Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 MAYIS 2020 8 KÜRESELLEŞMEYI SAVUNANLAR BILE DAHA YEREL BIR ÜRETIM MODELININ BIRÇOK AVANTAJ SUNACAĞINI ITIRAF EDIYOR Serbest ticareti sonlandırma fırsatı mı doğuyor... Çokuluslu şirketlere hizmet edecek şekilde tasarlanmış bir dünyada, en zengin ülkeler bile gerekli maske ve tıbbi malzemeleri üretemez veya temin edemez durumdalar. Krizin olumlu yönde bir değişime yol açmasını başarırsak gerekli ürün ve hizmetleri uygun fiyatlarla üretebilen çeşitli aktörlerle çalışmak üzere tasarlanmış daha güçlü yerel, ulusal ve bölgesel ekonomiler inşa edebiliriz. LORI M. WALLACH* C ovid19 salgını yıllardır top lumlar ve yerküre için önemli maliyetler yaratan özel sektöre göre hazırlanmış ekonomik bir rejim olan çılgın serbest ticaret dönemini sonlandırabilir. Büyük çıkar güçleri buna karşı çıkacaklar ve yarın her şeyin eskisi gibi devamını sağlamak için “kriz kapitalizmi” oluşturulmasını savunacaklar. Siyasi liderlerin çoğunun, kendilerini doğrudan işverenlerin hizmetine sunmadıklarında, bu tür bir dönüşüm için çalışacak cesaret ve hayal gücünden yoksun olduğu kanıtlandı. Ancak Covid19 krizinin eşi benzeri görülmemiş bir fırsat sunmasının dört nedenini belirleyebiliriz. Sonuçta, Naomi Klein’ın tarif ettiği mekanizmanın, yani egemenlerin dünyayı istedikleri şekilde yeniden düzenlemek için krizlerden faydalanmalarına izin veren “Şok Stratejisi’nde olumlu bir versiyonun zamanı gelmiş olabilir. Zincirleme tepki İlk umut kaynağı olarak; pandeminin yayıldığı ülkelerde insanların çoğunu, liberal küreselleşmenin yarattığı acı ve kaygıyı bedenlerinde yaşamaya zorladı. Çokuluslu şirketlere hizmet edecek şekilde tasarlanmış bir dünyada, en zengin ülkeler bile hastaları tedavi etmek için gerekli suni solunum cihazı, maske ve tıbbi malzemeleri üretemez veya temin edemez durumdalar. Üretimin bir ülkede durdurulması, dünyanın dört bir yanındaki tıbbi ve ekonomik sistemleri dize getiren zincirleme bir tepkiye neden oldu. Bu da koronavirüsün yaratmış olduğu hasarı daha da ağırlaştırdı. Şu anda çok sayıda temel ürün yalnızca bir, bazen iki ülkede üretilmekte. Ürünlerin önemli oranı Çin’den geliyor ve başka yerlerde üretimi artırmak çok zor. Küreselleşmiş ve son derece gergin üretim zincirlerinin organizasyonu ile ihtiyaç duyulan malzemeleri üretmek isteyen şirketler hammadde, bileşen ve girdi elde etmeyi başaramıyorlar. Örneğin suni solunum cihazı için kullanılan 100 parçanın çoğu, cihazların kurulduğu ülkelerde üretilmiyor. Ecza ürünlerinde kullanılan aktif maddelerin yüzde 90’ı sadece iki ülkede üretiliyor. Serbest ticaret dağının tepesinde duran “verimlilik tanrısı”na bağlılık, kullanılmayan kapasitelerin avlanmasına neden oldu. Bu koşullar altında, yüzlerce bağlantıdan biri gezegenin herhangi bir yerinde bir şirket işlev göremiyorsa, tüm zincir duruyor. Bir ülkede işçiler hastalandıklarında, bir virüsün yayılmasını sınırlamak için sosyal mesafe önlemleri alındığında, hükümetler halklarının ihtiyaçlarını ihracatın önüne koyduklarında, temel ihtiyaç sıkıntısı doğuyor. Bu durum birçok insanın, milyonlarca işçinin, küçük çiftçilerin ve terk edilmiş toplulukların küreselleşme otoyolunun kenarında zaten yaşadığı felaketi, yeni keşfettiği anlamına geliyor. Sadece ani bir felaket, bugüne kadar tehdidi uzak sanan herkesi uyandırabilirdi. Serbest ticaret anlaşmalarını Üretimin bir ülkede durdurulması, dünyanın dört bir yanındaki tıbbi ve ekonomik sistemlerde zincirleme tepkiye neden oldu. Bu koronavirüsün yaratmış olduğu hasarı daha da ağırlaştırdı. Örneğin suni solunum cihazı için gerekli 100 parçanın çoğu, cihazların kurulduğu ülkelerde üretilmiyor. Ecza ürünlerinde kullanılan aktif maddelerin yüzde 90’ı sadece iki ülkede üretiliyor. savunmak için küreselleşmenin faydaları hakkında laf ebeliği yapmış olanlar bile şu an işlerin muhtemelen çok ileri gittiğini ve daha yerel bir üretim modelinin birçok avantaj sunacağını itiraf ediyor. The Economist veya Financial Times’ın sütunlarında böylesine ani durmayı konu alan makaleleri ve piyasa evanjelistlerinin kıyamet misyonlarını artık saymıyoruz bile. İkinci umut kaynağı olarak “akıl çerçevesini” sınırlayan unsurlar paramparça oldu. Hiçbir hükümet “Maalesef büyük uluslararası ticaret örgütlerinin kurallarına aykırı olduğu için harekete geçemeyiz” diyemiyor. Covid19 tehdidinin gerektirdiği cevaplar hükümetleri, liberal küreselleşmeyi destekleyen büyük ilkeleri imha etmeye itiyor. Pandeminin hükümetleri üstlenmeye zorladığı yeni rol nedeniyle, hızlı bir başa dönüş olasılığını hayal etmek zor. Çok sayıda devlet, şimdiye kadar politikalarının çekirdeğini oluşturan şeyin bedelini ödüyor, halkı koruma görevini ihmal. Bazı devletler, özel sektörün kendilerine yol haritalarını dikte etmesine izin vermek yerine, sonunda bileşenlerin beklentilerini karşılamak için gerekeni yapmaya karar verdi: Nüfusun ihtiyaçlarını diğerlerinden öne almak ve ihtiyaç duyulan yere müdahale etmek. Fırtınanın kalbinde... Birkaç ay önce, Avrupa Komisyonu’nun Ticaretten sorumlu Genel Müdürü Sabine Weyand’in formüle ettiği böyle bir tezahürü ha yal etmek zor olurdu. Weyand, 9 Nisan 2020 tarihinde Washington Uluslararası Ticaret Birliği (WITA) tarafından düzenlenen bir seminer sırasında “Fırtınanın kalbinde, piyasanın kıt kaynakların tahsisini tek başına yönetmesine izin veremeyeceğimizi itiraf etmeliyiz. Spekülatörlerin ellerine geçirebilecekleri her şeyi tekellerine almalarına müsaade etmek yerine onları sağlık sektörüne yönlendirmemiz gerektiği fikrini kabul etmeliyiz. “ Ancak Sabin Weyand, mümkün olan en kısa sürede “her zamanki iş akışına” dönmeyi talep ediyor. Ticaret Komiseri Phil Hogan ise 16 Nisan tarihli konuşmasında daha cesur davrandı: Müzakereleri, tıbbi ekipman ticareti ile ilgili tüm kısıtlamaları ortadan kaldırmayı amaçlayan “küresel üretim zincirlerinin serbestçe çalışabilmesini sağlayacak şekilde” başlatmayı önerdi. Hogan ve küreselleşme taraftarları, nafile bir “bağımsız ekonomi politikası” arayışı olarak karikatürize ettikleri üretimde yer değiştirme çabalarına karşı çıkıyorlar. Fakat, çok sayıda insan, serbest ticaret rejimiyle işleyen ülkelerin kendilerini koruyamadığını anladı. Ve bunu unutmayacaklar. Aynı şekilde, “herkesin yararına” olduğu için “tam zamanında” ve “maksimum verimlilik” avantajlarına övgüler yağdıran konuşmalar artık boş gözüküyor: herkes bu sistemin herşeyden önce kârı, sağlık, eşitlik ve hatta ulusal güvenlik pahasına en üst düzeye çıkarmayı amaçladığı nı fark etti. Bir şeylerin değiştiğine işaret ola rak, G20 ülkelerinin ticaretten sorumlu bakanları 30 Mart 2020’de pandemi ile mücadele için gerekli önlemlerin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına meşru istisnalar olarak kabul edilebileceğini açıklayan bir bildiri yayınladılar. Bu kadar çok hükümle kurum boyunduruğunun ihlal edilmesi aslında oluşumun, hükümetlerin kendi halklarının ihtiyaçlarını karşılamasın engel oluşturduğunun altını çiziyor. Popülist cephe de tartışıyor Üçüncü umut kaynağı olarak; Kriz özellikle ABD’de, serbest ticaret konusundaki siyasi bölünme çizgilerini altüst etti. Sağ/sol bölünmeden ziyade, salgın başka bir bölünme daha olduğunu ortaya koyuyor; popülistler ve özel sektör lobicileri. Solcu popülistler olan Bernie Sanders ve Elizabeth Warren, işverenlerin tercihlerine göre ayarlı bu küreselleşmenin sonlandırılmasını savunuyorlar. Ancak dünyanın bu tür vizyonu artık sağcı popülistler arasında da bir yankı buluyor: “Bu salgın, tedarik zincirlerimizde Büyük Kanyon boyutunda bir fay yarattı. Bazı temel ürünleri artık Amerikan topraklarında üretmiyoruz. Bu sağlığımız, ulusal güvenliğimiz ve ekonomimiz için bir tehdit oluşturmaktadır. Amerikalılar bu sorunu bilmezler, ancak Washington bilir. Wall Street kendi adına suç üstü yakalanmamayı umuyordu.” Bu sözler Bernie Sanders ve Elisabeth Warren’in ağzından değil, 3 Nisan 2020’de Cumhuriyetçi Senatör Josh Hawley tarafından telaffuz edildi. Tokyo’nun Çin hamlesi Dördüncü umut kaynağı olarak; dünyanın ekonomik örgütlenmesini çevreleyen efsanelerin ve gezegenin atölyesi olarak Çin’e tahsis edilen rolün hükümetler ve aynı zamanda halklar tarafından genel bir yeniden değerlendirmenin hızlandırılması. Bu geri dönüşü kanıtlayan bir örnek: Tokyo çokuluslu şirketlerinin Çin’den (1) ayrılmasına yardımcı olmak için 2 milyar dolarlık bir program açıkladı. Pandemi öncesi birçok ülke, Çin’in geleceğin sanayilerine hükmetmek için planladığı Çin 2025 ajandasına karşı koymak için araştırma ve üretim kapasitelerini artırmanın bir yolunu arıyordu (yapay zeka, yeşil araçlar, havacılık, tıbbi teknolojiler vb.). Pekin’in bir tür yüksek teknoloji otoritesini teşvik çabaları, bazı yorumcuların “inovasyon pazarlamacılığı” (2) dediği uygulaması ve büyük bir ticaret fazlasıyla finanse edilen askeri gücünü geliştirmesi hakkındaki kaygılar giderek artıyor. Tüm bunlar birçok ülkede siyasi elitlerin ve ulusal güvenlik yetkililerin dış politikadaki konumlarını sarstı. Ölümkalım sorunu Bu dört neden, Covid19 krizinin dünya ekonomisi örgütü çevresindeki tartışmaları yapılandıran dinamikleri yeniden düzenleyebileceğini düşündürüyor. Ve bu yeni düzenlemenin kimin neyi, nerede ve nasıl ürettiğine bakıldığında, bir ölüm kalım sorunu olduğu ortaya çıkıyor. Krizin olumlu yönde bir değişime yol açmasını başarırsak, gerekli ürün ve hizmetleri uygun fiyatlarla üretebilen çeşitli aktörlerle çalışmak üzere tasarlanmış daha güçlü yerel, ulusal ve bölgesel ekonomiler inşa edebiliriz. İyi işler yaratmak, küçük ölçekli tarımı desteklemek ve çevreyi korumak gibi. İklim krizi de şüphesiz aynı değişiklikleri gerektiriyor. 1990’ların ortalarına kadar, uluslararası ticaret kurallarının gıda ürünlerinin diğer ticari mallar gibi bir meta olarak değerlendirmediğini hatırlayalım. Neden? Çünkü herkes hayatta kalabilmek için yiyeceklere ihtiyaç duyar. Bu nedenle devletler stok oluşturmak veya belirli ürünleri sübvansiyon da dahil olmak üzere, nüfus topluluklarının ihtiyaçlarının tedarik koşullarını belirlemek için bir manevra marjı talep ettiler. Bu mantık hala geçerlidir ve ulusal ve bölgesel üretim konusundaki eksikliklerin bazı ülkeleri aşırı savunmasızlığa maruz bıraktığı ilaçlar ve tıbbi ekipman gibi diğer kilit sektörlere de genişletilmelidir. Çin’in dışında her yerde kötü bir itibara sahip gibi görünen ulusal sanayi politikasının araç takımının içeriğini biliyoruz. İçerisinde offshore (sınır ötesi) üretimi değil, ulusal üretimi ve yeşil endüstrileri ödüllendiren vergi önlemleri; spekülasyonları değil, üretken yatırımı teşvik eden finansal önlemler; çeşitli sektörlerde ulusal ve bölgesel içeriğin korunması; yerel üretim zincirlerinin gelişimini teşvik eden ihaleler; inovasyonu teşvik ederken ucuz ilaç ve teknolojilere erişim sağlayan fikri mülkiyet düzenlemeleri; araştırma, isçi ve çırakların eğitimi vb. gibi düzenlemeler bulunuyor. Bu politikaların uygulanıp uygulanamayacağı ise fikir eksikliğine değil, siyasi kararlılığa bağlı. (*) Public Citizen’s Global Trade Watch Direktörü, Washington, DC. Çeviri Diane Dilek Cat 1 Kenneth Rapoza, Japonya, milyarlarca dolarlık korona sarsıntısında Çin’i sıkıştırıyor” Forbes, New York, 9 Nisan 2020, www.forbes.com 2 Robert D. Atkinson, “Çin’in teknolojik yükselişine karşı ulusal sanayi stratejisi davası”, site de l’Information Technology&Innovation Foundation, 13 Nisan 2020, www.itif.org