23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 îkincikânun 193S CUMHURİYET M Ü S A B A K A M I Z Tarihte TUrkler için İki köy halkı birbirine girdi Döğüşme sonunda 3 ölü. sekiz yaralı var! Konya (Özel) Konyaya bağlı Kızılviran kamununun Kızılviran köy lüsile Ağrıs kövlüsü arasında kanlı bir vak'a oldu. Uç ölü, sekiz yaralı var. Bu yaralılardan da dördünün yarası ağırdır. Vak'a hakkında aldığım tafsilât şudur: Ağrıs köyünden Alâeddin oğlu Mehmedin bir sürü davan Kızılviran köyü nün ekili tarlalanna sürülüyor. Bunu gören Kızılviran köyü bekçisi bu sürüyi ekili tarlaların dısına çıkanyor ve sürü nün çobanlanna bir daha bu ekili tarlalara girmemelerini tenbih ediyor. Bunun üzerine cobanlar bu ekili kısımdan çıkıyorlar. Sürünün bu kısımdan çıkanldı ğını işiten sürünün sahibi Mehmedin kardesj Ahmed çobanlarını ve sürüyü ala rak tekrar o sürünün çıkanldığı mevkie geliyor. Bu mevki Kızılviran koyüne de Agns köyüne de bir buçuk saat uzaktadır ve buraya gelen sürü sahibinin kar desi Ahmed tabanca ile silâhlanmıştır. Bu sefer Kızılviran köyünün iki bek çisi Halil ile îbrahim tekrar sürüyü karş'lıyorlar. Köyleri ekinlerine zarar veren bu sürüyü durdurarak sahibinden köy kanununa göre ceza almması için ihtiyar heyetine teslim etmek üzere Kızılviran köyüne getirmeğe başlıyorlar. Yolda Kızılviranlı Hafız Mehmede tesadüf ediyor. Hafız Mehmed bekçilerle sürü sahiblerinden Ahmedin arasmı bularak sürüyü Kızılvirana getirmekten vazgeçiliyor ve sürü sahibi olan Ahmede teslim edilryor. Sürüsünü teslim alan Ahmed geri dönerek bu zararlı hareketinden vaz geçeceği yerde oradakilere ve alelumum Kızılviranlılara söğüp saymağa başlıyor. Burada ağız kavgası el kavgasma intikal etmiş olacak ki sürü sahibi Ahmed be linden tabancasını çıkararak Kızılviranh çoban Ahmedin üzerine ateş ediyor. Fakat tabanca Ahmede isabet etmiyor. Bu arada Çoban Ahmed de elindeki çifteyi sürü sahibi Ahmede çeviriyor. Sürü sahibi Ahmed çifteden aldığı yaranın tesirile yere düşüyor. Silâh seslerine ve oradaki kalabalığa vak'a mahallinin etrafmda çift ve ekim işleri ile uğraşan Kızılviranlılar da Ağrıslılar da koşup ka tılıyorlar. Tekrar ve sopalarla kavga bajlıyor ve etraftan yetişenlerle büyüyeu kalabalık birbîrine geçiyor. Kızilviranh lardan dört kişi bu arada sopa ile yaralanıyor. Bu sefer de etraftan yetişen Kızılviranlılar kavgaya kanşıyor. Büyüyen bu kavgada Ağnslılardan üç kişi çifte tüfeği ve bıçaklardan alınan yaralarla ölüyor. Söylenen büyük sözler Güneş Dil teorisine IBUGÜN DEBÜI Kuyumcunun göre topomonik tahlil minnettarlığı Türk en eski millet ve Türk dili ana dildir 5 (2) at = ektir. Yapıcılık, yaptıncı AT, AD, UT'LU İSİMLER HER Iık ve yapılmış olmaklık ifade eder. YERDE AYNt MANAYı VERİR Ad biçimi ile de: Ad ır Van Fenike köy Adı asam. Antalya » » Ad is Sıvas » Görülüyor ki ne demek ifade ettiği bilinmiyen ve yabancı dilden olduğu sanılan bu isimler memleketin her ycrinde vardır. (Adir) Vanda olduğu gibi Antalyada da yaşıyor. Ve Güneş Dil Teorisi bize bunlann türkçe olduğunu ve Türkler tarafından konulduğunu ispat ediyor. Filhakika Türk urukundan sa yısız kollann bir zamanlar bütün dün yaya yayılarak kendi öz ve özgür kült ve kültürlerini yaymışlar ve kendilerinden aşağıdaki seviyede uluslara öğretmişler dir. Onun içindir ki yakın Asyadaki birçok has isimleri Asyanın başka yerlerinde Avrupada ve Afrikada da buluyoruz. Sıvas (adis) inin bize bu yolda yardımı olacaktır. (Adis) analiz edilince şu etimolojik şekli verir: Adis^ağ j ad f is Yani sıcaktan uzak, yüksek. Habeşistan haritasmda okuduğumuz §u has isimlerin de bu kelime ile hısım olduğunu gene bu analiz yolile öğrenece ğiz. Sümerlilerin milâddan çok önceleri (Peluzyum) ve Babülmendep üzerin den Afrikaya geçerek Mısırda ve Habeş yaylalannda yerleştiğini biliyoruz. O devirlerin yadiğârlan olarak kalan yer adlarından birkaçı ile bu (atis) adını karşılaştırmak enteresan olacaktır. Kelimelerin etimolojik şekilleri §un lardır: Sıvasta: (3) is = ektir. Anlamın oldukça uzak bir saha ile alâkasını gösterir. Ağ + at (d) + is = ağatis = ads yüksekliği geniş bir sahada (büyük mikyasta) yapan demek olur. Kelime bu hali ve şekli ile tamam değildir. Mücerrettir. Herhangi bir yüksekliği ifade eder. Isim yer adı olduğuna göre bir tepe ile yakından ilgisi var demektir. Nitekim: Atiz (Rad. I. 843 ve Divanüllugat 155) te iki tepe arasındaki dere parçası ve gene atiz Radlof I. 460. Kırgız) u fak tepelerle örtülü ova olarak gösterilmektedir. Bu tamamlanmamış veya basit mana da atis ismini Habeşistanın adisellam ve adisia adlannda tamamlanmış ve daha kompoze olmuş buluyoruz. Çünkü keli melerdeki dördüncü unsuT olan: (4) eğ = anlamı bir süje veya objeye irca etmekte. (5) el ( V . + l ) ona şümul, umumilik ve gayrişahsilik vermekte. (6) am = kategorisine dahil olduğu (ğ. y. g) gibi manayı tamamlamaktadır. Adisya kelimesinde beşinci unsur yoktur. Şu halde: Adisellam = yüksekliği gayet geniş bir sahada yapılmış halde gösteren bir yer demektir. Adisyada ise bu yükseklik dar saha dadır. Bu kadar öğrenmiş olmakla gene bu manayı verip vermediklerini kisinlikle anlıyabilmek için şu türkçe kelimelerin manalarına dikkat edelim: Ağdırmak = isadetmek, yukan kal dırmak. Ağduk = kudsî. Ağdan = tavk, kemer. Her üç kelimede de (agad) yüksek yüce ve âlidir. Böylece analizimizin doğru olduğu açık ve kat'îdir. undan birkaç sene evvel, P a • risin meşhur kuyumculanndan biri kalabalıkta tramvaya bi nerken, ayağı kayıp yere düşmüş. Orada bulunan terbiyeli bir genc, hemen koşmuş, ihtiyarı kaldırmış, koluna girip bir eczaneye kadar götürmüş, pansımanını yaptırmış ve bu insaniyetinin karşılığını beklemeden çekilmiş, gitmiş. Gel zaman, git zaman.. Kuyumcu ölmüş. Ve açılan vasiyetnamesinde, vaktile kendisine karşı nazikâne yardımda bulunan adama 3000 îngiliz ljrası bağışhyan bir kayid bulmuşlar. Kuyumcu bu kayidde diyormuş ki: «Ben bu parayı o adama iki sebebden dolayı bağışlıyorom. Biri, zamanımızda pek ziyade kıtlaşan insaniyet duygulannın yeniden artmasını teşvik etmek, öteki de dünyada minnettarlığın, kadirşinaslı ğın yok olduğunu idcfîa edenlere karşı bunun aksini ispat etmektir!» Aferin kuyumcuya! Dinince dinlen sin!. Hele, lutfundan istifade edecek o Ian adam fakir ve muhtacsa, işlediği hayrın sevabı iki kat olacaktır. Bizde bir söz temsıli vardır: «îyilik et, denize at.. Balık bilmezse, Hâlik bi lir!» derler. Işte günün birinde, az kal mış tramvayın altında ezilecek olan ihti yar bir adama elini uzatmanm kadir ve kıymetini bu sefer hem balık, hem de Hâlik bilmiş. Küçücük, insanî bir hareket, onu yapan maafaiz epeyce bir mü kâfat temin etmiş oluyor. Lâkin bu hikâye başkalan için ibreti mucib olur mu? Onun orasını bilemem, gayri! Insanlar öyle hodkâm, o derece insanî duygulardan uzak oldular ki, tramvaya atlarken ayağınız kaymayı görsün. Yoksa, etrafınızı kuşatan kalabalığın i • çinden size hiçbir el uzanmıyacağı gibî, üstelik tekerleklerin albna doğru da itd » lirsiniz belkü. Ben kendim tramvaydan düşmedim amma, ona benzer yerlerden tekerlendi ğim oldu.. Sizi temin ederim ki, kendi kendime tutunmamış olsaydım, gitti eittiydim!. Ercümend Ekrem TALU Dil üzerînde çalışmalar 11 Prince Eugene'e göre «Türkler, onlara yakışır bir feragat ve celâdetle çarpışa çarpışa öldüler. Galibiyetleri gibi mağlubiyetieri de şanlı ve ibretli!» «Galib geldik Haşmetpenah, düşmant yendik. Sadrıazamın mührü bile şimdi elimde. Elmas Aîehmed Paşa, muzaffer kıltç larımızın altında can verirken Babıâlinin hümayunu aatvetinize karşı diz çöktüğünü göstermek iater gibi Padişahtn mühürünü de bize bıraktı. «Şimdi Theiss tuyu, büyük zaflrinizin şanlı hikâyesini Danube'a (Tuna) götürüyor. Bu hikâye o yolla denizlere ve ebediyete gidecek. Fakat, Haşmetpenah, itiraf etmeğe mecburum: Türklet, taşıdıkları parlak şöhrete lâyık bir biçimde döğüştü • ler, Türke yakışır bir feragatle ve celâdetle çarpışa çarpışa öl • düler. Onların sahneden silinişi, uzun pırdtılarla göz kamaştır dıktan sonra sönen şlmşekleri andırıyor. Karşımızdan, ağtr ağtr kaybolan Lir ziya kütlesi gibi, beyaz bir eriyişle çekildüer, görünmez oldular. Onların ga libiyetleri gVn mağlubiyetieri de şanlı ve ibretli!» • Prînce Eugene Prince Eugene Pren» Ojen kimdir? Osmanlı tarihinde lcanh bir harb faciası vardır: Zanta. 1683 te vukua gelmiş Viyana bozgunluğundan sonra A vusturya, Polonya, Venedik, Malta hükumetleri elele verip bir haçlı seferi aç mışlardı. Moskova Çarlığı da bir aralık bu heyete girdi, Türkleri Avrupadan çıkarmak emelile dört yandan saldınşlara başlandı. Tam on altı r ,l .;;»«„ u Azr* cepheli harbde Osmanlılar bütün Macaristanı, Morayı ve bir kısım adalan elden çıkarmışlardı. Prens Ojen, işte o devTin en tanınmış bir kumandanıdır ve Zanta kahramanı 'dır. Kendisi Fransızdır, Parislidir, 1663 te doğmuştur. Fakat gene bu sütunlar<da hal tercümesini yazdığımız Kont dö Bonuval gibi Ondördüncü Liiiden hakaret gördüğü için vatanını bırakıp A vusturyaya sığınmıştır. Ondördüncü Lüinin banşmaz bir hasmı olan ImDarator Leopold, bu genc ve muhteris Fransız asılzadesinden istifade etmeği bildi, onu Fransa aleyhinde bile kullanacak kadar meharet gösterdi. Prens Öjenin hakikî şöhreti Osman lılarla yaptığı savaşlarla başlar. O, ye nildikçe cür'et ve kuvvet bulan bir kumandandı. Türklerle yaptığı ilk savaşlarc!n boyuna mağlub oluyordu. Fakat yenile yenile yenmeği öğrendi ve nihayet Zantada bütün mağlubiyetlerini unutturan bir zafer kazandı (1697). Zanta Theiss suyu üzerinde bir kasabadır. Sadrıazam Elmas Mehmed Paşanın kumandasındaki bir Osmanlı orduBU orada Prens Öjenin idare ettiği Avusturya ordusile karşılaştı, kanlı bir savaş yaptı. öjen, Osmanhlann harb ve tabiye usullerini gayet iyi öğrenmişti, hangi smıf askerin dayanıklı ve hangi takımm zayıf bulunduklannı biliyordu. Bu bilgi He mahirane manevralar yaptı, Osmanlı ordusunu batakhklara sürdü ve galib gel kumandanlardan Mısırlı oğlu îbrahim, Tamışvar muhafızı Koca Cafer Paşalarla Yeniçeri ağası, on üç fırka kuman danı, yirmi bin asker şehid olmuş ve on bin kişi de Theiss suyunda boğulmuştur. Ordunun bütün aSırlıklan ve Sadnazamlara verilegelen Padişah mührü de A vusturyalıların eline gecrrriştir. Prens Öjenin kazandığı bu parlak zafer, Karlofça muahedesinin imzalanma sı ve Tamışvar eyaleti müstesna olmak üzere Transilvanyanın, Macaristanm Avusturyaya, Podolya ile garbî Okraynanın Lehistana, Dalmaçyanın ve Mora nın Venediğe bırakılması neticesini verdi. Fakat Prens Öjen, Türkleri Avrupadan çıkarmak ülküsüne sadakatini mu hafaza ediyordu. Başvekil sıfatile Avusturyayı idare ederken bir vesile buldu, Karlofça muahedesinin bozulduğunu ileri sürerek Osmanlı împaratorluğuna yeni bir harb açtı (1715). (Petro Varadin) <le Sadnazam AH Paşa ordusunu ağır bir bbzguna uğratti. Ati Pasâ alnmdan vuralarak ölriıiîş ve Prens Öj?n r| Î4 topîa 150 jancak elde ermişti. Ertesi sene Öjen, Belgradı muhasara etti, yardıma gelen Osmanlı ordusunu, on bin sehid verdirerek, püskürttü ve şehri aldı. Ken disi de bu harbde bir Türk kurşunile yaralanmıştı. Bu zaferler, Avusturya Imparatoru nun Fransız başkumandanına Pasarofça muahedesini Babıâliye imza ettirmek imkânını hazırladı ve bu muahede ile de Tamışvar, simalî Sırbistan, küçük Ulah topraklan Tüklerin elınden çıktı. Prens Öjen Italyanlarla, Fransızlar la, Bavyeralılarla yaptığı muharebelerin de çoğunu kazandı, Ren sahillerinde galibane nümayişler yaptı ve 1736 da öldü. Viyanaya zengin bir kitabhane ile nadir san'at eserlerini ihtiva eden güzel bir kolleksiyon armağan etmiştir. 1 2 3 4 Atis=ağ|atf is+ Habeşte: 5 6 7 . + ' .+ . Adiseîam=ağf od+isfeğ+el+am. (1) ağ = köktür, mesafe, yüksekliktir. imtidad, Hasan Reşid TANKUT Konyada dikilen İstiklâl Savaşı Şehidleri anıtı Evkaf Müdürü tekaüdlüğünü istedi Uzun senelerden beri temiz bir çaIışma ile Evkaf iş leri üzerinde bü yük hizmetler g3 ren şehrimiz Ev :af müdürü Niyazi kekaüdlüğünü is temiştir. 15 yıldanberi îstanbul Ev kaf müdürlüğün de muvaffakiyetla [ çalışarak güzel idaresi ve nazik muamelesile halka Evkaf müduru kendisini sevdiren Niyazi Niyazi bir ay sonra vazifesinden aynlacaktır. M. T. T. Şirketihayriyenin tarifesi nasıl yapılacak? $irketihayriyenin, şimdiye kadar ta rifesini yaparken diğer nakil vasıtalan ve umumî hizmet şirketleri gibi muayyen bir formüle istinad etmiyerek blânçosunu esas tuttuğu, son zamanlarda Belediyenin ve diğer alâkadar makamların nazarı dik katini celbeylemiştir. Şirkete, badema tarifesini yaparken bunu muayyen bir formüle istinad ettirmesi, aksi takdirde ta d\. rifenin tetkik bile edilemiyeceği bildiril Zantada Sadnazam Elmas Mehmed, mistir. Vak'adan haberdar olan Kızılviran kamunbayı Ömer Çevik Kızılviran jandarma karakolundan yanına aldığı jandarmalarla döğüş yerine yetişiyor. Vak'anın daha ziyade inkişaf ederek iki köylü arasında bir muharebe halini almasına mâni oluyor. Bu arada Kon yadan giden jandarma müfrezesi ve doktor da yetişmiş bulunduğundan bu kavga bu kadarlıkla kalıyor. Doktor üç ölünün gömülmesine izin veriyor, diğer yaralılann da yaralannı sararak Konyaya, Memleket hastanesine gönderiyor. Amtın bulunduğu meydan İşe el koyan hükumet tahkikat yap Konya (özel) Konyahlar yeni dur. mağa başlamış ve suçlu görülenleri ya yıla girerlerken şehirde yapılmakta olan Anıt Konyanm en güzel yeri olan Akalamıştır. istiklâl Savaşı şehidleri anıtının açılma lâeddin tepesinin asıl şehre bakan yamaİki köylü arasındaki bu kanlı döğüş töreni de yapıldı. cında kurulmuştur. Kaide demir bir parçevremizde teessür uyandırmıştır. Korgeneral Cemil Cahid Toydemirin maklık içinde ve merdivenli mermer bir ADLÎYEDE de nutkunda söylediği gibi Türk yurdu zemin üzerinde bulunmakta, kaidenin nun her parçası gibi Konya bölgesi de üstünde dört sütun, bu dört sütunun araBeraet etti bir şehidler yatağıdır. Vatan ve istiklâl sında mermer sütun, bu sütunlann üs Türklüğü tahkir eylediği iddiasile a uğrunda can vermiş olan Türk yiğitleri tünde bir başlık, başlığm üstünde de ayleyhine dava açılan Kibrit şirketi müdü nin, kemiklerinden her parçası bir vatan rı bir sütun bulunmaktadır. rü Homansın bir müddettenberi üçüncü köşesinde kalmış bulunan aslanlann haAnıtı Orgeneral İzzeddin Çalışlar açceza mahkemesinde devam etmekte bu tırasını gözlerde ve gönüllerde canlandır tı. Şehidler selâmlandı ve anıt gezildi. lunan muhakemesi dün bitmiştir. lsnad e mak, yaşatmak ve bu yaşayışla yeni nes Sonra etraftaki demir parmaklığın kapıdilen suç sabit görülemediğinden Ho lin millî ve vatanî terbiyesi üstünde mü sındaki kilidin anahtan Konya Urayma essir olmak hiç şüphesiz çok lüzumlu teslim edildi. mansın beraetine karar verilmiştir. indimde, en muntazam bir tiyatro piyesinden ve yahud ki en güzel bir romandan daha çok cazibesi vardır. Bu fartı teheyyücle bu asabî rüyet keskinliğinin, kanın kimyevî terkibini tağyir eden anî bir yer ve hava tebdilinden ileri gelmek ihtimali vardır. Ben bu esrarengiz asabiyeti kendi kendime asla izaha çalışmadım. Ve lâkin bunu bızzat hissettiğimde gündelik hayatım bir dal gınlıktan ibaret ve alelâde günlerim de bomboş ve tatsız görünür. Ben ancak o anlarda yaşadığımı duyar ve hayatın akıl ve hayale sığmaz acayiblıklerini farkederim. O mutlu nisan gününde, yanımdan akıp geçen insan nehrinin kenannda, hasır bir koltuğa gömülmüş, bilmem ne bekliyordum? Fakat herhalde, balığın baş vurmasmı bekliyen balıkçının aldatmı yan inancile, ne olursa, kim olursa ol sun, bekliyordum, merakımı tatmin et mek arzusu bende o kadar şiddetliydi. Lâkin, sokak, önce bana hiçbir şey getirmedi; ve yarım saatlik bir intizardan sonra, kalabalığın kaynaşması gözlerimi o derece yormuştu ki, artık teferrüatı v * zıhan seçemez olmuştum. Caddenin durmayıp akıttığı bu insan selinin içerisinde çehreleri görmemcğe başlamıştım. Gay ri önümde, dalgalanan mübhem ve rengârenk şapka ile kasketlerden, fena bo yanmış, korkak, seri ve bazan tahrik edici bakışlı simalardan mürekkeb bir kütle, nazarlarım yoruldukça daha loş ve daha donuk akıyor gibi görünen bir nehrin mide bulandırıcı tortuları vardı. Italyaya bir vapur balık gönderildi Son hafta içinde Italyaya bir vapui torik ve orkinos gönderilmiştir. Yunanistana da balık ihracatı hara • retle devam etmektedir. Yalnız Yuna * nistana bu sene yapılan balık ihracatı geçen senelerden daha azdır. Almanya bizden barsak almıyor Almanya harice döviz çıkarmamak i • çin Danimarka ve Polonyadan canh hayvan ithalini menettiğinden Almanyada sucuk imalâtı azalmıştır. Bu yüzdea Alman piyasalan bizden barsak alma mağa başlamışlardır. Barsak ticaretimi zin akıbetinden endişe edilmektedir. lık duruyor, bir arpa tarlasmın kenanna gelmiş bir tavşan gibi etrafa korkak na zarlar fırlatıyor, havayı kokluyor ve kalabalığın içinde tekrardan kayboluveri yordu. Fazla olarak, ki bu da benim hayretimi arhrıyordu, Rus muharriri Gogolun kahramanlarından birini hatırlatan bu çelimsiz mahluk ya miyop ve yahud ki hassaten salaktı: Filhakika, dikkat et tim. .Birkaç defa sıra ile, aceleci veya ki dalgın kimseler bu sosyal sefalet mostrasını dürtüp, az kaldı düşüreceklerdi. Lâkin o buna aldırmıyordu; hakirane çekiliyor, başını iğiyor, yeniden kalabalığa katılıyor ve biraz sonra gene meydana çıkıyordu. Bu yarım saatin içinde, bu hareket belki on defa tekerrür etti. Bu merak edilecek şeydi. Daha doğrusu, bu adamm o gün orada ne aradığını o saat keşfedemediğimden dolayı kendi kendime kızdım. Ve düşünüp bulamadıkça da merakım artıyordu. BİR SAN'ATIN İÇYÜZÜ 2 Çeviren : E. Ekrem Talu Bakışlanmm altına tesadüf eden herşey esrarengiz bir hal alır. Bir kaldırımcının, elindeki kazma ile asfaltı sökmesini sa atlerce seyreder, dururum. Bu temaşa nın benim üzerimdeki tesiri o derece şiddetlidir ki, işçinin her kol sallayışında benim de omuzum silkinir.. Tanımadığım bir evin önünde gene saatlerce durur, içinde oturan veya otura bilecek olanlarm tercümeihallerini tasavvur ederim.. Yoldan geçen bir adamı saatler saatı takib ve tetkik eder, tecessüsün mıknatisi cazibesinin tesiri altında irtikâb ettiğim bu hareketin herhangi bir müşahidin nazarında nekadar saçma olduğunu bile bile buna devam eylerim. Ve bununla beraber bu oyunla bu tahayyülün, benira Yazan : Stefan Zweig Bir takım asabî uyuşukluk alâiminden anlıyordum ki, ekseriya uzun bir yolculuk veya ki uykusuz bir geceden sonra olduğu gibi, merakım uyanmıştı. Ben, böyle günlerde, kendimi çift, hatta müteaddid hissederim; varlığımın çerçevesi bana dar gelir; içinde gizli bir kuvvet beni kabuğumdan dışarı çıkmağa bayağı zorlar. Mesamatımın her biri inbisat eder, her biri sinir yakıcı bir biz olur, gözümle kulağım fevkalâde bir hassasiyet edinir, gözümün bebeğile kulağımın zarı kes kinleştikçe keskinleşir. O günler, yeryüzündeki herşeye bir elektrik cereyanile bağlanırım ve marazî diyesim gelen bir merak, ruhumu bana tamamile yabancı olan kimselere bağlanmağa mecbur eder. Bulanık ve oynak bir filim temaşasından sonra insan nasıl kendini bitab hissederse, ben de az zamanda öyle oldum, ve gitmek üzere davranıyordum. İşte tam o sırada, bu acayib adamı keşfettim. Herseyden önce, muttasıl, rüyet sa hamın içine girmekle nazarı dikkatimi celbetti. Önümden geçen bin, on bin yolcunun hepsi de görünmiyen bir takım iplerle çekiliyorlarmış gibi kayboluveriyorBu sarı şekil, çarpık omuzlan ve endilardı. Onların yalnız bir şeklini, bir pro şeli bir tavırla, ipincecik soytarı bacak filini, akıntınm sürükleyip götürdüğü bir larınm üzerinde ortaya geliyor ve kâh sagölgesini görüyordum. Halbuki bu adam ğa, kâh sola kaçıyordu. Derken, bir ara mütemadiyen ayni noktaya avdet ediyordu. Onun için ona mim koydum. Nasıl ki dalga, anlaşılmıyan bir inadla, sahile getirip bıraktığı çamurlu bir yosun parçasını tekrar gelip alır, sonra bir daha getirir.. Ve gene bir daha alırsa, bu gözlerini yerde tutan acayib ta vırlı kuklayı da öylece bir halk dalgası ikidebirde hep ayni yere getirip, getirip bırakmakta idi. Haddi zatında herifin dikkate şayan bir tarafı yoktu. Yalnız, açlıktan bir deri, bir kemik kalmış vücudu, herhalde kendi ölçüsüne göre dikilmediği kolları nın fevkalâde uzunluğundan belli olan kanarya sarısı yazlık bir pardesüye bürünmüştü. Bu modası çoktan geçmiş pardesü gülünç bir surette uzun ve genişti ve herhalde, bu sivri burunlu, soluk du daklı ve sıçan suratlı pisbıyık herif için yapılmamıştı. (Ârkan 0ar)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear