Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
13 Âğustös KüçUkj hikâye j Tosun * Almanyaya çıkî) Tecimenlerimiz çok \ zorluğa uğruyorlar Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Suad Derviş Üç bayram gününden sonra gene iş jberi ve yatakta âciz yattığı için ıçine Londranın Wands Worth mahallesi, başına amele dönecek.. Fakat bu üç yor?... Senelerdenberi dövdüğü, söv Son zamanlarda Almanyaya ihracat bir müddettenberi, nişanlanan ve ev bayram gününün daha birincisinde bir çaresizlik duygusu doldu. yapan tecimenler ve Alman tecimen Mahmud bu kazaya uğradı. Ve şimdi Bu korku mu?... Kimden korku lerinigiri Alman giri kontrol dairele lenen ihtiyarlarla dolmağa başlamış kımıldamıyan kolu, kımıldanmıyan ba düğü ve bir soytarı gibi kullandığı Totır. Dünyanın her tarafında olduğu girinin (Reichsstelle) koyduğu fiat çağile yatağının içınde upuzun yatı sundan mı?... Bunu büyük gövdesinin bi, bu Londra mahallesinde de, gene ler çok sıkmakta ve bazan zarara sokyor... senelerce kalbine vermiş olduğu gurur maktadır. Bilhassa ihrac mallarımız i lerin evlenmek hususunda çok teredKaza ne umulmaz bir tarzda vuku hissine yediremiyor. Ve kendi kendine: çin konulan fiatler mütemadiyen de düdlü davranmalarına mukabil, ihti buldu... Nasıl o yıkıntı oldu?.. Ve r.e 'Benim ölüm bile onun dirisile başa ğiştiğinden ihracat ve ithalât taciri yarlar âdeta telâşla denecek kadar düşünmeden evleniyorlar. anî olarak o kocaman kaya parçası o iAar» diye düşünüyor. nin elinde bazan konulan fiatten da nun sağ tarafım böyle ezip hurduhaş Son zamanlarda evlenenler arasında Başa çıkmak!... Bu da nereden ak ha yüksek sipariş bulunmaktadır. etti? 89 yaşında bir erkek ve 86 yaşında bir lına geliyor?.. Aralarrnda bir kavga, Bugün piyasamızda birçok çıkı madkadın vardır. Birkaç güne kadar 72 Onu taşların, topraklarm arasmdan bir münakaşa yoktu ki... Bütün hayatdelerimize hâkim olan Alman giri yaşında bir kadınla 68 yaşında bir eralıp kulübeye kadar getiren herhalde larında o biran böyle bir meseleyi akkontrol daireleridir. Bu bakımdan za Tosundu. Ima getirmedi. Onunla olan münase rarlı vaziyetlerden kaçınmak tecimen kek nikâh memuru huzuruna çıkacaktır. Yeni başhyan petrol sondajı için betlerinde efendi olan kendisi değil ler için çok zor olmaktadır. dünyanın bir ucundaki bu yere kuru miydi?... Uzun seneler daima ve dai Haceri semavi lan ilk iş merkezi henüz pek küçüktü. ma ayni yerlerde çahştıklan, ayni POLİSTE Geçen salı gecesi, Paris semasından Ve üç bayram gününde henüz işe meyhanelerin ayni masalarında içtik iki haceri semavî geçti. Fransanın muhbaşlanan bu merkeze getirilen malzeme leri halde ona bir gün arkadaş mua Metresini yaralamış telif yerlerinde halk bunun geçişini için nöbetçi olarak iki kişiyi bırakma melesi etti mi?... Onu bir uşaktan da gördü, seyretti, o kadar. Eski zaman Galatada, Kolbaşı sokağmda 8 sayılı ğı kâfi gördüler. beter kullandı. evde oturan kumusyoncu Kiryako, met %larda olsaydı, alelâde tabiî hâdiselerHenüz buraya kadar tren yolu uzanVe öteki bu vaziyeti kabul etti. Neresi Haniyi geçimsizlik yüzünden bıçakla den ibaret olan bu haceri semaviler, mamış. İlk köye varmak için en aşağı den?.. Neden olacak korkusundan. yaralamışhr. Kiryako yakalanmış, yaralı türlü şekillerde tefsir edilir, felâket birkaç saat yürümek lâzım geliyor. Ondan korkardı. Onun dayağından, o lere, harblere işaret sayıhrdı. kadm hastaneye kaldırılmıştır. Halbuki, burada bir nöbetçinin kal nun bazularından, onun herşeyinden Bu münasebetle şu hikâyeyi anlatı Kumar oynarken yakalandılar yorlar: ması elzem ve Tosun bunu bahane ede korkardı. rek köye gitmek istemedi! Halbuki Ve o bu korkuyu istismar etmişti. Dün, Büyükderede Çayıbaşında Ya Hindiçiniye gönderilen bir memur, yaralı adama muavenet istemek lâzım Senelerce bu adamın köleliğinden is şarın kahvesinde Arif, Sabri, Nuri is tenha bir mıntakadaki vazifesi başında geliyordu. tifade etmişti. minde üç kişi kumar oynarlarken yaka yalnızlıktan fena halde sıkılıyormuş. **# Parasını almıştı. Haysiyetini kırmış, lanmışlardır. Bu can sıkıntısı o dereceye gelmiş ki, Acıları içinde evvelâ baygın, sonra tı. Hatta... günün birinde, Saigona şöyle bir tel yarı kendinden geçkin bir halde kal Odanm içinde boğuk bir ses yükse Bir tramvay arabasında yangın graf çekmiş: «Buraya bir haceri semamış olan Mahmud, şimdi tamamile ayı liyor: Dün Şişhane yokuşundan aşağıya inen vî düştü, geliniz». byor. îçeriye çökmüş gözlerle etrafı Demir Mahmud.. Keyif nasıl... 60 sayılı bir tramvay arabası, yokuşun Bu telgrafı çekmekten maksadı, hatıa bakıyor ve Tosunun kendisini kuSonra bunu bir kahkaha takib edi ortasına geldiği sırada birdenbire elek ceri semaviyi görmek üzere oraya â lübeye kadar nasıl getirebildiğine hay yor. trikler kontak yapmıştır. limleri getirmek ve bu suretle birkaç ret ediyor. Deveden büyük fil vardır derler... Tramvaydaki müşteriler bağınşmağa vatandaş yüzü görerek, hasretini gi Bir karış boyu, çöp gibi kolları, bos Demir Mahmud güvendiğin kolları bir ve kapıları açıp kendilerini dısanya at dermek, yalnızlıktan bir müddet olsun tan korkuluğuna benziyen omuzlarile taş parçası bak ne hale koydu?... mağa başlamışlardır. Anna isminde bir kurtulmakmış. Fakat, aradan birkaç Tosun onu nasıl yerinden buraya ka Onun yanına yaklaşıyor: kadm da öteki yolcular gibi kendisini dı saat geçince, biraz fazla ileri gittiğini, dar sürükliyebilmiş?. Bu kuvveti nere Hepimiz can taşıyoruz Mahmud... şarıya fırlatmış ve sokağa düşerek yarabu şakanm kendi vaziyetini sarsabile de bulmuş? Hakikat şaşılacak şey.. Hepimiz... Beden dediğin nedir?... Bir lanmıştır. Tramvay durdurulmuş, kontaceğini düşünerek ikinci bir telgraf çekZavallı Tosun bütün arkadaslarının taş düşer... Bir kurşun deler, çıkar gi ğm önü alınmış ve tahkikata başlanmıştır. miş ve demiş ki: «Gelmenize lüzum içinde bu zayıflığı ve çelimsizliği yü dersin. Müşterileri paylaşamamışlar! kalmamıştır. Haceri semavi geri gitti.» zünden eğlence olmuş olan sıska To Mahmud, yattığı yerde gükredi: Yılan korkusu sun... Esasen, onun ismi Tosun da de Sus, yoksa alimallah seni! Mercanda Pasa hamnda oturan kahğildi ya!... Mahmud bir gün bir içki Öteki birdenbire susuyor.. Biran veci Osmanla Mercanda Çukur handa Melbürn ahalisi, bir haftadanberi uysofrasında ona bu ismi takmıştı. Ve belki de birandan da kısa bir zaman kahveci Ali, birbirlerile müşteriye kah ku uyumuyormuş! şimdi o günü hatırlayınca Mahmud i gözlerine senelerce tattığı korku do ve götürmek yüzünden dün kavga etmişHayvanat bahçesindeki yılanlar araçinde bir sıkıntı hissediyor. luyor. Fakat sonra uzun bir kahkaha lerdir. Bunlardan Ali, Osmaru bıçakla sındaki dört çmgıraklı yılan, esrarlı ile gülerek: Pencereyi açarmısm? yaralamıştır. Yaralı Cerrahpaşs hastanebir şekilde ortadan kaybolmuş ve buTosun tahta barakanm içindekl iki Alimallah, alimallah ne yaparsın sine kaîdırılmış, suçlu yakalanmıştır. lunamamış. Bunlar, ısırdıkları insam iskemleden birinin üstüne oturuyor. bakayım?... öldüren, en tehlikeli cinsdenmiş. Zavallı çocuğu yaraladı Sigara içiyor. Ve hastanın acı ile karaÖteki kımıldanmak istiyor. Fakat Şimdi Melbürn halkı, geceleri ya ran ve fena gören gözleri onun yem can acısile acı acı bağırarak yerinde Yahya isminde birinin idaresindeki 4083 tağa yatacakları zaman karyola altla yeşil yüzünü zahmetle seçiyor. Goz mıhlı kahyor.. ., u. ı >.ı , , r • f«. sayılı yük arabası, Fatihten geçerken 4 rına, dolabların içine varıncaya kâdar leri bir ölü gözü gibi boş ve mânasız. Biliyor musun... tşte benim sıska yaşında Nilüfer isminde bir çocuğa çarpevlerinin her tarafım araştırmakta ,i. Bu gözler hep bir noktaya bakıyor omuzlarım içinde senin yumruğun dev mış ve yaralamıştır. Arabacı yakalanmışmişler. "" lar. rilen bir kaya gibi merhamet bilmez tır. Kahır yüzünden lOtuf Buraya bak... Pencereyi açarmı di. Senin yumruğun başıma indi mi?... Arabacı kavgası sm... Boğulacağım... Müphem bir işaret yapıyor... Şimdi Amerikalılar, boşanma aşini, âdeta iCadıköy iskelesinde arabacı Muzaffer bir vakit geçirme vasıtası haline koy Barakanın içi pek sıcak... Tosun biı yatağın ta yanına gelmiş ayakta duru otomat gibi yerinden kalkıyor... Ea yor... Öteki bu sapsarı yüzün bu çukur ile arabacı Ali nöbet yüzünden kavga muşlardır. Son yıl içinde, Amerikada larında iki ateş kuyusu gibi yanan göz etmişler, bunlardan Ali büyük bir de 175 000 boşanma vak'ası olmuş, rakanm camını açıyor. yani Akşam oluyor, ve yaklaşan bu ak lerin manasmdaki vahşete tahammül mirle Muzafferi ağır surette yaralamıştır. bir saatte otuz karıkoca birbirinden Suçlu yakalanmıştır. şamın hafif serinliği penceredeh içe edemediği için: ayrılmış demektir ki, bu her iki dakiri doluyor... Benimle neden böyle Vonuşuyor kada bir boşanma demektir.Fakat buhBu ne misafirperverlik! Tosun gene hissiz, şuursuz bir ma sun? Diyor... Benimle neden böyle ranm buna da dokunduğu görülüyor. Aksarayda Kürkçübaşı mahallesinde kineadam gibi tuhaf bir yürüyüşle i konuşuyorsun?... Nitekim 1934 te boşanma vak'ası 56;000 oturan Muzaffer ile, evine misafir ge lerliyor. İskemleye oturuyor. ... Tosun diyecekken birdenbire susayısma inmiştir. len çalgıcı Hüsnü arasında kavga çık *** suyor ve sözünü İş bu kadarla kalmıyor... Amerika mış, Muzaffer misafirini ağır surette yaHasta kocaman gövdesile kenardaki Hasan?... daki evlenme mekanizması da, eko ralamıştır. Yarah Cerrahpaşa hastane portatif karyolanın içinde yatıyor. Diye bitiriyor. Öteki ince kollarmı nomik durum yüzünden tadile uğra sine kaîdırılmış, suçlu yakalanmıştır. İş pek kısa bir zamandanberi baş göğsü üstünde çaprastlıyor. mıştır. Eskiden, «nişan bozma» için lamış olduğu için henüz bir elektrik Hasan mı?.. Diye soruyor. Hasan açılan davalar, kanunun kadınları himotör yapılmamış, bunun için baraka ha!... Nasıl sen bu ismi hatırlıyor sun. Demir Mahmudu yere serecek, Az maye eden maddeleri sayesinde, kız da petrol lâmbası \ranıyordu. I.âmba muydun?.. Neden senelerdenberi beni raile Demir Mahmudun canını \erecek tarafı için önemli bir irad şeklinde bibir Tosun. nın kızıl sarı ışığı barakanm açık ka bu isimle çağırmadın? tiyordu. Mahmud dehşetle bağırdı: pısından dışarı süzülüyor. Öteki bütün hayatlarmca bir köpe Halbuki şimdi, erkekler tazminat veAçık kapının önünde incecik yanak ği gibi kullandıŞı bu adama karşı ne Hasan... Yalvarırım... Çıldırma... remedikleri için kadınlar «nişan boz ları üzerinde tıraşı uzamış, zayıf adam den başka türlü bir muamele etmek Ben seni severim bilirsin, bılirsın... ma» davası açmaz olmuşlardır, duruyor. Mahmud ezik vüeudünün mecburiyetini kendinde hissediyor. Onların hepsi şaka idi. Eski Habeş elçlleri verdiği ıstırab içinde inliyor. Bırak Allah aşkına Hasan bu sözHasan ona baktı: Habeşistanm Fransadaki elçisi, şim Ah... Gidip bir doktor bulmalıy leri; bilivorsun ki... Ben seninle her Şaka.. Ayşeyi beraber plıp götürdi Tecle Hawariat isminde bir zattır. zaman şaka ederdim... Şaka... Biz iki dık... mek şaka... Bana senelerce Tosun isHabeşistanın Fransaya yolladığı ilk iyi arkadaş değil miydik?... Kapıdaki adam.. Şimdi kapmm iki mini takıp çarşıda, pazarda, kahvede, elçi heyeti oraya 1700 senesinde git tarafma kollarmı dayıyor ve baraka Arkadaş mı?... Hayır... Ben senin meyhanede, hatta şurada, şu dağ başınmiştir. Bu heyet iki kişiden mürek nın içine bakıyor. yanında bir köpek gibiydim. Kolların da buluştuğumuz arkadaşlar arasında kebdi. Biri Murat isminde bir Ermeni, Ne o... Demir Mahmud bir ko sağlamken arkadaş olduğumuzu biran alay etmek şaka... Dövmek şaka, sövöteki de, önceden Mısırda yerleşmiş düşünmedin. Biran susuyor... Sonra cakarı gibi ne sızlanıp duruyorsun? mek şaka ha! ken, sonra, oğlu ile birlikte cüzzam Mahmud titriyor. Bu titreyişle bü ona daha yaklaşarak: Gülüyor... Acı.. Acı güîüyor. Bu illetine yakalanan Habeş İmparatoru tün vücudü yeniden sızhyor. Sen bana neden Tosun demiyorkahkahalar çözülen büyük bir zembenu tedavi etmek üzere Habeşistana gitO, bu sözü hatırlıyor... O gece, o sun biliyorum... Bunu sen de biliyor reğin gürültüsünü andırıyor. miş olan Charles Jacques Poncet adıniçki gecesi... O da bu zayıf adaına böy sun... O akşam... O geceyi hatırlıyor Şaka... Diyor, şaka... Al.. Demir da bir Fransız doktordu. Bu zat, İm le dememiş miydi?... Evet suratma bir sun ya!... Ben boş bulunmuştum, sana tokat vurup onu yere serdikten son Ayşeyi sevdiğimi söylemiş bulunuyor iMahmud. Bu defa da şakayı Tosun ya paratora, Fransa ile münasebete g:r mesi fikrini verdi. O zaman Fransa ra: «Vay Tosun ne o? ...Bir kocakarı dum ve sen o gece... Avşenin yanında pıyor.. Bu defa da şakayı o yapsın... Bir sıçrayışta kapının yamndaki bir Kralı olan On dördüncü Lui, bu elçi gibi sızlanıp duracağma kalk ta güreş beni küçük düşürmek için... çiviye takılmış olan baltayı alıyor.. Ve heyetini çok iyi karşıladı. Habeş kı edelim, er kısmına bu yaraşır!» demeÖteki telâşla: onu başı üstünde kaldırarak yatağa yafetile Kralın huzuruna çıkan bu el miş miydi?... Ve o gündenberi seneler Hayır, diye kendini müdafaa e geçti. O gündenberi ona herkes «Tosun* diyor... Hayır yemin ederim ...Ben yal doğru yürüyor. çiler ona, resmînameler ve hediyeler Hasan... Çıldırdm mı* diyor. takdim ettiler. nız o gece fazla içmiştim. Kendimi bil Tosun disene bana'.. Iiey ı^emir Bir müddet iş yolunda gitti, fakat Hasta birden içinde tarifsiz bir kor miyecek kadar. Mahmud, Tosun di bana!... 1702 senesinde, Habeş hükumeti, müku duyuyor... Bu sözü tekrarhyarak Hayır, beni küçük düşürmek için Petrol lâmbasının ışığı; baraka du messillerine para gönderemez oldu. Zane yapmak istiyor... Ne söylemek isti onun yanında mahsus o belâyı çıkar yor?... Mahmud ona bakıyor, sesine dın. Mahsus bağırdın, çağırdın ve be varına bir baltayı kaldıran muaz vallı elçiler, memuriyetlerini bırakıp her zamanki hâkim ahengini vererek: ni onun yanında mahsus dövdün... Mah zam bir kol gölgesi aksettiriyor.. Ba ayrılmağa mecbur oldular. Bir gemiye Haydi, şimdi şakanm sıras: de sus... Senden nekadar korktuğumu bil rakanm içinde ezilmiş bir göğüsten hı atladılar, Kahireye gittiler ve orada, ğil, ölüyorum, diyor... ortaklaşa bir eczane açtılar. diğin için sonra gene yumrukla, tekme rıltılı bir feryad yükseliyor: Bu kahbeliktir!... Acı bana... Öteki omuzlarını silkiyor: «Bana ne?» ile beni karşma aldm... Ve bara o sof. mi demek istiyor acaba?... rada rakı içirdin. Ayşeyi dizine alarak: İmdad... İmdad... Oda meclisinin toplantısı Sonra zayıf yüzünü bir ölü maske Ayşe bir kahbe idi. Tecim Odası meclisi tarafından gelesi gibi gergin yapan bir tebessümle: Ben Ayşeyi seviyordum En yakın köye gitmek için saatlerce cek çarşamba günü bir toplantı yapıla Daha değil, diyor. Korkma daha Hasan! yürümek lâzım... Petrol kuyusu ara caktır. Bu toplantıda üzerinde bir türlü ölmüyorsun. Tosun disene... Bana'. mak, sondaj yapılmak üzere kurulmuş karar verilemiyen Oda memurları tekaVe odaya giriyor. Hasan... olan merkez her taraftan o kadar uzak üd sandığı nızamnamesinin son konuş Yaralı ter içinde... ve gözlerini on Tosun di bana.. Haydi. Haydi... ki... ması yapılacak ve kesin (kat'i) bir ka dan ayıramıyor. Akşam olduğundan | Ben bu gece Tosunum ...Hakikî bir ToSUAD DERVİŞ rar verilecektir. İhtiyar nişanlılar Tarihî roman : 24 Yazan : M. Turhan Tan Türkler, kendilerine yakîşan bir Tanyeri yara! mışlar ve doğmak üzere bıılunduklarînî saatlerce önce müjdelemişlerdi! lıse nazınelcrının yerind* Başpapaz kendi düşüncesînîn onay [IVÎinezenger, Mister Zenger adı verile landığını gözü Önündeki uysal sessizlik şarkılardan başka, ruha yiğitlik aşılryaca ten sezerek hemen teşkilâta girişti, öbür bir söz duymuyordu. O şarkılarda can kiliselere adamlar göndererek milletçe landırılmak istenilen bahadırlarıa, şö verilmiş bir karar adını verdiği düşünce valyelerin değeri ise Türklerin Lâyba lerini oradakilere de bildirdi, heyetler se önüne kadar gelişlerile belli olmuj bulu çerek Türklerin karşılanması için çarça nuyordu. buk programlar çizdirdi, bütün Laybah Demek ki onlann Türkü başka bîr bî halkınm büyük kilise önünde toplanma çimde zannetmekte hakları vardı. Çün sı üzerine en öne geçti, savaşa ordu gö kü Türkü görmemişlerdi ve Türkün yap türen bir kumandan heyecanile yürüdü, tıklarını yapan insanlara tesadüf olun halkı da yürüttü, şehir haricine çıktı, he duğunu da duymamışlardı. O halde ku nüz gün doğarken alayını sıraya koydu runtuya kapılmaları tabiiydi. ve beklemege koyuldu. Beklenen Türkler, güneş pek yüksel ilk safta kadınlar bulunuyordu. Man meden sağh sollu tepelerle makaslana zaraya acındırıcı bir biçim vermek isti ovanın bir köşesinden göründüler. Belk yen papaz, erkeklerin temiz elbise giy ufaktefek taşlan da göğsünde taşıyaı melerini istediği halde kadınlann çan se direk direk tozlar, onlann artık gelmek sini duyarak sokağa fırladıklan sıradaki te olduklannı haber veriyordu. Bu tozlaı kılıklarile Türklere görünmesini istemiş atların dörtnala yürüyüşünden ileri geli ti. O, yan çıplak bir kadının en katı yü yordu ve toprağın yüreğinden kopan bi reklerde acı ve acıyış uyandıracağını i terleyışi andırıyordu. leri sürüyordu, çelik bilekli Türklerin ise Evet, toprak buram buram terliyo pek yufka yürekli olduklarım iddia edi gibiydi, san ve uzun bir bulut gibi gökı vordu. Halbuki asıl maksadı akıncılara yükselen bu ter kümesinin ardından d; cemile göstermek ve kendisile öbür pa akıncılar geliyordu. Laybahlıların gözi pazlar için bağış kazanmaktı. Türklerin, dört açılmısü. Merak, korkuyu yenmişti herhangi bir yolla, gözlerine girerse Tcî Hele kadınlar, yere degil*"ğöke göz di • bırokılo'ağıııi umuyordu. Bununla beraber erkekler de kılıkla rmı değiştirmiş değillerdi. Onlar da yan çıplaktı ve hemen hepsi don gömlekle aIaya girmişlerdi. Bundan ötürü de Lay bah dışında yer alan, Türkleri karşıla mıya hazırlanan bu dişili erkekli kalabalık gerçekten bir dilenci sürüsünü andmvordu. Onlann başında bulunup büyük üniformasını, sırmalı cüppesini sırtına geçirmiş olan başpapaz da açlara yol gösteren tok bir adam gibi orada yakışıksız kalıyordu. Herkesin gözü ileride, alevleri görünmez olup yalnız dumanları uçuşan ge ceki ışığın belirdiği yollardaydı. Bir yanm geceyi gündüze çeviren o ışığın doğduğu yerlerden şimdi Türkler doğacaktı. Onlar kendilerine yakîşan bir tanyeri yaratmışlar ve doğmak üzere bulunduklannı saatlerce önce müjdelemişlerdı. Artık bu müjde gerçekleşmek üzere bulunuyordu. Fakat nasıl?... İşte dişili erkekli bütün laybahlıların düşüncesi buydu. HırLaybah ve Lâybahlılar ilk defa olavatistanı, Dalmaçyayı, Alp dağlarınm rak Türk görüyorlardı. Gerçi beş yüz yalçın kollarmı, Dravaları, Gayllan umulmaz bir hızla aşarak, gelişlerini ile kilometroluk dağlı, ırmakh ve sarp ge riye haykıracak sesleri de geçerek bura çidli bir yolu, ileriye ses duyurtmadan lara ulasan Türkler acaba ne biçim a aşmıs olan şu atlılar, onlann umduğu bidamlardı?.. Onlara bütün Avrupa kurd çimde çıkmamışn. Türk te, bilinen ve talar diyorlardı. Fakat bu kurdlarm mil nılan insanlar gibiydi. Ortaçağ masal yonlarca insanı küçük düşüren, küçük larında yaşahlan şövalyeler kadar bile lüklere alıştıran yaman mahluklar oldu insanlıktan dışarı bir şekil taşımıyorlardı, ğunu da gene o Avrupa pek iyi bilıyor hele korkunc denecek hiçbir taraflan du. Lâybahlılar ayni bilgiyi taşımakla yoktu. Fakat bu tabiılik içinde gene bir başve işte o kurdlar önünde her küçüklüğü kabul etmeğe hazırlanmış bulunmakla kalık seziyorlardı. Sözgelimi at üstünde beraber gene merak etmekten kurtulamı oturusları göz almaktan geri kalmıyor yorlardı. Çünkü Türklere kafalarında du. Bu, ne bir oturuş, ne bir duruştu. At bir yüz, bir boy, bir kılık veremiyorlar sırtında bir yarım ehramın yer alışı gibi birşeydi. Ondan ötürü de bin atlı bin yadı. Ortaçağın henüz kapandığı, kapalı nm ehramın sıralanmasını andırarak göz ruhlarm henüz açılamadığı, Avrupanın i kamastırıyordu. Sonra bir yay •> °'~: '""'. • . " .j» » •• • • gibi kıv> r ı l a r a k k a s l k I a r a d a y a n a n k bir koyu ve kara bir bilgisizlik içinde kıvra ° ^ nıp durduğu bir devirde Laybah halk. I erkek belini iki kere saracak kadar genın Türkleri insandan üstün bir mahlÛk ™5llk «zıliyordu. Kadınlann bakıjmı yaH e m e n gibi tanımalannı ve onlara kendilerinden k a n d a ^ b u ? e l l k y a y l a r d l ' başka bir yüz ve endam çizmeğe çalış her kadın, kendi bellerini belki üç kere malarını tabiî görmek lâzım gelir. O gü sarabileceğine inanrverdıkleri bu kolla nün Fransası Roland şarkılarını ırlamak rın asılı durduğu vücudlerde dolaşan kala yiğitliğe özlemini açığa vurup duru nın coskunluğunu düşünüyor ve garib bir yordu. Halbuki tek bir Türkün yüz Ro sersemlığe düşüyordu. İşte bu durumda akıncılar arasmdan landdan üstün olduğuna gene Fransa inan getirerek yavaş yavaş Türklerden biri ilerledi, almanca haykırdı: Burada niçin toplandınız'ı himaye aramak yollanna dökülüyordu. Başpapaz cübbesinin ,önünü ı v kavuştuLaybahlıların Türk akıncılannı karşıla •• . , , 1,1 .. j ı ı rarak koştu. yerı opecek kadar jgıldı: mıya çıktıkları günden seksen yıl sonra* ıaıa* * / ı ı ıı i u ı, S ZI k Fransızlann Kanunî Süleymana .ıgm ~ ' ^ş'Iam.ya geld.k. Laybah, malan işte o inandan doğma bir hare c a n d a n b ı r d o s t * l b l s ı z e k u C a k a ç ı y 0 r ' kettir. Gene o günlerde bütün Almanya (Arhtut oat} belireceklerini umuyorlardı. Hepsi, o za> vallılann hepsi, gözlerinin önünde bira2 sonra beş on bin güneşin birden sıralanıvereceğini sanıyorlardı ve adlan Türk olan bu canlı kanh güneşlerden kendi içlerine dökülecek ışığın sıcaklığıle şimdi • den baygınlaşıyorlardı. Nıhayet ilk atlı ve onun ardından bin ath meydana çıktı, inanılmaz bir hızla ülerek şehrin bir yanına ağdı, ikinci süzü bin atlı ayni süzülüşle beri tarafa geçti, uçüncü müfreze laybahhlara doğru geldi ve birden atlara çark yaptınlarak dÜ2 bir sıra haline girdi. Halk, kendilerine yan gözle bile bakmıyarak şehrin sağına ve soluna ağan atlıların bu biçim dav ranışlanndan şaşırmışlardı, toprağın göğsünden doğar gibi beliren bu aslan sürüsünün kendılerile ilgilenmiyeceğini san mışlardı. Kadınlar enikonu tasalanmış lardı. Çünkü umdukları ışıkta içlerinin yıkanamıyacağını zannediyorlardı. Fa i kat üçüncü müfrezenin önlerinde yer alması üzerine bu tasa dağıldı, heyecanll bir düş arayan gözler yenibaştan açıldı.