23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Lumhuriyet SAN'AT VE EDEBİYAT Türk münevverieri ve türkce NALINA MIHINA Millî Marş! Geçen gün Bulgar misafirlerimizie beraber, Beylerbeyi s.arayını ziyaret ettiğime çok memnun oldum. Çünkü o vesile ile hem Boğaz'ın mavi, yeşil ve erguvanî baharile kara mürek • kep ve beyaz kâğıttan yorulan gÖ2lerim nurlandı, her çeşit dedikodudan usanan dimağım dinlendi, hem de bir iki mevzu yakaladım. Çay ziyafeti bittikten sonra, Bulgar muallimleri, anlaşılan musiki muallimi olan bir zatın idaresinde bizim İstiklâl marşımızı ve arkasından Bulgar millî marşını soylediler. Onlar, İstiklâl marşmı türkçe olarak ve bir Avrupa bestesi gibi muhtelif seslerle söylerken çok müteheyyiç ve müteessir oldum. Evvelâ, Balkan'Iar harbinde, ay larca boğuştuğumuz bir milletîn muallimleri ağzından millî marşımızı dinlemek insanlar arasmda dostluk, sulh ve müsalemet mefkuresi na mına beni müteheyyiç etti. Sonra, Bulgar muallimlerinden kadın, er • kek 40 50 kişi h .p bir ağızdan îstiklâl marşımızı söyledikleri halde, bizde ayni istiklâl marşını bilenlerin ve hatta çalındığı zaman tanıyarak a yağa kalkmağa davrananlarm par makla gösterilecek kadar az oldu • ğunu hatırladım ve işte buna. müteessir oldum. Nasıl müteessir olmıyayım ki böyle bir vaziyette iki Türk'ün bile beraberce İstiklâl marşını söyliyebildikleri görülmemistir. Mekteplerde talebe, hep bir agızdan İstiklâl marşını okuyabiliyorlar mı, bilmem. Sporcularımızın, Avrupa seyahatlerinde, karşılanndaki sporcuların kendi millî marşlarını söylediklerini görüp te mukabeie etmek mecburiyetinde kaldıkları za man «Hamsi koydum tavaya!» şar kısını okudukları, acı olmakla beraber, bir hakikattir. Bu lâkaydimizi tstiklâl marşının güfte ve bestesine yükletenler var. İstiklâl marşı güzel değilmiş! Güzel de olsa öğrenmedikten sonra söylenmez ve çalınmaz ki... Diğer millî marşların hepsi güzel midir ve emsalsiz birer musiki şaheseri midir, sanki... Fakat o milletler, millî maış'.arını severler ve her sevgili gibi de beğenirler. Millî marşı da, millî abi • delerimiz gibi Macar veya ttalvan san'atkârlarına mı yaptıralım? Sultan Hâmid'in marşını bir İtalyan bes tekârı yapmıştı; fakat Cumhuriyet marşını ancak bir Türk musikişinası yapabilir. Bir ecnebi, taşlara ve tunçlara can verse bile Türk'ün sine sinden kopup gelen sesi ifade ctmez. İçimizden böyle bir san'atkâr çı kıp ta hepimizi heyecana getirecek bir millî marş yapıncıya kadar, resmî İstiklâl marşımızı öğrenmeğe ve söylemeğe mecburuz. Bulgar mu • allimlerinin öğrend'ikleri İstiklâl marşına güzel değil diye kulakla rımızı tıkıyamayız. Onun güzelliği, bir san'at şaheseri olmasmda değîl; Türk millî marşı olmasındadır. Maarif Vekâleti, musikimizin beklediği dâhi doğup ta yeni millî marşımızı yapıncıya kadar, resmî İstiklâl marşının beste ve güftesinin bütün mekteplerde talebeye öğretilmesini mecburî kılmalıdır. Marşın nağmelerm > den ve sözlerinden evvel marşın kendisine hürmet etmeği öğrenmeliyiz. Millî marş milletin ve vatanın sesi demektedir. Bizim sesimiz cıkmasın mı? Cenevre konferansmm saplandığı çıkmaz Anıerika yeni bir teklif yaptı, fakat Fransa bunu da beğenmiyor Paris 30 (A.A.) Echo de Paris gazstesi, M. Stimson'un terki teslihat konferansını içinde bulunduğu çtk • mazdan cıkarmağa matuf oîarak derpiş eylemiş olduğu teslihatın tahdidi projesînîn atideki maddeleri ihtiva ettiğini haber alıyor: 1 Fransa ve İtalya'nın Londra Bahrîye muahedesine muvafakatlerini bildirmeleri, 2 Bazı taarruzî silâhların menedilmeleri, 3 Alman ordusu miktarının esas ittihazı suretile askerî kıt'alar adetlerinin tenzilleri. Echo de Paris gazetesi, bahriye teslihatına ait olarak bu projenin Fransız menafiile telifi gayrikabil olduğunu kaydediyor. Heyeti murahhasalar rüesası, hükunıetler arasmda yapılmakta olan mükâlemelerin yeniden başlaması hususunu düşünmekte müttefik bulunmuşlardır. M. Makdonald'ın 10 haziran ta • rihine kadar umumî kcmisyonun tatilini derpiş eylemiş olduğu /anne dilmektedir. Fakat bu telkinat M. Baul Boncour nezdinde mukavemete maruz kal mıştır. Binaenaleyh, teknik encü tner.Ierin mesailerinin hitamında yani tahmin edildiğine göre 15 mayıstan sonra umumî komisyonun işine tekrar başlaması mukarrer bulunmaktadır. M. Tardieu hükumetler rüesası arasında şahsî temaslarm tazif edil • mesi için her zaman büyük bir arzu izhar etmiştir. M. Makdonald, M. Stimson, M. Brüning ile M. Grandi ve M. Tardieu'yu bir araya tophyacak olan umumî bir mükâlemenin icrası yal> nız M. Tardieu'nun azimetinden sonra derpit edilmiştir. PEYAMİ SAFA Geçen gün, bu sütunda, harsî kıymetlerimize bigâne kalan Türk münevverlerini Türk'leştirmek lâzım geldiğine dair bir yazım çıkmıştı; bahsettiğim zümreye mensup gibi görünen karilerden biri, uzun bir mektupla bu makaleme etraflı. ciddî ve titiz bir alâka göstermiş. Edebiyatımızın en mühim mes'eleleri üzerinde beni derinleşmeğe sevkettiği için, Kenan Şahin imzasını taşıyan bu mektup sahibine müteşekkirim. Kenan Şahin Bey fikirlerini bizzat kendisi şöyle hulâsa ediyor: Evvelâ «edebiyatırnızda münevverle rimizi tatmin edecek eserler çok azdır.s lkincisi de «dilimiz maddî ve manevî bütün ihtiyaçlarımızı temine kâfi değildir.» Bu iki iddiayı isbat için yazılan mektubun esaslı cümlelerini iktibas ediyorum: «Türk şaheserleri on adedm'z geçmez. «Füzuli'nin aşkt bütün inceliğine ve vlviliğine rağmen usanç veriyor. «Bütün divan edebiyatını bir teh cîlde sıkıştırıp kütüpcme rafına koymak mümkündür. Et kokusunu ha rikulâde bir meharetle metheden Nedim'in şarkılarından başka ne okuyalım? Hâmid'in pek meşhur makberinden otuz satır çıkardıktan sonra geriye kalanı ne yapalım? <Soruyoram: Peyami Safa Bey bb'yle bir manevî doymazlık^a kıvranan gençliğe, ruhî gıda diye, bu köhne zavallı şaheserleri tni suna • cak? Bunlarla mı münevverieri Türk'leştirecek? «Bununla beraber Koca Yunus'un şürlerini okumak istiyen münevver bir zütnre vardtr, fakat Yunus'tın yeni basılmıs bir divam yok ki . «Mütfıis istihale geciren türkçe henüz bir muhavere lisam olmaktan kartulamadt. Gramerimiz bilc yok. «Türkçe, en iyi yazan muharrir • lerimizin elinde bile ne kadar muqlâktır, bakın: «Türkçenin karışık bir dil olduğunu töyledi.» Buradaki karışık sıfatt, bu cümle yalnız okunduğu zaman, fransızcadaki Conpliaue, Conplexe, kelimesinin mukabili gibi anlaşılıyor. Müteakip cümlelerden anltyoruz ki Melange kastediliyor.i> Kenan Sahin Beyin bu iki esas fikrinden ben bu makalemde yalnız ikincisine, yani dilimize ait kısmına cevap vereceğim; bundan sonraki yazımı da Türk edebiyatmda okunacak eserler olup oltnadığına tahsis etmek istiyorum. Türk dili şüphesiz tekâmüle muhtaçtır; fakat hangi dil buna muhtaç değildir? Cemiyet şüurunun bir ifa • desi gibi kabul ettiğimiz lisan, millî zekânın inkişafı nisbetinde tekâmül eder. Türk dili yeniden işlenmeğe, ayıklanmağa, düzene sokulmağa pek muhtaçtır ve Kenan Şahin Beyle beraber tekrar edelim: «Dilimiz maddî ve manevî bütün ihtiyaçlarımızı tatmine kâfi değil dir.» Fakat ben «dilimize? denince, türkçeyi «bünye olarak1» değil, ze kânın yeni ihtiyaçlarına şeklî intibak olarak kifayetsiz buluyorum. İddiamın esası, dilimizin bünyesine ve kabiliyetine aittir; diyorum ki dilimiz asla iptidaî değildir ve tekâmül etmiş Hint Avrupa dillerinden geri olmak şöyle dursun, onlara bir çok noktlarda üstündür. cemilendirmek için, sonuna bir «Iar^ lâhikas: getirmek yetişir. Fakat almancada ayni keîimeyi cemilen dirmek için bozmak lâzımdır. Türkçede kelime, hangi sarfî halde bu lumırsa bulunsun, aslî maddesi değişmez. yalnız lâhika alır; Avrupa dillerinde ise, bu söz kökleri ekseriyetle değişirler, hatta kaideye sığmıyacak derecede tahavvüller gös terirler. İşte türkcenin hiç bir Avrupa di line nasip olmıyan başlıca meziyetlerinden bir kaçı: Söz kökleri sa bittir, bundan dolayı kiyasî bir dildir, (regulier); kaidelerin müstesnaları pek azdır, grameri mazbuttur ve lâhikaları boldur, zengindir. (Richesse des suffixes). Max Müller'in şehadetine müracaat edelim; maruf lisaniyatçı di yor ki: 'Türk dilinin gramer kaidelerî o kadar muttarit, o kadar mükemmeldir ki, bu dili lisaniyat âlimlerinden mürekkep bir heyet, bir akademi tarafından süurlu yapılmış bir dil zannetmek mümkündür. (1)» Türkcenin pek mühim bir hassası daha vardır: Fiil şekiüeri olarak türkçe bütün Avrupa dillerinden üstün derecede zengindir. Bir çok sıgalarımızı ter cüme etmek mümkün değildir. Sadri Maksudi Beyin üstünde fazla ısrar etmediği bu nokta, halbuki, Türk dilinin bence en yüksek meziyetidir. Sekiz, on sıgamız ve fiil şeklimiz vardır ki Avrupa dillerinde mukabili yoktur, bu sıgalarla yazılmış be • yitlerimiz ve mısralarımızın tercü mesine imkân bulunamaz: Nolurda, alntndan öpüp her seher, Sactnı ben çozüp, ben bağla$aydtm' Burada «ne olurdu?» yu tercüme kabil olmadığı gibi «ben çözüp ben bağlasaydım» fiillerinin hasretini, iştiyakını, teessüf ve teessürünü de Garp dillerinde ifade imkânı yoktur. Keza: Ağlarım hatıra geldikçe gülüstük lerimiz! Bu mısraı ayni sadelikle, ayni mânaya tasarrufla, ayni sigalarla meselâ fransızcaya nakletmek mümkün değildir, zannındayım. Bu misaller sayısızdır. Daha yukarıda i,?ah ettiğimiz sebeplerden dolayı türkçede aslî raaddeler ve lâhikalar da çok zengindir, fazla olarak dilimizde ses ahengi vardır. Hafif hecelerle baslıyan kelimelerin hafif hecelerle bitmesi ve ağır hecelerle baslıyan kelimelerin ağır heceîerle bîtmesi, türkcenin Avrupa'lıları teshir eden ahengini yapar. «Les Annalles> mecmuasının konferans salonunda, türkçemizin bü yüleyici musikisine dair verilen bir konferansı «Conferancia^ mecmu asında okumustum. Nihayet, türkçe edat itibarile pek cömert bir dil olduğu gibi, ince ve mânalı tabirier itibarile de fevka lâde zengindir: ^İçim içime sığmı yor» gibi son derece kuvvetli ve derin ruh haletlerini ifade eden tabirleri mizin haddi, hesabı yoktur. İste bütün bu noktalar üzerinde Türk münevverine şüur vermek, onları Türk'leştirmek ve dilimiz hak kındaki yanlış kanaatlerini, daha doğrusu cehaletlerini gidermek lâ . zım geldiğinde ısrar ederim. M e c b u r î h i z m e t i Yeni lâyiha Meciis ruz namesizıe alındı Ankara 30 (Telefonla) Tıp Fakültesinden neş'et edecek tabip lerin mecburî hizmetleri hakkmd'aki lâyiha Meciis ruznamesine alınmı.ştır. Lâvihaya nazaran İstanbul Tıp Fakültesinden veya ecnebi darül fünunlarından neş'et eden kadm ve erkek doktorların tâbi bulundukları 2 sene mecburî hizmet kaldırılmıştır. 1237 numaralı kanunla Iiselerde meccanî Ieylî olarak tahsil edip yüksek tahsillerini kendi hesaplarına yapanların mecburî hizmetleri bu hükümden müstesna tutulmuştur. Mecburî hizmeti taahhüt ederek masrafı devletce deruhde ediîen ve Ieylî talebe yurduna kabul olıınan talebeler tabip olarak neş'etlerinde yurtta geçirmiş oldukları müddetin iki sülüsü kadar bir müddet zar fında Sıhhiye Vekâletinin göstereceği yerde hizmet edeceklerdir. Mecburî hizmetini bitiren tabipler serbest mesleğe girebileceklerd'r. Leylî tıp talebe yurduna kabul edilenlerden tıp tahsilini terkeden veya sıhhî sebepler haricinde Fakülteden çıkarılanlar kendileri için yapılan masrafları ödiyeceklerdrr. 932 senesinden evvel Tıp Fakültesinden ve ecnebi darülfünunlnrından neş'et eden doktorlar yalnız 1 sene mecburî hîzmete tâbidirler. Sıhhî mazeret olmadan mecburî hizmeti yapmıyanlar iki sene müd detle çalışamıyacaklardır. Diğer taraftan ayn! gazete, teslihatın tahdidi hususunda, miliî müdafaa âli meclisinin asker miktarının her hangi surette tenzilini emnü seIâmete ait yeni teminatın verîlmeaine terk ve talik eylemiş olduğunu, fa kat M. Makdonald ile M. Stimson'un bilhassa yeni emnü selâmet teminatı mes'elesinde semit ve dilsiz durmakAncak mumaileyhin müessif ra ta olduklarını yazıyor. haUızlığı bunun âcilen tahakkukuKonferanstaki müzakereler na mâni olmuştur. M. Tardieu, Fransız intihabatinın Cenevre 30 (A.A.) tşaa edilen hemen ferdasından itibaren bu mübazı haberlere mugayir olarak konferansın tam bir surette tatili kat'iy kâlemelere iştirak etmege hazır bulunacaktır. yen derpiş edilmemiştir. «MmıuıııiHniHIIIKİIHHIIIIIIIrilllUIIIIIISİIUIIIIIininilllMinmııımmıiH Şanghay Suikasti Hava Açıyor! Fransız Sefiri geliyor Ankara 30 (Telefonla) Fransız sefiri İstanbul'a gitti. Ankara Belediye Meclisı dağıldı Ankara 30 (Telefonla) Cemiyeti Belediyemiz 932 bütçesini 1,169,000 lira üzerinden tesbit ederek mesaisini bitirdi ve dağıldı. Bir mecruh öldü, birinin Metronoloji merkezi iyi haberler veriyor parmakları kesiliyor Şanghay3O (A.A.) 29 nisan ' giinÛ'^iıku bulan suikastte ağır su • rette yaralanmış olan M. Kawabat • wf ât Wtnri»tir. *e Diğer taraftan ayni suikaste maruz kalan Uyeda'nm sağ ayağımn baş parmaklarının kesilmesine mecburiyet hâsıl olmuştur. Ankara 30 (A.A.) Ziraat met roloji enstitüsünden aldığımız malu msta göre iki öç gön evvel Trakya'ya ve Garbî Anadolu mıntakastnda de vam eden yağış taraamen kesilmiş ve hava kısmen açık ve kısmen bulutlu olarak geçmiştir.. Yalnız müstesna olarak bu sabah Takya'da Lüleburgaz'da bir milimetre kadar teressübat ölçülmüş Suikastçi kimdir? tiir. Orta Anadolu'da teressübat yagış Şanghay 30 (A.A.) Suikastin sahası daralmış ve mmtakanın mühim faiîi olduğu zannedilen Yenko Kit bir kısmında yagış kesilmîstir. Bolu, Kassu'nun 8 ay evvel Mançuri'nir. Ohitamonu, Eskişehir, Kütahya ve Kayseentao havalisinden Şanghay'a gel rTde teressübat olmamıstır. Son 24 saat digi ve burada Fransız imtiyaz mınzarfında Etimesutta 15, Ankara'da 9, takasında bir Çin çamaştrhanesinde Gazi orman çiftliğinde 10 milimetre çahşmakta olduğu haber alınmıştır. teressübat ölçülmöştür. Elma dağma bir Japon askerleri suikast mahal linde infilâk etmemiş ikinci bir bom miktar kar düsmüştür. Şayani dikkat olan bir nokta cenup ve cenubi şarkî ba daha bulmuşlardır. Anadolu'da yağış sahası tamamen geAmerika'Iı Hibbard", suikasti müteakıp Hong Kew'de Japon askerleri nislemis ve Antalya müstesna bütün cenup ve cenubi şarki Anadolu ta • tarafından tevkif edilmiş, fakat Amerikan konsolosluğu erkânının mü mamen yağışlı geçmiştir. Yağış devamracaati üzerine serbest bırakılmıstır. dadır. Bilhassa Adana'da şiddetli ve halinde yarım saat zarfında 33 mili • Saikast ve Japon hükumeti metre teressübat olmuştur. Dörtyol'da Tokio 30 (A.A.) Hariciye, Bah. 24 saatte ölçülen teressübat 25, Ur • riye ve Harbiye Nazırlarının içtima fa'da 9, Malatya'da 4, DiyarbekıVde ve müzakerelerinden sonra, Çin Ja1,5 milimetre olarak ölçülmüştür. Şarpon mütareke projesi ile Hong Kew kısmen yağmur halinde vaki olmuştur. parkı suikastini iki muhtelif ve ayrı kî Anadolu'da teressübat kısmen kar mes'ele gibi telâkki etmek kararı ölçülen miktar 2 ile 7 milimetre araverilmiştir. kısmen yağışlı ve kısmen kapah geçBundan başka, mütareke müza miştir. Bütün Türkiye'de Erzurum ve keratı muvacehesinde Japonya valiyetinin tadil edilmemesi ve bilâkis Kars'tan maada diğer yerlerde suhunet sıfırın üstündedir. Yalnız Erzurum'da müzakeratın bir an evvel intacı için nakıs 2, Kars'ta 1 derece olarak kay gayret sarfolunması kararlaştırıl dedümişttr. mıstır. Bursa'da kanal işleri Bursa 30 (Hususi) Ovadaki kanal ifleri tam bir faaliyet devresinde • dir. Göibaşı'ndaki büyük bendin in • şaatmda ( 2 5 0 ) amele çalışmaktadır. (tsmetiye) de de küçük bir kanal insa edihnektedir. Bu kanalda da (150) amele çalışıyor. Amele yevmiyeleri 50 ilâ 100 kurustur. Yakında amele yekunu (1000) e baliğ olacaktır. Gölbaşı ve İsmetiye kanallan bu sene ikmal edilecektir. Bursa'da şeker ihtikârı Bursa 30 (Hususî) Vilâyet ih • tikâr komisyonu Bursa'daki dört bü yük şeker tüccan hakkında tahkikat yaparak ihtikâr yaptıklannı tesbit etmiş ve evrakı müddeiumumiliğe vermiş • tir. Bunlarm şeker, kahve ve çay fiat • larında ihtikâr yaptıkları görülmüştür. Uludağ oteli Bursa 30 (Hususî) Uludağ oteli geçen seneki müsteciri ömer Beye ihale edilmiştir. Otelin bir iki ay sonra açılması muhtemildir. Çin'lilerin taziyesi Changhai 30 (A.A.) Çin Hariciye Nazın M. Leowen Kan, M. Shigemitsu'ya taziyetlerini ib'.âğ eylemiştir. Çîn hükumetinin de bugün aksama kadar ayni surette hareket etmesi beklenmektedir. dı. Tatyana'dan kasten bahsetme miştL Evlenmek üzere olduğunun ve bunu sakladığının İren tarafından bilinmesine pek sıkıldı. Ne söy lemek lâzım geleceğini bir türlü tayin edemediği halde îren'in gözleri bir türlü yakasım bırakmıyordu. Evet, evleniyorum! Dedi ve derakap fırladı. Ratmirof odaya girdi. Giyinmiyor rausun? Siz yalnız gidiniz, bentm başım ağrıyor. Fakat prenses... İren kocasım bastan aşağıya kadar süzdü. Ve birden arkasını dönerek odasına girdi... 12 Rulette kaybetmiş, yahut verdiği sözü tutmamış bir adam gibi nef • sine karşı bir hoşnutsuzluk dr.yuyordu; içinden boşalıp gelen bir ses, bir nişanlı için, bahusus kendi yasınd'a bir adam için: Merak ve tecessüse ve hatıratm cazibesine tesümiyetin lâyık bir hal olmadığını söyliyordu. Profesör Sadri Maksudi Beyin PEYAMİ SAFA «Türk dili için» adlı kıymetli eserinHamiş: Geçen yazımda: «Türk de, türkcenin değerli vasıfları, beş çenin karısık bir dil olduğunu söy ayrı fasılda mükemmel izah edilmişledi.» şeklindeki cümleme de Kenan tir. Ben bunları kısaca tekrar ettikSahin Beyin muarız olduğunu yu Paris 30 (A.A.) Sabık Arjantin ten sonra, Maksudi Beyin, üstünde karıda zikretmiştim. ısrar etmediğî bir kaç büyük hassayı Reisicumhuru Mareşal Urubory yapılan Tasrih edeyim: Fransızca comda ilâve edeceğim. bir cerrahî ameliyeden sonra Paris seplique, türkçe dolaşık, çapraşık Türkçe ne çince gibi tek heceli, ririyatlanndan birinde vefat etmiştir. muhtelit ve muğlâk demektir. tecridî dillerdendir (Iangues isolanComplexe, mürekkep ve mahlut tes), ne de Hint Avrupa lisanları demektir. Melange karışsk demektir. gibi kırılan, büküîen dillerdendir Dublain 30 (A.A.) Kıala sada^Karışık dondurmar» misalinde ol • (Iangues a flexion). Türkçe ilhakî kat yemininin ilgasına dair olup ikinci duğu gibi. Bu noktada muaruim, nebir dildir (Iangues agglutinative). kıraatinde 71 muhalif reye karşı 77 reyye muarızdır, anhyamadım. Türkcenin Ustünlüğünün bir çok P. S. le kabul edilen kanun lâyihasının Ce sebepleri bundandır. İlhakî dil, söz nubî İrlanda Âyan Meclisi tarafından kökîeri değişmiyen dil demektir. [1] Türk dili icin Sadri Msksudi kabulü çok şüpheli addedilmektedir. Meselâ türkçe de «baba> keîimesini sahife: 21= Mareşal Urubory öldü Hayat Ansiklopedisi irlanda ingiltere inci cüzü Bugün çıktı Israrla: Neden? Neden! Litvinof ana caddeden çıktı, İren yanında gidiyordu. Neden? Birden yüzüne bir alev çıktı; nagehan bir hid'det göğsünü, boğazmı yaktı. Bunu bana siz mi soruyorsu • nuz? Aramızda geçen Moskova faciasından sonra?... Fakat karar vermiştik, bana vadetmiş idiniz... Yüksek sesle: Hiç bir vadim yoktur! Sözle • rimde biraz şîddet hissolunursa affedeceksiniz, çünkü hakikati îstiyen sizsiniz. Siz hüküm veriniz. Sizin, bilmem nasıl tabir edeyim, sizin ısrarınız... Bir işvebazhktan başka.. Hâlâ üzerimde ne derece tesir yapabileceğinizi merak etmekten başka.. neye hamledilebilir? Artık yolları mız tamamen ayrı iken... Ben her şeyi unutmuş, büsbütün ayrı bir adam olmuş iken.... Mdbadi var CUMHURİYEVin tehi'"*^ 31 İDÜMAN Muharriri /. TuTgeniyef Mütercimi Haydar Rifat İren şiddetle kalktı ve kocasının &özünü keserek ve fransızca olarak: Litvinof, gene görüşelim, ya kında beklerim. Şimdi tuvaletim: yapmağa mecburum. Acuze prensesîn can sıkmtısmdan başka bir şey vermiyen eğlence tertibatma gitmemek olamaz. ' Dedi. Kocası: Bugün herkese karşı siddetlisiniz! Dıyerek odasına çekildi. Litvinof kapıya doğru giderken İren kendi sini tuttu ve: I Bana her şeyi anlattınız da en mühimmini sakladınız dedi. Acaba ne sakladım? Sizin için evleniyor, diyorlar. Litvinof kulaklanna kadar kızar • Evvelâ şöyle düşündü: «Onun yanında işim neydi? Onunkisi işvebazlık, keyif, televvün. Canı sıkıhyor. Sofrası gayet zengin bir oburun bazen köylü ekmeği yemek istemesi kabi • linden, bana rast geidi, bana yapışt:. Ne diye gittim? Sanki o... müteessir bırakıiamaz mı idi? Fakat bu son fikri zihninden geçirmekle bile eza duydu. Şimdi muhakemesi bir inhirafla şu istikameti takip etti: «Şüphe yok ki bir tehlike yok ve olamaz. Karsımdakini tanıyorum. Fakat a teşle oynamakta da mana yok. Bir daha ayağımı atmanı.» Litvinof kadının gözlerine ne de • rece güzel göründüğünü ve eski hissiyatını uyandırdığını kendi kendine bile ikrara cesaret edemiyordu. Gün kendisine ebediyet gibi uzun göründü.Vakit geçiyor, teselli verici bir şeyler zuhur etmiyordu. Gözünün önünde Bindarof sabahleyin borç aldığı paranın dört mislini de kazandı, ve borcunu vermek söyle dursun, vak'aya şahit olduğundan doiayı yiyecekmiş gibi hiddetli bir nascar fırIattı. Ertesi sabah d'airesine gene bir çok vatandaşîar akın etti. Onları sevkeder etmez dağ yoluna can attı. Bir arahk İren'e rast geldi, kalabahkta tanımamış gibi bir hal aldı. Müteakiben Potogin'i de gördü. Onunla görüsmekten haz duyacaktı, fakat onda bir temayül görmedi. O, gayet zarif giyinmiş, âdeta beyaz kâkül • lü, iri siyah gözlü, yüzünün ren^i sarıya mail, marazı, bütün fazla ihti • mam olunmuş çocuklarda göründüğü veçhile tahakküm ve sabırsızuk gösterir bir halde minik bir kızı elind'en tutmuş, dolaşıyordu. Litvinof dağda iki saat oyalandı, Lihtental yolile dönüyordu. Yolda, bir kanapede oturmuş, başında mavi övtülü bir kadın kendisini görünce kalktı: İren! Heyecan ifade eder bir sesle: Benden ne diye kaçıyorsunuz? Dedi, Litvinof içinde bir teşevvüş duymuştu. Ben mi sizden kaçıyorum? Evet, siz! İren pek müteessir, hemen hemen hiddetli görünüyordu. Te'min ederim, aidanıycrsunuz. Hayır, aldanmıyorum. Bu sabah karşılaştığımız zaman beni görüp tanıci'ığınızı pek iyi farkettim. Söyleyiniz, tanımadmiT: mı? Hakikaten. . Siz samimî bir adamsınız, daima doğruyu söylemişsinizdir. Beni tanıdığınızı ve başınızı an kastin çevirdiğinizi itiraf ediniz... Litvinof kadının yüzüne baktı, gözlerinde garip bir şule parlıyordu. Peçesinin altında yüzünün ve dudaklarının sarardığı hissolunuyordu. Simasının ifadesinde, kesik çıkan se • sinin tmnetinde me'yus ve niyazkâr bir hal vardı. Litvinof tasannu'da daha ziyade devam edemedi. Zorlukla: Evet, dedi, tanımıştım. İren bir raşe geçirdi ve iki kolunu yavaeça yanlarına bıraktı.. Neden yanıma gelmedinîz?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear