuştur. vererek meramma ertnek istemişti. Süleyman Paşanm raşî hukümdara verdiği cevab şudur: « Bana Gelibolunun kapuını açan zelzeiedir, yani Allahtır. Allahın kıiavuzluğile alman kaleler rüşvetle geri verilemez!..» M. TURHAN TAN Viyana sonbahar sergisi 1936 senesi Viyana Sonbahar sergisi her sene olduğu gibi Laypzig sergisim müteakiben eylulün 6 ncı gününden 13 üncu gününe kadar akdedilecektir. sre daha sempılı, daha kryak oluyor. Bir tehlikesi de yoktur. Tehlikesinde değilim. Keşke biraz tehlikesi olsa o zaman daha erkekce o lur. Beni sinirlendiren saf adam avla makür. Hele Sabahat gibi saf kızlan... Şadi içini çekti. Suzan onun böyle dürüst ve samimî anlarını bilmez değîjdı. Pişmanlıklanna ve vicdan atablanna da arada bir gahid olmuştu; fakat menfaatini, kânnı, aldatmak zevkini bu kadar ısrarla teptiğini ilk defa göriiyordu. Başmı eda ile sallıyarak: Ama...n, dedi, düşündüğün şeye bak hele... Hazır parayı buldun, bunayorsun. Kızkardeşini düşünsene bir kere... Onu nasıl geçindireceksin. Çalışacağım. Neye çalışacaksın? Şadi cevab vermedi ve gözleri daldı. Suzan kapıya bakarak: Haydi, dedi, kız bekliyor, söyleyim de yengesini yann alsm, gelsin. Hayır! [Arksn vari M. TURHAN TAN Maallim Feyhaman ve talebt&erinin yaptığı eserler tündeki tarafını çıkarmışö. Ötekini de sökmek üzere iken durdu ve düşünmeğe başladı. Suzan, onun pek derin hesablarla dolu gözlerine bakarak mmldanryordu: Şaşöm bu işe... Ne süksedir bu tontonum... Meğer biz bu isj gözümüz açıldığı gündenberidir yapmalı imişiz!.. Şadi, düşünceleri arasında, elinin tersini Suzanm yüzüne doğru salhyarak bağırdı: Hadi sende... Ben tez elden bu işin icinden sıynlmak istiyorum. Böyle geçim mi olur be?» Su kanlmamış do landıncıhk... Sen eskiden böyle laf etmez idin. ne olmuş sana?.. Istemiyorum, artık hiç kimseyi aldatmak istemiyorum. Babamm bana öğüdü var. Sürünürsün dedi. Her gece rüyama giriyor herif be! Canım şimdi üryayı filân bırak ta geçinmene bak... Müşteri ayağına ge liyor, tepeceksin? Ben bu işi pek kârlı görmüşüm... Hele mangalsız, duman Cumhuriyetin tefrlkası: 41 SERSERI Yazan: Server Bedi vkdansız olmayıp çaldığı para ile ağıı hasta bir hemşiresini tedavi ettinnek gibi insanî bir vazife yüzünden fenalık ey lemiştir. O serseri şimdi loşça bir yerde olup dua gibi birşeyle meşgul bulun maktadır. Kendisini gormekte ve bul makta hiçbir fayda memul değildir. İr sad istiycn talib bir müddet daha sab reylesin ve her cuma akşamı yatarken göalünü ferah tuhıp Cenabı Haktan o serserinin ıslahı hal etmesini dilesin; üç aya ve üç yıla kalmıyacak, gasıb aldığı parayı getirip verecektir. Bu iş bittikten sonra içeriki odaya geçen kızlara Suzan, Şadinin tenbihi ü zerine, profesörün hiçbir ücret istemedi ğini de büdirdi. Sabahatin yanmdaki Kapıyı açan Suzan Sabahatle arkdasmı görmüşrü. Sabahat: Şadi Beyi bulamadık... diye söze başlamıştı. Suzan hemen tasdik etti: • Evet... Hastadır kendisi. Şadi bu seferki işinde her zam*ükiaden fazla neş'esiz ve isteksizdi. Duman Te ışık gibi evvelce müracaat ettiği tesir lerden hiçbirini kullanmıyarak, tam bir sadelik içinde, Sabahatle beraber öteki odadan oturan kıza şunlan söyledi: trşad iîtiyen talib mağaza gibi loşça bir yerde gencden bir serseriye büyucek bir parasını kaphrmışhr. Bu SCT Beri, yaptığı hareketin delâlet ettiği kadır kız, üstüste belki yirmi defa: «Nasıl bilSabahat sesini alçaltarak: di? Nasıl bildi?» diye hayretler içiode Benim bir yengem var, dedi, her bağırıyordu. Hatta aparnman kapısın şeyimi bilir benim. Öyleyken Şadi Bey dan çıkuklan zaman bile, koridorda ka çok tenbih ettiği .için yengeme buraya lan Suzan, onun bu kelimeleri tekrar e geldiğimi söylemedim. Fakat bir arkaden haykınşlarmı duymuştu. Aralık Ka daşımın geldiğini, pederinizi çok met pıdan onlara biraz kulak verdi, sonra hettiğini anlattım. Çok istiyor gelmek. Şadinin yamna giderek uzaklaştıklarmı Bilmezsiniz nekadar. Şadi Beye açmağa haber verdi. cesaret edemedim. Bugünkü arkadaşunın Fakat beş dakika ya geçmiş, ya geç gelmesine bile zor razı oldu. Çünkü pememişti ki tekrar kapı çahndı; Suzan deriniz istemezmiş herkes bilsin. Hakkı Voştu, kapıyı açh ve karşısında Sabahati var. Fakat yengem demek ben deme ğim. Hiç ayrımız gayrımız yoktur. Ne yalnız gördü. Kız ağzı yan açık, soluyor, gülümsü olur pederinize birJıere soyleseniz... Belyor, kapmın arkasına büzülerek yah"a ki müsaade eder. ran gözlerle Suzanm yüzüne bakıyordu. Sabahat hâlâ soluyordu. Yalanm ve Biraz dinlendikten sonra: hilenin bu derece muvaffakiyetine şaşan Sizden bir ricam var, dedi, kapı Suzan sordu: Siz bunun için koştunuz böyle? aitı önünde arkadaşımdan aynldım, bu Evet. nun için koşup size geldim. Bütün ümi dim sizde. Pek güzel. Gidip bir sorayım. Buyurunuz. Suzan Şadinin yamna gitti ve meöe Çünkü Şadi Beye söylesem biiiyo leyi anlattı. rum ki razı olmıyacak. Serseri başından prokayı ve yüzvn Nedir, söyleyiniz. ] den takma sakalının yalnız sol yanağı üs