Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZt-RÖPORTAJ 13 MAYIS 1990
'Kalkın, ihtilal oluyor!Ç//f77/ç^^^^C^M
7?"™l
^fne J^J
l 1960. 26 mayısı 27 mayısa bağlayan gece. lyAenderes haberi duydu. Soğukkanlı göründt
kjl4tll4+p ^'*™*
U
^Jl^av'^Beîrsmeier^'uîkevi F.skisehir Seker Fahrikasi misafirhanesi. Telefon Herhansi bir telas belirtisi eöstermedi. Givinmev
Merhum Başbakan Adnan Menderes'ın
mahiyetinde ozel kalenı muduru olarak
sure, 27 Mayıs ihtilali oncesine
rastiayan ve sıyasi olay ve gelişmelerin ulkeyi
yavaş yavaş ihtilal akıbetıne surukledığı döneme tesaduf eder.
Bu dönem, siyası tarıhımız açısından ilginç olmakla beraber, arka
arkaya çıkan iç politika olayları ve bu olayların bızleri nereye
doğru goturduğünun aşağı yukan belırlı hale gelmesi dolayısıyla
aynı zamanda guç ve uzucu bir donemdi.
Üstelık bu donem, ulke yararları ıçın herhalde arzu edilraeyen bir
yöntemle noktalandı. Kişisel açıdan da mahiyetinde bulunduğum
surede bana daima nazik davranmış kımse ıle bu görev dolayısıyla
sık sık temas halınde olduğum ikı bakanın trajik akıbeıleri benım
için sarsıcı oldu.
27 Mayıs'ı hemen izleyen dönemde, anılarımı yazmak ıçin bazı
gazeteler oldukça cazip teklifler yaptılar. O dönemde, risk
almadan, olayları objektif bir şekılde kateme almak mümkun
değildi. Moda halindekı karalama kampanyasma ise anlaşılmazı
zor olmayan nedenlerle katılmadım. O gunlerden emekliliğime
kadar olan dönemde de bana verılen gorev lenn gerektırdığı yoğun
çalışma koşullarında, bu anıları yazmaya vakit ayırmam mumkun
olmadı. Emekliük bana bu fırsatı verdi.
Yazdıklarım ne bir tarihı inceleme ne de bir akademık çalışmadır.
Sadece anılarımı ve kendime gore yaptığım değerlendırmelerı
yazıya doktum.
Yaşadığım olaylan, herhangi bir kişisel sempati ve antipatınin
tesin altında kalmadan, tamamen objektif bir şekilde yansıtmaya
çaba harcadım. Ağırlık noktasıolarak,bir doneme isminı vermiş
kimseyı ve onun etrafındaki olaylan aldım. Kişilere ancak olaylar
vesilesiyle temas ettim ve mumkun olduğu olçude de isim
vermekten kaçındım. Amacım bir devrin dedikodusunu değil,
mumkun mertebe tahlilını yapmak oldu.
Uzun yıllar bu ulkeyi ıdare etmiş liderlerle ilgili yargılann,
ölçüsuz övgulere veya husumetten kaynaklanan ithamlara
dayanmaması, tarıhimizin sağlıklı yazılması ve bu kişilere
haksızhk yapılmaması için önem taşır. Ercüment Ya\uzalp
Ankara, Nisan 1990
POBTRE / ERCÜMENT YA VUZALP
Emekli büyükelçi
Ercüment Yavuzalp, 29
Kasım 1924'te Ankara'da
doğdu. Oalatasaray Lisesi ve
Siyasal Bilgıler Okulu'nu
bıtırdı. 1948'de devlet
hizmetine, 1949'da Dışişıeri
Bakanlığı'na girdi.
1952-1955'te Londra'da
muavin konsolos,
1955-1958'de Karaçi
Büyukelçiliği'nde başkâtip,
1958-1961'de merkezde şube
müdürü, dalıa sonra
Başbakanlık özel kalem
E. Vavozalp (1959)
muduru, 1961-1962'de Viyana
Büyukelçiliği'nde musteşar,
I962-1964'te CENTO genel
sekreter yardımcısı,
1964-1967'de TC
Delegasyonu'nda musteşar,
1967-1970'te Lefkoşa
Buyükelçiliği daimi
maslahatgüzan, 1970-1972'de
Beyrut buyukelçisi,
1972-1976'da merkezde genel
mudur, 1976-1979'da
Birleşmış Mılletler Cenevre
Ofisi nezdinde daimi lemsilci
buyukelçi, 1979-1982'de
Moskova buyukelçisi,
1982-1985'te Dışişleri
Bakanlığı musteşarı,
1985-1989'da Birleşmiş
Milletler Cenevre Ofisi
nezdinde daimi temsilci,
büyükelçi, ayrıca çeşitli
uluslararası toplantılara heyet
başkanı ve heyet üyesi olarak
katıldı.
Birleşmış Milletler Avrupa
Ekonomik Komisyonu'na bir
yıl, Uyuşturucu Maddeler Alt
Komisyonu'na 4 yıl başkanlık
etti. Evli ve iki çocuk
babasıdır.
ıl 1960. 26 mayısı 27 mayısa bağlayan gece.
Eskişehir Şeker Fabrikası misafirhanesi. Telefon
çalıyor. Ankara'daki özel kalem nöbetçisi çok
telaşlı bir sesle şöyle diyordu: "Beyefendi her
taraftan silah sesleri geliyor. Başbakanlık işgal
edildi." Hemen Hasan Polatkan'ı uyandırdım.
Çok telaşlandı.Beraber başbakanın odasına gittik.
enderes haberi duydu. Soğukkanlı göründü.
Herhangi bir telaş belirtisi göstermedi. Giyinmeye
başladı. Benden içişleri, milli savunma bakanlan,
genelkurmay başkanı ve sıkıyönetim komutanım
bulup kendisine bağlamamı istedi. Bütün merak
ettiği husus hareketin çapının ne olduğu idi. Ancak
telefonlar bağlanmıyordu.
— ı —
1960 \ılında 26 mayısı 27 ma-
yısa bağlayan gece, Eskişehir Şe-
ker Fabrikası mısafirhanesındeki
odamın telefonu sabahın dordun-
den biraz sonra çaldı. Karşımda-
kı Başbakanlık Özel Kalem nöbet-
çi memuru idi. Çok telaşlı bir sesle
şunları soyledi: "Beyefendi, her ta-
raftan silah sesleri geliyor. Başba-
kanlık işgal edildi. Ben, Medeni
Berk Bey'in (Başbakan Yardımcı-
sı) odasına gekfim. Sizi oradan an-
yorum. Biraz sonra buraya da ge-
lecekler. ^ ^ ^ £ e n gidiyora
Nöbetçi memurun söyledikleri-
nin ne anlama geldiğinı anlamak
için etraflı bir değerlendirmeye ge-
rek yoktu. Son iki aydır vuku bu-
lan tatsız olay ve gelişmelerin ya-
rattığı ortamda bir askeri darbe-
nin olabileceği genellikle tahmin
ediliyor, hatta bazı çevrelerde, za-
ten arzu da ediliyordu.
Haber üzerine, evvela, aynı mı-
safırhanede kalan Maliye Bakanı
Hasan Polatkan'ı uyandınp duru-
mu bildirdim. Çok telaşlandı. Be-
raber Başbakan'a gittik. Başbakan
soğukkanlı gorundu. Herhangi bir
telaş belirtisi göstermedi. Giyin-
meye başladı. Benden içişleri. milli
savunma bakanları, genel kurmay
başkanı ve sıkıyönetim komutanı-
m kendisine bulup bağlamamı is-
tedi.
Daha sonraki çabaJannın da te-
yit edeceği uzere, butun merak et-
tiği hususun, hareketin çapının ne
olduğu, başka bir deyişle, bunun
kısıtlı mı yoksa butun silahlı kuv-
vetleri içıne alan bir hareket mi ol-
dufu uzerınde toplandığı gorü-
luyordu.
O dönemde ulkede otomatik te-
lefon yoktu. Başbakan'ın telefon
goruşmelerı için bizde özel telefon
numaralan vardı. Bulunduğumuz
yere gore bu numaralara telefon
ederek neresi ile göruşmek istediği-
mizı söyler ve bu suretle telefon
bağlantılannı anında sağlardık.
Menderes'ın istediğı telefon goruş-
meleri için Eskişehir'dekı ozel nu-
maraya telefon ettim. Derhal bağ-
layacaklanm soylediler. Normal
olarak anında bağlanan numara-
lan bir türlü bağlayamıyorlar. Ge-
cikmenin anormal olduğunu fark
ettikleri ıçin arada beni arayıp
Ankara'dan bir türlü cevap alama-
dıklannı, aramaya devam ettikle-
rinı söylüyoriardı. Santral memur-
lan daha o sıralarda Ankara'da
neler olduğunu bilmedikleri ıçin
telaşlanıyor ve devamlı özür dili-
yorlar, bir şeyler yapmaya içten-
likle çahşıyorlardı.
Telefonlar bir tür|ü bağlanama-
yınca, Başbakan tabıi nedenini
anladı. Eskişehir Valisi, hava us-
su komutanı ve yurtiçi savunma
komutanım çağırmamı istedi. Vali
ve yurtiçi savunma komutanı he-
men geldüer. Hava ussü komuta-
İHTİLALDEN ÖNCE — 27 Mayıs thtilali'nden önce Adnan Menderes ve Orgeneral Cemal Gursei (daha sonra ihtilalin başı) Ankara'daki bir karşjlama toreninde.
C V N E Y T A R i A ¥ VH£.•
1946
y
da DP'yi kuranların o günlerdeki korku ve îedirginliğini Bayar şu sözlerle özetliyordu
'iki jandarma partiyi kapatırdı'— ı —
14 Mayıs ]950'de ılk ozgur seçimler yapıldı.
27 yılhk CHP ıktidarı sona erdi, 7 Ocak 1946'da kuıu-
lan Demokrat Parti iktidara geldi.
Ulusal irade, büyük tarihsel sorumluluklar yuklenen bir
dönemi kapattı. Siyasal tarihımizde yeni bir dönem başladı.
Çok partili parlamenter rejimin kapısını, kuşkusuz, îs-
mel İnönü araladı. Atattirk'un ölumunden sonra Cumhur-
başkanı seçilen İnönü, daha 1939'larda cumhuriyet rejimi-
nin demokratik kurallara gore yeniden biçimlendirileceği-
ni duyurdu. Ne var ki araya savaş girdi. İnönü'ye göre de-
mokratik rejim Atatürk'un belli başlı özlemlerinden biri,
hatta başlıcasıydı. 1%2'de "Atatürk. ömriınun sonuna ka-
dar, demokratik rejimi kurmak için uğraşnuş, güçlükleri
yenmiş, lamamlanmasını da milletin diğer ihtiyaçlan gibi
yeni nesillere otrakmıştır" dıyordu.
Bu sözlere bakılırsa tnonu, "Rejim anlayişında Atatiırk-
ön iz surucüsü, siirgiti ya da tamamlayıcısıydı." Öne sürüle-
cek başka hangi nedenleriıı baskısıyla olursa olsun, Irıö-
nü'nün, çok partili yaşama geçışin içten savunucusu ve bir
numaralı etkeni olduğu yadsınamaz.
Atatürk çağı, tek parti dönemi ve bunu simgeleyen "Milli
Şef" rejimine karşı ilk muhalefet hareketleri, İkinci Dünya
Savaşı'nın son yıllannda Büyük Millet Meclisi'nde bir avuç
mılletvekilinin çıkışlanyla başladı. Savaş boyunca tarafsız
kalan Türkiye, savaş sonunda "bir tarafta" yerinı almak zo-
rundaydı. Kazanan taraf ise Batı demokrasileriydi.
Celal Bayar, Atatürk'un son, Cumhurbaşkanı olduktan
sonra İnönu'nun ilk başbakanıydı. Bir sure sonra tnönu1
nun isteğiyle Başbakanlığı bırakmış, "kiiskün ve kırgm" bir
kenara çekilmişti. 1944 ve 45 bütçelerinde kimi eleştiriler-
de bulunuyor, dikkatleri çekiyordu. Tek parti CHP millet-
vekillerinden Hikrnet Bayar, Fuat Koprülu, özellikle unlu
Toprak Kanunu goruşmelerinde birden on plana fırlayan
Adnan Menderes, muhalefet hareketinin onculüğünü ya-
pıyorlardı.
Süreç, 7 Haziran I945'te Bayar, Menderes, Köprülü ve
Koraltan imzasıyla CHP grubuna verilen ve "dörtlü takrir"
diye ünlenen onerge ile başladı. Onerge uç maddeyi içeri-
yordu: (a)- "Milli hâkimiyetin en tabii neticesi ve aynı za-
manda dayanağı olan Meclis murakabesinin denetiminin
sağlanması. (b)- Siyasal hak ve ozgurluklerin anayasanın
gerektirdiği genişlikte kullanılmasına olanak verilmesi. (c)-
Bu esaslara uyacak bıçimde CHP'nin yeniden düzenlenmesı".
Onerge, CHP grubunda okundu, reddedildi. 17 haziran-
da Bayar, milletvekilliğinden istifa etti. 1945 yazında Köp-
rulu, rejim konusunda CHP organı Ulus'un başyazarı Fa-
lih Rıfkı Atay ile sert tartışmalara girişti. Menderes'in doğ-
rudan Başbakan Saracoglu'nu hedef alan yazıları devreye
girdi. Eylul 45'te CHP merkezı iki milletvekiline bu davra-
nışlarıyla "ne yapmayı islediklerini" soruyordu. Menderes
ve Köprulü (25 Eylül 45) "Partinin iç durumunn bozmak
için partide kaldıkları" gerekçesiyle CHP'den ihraç'edildi.
Zaten Bayar'la birlikte olan Menderes ile Köprülü'nun var-
mak istedikleri amaç da buydu. 27 Kasım 45'te Refik Ko-
raltan da CHPden çıkanlınca, "dörtlü" tamamlandı.
Başkent ve basın çevreleri kaynıyordu. Sürekli siyasal son-
dajlar yapılıyor, nabız yoklanıyor, soylentilerin ardı arkası
kesilmiyor, demeçler gırla gidiyordu. Bayar'ın CHP'den ay-
rılması (2 Aralık 45) ve parti kuracağım basına duyurması
(4 Aralık) gelişmeleri yeni bir kanala aktardı.
Partiyi kurmak kolay olmadı. Demokrasiye açılış duyu-
rumlarına karşın Milli Şef sistemi çekıngenlik yaratıyordu.
Program hazırlıklarından sonra 7 Ocak I946'da Demokrat
Parti resmen kuruldu.
Korku egemendi. DP'yi kuranların ruhsal durumunu, o
sıradaki siyasal gerçekleri Bayar, şoyle özetliyordu: "İki jan-
darma eri gönderebilirler ve partiyi kapatabilirlerdi ve mem-
lekette hiçbir şe> olmazdı." tki jandarmayla parti kapatıla;
bileceğini, buna karşı "memlekette hiçbir şeyin", kısacasi
Ozgurluklerin ağır bastığı dünyayı gözleyen tnönu, "iki
jandarma" formulüne yanaşmadı, elini ateşe sokmadı. Üs-
telik yeni partinin ve partilerin yaşamasına gereken ortamı
hazırladı. 14 Mayıs'a vanşın stratejisi Çankaya Köşkü'nde
hazırlandı.
Bayar, DP'nin kurulduğunu açıklamadan önce Çanka-
ya'ya partinin programını, hatta rozetini götürdü. İnönu1
nun aradığı güvencelerini yineledi. "Dış siyasette anlayış bir-
ligi içinde olacaldar, dini siyasete alet etme>eceklerdi" Inonu
"Pekâlâ" dedi. DP. "serbesl seçim" derken "seçim
güvenceleri" anyordu. Nitekim 1946 seçirrileri var olmayan
"seçim güvenceleri" ile gecmişti. 46 seçimleri, tam dört yıl
ulkenin siyasal gündemınde başkonuydu, hatta 1950*den
sonra DP'nin Inönü'ye saldırılarında onemli bir ögeydi de.
O seçimde oylar açık veriliyor, oy ayırımı gizli yapılıyordu.
Türkiye'nin tek hâkimi İnönü 1 Kasım 1945
Meclisi açış nutkunda şöyle demişti: "Bizim tek
eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti
bulunmayışıdır. Hürriyet ve demokrasi havasının
tabii işlemesi sayesinde başka siyasi partinin
kurulması da mümkün olacaktır." Bayar, bu
sözlerden aldığı güvence ile "İnönü'nün kurulan
DP'yi kapatmak istemediğinden" emindi. Yoksa
o günlerde, iki jandarma gönderilip parti
kapatılabilir, kimsenin de sesi çıkmazdı.
tepkinin olmayacağının ıfadesi, Türkiye'nin 1946'larda ya-
şadığı siyasal havayı butunuyle açıklıyordu. Bayar "İnönü-
nün parti kapatmayı arzulamadığından" emindi. Bu guvence
nereden kaynaklanıyordu? Türkiye'nin "tek hâkimi" Ino-
nü, Meclis'i açış nutkunda (1 Kasım 1945) "Bizim tek eksi-
ğimiz hukumet partisinin karşısında bir parti bulunmayı-
şıdır. Memleketin ihtiyaçlan sevkiyle hürriyet ve demokra-
si havasının tabii işlemesi sayesinde başka siyasi partinin
de kurulması mümkün olacaktır" demiş, 19 Mayıs nutku
bunu izlemişti.
27 Mayıs 1960'ta devrilen Bayar'ın siyasal hakları elin-
den alındı. On yıl bu haklardan yoksun kaldı. Siyasal hak-
ların geri verilmesinde înönü, büyuk bir savaşım verdi. O
günlerde hem İnönu hem de Bayar'la sık sık göruşuyordum.
6O'lı yıllann sonlanndaydık. Siyasal haklann geri verilme-
si yasası komisyona gonderilerek uyutulmuş, beklenen so-
nuç suya düşmuştu. O görüşmelerimizden birinde Bayar ba-
na "İsmet Paşa bir kez 'vapanm' derse. sovlediğinin ger-
çekleşmesi için mutlaka sonuna kadar savaşır. Bu yiizden
siyasal naklann verilecegine inanıyorum" demiştir. "Aynı
ocakta" yetışmişlerdi. Kuşkusuz, birbirilerini yakından ta-
nıyorlardı.
DP'nin savlarına göre CHP'nin yitirdiği illerde sandıklar
bir odaya giriyor, oteki kapıdan DP oylarından arınarak
çıkıyordu. 46 secimlerinde Orta Anadolu'da bir ilde vali olan
thsan Sabri Çağlayangıl anılarını şoyle özetlemişti: "Ne-
dense oy aynmı sırasında birden elektrikler kesiliyordu."
DP, her yerde örgutlenmemişti. ama 70-80 milletvekili
bekliyordu. Rakamın yansıyla "yetinmesi" sağlanmıştı. 46
olayı, 14 Mayıs'ın ana kuralını getirecekti. "Gizli oy, açık
oy ayınmı" rejimin belkemiğini oluşturacaktı.
DP, giderek gelişti, CHP karşısında gücunü duyurmaya
başladı ve gerçekten "CHP iktidan karşısında ihtiyaç
duyulan" parti konumuna girdi.
Eski günleri yıldız yapıp satmak
Bundan tam kırk yıl önce, 14 Mayıs, bir pazar gunuydu.
14 Mayıs 1990 pazartesiye rastlıyor.
14 Mayıs'ın bir gun oncesi, 13 Mayıs 1950, o cumartesi
gününün kişisel anılarını belleğime ne kadar zorlarsam zor-
layayım bir turlu yakalayamıyorum.
Günlük guneşlik bir gun müydu, hafif bulutlu, kapalıy-
ken birden açıveren bir gökyuzü mu egemendi başkentte,
hiç anımsamıyorum. Oysa belleğimdeki çizgileriyle, duy-
guların bütünüyle 14 Mayıs pazar günu, ne kadar canlı, ha-
reketli, etkileyici.
Sonradan "Ak devrim", "Kansız ihtilal" gibi çeşitli ta-
nımlamalarla anılan 14 Mayıs 50 gununun anlamı, yirmi
iki yaşında uç yılhk bir gazeteci ne ölçüde kavramıştı? Za-
man geçip olayları oğrendikçe sindire sindire >'ardığı sonuç-
lann, yargılann o günler büincinde miydi? Kuşkusuz in-
sanlar ve olaylarla ilgili gozlemleri vardı. Ne çare olayların
içyuzüne inecek bilgileri edinmekten, siyasal gelişmelerle in-
sanlar üzerinde yargılara varacak değerlenmeler yapmak
olanağından yoksundu. O günlerdeki gözlemlerini 14 Ma-
yıs'ın hemen ertesi gelen bilgilerle bütünleştirecek, moza-
iğin parçaları yerine yerine oturacaktı.
O yıllar başkent Ankara, derli toplu, küçuk, temiz ve din-
gin bir kentü. Bugün olduğu gibi derbeder değildi. Herhalde
o cumartesi sabahı, Atatürk Lisesi'nin hemen yamndaki
apartmanın bodrum katından, güneş görmeyen küçuk da-
ireden çıkmış, uzun Sipahi sigarasını yakarak ustası Saba-
hattin Sönmez'in Kızılay, Bayındır Sokak'ta, bahçe içinde-
ki evine doğru yavaş yavaş yünimüştu. Kafasında belki Posta
Caddesi'ndeki bir iki meyhanenin birkaç gun önceki esin-
tileri yaşıyordu. Orhan (ağabey) Veli ile oteki ünlu ozanla-
rın, Şukran Lokantası'nın tül perdeleri gerisinde oturan
"Otuz Beş Y'aş" Cahit Sıtkı Tarancı'nın, CHP organı Ulus
gazetesinden Çetin Altan'ın ardından kapı dışarı edildik-
ten sonra geçen hızlı gunlerin yakın anılan canlanıyordu.
"Mekteb-i Muallim mezunu resim-iş bocası" sonradan
çalışma yaşamım Ankara Kız Lisesi'nde idari işler memu-
resi olarak surdüren dul Mesrure hanımın butçesine, Vatan
gazetesinden aldığı ücretle katkıda bukınuyordu. Bizim evde
-evin dışınaki yaşamın tersine- lnönü'yti eleştirmek günah-
ların en buyuğuydu. Anamıan üç isim dışında siyasal ev-
reni ve ekseni yoktu. Atatürk'ten "huşûyla", tnönü'den bü-
yük saygıyla söz eder, arada bir Mareşal Çakmak'ın adı ge-
çerdi. Yazgıya bakın: Evde bu ortam yaşanırken ben, İnö-
nü ve CHP'ye karşı amansız savaş veren gazetelerden bi-
rinde, Vatan'da çalışıyordum. Ya devletin oteki yöneticile-
ri? tnönu başımıza getirdiğine göre -anamız- hepsini say-
gın kişiler olarak kabul ederdi. Kuçük bir oda, kırık dö-
kük bir masa, üzerinde -Ahmet Emin Yalman'ın armağanı-
bir telefon, dağınık kitaplarla dergilerin arasında sıntırdı.
Ola kı Kızılay'da bir koşesinde Afyonkarahisar maden-
suyunun satıldığı kuçuk parkın yamacındaki otobüs dura-
ğindan bir gazete aldı. Istanbul gazeteleri başkente bir gun
sonra gelirdi. CHP organı Ulus, Ankara muhabirlerinin bellı
başlı haber kaynağı, siyasal gelişmelerin ipucunu veren tek
bilgi hazinesiydi. 13 Mayıs 50gunü, Ulus'taki başyazısında
Hüseyin Cahit Yalçın, son dört yıhn belli başlı çatışmala-
rma konu olan basın özgürlüğü uzerine yazıyordu. Dediğı
şuydu: "Matbual biirriyeti acaba başka bir vatandaşa ha-
karet etmek, onun maddi veya manevi bir zarara uğratmak
hürriyeti midir? Zannederim ki sual bu surette vaz olunur-
sa (ortaya konursa) kimse buna *evet' cevabını >eremez."
Kırk yıl sonra bir gulümseme geçti dudaklarından.
Yarın: *Yeter, söz milletin'
nı gelmedi. Menderes bir gün ön-
ce ussü ziyaret etmiş, kabul genel-
likle soğuk olmakla beraber, ko-
mutan kendisine çok saygıh dav-
ranmıştı.
Yurtiçi savunma komutanı ise
bir gun önce, Başbakan'a kendisi-
nin zamanı geldiği halde tümge-
neralliğe terfı ettirilmediğinden şi-
kâyet etmiş, Başbakan da kendi-
sine vaatte bulunmuş ve benim
aracılığımla Milli Savunma Baka-
nı'na hemen görüşmeden sonra
gerekli talimatı vermişti. Dolayı-
sıyla paşa hem sevinçli hem de
Başbakan'a minnettardı. Vali ve
yurtiçi savunma komutanı geldık-
ten sonra çeşitli yollardan Anka-
ra ile temas kurup hareketin ma-
hiyeti hakkında bilgi sağlama ça-
baları devam etti.
Başbakan'a ihtilal haberini ben
verdim. O andan, Etimesgut Gü-
vercinlik Havaalam'nda askeri
uçaktan ininceye kadar devamlı
olarak yanında bulundum. Bu
tum süre içinde, benden başka,
Başbakan'ın devamholarakyanın-
da bulunan diğer kişi, Hasan Po-
latkan'dır. O da maalesef bugün
hayatta değildır.
Darbenin Başbakan'a haber ve
rilmesinden, harp okuluna götü-
rulttşune kadar olan dönemin ay-
rıntılı hikâyesine tekrar dönece-
ğim. Anılara, evvela bu göreve na-
sıl getirildiğimi anlatmakla başla-
mak istiyorum.
Göreve başlayış
Dışişleri Bakanlığı'nda ilk dış
tayin görevlerim olan Londra ve
Karaçi'de sırası ile üç buçuk ve iki
buçuk yıl gorev yaptıktan sonra
merkez hizmetine dondum. Nisan
1958'den beri bakanlığın Mılletler-
arası Ekonomik İşler Dairesi'nde
şube muduru olarak çalışıyordum.
Genel Müdurumuz Semih Gün-
ver, Genel Müdür Yardımcımız,
ihtilalden sonra Ticaret Bakanı
olacak Mehmet Baydur idi. Ba-
kanlığın ekonomik duzeyde en
yuksek sorumluluk makamı olan
genel sekreter ekonomik işler yar-
dımcılığ] görevini de rahmetli Ha-
san Işık yurütüyordu.
Şube mudürlüğunde takriben
bir yılımı doldurduktan biraz son-
ra şubat 1959 sonuna doğru ba-
kan rahmetli Fatin Rüştü Zorlu-
nun beni çağırdığını söylediler.
Burosuna gıttiğimde, yanında Ge-
nel Muduru Semih Günver de var-
dı. Zorlu bana başbakanlık özel
kalem mudurluğünde çahşmamın
uygun görülduğunu, halen bu gö-
revde çalışan Şefik Fenmen'in kı-
sa surede dış göreve atanacağını,
hemen ertesi gün goreve başlaya-
rak Fenmen'le bir sure beraber
olup işe alışmamı soyledi.
Hiç aklımdan geçmeyen böyle
bir gelişme ve özellikle Zorlu'nun
tekliften çok, bir nevi emir mahi-
yetinde tebligatı karşısında hiçbir
şey söyleyemedim. Esasında yurt-
dışına atanma süremin dolmasına
bir yıldan az bir zaman kalmıştı.
Bu kısa süreyi dahi annemin mü-
tevazı katkısına rağmen, mali ta-
kat bakımından zorla geçirebile-
cektim. Bunun dışında hem mes-
leğimden ayrılmak ıstemiyor hem
de o sırada çalıştığım konulan se-
viyordum. Aynca iç politıkanın
kavgalı havasına pek kenanndan
da olsa bulaşmak ihtimali hoşu-
ma gitmıyordu.
Zorlu'ya sadece "Emredersiniz"
diyebildim ve odama dondum.
Döndükten sonra da duşunmeye
başladım. Biraz sonra telefonum
çaldı. Zorlu'nun beni tekrar iste-
diğini soylediler. Aşağıya indiğim-
de bakanın yanında yine Gunver
vardı. Zorlu, "Sen bu işe pek se-
vinmiş intibaını vermedin" dedi.
Bunu fırsat bilerek butun sıkıntı-
larımı anlattım. "Hangi iş bu sa-
na verilen işten daha ilginç olabi-
lirmiş. Bu gorev hem ilginç hem
şerefli bir görevdir. Orada lerfi te-
feyyuz edersin, mali sıkıntı filan
da çekmezsin. Hadi şimdi git, ya-
nn da severek işine başla" dedi.
Bu kısa ikna seansından sonra
bana da ertesi gun işe başlamak-
tan başka alternatif kalmadı. Buıı-
lar o anda hissetmiş olduklanm-
dır. Aradan geçen bu kadar yıldan
sonra bütün sıkıntüarına rağmen,
böyle bir görevde bulunmuş olma-
yı kendim için büyük bir kazanç
sayıyorum. En azından siyasi ta-
rihimizin hem ilginçlik hem de il-
ginç olduğu kadar hazin bir dö-
nemıne yakından tanık olmak, ay-
nı ınsanları, ihtilalden önce ve
sonraki davraruşlan ile ibretle göz-
lemenin verdiği hayat tecrübesini
en azından kücümsemek mümkün
değildır. Tabiatıyla tanık olmayı
hiçbir zaman arzu etmeyecek ol-
duğum husus, hizmetlen herhal-
de hatalanndan fazla olan kimse-
lerin, hiçbir zaman kabul edileme-
yecek trajik akıbetleridir.
Yarın:
yakmçevresi