16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 Mayıs 1935 Cumhuriyet Dost Yugoslavyada tetkikler : 5 Bclgrad (Hususî) Yugoslavya nin haricî siyaseti bugün üç esasa istinad etmektedir. Bunlar da: Fransa ile olan ittıfak, Küçük Itilâf ve Bal kan Antantıdır. Bunları birer birer gözden geçi reüm: Yugoslavya Fransa dostluğu ve Yugoslavya ile Fransa arasındaki ittifak bugün Yugoslavya haricî siya setinin temeltaşıdır. Bu dostluk ve bu ittifak öyle tesadüfî bır hâdise değildir. Uzun senelerin, müşterek dökülen ve kaynaşan kanların, omuz omuza yapılan muharebelerin docurduğu bir dostluktur. Bunun içın de çok sağlamdır. Daha Harbi Umumî başlamazdan evvel küçük Sırbistan Rusya ile birlikte Fransanın dostu ve müttefikiydi. Harbi Umumide Fransızlar, Sırplarla birlikte Sırp vatanını kurtarmak için kanlannı döktüler ve mevcud dostluğu birbirine karışan kanlarla bir kat daha sağlamlaştırdılar. Harbi Umumî biter bitmez Fransa, Sırbistanın ha misi ve müttefiki olarak sözüne sadık kaldı. Sulh konferanslarından meydana büyük bir Sırbistan çıkarttı. Fransa yalnız bununla da iktifa etmedi, Yeni Yugoslavya devleti ku rulur kurulmaz ona her türlü maddi ve manevî yardımı da yaptı, hiçbir şeyi esirgemedi ve bu suretle bugünkü kuvvetli Yugoslavyayı meydana getirdi. Bunun için Yugosîav milleti Fransava karşı çok medyun ve çok min nettardır. Yugoslavlar Fransava karşı olan bu minnettarlıklannı her vesile ile göstermektedirler. Bugün Belgradm ve Yugoslavya şehirlerinin birçoklannda Fransava karşı min nettarlık heykelleri dikilmiştir. Bu dostluk, yalnız siyasî ve askerî sahada da kalmamış, kültür ve iktısadî sahalarda da tesirini göstermiştir. Bugün Yugoslavyanın hemen her yerinde Fransa kitablan ve gazeteleri bulunur ve bunlar zevkle okunur. Fransız edebiyatı ve Fransız kültürü Yugoslay.^aya.tının her sahasma nü fuz etmiştir. Ayni zamanda birçok Yugosîav sanayl ve ticaret müesseseleri de Fransız sermavesile calışır. Hulâsa bugun Yueoslavya Fransa münasebatı bir dostluk ve ittifaktan çok daha ileridir. Küçük İtilâf, Yugosîav haricî sivasetinin istinad ettıği ikinci temeldir. Bunun esası bundan on üç sene ev vel yani 1922 de kurulmuştur. Bu tarihte Yugoslavva Çekoslo vakya, Romanva • Çekoslovakva ve Yugoslavya Romanva arasmda ayrı ayn aktedilmiş dostluk muahedeleri vardı. Bilâhare bu ayn avrı muahe deler birleştirilip bugünkü Küçük İtilâf meydana getirilmiştir. On üç senelik hayatı esnasında Küçük Itilâf çok büyük işler görmüş, orta Avrupada büyük, sarsılmaz bir kuvvet olduğunu cihana göstermiş tir. Bahusus 16 şubat 1933 senesinde Cenevrede akdedilen yeni on bir maddelik misaktan ve veni organizasyondan sonra Küçük İtilâf 47 milyonluk nüfus ve harb zamanmda çıkaracaçı altı milyonluk ordu ile orta Avrupada en büyük bir kuvvet olmuş ve orada yapılan, yapılmak istenilen bütün işlerde onun reyi alınmıştır. Küçük İtilâf, yalnız askerî ve siyasî bir kuvvet değil, ayni zamanda iktısadî, malî ve kültürel bir kuvvettir. Üç hüku met arasında bu husustaki anlaşma lar çok kuvvetlidir ve har taraf için de faydalı olmaktadır. Küçük İtilâf vasıtasüe orta Avru pada mevkiini sağlamlaştıran ve sul «Zora» ya göre Büyük Türkiyeden giden bir ErTürk mimarı Sinan meni kadını üç yüz bin Bulgardır! franklık mücevher aşırdı Yugosîav Fransız dostluğu, Yugoslavya ve Balkan T Paris (Hususî) Nişanh bir kız... andlaşması, Yugoslav5 a ve Küçiik Itilâf Beyaz bir toz!.. Ve ortadan kaybolan üc bin franklık mücevherat!.. îçinde sihirbazhğın rol oynadığına hükme dilecek bu vak'a Pariste olmuş ve ceza mahkemesine intikal etmiştir. Bir gün mücevherat tellâh Madam Sommeri ahbablarından Madam Pa nosyan ziyarete geldi. Bu kadrn evvelce Türkiyede doktorluk eder ken sonradan işi elmas ticaretine döken bir Ermeninin karısıdır. Madam Panosyan hem sevincli, hem de en dişeli görünüyordu. Madam Sommere dedi ki: « Kızım Jozefin Ayanyanı bili yorsunuz ya? Guillo isminde iyi bir aileye mensub bir Fransızla nişan • landL O kadar mes'udum ki tarif edemem. Yalnız bir şeye canım çok sı kılıyor, param yok, evlenme masraf ları için biraz para lâzım.. Nekadar iyi yürekli oldurjınuzu bildiğim için sıze geldim. Bana biraz mücevherat verin. Tanıdığım bir alıcı var. Mü cevheratı ona satarsam kazancımın yansını size bırakmm. Hem para kazanmış, hem de bana bir iyilik etmiş olursunuz. Madam Sommer bu teklifi kabul ederek, nekadar ahbabı, tanıdığı varsa hepsini dolaşır, satılık mücevheratı toplar. Bu mücevheratın kıymeti üç yüz bin franktır ve içlerinde en güzel parça da on iki kıratlık pırlantadır. Madam Sommer mücevherleri toplar toplamaz hemen faaliyete geçer, Madam Panosyan ve Jozefin Ayan • yanla birlikte, alıcıyı aramağa giderler. Fakat, bu meşhur alıcı, maalesef hiçbir randevüye gelmez ve kadmlan Trokadero bahçesinde beyhude bek letip durur. Madam Panosyan: « Bir daha sefer elbet yakalanz, ne yapalım bugün böyle oldu.» der ve Madam Sommeri o gün evine ye • meğe davet eder. Kadıncağız daveti kabul eder. Ertesi akşam ikinci defa olarak gider ve biraz rahatsız gö ründüğü için ev sahibi «iyidir» diye kendisine beyaz bir toz verir. Bir bardak suda eriterek içtiği tuz Ma dam Sommeri adeta kendinden ge çirir, tam bu nradm da Mî>*mazel Ayanyan yanına yaklaşarak: Alıcı geldi. Mücevherleri bana verinde göstereyim, der. Kadın yan uykuda, yan uyanık, daima üzerinde taşıdığı mücevher leri kızın eline verir. Madam Sommer, mücevherlen o rada bırakarak evine döndüğü za man, merdivende bir baygınlık ge çirerek yere yuvarlanmış ve kolu kırılmıştır. Hastanede, kadınm zehir lenmiş olduğu anlaşılmıştır. Madam Sommerm şikâyeti üzeri « ne Panosyanın evinde yapılan araş tırma neticesinde, müeevherlerin bir kısmı divanm somyesi altında, bir lasmı da tavandaki elektrik fanusunun içinde bulunmuştur. 12 kırathk pırlanta meydanda yoktur. Nişanh kız, nişanhsı ve annesi fcısmen itirafta bulunmağa mecbur ol muşlardır. Bu itiraflar birbirini tutmamakla beraber, adliye, Matmazel Ayanyanı bu suçun faıli, annesini suç ortağı, nişanhsı Guilloyu da hırsız yatağı addetmektedir. Üçü de ceza mahkemesine verilmişlerdir. Muha kemeleri 18 mayısta görülecektir. Vugoslavyanın bugünkü haricî siyaseti Cahil bir BulgarmİPariste meraklı bîr safsataları dolandıncılık Almanya tatıbalarıt Berli nden Hamburga. Berlin mi güzel, Hamburg mu? Uçan tren Famburgun meşhur hayvanat bahçesi ve Vahşi Hayvanlar Mürebbileri mektebi Yazam Abidin Daver Dahi Türk mimarı Sinanın şaheseri Süleymaniye Yugoslavyanın yeni hükumddrt İkinci Piyer hu tesis eden Yugoslavya, Balkan Antantı vasıtasüe de Balkanlardaki va ziyetini sağlamlaştırmış, mevkiini kuvvetlendirmiştir. Belgradda temas ettiğim Yugos lavya zimamdarlannın Ba'kan An tantına büyük bir ehemmiyet ve kıymet verdiklerini gördüm. Balkan Antantı, Yugoslavyaya kuvvet ve emniyet vermiştir. Onun Bal kan hududlannın masuniyteini te min etmiştir. Balkan Antantı ayni zamanda müteveffa Kral Aleksandnn da emeği geçmiş eserlerden biridir. Bu itibarla da onan Yugoslavyada kıymeti bü yiiktür. Diğer taraftan Balkan Antantmda Türkıve de azadır. Türkiyenin Bal kan Antantmda aza bulunması Yu • goslavlar nazarında bu Antantın kıymetmi çok yükseltmektedir. Yugos lavların Türkiyeve ve Türklerin verdiği söze karşı fevkalâde büyük bir itimadlan vardır. Yugoslavyanın diğer devletlerle olan münasebetlerine gelinee, bu devletler, İngiltere, Almanya ve daha bir çok devletlerle olan münasebetteri de çok düzgündür. Yugoslavyanın İ talva ve Bulgaristanla olan münase betlerinden gelecek makalemde ayn olarak bahsedece&im. Macaristanla olan münasebatı da son zamanlarda hiç fena değildir. Yugoslavvada bulunduğum müddetce Macaristana karşı hiçbir husumet ve düsmanlık görmedim, hissetmedim. Yugoslavlar, Macarlara karsı ta arruz emeli beslemiyorlar ve Macarlardan da Yugoslavvanm tamamivetı mülkiyesüıe hürmet etmesini isti yorlar. Umumiyetle Yugoslavyanın bugünkü haricî siyaseti son derece pasif, son derece sulhçudur. Yugoslavya hiçbir devletten bir sey istemivor. Hiç kimsenin topraklannda gözü yoktur. îstediği şey, yalnız başkala nnın da onun topraklannda gözü olmaması ve onun tamamiveti mülki yesine hürmet etmesidir. İşte bu kadar! Bugoslavva bugün millî vahdetini tamamen elde etmiş bir haldedir. O nun yegâne emeli sulh ve sükunetle bu millî hududlan içerisinde terakki ve inkişaf etmek. millî vahdetini sarsümıyacak bir hale getirmek, ayni zamanda sulhta büyük bir âmil olmaktır. İşte bu sebeble Yugoslavya sul hun temin edildiği her yerde vardır ve daima da olacaktır. Memduh TEZEL Bu başlık bizim değildir. 1/5/935 tarih ve 4752 numaralı Zora adlı Bulgar gazetesinindir. Zorada bu başlık altında çıkan ve Dvenedikof imzalı yazı şudur: c 29/4/935 tarihli gazetenizde bü yük Türk mıman Sinanın klişesini gördüm. Onun soyu hakkında bildi diğimi aşağıya yazıyorum: 1913 Bal kan Harbinde bız Edirne kaleleri ne ateş ederken Kral Ferdinand camiye ve minareye (Selımiyeye olacak) top mermilerini isabet ettirmemekliğimizi emretmişti, fakat ateş hattunızdan ilerisi görünmüyor, harita ile ateşi idare ediyorduk. Bu emre tevfıkan havadan bırkaç mermi a şırdıksa da yanlışlıkla iki merminin Selimiyeye isabet etmiş olduğunu Edirnenin sukutundan sonra gördüm ki bu mermilerden bırisi avluda ın filâk etmiş, diğeri de bir minareyi hafifçe rahnedar etmiş. (Bu da yanlış; caminin şarkı şimali cephesindeki kontrforlardan birisindeki bu izi Türkler bir türlü silmek istemiyerek saklıyorlar). Ben camiden (Selimi yeden) çıkarken üç hocaya tesadüf ettim. Bunlardan birisi Şumnunun Âli!... mektebinde profesördür! Beni tanıdı ve konuşmağa b'aşladık. Üçü birden bana sordular: (Sen mimarm imzasını gördün mü?..) dediler. Hayır, dedim. Dördümüz birden tekrar camiye girdik ve bana caminin ortasıdaki meyzin mahfelinin istinad et tiği direklerden birisinde mevcud ve mermer üzerine resmedilmiş ters lâ leyi gösterdiler. Bu Laludur ki bu isim mimann ismi imiş ve bu lâle de imzası imış. Bu imzanın sahibi olan Bulgar bu camıyi yaparken henüz islâmlığı kabul etmemiştir ki lâlenin ters resmedılmiş olması da bunun senbolüdür, kendisine sonradan Si nan adı verilmiştir. •*• Şu yazıyı okurken adamm gülece ği geliyor. Fakat acmacak tarafı daha kuvvetli... Anlaşılan Balkan Harbi kahramanlarmdan birinin, işsiz kalınca gene Don Kişotluğu tutmuş, bu sefer de Türk kültürüne kılıc sallamağa kalkmış! Fakat ne fena ki salladığı kılıc kötü bir tahta parçası, paralamak is tediği de sert ve çetin bir kaya!. Biz bu adama dö'nüp demek isteriz ki: Sinan Türk tarihinde söylenmiş ve tanmmış ve Edirnede Bulgar olmadanü çok evvel İstanbulda ayrıca Selimiyeler yapmış bir yüce artistı mizdir. Fakat biz bugünkü araştırmalarımızda ondan daha evvel yüce mimarimizin ana hatlarını bulmuş ve kurmuş, daha yüce artistlerimizi bu luyor ve görüyoruz ki bundan son ra bunlan da anacak ve bütün dün yaya tanıtacağız. Sen böyle müfsid liğe kalkışır da bu marifetine de bir millî süs vererek milletine aşılama ğa uğraşırsan eminol ki milletine çok fenalık etmiş olursun! Zira bu hasedcilikle bütün Bulgar milleti sinir illetine tutulur. Eğer Bulgar mületiıun kültür tarihi yoksa ve geçmişte böyle ün salmış artistleriniz yoksa, ça hşır bundan sonra çıkarırsınız de mek isterdik!.. Halbuki biz bu ihtan Dvenedikof adlı zata tevcih edemi yeceğiz. Çünkü bu zat pek cahil ve belki de maluldür. Ve bu iddianın ve bu yazınm ilmî bakımdan hiçbir tu tar yeri yok ki cevab verebilelim. Ancak bu ihtarı (Zora) ya tevcih eder sek yerinde bir iş yapmış oluruz. Hem (Zora) gibi ağırbaşlı bir komşu gazetesinde üç gün evvel Sinan hak kmda munsifane bir fıkra intişar et mişken üç gün sonra ayni sütunlar da böyle bir deli saçmasının intişa rma bakmca işin içinde bir müvaze nesizlik de görülüyor. Gül, karanfil ve lâle çiçekleri Türk tezyini san'a tinde çok eskidenberi ilham kaynağı I olmuştur. Fakat haber verelim ki | burada görülen lâle de o lâle değildir. Eğer Zora gazetesi rica ederse Selimiyedeki ters lâlenin Türk kül türü tarihinde bir yeri olmadığı halde halk dilinde bunun için söylenmiş Berlinle Hamburg arannda işliyen ve saatte 160 kilometro saratle giden tren Hamburg, 4 mayıs Berlin mi, Hamburg mu) Hangisi daha güzel? îkisini de iyice ve doya doya göremedim. Belki de onun için karar veremiyorum. Mu hakkak olan birşey varsa Almanyanın bu iki en büyük şehrinin en az birbiri kadar güzel olduklandır. Berlinde bizi soğuk ve kar karşıla mışü. 1 mayıs bayramı merasimindc bir yayli titremiştik. Hitlerin bile bize havasınm fenalığından bahsettiği Hamburgda ise üç güzel bahar günü gördük; ılık, hatta sıcak günler. Senenin 365 gününden 200 ünün yağmurlu geçtiği sövlenen bu şehirde hava o kadar güzel ki adeta aynlmak istemi yoruz. Bu sahrlan yazarken otelin penceresinden dışarı bakıyorum. Etrafı sıra sıra ağaclar ve muhteşem binalarla bezenmiş bir göl, daha doğrusu bir Halic karşısmdayız. Suyunun e«mer olmas'ndan başka bir kusuru yok. îstanbulun mavi sulan burada yok ama eksik olan yalnız bundan ibaret; fazlalannı ise saymağa dilim varmıyor. Hamburgun serbest liman kısmı gibi asıl şehirde de bir hayli kanallar var. Hatta otelimize yakın bir sokak. Vencdik daha dogrusu Danimarkann payitahtı KopenKag «ibi... R'zim sabık limancı Hamdi, İstanbulda köprüye lüzum olmadıpmı ve Halicin iki kıvısmda feribot isletilmesi ihtiyaca kâfi olduğunu iddia ederken yanılmıvorsam Hamburgu misal getirmişti. Halbnki Hamburgda muhteşem demir köprii ler dolu... Biz Hamburea uçan trenle geldik. Bu tren saatte 160 kilometro gitm'>kle olduğu için bu ismi tasımağa lâvıktır. Daha îstasyondan kımı'dar kımılda maz sürati yanm dak'ka geçmeden 50 kilometroyu buldu. Bu kcrkunc sürate ragmen. bi^im Havdarpaşa Pendik rrenleri kadar sarsılmıyor. Ravla nn üsründen yag eibi kayıp gidivor. Adi ekspreslerle 100, münhas'ran otomobüler için yaD''mn asfalt vol'arda lüks bir otomobille 125, uçan trenle 160, tayare ile 240 kilometro almağa alışhk. lstanbula pelince, herşey bize kaplumbaea eibi ağır gelecek. Uçar tren 265 kilometroyu iki sa atte alarak bizi Hamburga bıraktı. Bövle bir trenle Sirkeciden Edimeye iki buçuk, Haydarpaşadan Ankaraya dört buçuk saatte gitmek kabildir ama bu sürate dayanacak demiryolu nerede? Hamburgun hayvanat bahçesi meşhurdur. Fakat burası şimdi alelâde bir bahçe değil,, vahşi ve yabani hayvanlar pazandır. Hususî bir müessese halinde idare edilmektedir. Avrupadaki bütün emsalinde görülen hayvanlar burada da var. Fazla olarak bir gerrçe danla babası aslan, anası kaplan olan melez, Almanlann tabirine göre piç bir mahluk ta var. İnsanların zorla yetiştirdiği bu mahluk, azçok hem babasma, hem anasına benziyor. Babasmdan hafif bir yele almış, anasınm r>ostundaki çizgiler, daha silik olarak kendisine miras kalmış. Fakat umumivetle aslandan ziyade kaplanı andınyor. Bu bahcede hayvanlann büyük bir kısmı, hendeklerle aynlmış yerlerde serbest geziyor ve yaşıyorlar. Bahçede, bir de vahşi hayvan ter • bivesi mektebi var ki burada mürebbiler, bu yırtıcı mahlukları terbiye ve onlara, insanlara nasıl şaklabanlık etmek lâzım geldiğini öpretiyorlar. Bu mektebe gittik. İlk defa olarak iki beyaz ayı, üç siyah ayı, iki kaplan, üç aslan kanlan piçinin bir arada oynadığını gördük. Bu hayvanlar ki tabiatte yanyana geldikleri zaman he men boguşurlar bir mürebbinin kam çısı altında perende ahn duruyorlardı. Her biri ayn ayn marifetini gösterdikten sonra, hepsi birden bir hayvanlar cemiyeti akvamı içtimaı kurdular. Muhakkak ki kendilerinin korkunc azametini kepaze eden, insan oğlımun mütemadıyen çaklıvan kamçısından şikâ yet etmislerdir. Şempazelerin saklabanlığmdan ba^se lüzum var mı? Darvin nazarivesinin doğruluğunu tas^ik ettirecek kadar insana benziyen bu maymunlar, kendilerine bakan Almanla cocuk gibi oynayıp duruyorlardı. O da, bu mavmunlara tazp üzüm yediriyor, süt hulâsası içiriyordu. Filler, kendilerinde asla tasavvur edilemiven bir incelik ve nezaketle vüksek zekâlannı gösterd'ler. Kalın derilerinin ve tıkız vücudlerinin çarliston, vals oynamağa. ön veya arka ayaklarım havaya dikme^e, iki ayak üstünde yürümeğe ve elleri üsrtinde sakul durmasa, Alman askerleri t^ibi kalcadan ad'm atarak resmi f;erid vapmaSa, salta durmağa müsaıd o'duŞunu isnat ettiler. Annesi ön ayakîarına vakm memelerini sallıya sallıya marif^tîer yaparken minimini kızı da etrafında dolaşarak onu seyrediyordu. Dört filin en büyüsü olan bavan fil, mürebbisini ağzında taşıdı. Yere yattığı zaman üstüne ayağmı sadece koydu, fakat basmadı. Bürhan Belgenin dediği gibi iyiliğin timsali olduğunu insanlara anlatmak istedi. Nihayet fillerden biri ağzına bir mendil alarak sallıya sallıya bize veda edip gittL Ne hisli ve ne zeki, bilhassa ne terbiyeli hayvanlar. ABİDlN DAVER Türk Cerrahî Cemiyetinin aylık toplantısı Türk Cerrahî Cemiyeti aylık top lantısım Haseki hastanesinde profesör Kemalin başkanhğında yapmış tır. 1 Ahmed Kemal, böbrek isti salinden sonra kalan bir kasaba na • sunnm ameliye ile kapandığını gösteren bir hasta takdim etmiştir. 2 Röntgenci Kâzım, nadir tesadüf edilen birkaç kemik anomalisile di rekt radyografide görülen bir safra taşı vak'ası göstermiş, Halid Ziya buna benzer iki vak'adan bahsetmiştir. Bu hususta Rıza söz almıştır. 3 Adnan, peritonun ve batın cidarınm tâli ekinokok keselerinden bahsederek dört vak'a göstermiş, profesör Murad bu husustaki müşa hedelerinden ve operatör Kâzım İsmail teşhis meselesindeki miyarlann kıymetine dair üç vak'asından bah setmiştir. Gelecek toplantı Cerrahpaşada vapılacaktır. çok güzel Türk efsanelerini de aynca hikâye eder ve bu efsanelerin doğum yerlerini de söyleriz. Fakat daha evvel şu mühim nokta temenni olunur ki Zora gazetesi ta rih ve ilim mevzuunu böyle cahil ve malul kalemlere verip sözü ayağa düşürmekten ve binnetice gülünc ol maktansa, bu yüksek mevzuu Bulgar âlimlerine ve Bulgar san'atkârlanna terkestse dürüst hareket etmiş olur. Çünkü ilim ve san'at arsıulusaldır ve bu yolun yolculan birbirierini tarur ve anlaşabilirler. Mimar Sedad ÇETİNTAŞ Gazi Ântebde yapılan buz fabrikası Uzunköprüde himaye edilen çocuklar Ğazi Anteb (Hususî) Evvelce karlar çuvallarla kuyulara nakledilir ve saklanırdL Sıhhati umumiye üzerine muzır olduğu görülen bu halin önüne geçmek için Belediyece çareler aranümış, nihayet bir buz fabrikası inşasına başlanılmıştır. 34 bin lira sar file meydana gelen fabrika bu sene ikmal edilmiş ve yapılan buzlar satıhğa çıkarümıştır. 15 kiloluk kalıblar 30 kuruşa satümakta, bu hal halkm rağbetini daha fazla celbetmektedir. Gönderdiğim resim buz fabrikasının makine dairesini göstermektedir. Himaye edilen yavrulardan bir grup Uzunköprü «Hususî» Kazamızdaki Çocuk Esirgeme Kurumu çok iyi çalışmaktadır, mekteblere devam eden 92 yoksul çocuğa iki aydanberi öğle yemeği vermektedir. Bu yemek mekteblerin dağıl masına kadar devam edecektir. Yoksul çocukların karmlarını doyuran Çocuk Esirgeme Kurumunun bu güzv1 ve hayırlı işi kazamız halkı tarafından takdirle karşılanmaktadır. Kurumun daha geniş bir is görmesi için memleket zenginlerinin yardımlarını esirgememeleri lâzımdır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear