Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhvrtyei 23Kâmmuewel 1 9 ^ 3 = • | Cengiz Han TEFRiK* 69 Yazan: M. TURHAN ' SERBEST SÜTÜN Ruh var mi, yok mu? Tıp Fakültesi Ordinaryusu Mazhar Osm<m Beyefett' diye ikinci açık mektap MuhLerem efendim; nri^ı :, r »r^iğj n iz flk dersmiz de ''':"üerin kabul ettiği gibi vücutten avn bir ruh yoktur!» diye kat'î bir hüküm verdiğinizi gazetelerde okuyunca bunu sahsî bir düşünceniz olarak mı yoksa ilim namma mı söylediğmizi 28 teşrinisani tarihli Cumhuriyett^ri açık mektubumla anlamak istemiştim. Kendim de dahîl olduğum halde cevabımzı sabırsızlıkla bekliyenlerin daha efcraflı müstefit olmalan için bu mekhıbumda konfertaısınızın başka bir noktasına dokunacağnn: Kısrı dimağ, diyorsunuz Ruh dediğimiz, faaliyetin makarndır. Kısn dimağtn alt tabakasmda vücut maki nesini isleten bir motör olan ruhu, eserlerile görüyoruz. Kı»n dimağ, an lamanm, söylemenin, duvmanm, hareket etroenin, düşunmenin, istemenin yeridir. Dimağ ve kışn dimağ ile bedenî faalivet'er ve düsünme arasındaki fizi vo'oî'k münasebe* kabili mkâr değil • dir. Bu münasebet ilmen tahakkuk etmistir. Fakat bütün ruhî hâdiseler bu münasebetin dar çerçevesi içine gir mis nvdir? Meselâ daima de?i«me«e mahkum olan uzviyetin, (beyn) in hiç değismiyen (ene) yi, (ben) lik mefhumunu nasıl temin edeb : ldiği; maddenin nasıl bir mekanizma ile Utemek, müteessir ohnak, hassalannı kazandığı; uzviyetin maruz kaldıgı fizîko simik hâdiselerle iyilik, fenalık, doğruluk, yanlıshk, haklılık, haksızlık m»fhumlannın ne suretle vücude gelebildiği; kı.«n dimağda hesep, bendese, tecrit, tamim ha'salarmın ne veç • hile tahassul ettiği ilmen taayyün et • miş midir? Bunlarm hepsi işte orada olu • yor! Diyebilirsiniz. Ve biz de size olan fartı itimadımızdan «amenna!» der, inanınz. Fakat bizim inanmarmz kâB değildir. Medenî dünyadaki bütün î lim »damlannm da iman etmesi lâzim dir. tş bövle midir? Bütün ruhî hâ diseleri, ilim adesesile göriip tetk& edebiliyor muyuz? Meselâ sizin de hocanız olduğunu belki tasdik edeceğiniz Şarl Rişe ze kâyi beserin henüz anla«ılamıvan tarzlarda anlamak ve bilmek kabiliyetin • de olduğunu söyled3<ten ve bazı kinv selerin (premonition) istikbalden haber verme hassasuıı haiz olduklanna kat'ivyen inandığını itîraf ederek kendisinin de bu volda btrçok mü«ahedeleri oldupTmu ilâveden sonra şöyle bir vak'a naklediyor: '1913 senesi tesripı'san>s?nde, TQ han Harbmden evvel) doktor Tar divö, bu yüksek sah«iyet zivaretime gelerek e^^mmiyetle bana an'ptmıştı: « 1869 sene^mde (vani 1870 muh«rebesinin arifesinde) Sonrel, isminde biır arkada^mla (L"1'senbur«;) bahcesinde germivorduk. Bir aralık arkadasım kpndmden ştecer gibi oldu ve bana «tuhaf sev! dedi, seni asfeerî üni forma ile p^riiyonım. Kasketine oara savıvorsım. Îste şimdi de simendifer desin.. Nereye gidivorsun? Ha!.. Sedana jyiHîvoctun... Allahım ne deh »et! Lâk'n bu korkunç birşey!... Bu, ne kıtal yahu!... FVat ben... A ben de ütvformalıyım. Uç gün gecmeden ben ö'üvorum... Sen benim rocukla n n a bî»ltac?ksnı, kilıvorsun. Dur, dur... Bak... KHc sene daha B'eçiyor... A man ne kan, ne kan!... Bu r*e kıtal!... Lâkin Fransa i«te Kolonv, Ren, KoSNnsa kadar 3er'emw bulı»r>»rvor. Ey Fransa! Sen en büyüksün! Ve bütün mi'letler senm hayranmdnr! B« mucîzevî kesfîn birinci parca» (1870 mi'harebesinde) aynen tahakInık etti. Simdi size kostum, geidhn. Ci^kii 3dnci parcanm da tahakkuk etm«*si zamanı ge'mis bulunuvor. «Doktor Tardiyönihı bu sözleri bana 1913 te (Cihan Harbinden evvel) sövlemis olduğunu tekrar etmeliyim. Mevsuk olan bu vakıa bir («relecek ten haber veriş) hâdisesi değil midir? Fîkri b«şer için isHkbalde olacak şeyleri vuînıundan kırk sene evvel kes fetmek imk?iM mevcut bulunduğu hakkmda bizi düşündürse yeri yok mu dur?..» Siz buna ne dersiniz, üstadun? Kışn dimağ bu hâdiseyi de izah ediyor mu? Ben burada kendi müşahedele rimden bahsedecek değilim. Bilâkis profesör (Charles Richet) Şarl Rişe nin anlathklarma sizinle beraber (masal!) diyip geçeceğun. Fakat aksini iddia etmek, onu ve onun yüksek ta mdığı dostlarmı yalana çıkarmak için elrmizde ümî bir delil var mıdır? Felsefe sahasında kendismden ne • kadar aynlırsak aynlahm, fakat iKm sahasmda o büyük ustatla bhIesme • miz lâzım gelmez mi? Ve sizin po • zitif ifadelerinizle onun metaosişik i • fadeleri karşılasacak olursa birlesme • nıVe imkân tasavvur olvnabilir mi? Muhterem üstadun! Mesele matbu • ata aksetmesevdi talebenizle sizin aranızda geçen sözlere benim kanşmak • lığun fuzuli olurdu. Fakat mademki bir kere aksetmistir, efkân umumiyeyi temsfl eden matbuat bo meseleler Millî hayatımız, bugünkü millî varlısfimız yüce bir Fahsiyetin, yüksek bir dehanm uçurumu gülşen yapacağına en muhteşem bir bürhan teşkil eder! Bir harp tarihi yazmadığımız için şimalî Çin krtasının Cengiz bayrağı alhna girmesini intaç eden muharebeleri birer birer gösteremiyeceğiz. Yamız Kinlerin Tiirklerle, yani kendi ırktaşlarile boğazlaşa boğazlaşa Türklükle • rini anlamış ve uzun bir mhizam dev resioden sonra Tiirk gibi harbe basla • naış olduklannı kaydetmekten geri katamıyacağız. Bu, tarîhte pek nadir görülen bir uyanıklıktır ve Cengizin birkaç ordusu Avrupanın göbeğinde dolasırken mühim bir ordusunun şimalî Çinde tam yirmi dört seae uğraşması da bu uyanıklık yüzündendir. İlkin bir Çinli gibi silâha el atan Kinler, biraz sonra her ferdi bir silâh tannsı olan • Türkler gibi boğuştular, şerefle ölmeği becerdiîer, Cengizi geri atamamakla ber?ber Sungları her noktada ezdiler. Bu kanh çarpışmalar sırasında bir gün, Cengiz de neş'elenrrüsti, Kinlerin (Pekin) den sonra payitaht yaptıklan • Sansu kenanndaki Piyang King şfihrine hücum eden askerlerin arasına karısarak toz içinde, toorak içinde • tıpkı bir nefer gibi • döviişüyordu. Onım bir avuç askerin önünde üzerine abidığı istihk^m, gene bir avuç ceri tarafSndan müdafaa olunuvordu. Herkes ve bizzat Cengiz, sehrin kalbmi bu kü« ç«k 'stihkâmın teskil ettiğini sezivordu. öbiir bürrler, kuleler, duvarlar ve faendekier hep bu istihkâmdan kuvvet a'ıvor gibiydi. Bu sebeole Cengiz, anî bir feveran ile miğferini ahnıs, yayuıı ve oklannı bırakmıs, yalın kıhc oraya ati'rmştı. Sehrin kalbini kendi elile parça'amak istiyordu. tstihkâmdakiler uzun ve kanlı bir saat, Cen?izm ve vamndakilerin hücumuna göinis gerH'ler, yerlerini bırak madılar. Fakat Hanlanm b'r taş yı^ınınm önünde cırpımr sfören lcumandan iar en serme askerierim böliik böiük oraya gönderivorlardı, Centrizin hücum huv^etîni d?kika bawıa çoğaltıvorlardı. Bir aralık o i<stir»k=m, omuz kuwetile vıkılacak bir h?!e sreldi, çünkü on'Hde bin'erce çeri toplanmısb. tst*» o vakit, ta^Iarm arkasm'lan ok atın duran ve ileri atılanlara ö'üm serbe*> sınıan bir avur msanm birden ayağa ka'kt'Si ve C=TH»'r'''erin ortasma ahldıpı «*örüldü. Onlar. diri diri içine kanar"''kl»n mezann yık'l»eağı nı sezerek ö'ümü acıkta aramağa kosan serdengeçtiîerdi ve Vaşlannda iri yapılı bir adam bultmuyordu. Erliğin, mertce cürefin ezelî hayranlan»dan olan Cengiz, Darc?'amak istediği kfl'bin ayaM*nar?k k»ndi kucağına a tıldığını göriince bir lâhza sasırdı ve sonra bu yüksek ces»rete bürmet gös • termek, muhakk?k bir ölüme doğru kosan fedailere havat vermek istedi. Kücdik bir emirle, kü<"ük b>r îşaretle bu ; dilpfmi yerine getirebil rdi, on1a« diri hıtturarak ö'ümcîen kurtanHı. Ffkat bu emri ve bu isareti veremedi. Çünkü o iri yapılı adamın Köşlük Han olduğu • nu tammıstı. Evet, Piyang King şehrini, amansız bir hücuma karsı düsmekten korjyan ve o sehrin kalbi rolünü oynıyan cesur asker, Köşlük Handan başkası değildi. Arkasına sığındıeı Mtihkâmdan dısan cıkar çıkmaz canlı bir yıldmma dönmüstü, yanındakilere de avni mahiyeti aşdıya • rak dört tarafa ölüm daeıtmağa koyulmushı. Cengiz, candan düşmanını böyle bol bol can alır bir vaziyette göriince, daha doğrusu onu tanıyınca ilk düsüncesinden sıyrı'dı, tasarladığı emrin büsbütün tersini haykırdı.. Koman, dedi koman, şu iri yılanın başmı ezin! Kılıç, balta, topuz, biçak, yumruk, kement ve bunlara sarılarak Köşlük Hanın başında kümelenen kkı, kısa bir l'^zada onu devirdi. Arkadaşlan kendinden evvel yıkılmışlar, ezilmişler, didim didim edilmişlerdi. O da yara ve kan içinde upuzun yatıyordu, can vermek üzere bulunuvordu. Cençiz, can düşmamnın sukutunu göriince heyecan içinde koştu, askerlerini yara yara i lerledi, büyük mecruhun başucuna geldi, yere çömeldi: £h, dedi, şimdi ödeştik. Sen beni böyle yıkmıştın, tenimi delik deşik et • miştin. Bana sunduğun acıyı sana ge • ri veriyorum. Ne yazık ki seni kurtaracak Kaydo çocuklan yok! Köşlük Han, güçlükle gözlerini aç tı, birşeyler söylemeğe savaştı. Fakat kelimeler, kanlı tükürükJer içinde si lindi, havaya dökülemedi. Cengiz de, daha acı sözler söylemekten sıkıldı, geri çekilmeğe hazırlandı, ayağa kalku. O vaziyette düşmanının son nefesini, kendi ciğerine geçirmek istiyordu. îste bu suada Köşlüğün yerlerde sürünen ölü arkadaşlarmdan biri dirilir gibi oldu, kuvvelti bir kumldanışla yerinden yan doğruldu, ölü, fakat anla şüır bir sesle haykırdı.. Han, yiğit han, beni diri kaldı sanma, ben de ölüyorum, seninle bile geliyorum. Bu ses, şefkatli bir buse gibi Köşlük Hanın yiizünü aydınlatb, kanlı salya larla dolu dudaklanna bir tebessüm getirdi ve o, bu ayduılıkla, bu tebessümle son nefesini verdi, mes'ut bir ölüm le rolünü bitirdi, sahneden çekildi. Çünkü sevgilisi Işık Hanımın, hayatta ol duğu gibi bu göç deminde de kendin • den aynlmadığuu ve bu aziz sevgili • sinin Güncüye eş yapılamıyacağını an lamıştı! Cengiz, ölürken de vefa ve muhabbet terennüm eden Işığın bu son tera • nesinden büyük bir iç sızısı duydu, bütün bu ölülerin bir yere gömülmesi emrini vererek geri çekildi, dalgm dalgın otaguıa döndü. Ordu bu dönüs sıra sında Piyang King şehrine giriyordu, kalpsiz kalan bu yerin altmı üstüne getiriyordu! *** Büyük müverrihlerin tarih felsefe si noktasından ihtilâfa düştükleri mü • him bir nokta vardu*. Bunlardan bir kısmı büyük şahsiyetlerin vakıalara başka mecralar verdiğini, olacak ve olu yor gibi görünen hâdiseleri değistire bildiklerini, bir mületm hayatına adeta yenilik getirdikîerini söylerler. Bir lasmı da aksini iddia ederek tarihî şahsiyetlerin hâdiseler elinde oyuncak olduğuna zahip görünürler. Bu gibilerin fikrince tarihin esas hatlan değişmez, milletlerin bünyesinde yasıyan ve ırkî hasletler gibi kökleşen an'aneler silinmez, bu suretle de hâdiseler o hatlann ve o an'anelerin çizdiği istikamet ü zerinde doğar, yaşar, tesir yapar. Ge ne onlartn iddiasına göre hirbir insan, tarihin zarurî yüriiyüşünü durdura maz. Biz, kendi düşüncemizce, birinci nazar noktasmda doğruluk görenlerde • niz. Çünkü millî hayatımız, bugünkü millî varlığimız yüce bir şahsiyetin, yüksek bir dehanm ucurumu gülsen yapa • ca^ına ve yokluklardan göz kamastı ncı varlıklar çıkarabileceğine en muh • teşem bir bürhan teşkil etmektedir. Fakat ikinci nazar noktasını ileri sürenlerin de, söyle bövle, hakkı yok değil. Cünkü bazan hâdiseler, büvük şahsiyetleri doğuruyor. Nitek'm Cengizi bu yoldan, büyük zaferlere kavusturan, tarihe maleden devrindeki kansık ve çaprasık vakıalardır. Türk Uluslanmn ayn birer hayat gecirisi olmasa ve bu hayat, büyük devlet teşekkül'eri cerevanına karsı avkırı di^mese, Cengi? Han nihayet bir Moğol Beyi kalacaktı. Sezilmiven, fakat yaşıyan bir ihtiyaç o na rehberlik etti, dağınık kuvvetleri birlestirmesmi kolaylaşbrdı. Şimalî Çin zaferinden sonra da onu garbe yürüten hâ^iselerdir, hem de a mulmıyan hâdiselerdir. Bunlar, Cen gizin hulyasına hakikat kostümü giydiren birer âmil oldular ve şarkta isliyen silâhşor bir zekâyı garbe sürükledi • ler. (Mabadi var) Türkiyeile Isviçre arasında ticarî münasebetler İsviçrenin umumî mübadele vaziyetine ve Balkanlarla ticarî miinasebetlerine göre Yunanistan ve Türkiye geridedir tsviçre Ticaret ve Sanayi Birliği tarafından hazırlanmış olan 1932 »enesinin iktısadî raporu bu memleketin ziraî, malî, ticarî ve sınaî vaziyeti hakkında çok kıymetli malumatla d'oludur. Haricî ticarete taalluk eden kısmınm miıhim noktalarını ve bilhassa Türkiye Isviçre arasındaki ticarî münasebetlere taalluk eden kısmını bu memleketle memleketimiz arasında bir ticaret anlaşması mevzruu bahsolduğu şu sırada kısaca gözden geçirmeği faydah bu luyoruz. İsviçrenin son 3 senelik ithalâtı umumiyesi mühim fasıllara göre şu vaziyettedir: hayvaniye faslı arasında tsviçreye yumurta ihraç edebilmemiz nazari dikkate almması lâzım gelen bir noktadır. Zeytinyağı ihraç edebilmemiz dahi mümkündüır. îsviçrenin yukarıda kısaca göz den geçirdiğimiz iptidaî ve gıd'aî maddeler umumî ithalâtı son 3 sene zarfında şöyledir: Milyon frank üzerinden 1930 1931 1932 ( Bu akşamki program ] ANKARA: J 12.30 gramofon 18 oTkestra:Schtt o t «\ ta iie î.J 18,45 alaı mann (4 em. Symphonie) turka saz 19.30 dans musikisi 20J ajans haberleri. tSTANBUL: 17,30 gramofon 19 fransızca der» (müptedilere mahsus) 18,30 Bclkıs Hanım 19,30 tanbuTÎ Refik Bey ve arkadaşlan 21 gramofon 21,30 Bedayii Musiki heyeti. VtYANA: 18,30 plâk nesriyatı 19,35 havadisler 20,05 halk konseri 21,15 tiyatro 21,50 orkestra 23,20 havadis'er 23,35 bar musikisi. BUDAPEŞTE: 19,05 salon orkestrası • 20,05 mek~tuplar 20,25 tsigan musikisi 21,20 havadisler 21,35 tiyatro 23,40 plâk nesrivatı. BÜKREŞ: 18,05 orkestra konseri 20,05 konferanslar, plâk nesriyatı 21,05 koro ile sarkılar. VARŞOVA: 17,45 Lembergden naklen OTg konseri 21,35 çocuk prograrru 22,05 koro ile sarkılar 22,50 haftalık Chopin konseri1 Barkarole FisDur, 2 Nocturne Op. 72, 3 Mazırrcas, 4 • Scherzo Op. 39 23,35 Lembeıgden (şarkılar) 24,10 plâk neşTİyatu BELGRAT: 18,05 Sırp şarkıları 20,05 musahabe, plâk 21,05 piyano ve keman konseri 21 $ 5 muhtelif operalardan şarkılar 22,05 orkestra konseri 22,35 halk şarkıları 23,05 plâk 73 ">0 dansing. İthalâtı (milyon tsviçre frangı üzerinden) 1930 1931 1932 Iptldal maddeler Mamul maddeler Gıda maddeleri Yekun 912 1090 662 2664 680 983 588 2251 523 744 497 1764 tsviçrenin ithalâtı son 3 sene zarfında 900,000,000 tsviçre frangı azalmış, yani 1930 senesine nazaran 1932 de ithalâtı %34 d"erecelerinde düşmüştür. Ithalâtın bu sukutuna mukabil ihracat 1930 senesinde 1,767 milyon franktan 1931 de 1349 milyon franga ve 1932 de ise 801 milyona inmiş 966,000,000 frank tenakus ederek son 3 sene zarfında yaırdan fazla azalmıştır. tsviçrenin hariçten ithal ettiği maddeler fasıllarında bizim alâ kadar olabileceğimiz gruplar iptidaî maddelerle gıd'a maddelerini ihtiva eden fasıllardır. Türkiyenin Isviçre gibi yüksek bir sanayi memleketine mevaddı mamule ihraç edebilmesi mümkün olmadığı için bu kısmı tetkikatımızm tamamen harichıde bırakıyoruz. Bu kısımda yalnız halı ihracı mevıııu bahsolabi lir. tptidaî maddelerde bizi alâkadar eden kısımlar merkur memleketin mensucat sanayiinin kullandığı mevaddı iptidaiye olup bunlar da ipek, pamuk, yiin, keten ve kendir gibi maddelerden mürekkeptir. Meta lürjik sanayiinin iptidaî maddele rini memleketimizden İsviçreye ihraç edebilmek mümkün değildir. Bu meyanda kömür de dahildir. tsviçre senede 130 150 milyon tsviçre franklık kömür ithal etmekte ise de dört tarafı dünyanın en büyük kömür müstabsili olan memleketlerle muhat olması dolayısile bizim için bu madde üzerinde tevakkuf etmek bile caiz değildir. Diğer sanayiin ithal ettiği iptidaî maddeler arasında *"zi ! ı^^v denleri yağlı tohumlar, ot ve saman, tütün ve sairedir. Gıda maddelerine gelince: Tür kiyenm İsviçreye ihraç edebilece ği ve tsviçrenin hariçten mübayaatı külliyetli miktarlara baliğ olan bu maddeler; buğday, her nevi zahire, kuru meyvalar ve sair mahsulâtı arziyedir. Bu mevanda müstahsalâtı 46 17.4 Koza veya dokuntu 59 6 halinde tabıî ipek Pamuk «ham> 63.4 37,2 27,6 45.2 30,3 25,0 Yun 3,7 6,7 57 Keten ve kenda 20,1 14,8 Yağlı tohumlar n,ı 24,0 23,0 19,4 Tutün 119 4 88,1 70 6 Buğday 78,1 73,9 Her nevi zehaıı 72,8 39,7 39,6 Kuru meyvalar 32,4 27 9 Yumurta 28,6 23,1 97 Zeytinyağı 7,5 8,1 Binaenaleyh, tsviçreye ihracatı mızı fazlalaştırmak mevzuu bahsolurken bizim herşeyden evvel yukarıda saydığımız maddeler üzerinde meşgul olmamız lâzım gelir. i Balkanlctrla alış veriş ' Balkan mem'.eketleri içinde ts • viçre ile en büyük mikyasta alışverisi olan memleket Romanyadır. Romanyanm 1932 senesinde tsviçreye ihracatı 22 milyon İsviçre frangına yakın olup sıra itibarile 13 üncü, Bulgaristan 10,5 milyonla 22 nci, Yugoslavva 9,6 milyonla 25 inci, Türkiye 3.900.000 frankla 33 üncü ve Yunanistan 3.5 milyonla 35 inci gelmislerdir. 1931 senesinde Bal kan devletleti arasında Türkiye Yunanistandan sonra gelmişken 1932 de Yunanistan bizden sonra gelmiştir. Maamafih Yunanistan ihracatı 1932 de 1931 e nazaran az çok bir istikrar dahilindedir. 3,9 milyon dan 3,5 milyona düşmüştür. Fakat bizim İsviçreye ihracatımız 5 mil • yondan 3 9 milvon frança inmîştir. tsviçreden ithalâtta da 1932 senesinde Balkan devletleri asında 7,2 milyon frankla birincilik Ro manyadadır. Sonra sırasile Yugos lavya, Bulgnristan, Yunanistan ve Türkiye gelmektedir. Türkiyenin 1932 senesinde tsviçreden ithalâtı onların istatistiklerine nazaran 2,600,000 franktır. 1931 senesinde ise, ithalâtımız 3,800,000 franktı. Evvelki sene sıra itibarile ithalâtta 35 inci ffelirken geçen seneki mevkiimiz 36 ncıdır. Bu tetkikimiz de gösteriyor ki: tsviçre ile mübadelâtımız son za manlarda epey düşmüş ve iki ta raf ticarî münasebetlerini inkişaf ettirmek için zemin ve zamana uygun bir ticaret anlaşması yapılmasm rfaki zaruretler bir kat daha ehemmivet kesbetmiştir. Bunun için yeni ticaret itilâfından iki tarafın da büyük istifadeier temin edeceğine muhakkak naza rile bakılmakta fazla bir nikbin lik yoktur. Çünkü her iki memleketm biribirinin emtiasına ihtiyacı vardır. Dr. Ihya Salih Bey Kıymetli dok • torlarunızdan ku lak, boğaz, burun mütehassıst thya Salih Bey 25 senedenberi Gureba hastanesinde çalı şıyordu. Fakülte nin Istanbula nakli üzerine hastanedc yaoılan yeni teş kilât netices'nde thya Salih Bey, Şislideki çocuk has Ihya Salih Bev tanesme tayin edilmiş oldcğundan Gureba hastanesi doktorlan güzfde hcKi ırvmizm serefine bîr veda ziyafeti çekmişlerdir. 7iyafette G'ne*»^ b»«tan«»si sertabibi ömer Lutfi Beyle Fakü'te Dekanı Tevfik S»lim Pasa ve Dr. Osmsn Serefe'ttin Bey tarafından Ihya Salih Bevin 25 senedir GiTeba hasta nesinde ifa ettifri kıymetH hizTr!,etle*J»n bâHs nutuklar irat etmislerdir. thva Salih Bey de ark*daşlanna karşı şu hitabeyi irat etrrM'ti: « Aziz arkadaşlanm, muhterer» m<"' ekt a şlanm, Birrok senelerdenberi aramzda bu • lımarak bu defa yeni teski'âtı ^ohvı . si'e Çocuk hastanesine nak'olundum. ; C'smen ayrı'dımsa da k'»lplerim "*n, ruhl=nmızn» beraber olduffima ve daima beraber kalacaŞma emmim. Bugünkü zivafetmiz hissivatinvîro ve kaiolerimizin bir olduğuna kâfi bir deh'Idir. Aramzda kaldığım uzun seneler zarfında arkadaslarımm tevecciih ve rouhabbetlerine nail olabilmem benim için en büvük bir mazhariyettir. Hsveti muhteremeleri tarafından bu sefkat yurdunun eski bir uzvu ve kadim bir emektan olduğumu dü<;ünerek takdir ve Hltafir'zden dolayı da kedime bir seref hissesi ayırmaktayun. Bu, berum şahsımdan ziyade necip ve asil bir tıp ailesin;n mesleğe ve meslektaşlara merbut;yeti ve ayni zamanda mesleğine sadık ve arkadpslanna hürmetkâr olanlart karşı izhar edilen bir kadirşinaslık de mek'.ir, bu kadirsinaslıktan dolayı muhterem me$lekta«lanmın önünde hür metle iğüir ve kendiîerine şükranlan rm ve derin saygılarımı sunar'm.» İhya Salih Beye yeni tayin edildiği Çocuk hastanesinde de muvaffakiyetler temenni ederiz. Milâs ortamehtebinde güzel bir müsamere Milâs «Hıuusi» Tasarruf haftası münasebetile Milâs ortamektep talebeleri tarfmdan talebe velile rine güzel bir temsil verilmiştir. Iyi yetişmiş, söylediğini ve yaptığını tamamile bilen, yeniliği ve millî tasarruf fikir ve prensibini tamamile hazmeden çocuklann candan ve içten gelen bir şevkle verdikleri temsil, anneleri ve babalan çok sevindirmiştir. Değerli bir müdürün ve kıymetli mualîimJerin yorulmak bilmiyen çalışmalarile her türlü ümidin fevkinde bir varlık gösteren çocuk larımız millî iktısadm ne demek olduğunu çok canlı vecizelerle anlatmışlar, bühassa ne için kendi top • raklanmızda yetişen mahsullerimi zi, yemişlerimizi yemek ve kendi fabrikalarnnızda Türk işçilerinin aImterile yapılan kumasları giymek ve eşyayı kullanmak lâzım geldi • ğini çok güzel bir şekilde hikâye etmişlerdir. Müsamereye alkıslar arasında ortamektep müdürü Mu • harrem Beyin güzel bir nutkile nihayet verilmiştir. hakkında «zi ilmî izahat vermeğe da • vet ediyor demektir. Bu davete yan • L* tefshIere daha fazla meydan ver meden icabet buytracağınızı umar ve bu munasebetle de derîn saygüanmı «nparnn fjh J Bursa dağ hulübii teşkilâta grdi Bursa (Hususî) Bursa Dağ kulübü, federasyon^ gecmiş olduğun dan Halkevinden aynlarak müstakil bir vaziyet almak üzere bulurvuyor. Bunun için kulübüp heyeti umumiyesi önümüzdeki hafta içinde umumî bir içtima yapacakiır. Kulübün teknik muallimliğine ; ; Fransada tahs !in bitirerek Bursa ya gelen mbhendıs Nihat Bey »e • çilmisth*. Kulübün müşavirliğine de miralay Ismail Hakkı Bey memur edilmiştir. Ayrıca binbaşı Muhittin Bey de bu müşavirliğe muavenet edecektir. Dağ kulübünün umumî reisliğine rön^ken mütehassısı doktor Cevat Tahsin Bev seçilmiştir. Kulüp azaları arasında hanımlar çoğalmaktadır. Bu akşam Fransız tiyatrosunda I Tam saat 2 1 , 3 0 da Yepyeni dekorları, fevkalâde musikisile Viktorya ve Hüsarı Paul Abrahamın en srüzel opereti mek hakkınt Lozan muahedesi vermiş• ta. Lâ Frans Militer ne istiyor? Türkiye, bir tecavüze uğradığı zaman da Bo^azları müdafaa etmesin mi? Daha sulh zamanmda, silâhsız bir Almanyaya karsı gecilmez bir müdafaa manzu • mesi vücude getirdikîerini her gun iftîharla sövliyen FraDnzlar, istedikleri zaman, Boğazlardan ellerini koHarmı •aüıyarak sreçmek istiyorlarsa bımtm cevabı şudur: Yağma yokj Bu saat 21 de ŞehiriTyaîrosıı LÜ US HAYAT Büvük operet Yazan : I krem ve Cemal Reşit Beyler iii lllllllli Çanakkale muharebesi Alman devlet vesaik encümeni tarafından neşredilen eseıler arasında doktor Karl Mülmanın «Çanakkale muharebesi: 1915» ismile yazdığı kitap, Kastamonu Erkek lisesi almanca muallimi Mehmet Cemal Bey tarafından türkçeye çevrilmis ve Kastamonu vilâ* yet matbaası tarafından basilmıştır. Değeri bir Iira olan bu kitapta Çanakkalede vukubulan deniz ve kara mub*rebeleri tofsi! edilmektedir. Bursa sporcularının balosu Bursa (Hususî) Türkiye Id • man Cemiyetleri İttifakı Bursa mıntakasi; Valimiz Abidin Beyin himayesinde yılbası gecesi belediye sa Ionlarrada bir balo verecektir. Bu baloya lstanbu'dan yılbaşi müna sebetile kı? sporlan yapmak ve Ulu dağda dort gün kalmak üzere ge lecek olan 50 kişilik grup ta iştirak edecektir. Balonun hasılatı tama men dağ sporlan için Uludağda yapılan tesisatm tnefruşat ve tiyaçlarma sarfedüecektîr, UMUMA Bu akşam saat 21,30 da FRANSIZ TtYATROSUNDA .MYANA OPERET HEYETİNtTl Büyük gala olarak VtTORİA VE HÜSARI fazar günü matine saat 17 da BEYAZ BEYGtR OTEU (L'Auberçe du Cheval Blanc) Pazar akşamı ytTORİA VE HÜSARt