25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
i9TeşiwneVvel Felsefe ıstılahlar tçthnaî hâdiselerin tabiî bir parçası olatı, varlığı onunla birlikte başlıyan lisan hâdiselerini ve onlardan hariç olmıyan ıstıllahları iki suretle tetkik edebiliriz. Birî bunlan hareket haîinde görmektir. Bunları konuldukiarı tarihten bu güne kadar geçirdikleri saf haları ve her safhada mevcut içtimaî diğer amilleri de ortaya koytnak, onların tahavvül ve teaküp noktalarını kayıt ve işaret etmektir. Geçen asrın en büyük filozofu olan, riyazi bir terbiye görerek içtimaî hâdiseleri de onun düsturlarına ve usullerine irca etmek istiyen auguste comte buna kuvvetçi usul demişti ve bu tabiri de mihanikin kuvvet bahsinden altnıştı. Bir vücudün veya bir mües•esenin bugünkü bulunduğu hale gelmek için dahilinde inkişaf ettiği akval ile münasebetlerini düşünerek onun takip eylediği mütevali şekilIeri mülânazadan ibaret tekvinî tarik te bundan başka bir şey değildir. Ancak ikinciainde hâdiseyi ve teakubünü daha sahsi, riyaziyata nisbetle, daha mürekkep bir surette görüs vardır. Kezalik bunun ferdî hayat üzerinde de tatbik olunduğu vardır. Bir insanın doğduğundan ihtiyar yaşında öldüğü güne kadar maddî ve manevî tahavvüllerini mütalea ederken de bu yoldan yürünülıtıüş olur. Bir müessesenin, meselâ evlenme şekillerinin en iptidai kavümlerden en mütekâmil milletlere kadar geçirdiği devreleri mütaleada bunun başka bir tatbik şeklidir. Diğeri, sükun halinde, yani muayyen bir zamanda, cemiyet dahilinde hiç bir tahavvül ohnuyormuş gibi, bir içtimaî hâdisenin, meselâ lisanm diğer hâdiselerle, meselâ ailevî, iktisadî, siyasî hâdiselerle karşıhklı münasebetlerini mütaleadır. Birincisi cemiyet dahilnde terakkinin, hareketin ifadesi olduğu halde, bu ikincisi, bilâkis, cemiyeti, onun muhtelif unsurlarını sükun ve muvatene halinde bulunduran nizamm ifadesidir. Bugünkü felsefe ıstıllahları, büyük bir ekseriyet itibarile, eski Yu* nan'dan gelir. Bilhassa Sokrat'ın muhaverelerinde, zamanının bütün büyük şahsiyetlerini, yüksek kafalarını, derin düşüncelerini eserlerînde canlandıran, devrinin bütün ilmî ve içtimaî mes'elelenne temas eden, «an'at ile hakik'ata ayni yüksek kıymeti vererek, dıştan, haricî âlemden dönerek, içe,•derunî'hayata en parlak bir âbide vücude getiren Eflâtunda da, onun kendisine muarız olan ve üstadını gölgede bırakarak, uzun asırlar Şark ve Garp irfanı üzerinde saltanat süren Aristoda görülür. Sokrat, malumdur ki, eser yazmamış, fakat fikirlerini her nerede bulursa, her ne vakit müsait görürse, kendisine talebe olanlara âdeta konuşur gibi vermtştir. Ayni yoldan giden Eflâtun, eserlerinde şairane bir üslup takip etmekle beraber, etraf ında yaşıyan halkın lisanından aynlmamıçtır. Aristo, yazılannda kendi zama nında (Atika) da mevcut kitabet H" samnı kullanır. Fakat söyletnek istediği yeni fikirlerin çoğluğu, kul landığı alet üzerinde, üslubunda pek mühim bir tesir icra eder. Eşyanın ferdiyet ve cüz'iyetlerile mülâhaza*ı, her ilim mevzuunun diğerlerin den sarih bir surette ayırt edilmesî, hislerm mahsulü her türlü unsurdan tecrit edilmiş mefhumların teşkili, onda hâkim olan fikirlerdendir. Mantık ve tahlil yolundaki mesai sinde ancak son farklan gözönünde ttrtar. Onun lisanmda zahiren müteradif kelimeler, yekdiğerinden pek sarih surette ayrılır ve tarif olunur. Aristo bunun için iki vasıta kullanıyor: A. eskiden kalma kelimelerin delâlet ettiği mânalan ilmî bir surette tayin etmek, onlara diğerlerile karışınlmıyacak sarih bir mâna vermek. B. yeni tabirler ve ıstıllahlar icat eylemek. Ancak f ilozof birinci ciheti hâkim kılar. Tabiatten ve cemiyetten gelmiş tnahsullere bil hassa kıymet verir. Ekseriya kulla nılagelmekte bulunmuş ve herkesçe tnalum olagelmiş tabirlerden hareket eder. Bunun mânasını bazan kısaltıp daraltır ve bazan da genisletır. Böylece, o kelimeyi ilmî ve mantıkî bir düşüncenin, bir mefhumun, bir külliyetin doğru ve sağalm bir ifadesi haline getirir. Cemiyetin önüne döktüğü malzeme üzerinde insanın iradesini kullanır. Fakat, onun zamanında, bir çok noktalarda, an'anevî lisanın, dedelerden kalma dilîn boşlukları vardı. Filozof, onları doldurmak için, kelimeler icat etti. Fakat bu îşte bizzat an'anenin hududu dahilinde, ecdattan gelme mirasm içinde ve ortasında dayana cak bir nokta aradı. Böylece, teşkil ettiği ıstıllahları indiliğin çenberinden kurtarmış oldu. Bizim, bu es ki ve yüksek filozoftan ve onun iki üstadmdr.n alacağımız ders, ilim ve onunla birlikte felsefe ıstıllahları nın köklerini kendisine bugün olduğu gibi yarm da hitap edeceğiraiz halktan almak ve bu halkı da en çok kalabalık olduğu yerden intihap etmektir. * * • • ; Yunanlı'lardan ilim ve felsefe. alan Lâtin'ler, manevî cihetle onların nüfuzu altmda kalmış olmakla beraber kendi muhtariyetlerini de daima muhafaza etmişlerdir. Meselâ Aristo'nun on makulesi için Yunan'ca olarak kullanılan kelimeler o5o(a,rosofcv,TTOIÖV, rcpdçtı olduğu halde, Lâtin'ler, Yunan'ca larını hiç te gözönünde tutmıyarak bunların mukabillerinde, substantia, quantita«, qualitas, relatio, locus, quando, situs, possessia, actio, passio tabirlerini kullanmışlardır. Bilâkis aynen aldıkları kelimeleri, meselâ losigkeit), acatalepsie, allegorie, alogisch, amphibolie, amusia, anagogisch, analyse, analogie ıstıllahlarmı kullanmaktadır. Alman lisanı nın Fransız ve İngiliz'lere nisbetle Lâtin nüfuzundan daha uzak kaidığı, binaenaleyh ilim lisanını teşkilde daha büyük bir muhtariyet sahibi olduğu görülür. Yunan'ca ve Lâtînce gibi, faransızca, ingilizce ve a1 mancanm Hint Avrupa dillerindcn olduğu ve binanenaleyh aralarıda pek sıkı karabet bulunduğu ve medeniyet iştiraki görüldüğü dü şünürlerse, ıstıllahatin vaz'ı ve kabulü itibarile, bunların kısmen bir vahdet arzetmesi tabiî görüleceği gibi, aralarında mevcut farklar da ana medeniyete karşı, yeni inkitaf yolları takip etmiş olan kendi milletlerinin tnahsulleridir. Ortada bir taraftan tarihin ve cemiyet haya tının cebrü ıztırarı olduğu gibi, diğer taraftan da onların karşısında ferdin ihtiyarı tezahür eder. Binaenaleyh ilim, bizzat kendisinin teşekkülünde olduğu gibi, kendisini ifade eden lisanın meydana gelişinde de kısmen afakî ve aricî, kısmen enfüsî, deruni şartların mahsulüdür. Yunan'lılardan süryaniler ve bizanslılar vasıtasile ilim almış olan araplar, lisan itibarile, başka bir zümre teskil ettiklerinden, Aristo ile ondan evvelki ve sonraki fîlozofların eserlerini kendi dillerine nakleder ken, onların üzerine kendi dehalarının tamgasını vunmuşlardır. Meselâ Aristo'nun yukarıda söyledîğimiz ıshllahlarım sırasile cevher, kemi yet, keyfiyet, izafet, mekân, zaman, vazı, mülk, fiil ve infial suretinde nakletmişlerdir. Yunan'ca meselâ kelimeleri mukabi linde, arap ahengine uygun gelecek surette, esir, iklim, filozof, felsefe, kanun, kilos, kimya, miknatıs, malihulya, musiki tabirlerini kabul et mişlerdir. Bunları meselâ ekalim, felsefe, kavanin, esirî, iklimî, mik natisî gibi lüzumuna göre cemi ve tasrif etmişlerdir. Tarihin verdiği bu derslerden, bugünkü hayatın üzerine koyduğu bu şahitlerden şöyle bir netice çı kar: İnsaniyete ilk ziraat ve sanayi hayatını veren Türkün lisanı, hal ve mazi itibarile, bütün şümulü dahi linde tetkik olunmalıdır. Onun bü tün lehçeleri, bütün kelimeleri muasır ilmin gösterdiği usul dahflmde ve indi nükümlere mahal bırakmı yacak surette ortaya konulmahdır. Bu temellere istmat edilerek, türkçenin mukayeseli bir sarf ve nahvi, ve bundan evvel mukayeseli bir lugati yapılmalıdır. İlim kelimelerinin simdiye kadar muhtelif eserlerde aldığı şekiller tesbit olunmalıdır. Garp irfanının bugün ilerlemie ol duğu terakki safhasile onun arasında mevcut boşluklar, içtimaî hayatıraızla muvazi olarak, kaydedilmelidir. Medenî milletle rin yeni raefhumlan, yeni keli meleri nasıl teskil ettikleri tetkik olunmalı, fakat Türk halkmın yaradıcılık şekli de gözönünde tutulmalıdır. Bos kalacak noktalar, ana dilin tetkikile ortaya çıkacak Türk köklerinden ilmin gösterdiği usul dahilinde vücude getirilmeKdr. Böylece arap ve Iran istilâsından, her gün biraz daha kurutulan türkçe, onlar gibi bünye ve ahenk itibarile uygun gelmediği bugünkü Hint Avrupa dillerinin Garp tarafından yağmasına ve isgaline uğramaktan kurtarılmalıdır. Siyasî ve iktisadî hayatta takip ettiğimiz istikametten dü yolunda aynlmakta mâna yoktur. Çünkü bir cemiyetin muhtelif saf haları hal ve naazi itibarile bir gül teşkil eder. Bir binada olduğu gibi, bunun da sağlamlığı ve güzelliği kendi cüzülerinin biribirine kuvvetli bağlanışında ve ahengindedir. Malî vaziyetimiz Ne büyük bir nikbinlik, ne de acı bir betbinlik! (Bırınci sahifeden mabait) devlet işlerinde bedbinlik vermek ve ortalığı karanlık göstermek kadar yeri değilken fazla ümit vermenin de zararlı olduğudur. Hele isin ba. şında olan hükumet bu bahiste bir şey söylememisse onun hesabma ko. nuşularak ileride belki vapılamıya . cak bir şeyi millete vadetmek çok kötüdür ve hiç kimsenin buna hakkı da yoktur. Hakikî vaziyet nedir? Hakikî vaziyet şudur ki: İçinde bulund'uğumuz malî senenin îlk dört ayında yapılan tahsilât bütün sene. ye nisbet edilince bütçe tanzim olu. nurken derpiş edilen muhammena . tm tahakkuk edebileceği neticesini verm^tir. Buna ne kadar sevinsek veridir. Fakat derhal ilâve edelim ki bun . dan evvelki iki malî senenin ilk dört aylıklan da böyle muhammen vari. datm tamamen tutulabileceğini gösterdiği halde sene sonunda alman kat'î neticeler hiç te öyle çıkmadı. Bunu düşünürsek malî senenin be . şinci ayında ilk tahsilât cetveli kar. şısında duyacağımız bu sevmci cok ileri götürmekle biraz acele etmis oluruz. 930 VP 931 malî »enelerindV ilk dört aylık tahsilâtın ümit vericî ol. masına mukabil sonraki aylara ait varidatm muhammen miktarlardan aşağı dü*mesi hatasız olarak ancak bnhranm seyrîle izah edilebilir. Fil. hakika Türk bütcesini 220 milyon . dan 169 milyona indiren sebep dttn. yanm içinde bulunduğu buhrandır ve bu buhranın her gün biraz daha tnkişaf ederek en ihtivatkâr tahmin. Ieri geride bırakışıdır. Buhranın memleketimize kadar gelen serpintilerine karşı millî bünyeyî muhafaza îçin alman tedbirler tabiatile bütcenin gerek muhamtne. natı ve gerek tahsilât hacimleri ü. zerine müessir olmuştur. Bu hususa bir fikir edinmek için alman ted . birlerin en mühimlerinden olan kon. tenjanın gümrük varidatında yaptığı tenezzülü miitalea etmek kâfidir. 930 malî senesimfe takriben S€ mil. yonu bulan gümrük varidatı, 931 senesinde ancak 43,5 milyona baliğ olabilmiş, 932 bütçesinde de rtha lât tahdidatının belkî biraz daha mütezayit bir «iddetle devamı za . rureti karşısında 38 S mîlvon tah . min olunmuştur. Bu son rakamın bi. le malî sene sonunda tamamen tah. i'* »lilebileceeine şimdiden hükme. dilemez. Zira bu muhammenatın ta. hakkuku her xevden evvel içinde bu. lunduvumuz ihracat mevsiminm iyi neticeler vermeırine ve haziran* ka. dar keçecek aylar zarfında da az çok ihracat yapılarak ona mukabil ithalâtta bulunulmasına mütevak . kıftır. C«sne bütçede 12 milvon t»hmin edilen muamele vergisinm thh. silât mtkta.i cV bu verginin mît r«Marından biri ithaîât esvası olduğundan, az çok ithalât ile müte . nasip olacaktır. Bundan başka bütçede en mü . him varidat membalarını teşkil e den bina, arazi, kazanç, hayvanlar, iktisadî buhran ve muvazene ver . gilerile inhisarlar safi hasılatının da önümüzdeki aylarda buhrandr.n mü. tezayit bir surette müteessir olma. ları ihtimali bir dereceye kadar mev. cuttur. Bununla beraber muhtemrl vari. dat noksan!a'ını karşılıyacak ta sarruf tedbirleri aknmıştır. Bütçe haddizatmda tasarruf prensiple rine göre tanzim edilmiş bir bütçe olmakla beraber onun içinde yeni . den tasarruf imkânları aranmakta 1914 tarihine kadar orada kaldı. Bundan sonra Paris edebiyat aka . demisi umumî kâtipliğine tayin e. dildiği için yerine Aberkrombi'yi ta. yin ettirdi ve daimî olarak Fransa. ya gitti. Aberkrombi 1898 de Mısır'Iı bir kadını sevmişti. Onunla evlendi ve izdivacmdan iki sene sonra, yani 1900 de Merit dünyaya geldi. Skarlet'in çubuğu sönmüştü. Tekrar a teşledi ve hikâyesine devam etti: MUter Kil'i bu sıralarda A. berkrombi ile münasebete girişmiş görürüz. Kil 1896 da Nil nehrinde yapılan yeni iska tesisatı ile alâkadar bîr Amerikan grupunun mümes. sili olarak Mısır'a gelmişti. O ara . lık Aberkrombi de bu grupta va . zife almıştı. Tanıştılar, dost oldu lar. Kil ikide bh Amerika'ya dönüyor, fakat kısa bir müdd'et sonra tekrar geliyordı,'. Bu gidiş gelişler esnasında Aberkrombi gibi o da Merit'in anasını tanımış ve sevmişti. Fakat centilmen bir adamdı. Aberkrombi'nin de kadını kendisi gibî sev. digini görünce bu aşkt unutmağa çalışmış, aşkınJan Joatu Tenîne fe. ragat etmişti. Merit dünyaya ge . ve bulunmaktadır. Fazla olarak hü. kumetin buğday aldığı ve millî ban. kalara üzüm ve pamuk satın aldır. dığı mıntakalarda ticarî hayatın canlanacağı ve devlet varidatının tahsili de mübadelenin artması nis . nisbetinde kolaylaşacağı muhakkaktır. Her halde hükumetin, devletin malî itibarını tehlikeye düşürebile cek ve esaslı âmme hizmetlerinin îfasını haleldar edebilecek vaziyetIere meydan vermemek endişesile son derece uyanık ve hesaplı hare . ket ettiğinden emin olabiliriz. Geçen sene maaşlar hartc olmak üzere bir takım küçuk ve büvük masraflar sarflarından evvel H^yeti Vekilenin tetkikinden gecivortiu. Varidatm ev. velce tahmin edilen miktarlardan a. şağı dUştüğünü ve muhammen va ridatla yapılması icap eden mas . raflardan bir kısmının karşılıksız kaldığını gören hükumet, devlet işlerinin istilzam ettiği milyonlarca masarifi böyle birer birer tetkikten geçirmek ve vaziyetin icaplarına göre lüzumlu ve âcil olup olmadıkla. rını takdir etmek gibi yorucu ve yıp. ratıcı bir ted'bire tevessül etmekle ne kadar ihtivatlı hareket ettiğmi millet ve millet vekilleri naza rında isbat etmiştir. Bu sene ayni hükumet ve Türk Cumhuriye . tinin on senelik hayatinda görülen tecrübeiere nazaran yalnız isimleri bile emnivet telkin eden ayni kud . retli şahsiyetler iş başında bulunu . yorlar. Bu itibarla vergilerin hafifleti . leceği ve bazılarmın büsbütün kaldırılacağı gibi mevsimsîz haberlere manmamakla beraber bugünkü vaziyette ancak çok durendiş ve ihti . yatlı insanların istikbale matuf ola. rak görebjlecekleri muhtemel vari . dat noksanlarından doalyı devlet işlerinin arızaya uğrıyacağına ve ha. zine taahhüdatınm ifa edilemiyece. ğine hükmetmeğe de asla mahal yoktur. İşte malî vaziyerimizin h*kikate noktası noktasına sadık ve Cumhu. riyetm açık konuşmağı emreden yük. «ek şiarma uygun ifadesi bundan Boşbeşik ve Akku? Konservatuvarin Anadolu'da toplayîi plâğa aldırdığı ilk halk türkülerini dinliyenler ve bilenler «Bebek» adını taşıyan olabilisine hazin bir ninniyi elbet hatırlalar. Bu bir halK efsanesinin doğurduğu melodidir; yalçın dağlarda evlâdıni kaybetmiş genç bir Yörük gelininin enşrin ıztırabı, dinliyenî kor gibi yakan nağmelere işlenmiştir. Konservatuvar müdürü Yusuf Ziya Bey bu efsane ile Anadolu'nun binbir halk türküsüne hem saik, hem malzeme olmus aşk, kahramanhk hâdiselerini birbirıne ekleyip mezcederek tam bir hftlk romanı çıkardı. İşte «Boç beşik ve Akkuş» her biri bir başka romana mevzu olacak kadar zengin vak'âlann akkın bir üslupla birleştirilmesindep doğmuş böyle bir eserdir. Yusuf Ziya Bey Garbî Anadolu'nun duyusu temiz, irfanı sezgin, kültürü kuvvetli bir gencidir. İçinde mayalanmı memleket bilgilerini konservatuvar namına yaptığı araştırma gezintilerile kuv \etlendirdi: onun içindir ki romanında bütün ana vatanın huausiyetlerini ku caklıyan bir hava. bir koku var. Okuyanı gözü ve gönlile beraber »ürüklü>or. «Boş beşik ve Akkuş» ta goçebe bir Yörük afiretinin kayıtsız, bağlantısız, fakat serbestliğin ruha aşıladığı hududu yok RÜzcüiğini. hazzını yaşıyan hayatını takip ediyoruz. Aşiretin yeknesak ömür kalıplan içinde geçen muayyen hareket sahneleri. göçier, konaklar, düğiinler ve eglenceler... Eski muharrir lerin bir dıve göğsü kadar hissiz sandıkları bir Türkmen'in kalbinde ölümlere kadar gidecek imanlı bir aşk ve onun sessiz ıztırabı... Bütün bunlar bir sesli filim kadar canlı... Ben kendi hesabıma eseri derin bir zevk hummasının tesiri altmda okudum, duyuşlanmda ve onları anlatışımda mübalâğa olabileceğini de saklamıyacağım, çünkü romanı okurken kafamda bir nos talji rüzgârı esiyordu, Anadolu'mun taşı toprağı üstiinde ayni havayı yaşı > orum sanmıştım. Gecenin boşluklarda savruTan etek leriie ovaiarın esmerleştiği akşamlarda kavalile hıçkıran bir Anadolu çoba nını hiç dinlediniz mi? O seste bütün memleketin duygusu, aşkı, yası ve hicıanı vardır. tşte Yusuf Ziya onu keh melere kalbedip kitap yapmış: hem de Dil Kurullaymın istediği; türkçe yazı djye hasretlenen halkın özlediği dille... Eser bu itibarla edebiyata Öfdtığtrkadar folklora da hizmet ediyor. Bence bu has türkçe roman; şu iki noktadan ehemmiyetle ele alınıp tetkik edilecek bir hâdise addedilmeğe değer. Bon bu satırları sadece hâdiseyi mütefekkirlere ve öz dille halk romanı arıyanlara habej vermek için yazdım. Alt tarafı münekkitlerin... # • kelimelerini, pek hafif bir fark ile, Yunan'ca vavlan (B) harfine kalbederek abacus, abulia, acatalepsia, allegoria, alogia, amphibolia, amu sia, anagogicus, analysis, analogia şekillerine koymuşlardır. L&tin'lerden ilim ve marifet alan Fransızlar da, ilk Yunan'ca. kelimeleri, Lâtmler'e tâbi olarak, fakat kendi şivelerine göre tadil ederek: substance, quantite, qualite, relation, espace ou lieu, temps, situatkm, posession, actien, passion suretinde kabul etmişlerdir. tkinci smıf Yu nan'ca kelimeleri, Lâtin'ler vasıtasile almakla beraber, kendi ahenklerine tatbik ederek abaque, abouIie, acatalepsie, allegerie, alogie, amphibolie, amusie, anagogique, analyse, analogie şeklme koymuslardır. tngiliz'ler, evvelce Fransız medeniyetinm tesirinde kaldıkları, ve onlar vasıtaslle Yunan ve Lâtin âlemine temas ettikleri için, birinci sıtnf kelimeler gibi ikincilerde de Fran sızlar'ın izlerinden yürümüşlerdir: Substance, quantity, quality, rela tion, space ou place, time, situatian, possession, action, passion kelime lerinde görüldüğü gibi, Cenup komşularından hiç aynlmamışlardır. Kezalik abacus, aboulia, acatalepsy, allegory, alogie, amphibolia, amu sia, anagogic, analyais, analogy demektedirler ki, bunlarm fransızca mukabillerinden, pek farkı yoktur. Alman'lar, ilk Yunan'ca kelime lerin mukabili olarak, Wesen ve Kern, quantitat, qualitat (beschaf fenheit, eigenschaft), reziehung (relation), baum, zeit, lage, besit zen, tat (handlung), leiden tabirlerini, ve ikinci smıf ıstılahlar muka ~ bilinde de abacus, abulie (Wülens ibarettiri" ' * ALİSÜREYYA Afyon meb'uslarının tetkikatı Afyon (Hususî) Afyon meb'usları Ali, Haydar ve Cemal Bey ler buraya geldiler, karşıIandıNr. Halkevine gidilerek memleket ah valine dair görtişüldü. Meb'usiar bütün vilâyeti dolaşarak tetkikat yapacaklardir. ÖZHAN Hamamda bogulan çocuk Bursa (Hu. Mu.) Istanbul'dan Bursa banvolanna gelen ve Kaynarca hamamına giren iki çocuk valdesi bir hanım hamamda 3 yaşmdaki çocuğunu yıkadağı bir sırada 12 yaşındaki diğer çocuğunun ortadan kaybolduğuon görmfiş, telâşla onu aramağa koşmuştur. Bu sırada hatnamın arka lasmındaki büyük havuzda çocuğunun boğulmuş oldnğunu görerek feryada baslamif ve bayılmıstır. Yapılan muayene neticesinde çocuğun bir dikkatsizuk yüzünden havuza düşerek boğulduğu anlasılnuştır. Belkis harabelerinde hafriyat Erdek civarındaki Belkis harabelerinde yeniden hafriyata başlan • mıştır. Son araştırmada bulunan dört heykel tstanbul müzesine gönderilmiştir. ,, fstanbu Asari atika enstitüsü müdürü doktor profesör Şede ve asari atika mütehasnslarından M. Mayer ve M. Zoethet, trmir Alman baskonsolosu ve konsolosane tercümanı Namık Bey Izmir hafriyatını tetkik etmişlerdir. Hafriyat neticesinde meydana çıkardan seylerin mühim ve fevkalâde eserler olduğu görülmüştür. Mimar M. Mayer tarafmdan evvelce yapılan plânın bu defa noksanlan ikmal edilecektir. Izmir Müze müdürü Salâhattin Bey tarafm dan malumat ve izahat ile beraber bu plân Almanya ve Avusturya asari atika enstitülerine gönderilecek ve orada t&bolunacaktır. lince Kil eski muhabbetin tesiri ile bu kızı babası kadar sevdi. Ona vaftiz babalığı yaptı. Hele kızm anası vefat edince sevgisini büsbütün ar. tırdı. Sanki Merit, Aberkrombi'nin değil de Kil'in kızı idi. Onun için bir babanm kızına yapabileceği her şeyi, hatta belki daha fazlasını ya. pıyordu. Kil fena bir adam değildi. Doktor Blis Mısır'a gelinciye ka. dar olup bitenler bundan ibarettir. Doktor Mısır'a 1913 senesinin kış mevsiminde geldi. Bir tesadüf onu Aberkrombi ile karşılaştırdı. Dost oldular. Blis tabiî o zamanlar he . nüz on üç yaşında olan Merit'i de tanıdı. Bundan yedi sene sonra genç Salveter, Blis ile Kil'i birbirlerine takdim etti. İhtiyar Aberkrombi 1922 senesi yazında Mısır'da öldü. Merit onun eski bir dostu .emektar bir muavin i olan Mısır'Iı Hani yedi ihtimamına bırakıldı. Doktor Blis'in Mısır'a ikinci seferi 1922.1923 senelerinde vuku buldu. Merit o zaman yirmi üç yaşrna girmişti. Blis onunla yeniden buTuştu, bir sene sonra ev lendiler. izmfr fiafriyatı Satılık arsa Büyükada'da Nizam cadde«inde Muratlı sokağında biri 500, diğeri 2000 mimarî arşın murabbaı iki arsa satılıktır. Taliplerin 9 numarah haneye müracaatleri. Van* »iz doktor Blis'e ve Merit'e doktorun 3 üncü Mısır seferinde rasgeldiniz. Blis ikinci seferinden sonra Merit'i Amerika'ya götürdü. Nihayet geçen sene Hani de dokto . run mesai arkadaşlan meyanma it. hal edildi. Bu hâdise He Mısır hü. kumetinin Hani'yi asari atika haf. riyat müfettişi yapması ayni tarihe rastlar. tşte, Blis, Kil, Aberkrombi, Merit hakkınrfa bildiklerim bunlar. dan ibarettir. Sizin istediğiniz de bu değil mi idi? Bu idi, teşekkür ederîm, Skar. let... Ben hikâyenizden şu neticeyi çıkanyorum. Kil, biraz da Merit'in annesini vaktile sevmiş olduğun . dan dolayı doktor Blis ile alâkadar oluyordu. Blis'in Merit ile evlenmis olması onun doktora Mısır seferlerî için para vermesmde kuvvetli bir âmildi. Evet, derfiğin doğrudur. Şu halde Mister Kil'in vasiyetnamesinde Mister Blisi anutma . mış olması da akla gelebilir, 4/affk mi? Buna daîr bir bUdiğbıla var mı? MUSTAFA NAMIK keşfe çalışmakla işe başlamayı dü. şündük. Sizi buraya bunun için ça. ğırdık. Doktor Blis'in hususiyetleri. ni, doktor Blis ailesine ak olup bit. miş şeyleri öğrenmek arzusunda . yız. Siz doktoru yakından tanırsı . nız ve bu hususta az çok malu . mat sahibi olduğunuzu zannedıyo. ruz. Meselâ bize Kil ile Blis ailesi arasmdaki münasebetlerden bahse. demez misiniz? Hay hay... Bu biraz romana benzer. Fakat esasmda basittir. Skarlet piposunu yakmak için sus. tu. Pipoyu tıkabasa doldurduktan ve yaktıktan sonra devam etti: Hikâyeye ihtiyar Aberkrombiden başlıyavım. Bu adam Madam Blis'in .yanrTVÎerit'in babasıdır, bi. liyor<unuz. Aberkrombi 1885 tari . hinde Mısır'a gitmişti. O tarihte Mısır asari atika müzesi müdürü olan Sir Gaston Fransız Darülfünununlarından birisindeki kürsüsünü işgal için vazifesinden muvakkaten ayrı. lacaktı. Aberkrombi ona muavin ol. du ve Maspero Mısır'a dönünciye kadar kendisine vekâlet ettî. Maspe. ro 1889 da tekrar Mısır'a geldi ve 932 senesinin en güzel zabıta romanı: 26 13 temmuz cinayeti Yazan: S. S. VAN DİNE Hat hayret ifade eder bir tarzda kollarını kaldırdı, sonra yorgun, miitevekkil bir eda ile tekrar hali tabiisini aldı. Dışarı çıkarak Skarlet'i aldı, getirdi, Vans bir kaç sandalyeyi yanyana gc>t;rerek sıraladı. Çok ciddî ve düşüncel.i idi. Halinden onun bu mü kâlemeye büyük bir ehemmiyet verdiği anlaşılıyordu. Ne düşündüğüniı anîamıyordum. Fakat aradan biv kaç saat geçince Skarlet ile konuş. mak istemekte ne kadar haklı olduğunu anladım. Bu karanlık mu ammayı aydınlatacak yegâne şah sm Skarlet olduğunu tam bir isabet le keşfetmişti. Hiç bir mukaddemeye lüzum görmeden doktor Blis'in tevkifinden vaz geçildiğini söyledi: Müddeiumumî emrini geri al. dı, dedı. Onun hakkındaki zanları Tercume eden: ÖMER FEHMİ şüpheye düşüren yeni bazı ip uçları bulduk. Şimdilik kararımız kat'î bir hüküm vermeden evvel yeniden tahkikat yapmaktır. ' Skarlet sevinçle: Çck yerinde bir karar! Diye bağırdı. Doktor Blis'in tevkif i mes'e lesi anlaşılmaz bir mes'ele idi.. Bir adam velinimetini öldürür mü? Vans, Skarlet'in sözünü keserek sordu: Bu hususta fikriniz nedir? Vallahi şaşkm bir vaziyette . yim. Şimdilik ne bir şey düşünebilir, ne de bir şey söyliyebilirim. Böyle bir vak'a olabileceğini tahayyül bile etmezdim. O hususta hakhsınız. Vak'a hakikaten umulmıyan, beklenilmi . yen esrarejjgjz bir vak'a Biz bu muammayı hal fçm evvel* sebebt
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear