14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 İkincikânun 1930 CUMHURÎYET Tarihte, İngiltere tahtına bekâr çıkmış Krallarm hepsi sonradan evlenmişlerdir. Şimdiye kadar bekârlıkta ısrar eden yeni Kralın kararı belli değil Sekizinci Edvvardin îngiltere tahtma bekâr olarak oturması etrafında epey dedikodulu bir alâka uyanmıştır. İngiltere krallan arasında tahta çıktıklan zaman bekâr olanlar nadir addolunamazsa da herhalde Sekizinci Edwardin bekâr o luşu yalnız İngilterede değil, bütün dünyada umumî bir alâka uyandırmıştır, denilebilir. Kraliçe Elizabethin hiç evlenmeyişi îngiltereyi yükselten bir amil olmuştur. îzdivacına talib rakibleri biribiri aleyhine teşvik suretile memlekete etmiş olduğu hizmetler İngiltere tarihinde uzun uzun sitayişlerle zikredılmektedir. İkinci \Villiam bekâr olarak ölen In giltere krallarmdan biridır. İskoçlara karşı bizzat idare ettiği harbde aldığı yaranm tesirile daha genc yaşındayken ö len William tahtmı 32 yaşındaki kardeşi Birinci Henryye bırakmıştı. Henry de tahta çıktığı zaman bekâr bulunuyordu. Fakat Edmund îronsidein torunu Prenses Matilda ile bilâhare yaptığı bir izdivaç Normanlarla îngilizler arasında evlen mek usuîünü ihya etmiş olduğundan kendisine «îngiliz hanedanının müessisi» unvanmı kazandırmıştır. İngilizlerin Nor manlarla kan sıhriyeti bu izdivacdan sonra başlar. ingiltere tahtına çocukken çıkan Ü çüncü Henry ispatı rüşd eder etmez Fran5anın Provence prenseslerinden Eleanor ile evlenmiştir. Üçüncü Henrynin düğünü o kadar parlak olmuştur ki bü tün Avrupadan birçok asılzadeleri cel betmişti. Üçüncü Richard bekâr olarak beş sene krallık ettiktens onra evlenmiştir. Buraya gelerek Halk Edwar VIII bu bakımdan operetinde aynıyacaklar GüıieşDil teorisine göre toponomik tahlil ilk sayılmaz ama ^ BAŞLANGIÇ Türkiye bilgi alanında ilerlemektedir. Dilcilik memlekette bir tasfiye maksadile işe başladı. Bu çalışma filoloji meselelerini dolurdu. Bundan dil tetkıkle rinin tarihsel önemini halk anladı. Birçok uzak lehçelerden derlemeler yapıldı. Yeni dil formasyonlan, yeni kelimekr çıktı. Yenilemek, kelime kurmak, söz kurumu, yani Türk iğrabı bir takım kaideler kazandı, ve bugün logojeni mesclelerine girmekle dil felsefesine girmiş bulunuyoruz. Herşey çalışmakla olur; herşey tec rübe ve durmamakla yapılır; oturmakla hiçbir şey olmaz. Türkler ne yapıyorlarsa mütemadî bir çalışma ve deneme mahsulüdür. Guneş Dil teorisini anlamıyanlara, iyice kavrıyamıyanlara, bu yolda yapılan münakasalara yardım maksadıle, bir iki söz söylemek istıyorum. Biraz uzunca olacak amma başka çare yoktur. Herkese bır sual soracağım. Ders okutmak hususunda epeyce çalıştım, böyle başlamak lâzımdır. Bu sorgu şudur: Niçin küçük çocuklar memeye, yemeğe, anneye, üçüne birden M A M A derler? Çünkü başka lâf bulamazlar! Cevab budur. Halbuki Mama = süt konkre bir mefhumdur; Mama = yemek abstre bir mefhumdur; çünkü genel, belirtisiz «infıxe» bır anlamdır. Ingilterenin bekâr kralları İki Yunan artisti Dil üzerinde çalışmalar jj Şaka niyetine! jj Bekleriz! Bizde hanidir bir reaya türkçe türedi. O gün kl gördüm seni Diye başlıyan şarkının edasında sanki cebken giymiş bir Midıllili zeybek ağ zının yayvanlaşmasını madde halinde görür gibi olursunuz. Ayni kalıbla şirin ga edilmiş frenk cümleleri bulmak güç değildir. Bunun nefis bir misalini son günlerde resmî bir müessese verdi. «Türkofis» bir mecmua çıkarmağa Daşladı. Tabiî bunun için memnuniyetten j başka izhar edilecek bir duygumuz ola 1 maz. İnşallah ileride kitab da çıkanr! Birçok garb memleketleri sadece hava dis vermek gayesile çıkarılan mecmua ve hatta teblığlere bulletin bülten diyor lar. Biz de bunu, bu manada almış, kulIanıp gidiyoruz. Bu kadarına diyecek yok. Lâkin bizim Ofis tutmuş, çıkarttığı mecmuaya Ekonomik Enformasyon Bülteni adını vermiş! Müessesenin buna Zübdei Müstahberatı İktisadiye demesi ne beklenir, ne istenir. Ancak, mademki mutlaka türkçe kullanmamak kasdedil miştir, elâlemin dilini, cümlesini ve lisan bünyesini tahrif etmeğe ne hakkımız ar? Çünkü bu mürekkeb isim «Ekono mik Enformasyon Bülteni» değil, Bulletin d'information economiquedir. Bülten enformasyon ekonomikten; era'ya monter etmek için tourniquet'den ;eçerken o kadar peine çektim ki bir ben bilırim, bir de mon Dieu bilir, kabilin den cevherli sözler bekleriz artık! 3 şey için ayni sesi çıkanr. Hiçbir zaman «abstractivite» si yoktur. Dil demek (mahdud seslerden elargissement yolile müşabihlere ad koymak) demek olur. GÜNEŞ DİL Maruf san'atkâr Zozo ve Kofitotis Dalmas Şimdıki Kral Edward VIII, Avrupada Prince Charmant diye meşhurdur rak tac giymişti. Bu kral bilâhare Eli zabeth of York ile evlenmiştir. Bekâr olarak tahta çıkan Sekizinci Henry kral olur olmaz, nişanhsı olan güzel kızla hemen evlenmiştir. Altıncı Edvvardin kral olduktan sonra uzun zaman bekâr kalışı İngiltereye Avrupa politikası bakımından faydalı olmuştur. Babası onun küçük İskoç Kralicesile izdivacını vasiyet etmiş, fakat istiklâllerini kaybetmek korkusile Iskoçlar buna bir rürlü razı olmamışlardır. Kral bilâhare bir Fransız prensesile evlenmek üzereyken vefat etmiştir. İnce bir musikişinas, ressam, âlim ve mütefennin bir kral olan Altıncı Edward bir zehirlenme neticesi ölmüştür. Anasmın tahtı terketmesi üzerine bir yaşında Altıncı James adile tahta çıkarılan çocuk kral da herhalde bekâr krallar arasında zikre şayandır. Esaretinin son nenelerine kadar oğlunun izdivac endişelerile hastalanan zavallı anasmın idammdan iki sene sonra Altıncı James Danimarka prenseslerinden şen ve şuh Anne ile evlenmiştir. Bir müddettir Beyoğlunda çok ha reketli ve muvaffakiyetli bir sahne hayatı yaratan Halk Operetinin daveti üzerine dost Yunanistanın en kıymetli san'atkârlarmdan ve İstanbul halkının çok iyi tanıdığı ve Türkçe Cici Berber filminde de türkçe konuşarak başrolu oynamış olan meşhur Zozo Dalmasla Tetoz Kofıtyotis salı günü şehrimize geleceklerdır. Aratistler, Türk artistlerıle birlikte Çardaş, Şen Dul ve Leblebici Horhor operetlerile kendi repertuvar larından olan ve türkçeye tercüme edilmiş Halima operetlerini oynıyacaklardır. İlk temsil olarak perşembe akşamı Çardaş Förstin operetı verilecektir. Müşterek temsillerin muvaffak olaca ğına şimdiden muhakkak nazarile ba kılabilır. Samsunda cür'etkârane bir hırsızlık İmdi her «ABSTRAKSİYON» bir konkre kaynaktan gelir ve diller böyle büyürler. Bu hâdiselere «ELARGİS S E M E N T » denir. Yani bir «ilk ses» tekâmül kanunları sayesinde tanınmaz bir hale gelır. Eğer beni dikkatle okur.iseniz göreceksiniz ki «yarım insan» denilen «PRİMAT» lar (A) sesini kısa veya mem dut olarak SU ve GIDA için kullanırlar. Bugün «AŞ, AS, AR, OS, AÇ, A H , AK, O R . . . sesleri (yemek, lçmek, su, tenasül, yemek veren «şef») için kullanılır. En faydalı bir şeyi gösteren sesten konkre kelimeler çıkardılar; fakat bu hayvan ve yarım hayvan, yani P R İ M A T tekâmül ettikçe alısmış olduğu sesleri eğip bükerek «ABSTRE» ler yapmağa başladı. Bu sesleri tabiat kuv vetlerine isim yaptı. Bu kuvvetler, TO Jamesin oğlu Birinci Charles de kral ilân olunduktan sonra evlenmiştir. Bourbon ve Mediçilerin kanından gelme güzel Henrietta Maria ile uzun bir aşk macerası neticesinde evlenen Charles kraliçeye ömrünün sonuna kadar âşık bir koca olarak yaşamıştır. Birinci ve İkinci Georgelar da bekâr olarak tahta çıkmışlardır. Terbiye ve tahsillerini Avrupada ikmal eden Birinci ve ikinci George halk tarafından çok se vilmemişlerdir. Buna mukabil gene befcâr olarak tahKral Edıvard VIII den evvel bekâr olata çıkan Üçüncü George bütün manasile rak e n son tahta çıkan Kral George .. te güzel adamdı *"ı . . ' * . , . , . , . . , , „ , bır lngılızdı ve bunun ıçın d e halk tara Gece hırsızlarının soyduğu Ualk kitabhanesi Samsun (Hususî) Samsunun en i;lek caddesi olan Gazi caddesinin tuha fiyeciler arasında ve Merkez Bankası yanmdaki «Halk Kütübhanesi> soyul muştur. Kütübhanenin arka tarafındaki tahta ve demir kapıları kırarak içeriye giren hırsızlar, kasaya konulmasına imkân olmıyarak çekmeceye bırakılan 800 lıra kadar ufak paravı alarak gene ayni yoldan gitmişlerdır. Bu kadar çok pa rayı bir arada bulan hırsızlar, mallara hiç dokunmamışlardır ve hatta parala rın çok ve hepsinin de ufak olmasın dan bir kısmını banko üzerine bırak mak mecburiyetinde kalmışlardır. Samsunun en işlek caddesinde ve bilhassa Merkez Bankası yanmda böyle bir hır sızhğın yapılması hem havret, hem de teessüf uyandıracak bir hâdisedir. Bir gece evvel gene ayni caddede bir şa rabcı dükkânının reklâm camı taşla kırılmış ve bu da görülmemiştir. TEMLER, ALLAHLAR oldu. Burada anlıyamıyacak birşey yok tur. SİMİEN denilen, ve herhalde bizden başka olması icab eden bugünkü maymun cinslerinin çıkardığı sesleri isitmiyen yoktur. Malum homurtuları E K S P R E S SİF zamanlarda dainıa bir sestir ki bu da bir: EH! EH! Güneş Dil Teorisi yalnız güneşten bahsetmiyor. Bu mefhum ancak diğr abstraksiyonlann başıdır. Yani dilde esas mefhumlar, bugünkü gibi, teknik sözleri ile, yüz bin tane değildi. Belki 25 30 grup dahilinde birkaç yüz abstraksiyondan ibaretti. Bu abstraksiyonlar da «aydınlık, parlakhk, hareket, mesafe, yer, toprak, zaman, sada, söz, hayat, gıda, büyüme, çoğalma, kuvvet, Allah, efen di.. v. s.» den ibaret olabilir. Güneş Dil Teorisinde güneşe bu kerameti vermek istemiyenler, öteki abs traksiyonlardan hangisini beğenecekler dir?... Çünkü mevzuu bahsolan şey insan dilindeki ilk abstraksiyonlardır. Abstrak siyon ve elarjismanlardan evvelki dile ( N U T U K = LOGOS) diyemezsiniz, bunu unutmayınız..^ Ben de ilk abstraksiyon için «gıda, tenasül» işleri olmalı dedim. Fakat «uiumak, kişnemek v.s.» den Logos yapamadım. Zaman ve mesafeden yapayım dedim, fakat çok ileri gitmiş oldum. Korku seslerini bütün hayvanlarda buldum. Logos için, «Söyle Rab adile = Ikra b'ismi Rabbi» diyerek insanda dilin bir totemle başladığını anlar gibi oldum... Kimin Allahı olursa olsun, dilin başında bir Allah çıkıyor. LOGOS ne demektir, bunu bilmiyen ve anlıyamıyacak olanların zahmet edip bu işe kanşmaması lâzımdır. Allah iki türlü olur: Gözüken Allah, gözükmiyen Allah,... İlk adam ilk abstraksiyonu böyle yaptı. ilk imaj, ilk abstraksiyon bu işin, yani dil felsefesinin bağlamıdır. Çünkü her cihanşümul meselede bir bağlam lâzımdır. Dil felsefesinden vazgeçmeğe akhm erer. Fakat böyle bir felsefe kurmak istiyenlerin uzaktan bakarak, kan ve can sarfetmiyerek maksadlarına varabilmeleri imkânsızdır. Memlekette felsefe hocalan pek çoktur. .Yaptıkları «verbiage» Güneş Dil felsefesinden daha kudretli midir? «Chose en soi» yı 500 sahife yazı i!e tarif edemiyenlere soruyorum. Güneş Dil Teorisi başka «Dogme» lardan daha kusurlu değildir. Bu bir «apotheosse» dur, bir «Heliognostique» dir. Fikir daima herşeyin illetini arar; buna varmak istemek bir bilgi inceliği dır. Kupkuru yaşamak istiyenler için memleketin geniş ormanları vardır. Biz böyle değiliz. Adam olmak istiyoruz. Mesele bundan ibarettir. Belki daha hayırlı olur Vaktile Çar ordusunu teftiş ediyor muş. Bir Yahudi nefere raslamış. Halinden memnun olup olmadığını sormuş. Yahudi: Nasıl memnun olurum haşmetpe ıah demiş, Petersburga gidemiyorum, ailemi göremiyorum, iş yapamıyorum, para kazanamıyorum.. Çar yan ciddî, yarı alaylı cevab vermış: Ben senden bedbahüm Leon, naırlarım beni ^ldatıyorlar, büyük memurar mürteşi, kumandanlarıma itimadım almadı. Leon acımış: Zavallı heşmetpenah, demiş, haydi beraber Amerikaya hicret edelim bari! Istanbulda da Beledıye şıkâyet eder: çme suları bozuk, diye.. Sucular cemiyeti reisi feryadı basar: bütün sular karısık, hile yapılıyor, diye... Yağlar mahlut, sütler içilemiyecek halde, gıda maddeleri bayat, sebzeler lâğım suyile yetişiyor, ekmekler hamur, içkiler şüpheli, yemeklerin terkibatı belirsiz, kahveler katkılı, yol yok, kaldınm hak getire, tenvirat sönük, temizlik yüzde on iki bu çuk ve saire ve saire... Peki amma biz ne yapalım? Eğer bunlann mutlaka bir düzene konmasından ümid kalmadise oturup ağlıyacağı mıza, bari hep beraber bir yere göçe im de yeni bir şehir kurmağa çahşalun. Belki bu daha hayırlı olur! ten ibarettir. DİL NEDİR? Güneş Dil teorisinin çıkmasındaki saikler felsefîdir. Burada bir dil felsefesi yapılmıştır. Bu felsefeyi anlamak için insan dilini tarif lâzımdır. İnsan dili «Langage articule» diye tarif edilmez, çünkü bülbül dili de arıicule» dir. insan dilinin bütün hayvan dillerinden farkı hem «affectif» hem de «abstractif» olmasıdır. Günesi, veya bir tabiat kuvvetini alâka ile duymak ve onun tesiri altında bir ses çıkarmak her hayvanda vardır. Fa kat ona bir «ad koymak», bir «isim vermek» insandan başka hiçbir hayvanda yoktur. O halde insan dili isim koymakla işc başladı. Bu noktaya itiraz etmek imkân haricindedir. Ister güneşe, ister başka birşeye ad koymak, «abstraksiyon» lann başjaması demektir. Fakat burada da biraz durmak lâzımdır: Hayvanlar da «ad koymak» yapabilirler; yiyecek, eş, düşman adı olmak üzere muavyen ses çıkarırlar. Hayvan larda da bir «langage affectif» vardır. Ancak bu dil bir türlü nema bulamadı. Güneşe ( A ) , yahud (Ağ) demek kifayet etmez; bu sesi diğer parlak ve ısıtıcı şeylere tatbik edince «abstraksiyon» lar yapmış oluruz ve insan dili o vakit başlar. Esas problem şudur: «Abstraksiyon» sesleri başlamadan evvel insan dili yoktur. Eşyaya ad koymadan evvel insan dili olamaz. Hayvan dilinde bir ses bir şeyi gösterebilir, fakat o sesi münasebetler ve temasları ve müşabehetleri olan başka şeylere «elargissament» yolile tatbik eden hayvandır ki konuşuyor demektir. Yoksa, bunu yapamıyan insan, bülbül gibi dahi ötse, gene hayvan kalacaktı. Biz insan için yalnız basına ne «subjectivite», ne de «affectivite» nin dile hâkim olduğuna kail değiliz. Hayvan insan gibi plân kurar, biraz konuşur, uy kuda rüya görür. v.s.. Fakat sesle her sevdiği şeye ayni adı kor, her korktuğu AĞ = İLK SES Iptidaî seslerin tetkiklerini en fennî surette yapan Avrupalı «Charles Callet» dir. Bu zatın kusuru şark dillerini biri birine karıştırması olmuştur. Arabcayı türkçe ile karıştıracak kadar vukufsuz olan bu zatın teorisi esas itibarile gayet fennîdir. îptidaî sesler her canlıda vardır. Bu ses türlü canlıya göre değişir. Her canlıda cinsî ses «Voix de l'espece» hususi bir lâhin alır. «Charles Callet» başlıca üç türlü cinsî ses «Vaix de l'espece» yazarMeuglement, sifflement, grognement. Bazı türlü insanlara Meuglement, bazılarına Sifflement, bazılarına Grogne ment yapmak lüzumu vardı. Çünkü herkesin yaşadığı vasat bir değildi. Herkes hepsini yaptı; fakat hepsinde bu üç şey ayni derecede «famille de mots» yapmadı. Çöllerde, dağlarda, ormanlarda, mağaralarda, göllerde yaşıyanların her bi rinde hususî bir «cacheb>, hususî bir «accent» vardır. Kimisi «meuglant», ki misi daha çok «sifflant» kimisi daha çok «grognant» oldular. Muhtelif gruplar bu suretle çıktı. Sonraları içtimaî hâdıse ler bu gruplan karmakarışık etti. Fakat nekadar olsa iki uzak «syseme linguisti que» arasında bu vilâdî kabiliyetleri bu lup çıkarmak mümkündür. Türkçemizde (A, Ağ, Ak, Ah) ra cial bir sestir. 1 Sayısız sıfatlan bunlarla yapa nz. 2 Sayısız isimleri bunlarla yapanz. «Çatak, çutak, şakak, yanak, saçak batak, kulak, başak, solak, oturak..» v s. gibi. 3 Bütün temdidleri, (rallonge • ments), ğ ile yaparız. «Doğru == Dooru, Sağır = Saar, Sı ğır = Sıur, Bağırmak = Baaarmak...> v. s. gibi. Bu ses bizde senkoplu, fakat şark türk çesinde meydandadır: Tokri = Doğru gibi. Biz rallonge konuşuruz; K, sırasil ğ, sonra a, olur. Çağatay lehçesi «BUL f mak = BUL f mağay = Buluş, bulum, bulma; B Î T f mek ŞAKACI Beşinci Henry îngilterenin bekâr krallan arasında hiç şüphesiz ki en sevileni dir. îyi bir asker, zeki bir diplomat, âdil ve dindar olan bu genc, ozamanki, zih niyetle belki de en ideal bir kral sayılmağa lâyıktı. Bilhassa bir politika izdivacına razı olmayışı onu halk nazarında büsbütün yükseltmişti. Yedi sene kraliçesiz kalan İngiltere, genc Henrynin sevimli Fransız prenseslerinden Catherine de Valois ile izdivacı bütün memleketi büyük bir sevince garketmişti. Çünkü bu aşk izdivacı hem memleketi kraliçesizlıkten kurtarıyor, hem de Fransa ile senelerce devam eden düşmanlığı sona erdiriyordu. Bosworth zaferinden sonra kral ilân olunan Yedinci Henry de tahta çıktığı vakit bekârdı. Otuz yaşında yalnız ola Gazi Antebde baymdırlık işleri fından derin bir muhabbet ve sevgi ile karşılanmışhr. Çok güzel bir genc olan Üçüncü George ayni zamanda son derece samimî ve yüksek fıkirli bir insandı. Strelitz prenseslerinden Charlotte ile izdivacı İngilterede büyük merasimle kutlulanmıştı. Tekirdağında yerleştirilen Kadınlığın en ince füsununu, en zarif göçmenler bir timsalini şahsiyetinde yaşatan kraliçe Tekirdağ (Özel) İki aydanberi ha kocasile bütün millete nümunei imtisal ovaların güneşli gitmesi bize kara kış lacak bahtiyar ve mes'ud bir hayat ya içinde bir bahar hayatı yaşatmakta ise şamışlardır. de ekinlerin yağmura olan ıhtiyacı vüBugün 42 yaşında olan Sekizinci zünden rençperler biraz endişe içindeEdward da bekârhğı kadar hayatının dirler. Bu gülervüzlü günlerde göçmen evleri inşaatı sıkı bir tutumda ilerile hususiyeti itibarile bütün dünyanın, hele mekte, Tekirdağ atelyelerinde yapılan güzel prenseslerin gözlerini kendisine kapı ve pencereler iskân bölgelerine bölgesınde çekmiştir. Bakalım o meşhur bekârlığm yollanmaktadır. Tekirdağ göçmenler için yeniden meydana geti da ısrar edecek mi? Yahud İngiltereye rilen Önerler, Türkmenli ve Yenice köy hangi memleketten bir kraliçe gen'recek? lerinden başka Tekirdağ merkezinde de 50 göçmen evi yapümakta, ilçe, komun ve köylerdeki yapı çalışmaları da sürüp gıtmektedir. Bu sene Tekirdağında köy kültürüne de önem verilmesi düşünülmüş ve yatı mektebleri açılması için gereken ted birler almmıştır. Apulyond köyü halkına toprak verilecek Bursa (özel) Eskiden balıkçılıkla geçinen ve bu yüzden çok zengin ve müreffeh bir halde yaşıyan Apulyond kövlüleri, son zamanlarda balıkçılığm para etmemesi ve harice balık gönderilememesi gibi muhtelif sebebler yüzün , den fakir düşmüşlerdi. Arazileri olma dığmdan ziraatle de uğraşamıyorlardı. Bu vaziyeti gören hükumetimiz, e peyce nüfusu olan bu büyük köye arazi vermek suretile yardımda bulunmıya karar vermiştir. Yapılan tetkikat sonunda Çatalağıl köyü civarında biraz toprak temini kabil olacağı görülmüştür. Bu haber köylüyü çok sevindirmiştir. B İ T 4 mağay = bitim, bitirim, bitti» şeklinde isimler yapar. Her dılde hususî bir ses temayülü olduğu malumdur. Türkçede «ırk sesi» bu «Ağ, Ak, Ay, Eğ...» sistemini nemalandırmış oluyor. «GİDELİM. Y A P A L I M » yerine «GÎDEK, GELEK» diyen lehçelerin bu temayülü bir ifade bozukluğu sayılmaz. Bu tarz Azerîde sarf kaidesi olmamij mıdır?.. «Grammaire comparee» kitablannda bu karakterler en büyük dikkat ve itinalarla tesbit edilmiştir. Türkçede, bilhassa garb türkçesinde bu (K) lar konuşurken izale olunur. Meselâ: «Çanak, çanağı, çanağa, çanağın...» gibi ki bu suretle türkçe kulağa hoş gelen bir dil olur. Bu hâdiseye «mouilleure» denir. Türkçe bunu çok yapar. Türkçedeki bütün fiil lâhikalarına dikkat edilse, (mek, mak, ik, ük. cek, cak..) hele tasrifteki (ğı, ğu, ğa...) daima (bir vokal + bir konson) ve bu iş her dilde (bir vokal f bir konson...) Fakat ne den bu konson bizde daima bir «K, ğ» den ibarettir?... Dr. Saim Ali DİLEMRE Müsabakamız Tarihte milletimiz ve memleketimize dair söylenmiş sözler hakkında açtığımız müsabakanın yazıları bitti. Karilerimizin 25 ecnebi büyüğün den en çok hangisinin sözlerini beğendıklerini 25 şubata kadar bize bildır melerini rica ederiz. Mektublar «Cumhuriyet tarihî müsabaka memurluğu» na yollanacaktır. Ondan sonra bu mütalealar tasnif edilecek ve okuyucula rımıza kıymetli hediyeler verilecektir. Hediyelerin listesini ileride neşredecegız. Gazi Anteb (Özel) Mezarlıklara giden yol düzgün dth i.^.a uzak oIan bu yere gitmek için fazla müşkülât çe kiliyordu. Belediyemiz yolu muntazam bir şekle soktuğu gibi bu yolun her iki ke narına binlerce fidan da dıktirmiştir. Bu fidanlardan çoğu, resimde görüldüğü üzere büyümüş ve birer ağac halıni almıştır. Gönderdiğim resim mezarlığa giden yo lu göstermektedir. J J
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear