25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
•21 îeşrînîevvei SON TELGRAFLAQ PRAGDANSONRAt Camhuriyet SAN'AT VE EDEBİYAT Almanya Pr usya ihtilâfı Laypzig mahkemesinin kararı hâd şekle giren gergînli^i izale edemedi Berlın 26 (A A.) Wolff ajan smdan: Prusya kabinesi, Leipzig mahkemesmin verdiği karardan mütevellrt vazîyet hakkında müzakerede bulunmak Uzere bu sabah M Braun'un riyasetinde toplanmıştır. M. Braun, gazetecîleri ögleden aonra kendisile görüşmek için ça ğırnnstır. tyi haber alan mehafilin, bu if hakkında vaki beyanatına göre Leipzig devlet mahkemesinin kararı icra kuvvetinin hepaini Alman hü kumetinin Pruıya komUerine ver • mektedir. LeİDzi? mahkemeıi tarafından verilen karann neticelerme dair mü • talealarda, vaziyette bu yakınlarda bir aydmlanma veya değişiklik vu kuımu az muhtemel görmemektedir'er. Dîğer taraftan sabık Prusya na zırbm Prusya'da ayni zamanda iki hükumet ve idare makami mevcut olması yüzünden çıkan müşkülâttan kaçınmak icin büyiik bir ihtiyat ve tedbirle hareket etmek istemektedir. Çiinki? bu halde AImj»n Reisicumhurunun yeni bir müdahalede bulun ması muhterneldir. Umumiyetle zannedildiğine föro Reish'tag meclisi için 6 teşrinisanide yapılacak intihabattan evvel bir hal çaresi bulunamıyacaktır. Leipzig mahkemesi kararının es babı mucîbesî Almanya'y* *»ıl k'a rarın rnetninden daha az müsaittir. FiIvaiH bu esbabı mucibeden Prus ya'nın meşru hükumeti Braun kabinesîdir. Alman hükumeti asayiş ve inti zam haleldar olduğu zamanda kon federasyona dahil hükumetler da hilinde muvekkaten diktatörlük yapabilîr. fakat bu devletin hükume tini azledemez. Bu sebepten dolayı Prusya'nın şîmdiki vazîyeti, orada Alman ko miserrnin icra salâhiyetini elinde bulundurmakta olmaaına rağmen muvakkattır. HUkumetin Lcipzig'de uğramış oldugu rnuvaffakiyetsizliğin intihabatta mi'him bir rol oynaması mu hakkaktir. «Siyaseten M. von Papen, davayı kaybetmiştir* diyen Berliner Tageblat gazetesi hikmeti hükumetin Al • man hükumetini Prusya'da normal ve kanunu esasî ahkâmına muvafık bir vaziyet ihdasına sevketmelidh* mütaleasını dermeyan eylemektedir. Benim Rüyam Prağ'da Sokol'Unn jimnastik şenliklerinde «Tyrş» in tarihî rüyasını temsil eden Olimp şehrini, Yunanı kadimin şar yarıslannı dalgın, dalguı seyreder • ken ben de söyle bir rüya gördüm: İs tiklâl şenlikleri yapılıyor. Geniş bir ovaya kadın, erkek, $ivil, asker, esnaf, çiftci yüz binlerce halk toplanmu. Davul zurnalar çalıyor. Millet coşmuş, herkes !«evinç içinde, neş'e içinde bekleşiyor. G«ni* bir meydanm etrafında çepeçevre »ıralanmış olan halk birden harekete geliyor. Yasa sesleri göklere çıkıyor. Büyük Gazi ve Millet Vekillerile bir kortej halinde geliD meydanın bir tarafını if (îal ediyor. DavuIIar zurnalar susuyor. Miinadiler istiklâi şenliklerinin bashyacağını ilân ediyor. Ovanın bir müntehasından eski Türk kıyafetinde elli kadar ath ellerinde ciritlerile tozu dumana katarak meydana dahil oluyorlar. tki takıma ayrılan süvariler büytik bir nteharetle cirit oyunlarını yapiyor. Onlar çekilirken başlarında kavuk, bacaklannd« şalvar, ayaklarinda çarık tirendazlar sahaya geliyor. Menzile, nisana oklar atıIıyor. Havacıbaşılar mesafeleri adun • lıyor. Onlar da sırasuu savdıktan sonra delikanlılar gürz sallıyor, taş atıyor. 8ç adım atlıyorlar. Onlardan sonra elle rinde uzun tokmaklarla On süvari ortaya çıkıyor. Bunlar bir kaç bin sene evvel Türk'lerin ovnadığı «Çöken» oyununu oynuyor. (İran'da bu oyumm adı Kuyu çevkandır. tngiliz'Ier bu oyunu Hint'lilerden alıp kendilerine maletmişler ve adına «Polo» demislerdir) Çüken oyunlarından sonra meydanda pulat göğüslü iki yüz pehlivan yağlı güres yapıyorlar. Onlar da bir kenara çekiliyor. Bir alkıs tufanı gençlik ordu • sunu karşılıyor. önlerinde trampetler, borular ve izci takımlan oldugu halde bes bin Türk kızı jimnastik kıyafetleri ile sahaya geliyorlar. Hep bir agızdan milIî neşideler okuyor, vücutlerini islctiyorlar. Onlar da kenarlara çekiliyor. Şimdi beş bin Türk delikanlısı ayaklarında yalnız bir deniz donu oldugu halde emsalsiz büyük bir intizamla yürâ • yerek sahaya dahil oluyorlar. Güneşten kapkara oknuş mesin gibi işlek adale lerini büyük bir ahenkle işletiyorlar. Beş bini kız olan bu on bin pcnç şu yemini ederek yurtlarina dönüyorlar: «Türk gençligini temsil eden biz Camhuriyet evlfttları, Türk milletrain saadet ve selâmeti için büyük bir feragatle çaUfmaia Büyük Gazinin ve Millet V e kiilerinin huzurunda namusumuz üze • rine söz v«nyoruz.» Elbette ki benim rüyam Tyrş'in rüyasından üstündür. Çünkü o rüyasuıda Olimpi, ben ise Turan'ı gördüm. bugunku 1 urk şıırı PEYAMt SAFA Türk şiiri ytizünü şarktan garba çevirdikten sonra mistik cevherini kaybetmeğe başladı. Abdülhak Hâmid'in eserlerinde şark tasavvufu nun son kıvılcımları görünür ve Tevfik Fikret'ten sonra, Türk şairi, ar tık, beşeri tecrübelerimizin üstünde kalan ve mantıkımızın hudutları dı şarsına çıkan mavera âlemine bak • maz olmu;, derunî gözlerinî yum muştur. Artık, Türk sairmin âlemi, içinde herkesin yaşadığı, yediği, içtiği, uyuduğu ve beş hissile anladığı tecrübe dünyasıdır. Hazla keder a rasındaki beserî hassasiyet merdivenini inip çıkmaktan başka mari feti olmıyan bu şiirin mevzuu sadece insan kalbindeki meddücezirlerdir ve kosmik, cihanşümul bir seziş, maveraî «transcendantale» şeen'yetIere eriş, metafnik bir kâinat ta • savvuru ve ahenk yeni Türk şiirin den tamamile uzakta, yabancı un • surlar olmuştur. Bunun sebebi Türk estetiğinin garplılaşmasıdır. Sahiden, edebiyatı cedidenin taklit ettiği Fransız ede biyatı, o devirde, Pozitivizm tesiri altındt yaşıyan maddî, basit ve kuru bir safhaya ginmşti: Sembolizm henüz doğuyor ve tesirleri bizim tarafa kadar gelemiyordu. Ne edebi • yatı cedide, ne de ondan sonrakiler ve şimdikiler, Mallarme'yi, Rim baud'yu, Valery'i anlamadılar, sev mediier, tanımadılar. Yalnız Ahmet Haşhn, aydmlık bir sembolist olan Henri de Regnir'yi andıran bir şir getirdü ve Beaudelaire'le Emile Ver haren'i hatırlatacak tarzda, bazı genç şairlerimiz, birsamlı veya ha yaletli şitr diye tercüme edebilece ğinıiz «poesie hallucinee» yi edebî nevilerimiz arasına sokmağa çalış tılar. Bunlar arasmda dün Halft Fahri, bugün Necip Fazil hatıra ge lirler. Şarktan garba doğru yüzünü çe • viren Türk şifri, oradaki edebî seyri iyi takip edemiyordu. Bîlhassa Fransiz şiiri. pozHivist devrenin aksülâmeü olarak metaf izüc bir lrri«m devresine girmişti. Sembolzim ve «saf şür» nazariyelerile, mürşitleri olan Mallarme ve Valery, yeni bir şür âlemi bulduklarına dünya edebiyatını inandırdılar. . . . „ „ „ , „ „ Mallarme'nin şJIr âlemi, amelî hakikatlerden tamamile müstakil • dir; orada sebepler ve neticeler arasmda alâka yoktur; yalnız transcendantale maveraî benzeyişlerle bir birine bağlanan bu şeniyetler âlemini dışarıdan seyretmek mümkün değildir ve oraya ancak derunî bnr ceht ile nüfuz edilebilir. Valery'nin de «saf fikirleı*» âlemi buna benzer. Oraya girebilmek için evvelâ zevahirin pençesinden kurtulmak ve kudreti i bir tecrit gayreti sarfetm«k lâzımd>r. Eflâtun'un da söylediği gibi şür, ruhî sezişlerin canlı devamı demektîr. Bu ulvî dünyada muhakeme edilmez ve mantık yoktur. Valry nazarında şür, tecridin tecridini yapan bir zekânm süzdüğü kapalı ve metafizik bir lirizmdir. Fakat bunun için büyük bir gayret lâzımdır ve meselâ Fütürist, yahut Dadaistlerin yaptıkları gibi şiiri otomatik ve frensiz bir hezeyana sürüklemek doğru değildir. Her nazariye gifoi bunlar da şu veya bu tarzda munakaşa edilebi lirler; fakat, mahdut bir tecrübe dünyası içinde bocalıyan şiirierin bizi namahdutla temasa getirmek hassasından mahrum olduklanna şüphe yoktur. Bir şiirin kâbus veya rüya rengini taşıması, bizi amelî hakikatIerin işkencesinden kurtarmağa kâfi gelmez. Işte bunun için, en yeni Türk şiiri bile, hakikî şiir âlemine açılan kapımn eşiğinden çok uzaktadır. E dasını halk edebiyatmdan, felsefe sini Yunus Emre'den ve bir kısım estetiğini de sathî bir Avrupa kül türünden dilenen bugünkü Türk şiiri büyük yoluna girmemistir. Halbuki zekâlanmızın terkipçi ve metafizik teşekkülüne bakarsak bizim Avru pa'dan da, kendi mazimtzden de medet ummağa ihtiyacımız yoktur. Mevlâna'yı ve Yunus Emre'yi dirrlt miyen, Mallarme'yi ve Valery'i an dırmıyan yepyeni bir Türk felsefe kafası doğması için pek çok şartlar müsaittir. Bize bu yolda bir şiirin ümidini veren ve kendisönde bir dehâ tomur cuğu sezdiğimiz genç ve yeni bir imzadan gelecek makalemde bahsedeceğim. Kendisinde henüz bu yeni şih* raüdrikesinin tam bir teşekkü lü yoktur; fakat en büyük ümitlerin bile hızmı kesmiyecek kadar kuv vetli vaitleri vardır. Cep defterinize kaydetmeniz için bu ismi şhndiden de söyliyebilirim: Cahit Sıtkı. PEYAMt SAFA GÜNÜN AKi^lFPİ Ziya Gök Alp Hacivat'lar, Karagöz yoktur, diye bağırdılar; sustuk... Fik ret'in mezarmda bir şöhret ıskatçısı parsa topladı; sustuk... Şinasi'nin kabri üstüne bir apartı man kuruldu; gene sustuk... Am Amma, Goethe'nin yüzüncü ö lüm yılı geldi, kıyametler kopardık! Dün, Cumhuriyet'in beşinci sahifesinde çıkan yarım sütunlulf bir yazıdan anladım ki Ziya Gök Alp toprağa düşeli dokuz yıf olmuş! Ziya Gök Alp kimdir? Diyarbekir'li Tevfİk Beyin oglu Ziya Gök Alp, kırk dokuz se nelik kısa ömrünün içine uzun yılların başaramıyacağı büyük işleri sığdınnış bir ilim ve san'at adamıdır. Daha henüz adı belirsiz bir delikanlt iken, Abdülhamit için yazdığı şu mısralar, onun nasıl için için kaynıyan bir yanardağ olduğunu gösteriyor: Tarlada, tezgâhta çalışan biziz, Bu devlet, bu millet, bu vatan bîzhE. Ey sultan. sen çekil.. ö z sultan biziz! thtilâfı Rayiştag halledecek I Alman intihabat litteleri Bcrlin 26 (A.A.) Wolff ajantından: Alman intihabat dairesi, 6 teş rinisanide Reichstag için yapılacak intihabata ait olarak 21 fırka tarafından verümiş olan namze| listele rini kabul etmiştir. Davayt Papen mi kaybetti Avam kamarasinda Sir Drummond Kabineye hücum! Papen'le görüştü Iktîsadî siyaset siddetli Almanya Cenevre'ye datenkide uğradı imî bir heyet yollıyacak Londra 26 <A.A.) Avam Ka marasının dünkü içtimaında M. Lans. bury'nin Makdonald kabinesine hücum maksadile söylediği sözlerin başlıcK kisıralan şunlardır: «Hiikumet, buhranın ve İşsizliğin önüne geçmek hususunda gösterdiği acizden dolayı milletin ve parlft • mentonun ttnnadını kaybetmiştir. Tasarruf siyaseti fenadır. Bunun yerine bir içthnaî ma»arif tiyaset:. tatbîk etmek lâzım gelir. İmpara • torluk hükumetinin takip ettiği siyaset fena ve zararlıdır, çünkü muhtelif iktîsadî kuvvetlere karşı bir cephe teşkiline sebep olmuştur. Amerika'da görülen misal, kapalı bir iktisat Eİyasetinin tehlikelerini göstermeğe kâfi gelmek icap eder. Bugiinkü kapitalist c«miyet körce hareket etmektedir. Çünkü sağlam ve alıcılar ve mahreçler bulmağı aklma getirmeksizm istihsale çaltş • maktadrr. Bize lâzım olan şey, wnayiin millileştirilmek, devletçiKk esasına müs+eniden tensiki ve sermaye ile sâyin makul bir surette teltfidir.» M. Makdonald, bu hücuma he • rr.en nrokabelede bulunarak işsizK • ğin dahflî bir mes'ele olmadığmı, fakat kambiyo sahasındaki zortaklar kabiimden beynelmilel müşkiiUerin bir net>cesi bulunduğunu söylemiştir. M. Makdonald, böyle bir felâketi bir tek fırkaya yabut her hangi bir hükumete atfetmesmin manasız bir hareket olduğunu ilâve etmiştir. LoAdra 26 (A.A.) Sir Walter Layton, cihan iktisat konferansı ihzarî komitesi iktisat mütehassıslığı vazifesinden istifa etmiştir. tstifanın sebebi kendisile hükumet arasmdaki noktai razar ihtilâfıdır. Berlin 2 6 (A.A.) M. Fon Papen, dün ögleden sonra Sir Eriç Drumond'u kabul etmiştir. Alman Başvekili, mumaileyh ile mtlletler cemiyeti kâtibi umumiliginin tensiki ve Almanya'nın Cenevre'ye mumessO göndermesi mea'elelcri hakkmda görüşmüftür. Daimi heyet mes'elesi Cenevre 26 (A.A.) Berlin'de M. Fon Papen ile Milletler Cemiyeti umumî k&tipliği mes'elesi hakkında göriiy mü* olan Sir Eric Drumond'un bugön Berlin'den Cenevre'ye avdetine intizar olunmaktadır. Cenevre'de idaresi bir orta veya bir büyiik elçiye tevdi edüecek daimî bir Alman heyetin mes'elesinin der piş edümiş olması muhtemeldir. Umumî kâüpliklerin ilgası mevzuu bahsoldugu sırada Almanya'nın Lehistan ve Yugoslavya gibi daimî bir mu rahhas izam etmek hususunu düsünmüş oldugu zannolunuyor. Dördüncü komisyon tarafından 3 kâtibi umumilik ipka olundugu ve 3 muavinlik ihdas ve bunlara milletler cemiyetinin iktisadî ve malî islerile roeş • gul olacak bir Alman muavmi terfîk olunduğu tarihtenberi Alman piojesi nin ne oldugu malum degfldir. Bazı Alman gazeteleri, Almanya'nın Milletler Cemiyeti yanında bir daimî heyet ihdasmı daima düşiinmekte olduğunu yazmaktadır. Bu gazeteler, Cenevre'de orta veya büyiik elçi olarak Almanya'nın Arjantin sefiri olan M. Kon Keller'in ismini ileri sürmektedirler. Dişçi mektebi Hasan Hayri Bey cevaplara mukabele ediyor Dişçi mektebi hakkındaki munakaşa devam ediyor. Kâzım Nami Beyin bir makalesi ile başlıyan bu munakaşa Diş Tabipleri cemiyetinin eski reisi Hasan Hayri Beyin gene gazetemizde çıkan mektubundan sonra tekrar alevlendi. Hasan Hayri Beyin fikrine iştirak edenier oldu. Alâkadarlar cevap verciiler. Hasan Hayri Bey dün gazetelere gönderdiği bir mektupta verilen cevaplara raukabele etmekte, hocalara cahil değfl «kudreti tedrisiyesi olmıyan kim seler» dedigini, mevcut muallimlerin bu makamlara Darülfünun nizamnamesine mugayir şekilde geldiklerini soy lemekte, kalfa ve çıraklartn imtihaniannda yoisuzluk oldugu iddiasında ısrar etmektedir. Hasan Hayri Bey mektubunun sonunda «bunlar benim şahsî iddialanm değildir. Bir anket açıltrsa diğer meslektaşların da benimle hemfikir olduklart görülecektir •» demektedir. Bayram için hazırlık ', (Birinci sahtfe&en mabait) leri tatil yapacaklardır. Darülfü . nun ve yüksek mektepler yalnız cu. martesi günü tatil yapacaklardır. Bütün fakiüte ve yüksek mektepler talebe cemiyetleri Cumhuriyet Bayramına hazırlanmışlardır. Millî Türk Talebe Birliği de bu hususta cemiyetlerle beraber çalışmaktadır. Bu sene merasime iştirak edecek yüksek tahsil gençlerinin adedi binden çok fazla olacaktır. Cumhuriyet bayramında tstan bal Halkevî rfe bir balo verecektir. Aynca Halkevi temsil şubesi de, Güzel San'atlar Birliğmde millî inkılâba ait bir piyes temsil ede . eektir. M. Mac Dortald'tn cevabı tzmir izcileri Anharttya gidiyor tzmir 26 (A.A.) 29 teşrinievvel Cumhuriyet Bayrann münasebetile şehrhnizden Ankara'ya gidecek olan izciler, bu sabahki Afyon trenile hareket etmişlerdir. tstanbul Halkevi Reisliğinden: Cumhuriyet Bayramı münasebe tile 29 birinci teşrin cumartesi günü akşamı Halkevi salonlarında veri . lecek baloya Halkevinîn bütün azan davetli olduğundan davetiye almak üzere her gün saat ondan akşam on sekize kadar Halkevinin idare memurluğuna müracaat edilebileceği ilân olunur. Halkevi balotu için davetiye Bir istifa iş Bankası U. Müdür Vekili Ankara 26 (Hususî) tş Bankası Umumî müdür vekili Muammer Bey bugün işe başladı. Meclisin açılma hazırlıkları Ankra 26 (Hususî) Meclis Reisi bugün Mecliste açılma hazırlık ları ile meşgul oldu. € Mösyö Andre, dedi, sesli filim çıktıktan sonra, perdediki sesinizle kahvedeki sesiniz arasmdaki farka bakıyorum. < Hâlâ bu farkı bulamadın mi? € Bulamadım. Çünkü bunun için bir mukayese lâzım. « Ey? « Mukayese için de sinemaya gitmek lâzım. « Başımdan git te nereye cehennem olursan git. « Mösyö Andre Roan'ın im zasile bir kâğıt olursa hem başı nızdan çekilhrim, hem de sinemaya giderim. «Meğerse bedava bilet istiyor muş, söylemeğe cesaret edemiyor. rauş. Verdim, kurtuldum. Andre'nin bu hîkâyesini dinle dikten sonra dedim ki: Fakat bu garson size değil, bana bakıyor. Korkuyorum. Pekâlâ onu da tersleriz. Andre garaonu çağırdj: Ankara'ya giden izciler Ankara 26 (Hususî) Cumhu Niçin bakıyorsunuz Öyle? Utanmıyor musunuz? Dedi. Garson büyük bir nezaketle iğildi: Affedersiniz, dedi, Sabiha Ha. nım isminde birini arıyorum. acaba yanınızdaki hanım mı diye tereddüt erfiyorum. Sabiha Hanım mı? Diye bağırdım ve kıpkırmızı ke. sildhn. Garson: Evet, dedi. Fakat ben yerimde mıhlanıp kal. mıştım. «Sabiha benim!» diyemiyordum. Garson ismimi nereden öğrenmiş? Adi fahişeler gibi artık gar. sonlarm rfiline mi düştüm? Yoksa beni arıyorlar mı? Kim anyor? Garson arkasında bağlı duran el. lerini çözdü. Bir elinde küçük bir kâğıt vardı. Bu kâğıt nedfa? Fevkalâde merak ve telâş içinde idim. Bayılacak gibiydun. Nihayet kekeledim: BOYÜK HIKÂYE: 32 Sinema Delisi Kız SERVER BEDI lerini ayırmıyor. Pek fazla bakı yor, hep etrafımızda dolaşıyor. Sözleri hararetli bir noktasında kesilen Andre, hafifçe omuzlarını silkti: Bizde de böyle terbiyesizleri vardır. Bahçe tenha. Canı sıkılıyor. Müşterileri observe etmekle vakh geçirryor. Bunların içinde pek mü. tecessisleri bulunur. Paris'te, Mon. martr'de bir Jak vardı, başka masalara bile hizmet vakti, fırsat buldnkça, benim masama yaklaşır, söylediklerime kulak kabartırdı.. Bir gün bunu tersledim: « Jak, dedim, bir garsonun ku. lağı haddinden fazla uzamamalıdır. Yoksa ona eşek derler. «Jak pişkindi. Güldü: Ziya Gök Alp'ın hayatı, ba şîndan sonuna kadar bir ateş çağlıyamdır. Diyarbekir'den Se> lâniğ'e, Selânik'ten İstanbul'a, İstanbul'dan Malta'ya, Malta'dan Ankara'ya akan bu alev înnağindan bütün bir devir ve bir nesfl, renk, ışık, hararet aldı. O, bir yandan derslerile Da rülfunun gençligini, bir yandan yazılarile okuyuculannî ay'dın latırken, bir yandan da Ittihat •€ Terakki Cemiyetinde Osmanli devletini Türk'leştirmek için uğ« raşıyordu. Türkceye bugünkü temiz yumu'âTcTıg», hece veznine bugünkü kıvrak ahengi verenler. onun •».vdınlatığı yolda yürüdül*1 Mahkemelerin ve tedrisaUr birleştirilmesTBhotı eseridir. Temsil ettiği mefkurenin iî mini, san'atım, felsefesini, efsanesini, siyasetini, işlenmemi« bir toprakta, eşsiz bir cömertlikle Kış geliyor tekbaşına veren Ziya Gök Alp*ı, ( Birinci sahifeden mabait ) bizim fani hafızalarımız unutsa Karsret 16,5, azamî hararet 19,5 bile, tarih unutmaz! dur. Dün rüzgâr lodostan esmiştir. Ziya Gök Alp. harbi umumiSür'ati azamî 7 metredir. Bugün nin son günlerinde, canlarını Avrüzgâr mütehavvil olarak esecek, rupa'ya atan arkadaşlarından ayhava kapalı olacaktır. Yağmur yağrıldı ve bütün beraber kaçma ması muhtemeldir. Hava poryaza mütemayildir. tekliflerini o boynu bükük sü kutile reddetti. Anadolu'ye düşen yağmur Malta'da hayatı okumak ve Ankara 26 (A.A.) Aldığımız okutmakla geçmiştir: Nice saçı malumata göre bu sabaha kadar sakalı ağarmış devlet ricali. bir Yalova, Bursa, Kütahya ve Afyona birer milimetre, Adana'ya iki, Ça mektep çocugu gibi onun öniinde nakkale'ye üç, Konya'ya beş, U diz cöktüler! şak, Denizli, Eskişehir'e altışar, Malta'dan dönüşte, Maarif İzmir'e otuz bir, Manisa'ya V^kâleti Telif ve tercüme encü32, Antalya'ya 36 milimetre yağ menine reis oldu. Bir tercüme mur düşmüştür. İzmit ve Ankara seferberliği açtı. Liselere Avrucivarına da cüz'î miktarda yağmur yağmıştır. Umumî vaziyet yağmurpai bir veçhe verdi. Sonra, Bü • lu görühnektedir. yük Millet Meclisine aza oldu. Muğla 26 (A.A.) Gecedenber: Ziya Gök Alp'ın son yazılarî, şehrimize faydah yağmurlar yağ Çınaraltı başlığile Cumhuriyet maktadır. Çiftçi, yağmura çok muhsütunlarında çıkmıştır taç îdi. Kuraklıktan natas işi yapı Niçin öldü? lamıyordu. Hastalığını bir türlü anlıya « Romanydda kar! Bükreş 25 Predeal'de kar yağ • madık. Doktiorlar: Romatizma, mağa başlamışhr. Dağlardan gelenler dediler. Farti semane, dediler. oralarda 2030 santim kar olduğunu tl^habı sehaya, dediler. Menensöylemişlerdir. jit, dediler... Anlaşılıyordu ki, büyük âli riyet bayramı hazırlıkları hararetle mimiz ilimsizlikten öldü! devam etmektedir. Resmi geçide işDemin, onun dokuzuncu yıl tirak edecek izcilerden bir kısmı dönümünü gazetelerde uzun ugeldi. zun aradım. Ne beyhude zahmet. Benim, Sabiha... tstasyonlarda gidişinden bahseBunu türkçe söylemiştim. Gar . decek yolcu arıyan kalemlerimiz son bjr daha iğildi: bu büyük ahiret yolcusunu iki Ha... Dedi, fransızca konuşsatırla anmayı bile çok görmüştuğunuz için ben iyice bilemedim. lerdi!. Buralarda da başka hanım yok. Merakım ve telâşım gittikçe artarak, kısık bir sesle: Peki, ne var? Ne olmuş? dedim. Size birisi bu kâğıdı bıraktı, gitti. Büsbütün telâs içinde öyle bîr »aşırdım ki... Bana mı? Kim? Bu kâğıdı mı? Niçm? Nedir? Diye birbirini tutmıyan şeyler so. rarak o kâğıt parçasını aldım. Gar. son uzaklaştı. Bu bir gazeteden kerilmiş, dort köse, küçük bir kâğıttı. Bir tarafı kalemle çizilmişti. ö t e tarafında şu yazıyorduı Andre Roan daha bir çok teminat vermeğe devam ediyordu. Bunların içine bazı âşıkane sözler de karış tığı için keyifle dinliyordum. Bir aralık garson etrafımızda gezinmeğe başladı. Bize fazla dik. kat ediyor gibiydi. Ben evvelâ e. hemmiyet vermedim. Fakat gitgide gözlerimin içine öyle dikkat etmeğe başladı ki sinirlendim ve korktum. Ne istiyor benden? Yüzüme neden öyle bakıyor? Burada bir erkekle başbaşa oturan ilk kız ben değrlim ya... Arkadaşlarım arasında bir iki tanesi var ki sevgililerile hep bu babçede buluşur, buralarda oturur, konusurlar. Andre'ye dedim ki: Bakımz, bu çar*on bizden göz f YUSUF ZtYA 29 teşrinievvel kumbara nızı doldurma günüdür Kumbara Sahipleri: ^ Bu hafta içinde İş Bankasmdan alacağınız kumbaraya, ilk arttıracağınız parayı 29 teşrinievvelde atınız. Kumbarası olmıyanlar: (Mabadi var) Türkiye İş Bankası
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear